cütkün-, ileri uzanmak, ileri atılmak, hücuma, saldırıya hazırlanmak; buudan çalış mal eken, cügüröm dep cütküngön folk. (at) –yürük hasletlerine malik olan bir hayvandır, koşmak arzusiyle hep ileri atılıyor.
cütkünçük, ileri atılma, hız.
cütkünt-, et. cütkün-den.
cütküntüü, işs. cütkünt-ten; Sovet ökümötünün toyu toylongon sayın madanıyattı cütküntüüişi kenğimek : Sovyet hakimiyeti tekâmül ettikçe kültür işleri de genişliyecektir.
cüyölöş-, birbirine deliller getirmek; birbirini gürültüsüz kanıtmaya çalışmak.
cüyölüü, kaideye uygun, uygun, muvafık; cüyölüü söz : esaslı, ciddî söz; cüyölüü sebep : kabul edilebilir sebep.
cüyür, cüyür-cüyür : cış-cış (bk. cış).
cüyürt-, cüyürtö basıp oltur- : çömelmek.
cüz I, yüz, yüz tane.
cüz II, yüz (çehre); yüzey (satıh); cer cüzündö : yer yüzünde, bütün yer küresinde, bütün dünyada; iş cüzündö : işte; ooz menen bizdiki bolup, iş cüzündö bizdin tilekten çet : sözde bizimle beraber olarak, işte bizim arzularımızdan bir kenarda (duruyor); eldin işeniçin ooz cüzündö emes, iş cüzündö aktaymın : halkın itimadını yalnız sözle değil, işte de hakedeceğim; üç ay cüzü bolguça : üç ay geçene kadar, üç ay bitince; eç kimdin cüzünö karabastan : şahıslara bakmadan; cüz karamalık yahut cüz karamaçılık : riya, yüze gülme, cüzü kara : alçak, rezil; hain; cüzü kara duşman : haim düşman.
cüz- III = süz- 2.
cüzdön-, yüzce benzemek; aç calanğgiç cüzdönüp folk. : aç Azrail gibi çatık çehreli.
cüzdür- = süzdür-.
cüzdüü, eski cüzdüü : iki yüzlü, müraı, münafık.
cüzdüülük, cüzdüülük: ikiyüzlülük, riya, nifak.
cüzö, yüzey (satıh), : cüzögö çıkar yahut cüzögö aşır- : varlığa çıkarmak; cüzögö çıkpay (yahut aşpay) kaldı : varlığa çıkmadan kaldı.
cüzüm, üzüm.
cüzümçülük, bağcılık.
cüzümdük, bağ.
Ç
çaalık-, yorulmak,
çaalıkpas: yorulmaz.
çaap, gerondif çap- IV ten.
çaar, l. alaca; çaar köynök: alaca gömlek; 2. benekli (at donu); kızıl çaar: kara benekli; kara çaar: kara benekli; 3. çiçek bozuğu 4. içi çaar meç. ketum (kimseye sır açmaz); 5. (ayakkabının) kenarı.
çaara== çara II
çaaraker, f. far. (cenubî Kırgızlıkta): başkasının toprağında, başkasının alat ve edevatıyla çalışan ve mahsulün bir kısmım alan rençber.
çaardagıç, bir kunduracı aygıtıdır ki onunla kunduranın kenarı yapılır; kundura kenarı çarkı.
çaardat-, et. çaarda-dan:
çaardooç== caardagıç.
çaba, çap IV hal zamanı gerondifidir;
karşı karsıya: önden (başlıca, yağmur hakkında); camgır çaba caayt: yağmur yüze vuruyor;
yağmur kaldırılmış olan tündük’ün (hk.) karşı taraf ından vuruyor ve keçe evin içine düşüyor.
çabaagan,(bir iş hakkında) haber salmak için komşu avullara (köylere) gönderilen sai.
çabaagançı=: çabaagan.
çabadan, f. kıymetli ev eşyasını saklamak için kullanılan uzun ve dar çuval.
çabak, l. çapak balığı; may çabak l) latince adı Gobio olan bir balıktır; (Ş. Sami’ye göre: tatlı su kayabalığı. M.); 2) balıkçık, herhangi bir ufak balık; it çabak (som balığı: Salmo cinsinden olan ve latince Salmo alpinus adını taşıyan bir balıktır. M.) çabak ur-: bir nesne suya düşmek ve bundan bir ses hasıl olmak; (yüzerken) kollarla ve bacaklarla küçük hareketler yapmak; kollarını sallayıp yüzmek; 2. yün ditmek için incecik çubuk (saboo’dan bk. daha ince); 8. tekerleğin dişi; 4. küçük sırık.
çabalda-, l. şişi birkaç yerden deşmek: 2. yün ditmek,
çabaktaş-, muş. çabakta-dan.
çabaktat-, et-, çabakta-dan.
çaban.r. çoban /12/
çabar, l. sai (tatar); salıkçı (haberci); 2. kavas; kurye.
çabarmar, 1.seyis, atlı; Z. kurye.
çabdar, al(at)
çabeles. l. zayıf, denmansız; 2. ahmak.
çabendes» f. at üzerinde oğlakla yapılan yarışta oğlak çekmekte mahir olan; cesur, atılgan atlı; çabendester çogulsa; ulaktın çeri cazıllat folk. cesur atlılar toplandığında (onlar çekişirken) oğlağa ferahlık geliyor.
çabal, zayıf, dermansız; bergenin aigan— camandın işi; içkenin kuş kan— çabaldın İşi ats : verdiğini geri almak- kötü adamın işdir; İçtiğini kusmak— zayıfın işidir.
çabaldık, zayıflık, dermansızlık.
çabalekey, l. = çabiyekey; 2. =ene çikit (bk. çikit).
çabık= çabındı.
çabıl-, l. dibinden kesilmek; tamırına balta çabıldı: kökünden yok edildi; çaçılıp - çabılıp bk. çaçıl-;2. çapula ve yağmaya çarpmak; 3. dörtnala koşmak (binek hayvanı hakkında); at çabıldı : at yarışı, koşu yapıldı.
çabılakey- çabiyekey. ğu mesafe; tay çabım cer : bir ya-
çabım, yarışların mesafesi; at çabım cer : büyümüş atların koşturulduğuşında olan tayların koşturulduğu mesafe
çabındı, ot biçilen yer, çayır; çabındı çerler : ot biçilen yerler
çabır, ufak tefek şeyler, değersiz nesneler; çabır mal : çelimsiz ve arık hayvan (ufak, zayıf atlar, koyunlar ve s.)
çabış I, işs. çap - IV ten; at çabış • at yarışı, koşu; at meydanı; çılanğaç çabış es. : bellerine kadar çıplak olan iki atlının yansıdır ki bunlar birbirinin çıplak tenlerine kamçı ile vurmaya çalışırlar; çonğ çabış es. : yoğaşı verilirken yapılan at yanşları; kol çabiş : l) el çarpma suretiyle alkışlama; 2) bir oyunu veya şarkıyı nağmelere veya hareketlere uydurarak iki avucu birbirine vurmak suretiyle takibetme; çöp çabış= çabındı.
çabiş II, l. hep beraber kesmek; birbirini kesmek; 2. koşmak suretiyle yarışmak; alabildiğine koşmak,
çabışuu, işs. çabış- II den.
çabıt, şikar araştırarak dolaşmak;baskın, akın.
çabıtta-, av arayıp dolaşmak.
çabiyekey, kırlangıç; too çabiyekeyi : dağ kırlangıcı.
çabuuI, işs. çap- IV ten; kol çabuu l) el çırpmak suretiyle alkışlama;2) oyunu yahut şarkıyı el çırpmak suretiyle takibetmek.
çabuu II, rubanın yahut paltonunarka kısmı.
çabuul, l. hızlı yürüyüş (at üzerinde); koşu; kara çabuul l) atın dörtnala koşması; atın bir defadaki hafif koşması (carriere); üç attuu, birinen biri ötüp, kara çabuul menen kele çatışat: üç atlı, kah biri, kah ötekisi öne geçerek, atlarını dolu dizgin koşturarak geliyorlar; 2) Öndülsüz at yarışı; irisi coktun atı kara çabuulda cügüröt ats. : talihsizin atı (yalnız) öndülsüz (ikramiyesiz) kokularda (iyi) koşar; 2. akın, çapul. taarruz hücum; çabuul sal- yahut çabuul koy- : akın etmek, taarruza geçmek, hücumetmek. korgongo çabuul koydu : kaleye hücumetti.
çabuulda-, l. muayyen bir yönet gözetmeksizin koşturmak (atı); 2. dörtnala, dolu dizgin koşturmak.
çabuuldat-, et. cabuulda-dan.
çaç I. (insan başındaki) saç; çaç cıy- es. : saç Örmek (kocası öldükten sonra yedinci yahut kırkıncı günde bunu yapan dul kadın hakkında) ; karın çaç : çocuk karında iken biten saç; cıldı çaç : erkeğin ensesindeki perçem (şimdi artık bu perçemi .taşımıyorlar); çaç etekten bol- : bir nesneyi bol bol almak; bolluk ve kolaylık içinde yaşamak; çaçtan köp : hesapsız, çok:çaç kap= çaçpap; çaç uçtuk; bk. uçtuk; çaç kırk tar. : saç örgüsünü kesmek (bu, bîr kadim rüsvay etmek için bir ceza olarak tatbik edilirdî).
çaç-II, l. saçmak (püskürmek): şu-raya buraya atmak; her yana dökmek; 2. serpmek 3. meç, israf etmek.
çaça-, bir şey içerken geniz nahoş bir surette gıcıklanmak neticesinde istemiyerek, aksırığa benzer bir ses çıkmak.
çaçat-, et. çaça-dan.
çaçı, l. küçük saçak; cooluktun çe-kelerinde mayda çaçılar bolot: mendilin kenarlarında ufak saçaklar bulunuyor, kuyruktaki kıllar; kimi hayvanların kuyruk ucu (diyelim. ineğin, eşeğin); ögüzdün kuyruğunun çaçısın kuyuşkanğa baylap adlı : öküzün kuyruk uçunu kuskuna bağladı; 3. atın aya-ğnın gerisindeki kıllar.
çaçıla I, bir düğün ayinidir ki, şundan ibarettir : güveyin yakınlarından yaşlıca bir kadın, gelin nişanlısının köyüne geldiğinden (kaynatasının evine yaklaştığı zaman) onun üstüne şekerlemeler saçardı.
çaçıla- II, saçakla süslemek, saçak takmak; topostun kılı menen çaçıla- : Çin mandasının (kaytızın) kuyruk kılıyle süslemek.
çaçpak, saç örgüsiyle beraber örülen saçak; çaçpak kötör- mec. : hizmete amade gibi görünerek, hoşa gitmeye çalışmak; birisini, peşine takılıp, bırakmamak; al çaçpagın kötörüp keldi : o, yalnız (misafir olması istenilen) adamla beraber bulunduğu için (diyelim misafirliğe) geldi.
çaçpaktuu, l. çaçpak taşıyan (bk çaçpak); 2. mec. kadın.
çaçta-, saçtan tutarak sürüklemek
çaçtaraz, k-f berber; çaçtaraz mene süylöşsönğ, ustara menen kayra* ğın aytar ats. : herkes kendi işinden bahseder (harfiyen : berberle konuşursan, o, bileği taşiyle usturadan bahseder)
çağan, yahut çağan ayı (destanda): Moğol ve çinlilerde yeni yıl (bayramı bîr ay sürer).
çagarak, helezonî. burmalı; burma; ayıl itinin kuyruğu çagarak ats. : evde duvarlar da yardım ediyor (harfiyen : köydeki köpeğin kuyruğu helezonîdir).
çagarakta-, l. çengelimsi bükülmek (diyelim, köpeğin kuyruğu hakkında); 2. mec. gururlanmak; kendini müstakil hissetmek; çagaraktap kalıptır: o, gururlanmış; atım çagaraktap kalıptır : atım kanlı canlı gözüküyor.
çagaraktat-, et. çagarakta-dan; it kuyruğun çagaraktatıp arsıldadı : köpek kuyruğunu çengelleştirdi ve gümürdedi.
çagarakrtatuu, halka, helezon, çengel şeklinde bükme.
çağıl-, mut. çak- IV ten.
çagıldır-, gözü •kamaştırmak; köz cagildıra turgan : kamaştıran.
çagılgan, şimşek, çakın, yıldırım; aa çagılgan tiydi : ona yıldırım değdi; çagılgan ogu mit.: yıldırım oku: di; çagilgan ogu mit. : yıldırım oku : (güya yıldırım düşen mahalde yerin düzeyine çıkan) kırmızımtırak taş; çagılgandın ogunday : yıldırım gibi vuran.
çagılış I. göz kamaştıran ışık; közgö çagılış ber- : gözü kamaştıran (gayet açık ve parlak nesne hakkında); kündün çagılışına karay albaym : güneşin parıltısına bakıyorum.
çagılış II, aksetmek: suudan çagılışıp. carkırap körüngön ay eken parlıyan. suda akseden, meğerse aymış.
çak I. ölçulu; uygun, münasip; kolaylıklı; tam; yakışıklı; senin kîyiminğ maa çak kelet : senin giyimin bana tam geliyor; özünü çak :muvafık, münasip; kün çak tîh-tö : tam öğle zamanı; çak cayloo uygun, yazlık otlak, mer’a.
çak II, zaman, vakit; bala çakta : çocuklukta; cıvırma beste çagında folk- : yirmi beş yasında iken; keler çak gram. gelecek zaman müstakbel zaman); cak toluktat kıç gram. : zaman gösteren zarf.
çak III. iki şeyin birbırine vurulma-sından, çarpışmasından hasıl olan ses; çak çak : şak sak (diyelim,küçiik çekiçle metal döverken); çak etme : pistonlu silah (çakmaklığından farklı olarak); çak et- : tak tak etmek; çak etkiz- : tak tak ettirmek; çak etkizip terezeni caap koydu : tak ederek pencereyi kapatıp koydu; çak- çuk : keskin ve kesik takırtı; çagılgan çak - çuk dey tüştü : yıldırım çatırdıyarak düştü.
çak- IV, l. müzevirlik etmek; şikayet eylemek: meni saa çaktı : bana senden şikayet etti; al maa mun-ğun çaktı : o bana dert yandı; 2. şiddetle vurmak; meni arak (yahut bozo ve s.) çagıp koydu : mahmurluktan kırıklığım vardır: 3. sokmak (ısırmak); 4. çakmak çakmak.
çaka I. çaka-çaka : örse çekiçle vurmaktan hasıl olan sesi taklit.
çaka II, l. madenî kova (karş. çelek l); çaka kak- eş. (davula vurur gibi) kovaya vurmak (sahte tabiplerin doğurtma sanatı usullerinden bîridir); çaka tuyak= çakar; 2. ufak bakır sikke; metelik; ceti çaka karzım çok folk. : yedi metelik bile borcum yoktur.
çakalay, (vucuttakî) temregü, erpes (hastalık).
çakan I. l. biraz bir miktar: berilgen cardımı ötö çakan : yaptığı yardım gayet ehemmiyetsizdir; 2. küçük: valnız şahsî ihtiyaçlara ye teçek kadar.
çakan II, korku (velvele); imdada çağırma işareti.
çakar, yaman; görmüş geçirmiş (kimse); kurnaz (daha fazla at hakkında).
çakçanğda-, azim ve gayretle 4 görmek; çakçanğdap kirip keldi : içeriye fırladı; közdörü çakçanğdayt : gözleri fena halde gözevinden fırladı.
çakçay-, kabarmak: közü çakçaydı : gözleri büyük açıldı.
çakçayt- gözleri büyük açmak.
çakçelekey, intizamsızlık; karma karışıklık; çakçelekey tüşürüp : alt üst ederk, altından girip üstünden çıkarak.
çakçı== sınçı,
çakçigay, (bir kuş adıdır).
çakıl, çakçıl etiş gram. geçen zaman gerondifi.
çakılda-, çak çak sesi çıkarmak (bk. III); açık ve kolay anlaşılır bir tarzda konuşmak: gıcırtı sesi çıkarmak (diyelim, saksağan hakkında); cıvıldamak.
çakmak, l. çakmak; 2. çükö oyununun adıdır (bk. çükö); 3. közü ala çakmak boldu : gözleri süzülmeye başladı.
çakmakta-, közünğ ala çakmaktap cüröt l) gözlerin oynuyor: 2) sana her şey bozuk (aşırı büyümüş) şekilde gözüküyor; közü ala çakmaktay başladı : gözler süzülmeye, adam sarhoş olmaya başladı.
çaksa, f. (cenubî Kırgızıstanda) 5 kilo kadar ağırlık ölçüşü.
çakta-, (takriben) takdir etmek; denemek.
çaktaş-, muş. çakta-dan.
çaktı, l. takribi mikdar; on çaktısı :onlardan on kadar; 2. kuvvet:çaktısı kelbeyt : gücü yetmiyor, yapamıyor; çaktım kelet : muktedirim, gücüm yetiyor; çaktısıntaba albay kalıp : şaşırarak.
çal- II. l. şiddetli ve keskin vuruşla vurmak : çalmak; (güreş sırasında) ayak çalmak; calip çıktı :ayak çalmak suretiyle yere serdi;2. kamçı ile vurmak; kancıgaga çal- : terkiye bağlamak,; tegerete çal- : ipliği tura ve çile yapmak:3. (hayvanı) kesmek; 4. bakmak:yolu yoklamak; col calip kel : yolu bakıp gelmek; konuş calip kel- :konağı (durağı) bakmak, yoklamak; durakalmak için elverişli yeri seçmek; keçüü çal- : nehirde geçit aramak: nehirden geçmek için uyurun mahalli seçmek.
çala,büsbütün değil; tam değil; eksiklik: melez; metis; çala can : yarı diri; çala ölük : yarı ölü; çala şabattuu : okuması yazması az olan (buradaki “sabattu” sözü «sevadlı» dan bozulmuş olacak, M); işinğ çala : işin eksik yapılmış : çala - bula : şöyle böyle; çalaga. Yım yahut çala kayım : avanak; mıymıntı; çalagayım cindi : ahmak adam; çala - çarpıt (yahut çalaçarpıt) cerinde ; her nerdeyse, herhangi bir mahalde: bazı yerlerde.