Seçim ile asrî şehir idaresi usulü, Yedisu şehirlerine, 1879 yılından
başlıyarak, idhal edildiyse de müslümanlar işe celbedilmediler. Şehir idaresi usulünün Cenubî Tüdcistana tatbiki caiz görülmedi. Yalnız 1877 yılında Taşkent şehrine bu usul tatbik edilip, bu hukuk ile Ruslar fay- dalanıyordu. Yerli şehir ozaman nüfusça rus kısmının on misli kadar büyük olduğu halde, ona yalnız üçte 'bir âza seçme hakkı verildi. Varidat, yalnız rus kısmına sarfedildi. Âza olarak yalnız rusça bilenler seçiliyordu. İdare heyetinin altı âzasının ikisi, 1904 ten sonra birisi müsîü- manlardan oldu; o da, Khoca Padşa Khocayev idi. Başlangıçta meclis azalan 24 müslüman olup, bunlardan ikisi Tatarlardandı. Şehir idare usulünü sonradan Khokand ve Semerkanda da tatbik etmek tecrübeleri yapıldı. j
Rus devrinde Cenubî Türkistanın idaresi askeri Yeni Medeniyetle idi. Vilâyet, şehir, tümen (uyezd), sancak (rusça: Temasa Gelen İlk uçastok) müdürleri hep subaylardan ibaretti. Öm- Türkler ründe eline tüfek almamış olan siviller bile, hü
kümet hizmetine girerken, askerî üniforma giyer- lerdi. Fakat askerlik Ruslara münhasırdı. Türklerden yalnız Tatar ve Başkurtlar askerdi. Kazaklar, 1834 yılından sonra askerliğe alınmaz* oldular. Kırgız ve Özbekler ise hiçbir vakit askerliğe alınmadılar. Bunlar mülkî idareye de celbedilmediler. Ruslarla asri devlet idaresinde ıs birliği yalnız Taşkent şehir idaresine az bir surette iştirakten, bazı hükümet müesseselerind'e, bankalarda ve büyük rus ticaret müessese— Icrinde tercümanlıktan ibaret kaldı. Bununla beraber Kafkasya veKı- Başkurt, Kazak ve Özbeklerde de, Ruslar yerli ciıistokrasi^i kendi muhitlerine ceİbederek, ahaliye, onlar vasıtasıyla tesir emteîT siyasetini tâkip ettiler. Bilhassa Başkurt isyanlarının tenki- İmi, Kırımın ilhakını müteakip Rusya Islâmlarmı Türkiye ve Mâverâ- iinnehir taraflarından gelecek propagandalardan korumak düşüncesiyle, imparatoriçe İkinci Katerinanın yerlilerle «uzlaşmak» yoluna girmesinden sonra, müslümanlar arasında bir nevi «münevver aristokrasi» yetişmeğe başladı. Başkurtlarda bu gibi kimseler daha ziyade ordu subaylarından ibaretti. Birkaç doktor da yetişti. Kazak sultanlarından ve aristokrasisinden yeni maarife lâyıkı ile ehemmiyet verenler Bükey Ordada Cihangir Khan, Orta Yü.zde Sultan Ahmed Cântürin ( 1641-1851) ve Abılay oğullarından Veli Hanın çocukları ve bazı «bey» ler oldu. Cihangir Han, idare işlerindeki hırsına rağmen, asrT maarif meselesinde cidden yararlık gösterdi. Kendisi, Astarkhan valisi' An dr evslcy’nin yanında terbiye görmüştü. Türkçe ve rusça okur yazardı. Farsça ve arapça da bilirdi. Zevcesi Orenburg müftüsü Muham- med Can Müftü*nün kızı (Fatma) olup; o da, rusçadan başka almanca-
ve fransızca bilirdi. Musikiye aşina idi. Kendi oğullarını ve Kazak ileri gelenlerinden bazılarının çocuklarını K^zaiı ve Astarkhan rus liselerine yerleştirmek istedi. Fakat muvaffak olamayıp, 1841 yılında kendi ordasmda ilk defa türkçe ve rusça asri bir mektep açtı. Oğul^ 'arıyla birlikte sekiz kazak çocuğunu Orenburg «Nepl oy ev Askerî (kadet) Mektebi» ne verdi. ,
Cihangir Han tarih ve halk edebiyatıyla da alâkadar oluyordu. Müsteşriklerle temasta bulundu. Kazan Darülfünununun fahrî âzası idi. Buraya iki defa değerli şark eserleri hediye etti. Bunlardan «Târîkh-i "Güzîde» ve «Habîb üs-Siyer» ile sonradan Gotwald tarafından neşredilip âlemce meşhur olan «Tarıkh Sini Müluk il-Ard, li-Hamza^i Is~ fahânî» kayde değer210). Profesör Kâzım Beğ 1844 te İslâm fıkıh eserlerinden «Mykhtasar al-Viqâye»yi bunun parası ve emriyle neşretmiş ve başlangıcında hana medhiyye yazmıştır. Cihangir Hânın ferman ve menşurları, eski Kazak hanlarmınki gibi^ açık Çağatayca yazılırdı. Oğullarından Sahip Girey, Ahmed ve Übeydullah, Petresburg- da Paj harbiye okulunu bitirdiler. Ahmed Sultan’a çar, «Kniaz Çin- giz» hususî lâkabını; ve Kazaklar arasında sonradan Übeş Han adıyla tanınmış olan Übeydullaha da general rütbesini vermişti. Bunlar hacca gidip, İstanbulu da ziyaret ettiler. Petresburgda ve sonraları bazan Kazanda yaşadılar. Şamara vilâyetinde de mülkleri vardı. Ahmed Sultan gayet zeki, muasır ilimlere vâkıf ve dirayet sahibi idi. 1873 ydmda mister Schuyler ve Mac Gahan, Türkistana giderken Saratov*- dan Şamara vilâyetindeki çiftliğine gitmekte olan Ahmed Sultana yol- daş oldular. Schuyler kendisiyle fransızca konuşan sultanın «medenî ve münevver bir kimse olup, yolda giderken boş vaktini fransızca roman okumakla geçirdiğini ve iyi müslüman olup, o aralık hacdan dönüp, gelmiş olduğunu» zikretmiş; ve Ortaasyanm kapısına gelirken^ As- yanın büyük fâtihi Çingizin çocuklarından birisiyle nkendisinin, tesa- düfünü uğur saymıştır. Ahmed Sultan,. Bükey Orda Sultanları arasında en münevver bir zat olarak tanınmıştır. Fakat 1913 yılında Pet“ resburgda Rusya Müslümanlarının ikinci umum kongresi sırasında, çar yanında tavassutta bulunması rica olunduğunda, i-rüşvet istemiş olduğunu da Reşid Kâzi rivayet etti. Bu aile âzasından bizzat görüp sohbetinde^ istifade ettiğim zat Şahın Girey Sultandır. Türk tarih ve edebiyatına, halk destanlarına çok ehemmiyet verir ve bunları güzel bilirdi. 1911 yılında «Kazakistan» adıyla bir gazete, halk edebiyatına