A zeki veliDÎ togan bugünkü TÜRKİLİ (TÜRKİstan) ve yakın



Yüklə 6,51 Mb.
səhifə291/617
tarix05.01.2022
ölçüsü6,51 Mb.
#75197
1   ...   287   288   289   290   291   292   293   294   ...   617
O cümleden biri farşça:

■>j *»" i£j£ t£—i



f?-j *Ş*3-'ı£3 ^r-i* Cr oM*

(Osman Khoca)

Yani: Bizim talihsizliğimizdir, ki onun kalbine kazara bir ok isabet etti. Ben Tanrının büyük olduğuna tanıklık ederim. Onun kurban giden vücudu canım Zilhicce ayının onunda ihlâs yüzünden verdi ve Tanrının gufranına ulaştı.


Feryadım dünyanın barlığın boğsın X

Gazaptan titreğen yaş bir yiğitnin X

Taglarda erk üçün yürügen kiyiknin X Deryalar, tolqmlar titretken bir er X

Qurtuluş yuldıizu yoqlıqqa kirmiş X

Mermere boyları, Edirne yolu X

Qarpat belendliği Tarablus çöli X

Şehidler yüzige tamguçi nurlar X

Berlin küçeleri yigitniıî birin x

Tiflis havaları bir nçcat erin x

Tarihnin rengini köp qanlar bilen X

Eıı songı ümidni qanga boyagan X

Feryadım dünyanı boğup öldürsün X


Ümidnin en soiıgı iplerin üzsün Taşdin sinesige oqlar ornaşmış Qara közlerige matemler kirmiş dârbalar qahridin yıqılmış qalmış Senin son canınnı yavların almış Çatalca kenliği, Boğaz tarlığı Güzel Selâniknin şirin bağları Qanlar yıglattı bizni bu khaber Toptulug gulbeler qoyıııga aldı Qaı*a qanga boyab yerlerge saldı Qaraytqah, toldırgan biraq Belcuvan Ah! qandag ugırsız zamanlar kelgen Qapqara bakhtımga şeytanlar külsün)

Daha diğer biri özbekçede:

Yani: «Feryadım tekmil cihanı boğsun ve ümitlerin en son ipini koparsın, ki haşin ve seıi; bir kahramanın taştan yapılmış görünen sinesine oklar girmiş. Serbestlik namına dağlarda dolaşan geyiklerin siyah gözleri (bile) matem (ıztı- raplarmı) gösteriyor. Denizleri dalgalandıran bir er, darbeler yemiş yıkılmış kalmış. Kurtuluşun yıldızı yokluk âlemine girip kayboldun, senin son nefesini düşmanların çaldı. Marmara kıyıları. Edirne yolları, Çatalcanm geniş ovası, Boğazın dar sahası, Karpat dağlarının yüksek yerleri, Tırablusun çölü, güzel Şelâniğin bağları, bunlar şehitlerin yüzlerine, damlıyacak birer nurdurlar; fakat bu son haber kanlar ağlattı. Yiğitlerin diğer birisini Berlin caddelerinde dolu (kan) akıntıları kucağına aldı;, diğer bir kurtuluş mücahidini de Tiflis havaları kara kana boyayıp yere serdi. Fakat tarihte kendisini birkaç defa kanla boyamış, doldurmuş olan Belcuvan, şimdi en son ümidini de kana* boyamıştır. Ah, ne kadar uğursuz zamanlarda yaşamaktayız. Feryadım cihanı boğsun, öldürsün, kapkara bahtıma şeytanlar gülsün. (Bu mersiyeyi yazan zat, özbeklerin ileri gelen bir şairidir; bugün hayatta ve Rusya idaresi altındaki bir yerde olduğundan ismi tasrih edilemiyor).

Cemal Paşa, Rus siyasetinin içyüzünü, ancak Af- Enver ve Cemal Pa- ganistandan Rusyaya dönüp geldikten sonra an- saların Ortaasyadaki ladı. Maamiafih kendi teşkilatları olan «İslâm İh- Rolleri tilâl Cemiyetleri» nin doktrinlerine -sâdık kaldı.

1922 yılı başında Mehmed Veli Han ve yoldaşları ile beraber Almanya ve Fransada bulundu, o güne kadar Avrupa görmiyen Afganlılar için bu, çok mühim bir hâdise idi. Çünkü, Afgan devleti de muhtelif Avrupa devletleri tarafından tanınmış oldu. İngiliz hükümetinin 7 eylül 1921 de Cemal Paşanın Afganistanda « Sovyet ajanı sıfatı İle » harekâtını, «on milyon kadar altın ruble alarak İngiliz aleyhine teşvikata sarfettiğini » protesto etmesine karşı «New-York Times» gazetesinin Berlin muhabiri vasıtasiyle .mezkûr gazetenin 2 sonkânun nüshasında bir cevap neşretti. Cemal Paşa bu cevabında, kendisinin Kabilde bir hükümet tarafından Ingilizlere karşı tertibatla değil, kendi şahsı hesabına afgan ordusunu tanzim etmek işi ile meşgul olduğunu ve Kâbilde bulunan Ingiliz diplomatı Sir Henri Dobbs ile dostane münasebatta bulunuduğunu yazıyordu. Maksadı, her ne yol ile olsa bile, Adganistanda başladığı işleri devam ettirmek idi316). Al- manyada ve Isviçrede bazı arkadaşları ile Mantonda Hüseyin Cahid Beyle görüşüp, en ehemmiyetle takip ettiği gayelerden biri, Hindistanda Ingilizler aleyhine bir ihtilâl hazırlamak olduğunu ve bunda ümitvar- lığını, Enver Paşanın Türkistandaki harekâtı büyük bir hatâ olduğunu, tekrar Afganistana dönüp evvelce başladığı işe devam edeceğini ve En- veri Afganistana. çekeceğini söylemişti. Kendi siyasetinin Envere uymadığını Sovyetlere anlatabileceğine de kani idi. Bazı arkadaşlarının Sov- yetlere inanmamak tavsiyesiyelerine rağmen, mayısın 7 sinde tekrar Moskovaya geldi. Buradan 14 mayıs tarihi ile Hüseyin Cahid Beye-yaz- dıj mektup, sonradan «Tanın» gazetesinde (2 ilkteşrin 1924) neşredildi.

Burada, rus komiseri Karahan ile görüştüğünü ve Enver Paşanın harekâtı dolayısiyle Rusların, artık Hindistan ihtilâline yardım işlerini tâlik etmiş olduklarını yazıyor ve diyor ki: «Enverin bu hatası sebebinden Hindistan ihtilâli yolundaki iki senelik mesaim altüst oldu. Şimdi Ruslarla çalışmak imkânı kalmadı. Artık Rusyayı biîkülliye terkedeceğim. Her halde Afganistana gideceğim. Fakat Tiflise gidip oradan telgraf makinesi başında Mustafa Kemal Paşa ile konuşarak müşterek bir hareket plânı tesbit ederek, Iran tariki ile Afganistana hareket edeceğim. Bunları ve her ne olursa olsun Hindistan ihtilâli fikrinden sarfı nazar

edemiyeceğimi, behemehal Afganistana gideceğimi Karahana söyledim. Afganistana gidip Enver ile temasa gelene kadar rus ordusu harekâtını durdurmalarını rica ettimse de, kabul etmedi. Ben memleketim için de, çark memleketleri için de selâmet yolunu Afganistanda buluyorum. Hindistan işleri tehir edilirse Afganistan işlerine ve orada ordu tenkisine ehemmiyet veririm...». Aynı zamanda Cemal Paşa lzvestia gazetesinin 28 haziran nüshasında Enver Paşanın harekâtını, «âlemi islâmm müttehit cephesinde açılan bir rahne» diye tasvir ederek bir makale neşretti. Fakat, Sovyetleri bir türlü inandıramadı. Ruslar, Cemal Paşanın Afganistana geçince, Ruslara karşı Enver Paşa ile birlikte cephe alacağını («Times»e göre Ankara-Bukhara cephelerini birleştireceğini) düşünerek yukarıda adı geçen makalesinin neşrinden üç hafta, sonra Enver Paşanın şehit oluşundan iki hafta önce 2 1 temmuzda Tifüste köşe başından saldırarak kendisini öldürdüler. İşte Türklerin cihan vekayiinde çok mühim rol oynıyan bu iki büyük şahsiyeti Ortaasya Türk ve islâmlarının kurtuluşu uğrunda çalışırken, vaktiyle yardımlarını umdukları bolşevik- lerin eliyle öldürülüp, iki hafta zarfında siyaset sahnesinden çekilmiş oldular.

Her iki zatın Ortaasyadaki rolleri, türlü türlü izah edilmiştir. Enver Paşanın umumî hayatı ve rolü de, kendisinin yoldaşlarının Harbi Umumî ile Anadolu istiklâl mücadelesi zamanında ve sonra da fırka ihtilâfları h engâmındaki rolleri hakkındakı hâtıralar, henüz pek taze olduğundan, bîtaraf bir surette izah edilmemiştir. Enver Paşanın Türkiye- deki hayatın iyice bilmiyorum. Mamafih «Sarıkamış» kitabının müellifi Şerif Beyin ve «Ziya Gökaîp ve Mefkûresi» müellifi Saffet Örfî Beylerin ve diğer birtakım arkadaşlarının Enver Paşa aleyhine yazdıkları şeyleri de okumuş olduğumuz halde, diyebiliriz, ki Enver Paşa, son Türk tarihinin şüphesiz en büyük şahsiyetlerinden biridir. Bu zat, türk ve cihan siyasî hayatındaki mevkiini şüphesiz, ki tesadüfi bir surette veyahut birisinin himayesi ile işgal etmedi. Bence, 1914-1916 yıllarında Çanakkale ve Anafartaları (fSardaneîi) mu’ciz bir muvaffakiyetle müdafaa eden Türklerin başında bulunan zevat, elbette son Türk tarihinin en mühim şahsiyetleridir. Çünkü Türkler, burada gösterdikleri emsalsiz fedakârlık ve şehametle, Cihan Harbine başka bir istikamet verdiler, ve onu netice itibariyle hiç kimseye kazandırmayıp Rusyada ihtilâl çıkmasına ve o yol ile, Türkiye, İran ve Afganistan için yeni bir kurtuluş yolları açılmasına sebep oldular. Türklerin bu rolü, 1 6.ncı asırdanberi görülmi- ven bir aktivite alâmeti idi, ki bundan sonra da- cihan tarihinin inkılâp noktalarında bulunacakları, bununla ispat edilmiştir. Aynı zamanda 1916 yılında Tiirkistandaki kıyamlarda Rusyanın ensesinde bir yumruk oî- makla, Çanakkale müdafaasının hedefine hizmet eden, fakat tarihî ehemmiyeti bugüne kadar iyi tâyin edilmiyen hâdiselerden biridir.

Enver Paşa, şecaati, temizliği,* uluvvu himmeti, sabır ve jnetanetÇ ile TürkıştanlıTarı h ay rette bıraktı. Enver Paşa ve maiyetindeki Türk za- bitleri, bilhassa Faruk Efendi, Türkistanlıların nazarında Türk şecaatinin, Türk idealistliğinin mücessem timsali olup kalmışlardır' Enver Paşanın Türkistandaki harekâtı esnasında maiyetinde bulunanlardan birçoğunun hâtıraları elimdedir. Hepsi de bu zatın, şüphesiz temiz ve ekseriya hesap ve muhakeme çerçevesine sığmıyan bir idealist olduğunu söylemektedirler.

Yukarıdaki mesrudatımız, Enver Paşanın muvaffakiyetsizliğinin sebeplerini anlatmak için kâfi olsa gerektir. Mamafih, bu husustaki yanlış fikirlerden bazıları hakkında birkaç söz söylemek icap eder. Ruslar, tabiidir ki Enver Paşayı, muhayyel bir panislâm devleti kurmak fikriyle meşgul bir avantürist göstermeğe çalışıyorlar. Halbuki 1923 yılı sonteş- vîninde Beyrutta bulunduğum zaman okuduğum Suriye arap gazeteleri, umumiyetle en egoist maksatları için islâmiyeti âlet ittihaz eden diğer Türkler gibi, Enver de islâmiyeti Akdeniz ile Çin arasında kurmak hayalinde bulunduğu muhayyel Turan devleti maksadı uğrunda istismar etti», diye yazıyorlardı. Enver Paşanın Türkistandaki hayatını rus men- balarından toplayıp yazan ve kendisi Türkistanda yıllarca yaşayıp orasını iyi bilen mösyö İ. Castagne de, Enver Paşanın şehit oluşunu, panis- lâmizmin iflâsı gibi gösteriyor. Enver Paşanın Türkistanda istinat ettiği yegâne unsur, vaktiyle Istanbulda tahsilde bulunan genç Bukharalılar- dan ibaret olmuş ve onların da halk kütlesi arasında itibarı olmamış, o sebepten basmacılar Enver Paşaya karşı serin davranmışlardı317). Bu fikirler elbette yanlıştır. Enver Paşa, genç Bukharalılara istinat etmedi. Genç Bukharalılar şehirlerde yaşayıp tacikleşmiş Türk yahut türkleşmiş Tacik molla ve tüccar evlâdından ibaret olup, düşmana karşı silâhla mücadeleden çok uzak bulunup, yalnız sulh ve müsalemet yolu ile iş görebilen ve herhangi bir hükümetin siyasetinde kendi millî gayeleri için müsait noktalar arayan bir zümre idi. Enver Paşanın kongreye davet ettiğinde Ferganede bozkır Özbeklerinden ve Kazaklardan vekiller gönderildiği hajde, Bukhara münevverlerinden hiçbir vekil gönderilmedi. Se- merkand münevverleri tarafından gönderilen genç bir şâir, benimle ve Türkiyeli zabit Sâbir Efendi ile beraber bir kar tipisi vaktinde Takhtı- Karacadan geçerken ansızın tesadüf ettiğimiz rus müfrezesi ile harbetti- ğimiz sırada ödü patlayıp o akşam uyuyamadı ve hasta oldu. Ertesi sa

bah gizlice Semerkanda doğru firar etti.

Enver, Pasa Bukharada iken bizzat kendi nezdinde ahd ve peyman eden bazı «cedid»ler, Rustan korkularından cepheye gidip yürekten ağlaya ağlaya rus lehine teşvikatta bulundular. Fakat Paşa tarafırfh • geçmeğe cesaret edenler pekaz oldu (Osman Khoca, Abdülhamid Ârifov ve Kari Abdullah). Geçemeyip intihar edenleri ise hiç görülmedi. Enver Pasa bunu pek iyi biliyordu. Lakay gibi oymakların Enver Paşaya karşı vaziyet almaları, Enver Paşanın Bukhara cedidlerine istinat ettiğinden değil, zaten «cedid» olan Enver Paşanın bunlara «yolu» ile gelmemiş olduğundan, Bukhara emiri ve taraftarları için tehlike teşkil ettiğinden vâki olmuştur. Enver Paşa Türkistandaki bütün harekâtında, bilâkis geniş halk kütlesine ve. münevverlerin de bazı vilâyetlerde' (Fergane, Se- merkand, Sır Derya taraflarında) halk kütlesine cidden yakın bulunanlarına istinat etmiştir. Yalnız Rusya değil, İngiltere tarafından da cidden murakabe altında bulunmakla, hiçbir taraftan silâh ve cephane getire- miyen Enver Paşa, halk kütlesi tarafından bundan daha ziyade bir müzaheret göremezdi. Afganistandan gelen 250 tüfek, komşu oymaklarca birkaç bin diye duyulmuş, Semerkand ve Ferganede ise yüz bin tüfek, kaç tane top ve kaç tane fil olarak işidilmiş ve bu da bazan İnğilizlerin Enver Paşaya müzahereti diye telâkki edilmişti. Bu haberleri işiten ahali, silâh almak için Paşanın ve yahut korbaşıların karargâhına koşmuştur. Afganistandan yahut Hindistan hududundan gelen bir adam veya bir mektup bile mübalâğalı şâyialara sebep oluyor, ufacık bir haber büyütülüyordu. Silâhsız, cephanesiz olduğu halde Enver Paşa, Yedisu ve Ak- mola vilâyetlerinin hücra köşelerindeki Kırgız-Kazaklarm gönlünde bile bir ateş yakabilmiştir.

Ben şahsen, Türk tarihinde, «Enver Paşalar devresi» adamlarından addedilemem; «İslâm ittihadı» gibi fikirlerin hayatî kıymeti olmadığına her vakit kani olduğum gibi, diğer birçok hususlarda da fikirlerimiz birbirine uymuyordu. Rus mekteplerindeki tedrisat, türk münevverlerinin millî heyecanını söndürmek gayesini tâkip ediyor, ancak nadir şahsiyetler bunun tesirinden kendilerini koruyabiliyorlardı; rusça tahsil gören münevverler, millî gayelerin tahakkukuna sadece inanamazlar, bunların çoğu vesveselidir; mamafih Türkistanda mevcut siyasî hareket, «İstanbul görmüş hacılar» a dayanarak idare olunamaz. Türkistanda çalışan bir siyasî, bütün objektif şartlarla birlikte bu ülkenin şimal kısımları iki asır, cenup kısımları yarım asırdan façla bir zaman Rus idare usulleri ve medeniyeti tesirinde kaldığını, nazarı itibara almadan iş göremez. Daha Rus gelmeden önce emir Nasrullah zamanında Bukharada bile, «zarya- jay» diye rusça. kumanda verildiğini yukarıda söyleyip* geçmiştik.. Şimdi ise, yerli-Türk ahali, millî mücadeleye, rus mektebinde tahsil eden ve ıııs ordusunda terbiye gören unsurlar, halk kütlesi ile anlaşıp, umumî vaziyetin müsait bîr zamanında onun basma geçebildiği zaman buna ciddî bir iş nazarı ile bakıyor. «Tekbir» nidası ile ve yahut «uyan Türk» şiarları ile geniş avam kütlesini gayrimüseîlah olduğu halde, yine ayağa kaldırılabilirse de, bunlar, Türkistanm asrî medeniyetle az çok temasta bulunan geniş tabakasını heyecana getirmek için kâfi gelmiyor.

Bu hususlara Enver Paşa, bittabi, ehemmiyet veremedi. Bununla beraber onun hakikî bir inkılâpçı olduğunu da, Türkistan mücadelesinde gözümüzle gördük. Bukharada iken «hazır değiliz» dediğimde, Enver Paşa, bana, «çabuk hazır olacak da değilsiniz» demişti, haklı idi. Rusyanm vaziyeti içten ve dıştan karışacağı gün patlamak üzere kurduğumuz dinamit,, şimdi o gündenberi on yıl geçti 318) ve görüyoruz, ki patlamıyacakmış. Enver Paşa Türkistan vekayiine iştirak etmemiş olsa idi, yıllardanberi devam- eden Türkistan kıyamı, yavaşça prozaique bir surette yatışacakmış. Enver Paşa bu harekâta yeni bir mâna verdi ve vak’alar gösterdi ki, eğer Bukhara emîri ve köhneperestler mâni olmazsa, Enver Paşa Düşenbedeki kuvvetlerle bile bir darbede Semerkanda gelebilecekmiş; bunu, Enver Paşaya karşı iş gören rus kuvvetlerinin mühim kumandanları bile söylemiştir. Enver Paşa, elbette en büyük idealist idi. Bukharada iken bütün müşkülâtı anladığı halde, hiç görmediği, hattâ hiçbir kitaptan bile öğrenmediği bir ülke ve''muhitte milyonda bir mikyash bayağı bir haritayı ele alarak ata binip Bukharadan Pamire koşması, başka bir suretle izah edilemez. Enver Paşanın Umumî Harpte uğradığı muvaffakiyetsizliklerini bahis mevzuu edenlerle münakaşa etmek fikrinde değilim. Bununla beraber, Enver Paşa, elbette büyük türk inkılâbının ve cihan vekayiinde rol oynıyan Türkün yetiştirdiği büyük bir halk kahramanıdır. Zamanımızın bir türk müverrihi, Çanakkaleyi müdafaa edenlerden Enver Paşayı, Selçukîlerden Haçlılarla vuruşan Kılıç • Arslân ile, Mustafa Kemal Paşayı da Selâhaddin Eyyubî ile mukayese etmektedir. Enver Paşa, elbette Türklerin destanî «Deli Dumrul»! arından biridir. Türkistana geldikleri zaman bunu idare eden ruh ve ideal, Tıirkiyede bilhassa Balkan harbinden sonra yaşatılan «türkçülük» ruhu idü Doğrudan doğruya bir siyasî panislâmizm ve panturanizm muhay- yeleleri değildi.

Enver ve Cemal Paşalar, bizimle konuştuklarında Orta ve Önasvavı birleştiren «Islâm devleti» yahut «büyük Türk devleti» vücuda getirmek fikirlerini, kendileri de bir hayal diye anlatıyorlardı. Onlar Orta ve ön- .4 63'a İslâm ve Türklerinin menfaatleri bir olduğunu ve bu menfaatin vahdetini Ortaasj'alı İslâmlara ve Tiirklere bilfiil anlatmanın, şuurlu insanların borcu olduğuna kani idiler. Enver Paşa Bukharada iken, «Os- manlı lisanı, Tiirkistanda umumî lisan olmıyacaktır ve burası için ayrı edebî çağatay dili yaşatılması lâzımdır ve bunu Rusyaya ve şimdi Tür- kistana geldikten sonra daha ı*\'i anladım» demişti. Enver Paşa bu harekâtından mutlaka bir netice çıkaracağına da tamamiyle kani değildi. Öyle iken, ya «gazilik» yahut «şehitlik» diye işine azimle başladı, işi bozulduğu zaman Afganistan hududunda bulunuyordu, isteseydi bütün maiyetini alarak Afganistana geçebilirdi. Orada da kendisini, ancak hürmet ve izzet bekli}'ordu. Mamafih geçmedi. Hattâ temmuz nihayetinde Efzalüddin Han idaresi altındaki Afganlılar Şarkî Bukharayı terkettik- leri zaman, Enver Paşayı zorla kendileri ile baraber götürmeğe çalıştıklarını ve Paşanın bunu katî surette reddettiğini yukarıda yazdık. O, mutlaka «Türkistan toprağında ölmek» kararını vermişti. Hattâ 4 ağustos ( uma sabahında öylece yalın kılıç Ruslar üzerine atılmağa fazla bir zaruret \ oktu. İki kilometre geri giderek askerini tanzim etseydi, kendisi taarruza geçebilirdi. Enver Paşa Türkistan toprağında ölmekle, bu ül- ’kede ve Türk tarihin(fekîen büyüîT vazifesini yapmıştır. Türklerin Cemal ve Enver Paşalar gibi büyük generalleri Dardaneli iyi müdafaa edip Rus inkılâbının doğmasına yol açmasaydılar, 1921 yılında Afganistan ve Türkistana gelemezlerdi. Bunlar, Boğazlarda başladıkları işi, Orta- r.svada devam ettirdiler. Mustafa Kemal Paşa yaşıyarak, Cemal ve En- ver Paşalar ölerek ön ve Ortaasya İslâm ve Türklerinin tarihinde I 6.ncı asırdan itibaren başlıj'an ikinci devrenin (inhitat devrinin) artık kapan- dığını ve üçüncü devrin, istiklâl ve aktivite devrinin başlamış olduğunu gösterdiler.

- Her tarafta mücadele inhilâl devresine girdiği

Zeref şan-Fergane halde, sağlam kalan vilâyet, Zerefşan havzası idi.

Sahası Burası doğrudan doğruya Cemiyetin idaresinde

idi. Buradaki münevver gençlik, basmacı hareketine katılmakta idi. Semerkand ve Ferganede Sovyet idaresinde teşekkül eden polis, Kazak, Özbek kıtaları ve Taşkent yanındaki Troyski kışlasındaki Başkurt taburları da iltihak etmek için yalnız bir emir istiyorlardı. İşin bozulmak üzere olduğu tahakkuk ettiğinden, buna müsaade verilmedi. Mamafih Semerkand polisinin bir kısmı münevverlerden tümen polis reisleri Abdullah Tülebayef ve Abdiişşekûr Hakimbayef’lerin idaresi altında Açıl Beğin fırkasına iltihak etti ve birçok silâh ve mühimmat tc çıkardı. Abdüşşekûr Semerkandli muallim Şekûrinin usuli cedid mektebini ve rusça şehir mektebini ikmal etmiş olan, 23 yaşında bir

gençti. Behram beğe de Semerkand münevverlerinden Abdülhalinı, Kari Mahmud ve Azerbeycanlı Esat Efendiler, daha önce iltihak ettiler. Rusların tazyiki kuvvetli idi, ciddî harpler oluyordu. Temmuz ortasında Mamur ve Hamrah Kul Beğler fırkaları ile beraber Sintab ve Fariş tacik kasabalarını, basmacılık harekâtına iltihaka davet için gittiler. Bu I acikler, Hasıl adlı bir eşkiya riyaseti altında olup, Ruslara sadakat gösteriyor ve Kızılkum Kazaklarını yoldan çıkarıyorlardı. Mamur ve Hemrahkul Beğler, bunlar tarafından şiddetli mukabeleye maruz kaldılar. Umumiyetle Bolşevikler kabile ve milletler arasında münaferet doğurmak babında mahirane iş görüyorlardı. Kendi basma Kazak için giden Yusuf Ziya ve arkadaşları da canını zorla kurtarıp, Bökentav hududundan dönüp geldiler. Fakat bu hâdiseler askerin azmini daha kırmamıştı. Bağdan nahiyesinin Guran köyünde toplandık, zengin köylünün evinin duvarına rus istibdadına karşı mücadele hâtıralarımızı yazdık. Buradan Sengzara gelip, « Türkistan » sıra dağlarının eteklerinde Sengzarın güzel yaylalarında, Babur Mirzanın hâtırasında zikri geçen tarihî Yaryaylakta, Açıl Bek ve diğer kurbaşılar, toplanıp âdeta ceşin- îer yapıldı. Caharşenbe ve Davul adlı yerlerde Ruslar basıldı. Ruslar telefat verip, mühimmat bırakarak kaçtılar.

Bağdan ve Sengzar içtimalarmda Zerefşan havzasındaki bütün aktif münevverler gelmişlerdi. Müteveffa Vaslî gibi şairler bu vak’alardan mülhem olarak şiirler yazıp, bana ve Açıl Beğe gönderiyorlardı. Bir kısım askerle Sengzar başlarında ve Kızılmezar yaylalarında birkaç gün dinlendikten sonra, Oratübe ile Maça arasında bulunan Halbuta Bek nezdinde bulunduk. Onun işleri de revaçta idi. Daha karargâhında iken, Ruslarla harp edip, birçoğunu kesti, esir aldı. 4 ağustosta Semerkanda dönüp geldik. 5-10 ağustosta Cambay, Mugal, Usmet civarlarında kurban bayramı geçiren basmacılar üzerine kuvvetli rus fırkaları gönderilerek dehşetli harpler olup, polis müdürü Abdullah Tulebayef ve daha birçok mücahitler şehit oldular. Basmacılar muvaffak olduğu zaman çekilen ve firar eden Ruslara Özbek ahali, hattâ kadınlar bile taş atı - yorlardı.

Fakat Ruslar tekrar dönüp geliyorlar, basmacılara birşey yapama- vınca, köylü ahaliyi kesiyorlardı. Usmet ve Katartal mevkii erin d eki II ağustos muharebelerinden sonra, Zerefşan' havzasındaki mücahede de müşkül bir devreye girmiş oldu. Bu zamanda Garpta Leh cephesinde Rusların elleri boş olduğundan Türkistana çok asker sevkedehildiler. Semerkand ye Oratübe civarına Rusyanın en mühim ve en muntazam addedilen süvari alayları getirilmişti. O gün Açıl Beğin Özbekleri: hakikaten çok celâdet gösterdiler. Birçok Rus ve o cümleden rus alay

komiseri maktul düştü. Fakat muvaffakiyeti büyüterek aldanan Özbek- ler, çok ilerleyip işi bozdular. Akşam üstü Türkistan silsilesinin 3 bin metre irtifalarma çekildik ve orada ayrıldıktan sonra yekdiğerimizi artık hiç göremedik. Buradan biz, önceden alman karara göre, kongre akti için yanımdaki Kazak zabiti ile beraber Kızılkum çölleri yoluyla ..at ü- zerinde Taşkende geldik (13 ağustos). Kurban bayramı günlerindeki bu harplerde Mamur Bek fırkası da yıprandı;, benim arkadaşlarımdan Ev- hadi İşmurzin, Hibbetullah, İslâm, Eyyûb, Vâris ve Süyündük, Mamur ve Turab EJeğlerin maiyetinde kalmışlardı. 15 ağustosta anî bir surette taarruz ederek Ruslar, Evhadiyi esir aldılar. Mücahede her tarafta müş* kül safhaya girmişti. Arkadaşlarımızdan Moskovada bulunanlar: Ruslarla barışmamızı, Türkistandakiler ise barışmayıp mücaKedeyi devam ettirmemizi teklif ediyorlardı. Eylül 20-22 de Taşkentte Türkistan Millî Cemiyetinin, bilhassa Kazakıstanlı âzalarının htirâki ile, kongresi aktedildi. Neticede" ben ve bazı arkadaşlarımın İran ve Afganistan yoluyla Avru- paya gitmemize karar verilip, 22 ilkteşrinde Taşkentten Aşkabâda hareket edildi. Biz Taşkentte iken, -Rusların, muhaceret ve yağma siyasetine karşı Kazakistan heyecan içinde idi. Akmpla, Turgay ve Yedisu taraflarından vekiller gelmişti. Fakat bir iş yapmak artık imkânsız olmuştu. Cızakta Molla Tagay, Semerkandda Behram Bek,. Ruslarla birleştiler. Behram ise tekrar firar edip, Açıl Bek tarafından Öldürüldü.

1923 yılı kışında Zerefşan vilâyetindeki mücahede en ağıı devirlerini geçirdi. Mamafih bütün kış şiddetli mücadeleler devam etti. Biz, martın 22 sinde. İrana, Meşhede geçtik. Bu aralık Hemrahkul Bek arkadaşları ile beraber Semerkand civarında Rüstem kışlakta Rııslar tara- fırdan muhasara edilip, bütün gün mücadele edip, nihayet şehirden 1000 den fazla rus çıkıp, mahsur bulunan istihkâma tulumbalardan gaz serperek ateş vermiş olduklarını öğrendik. Burada münevverlerden Ab- dülhalim, Esat ve Kari Mahmud Beğler şehit olmuş, bazıları evin, damına çıkıp Ruslara karşı nutuk irad ederek, teslim olmadan yanıp ölmüşlerdir. Hemrahkul Bek, birkaç arkadaşı ile Rusların muhasara hattını yarıp geçebilmiştir. 1923 yılı 3 sonkânunda olan bu vak’a, Semerkand münevverlerinin vatan için fedakârane mücadele edebileceğini göstermiştir. Bundan sonra Açıl Bek ve arkadaşları Bukhafalı Abdülkahar ile görüşerek1, birlikte harekâtta bulunmak fikri ile «Musabazar - Kitap» aralarında bulunuyorlar. Mayıs başında Vargenzi civarında Ruflar ile muvaffakiyetli harpler yapıyor, fakat Enver Paşa vak’asında olduğu gibi, muvaffakiyete aldanıp Rusları tâkibe koşan Açıl Bek, Kitaptan iki kilometre mesafede bulunan Penci köyü yanında yalın kılıç Rusları takip ederken şehit düştü (23 ramazan - 9 mayıs). Açıl Beğin şu nisan, rrka- yıs aylarında Şehrisebz ve Kitap civarında- gösterdiği celâdetler, oradaki halk şairleri için destan mevzuu olmuştur.

Ferganedeki vaziyete, bilhassa vilâyetin ceritıp kısmında hüküm- ferma olan açlık, fena tesir etti. Bu sebepten burada vaziyet daha 1922 yılı başında bozulmağa yüz tutmuştu. Ruslar bundan istifade ederek, Krı- gız ve Özbekler arasında tefrika sokabildiler. Kırgızların reisi Muhiddin Bek, Özbeklerin ise îsrail Bek idi. 1922 yılı sonkânunda Şirmehmed Bek bunları barıştırmağa çalıştıysa da, muvaffak olamadı. Kırgız reisleri Muhiddin Bek ve Canıbek Kadı, Rusiara karşı olan harplerde artık ciddî rol oynamaz oldular. Muhiddin ise Alaya çekildi ve nihayet eylülde bolşeviklerin eline geçerek, bu ayın 23 ünde Endicanda kurşuna dizildi. Evvelce İsmail Hakkı Bey geldiğinde, Enver Paşaya muavenet meselesinde mutaassıp ulemanın tesirinde bulunan Şirmehmed Bek, sonradan fikrini değiştirdi ve Ferganede vaziyeti, müşkülleştiğinde, biraderi Nuri Mehmedi 1 000 kadar asker ile Paşanın yardımına gönderdiyse de, bunlar Karategin' civarına geldiklerinde Paşanın şehit olduğu haberini işittiler. Nemengân civarındaki kurbaşılardan Rahmankulun nezdindeki Türkiyeli zabit Sâbir Bey şehit düştü. Cemiyetin orada bulunan Taşkent şubesinin Rahmankul yanında bulunan reisi Sadrettin Han, Halbuta tarafına geçti. Rahmankul kendisi Ruslar tarafından esir edilip ilkteşrinde idam edildi. Nihayet Kürşirmet te 26 sonteşrinde Afganistana geçmek fikriyle bir miktar askeri ile Alaya ve oradan da Şarkî Bukharaya geçti. Ferganede ancak 2,000 kişilik bir kuvvetle İslâm Bek, Karabay, Kırgız Mehmed Ali, Tacik Mehmed Ömer, Mergilân civarında Ömer Ali kur- basılar iş gördüler. Vilâyette açlık hüküm sürmesi münasebetiyle basmacılar, ahaliyi pamuk ekmekten menediyorlardı; Ömer Ali Kurbaşı pamuk ekenlerden 54 adamı idam etti. 1922-1923 yılında en canlı mücadele, Halbuta Beğin idaresinde Maçada oldu. Turab ve Mamur Beğ- ler Sadreddin Han ve Orenburglu Arif Kerimi ve Başkurt ordusu mensuplarından Ufalı Hibbetulalh ve arkadaşları hep burada idiler. Halbuta Pencekent ve Oratübe taraflarından gelen Rusların taarruzlarını şiddetle reddedip, harikalar gösteriyordu. Fakat nisan 4 te mukabele edemeden, yüksek ve karlı geçitler üzerinden bin zahmetle Karategine indiler.

Enver Paşanın şehid olmasından sonra Ruslar, u- Enver Paşanın Şe- zun bir müddet Lakaylarla meşgul oldular. 25 a- hadetinden Sonra ğustos ve 9-15 eylül harplerinde Hisar yanında Şarkî Bukhara İbrahim Bek, Enver Paşaya karşı müttefiki olan Ruslardan şiddetli darbeler yedi ve 60.0 kadar yi- ğitini kaybetti. Paşanın maiyeti Danyal Bek ile beraber yanlarında 400

asker ve iki mitralyoz olduğu halde, Karategine giderek orada iki ay kadar bir müddet dinlendiler. Bu vakit Alay Kırgızları reisi Nur Meh- nıed Bek ile Karategin Taciklerinin reisi Fuzayıl Mahdumun arası açık idi. Bunun ıslahını Mustafa Şahkula havale ettiler. Nur Mehmedin yeni sistem rus tüfeği ile müsellâh 45 0 kadar askeri vardı. Nur Mehmed ve maiyetindeki 70 yaşında Mehmed Ömer Dâmüllâ dünya ahvalinden haberdar, gayet nüfuzlu zat idiler. Mehmed Ömer Dâmüllâ, vaktiyle Kaş- gar hükümdarı V akub Beğin nezdinde bulunmuş bir zattı. Nur Mehmedin askeri hep genç Kırgız delikanlılarından ibaret olup, Mustafanm dediğine göre, bunların on neferine Fuzayılm yüz nefer Taciği mukavemet edemezdi. Nur Mehmed, aynı zamanda Ferganeden, Şirmehmet- den de korkuyordu. Her ne ise Mustafa ruzayıl Mahdum ile Nur Mehmed! emusalaha» değilse de «mütareke» ye ikna edebildi (1923 eylül). Enver Paşanın zabitlerinden Faruk efendi Ferganeli Abdülresul Bek ile beraber 150 nefer alıp, Karatağ’da Temür Beğin ve Abdürrahim Minbaşının yanına geldiler. Orada bunlara Semerkand hududundan gelen Osman Çavuş, Yusuf Ziya, ve Abdüşşekur ve arkadaşları iltihak edip, Düşenbedeki Rusların arka tarafında mühim bir kuvvet teşkil ettiler. Karateginde Danyalın yanında 200, Borü Batasın yanında 120, cem an 320 kadar asker vardı. Fuzayıl ın kendi kuvveti 1000 kişiden fazla idi, fakat ciddî bir teşebbüste bulunamayıp yalnız Lakay İbrahim- den intikamını almak fikri ile meşgul oldu.

[Evvelce Diisenbe garnizon kumandanı olup Hacı Sami ve Osman* khoca ile beraber Afganistana geçen Ali Riza Bey Endkhoy ve Kerki- tarafl arındaki Türkmenlerı teşkilatlandırdı ve bunların münevverlerinden Kul Muhammedoğlu Afganistanda çalışıyordu. Bunun hakkında mösyö Castagne, «İstanbul âsarıâtika mektebini ikmal etmiştir. Türk - ıııenleıin nüfuzlu ve münevver adamıdır» diyor. Bundan maada daha sabık Çarcuy hükümeti reisi Molla Nevbet ve Mümin Sofu’lar da buralarda Ruslarla ciddî mücadelelerde bulunuyorlardı. Ali Riza, Kerki civarında üç ay kadar bir zaman muharebelerde bulundu, çok ganimet aldı, cephane ele geçirdi. Hanımı, Kazan ulemasından Abdullah Bubinin kızı, rusça ve türkçe tahsil görmüş Meryem Hanım, at üzerinde bir elinde çocuğu olduğu halde, diğer eli ile atını idare edip daima muharebelerde beraber bulundu ve yaralılara baktı. Türkistan millî mücadelesine bütün varlığı ile iştirak edip ateş içinde dolaşan biricik münevver kadın budur. Bundan başka Ferganede Khalkhocanm kadını, Khorezm- de Han Cüneydin kızı gibi elinde silâh ile muharebe safında erkekten fazla iş gören îedakâr köylü kadınlar da bulunuyordu.


Yüklə 6,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   287   288   289   290   291   292   293   294   ...   617




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin