A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə8/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   90

ayt II, a. bayram (Müslümanlarda) .

ayt- III, 1i demek, söylemek, tekrar söylemek; hikaye etmek; aytmayınça kim bilet ! açmayınca – kim köröt ! ats. : söylemeyince kim bilir! açmayınca kim görür!; taap ayt- ; ciddi, akıllıca söylemek ; aytkan cerden çık- : göze alınan işi yerine getirmek ; taahhüdünü ifa eylemek, sözünde durmak : atıp kı- : bir işi iykaz etmek suretiyle yapmak ; aytıp kılgan iştin aybı çok ats. : önceden iykaz etmek suretiyle yapılan iş ayıp sayılmaz; 2. (önce gelen ablatif ile) : hükmetmek (önceden tayin etmek, hissesine vermek), süzögön uyga kuday müyüzdön aytpagan ats. : çok süsen ineğe Tanrı boynuz vermez.

ayta, ayta buyta degice : bir lahzada, göz kırpıncaya kadar.

aytak, bağırma (sürü beklereken).

aytakta-, 1. <
aytarlık, <<çakış<
aytıl-, mut. ayt- III ten.

aytılış, telaffuz.

aytıluu I, işs. aytıl-dan.

attıluu II, meşhur, maruf, şöhret kazanmış namlı.

aytım, söylenen (söylenilmiş olan) ; aytımına könömbü! folk.: ben onun dediğine muvafakat eder miyim hiç!

aytımduu, ahenkli, söylenişi hoş.

aytış I, 1. söyleyiş; gazetanin aytışına karaganda : gazetenin dediğine göre ; 2. takılma; münakaşa; münazaa; ilmî müzakere; 3. bahse girişme (öcüşme)

aytış- II, 1. dayatışma, çekişmek; kavga etmek; münazaa etmek ; bahse girişmek

aytıştır-, 1. birini ötekine kışkırtmak, kavga çıkartmak; 2. bahse giriştirmek; ırçı aytıştır- : ırcıları (hanendeleri) bahse giriştirmek.

aytışuu, 1. dayatışam, kavga; 2. bahse girişme; kayım aytışuu bk. kayım III

aytkız-, et. ayt- III ten

aytoru, sözün kısası; umumiyetle; aytoru bilgeninğdi kıla ber : hulâsa, ne istersen yap.

aytpasa, o halde; öyle mi, acaba !; aytpasa töğünbü : doğru değil mi, acaba!

aytta-I, ayt-aytta bk. ayt 1.

aytta-II, bayram etmek, bayram kutlayıp ve ikram edilerek dolaşmak, bayram ziyaretleri yapmak.

ayttat-, et. aytta I, II den.

ayytık-,es. bayram hediyesi.

ayttır-, et. ayt- III ten; kız ayttır-: kız istemek; kızga ayttırıp cürgön cigit : kendisine nişanlı arayan, kız isteyen delikanlı ; bir tıyın berip koydura albayt ats. : bir kopek mukabilinde söyletemiyor, (bir defa söylemeye başlayınca) bin kopek mukabilinde durduramıyor.

aytuu, söyleme, anlatma; teleffuz: aytuuna karaganda : onun dediğine göre.

aytuuluu == aytıluu II.

ayuu, ayı; ayuu kulak bk. kulak III.

ayza == nayza.

az I, az, az mikdar, bir parça; bir azdan, yahut bir azdan sonğ : biraz sonra, bir müddet geçince; az-maz : azıcık, cüz’ice, azar azar, tedricen; ölörünö az kaldı : ölümüne az kaldı; al da az kelgensip : bunu azımsıyarak; azın-köbün : bir parça istihkakı kadar; azın-köbün ızattap folk. : bir parça hürmat göstererek, azıcık sayarak.

az- II, yolu şaşırmak. sapıtmak, dalâlete düşmek.

az- III, 1. zayıflamak, kurmak; önğünön azdı : benzi attı; zayıfladı; azıp-tozup cok boldu : dağılıp heba oldu; azgan-tozgun : aç ve çıplak; son derece bitkin; 2. fakir düşmek; azmattın azaganı, köçköndö cöö baskanı folk. : yiğitin fakir düşmesinin beldeği (alâmeti) göçerken, yer değiştirirken yaya yürümesidir.

aza I, a. mâtem; sagu sağma (ölü için ağlama) ; aza marşı : mâtem marşı; aza kütüü mitingi : mâtem mitingi; aza kütüp oturgan katın : (kocası için) sagu Sagan (ağlıyan) kadın; altı katın azaga barsa, ar kimisi öz munğun aytat ats. : altı karı sağu sağmıya giderse, her biri kendi derdini okur; könğülü aza bolup kaldı : bir parçakırıldı, küstü; balanı aza kılba! : çocuğunu incitme!

aza II == asa.

azaat = asaat.

azadar, a-f. kederli, tasalı.

azal == ezel.

azala-, azalap bar- ( başsağlığı dilemek için) ölenin köyüne gitmek; balasın azalap bardık : çocuğunun ölümü dolayısıyla taziye etmek için gittik.

azamat, yiğit, babayiğit.

azamatçılık == azamattık.

azamattık, yiğitlik.

azan I, a. ezan (ibadete okuma); azan ayt- : ezan okumak; azanda yahut azanı menen : sabah erkenden; azadagı at : ilkin verilen isin ( at koma ezan okuma zamanına uygunlaştırılıyordu) /3/ ; azandagı stı Samtır emes, Sarıkul eken : meğerse, onun ilkin adı Samtır değil, Sarıkul imiş (Samtır ası ona sonradan ltakılmış imiş).

azan II, kazan sözünün tekidir : azan-kazan

azançı, müezzin (ibadete okuyan).

azap, a. eziyet; ıstırap; azap kördüm yahut azap tarttım ; azap çektim; sening asabınğ maga öttü : sen bana azap çektirdin; azap-tozok : aşırı ıstırap; azabın kolgo bergile folk. : kendisine adamakıllı bir ders verin!

azaptan-, azap çekmek, ıstıraba katlanmak.

azaptandır-, tazibetmek; çektirmek.

azaptanuu, işs. azaptan-dan

azaptuu, eziyetli.

azar I, f. tazip, ıstırap, hararet, zulüm, azar sal- : zulmetmek, tazip eylemek; azar tart- : tazyik ve tahkire uğramak; azar tarttır- : eziyet vermek, çektirmek.

azar II; bezer ve kazar sözlerinin tekidir.

azar III, f, azar tümön : hesapsız; azar maktansanğ, eki kişilik alınğ bardır : nekadar övünse de, yalnız iki kişiye karşı koyacak kuvvetin vardır.

azarman, azarmandan benzemen bol- : hayretten şaşa kalmak; azarmandan benzer bolup : yaka silkti (olanca gayretiyle imtina etti) .

azat I, f. serbest, hür, erkli; okuudan azat bolduk : dersten serbest bırakıldık (tatile girdik yahut ders bitti) .

azat II == asaat.

azat III, azat boyu : bütün vücudu.

azatçıl, hürriyet seven.

azattık, hürriyet

azay-, azalmak, eksilmek; menden ekçim azaybayt : bulunsam da, bulunmasam da, bundan kimseye zarar olacak değildir (harfiyen : benim yüzümden kimse eksilecek değildir) .

azayt- , azaltmak, eksiltmek; ölüp kimdi azaytam? : ölümüm kimin ağlamasını mucîbolur? ( harfiyen : ölmek ben kimi eksilteceğim? )

azaytıl- , azaltılmak.

azayttır- , et. azayt-tazı

azaytuu, azaltma.

azayuu, işs. azay-dan.

azbaray, f. için sebebinden.

azçılık, akalliyet.

azda- , azdap : azar azar, tedricî surette.

azdek, candan sevilen, taparcasına sevilen.

azdekte- , tazim ve sevgi ile eğilmek, taparcasına sevmek.

azdık, azılk, kifayetsizlik; bul maga azdık kılat : bu benim için azdır, kâfi değildir.

azdır I, et. az II den ; azdırıp – tozdurup cok kıldı : her yana koğdu; saçıp savurdu

azdır- II, et. az- III; önğünön azdırıp cibergen : onu bitkin bir hale düşürdü.

azem == asem.

azezil, azazil a. şeytan, iblis.

azgana, azganakay, biraz, cüz’î, bir parçacık.

azgansı- , yolunu şaşırmış olanın durumunda bulunmak, sapıtmak.

azgın, yolunu şaşıran; sapgın; nesli bozulmuş, yozlaşmış, dejenere; at azgını corgo, adam azgını moldu ats. : atın azmanı yorgadır, adamın azmanı da hodur.

azgır-, baştan çıkarmak, kandırmak, kışkırtmak; şaytan azgırdı : şeytan baştan çıkardı.

azgırgıç, baştan çıkaran, kandıran, dalâlete düşüren; tahrik eden.

azgırgıçtık, kışkırtıcılık.

azgırık, baştan çıkarmak, doğru yoldan çıkarma; kişinin azgırına kibre! : başkalarının iğvasına kapılma!

azgırıl- , baştan çıkarılma, kandırılmak, kışkırtılmak.

azgırma, kışkırtıcı, kandırıcı.

azık, 1. yiyecek, erzak rızk; hayvan yemi; börü azığı coldon ats. : kurdu bacakları besler ( harfiyen : kurdun rızkı yoldan ) ; col azık : yol için alınan erzak; azık-tülük bk. tülük; kül azık == külazık; 2. mahsul, istihsalât; süt azıktarı : süt mahsulleri.

azıksız, yiyeceği, erzakı olamyan, azıksız.

azıktan- , rızıklanmak, beslenmek, erzakla mücehhez olmak.

azın, azın köbün bk. az I.

azına- , sıksık ve yüksekselse kişnemek (üğüründen uzak düşmüş aygır hakkında) .

azınat- , et. azına-dan.

azınğkı, son derece arıklamış olan, sararıp solmuş.

azınoolok == azoolok.

azır I, a. 1. şimdi, şu dakkada; azır keldim : şimdi geldim : azırınça : şimdilik; azırınça barbay tur! : şimdilik gitme! ; 2. hazır bulunan; hazır (anık) ; ertenğ azır bolsun : yarın hazır olsun; 3. uyanık; kolxozdun malına azır bol : kolxoxun (ziraat kolektifinin) hayvanlarını bekle, bak!

azır II, ayran I sözünün tekidir : azır-ayran.

azır III, a. dn. nezir, adak , kurban, atiye; azır tayı- : adağı (neziri) yerine getirmek (başlıca, ölü nama)

azırda- , hazırlamak, önceden hazırlamak.

azından- , hazırlanmak, vakti zamanında hazırlanmak.

azıret == aziret.

azırınça, bk. azır I, 1.

azırkı, şimdiki muasır, çağdaş; azırkı ubakta yahut azırkı kündo : bugünkü günde.

azırkısın, şimdi, bu zamanda.

azırtan, daha şimdiden, daha bu vakitten itibaren.

azız I, a. iki gözünden kör olan, darîr.

azız II., a. muhterem, kıymetli (kalbden sevilen) , aziz.

azik, f. 1. ince zarif; 2. incelmiş; 3. nazik (iş, meesle hakkında) .

azilkeç == asilkeç.

aziret, a. es. kutsiyetmaâp, asâletmaap, şevketmaap.

azireyil == azreyil.

aziz == aziz II.

azoo, vahşi binilmemiş, harın (hayvan hakkında) .

azoolok, azıcık; cüz’îce; azoolok akça bere tur! : bir parça para ver!

azooluk, harınlık, vahşilik, binilmemiş olmaklık (hayvan hakkında) .

azot, r. azot.

azreyil- , mit. can alıcı melek, azrayil

azsın- , bir nesneyi az, kifayetsiz saymak, azımsamak.

azuu, azı dişi; cılkı asıyında azuu sayat : at beşinci yaşında azı çıkarıyor; azuusun ayga canıgan 1) salaşma; 2) gayretli, enerjik; azuu sal- : hakaret etmek.

azuulu, azılı, azı dişine malik olan, dişli; kuvvetli; azuuluu aska : sivri kayaları bulunan yüksek dağ.

B

baa I, hoş görmeme, nefret haykırışı; baa çirkindiki- ay! : ne pis, çirkin!

baa II, f. paha, kıymet; baa ber- yahut baa koy- yahut baa kes- : kıymet biçmek; takdir etmek; öz bası : maliyet fiatı; baa berbegendik- : hakikî değerini vermemk, takdir etmemek.

baakı, katın bakı bk. katın.

baala- , kıymet biçmek, takdir etmek, değerini tayin eylemek; baalap iştöö : kesne çalışma.

baalan- ,1. kıymet biçilmek; kendisini

beğenmek, kendisini dev aynasında görmek; tegi ele baalanıp kalasınğ : kendine çok yüksek kıymet biçiyorsun.



baalanuu, işs. balan-dan.

baalaş- , hesaba katmak, ehemmiyet vermek, dikkate almak; turmuş şartımenen baalaşpayt : hayat şartlarını hesaba katmıyor.

baaloo, kıymet biçme, takdie etme.

baaluu, kıymetli, değerli.

baaluuluk, kıymet.

baam, a. anlama, fehim; sözün baam

kılıp otur! : sözünü fehmet! baam kılıp oku- : anlıyarak, dikkatle okumak.



baamda- ,anlamak, fehmetmek, farkına varmak, kavramak

baamdaş-, müş. baamda-dan.

baamdoo, anlama, fehmeyleme; kahüne varma.

baana = manaa II.

baar, maldan açtım bardı folk. : mal ve mülkümü cömertçe israf ettim, külünü savurdum.

baarda- , hikâye etmek, anlatmak.

baardaş I, 1.samimi dost ; canciğer ahbap ; 2. sevgili erkek veya kadın; baardaş senin dartınğdan basarga cok darmanım folk : sevgilim , senin derdinden kamıldamaya dermanım yoktur.

baardaş- II, samimi candan sohbet etmek ; baardaşsam dep oylop, bardım kelet üyünğö folk : candan konuşmak maksatıyla senin evine gitmek istiyorum.

baarı, onların hepsi; hep; baarı bir: hepsi bir; baaarınğar : hepiniz; baarın-cokun : onların hepsini; ellerde olanın hepsi, varı yoğu.

baarıla-, baarılap : hepsi toptan.

baarlaş = baardaş II

baasız, takdir olunmayacak derecede kıymetli.

baatır , bahadir , kahraman cesur; emgek baatırı : emek kahramanı; Sovetter Soyuzunun baatırı : Sovyetler birliğinin Kahramanı ; baatırlarça : bir kahraman gibi ; kahramanca, kahramana adi ve müteallik; baatırlarça küröş : kahramanca güreş; baatır süylö- : övünmek ; üydö baatır coodo cok folk : koyunlar karşısında tiğit, yiğit karşısında ise, kendisi koyun (harfliyen : evde cesur, harpte yok) ; baatır başı tar : kandisine binbaşlarının tabi bulundukları serdar.

baatırçılık, cesaret kahramnalık, mertlik ; baatırçık kıla albadı cesaret edemedi, gözü korktu.

baatırdık = baatırcılık .

baatırsı , kendini bahadır saymak, kahramanlık taslamak.

baza = baza.

baba, f. ata-baba : dedeler, ecdat; zenğgi (telaffuzda daha çokca : üzönğgü) baba: 1) mit. : sığır hayvanları hamisi; 2) mec. : sığır hayvanı; baba dıykan bk. dıykan.

babakta , kar babaktap çaap turat : kuşbaşı kar yağıyor.

babanğke, sefih, hovarda; sefahet, hovardalık.

babıgan = babırgan.

babır, çok konuşan geveze.

babıra, çok söylemek, gevezelik etmewk, dırlanmak.

babırgan, 1. puhucuk, baykuşcağız (kuş) ; 2. = babır.

baca, bacanak.

bacalısta, ro. kon. <
> : lütfen , rica ederim.

bacı, f. resim, vergi, baç.

bacıla, vergi tarhetmek. vergi almak.

bacılda, 1. çok ve manasız söylemek, boş söz (herze) söylemek ; 2. mırıldanmak.

bacıldak, geveze, yanşak.

bacıkdaş-, müş. bacılda-dan.

bacıldat-, et. bacılda-dan.

bacıldoo, 1. boş söz; 2. Mırıldanma.

bacırakay, büyük gözlü; patlak gözlü.

bacıranğda-, hareket ve tavırlarından büyük ve patlak gözlü kimseye benzemek.

bacıranğdat-, et. bacıranğda-dan.

bacıray-, büyük, faltaşı gibi açılmış olmak (gözler hakkında) ; bacırayıp kara- : gözlerini geniş açarak bakmak ; bacırayıp kül- : neşeli neşeli gülümsemek, gülmek (büyük gözlü ve dolgun yüzlü kimse hakkında. )

bacırayt-. et. bacıray-dan

baça, f. es. (fuhuşla iştigal eden oynayıcı oğlan ; kırgızlarda böyle bir şey olamamıştır) ; baylarında içkeni arak, cegeni et, oynotkonu baça ele: bayların (zenginlerim) içtiği rakıdır, yediği ettir ve oynattığı da ahlâksız oğlandır.

baçak = soto.

baçayı = başayı.

baçşagar, baçagar, f. Söv. Necis, mundar.

baçım, hızlıca; çabuk, çevikce.

baçımda- , hızlatmak, tezletmek.

baçımdat- , et. baçımda-dan.

baçıra-, çatırdamak.

baçırat-, çatırdatmak; bıçarata otun cak- : çatırdata odun yakmak.

baçiki, tilki yavrusu.

bada, f. (sığır hayvanları) sürüsü.

badaçı, çoban.

badal, 1. Fundalık; çalılıkç: kalınğ badal : koyu fundalık; 2. badal cörük :şahadet parmağı.

badalduu, funda, çalı ile kaplanmış. yer

badam, f. badem badana, zırh, cevşen, cebe; koş badana:iki katlı zırh.

baderke, r.kon.
: hediye

badılda-. dırlanmak.

badır, badır-badır : çatırtı; sürekli çatırtı

badıra-, çatırtı koparmak, çatırdatmak.

badırak 1 = batrak.

badırak 2, 1.kavrulmuş ve kabuğu ndan ayıklanmış olan arpa; 2. kavrulmuş buğday

badıranğda-, canlı şen olmak; badıranğdap cür- : koz olan kağıdı açmak (kağıt oyununda).

badırapkana, f.avm. ayakyolu, aptesane

badırat-, et. badıra-dan;badıratıp okuyt : hızlı ve açık okuyor (sesle).

badıray-, 1.faltaşı gibi açılmak; büyümüş gözükmek (göz hakkında); 2. (büyüklükçe) göze batacak surette temayüz etmek; (büyüklükçe) temayüz eden beyaz oba, keçe ev.

badırayt-, et. badıray-dan ; çın sözdü badıraytıp betine aytuu kerek : bütün hakikati, sıkılmadan, çekinmeden yüzüne vurmalı.

badırek I f. murdar, pis.

badırek II, pervasız, cesur.

badışa, f. çar; badışa ökmötü 1) çarlık hükümeti : 2) kon. çarlık hakimiyeti.

badışaçıl, es. padişah taraftarı, monarşist; badışaçıl ökmöt : çarlık hükümeti.

badışalık, 1. çara mensup, çarlığa ait; 2. miri, devlete ait;3. çarizm; mutlakiyrt rejimi.

badik, dönme (bir nevi koyun hastalığı) .

badiret = bödröt.

badiretçi = bödrötçü.

badrie ieesai tmia ömt: a. hağk



badiretçilik, r. kon. <
> : müteahhit.

bagaj, r. bagaj, ağırlık.

bagalak = bagelek.

bagalçak, atın tırnağının üzerindeki boğum ; tabanla yahut tırnakla aşık kemiği arasındaki yer ; meyli, başı baş, bagalçagı kara taş! : nasıl istersen öyle yap, ne olursa olsun! ; bagalçak kelgen cigit : tıknaz, kısa boylu delikanlı.

bagcanğda, neşeli, keyifli bir halde bulunmak.

bagcanğdoo, işs. bagcanğda-dan.

bagcay. yassı yüzlü, geniş ve koyu sakallı olmak : bagcaygan teke : ciddi tavırlı, uzun sakallı teke.

bafelek, donun alt kısmı, parça.

bagıl, mut. bak. IV ten.

bagıldır, yabani erkek oglak.

bagılt, bagınt.

bagım = baguu 2; erinin bagımında : kocasının bakımında.

bagımdat, f. 1. gün ağarması : şafak 2.sabah namazı

bagımsız = baguusuz.

bagın, ram ılmak, boyun eğmek.

bagındır, ram etmek, boyun eğdirmek ; eldi özünö bagındırıp aldı : halkı kendi tarafına çekti.

bagındıruu, (herhangi birisine ) boyun eğdirme.

bagınınğkı, tâbi, muti; müştak (türeme) ; bagınınğkı süylöm gram : tâbi cümle.

bagınt, kendi tesiri ve nüfuzu altına almak; ram etmek.

bagıntuu, işs. bagınt-tan.

bagınuu, (herhangi birisine) ram olma, boyun eğme.

bagış, sıgın (bu söz yalnız kabiyle ve şahıs atlarında saklanmıştır ) ; sarı bagış (sarı sıgın ) ; çong bagış ( büyük sıgın ) Kırgız kabiylerinin adlarıdır ; ak bagış (beyaz sıgın ) , Kara bagış (siyah sıgın ) ; erkek adlarıdır.

bagışta, ithaf etmek, kurban vermek; atasına bagıştap mal soydu es. babasının ruhuna ithaf ederek kurban kesti.

bagıştal, pas. bagışta-dan.

bagıştan, mut. bagışta-dan.

bagıştoo, ithaf, ihda (hediye, atiye verme).

bagıt, yön, veche ; bagıt al : yönelmek, doğrulmak ; sayası bagıt : siyasî veche.

bagıtta, istikamet vermek, yön göstermek.

bagıttal, et. bagıtta-dan.

bagittoo, işs. bagıtta-dan.

bagıttooçu, istikamet veren, yön gösteren.

bagon, kon. = vagon.

bagön, r. kon. omuzluk; epolet.

bagörnöy, r. yahut bagörnöy kagaz tar. ulak atlarından istifade eylemek için vesika.

baguu, 1. nezaret, bakım; mal baguu : davarcılık; cılkı baguu : hayvan yetiştirme işi 2. besleme (iaşe ve infak) ; atasının baguusunda : bababsının bakımım altına.

baguuçu, nezaret eden , bakan.

baguuçuluk, mal baguuçuluk : hayvan yetiştiricilik, davarcılık ; çoçko baguuçuluk : domuzculuk.

baguusuz, nezaretsiz, bakımsız kimse.

baguusuzduk, bakımsızlık, k,msesizlik.

bagzal, kon. = vokzal.

bak I. f. bahçe, bağ; sebze bostanı.

bak II. f. (ve bakıt) : talih, baht: muvaffakiyet: bak kumar : can harisi, ikbalperest; bak kongon cigit : şanslı delikanlı; bak talaş : mevki peşinde koşmak, mevki için çekişmek; baktınğ ozsun! : talihin yükselsin! bak- taalayı açılsın! : şansı açılsın; bak al yahut bak bas : ezmek yenmek; bak aldır : yenilmek, kendisi yendirmek; bak aç : talih yolunu açmak; menin badıma : talihime karşı; babızga kayçı : bahtımıza karşı.

bak III(bak – bak 1) keçi sesini taklit; 2) mırıldanma: bak-bak etip süylöp atasınğ : mırıldanıyorsun, boş lakırdı söylüyorsun.

bak IV, bakmak, gözkulak olmak: meşgul olmak ; terbiye etmek, itina etmek (bakmak) ;kolgo baga turgan mal : evcil hayvan; başbak : kafayı hafifçe çıkarmak eşikten baş bagıp karadı : kapıdan başını çıkararak baktı; baş bagıp kirerde : tam girecek yerde, madhalde; tam girerken; can bak : dirlik etmek : geçinmek (guda ve mesken bulmak) ban baktı : evfinde oturmıyan; ikram edilmeyi umarak , yabancı avlularda dolaşan.

baka I, kurbağa; köl baka : su kurbağası ; taş baka kaplumbağa ; baka baş : karaluş çeşitlerinden biri ; baka calbırak bk. calbırak ; bakanın özü çöldö bolso da, közü köldö ats. : kurbağanın kendisi çölde olsa gözleri göldedir; sekirgen bakaga cetpey kaldı : onun kanatları kırpılmıştır; eski kuvvetini kaybetti ( harfiyen : o, zıplayan kurbağaya yetişmek iktidarında değildir).

baka II,üzerinde değirmen üst taşının döndüğü kazık.

baka III, baka-şaka : takırtı; gümbürtü; karmakarışıklık; karışıklıkla beraber gürültü, patırtı.

bakal I a. bakkaliye; bakkal; bakl soda : bakkaliye ticareti ; bakal buyum : bakkaliye malları.

bakal II f. saman.

bakala, müşahede etmek, gizlice gözlemek : attı takalagança, coldu bakala ats. : atı nallamaktansa , yolu seçersen daha iyi yaparsın.

bakaçlı, bakkal ; ufaktefek şeylerle alışveriş eden .

bakalda, harman yerinde saman küremek.

bakaloor, 1. galsama (balıklarda) : 2. boğazın üst kısmı; 3. çenenin alt kısmı.

bakan, sırık, ki onunla keçe evin iskeletinin üst kısmını kaldırırlar; ala bakan : askı vazifesini gören budaklı sırık ; kol bakan : yaylaya beraberinde aldıkları küçük sırık ; bal bakan : rüzgâr sırasında keçe evin içerisinde dayadıkları sırık ; tündük bakan : rüzgâr veya yağmur sırasında tündük’ü (bk.) dayamak için kullanılan sırık ; baknday azamat : endamlı, güçlü, kuvvetli yiğit; kanlı canlı genç.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin