A-uyun-u Ehbar-i Rıza a


BÖLÜM İMAM RIZA’NIN HZ. MUHAMMED’İN SIFATLARI HAKKINDA BUYURDUKLARI



Yüklə 1,73 Mb.
səhifə22/46
tarix08.01.2019
ölçüsü1,73 Mb.
#92993
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   46

29. BÖLÜM

İMAM RIZA’NIN HZ. MUHAMMED’İN SIFATLARI HAKKINDA BUYURDUKLARI

İmam Rıza babalarından, onlar da İmam Hasan-i Mücteba’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Peygamber’i sıfatlarıyla, etraflıca tarif eden iy dayım Hind bin Ebi Hale’den Peygamberin sıfat ve zahirini sordum. O şöyle dedi: “Hz. Resul çok heybetliydi, o’nun yüzü ayın on dördüncü gecesi gibi parlıyordu, orta boylu insanlardan biraz uzunca, zayıf ve uzun insanlardan biraz kısaca boyu vardı, büyük bir kafaya sahipti, Hazret’in saçları ne çok kıvırcık ne de tümüyle düz ve yumuşaktı, Hazret’in örgülü saçları çözülünce ortadan ikiye ayırıyordu.1 Aksi takdirde onu kendi haline bırakıyordu. Velhasıl saçlarını uzatınca saçları kulak memesinden aşağı inmiyordu, parlak bir rengi vardı, geniş bir alnı vardı, kaşları çekik ve keman gibiydi. Aynı zamanda tam ve doluydu, ama çok sıkı değildi, kızınca kaşları arasındaki damarı şişiyordu, burnu ince ortası hafif çıkıktı, yüzündeki bur hiç eksik olmazdı. Onu tanımayanlar mütekebbir olduğunu zannederdi.

Peygamberin sakalı kısa ve gürdü, yanakları düz ve kemikliydi, ağzı büyük1 ve dişleri beyaz ve berraktı, boynundan veya göğsünden karnına dek uzanan ince bir kıl çizgisine sahipti, boynu gümüş renkli bir sürahiyi andırıyordu.

Düzgün yaratılışlı, hafif şişman, aynı zamanda göğsü ve karnı aynı hizadaydı. Geniş omuzlu, pazılı, beyaz ve nurani bir bedene sahipti. Boğazından göğsüne uzanan bir çizgiyi andıran kıldan çizgiler vardı. Mübarek karnı ve diğer bölümleri kılsızdı. Öte yandan kolları, omuzları ve göğsünün üstü kıllıydı. Kolları uzun, avuçları iri, mübarek elleri ve ayakları kalındı. 2 El ve ayakları uyumlu, kemikleri düz ve saftı.

Ayak tabanı çukur, ince kemiklerden aşağısı (ki genelde ayakkabının içinde yer almaktadır) etli değildi. Öyle ki ayaklarının üzerinde su durmuyor, dökülüyordu.

Yürüyünce güçlü ve heybetli hafif eğilimli, oldukça vakarlı ve çabuk yürürdü. Adeta yokuştan iner gibiydi, sağa ve sola dönünce bütün vücuduyla dönerdi, gözleri aşağıya düşük, bakışları göklerden çok yere bakıyordu. Gözlerini bir şeye dikmiyor ve gördüğü herkese selam veriyordu.”

İmam Hasan (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “Kendisine, “Bana onun sözlerini anlat.”Deyince de şöyle dedi: “Peygamber sürekli mahzun ve düşünceliydi, rahat ve huzuru yoktu, ihtiyaç olmadığı yerde asla konuşmazdı, tartılı ve ölçülü konuşurdu, ne az ve ne de çok konuşurdu, sözleri sağlamdı, basit ve çirkin söz söylemezdi. Başkalarının az da olsa nimet ve muhabbetini büyük görürdü. Onlardan hiçbir şeyi kınamazdı, yiyeceklerden hiç birini ne över nede beğenmemezlik de bulunurdu, dünya onu kızdıramazdı, hak söz konusu olunca hakkı üstün kılarak herkese tanıtıyor, hiçbir şey gazabı karşısında dayanamıyordu. İşaret için bütün eliyle işaret ediyor, şaşkınlık anında ellerini çeviriyorlardı. Sohbet esnasında sağ elini sol eline yaklaştırıyor, sağ baş parmağıyla sol elin ayasına vuruyordu. Gazab anında kızgınlıkla yüzünü çeviriyor, mutluluk anında gözlerini yere çeviriyordu. Gülmesi daha çok tebessümdü, oldukça güzel tebessüm ediyor, gülerken beyaz dişleri gözüküyordu.

İmam Hasan (a.s) şöyle diyor: Bu hadisi bir müddet Hüseyin (a.s)’dan gizledim, sonra ona söyledim sonra benden önce onun da sorduğunu öğrendim, daha sonra Hz. Hüseyin’in Peygamberin girişi, çıkışı, oturuşu ve şekli hakkında babasına da sorduğunu ve tüm her şeyi ondan öğrendiğini fark ettim.

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Babamdan, peygamberin girişi hakkında sordum, şöyle buyurdu: “Peygamberin girişi serbestti, eve gidince vaktini üçe ayırıyordu. Bir bölümünü Allah-u Teala’ya, bir bölümünü ailesine, bir bölümünü ise kendisine ayırıyordu, kendisiyle ilgili bölümü de iki ayırıyor, bir bölümünü halka tahsis ediyordu, evvela seçkin insanlar giriyor, sonra da halkla görüşüyordu.1 Onlar hakkında hiçbir şeyini esirgemiyordu. Ümmete ayırdığı bölüm hakkındaki adeti de fazilet ehline dindeki faziletleri ölçüsünce izin vererek başkalarına tercih etmesiydi.

Onlardan bazısının bir, bazısının iki, bazısınınsa daha fazla ihtiyacı vardı. Onlara ihtiyacını veriyor ve onları, kendilerinin ve ümmetin ıslahına neden olan (bu cümleden hal ve hatırlarını sorma ve kendilerine lazım olan bilgileri verme) işleriyle meşgul ediyor ve şöyle buyuruyordu: “Hazır olanlar, olmayanlara duyursun, Kim bana ulaşamıyorsa, ihtiyacı olduğunu iletsin. Zira her kim hakime ihtiyacını ulaştıramayan bir muhtacın ihtiyacını hakime ulaştırırsa Allah da kıyamet gününde onun ayağını sabit kılar, kaydırmaz.

Peygamber’in huzurunda sadece bu konular söz konusu ediliyor ve hiç kimseden bunun dışında bir şey kabul etmiyorlardı. Yanına gelenler eli dolu, dini bilen ve başkalarını hidayet edebilen kimseler olarak ayrılıyordu.”

İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “Peygamberin çıkışı ve çıktıktan sonra neler yaptığı hakkında babama sordum, şöyle buyurdular: “Peygamber kendisini ilgilendiren hususlar dışında ağzını açmazdı. İnsanlarla ülfet eder, hiç kimseyi kendinden uzaklaştırmazdı. Her kavmin büyüğünü o kavmin başkanı karar kılıyordu. İnsanlardan güzel yüzlülüğünü ve güzel ahlakını esirgemeden sakınırdı. Ashabını sorar, onları yoklardı. İnsanlar arasındaki ilişkileri sorardı. İfrat ve tefrite düşmeden iyiliği över, teyit eder, kötülüğü ise kötüler ve değersiz kılardı. İşlerinde orta yolu takip eder ve değişmez bir yapıya sahiptir. İnsanlar gaflete düşmesin veya usanmasın diye sürekli dikkatli davranırdı. Halktan asla geri kalmaz ve haktan ileri gitmezdi. Peygamberin etrafındakiler en hayırlı, hayır sahibi kimselerdi. Peygambere göre en üstün ve yüce şey herkese hayrının dokunmasıydı. Başkalarının dertleriyle dertlenenlerin ve başkalarına yardım edenlerin peygamber nezdinde büyük bir makamı vardı.

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor: Peygamber’in oturmasını sordum babam şöyle buyurdu: “Otururken ve kalkerken sürekli zikirle meşgul idi. Umumi mekanlarda oturmaz, bu işten sakındırırdı. Bir meclise girince meclisin en arkasında oturur, her zaman insanlara bunu emrederdi. Hiç kimse birinin kendi nezdinde daha değerli olduğunu düşünmesin diye oradakilerin hepsine aynı davranırdı. Birisiyle oturunca o kalkıp meclisi terk edinceye kadar sabrederdi. Kim ondan bir şey isterse, ya eli dolu döner, ya da en azından tatlı ve yumuşak sözler işitirdi. Herkese güzel ahlakla davranırdı. Halk için merhametli bir babaydı. Hak hususunda herkes gözünde eşitti. Meclisleri hilim, haya, sadakat ve emanet meclisiydi. O meclisten yüksek bir ses duyulmaz, hiç kimsenin hürmeti çiğnenmezdi. Hiç kimsenin hatası konuşulmazdı. Hepsine karşı takva üzere birbiriyle eşit, bir ve mütevaziy davranırdı. Büyüklere saygı, çocuklara sevgi gösterir, muhtaçları kendine tercih eder, garip insanları korur, gözetirdi.

İmam Hüseyin (a.s) şöyle diyor: “Kendisiyle oturanlara karşı nasıldı?”diye sorunca da babam (a.s) şöyle buyurdu: “Sürekli güler yüzlü, yumuşak ve güzel davranırdı.

Sıkı tutmaz, kaba davranmaz, bağırıp çağırmazdı. Ne kimseyi kınar ve ne de kimseyi överdi.Sevmedikleri şeyler hususunda görmezlikten gelir. Hiç kimse ondan ümidini kesmez, arzu edenleri mahrum kılmazdı. Şu üç şeyi bir kenara bırakmış, terk etmişti: tartışma ve cedel, aşırılık ve kendisini ilgilendirmeyen konular...

İnsanlar hakkında şu üç şeyi yaparlardı: Hiç kimseyi kınamaz, eleştirmezdi. İnsanların hatalarını ve gizli işlerini takip etmezdi; sadece sevap ümit ettiği hususlarda konuşmayı tercih ederlerdi. Konuşunca herkes susar, hiç kimse en küçük bir harekette bulunmazdı. O susunca diğerleri konuşurdu. Peygamberin huzurunda birbirinin sözünü kesmezlerdi. Eğer birisi Peygamberin huzurunda konuşuyorsa diğerleri susuyor, sözünün bitmesini bekliyordu. Sonra ilk sözlerine geri dönüyorlardı. Başkalarını güldüren söze Peygamber de gülüyor, başkalarını şaşırtan sözü Peygamber de şaşırıyordu. Söz ve davranışları iyi olmayan yabancılar karşısında sabrediyordu. Hatta Peygamber’in ashabı bu tür insanları arıyor, bulup Peygamberin huzuruna getirmeye çalışıyorlardı. Peygamber onlara şöyle buyuruyorlardı: “Bir ihtiyacını gidermeye çalışan bir muhtacı gördüğünüzde ona yardım edin.”Zayıf imanlı ve münafık kimselerin övgüsünü kabul etmiyor, hiç kimsenin sözünü kesmiyordu. Ya bizzat o şahsın kendisi konuşmasını kesiyor, ya da vakit geçmişse bu takdirde ya nehy ederek veya meclisten kalkarak bizzat sözünü kesiyordu.”

Hz. Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor: “Peygamberin sükut ve sessizliği hakkında babama sordum, şöyle buyurdu: “Peygamber dört hususta susardı: Hilim ve sabır, ihtiyat, değerlendirme ve tefekkür. Peygamberin değerlendirmesi halka eşit gözle bakması ve sözlerini eşit şekilde dinlemesiydi. Tefekkürü baki ve fani olan işlerdeydi. Hilmi sabrındaydı, hiçbir şey onu kızdırmaz/gazaplandırmaz, aşırı davranmaya sevk etmezdi.

Dört hususta da dikkatli ve ihtiyatlı davranırdı: İyi işleri yapmada; ta ki diğerleri de ona uysunlar. Çirkin işleri terk etmede; ta ki diğerleri de onu terk etsin. Ümmetin islahıyla ilgili çalışma ve dikkatte ve herkes için dünya ve ahiret hayrına sebep olan işleri yapmada… Allah’ın selam ve rahmedi ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun.”

Bu hadis bana büyük şeyhlerden farklı senetlerle rivayet edilmiştir ve bunu “Nübuvvet”kitabında zikrettim. Burada da farklı yollar arasından İmam Rıza yoluyla nakledileni seçtim. Zira bu kitap İmam Rıza (a.s)’dan nakledilen rivayetler kitabıdır. Bu hadisin tefsirini ise “Meani’l-Ahbar” kitabında zikrettim.


Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin