çatış- ıı, çatallaşmak; karışmak (müdahale etmek) ; bir işe karışarak içinden çıkamaz hale gelmek:
çatkayak, atın art ayakların üst kısımlarının arasındaki yarık.[*]
çatıştır-, karmakarışık bağlama (diyelim,bir atın ayağını diğer atın ayağınabağlamak).
çatıştıruu, karıştırma,intizamsız bir duruma koma, zihni teşviş etme, ipin ucunu kaybettirme.
çatkı : çatkı ayak= çatkayak
çay ı, çay: kızıl çay:sert çay;taş çay: tablet biçiminde olan çay;_kök çay : 1) yeşil çay: 2) latince origanum denilen bitki; içine yağda kavrulmuş un ve çay menkuu dökülen sütten ibaret olan içecek; kara kaptal çay (forklorda) : bir çeşit çay
çay ! ıı- kovun sürüsünü durdurmak veya geri çevirmek üzere çıkarılan ses; çay çayla : koyunlara bağırmak.
çayan, 1. akrep; çayan közdüü : sarı : sarı gözlü; 2. yengeç ; 3. çayan tüvdüğme şeklinde düğüm bağlamak.
çavcıl, çay içmeyi seven, çay tiryakisi: mavda-çayda : hurda, ufak tefek ; mevda-çayda cumuştar ufak tefek işler bazı işler.
çaydav bödöv-çayday : oyun esnasında birkaç kişi bir kişi üzerine her yandan saldırdıkları zaman söylenilen sözdür: bövdöy-çaydaykıl- mec: son derece heyecan veya şaşkınlık haline vardırmak.
çaydooz = çaydos.
çavdos, f. su kaynatmak için kullanılan çaydanlık.
çeç ı, gözdeki misafir,leke, nokta,cataracte ; közünün çeçi bar : gözünde leke var.
çeç ıı, f. 1. harman yerinde çalışırken kullanılan beş parmaklı anadut; 2. es. ayıklanmış olan hububat, çeç. (yığın) baline konduktan sonra harman yerinde verilen ziyafet (ziyafet için oğlak kesilir); çeç soy-: çeç tertip etmek.
çegir, çegir bayan yahut çekir bayan mit.: kuşlar (hele alıcı kuşlar) hamisi ; bay çegir: kancıgaluu kara senğsenğ (bk.senğsenğ); kuu çegir: karakuş nevilerinden biri.
çegirtke, 1. çekirge; 2. cırlak (ocakçekirgesi); çeğirtkedey kara: curlak gibi siyah; 3. ekinleri harabeden iri çekirge; cegirtkeden korkkon egin akpes ats.: kurttan korkulursa, ormana gitmemeli (harfiyen: çekirgedenkorkan ekin ekmez).
çeğirtkeç, (doğan cinsinden latince falco vespertinus denilen kuş)
çegiş-, müş. çek- ııı ten; er çegişpey bilişpeyt ats. : yiğitler ima kinaye ile bir parça konuşmadan tanışamazlar.
çek ı, hat (sınır), hudut; çek koy- : hat koymak ; tahdit eylemek; çekten aşık : hattan aşırı; çek ara : sınır (iki ülke arası); çek aralık : hudut boyundaki; çek aracı : hudut muhafızı.
çetkey-, 1. ehemmiyetli ve müstakil gözükmek; 2. hayretten fırlamak (gözler hakkında) ; dalay közüng çekçeyer : daha birçok nahoş şeylere katlanacaksın, daha birtakım nahoş şaşılacak şeyler göreceksin.
çeke, şakak gözüstü; tebeteyin çekesine kıyşayta kiydi : kalpağını şakağına doğru eğriltti; ak çeke : alnında beyaz yıldızcığı (akıtması) olan; kök çeke : alnındaki beyaz yıldızcığı (akıtması) bembeyaz olmuyan kak çeke : çocuklar aşık oyununda daima kazanan oğlanı imrenerek böyle tesmiye ederler; kızıl çeke bolup uruş- : kan akıtırcasına dövüşmek, amansız bir surette dövüşmek; çeke cılıt mec. : memnun etmek, eğlendirmek.
çekele-, kenardan hareket etmek.
çekeleş-, çekişmek, kavga etmek, dövüşmek.
çeken, geniş yapraklı su kamışı; typha.
çekende, 1. külü enfiye ihzarı için yarıyan bir çalının adıdır. : 2. cerçekende=çelgür.
çekene, f. küçücük; ehemmiyetsiz ; kısmi, : çekene ayıl : küçük köy; çekene iş : küçücük cüzi iş; çekene emes : küçük ehemmiyetsiz olmıyan.
çeker, f. tezgahdar.
çekey- = çekçey-.
çekez, f. = tuur.
çeki, f. yanlış; kötü,fena ; bu kılganınğ çeki : sen bunu beyhude yaptın, fena hareket ettin.
çel ıı, çekmek, boynunuzu takarak bir yana çekmek (başlıca öküz hakkında).
çelde-, 1. deriden yahut bağırsaklardan et ve yağ kazımak ; deri altındaki zarı koparmak; 2. düğümcüklerden ve pürüzlerden temizşeyerek ipliği perdahlamak.
çeldöö, işs. çelde-den.
çelegey, semiz ve şişkin karınlı.
çelek, 1. ağaç kova ; fıçı (karş. çaka ıı) ; başım kızıl çelek kan bolgon : başım kan içindedir; sıya çelek : hokka ; 2. arı kovanı ; 3. poyra (tekerlekte).
çelekçi, yahut bal çelekçi : bal arısı besleyen, arıcı.
çeley-, 1. patlamak ve akmak ( göz hakkında) ; 2. şişman ve şişkin karınlı gözükmek ; kardı çeleygen : büyük karınlı.
çeleyt-, et. çeley-den.
çeliş-, boynuzlarıyla kapışmak; süsümsek, tos vuruşmak, dalaşmak (öküzler hakkında).
çelisüü, işs. çeliş-ten.
çelit-, et. çel- ıı den.
çelkey-, büyük karınlı olmak (şişman kimsehakkında : kars. çedirev-) ; kardı çelkeyip turat : onun (şişman adamın) karnı sarkık duruyor.
çelkeyt-, et.çelkey-den, : kardın çelkeytip : şişkin karnını öne doğru çıkararak.
çemirçek, 1. bir bitki adıdır, : 2. kıkırdak (gudruf) ; 3. sidik tutulmasına s,da sebebiyet veren bir at hastalığı.
çen ı, 1. yer (mahal) ; ayrıldın orta çeninde : köyün ortasında, : 2. zaman, an ; tüş çende : öyleyin ; 20 avgust çenderde : ağustosun yırmılerınde ; martın orta çeninde : martın ortalarında ; 3. ölçü ; eni çeki çok bk. en ı.
çen ıı, yan cihet; çenime kelbe yahut çenime colobo ! : bana yaklaşma, semtime uğrama ! ; çenine colotboyt : yanına yaklaştımıyor, yanaştırmıyor.
çen ııı, r. (çin) omuzluk epolet.
çençi 1. bk. kaykool; 2. kon arazi ölçen mühendis, topograf.
çende-, yaklaşmak, yakına gelmek :,
çendeş-, yaklaşmak ; sıraya gelmek ; bölök koyğo çendeşpey kaytar : (koyunları) başka koyunlara yaklaştırmadan otlat, güt !
çendeştir-, et. çendeş-ten.
çendeşüü, işs. çendeş-ten.
çendet-, yaklaşmaya müsaade etme kendisine yaklaştırmak; canına çendetpeyt : yanına yaklaştırmıyor.
çenem, ölçü, norm; toluk çenemde tam ölçüde, tam hacimde.
çenemdüü, denkleştirilmiş; tahdid edilmiş, mahdut.
çenğgel f. 1. (yırtıcı kuşun ) ayağı, pençe, çengel ; 2. tencerede pişmekte olan eti çevirme (ucunda demir çengelleri olan değnek).
çenğgelde-, kapmak, pençelemek.
çenğgeldeş-,müş. çenğgelde-den.
çenğgeldet-, et. çenğgelde-den
çenönük= çinöönük.
çenöö, ölçme; denkleştirme.
çenööç, 1. ölçücü, takdir edici ; 2. kıstas.
çep 1. barıkad; set ; küçük ve tek başına duran istihkam siperi ; 2. hali ; sığınak.
çepenğde-, yerinde rahat oturmayıp, haşarılık etmek ; yaranmak maksadıyla telaş etmek.
çepilde-, telaş etmek (kısa boylu sıska adamhakkında).
çepken, 1. iğne ardı dikilmiş (sırılmış) bir nevi erkek üst giyimi (kaba sarılmış olan) dir, ki şayak ( cuha ve s. gibi ) kalın kumaşla örtülmüş olur ; 2. çuhadan astarsız kaftan.
çer ı, 1. bir fena şişin adıdır ; kugasında çeri bir : 1) karın nahiyesinde katı şişi vardır; 2) mit. ruhunda ağır bir derdi vardır ; çerkursak : büyük kursaklı ; 2. keder, ıstırap, can sıkıntısı; çer caz- : can sıkıntısını gidermek ; çer bayla- : kederlenmek, gam çekmek.
çer ıı, koyu orman, içinden geçilmez çalılık; kalınğ çer karağay : içinden geçilmez çam ormanı.
çerben=çervon ; beş çerben : beş çervon : elli ruble.
çerdegey=çidiregey.
çerdek, büyükçe karınlı.
çerdenğde- =çedirenğde-
çerdey-, 1. kabarmak (karın hakkında) ; 2. karnını öne doğru çıkararak, kurularak yürümek (büyükçe karınlı kısa boylu adamhakkında).
çerdüü, 1. katılaşmış şişi olan ; çerdüü çara ; katılaşmış şişle beraber yara ; 2. dertli, gam çeken, kederlenen.
çerik, f. (krş. çerüü) : asker (er) (başlıca, çin askeri, muharibi) [*].
çertişmek, fiske vurma oyunu oynamak ; çertişmek oynop kalalı folk : fiske vurma oynayalım.
çertkile-, it. çert-ten.
çertmek, ordo (bk. ordo 3) oyununun bir safhasıdır ki bunda oyuncu dairenin içine girer ve aşıkları vurup çıkarır.
çertmekçi, ( ordo oynarken, bk. ordo 3) 1. dairenin içinde bulunarak, aşıkları vurup çıkarmak hakkında malik olan kimse ; 2. ordo oynayan.
çerttir-, et. çert-ten.
çerüü, f. (krş. çerik) asker (nefer) ; ordu ; sefer (harbe gidiş) ; çerüü,gö attan- : sefere (muharebeye gitmeye) hazırlanmak ; caman, çarmanın kızuusu menen, çerüügö attanat ats. : budala, arpa çorbasının teri ile harp seferine hazırlanır ; kara çerüü tar. : seçimler sırasında eskilerin adaylarına (namzetlerine ) muzaheret eden zümre; ak çerüü tar. : yeni namzetler gösteren zümre.
çervon, r. çervonets (10 rublelik rus lirası).
çes, r. çes ber- : askerce selam vermek.
çet, 1. kenar, uç ; çetkerek : bir parça kenara ; bir parça kenara yakın ; çetinen kolhozcu : baştan başa kolektifçidirler ; arı çeti : 1) (onun) öteki kenarı ; 2) çoğay, azami ; maximum ;beri çeti 1) bu kenarı ; 2)azay, asgari, minimum ; çete kal- : bir yanda kalmak; çet element : yabancı unsur ; çetin çıkar- : ima etmek ; 2. hudut ötesi; çet el : ecnebi devlet, sınır ötesi.
çetin, üvez ağacı; çetin kişi : inatçı adam.
çekti, 1. kenarda bulunan, kenardaki, uçtaki; 2. hudut dışındaki.
çette-, bir kenardan gitmek; bir yana çekilmek; sapmak; uzaklaşmak ; kendini yabancı hissetmek; özü ele çettep cüröt : kendisi yabancı gibi davranıyor.
çettet-, bir kenara etmak; uzaklaştırmak, bertaraf etmek; toskooldordu çettet- : engelleri bertaraf eylemek; özün özü çettetti : kendini yabancı yerine koydu.
çettettüü, bir kenara atma; uzaklaştırmak, özün özü çettetüü : kendi kendini uzaklaştırma.
çeyin, (hudut, sınır gösteren ektir) dek, değin, kadar : bul ubakka çeyin : bu vakite kadar ; bügüngö çeyin : bugüne dek, bu vakite dek; saat birge çeyin : saat bire kadar, üygö çeyin : eve kadar.
çeyrek,f. 1. dörtte bir ; çeyrek; es. “funt” ‘un dörtte biri [*] ; 2. hububat ölçüsü vahidi kıyasisi ; 3. ders yılının dörtte biri.
çeyşembi, f. salı.
çı (türleri : çi, çu, çü) : bir ektir. ki şunları ifade eder : 1) sual : mençi? : ben yok mıyım? ; benim hakkımde ne denir; ; atamçı? : fakat babam? ; 2) alçı! : alsana! : ; 3) (conditionnel şekli ile kullandıkta) esef, pişmanlık : barsamçı ! : keşke varsaydım !
çıbar = çaar.
çıbı, bozdoğanın veya atmacanın yavrusu.
çıbık, çubuk, küçük çubuk, kesilmiş dal ; köyöö çıbık ve aça çıbık (ağın bir kısmı) : iki tane çubuktur ki , bunların arasına yem bağlanır; çıbık kırk yahut çıbık karma- es.
: and içerken çubuğu parça parça etmek (andın bozulmazlığının remzi olarak) ; son ve bozulmaz bir (hakim) kararı çıkarmak; çıbıktay kırkılıp kalalı (eğer ahdıbozarsak) çubuk gibi parça parça olalım.
çıbın = çımın.
çıbır, küçük tepe; çıbır taş : ufak taş, çakıltaşı.
çıçırkanak, latince adı hippohearhanoides olan bir bitki, çırganak otu.
çıçırkay, masarika (bağırsakları yerli yerinde tutan içyağı zarı) (anat.) ; çıçırkay may : masarikadaki yağ.
çıçkak amel, içsürme.
çıçkakta-, amelden müstarip olmak.
çıçkaktat-, içsürmeyi mucibolmak.
çıçkan, 1. fare, sıçan ; sokur çıçkan : “kör sıçan” : spalacidae (kemirice küçük bir hayvan) ; arıs çıçkan ; kakım, as ; sarı çıçkan (latince adı spermophilus olan bu sıçana şimal ve şark türk lehçelerinde “yumran” yahut “şumran” dahi denilmektedir, m.) tıyın çıçkan : sincap ; momoloy çıçkan : köstebek, talpa; 2. hayvan adlarına dayanan on iki senelik cyclique (devri) takvimde birinci yılın adıdır sıçan yılı.