çalcanğda-, çocuk diliyle konuşarak. sahte tavır takınmak.
çalcanğdat-, et. çalcanğda-dan.
çalcanğdoo, işs. çalcanğda-dan.
çalçık, gübre suyu; çamur, bataklık, suunu köp keçse. çalçık bolot; sözdü kop süylösö, tantık bolot-ats. : (geçit yerinden) su çok ge-çilirse çamur peyda olur; söz çok söylenirse, saçmaya döner.
çaldı, çaldı - kuydu : karmakarışık. müşevveş, zor halledilen; çok izdegendin colu çaldı - kuydu : yitikarayanın yolu karışıktır.
çaldıbar, f. l. harabe; 2. yırtık pırtık, büsbütün Örselenmiş giyim;kivimdin çaldibarı çıktı : giyim (yamamak bile kabil olmıyacak derecede) örselendi; çaldıbarı çigıptır meç. : büsbütün perişan oldu. iflas etti.
çaldık-, 1 (bîr nesneye) çarpmak; (bîr şeyle) çarpışmak: ooruga çaldık- : haslık almak; közgö çaldık- : göze çarpmak, dikkati çekmek, gözükmek; 2. yarı yanmak, bir parça yanmak.
çaldıktır-, et. çaldık-tan.
çaldır-, l. et. çal- II den; nokto çaldır : yular ördürmek; çöp çaldır . (hayvanı) bir parça otlatmak; 2. yenilmek.
çaldu, çaldu – kuydu: çaldı - kuydu (bk. çaldı).
çaldubar = çaldıbar.
çaldur, çaldur - çuldur : kaz ve benzerlerinin bağırması.
çalgay, yol üstünde değil bir kenar da bulunan.
çalgı, tırpan (k. - ik.).
çalgıç, l. sıkıştırmak, bağlamak için küçük bir ip, kınnap; kerege çalgıç : kerege (bk.) nın parçalarını birbirine bağlamak için kullanılan ip; 2. karıştırma aygıtı.
çalgıçı, ot biçen kimse; iyi ot biçen adam.
çalgın I l. kuvvetlice gerilmiye, açılmıya müstait olan (kanatlar hakkında); hızlı uçan; 2. kanat: 3. kanatların gerilişi, açılışı.
çalgın II, l. tırpanla biçme; ot biçimi; çalgın çal- : tırpanla biçmek kök çalgın : yüksek, yeşil ot; 2. araştırma, taharri, keşif açılma: Çalgınca ketti : taharriyata, keşfe gitti; kontr - çalgın : mukabil ta harri. mukabil casusluk.
çalgınçı t. - çalgıcı; 2. araştıran. keşif, istikşaf ile uğraşan.
çalgınçılık, taharriyatçi durumu yahut mesleği
çalgında-, l, dolaşmak, araştırmak, keşif maksadıyla yaya yahut vasıta ile gezmek; 2. daha iyi otu seçmek (hayvan hakkında); at çaigındap ottoyt : at otu seçerek otluyor.
çalgirt çalır.
çalgırtta-, muvafakat etmemek, direnmek; (umumun fikrine) muha lif olmak; tamırı çalgırttap kalıptır : nabzı normal değildir.
çalgırttoo, karşı koyma, inat, direngenlik.
çalıluu, ilmik yaparak bağlanmış; altın kılıç ay balta bileğimde çalıluu folk. : altın kılıç ve savaş baltası (acak) koluna bağlıdır.
çalım, mahlut; çalımı çok argımak: temiz kanlı argamak (at); kıtayga çalım çeri bar : Çinliye çalıyor.
çalır, l. eğri; çalır bet mat. : eğri yüzey (sathı münhanı); 2. şaşı; şaşılık; çalırı turat közündü folk. (hoş görmeyerek) yan bakıyor.
çalırakay, şaşı.
çalıranğda-, hareketlerinde. işlerin de şaşıya benzemek.
çalış I, l. .... şekline malik olan; ... ye benziyen; ... ye çalan; buudan çalış.: yürük at eskal ve evsafına malik olan; 2. yarı cins olan: çalış cılkı : yan cins olan at.
çalış- II, elbirliğiyle istikşaf yapmak çalgındı birge çalıştık folk. : hep beraber taharriyat, istikşaf yaptık.
çalış- III, ağır bir şey suya düşmek ve ses çıkarmak; çalkalanmak
çalka, çalkasınan catkız- yahut çalkadan catkız- : her iki küreğim yere diğdirmek suretiyle arkaüstü yere sermek; çalkasınan ketti : arka üstü düştü.
çalkak, dik olmıyan dağ yamacı.
çalkakta-=: çalkala.
çalkala-, göğsü ve karnı öne çıkarmak; çalkalap otur- : göğüsü öne çıkararak, başı hafifçe geriye atarak kurulup oturmak; atka minip çalkalap folk. : at üstünde kurulup oturarak.
çalkalat-, et. çalkala-dan.
çalkaloo, göğüsü ve karnı öne çıkarma.
çalkan, ısırgan otu.
çalkanda-, çalkandap taşta- (Rad, V) : arka üstü atmak.
çalkar, yahut çalkar köl : kocaman göl.
çalkı-, l. geniş yayılmak; 2. ağır ve süzülerek hareket etmek.
çalma I. lav; ak çalma : (su taşkını zamanında) balçıklı, bulanık su, boz çalma : bir bitki adıdır.
çalma II, atı yakalamak için kement çalma çal- yahut çalma ur- : kement atmak.
çalpıldat-, et. çalpılda-dan; maldın şıyragı suunu çalpıldatıp çaçıratat: hayvan suyu ayaklarıyla şaplatıyor ve sıçratıyor.
çalpıldoo, işs. çalpılda-dan.
çalpoo, (kars. çaypoo) : harın, az binilen (at).
çam, adım.
çama I, l. kuvvet, kudret; çaması kelebi? : yapabilir mi?; gücü yeter mi?; çamam kelbeyt : gücüm yetmiyor; ben yapamıyorum; camadan tışkarı : ölçüden üstün, aşın; 2. göz karan; takriben takdir; saat on bir çamalarında : saat on bir sularında, raddelerinde
çamaluu, l. takriben; cüz çamalun kişi : takriben yüz kişi;vüz kişi kadar; 2. ortaca; pek o kadar büyük değil; pek o kadar îvî değil; bayda çamaluu : payda orta : pek o kadar büyük değil; pek o kadar mana yoktur.
çambıl, alnı ak olan doru (at); çambıl ala : kirli benekli (diyelim; tozda ağnamış olan at hakkında); kirli alaca.
çamda-, 1 adım atmak, yürümek; 2, ivmek, acele etmek; çamdap erterek bütürgülö : çabuk davranınız ve erkence bitiriniz!
çamdal- = çamdan: ak colborstoy çamdalıp folk. : beyaz kaplan gibi, sıçramaya atılmaya hazırlanarak.
çamdan-, l. sicramaya. hücüma hazırlanmak; 2. maç. kendini tahkir edilmiş saymak; küsmek; sen anın aytkanına çamdanbay ele koy sen onun sözlerinden muğber olma!
çamdanuu, işs. camdan-dan.
çamdaç-, muş. camda-dan.
çamdat-, tezletmek ivdirmek.
çamdatuu, tezletme, acele ettirme
çamdoo, adım atma, adımları hırlatma; tempoyu arttırma.
çamgarak, tündük'ün altında kesişen bir şekilde konan ve obanın ağaç iskeletini tamamlayan bükük değnekler; kara çamgarak : baba obası (harfiyen : siyah çamgarak).
çamın-, atılmak, saldırmak.
çamındı, yonga.
çamınuu, atılma, saldırma
çamırkan-, kin beslemek.
çamırkanuu, kin besleme.
çampa - campa.
çampan, çin. konuşma melekesi kötü olan (diyelim, henüz konuşmaya başlıyan çocuk yahut yabancı dille kötü konuşan adam).
çan I, kılış kabzası.
çan- II, küçümseyerek, hakir görerek muamelede bulunmak; kendine müsavi saymak; erin çangan katın : kocasına on paralık kıymet vermiyen karı; katının çamp cüröt : karısiyle (ev hayatı) yaşamıyor.
çanaa. kızak.
çanaala-, kızakta taşımak.
çanaaluu, kızaklı, kızakta giden.
çaraç, l. tulum ; çanaçı carıldı al. (şöhreti afaki tutup da birdenbire kepaze olan adam hakkında) fena halde muvaffakiyetsizliğe uğradı (harfiyen tulumu patladı):2. çanak, tulumba
çanaçta-, çanaçtap : çanakla (dökmek veya koymak).
çanak, göz çukuru; közü çanagınan çıgıp ketti : gözleri çukurundan alnına fırladı.
çancuu, Çançı, çin. afyon haşhaşı tarlasındaki otları gidermek için kullanılan birnevi küçük kürek.
çancuula-, çancuulagan kebinğdı koy! : lakırdıyı başka tarafa çevirme!
çanç-, sançmak; bir yandan öbür yana delmek, saplamak.
çanda, nadiren; nadiren rasgelen, sevrek: canda biröö tabılat : seyrek düşüyor (rasgeliyor): nadiren tesadüf olunuyor: çanda biri bolboso : meğer ki onlardan biri ola: nadiren onlardan birisi.
çandan I, f. bir çokları, çok, oldukça.
çandan II, = çanda
çandır, karnın aşağı kısmı
çandırla-, (karş. şalanğda) : kuskunu arka kolana, kuyruğun mebdeine dokunmayıp kalçaya sarkacak tarzda bağlamak.
çanğdat-, l. toz kaldırmak, toz koparmak; 2. toza döndürmek, toz haline getirmek.
çanğdatuu, toz kaldırma.
çanğduu, tozlu.
çanğgı, bir çeşit kayak (çubuklardan örülen ve dağlarda kayak yerine kullanılan kareler.)
çanğgıl, ak çanğgrıl too : karlı dağ, kök çanğgıl : hafifçe beyaz: hafifçe boz.
çangır-, alabildiğine bağırmak; canı tırmalıyan bir sesle bağırmak, acı acı bağırmak; yaygara etmek; çarğırgan ün : acı ses; kımız çanğırıp kalıptır : kımız fazla ekşimiş (bozulmuş).
çanğırt- et. çanğırt-dan.
çanğıruu, işs. canğırdan.
çanğıt-, ayran (çalap'tan fariu şudur ki çanğıtta çalaptakine nisbeten su mikdarı fazla olur); ayranda su koşup, çanğıt kılıp ber : yoğurda su katarak çanğıt yapıp ver!
çanğıtta-,bozumtırak, donuk renge girmek; kün çanğıttap turat : hava bir parça kararıyor.
çanğk, çanğk - çanğk : yaygara, bağırıp çağırma.
çanğkay, tamamen, mutlaka, tam; çanğkay tuş : tam öğle zamanı; çargkay açık tün : büsbütün açık (bulutsuz) gece; çanğkay boz at :açık boz at.
çanğkılda-, l. bağırıp çağırmak (çocuklar, kadınlar hakkında); 2. acı sesle havlamak (köpek hakkında).
çanğkıldaş-,muş.çanğkılda-dan.
çanğkıldat-,et.çanğkılda-dan.
çanğkıldoo, işs. çanğkılda - dan.
çantuu, çin. (destanda Çinli veya Kalmak ağzından söz söylenirken) :müslüman.
çan I. l. kaşık : eçkinin çabınday al. : kızıl (saçlı); açık kızıl (insan hakkında); dağ eteği; üzerinde seyrek bitkiler bulunan veya hiç bulunmiyan bayır; 3. (Rad.) : uzun, uzamış, yayılmış; çap caak elmacık kemikleri çıkık olmıyan. dar olan.
çap II. çap et : süratli, çevik hareket yapma; alakanın çap koydu : el çırptı.
çap III, öp I sözunun tekidir.
çap- IV, l. hızlı koşmak; at çap- :at yarışları, at koşulan tertip etmek; atasına at çaptı es. : babası için olan yoğası sırasında at yarışları tertip etti; atka çap : ata binerek koşturmak; atı doludizgin koşturmak; atka çaap kalgan bala : artık ata binerek koşturmasını bilen oğlan; atka çaap keldim • ata binerek koşturarak geldim; 2. kesmek; balta çap- : balta ile kesmek; ketmen çap- : bel ile çalışmak (toprak kazmak); çöp çap- :ot biçmek; kümüş çap : gümüş çerçeve yapmak; canımdı kurman çabayın! folk : canımı feda edeyim! başka çapkanday : bir şey düşünmeksizin; Kaşgardı çaap alganda folk. : Kaşgan yağma ettiğinde; 3. atılmak; öz baydasına çaap : şahsi menfaati, şahsî gayeleri peşinden koşarak.
çapçı-, ön ayağivle, tırnağiyle yere vurmak (at, yabanî hayvan hakkında); bee balasın çapçısa da bert kılbavt ats. : kısrak yavrusunu ön ayağıyla vursa dahi. onu sakatlamaz.
çapçıla-, it. çapçı-dan.
çapçuur, kazandaki eti çevirmek iç kullanılan üç dişli çengel.
çapkı- çalgı.
çapkıç, kesen aygıt (alet): çapkıç maşina : ot biçen makine
çapkıçı- çalgıcı.
çaplala-, it. çap- IV ten; kir çapkıla-:çamaşırı (yıkarken) tokmakla dövmek.
çapkınçıhk, l. katliam, toptan öldür me, imha; 2. akınlar zamanında huzur ve rahatın bulunmadığı zaman.
çapta-, l. tıkamak; sımsıkı kapatmak; ok çapta-: silahı doldurmak; oktu çaptap, hayza aştap folk. :silahı doldurarak, süngüyü göndere takarak; 2. zamkla yapıştırmak;bir nesneyi diğer bir şeye yapıştırmak, bir şeyi başka bir nesnenin üzerine yapıştırmak.
çaptal-, mut. çapta-dan.
çaptat-, et. çapta-dan.
çaptık-, aşın derecede kızmak, gazaba gelmek.
çaptır-, et. çap- IV ten; kümüş tögüp çaptır-: gümüş kaktırmak, gümüş çerçeve yaptırmak; eer çaptır-: eğer sipariş etmek; at çaptır-:at yarışları yapmıya müsaade veya icbar eylemek; köz çaptır-göz gezdirmek.
çaptoo, işs. çapta-dan. l
çar I, çöp sözünün tekidir; çar uçkanday : manasızca; sistemsizce;darmadağınık; çar uçkanday içteşet : elbirliğiyle çalışmıyorlar, biri o yana, biri bu yana çekiyor.
çar II, f. çar cayıt = çarcayıt; çar tarap = çartarap.
çar III r. tar. kon. (seçim zamanında kullanılan) «şar» (yuvarlak, kürecik); çarga sal- : (küreciler atarak) seçmek, intihabetmek.
çar IV, yahut car karga : ekin kargası.
çara I, l. büyük çanak; közdün çarası : göz çukuru, gözevi; 2. kabir çukuru (hars. kaznak).
çara II. f. ölçü, vasıta, çare; çara çok : çare yok; imkansız; çara kör-: çaresini görmek; tedbir araştırmak; çara körböö : tedbir almama.
çarabzal- çarapzel.
çaraçı, yardım, müzaharet eden.
çarakta-= şarakta..
çaraıı, çoğun- çaran : hepsi birlikte, hepsi birden.
çaraça, l. sümük kabilinden muhatî madde; yeni doğan çocuğun tenini örten ince zar.
çarba I, l. iğelik (ekonomi); ayıl çarbası: köy iktisadiyatı; şaar çarbası : şehir iğeliği; tovar çarbası: çarbaçıhgı : köy iktisadiyatı, 2. da-varcılık iğeliği; 3. davarcı, hayvan yetiştiren kimse; dıykan bolsonğ basında bol; çarba bolsonğ, kaşında bol ats. : çiftçi isen ekin ekilirken orada bulun, davarcı isen, hayvanlarının yanında bulun!
çarba, II = çorbo.
çarbaçı, ekonomi sahibi.
çarbaçıl, ekonomisiyle alakadar olan kimse.
çarbacılık, l. iğelik, ekonomi; ayıl çarkçılığı: köy iktisadiyatı 2 davarcılık iktisadiyatı; davarcılık.
çarbadar, f. davarcı.
çarbak f. kale, etrafı hisarla çevrilen meskun mahal.
çarbı, ufak; çarbı mal : ufak hayvan.
çarcayıt, f. intizamsızlık; anarşi; mal carcavıt ketti : hayvanlar her tarafa dağılıp gittiler.
çarca-, l. yorulmak; 2. meç. ölmek (9-10 yasma kadar olan çocuklar hakkında
çarçanğkı, bir parça yorulmuş, hafifçe yorgun.
çarçaş-, muş. çarça-dan.
çarçat-, yormak.
çarçatuu, işs, çarçat-tan.
çarçı, f. yahut tört çarcı : kare, murabba; çarcı metr : kare metre;çarçı boyluu : şişman ve kısa boylu; el çarcısın bil-: halkın haleti ruhiyesini bilmek; can tört çarçı bolup catkan kez : büyük meşguliyet ve uğraşma zamanı, harfiyen: canın murabbalaştığı zaman).
çarçıla-, boyunu, enîni denk olarak bükmek (diyelim, köşeleme bukii len mendil).
çarda-, l. kurbağa bağırmak; 2. kuğu kuşu ötmek; 3. malumat almak. vaziyeti yoklamak maksadiyle gitmek; el için çardap keldi : müşahede maksadiyle halk arasında dolaştı.
çardak I, (Rad.) baraka.
çardak H, ak çardak : martı (kuş).
çardanğda-, l. hareketlerinde şişmana benzemek: 2. meç. memnun, keyifli halde bulunmak.
çardanğdas-,muş.çardangda-dan
çardanğdat-, et. cardanğda-dan.
çardarı, f. türlü ilaçların halitası, mürekkep ilaç.
çardoocu. tar. vazifei. halkın refahı hakkında malumak edinmek üzere köyleri dolaşmaktan ibaret olan kimse.
çargıt I, samimiyetsizlik; iğfal; doğru cevaptan kaçınma; çalırı turaf közündö, çargıtı turat sözündö folk, : yan bakıyor, sözünde aidatma vardır.
çargıt- 11 : söz çargıt- : lakırdısıyle insanın başını ağrıtmak; lakırdıyı başka mevzua çevirmeye çalışmak; çargıtpakm lafı başka taraf çevirme!
çarı (kınnapla, şeritle) sararak bağlamak.
çarık I == çarık l. çarık cip bk. cip.
çarık II == çarke.
çarıkta- I, bileği taşı çarkında bilemek.
çarıkta- II, nallanmamış atın tırnaklarını bir nesneye bağlamak, sarmak (taşlı yerde gezerken böyleyaparlar).
çarıktat-, et çarıkta- I, II den.
çarıktoo, bileği taşı çarkında bileme.
çarılda-, cıvıldamak; yaygara koparmak.
çarıldaş-, muş. çarılda-dan.
çarım, l. hayvan derisinin iç tarafın dairi elyaf lı tabaka 2. ufak veterler (adalelerin kalın sinirleri); (ette) sinirimsi elyaf; et çarım eken, tiş ötpöyt : et sinirli imiş. diş kesmiyor.
çarıt- et. çarı-dan.
çarıyar=: çaryar.
çark I, f. çark: daire; bileği taşı çarkı; arabanın çarkı : araba tekerleği; çarkınğ kelbevt : gücün yetmez; hakkından gelemezsin; çark ur- es. (dervişler hakkında) : Al-lahın adım zikrederek dönmek (yakarış şekilleriden biridir)
çark II, çark toktogon irik : büyümüş koç.
çarkar, f. l. kepek saklamak için bina; 2. (destanda) ev, mesken.
çarke, tek bir parça deriden dikilmiş olan ayakkabı.
çarkılda-, cıvıldamak; bağırıp çağırmak; şuur çarkıldayt : dağ sıçanı acı acı ses çıkarıyor.
çarkıldoo, cıvıldama; bağırıp çağırma.
çarkıra-, bağırmak (diyelim, bağırarak ağlayan çocuk veya Colaeus denilen kuş hakkında).
çarkırat-, et. çarkıra-dan.
çarpı-, çarpmak; at çarpıp başat : at önayaklarını ileri atarak gidiyor; at ayaklarını dik tutarak, ayakları dolaşmadan gidiyor; calın çarpıganday : alev tutuşmuş gibi.
çarpıl-, mut. çarpı-dan; azıraak cutka çarpıldık : bir parça cuttan (kırgından) mutazarrır olduk; (bk.cutl).
çarpış-, muş. çarpı-dan.
çarpışuu, çarpışma, müsademe (harp meydanında).
çarpıt I, çala sözünün tekidir.
çarpıt-II, et. çarpı-dan.
çart, çatırtı; çatlama ses^'ni taklit; keskin, enerjik hareketi ifade eden taklit: cart tüv- : sağlam düğüm yaprak bağlamak; cart keş- : keserek koparmak.
çartarap, f. dört cihet; civar, yöre
çartılda-, gümbürdemek, gürlemek; kün çartıldap turat : gök gürlüyor
çatak, niza,kavga,ihtilaf,nifak,şikak; çır-çataktı süygön kişi : kavgacı, talaşman kimse ; çatak konuşsiyasi es. : ihtilafları halleden komisyon.
çatakçıl, talaşman, kavgacı.
çataktaş-, lafla takılmak, muhalefet etmek; münazaa etmek, kavga, niza çıkarmak.
çataktaşuu, sözle birbirine takılma, çatışma.
çataş ı,içinden çıkılmaz bir durum,karışık iş.
çataş ıı, 1. karışmak,karmakarışık olmak;intizamsız bir hale gelmek; 2. sayıklamak; tüşündö köp çataştı : rüyasında pek fazla sayıkladı.
çataştır-, karıştırmak,karmakarışık etmek,intizamsız bir hale komak;zihni teşviş etmek; ipin ucunu kaybettirmek.
çataşuu, 1. içinden çıkılmaz durum; 2. sayıklama
çetekte-, katmerleştirmek; karmakarışık etmek ; işti çatektep aldı : işi karmakarışık etti.
çatektöö, mudilleştirme, karıştırma.
çatına-, çatırtı ile çatlamak.
çatınat-, et. çatına-dan
çatır i f. 1 : çadır; [*] ; kol çatır : el çadırı,şemsiye; 2. çatı ; saçak.
çatır ıı,çatırtı ; kov çatır dep ürktü koyunlar bağrışarak, ürektüler; çatır-çatur : devamlı çatırtı; gümbürtü.
çatıra-, çatırdamak ; takırtı yapmak.
çatıraş, f. satranç.
çatırat-, et. çatıra-dan
çatıray-, muhteşem bir görünüşe malik olmak ; parlamak; çatıraygan ak üy : muhteşem beyaz oba; çatıraygan kişi : mükellef elbiseler giymiş,kibar tavırlı adam.