Mâverâünnehirde
Fikir Hayatı ve
Mır İzzetullah ilim hususunda Mâverâünnehre faikiyeti itiraf olunuyordu. Mâveraün— nehirde az çok fikir sahibi olan zevat ozaman bilhassa Semerkandda-. bulunuyordu. Burada Mîr İzzetullah Kadı Abdülhay a rastlamış ve siyasî meseleler üzerinde konuşmuştur. Ozaman Napolyon Moskovayr işgal edip geri Avrupaya dönmüştü. General Gardanne İranda, Feth Ali Şah yanında bulunuyordu ve Ortaasyada İngiliz hilâfına teşvikat' vapıyrordu. Kazan Türkleri (Mîr İzzetullah bunları Bukharalılarm tâbiriyle «Nogay» tesmiye ediyor), Rus ticaretine tavassut ediyor
lardı. Bukharada bunların kendilerine mahsus « Saray-i Nogay » larr vardı. Napolyon meselesinde bunlar Semerkand kadısı ile temasta bulunurlar ve muharebede Fransızlarla Türkiyenin müttefik olup Rusya elindeki İslâmları tahlis edecekleri hakkında ümitlerini söylerlermiş.
Hindistanlı Mır İzzetullah da asrı ilimlerde Bukha— ralılara nisbeten çok yüksek malûmata malik olmuştur. Eserlerinde memleketin coğrafî, etnografı, İktisadî ve tarihî hayatına ait mühim malûmat dercetmiştir. Fergane ve Semerkandda kendisinden riyazî ilimler tahsil', etmek istiyen zevata tesadüf etmiştir. Umumen ozaman Hindistanın
Mîr İzzetullah ise, kendisi İngiliz tarafını iltizam ederek söylediğini yazıyor. Fransızın Türkistan yoluyla Hindistana geçeceği ve İngiliz müstemlekesini elinden alacağı bekleniyormuş. Kadı Abdülhay Fransız askerlerinin Astarkhandan, Mangışlak-Khıyva yoluyla Bukharaya geleceklerini bile söylemiştir. Bütün bu vakalar Türkistanda Fransız mı, İngiliz mi veya Rus mu iyidir? Harp etmeli mi, etmemeli mi? fikrini doğurmuştu. Buna ait hür fikirleri Kadı Abdülhay söylemiştir. Bunun oğlu Ebû Sait de hür fikir sahibi siyasî bir zat idi. Kazanlı âlim Şehâbeddin Mercanı de tarihî eserlerini yazarken onun kütüphanesinden istifade etmiştir. Mercâni bütün Mâverâünnenhirde ancak bu zattan sitayişle bahseylemiştir -,u). Kadı Ebû Sâid’in oğlu kadı Ebû Tahir ise, fârisî metni ve rusça tercümesi matbu Semerkand tarihinin müellifidir. Kadı Abdülhay Semerkandın gayet zengin bir aristokrasi ailesine mensuptu. Bunlar bir emîri düşürüp yerine diğerinin geçmesine müessir olacak de- Tecede nüfuz sahibi idiler. Mîr İzzetullah siyasî meselelerde Bukharanın büyükleri ve baş veziriyle konuşmuş; bu zatın sözüne bakılırsa, siyasî meselelerde buralarda daha vazıh kanaatlar mevcut değilmiş. Rustan ziyade İngilizden ve 1808 yılı general Elphinston’un Kabile gelmesinden, umumen İngilizleTİn Afganistandaki rollerinden kuşkulandıkları görülüyor. Balkh hâkimi Kılıç Ali Beğ İngiliz taraftarı idi. Bukharada Ingilizleri daha ziyade hiyleci bir kavim, Rusları ise sâde bir millet gibi telâkki ettikleri görülüyor. Mîr İzzetullah Türkistanm istikbali hakkında pek bedbin bulunuyor. Onun fikrince Türkistan, o zaman hariçten olacak taarruzlara mukabele edemiyecekti, «çünkü burada kuvvetli merkezî bir hükümet yok. Yuz yıldan ziyade bir zamandan beri yabancı milletlerle müsademelerde bulunmuyor. Büyük muharebeler görmeyip, yalnız mahallî mahiyette çapulculuk ile meşgul olduklarından askerliği bilmiyorlar, savaşçılığı unutmuşlar. Silâhları eski usul olup işe yaramaz, diğer taraftan topları da yoktu. Bukharanın iç kalesinde bulunan eski usul topları taş pajçaları gibi yatıyorlar»232). Memleket zahiren asayiş kesbedip zenginleşmekte olduğu halde, içinden çürümekte olduğu görülen İktisadî inkişafın memleket lehine olmadığını mahallî mütefekkirler de anlamışlardır. Bukharah müverrih Mehmed Yakubun sözüne göre, Emîr Haydar zamanında Bukhara memleketinin vâridatı,