MEKTUBÎ-İ SADR-I ÂLİ Sadrıâzanı mektupçusunun resmî unvanı. Kendisi mektupçu dairesi denilen kalemin reisi idi. Sadrıâzam tarafından veya padişahın fermaniyle birlikte, etrafa yazılan tahrirat ve mühim işlere dair olan emirler, buyrultular ve sadrıâzamın mektupları hep bu daire tarafından yazılır ve rnek-tubî efendi de denilen bu zat bütün bunlara nezaret ederdi. Kendisi hacegân rüt-besindeydi. (Bak. Hacegân). Sadaret mektupçusu, vilâyetlerden veya diğer dairelerden gelen tahriratın hülâsasını yaparak asıllariyle birlikle her gün sadrıâzama götürür, bu hülâsaları okur ve icabında asıllarını da gösterirdi. Kalemde, mektubî başhalifesi kendisinin muavini idi. Bundan başka diğer halifeler, kâtipler ve şagirdler vardı. Sadaretten başka, maliye, dahiliye ilh... gibi dairelerin de aynı işi gören mektupçuları ve mektupçu daireleri mevcuttuM.Sertoğlu.
MEMHUR Yeniçeri ağalarının, kapıya çıkacak, yani yeniçerj olacak olanlara verdikli mühürlü pusula. Yeniçeri kâtibi bu memhurlara bakarak yeni efradı kütüğe kaydederdiM.Sertoğlu.
MEMLEKETEYN Eflâk ve Boğdan'a Osmanlılar tarafından verilen isim. (Bak. Eflâk, Boğdan)M.Sertoğlu.
MEMLEKETİ RUM Osmanlı memleketine verilen isimlerden biriM.Sertoğlu.
MEMLÛKLER Memlûk, Arapça bir kelime olup köle manasınadır. Aslı kölelikten gelip Mısır'da saltanat süren Türk veya Çerkeş kölelerinin devleti bu isimle yahut da kölemenler diye anılmıştır. Bunlar 1229 - 1249 yılları arasında hükümet süren Mısır Eyyubîlerinden Melik -üs - Salih Necmüddin Eyyub'un Türk soyundan olan hassa ve saray muhafu askerlerinden türemişlerdir. Melik - üs - Salih'in güzelliği ile meşhur karısı Şecerüd-dür köleleriyle birlik olarak, üvey oğlu Taran Şahı 1250 yılında katlettirdiğinden Eyyubi sülâlesi münkariz olmak tehlikesiyle karşılaşmıştı. Bunun üzerine bu kadın tahta çıktı ve Melikü's-Salih'in Mcmlûklerinden olup daha onun zamanında büyük mevkiiler elde etmiş olan Ay-bey adlı genç bir emîr Atabey ve saltanat naibi olarak hükümet idaresini eline aldı. Lâkin Bağdad'daki Abbasî halifesi bir kadının saltanatına cevaz vermediğinden Şecerüddür üç ay sonra hal'olunup onun yerine, Türk kölemenlerinin de yar-dımiyle Aybey Mısır tahtına geçerek sultan unvanını aldı ve Şecerdür ile evlendi. Bununla beraber, bazı dahilî güçlükleri ortadan kaldırmak için Eyyubî soyundan o-lup henüz on altı yaşında bulunan El-Eş-ref Musa'yı da Sultan spçtirerek görünüşte saltanata iştirak ettirdi va o sırada Şam'ı alıp Kahire'ye doğru yürüyen Haleb Eyyubîlerinden Melik - ün - Nasır Yusuf'u mağlûp ve firara mecbur bıraktı. 1252 de El - Eşref Musa da bertaraf edilince Aybey Mısır'ın tek hâkimi oldu is î de bir kıskançlık meselesinden dolayı karısı tarafından 1257 yılında öldürüldü. Lâkin, onu da cariyeler öldürdüler. Ay-bey'in kurduğu Türk - Memlûk devleti 1390 yılına kadar devam etmiştir. Salta nat bazan aile efradı arasında devam etti, bazan da seçim yoliyle bu mevkie diğer Memlûklerden gelen oldu. Sonra Çerkeş kölemenlere intikal etti. Onlarda da nadiren babadan oğula geçer, sultanlar daha ziyade seçilerek tahta otururlardı. İlk Çsrkes sultanı Melik - üz - Zahir Berkuk, 1382 yılından 1389 yılına kadar hükümet sürdükten sonra gene Türkler den Nasirüddin sultan olmuşsa da bir sene sonra tekrar Bsrkuk iktidarı eline alarak ımvkini 1399 yılına kadar muhafaza etmiştir, işte Mısır Memlûkleriyle Osmanlı Türkleri arasındaki ilk temas bu zatın saltanatı esnasında başlar. Onunla I Murad ve Yıldırım Bayezid arasında ve El - Eşraf İnal ile İstanbul'un fethi münasebetiyle Fatih arasında dostça rabıtalar kurulmuştur. Nitekim, Niğbolu meydan muharebesini kazandıktan sonra, yıldırım Bayezid'in, Memlûk hükümdarının müsaadesiye Kahire'de buunan Abbasi halifesinden sultan unvanını aldığı malûmdur. Lâkin, Kaytbay'm hükümdarlığından itibaren Dulkadır ve Karaman-oğulları meselelerinden dolayı Memlûkler Anadolu işlerine fazla ehemmiyet vermeye ve yersiz müdahalelerde bulunmaya başladılar. Bu yüzden bilhassa ü. Bayezid'in cülusundan sonra iki devlet arasında husumet arttı ve bu hal, Yavuz'un Mısır'ı fethine kadar bir çok muharebelere sebep oldu. Yavuz Sultan Selim'in evvelâ Merc-i dabık'ta, 24 Ağustos 1516 da ordusunu tamamen perişan etti. Aynı gün Memlûk sultanı Kansu Gavrî'nin de vefatı üzerine Suriye kıtası tamamen Osmanlıların eline geçti. Kansu'un yerine geçer Tomanbay hayli mukavemet gösterdiyse de nihayet esir düşerek 1527 de Kahire'de asıldı. Bu suretle Memlûk devleti sona ermiş oldu. Mısır'da bulunan Abbasi halifesi Üçüncü El - mütevekkil Alâllah İstanbul'a gönderildi, hilâfet Osmanoğulları-na geçti. Aynı zamanda Hicaz kıtasiyle birlikte Müslümanların mukaddes iki şehri, Mekke ve Medine de Osmanlı devletine ilhak olundu. Memlûk saltanatının tümü, 267 yıl sürmüştür. Bunların ilk, yani Türk Memlûklar kısmına, sultanlarının muhafız birliğinin Nil nehri üzerinde Ravza adasındaki bir kışlada bulunmasından dolayı Bahri, ikincilerine, Çerkez Memlûklarına, sultanlarının muhafız birliğinin Kahire kalesi içinde oturmaları bakımından Burcî Memlûklar da denir. Memlûklar, sık sık dahili kargaşalıklar ve ihtilâller içinde kalmakla beraber kuvvetli ve muntazam bir devlet haline gelebilmiş ve yüksek askerî kudreti sayesinde Haçlı ve Moğol istilâlarına mukavemet etmiştir. Memlûklerden kalan ilim ve sanat eserleri, medenî seviyelerinin de bir hayli ileri olduğunu göstermektedirM.Sertoğlu.
MENASIB-I SİTTE Tanzimattan evvel, altı büyük devlet memuriyetine verilen isim. Menasıb-ı sitte sahibi olanlar şunlardı: Nişancı, Defterdar, Reisülküttab, Defter emini, Şıkk-ı sani ve Şıkk-ı salis defterdarlarıM.Sertoğlu.
MENDlL ATMA Osmanlı padişahları, beraber olacakları bir cariyeyi bizzat seçmek istedikleri zaman, kızların dairesine giderler ve orada, kâhya kadının muntazam bir sıraya koydukları kızla n görüp içlerinden en çok beğendiklerinin üstüne bir mendil atarlardı. Bunun üzeri-na kız, padişahın huzurunda diz çökirek mendili bir kaç kere öpüp koynuna sokardı. İşte bunun adı mendil atma idiM.Sertoğlu.
MENEKŞE Yunanistan'da, Mora'nın güneyinde denize doğru uzanan üç-yarım -adanın en doğuda bulunan Balea'nın Ege denizindeki kıyısında bir kale ve şehrin Türkler tarafından kullanılan ismi. Osmanlı kaynaklarında Benefşe olarak da kaydedilen bu kalemin ismi, batı eserlerinde; Malvasia, Malvoisie, Monemvasia şeklinde geçer. Venedikliler bu kolonilerine Napoli di Malvasia derlerdi. Mezkûr kale ve şehir-Kanunî devrinde, Venedikle uzun savaşların sonunda yapılan sulhun hükümlerine göre, Anabolu ila birlikte Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. (1539). Menekşe, Viyana bozgunu (İ68;>) ile başlıyan ve uzun yıllar devam eden savaşların sonunda imzalanan Karlofça Muahedesine (1699) göre, Mora yarım - adasının tamamen Venediklilere terkedilmesi üzerine Osmanlı devletindeE ayrılmıştır. Fakat, Şehid (.Damad) Ali Paşa sadaretinde Venediklilere karşı açılan savasın daha ilk yılında (4 Eylül 1715) ıs-tirdad edildi. Sonraları, Avusturyanın da, Osmanlı devleti aleyhine olarak iştirak ettiği bu savaşa son veren Pasarofça Muahedesi (1718) gereğince, Vedediklile-rin bulun itirazlarına rağmsn, Mora yarım - adası ile birlikta tekrar Osmanlı topraklarına dahil olduğu tasdik edildi. Yunan fetretine kadar bu vaziyet devam ettikten sonra 1821 de âsilerin eline geçti.. Bilâhare Yunan devleti kurulunca yeni devletin sınırları içinde kaldıM.Sertoğlu.
MENSUHAT Yaya ve müsellem teşkilatı kaldırıldıktan sonra bunlara ait çiftlikler bu ad altında derya kalemine bağlanarak, Kaptanpaşa ryaletine tâbi tımar ve zeametlerle birlikte idare olunmuştur. Bu çiftliklerin öşrüne ve rüsumuna tasarruf edenlere mensuhat efradı denirdi. Bunlar, sahillerin muhafazasında kullanılan bir sınıf asker olup bahriye efradı icabında bunlar tarafından ikmal olunurduM.Sertoğlu.
MENSUHAT EFRADI (Bak. Mensuhat)M.Sertoğlu.
MENTEŞE, MENTEŞELİ Anadolunun güney - batı köşesinde bir Oölge olup ismini, Selçuklu devletinin ortadan kalkmasından sonra, XIII. Yüzyıl sonlarında buralarda bir beğlik kuran Mente -şe oğullarından almıştır. (Bak. Menteşe -oğullan). ihtiva ettiği saha bakımından hemen hemen ilkçağdaki Karya vilâyetine tekabül eden Menteşe - ili ile Osmanlılar XIV. Yüzyıl sonunda ilgilenmeye başlamışlardır. YıHırım Bayezid, Menteşe - oğullarından Mahmud ile İlyas Beğler arasındaki ihtilâfta Mahmud Bsğ'in kendisin? iltica ile yardım istemesi, ayrıca llyas Beğ'in, Karaman - oğulları teşvikiyle Osmanlı devleti aleyhine olan ittifakata girmesi üzerine Menteşe - lli'ni işgal etti. Ankara savaşından sonra (1402) llyas Beğ, Timur'un yüksek hâkimiyetini tanımak, ona tâbi olmak üzere Menteşe Beğlığmi tekrar kurdu. Fetret devrinde, aralarında mücadele halinde olan Osmanlı şehzadelerinden kâh birini, kâh ı'iğerini tutarak m?vcudiyetini muhafazaya gayret ettiyse de neticede Çelebi Mehmsd'in hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı, llyas Beğ'in ölümünden sonra, oğullarının beğliği devrinde II. Murad 1424 yılında Menteşe - ilini mutlak olarak Osmanlı ülkesine kattı. Menteşe - ili, Anadolu eyaletine bir sancak olarak bağlandı. Sancak merkezi olarak, Milas'a nazaran daha doğuda ve daha merkezi durumda olan Muğla seçildi. Kuruluşu sırasında kapladığı saha eski Menteşe beğliğinin hudutlarına az - çok uyan Menteşe sancağı, XIX. Yüzyılın ikinci yarısında, bir hayli d.ğişmelere ığradı. 1864 idarî teşkilatında Aydın (sonradan îü-mir) vilayetine bağlanan bu sancağın bazı topraklarının komşu sancaklara ver.lmesin-den dolayı hududu epayce küçüldü. XIX. Yüzyılın sonunda merkez Muğla olmak üzere Bodrum, Köyceğiz, Marmaris, Mekri (Fethiye) ve Milas'la beraber altı kazası kalmıştı. Osmanlı hâkimiyeti sırasında Menteşe - ili önemli hâdiselere sahne olmadı. Ancak Rodos'ta şövalyeler hâkimiyeti bulunduğu zamanlarda bir takım askerî hareketler görülür. Fatih devrinde, Venedik donanması Mekri (Fethiye) yi işgal ve tahrip etti (1473). Kanunî Süleyman. 1522 de, Marmaris'i üs olarak kullanmak suretiyle Rodos'u ele geçirdi. Yine bu sefer esnasında; Çelebi Mehmet tarafından izmir'deki kaleleri yıkılarak çıkarılan Rodos şövalyelerinin, yine onun müsaadesiyle Menteşe Kıyılarında yapmış oldukları, Petronion (Bodrum, Halikarnassos) kalesi de işgal edildi. Uzun yıllar devletin izni ile Garb Ocaklarının gemici temin ettikleri batı Anadolu sancaklarından biri olan Menteşe - ili, XVH. ve XIX. Yüzyıllar arasında, Osmanlı İmparatorluğunun kenarda kalmış pek çok bölgelerinde olduğu gibi, vakit vakit mütegallibenin mahalli istiklâl iddiaarına sahne teşkil etti. Bu hale II. Mahmud'un mütegallibeye karşı giriştiği büyük tenkil hareketiyle son verilmiştir. Osmanlılar devrinde Menteşe kıyılarında bazı hâdiseler cereyan etmiştir. Bunlardan önemlileri; XVII. Yüzyıl ortalarında Bodrum önünde ve Osmanlıların galebesi ile son bulan Venedik - Osmanlı deniz savaşı, Bodrum'un Rus amirali Orlov'un hücumuna maruz kalması ve müdafilerin şiddetle karşı koyarak defetmeleri (1770); Yunan isyanını bastırmak üzere Türk donanmasının 1824 te Bodrum ve îstanköy taraflarında toplanarak harekete geçmesidir. Osmanlıların Menteşe - ili bölgesinde de tersaneleri bulunurdu. En önemlilerinden biri Bodrumdaydı. III. Selim devrinde bu tersaneler ıslah edilmiş ve gemi yapılmaya başlamıştır, II. Mahmud zamanında da bu tersanede bir çok kalyonlar inşa edilmiştir. Meşhur denizcimiz Turgud Reis (Paşa) ile Kaptanıderyalardan Cafer Paşa da Menteşe kıyılarının yetiştirdiği büyük şahsiyetlerdirM.Sertoğlu.
MENTEŞEOĞULLARI XIII. Yüzyıl sonlarında güney - batı Anadoluda beğlik kuran bir Türk ailesi. Beğl.'ğin ve soyun kurucusu Menteşe Beğ, 1282 yıllarında bir rivayete göre; Meğri (Mekri = Fethiye) ve Antalya'dan deniz yolu ile, diğer bir rivayete göre de; Anadolunun doğusundan batıya hareketle Kütahya, Denizli ve Davas yolu ile, ilkçağın Karya, şimdiki Muğla vilâyeti, bölgesine gelm'ştir. Buradaki Bizanslılarla uzun mücadeleden sonra hâkimiyeti altına aldığı arazide beğliği kurmaya muvaffak oldu. Yerine geçenlerden oğlu Mes'ud ve torunu Orhan Beğler de Bizanslılarla yaptıkları mücadelelerde mevcut topraklarını koruduktan başka yenilerini de ilâveye gayret ettiler. Ayrıca, hiç bir zaman hâkimiyetlerini tanımadıkları ilhanlıların akıncı kuvvetlerine de karşı koymaya çalıştılar. Mes'ud Beğ, kuvvetli bir donanma ile, Rodos adasının önemli kısımlarını ele geçirdiyse de (1300), sonradan, Akkâ'dan kovulan S. Jean şövalyelerine kaptırdı (1310). Gerek kendisi ve gereksa oğlu Orhan tekrar istirdat için çok uğraştılar, fakat başarı kazanamadılar. Bu iki kuvvetli şahsiyetten sonra gelen ibrahim Bsğle oğulları ve torunları zamanında beğlik kudretini kaybetti. Nihayet 1390 da ilk defa Osmanlılar tarafından Menteşe - oğullarının hâkimiyetlerine son verildi. Ankara savaşından sonra (1402), Timur'un himayesinde kurulan Menteşe beğliğinin ömrü pek kısa olmuştur, önce Osmanlı padişahı I. Mehmed (Çelebi) in hâkimiyetini kabul ettiler, sonra da 1424 de II. Murad tarafından tamamen ortadan kaldırıldılar, (Bak. Menteşe, Menteşe-ili). Menteşe Beğliği en geniş zamanlarında Föke (Finike) ye kadar eski Lykya iie bütün Karyaya hâkim olmuştu. Oralara, bilhassa Karya bölgesine, beğliğin kurucusundan ötürü Menteşe, Menteşe - ili denmiştir. Bu beğliğin; Muğla, Balat (Palatia), Milas, Peçin (Beçin = Barem). Boz - Oyuk, Mariri, Davas, Meğri, Köyceğiz en önemli şehir ve kasabaları idi. Bunlardan Meğri, Milas ve Peçin zaman zaman başkent olmuştur. Menteşe beğleri-nin adı geçsn yerlerde yaptırdıkları eser ve âbidelerden pek az bir kısmı zamanımıza kadar intikal etmiştirM.Sertoğlu.
MENZİL Kelime mânası konaktır. Hareket halinde bulunan bir ordu veya kervan bir günlük yol gittikten sonra bir menzile varırdı. Burası ekseriya bir kasaba veya köy, bu olmadığı takdirde muhafazalı bir kervansaraydı. Menzillerin birbirine mesafesi, arazi vaziyetine göre değişir ve en seyrek yerlerde yaya olarak bir günde yürünebilecek mesafeden, yani takriben otuz beş - kırk kilometreden fazla olmazdı. Rumeli ve Anadoluda ise, hudut boylarına doğru gidon Osmanlı ordularının muayyen ve nizamî menzilleri vardı. Ordu harekete geçmeden evvel bu menzillerin bulunduğu yerlerdeki idari ve kazai âmirlere merkezden hükümler gönderilerek rayiç üzerinden zahire tedarik edip asker için menzillerde hazır bulundurmaları bildirilirdi. Böyle zamanlarda, köylü zahiresini mutlaka menziller için satmaya mecburdu. Buna sürsat usulü denirdi. Sonraları, bu mecburiyet karşılığında muayyen bir vergi alınmaya başlandı ki, adı sürsat akçesi idi. Bundan başka bir emin tâyin olunur ve kendisine bolca para verilerek dolaşıp zahire tedarikine memur edilirdi. O da aldığı zahireyi menzillerde hazjr bulundururdu. Buna Nüzul emini denirdiM.Sertoğlu.
MENZİL ATI Devlet habercilerinin süratle yol alabilmeleri için menzillerde daima hazır olarak bulundurulan atlar. Haberci bunlarla iki menzil arasını aşar, orada atını değiştirerek yenisine biner, eskisi öbür menzile iade olunurdu. (Bak. Menzil)M.Sertoğlu.
MENZİL EMİNİ (Bak. Menzil)M.Sertoğlu.
MENZİL HALİFELİĞİ Maliyenin mevkufat kalemine bağlı dört halifelikten biri olup vazifesi hayvanlarla yapılan posta ve menzil muamelâtına bakmak ve bunların masraf hesaplarını görmekti. (Bak. Menzil, Menzil atı)M.Sertoğlu.
MERCAN KAPISI Bugün yerinde İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu eski sarayın etrafını çeviren geniş ve etrafı duvarla çevrili sahanın Mercan yokuşu tarafına bakan kapısı. (Bak. Eski saray)M.Sertoğlu.
MERC-İ DABIK Haleb civarında bir yer. Yavuz Sultan Selim 24 Ağustos 1516 da Sultan Kansu Gavrî kumandasındaki Mısır Memlûk ordusunu burada büyük bir hezimete uğratarak bütün Suriye-yi ele geçirmiş ve 1517 senesinde de Mısır'ı zaptedip Memlûk hükümetine son vermiştir. (Bak: Memlûkler)M.Sertoğlu.
MERC-İ GARİB Kapıkulu süvarileri hayvan beslemek mecburiyetinde bulunduklarından ekseriya İstanbul civarında vı Anadolu'da mera ve çayırlık yerlerde ikamet ederler ve bir kısmı da devlet merkezinde bulunurdu. Bunların üç aylık ulufeleri tevzi olunduğu zaman, vazife tevcih kâğıtlarım merkezde bulunan subaylarına veya arkadaşlarına göndererek maaşlarını alırlardı. Bu suretle taşrada bu lunan kapıkulu süvarisine Merd-i garib denirdi. M.Sertoğlu.
MERD-İ KAL'A (Bak. Hisar eri)M.Sertoğlu.
MERD-İ TIMAR Topraklı süvarinin, yani tımarlı sipahinin başka bir adı. (Bak. Tımar)M.Sertoğlu.
MEREMMETÇİ Tamirci demektir. Gerek sarayın Bostancı Ocağma bağlı bulunan ve vazifeleri saray binalarına ait tamirlerle meşgul olmak olan bir ocağın efradı, gerek tersane halkından olup gemilerin tamiriyle vazifeli bulunanlar bu isimle anılırlardı. Bundan başka, bir muafiyet, bir mükellefiyet veya ücret mukabilinde kalelerin tamiri veya yolların tesviyesi için halktan toplanan kimselere de aynı ad verilirdiM.Sertoğlu.
MEREMMETÇİLER OCAĞI (Bak. Meremmetçi)M.Sertoğlu.
MEREMMET-İ FIRIN-I SEKBANAN: (Bak. Halife-i şagirdan)M.Sertoğlu.
MERHEM AKÇESİ Divan-ı hümayunda Müslüman dinini kabul eden Hıris-tiyanlara sünnet olmaları için verilen elli akçe. Bundan başka kendilerine bir sarık ve bir mintan da verilirdi. XVII. Yüz yıldan itibaren tam bir takım elbise verilir olmuşturM.Sertoğlu.
MESKUKAT Basılı madenî para. Meşkûk kelimesinin çoğul şeklidirM.Sertoğlu.
MEŞALECİ Saray kapıcıları arasında bulunan ve sayıları on ile on sekiz arasında değişen bir zümre. Bunlara Ortakapı meşalecileri de denirdi. Bayram gecelerinde ve alaylarda meşaleleri yakmak bunların vazifesi olduğu gibi, padişahların gece gezintilerinde de bunlar meşale tutarlardı. Sefer zamanları, konak yerlerinde hükümdarlara mahsus çadırların etrafında gene bunların meşaleleri yanardı. Meşalecilere her sene arpa emini tarafından birer demir meşale ile birer meşin heybe verilir ve meşale için lâzım gelen çıralar şehir emini tarafından tedarik edilirdiM.Sertoğlu.
MEŞHED-İ HÜDAVENDİGAR Orhan Gazinin oğlu ve üçüncü Osmanlı Be-ği, Hüdavendigâr lâkabiyle meşhur I. Mu-rad Beğ, 1389 yılında kendisine karşı birleşen Macar, Leh, Sırp ve sair Balkan ve Doğu Avruna kıral ve prenslerinin üzerine yürümüştü. Osmanlı ordusiyle birleşik Haçlı ordusu Kosova'da karşılaştı .ve sekiz saat süren şiddetli bir meydan muharebesinden sonra Türkler büyük bir zafer kazanıp kendilerine sayışa üstün olan düşmanı hezimete uğrattılar. Muharebenin sonlarına doğru yaralı olarak esir düşen Miloş Obiliç adlı bir Sırp asilzadesi mahrem bir şey söylemek bahanesiyle hünkârın yanına yaklaştı ve anî bir hareketle onu ölüm derecesinde yaraladı. Murad Bey bunun neticesinde şehid oldu. Naşı tahnit edildikten sonra Bursa'ya gönderildi ve Çekirge'deki türbesine defnolundu. Vücudunun iç âzası ise şehid olduğu yere gömülüp üzerine bir türbe inşa edildi. Burası Meşhed-i Hüdavendigâr, yani Hü-davendigâr'ın şehid olduğu yer adiyle anıldı ve yüzyıllarca muhafaza olundu. Hatta Türkler, Balkan topraklarını ter-kettikleri zaman bile, imzaladıkları muahedelere burasının aynen muhafaza olunacağına dair maddeler koymayı unutmadılar. (Bak. Hüdavendigâr, Kosova)M.Sertoğlu.
MEŞİYKAT-I İSLAMİYYE Şeyh'ül -islâmlık makamının adı. (Bak. Şeyhülislâm)M.Sertoğlu.
METELİN Midilli adasının Türkler tarafından zaptından evvelki adlarından biriM.Sertoğlu.
MEVACİB Kapıkulu askerlerine senede dört ve üç ayda bir Muharrem, Rebi-ülâhır, Recep, Şevval aylarında verilen ücret. (Bak. Ulufe)M.Sertoğlu.
MEVÂLİ Vilâyet kadılarına verilen isim olup Devriye mevalisi, Mahreç meva-lisi, Bilad-ı hamse, Haremeyn, Galata, İstanbul kadıları olmak üzere altı sınıftı. (Bak. Kadı, Eyâlet Kadıları)M.Sertoğlu.
MEVCUDATÇI Üçüncü defterdarlık olan Şıkk-ı sanî defterdarlığına bağlı bir memur olup vazifesi hazine kapısında oturup hazineye gelen para, altın ve gümüş mamulâtı, mücevher, kıymetli kumaş nevinden şeylerin adet ve miktarım tesbit etmektiM.Sertoğlu.
MEVCUDATI (Bak. Mevcudatçı)M.Sertoğlu.
MEVKUF Her sene ramazanda Tez-kireci, Mektupçu ve bazı diğer kalem kâtiplerine verilmekte olan para olup XVIII. Yüzyıl sonlarında yekûnu 250 keseyi geçmiyordu. Bu para, bir sene içinde esha-bı mesalihten tevkif olunan paradan hasjl olurduM.Sertoğlu.
MEVKUF AKÇE Osmanlı imparatorluğu maliyesinin bir tâbiri olup herhan-hi bir masraf için tahsis edildiği halde sarfedilmeden kalan para, münhal olaıt memuriyet veya dirlikler'n devlete intikal eden gelirleri karşılığında kullanılırdı. Buna mevkufat da denirdiM.Sertoğlu.
MEVKUFATÇI Mevkufat kaleminin âmiri. (Bak. Mevkufat kalemi). >
MEVKUFAT EMİNİ Sefere gitmeyen Tımar ve Zeamet sahipleriyle Yaya ve Müsellemlerin bir yıllık mahsulat bedelini toplamak üzere her sancakta bulunan ve mevkufat kalemine bağlı olan kimse. (Bak. Mevkufat kalemi). Bunun maiyetinde olup mahsulat bedelini tahsile memur olanlara ise Mevkufçu denirdiM.Sertoğlu.
MEVKUFATİ (Bak. Mevkufat kalemi)M.Sertoğlu.
MEVKUFAT KALEMİ Bâb-ı defterî kalemlerinden olup doğrudan doğruya Başdefterdarhğa bağlıydı. Vazifesi mevkuf akçe'nin hazineye intikali muamelesini yapmak, arazi tahriri yapıldıkça hariç ez defter olarak zuhur eden araziyi hazine namına zaptetmek, köylerin avarız hanelerine mîrî mubayaaların mürettep mahallerinin tertiplerine, sefer vukuunda askere verilecek. mîrî tayinata, mîrî mü-bayaattan İstanbul'a mürettep olanların nakliye ücretlerine ait kayıtlan tutmak ve muhafaza etmekti. Bu dairede dört halife mevcut olup en kıdemlisi Baş halife diye anılırdı. Bundan maada bu kaleme bağlı dört ayrı halifelik daha vardı ki, şunlardı: Kalemiye dairesi, Navul halifesi, Menzil halifesi, Ganem kitabeti (Her biri için kendi maddesine bak)M.Sertoğlu.
MEVKUFÇU (Bak. Mevkuf at emini)M.Sertoğlu.
MEVKUF ELÇİ (Bak. Misafiret)M.Sertoğlu.
MEVLEVİLİK Mevlâna Celâleddiııi Rumî tarafından tesis olunmuş büyük bir tarikat. Mevlevilik, Bektaşilik ve Yasevı- ' lik gibi bir Türk tarikatıdır. Kısaca Mevlâna diye anılan Celâleddini Rumî, Horasanlı olup 1207 yılında Belh'de doğmuştur. Babası devrin ulemasından Bahaed-din Veled ile birlikte hacca gitm'ş, dönüşte bir müddet Şam'da oturduktan sonra Konya'ya gelmişlerdir. Babasının 1223 t? vefatı üzerine Mevlâna onun yerini almış ve bundan sonra Tebrizli Şems ile tanışmış ve Mevlevilik tarikatını kurmuştur. Bütün düşüncelerini anlatan 47 binden fazla beyti muhtevi Mesnevi adlı altı ciltlik bir eser bırakmıştır. Vefatı 1273 tarihindedir. Yerine oğlu Sultan Veled geçmiştir. Neslinden gelenlere Çelebi denirdiM.Sertoğlu.
MEVLEVİYYET Eyalet kadılığı (Bak. Kadı, Mevalî)M.Sertoğlu.
MEVLÛD, MEVLİD islâm peygam-berinin doğumunu, miracını, ölümünü anlatan manzum eserlere verilen isim. En meşhurunu XV. yüzyılda yaşamış olan Süleyman Çelebi yazmıştır. Hâlâ, muayyen bir beste ile okunan bu mevlû'-tur. Doğum, ölüm kandil vesair münasebetlerle Müslümanlar teberrüken mevlûd okurlarM.Sertoğlu.
MEVLÛD ALAYI Peygamber efendimiz (S.S.) hazretlerinin doğum günü olan 12 Robiülevvel günü yapılan merasim. Bu münasebetle önceleri Ayasofya camiinde ve inşasından sonra Sultanahmed camiinde büyük msrasimle mevlûd okunur, bütün devlet ricali hazır bulunduğu halde padişah da gelerek hünkâr mahfilinden mevlûdu dinlerdi. Mekke emirinin her yıl gönderdiği nâme de bu sırada padişaha takdim edilirdiM.Sertoğlu.
MEYDAN Yeniçerilerin ok, tüfenk, kılıç ve saire talimi yaptıkları ok meydanı veya talimhane meydanına kısaca verilen isimM.Sertoğlu.
MEYDAN BAŞI Acemi Ocağında efrada verilen cezayı tatbik ile vazifeli bulunan kimse. Bir suç işleyen acemiyi mey-danbaşı döğer veya hapsederdi. Buna Meydan Kethüdası da denirdiM.Sertoğlu.
MEYDAN HİZMETİ Yeniçeri Ocağında mevcut seğirdim aşçı ve ustalarının gördükleri hizmet. (Bak. Seğirdim aşçıları, Seğirdim)M.Sertoğlu.
MEYDAN-I LÂHİM (Bak. Et Meydanı)M.Sertoğlu.
MEYDAN-I SİYASET Genel olarak idam hükümlerinin infaz olunduğu yerler için kullanılan bir tâbir. Cellatlara da Meydan-ı siyaset ustası denirdi. Üstadan-ı divan-ı hümayun veya Cemâat-ı celladan adını da taşıyan ve önceleri 5, sonralan 70 kişi kadar olan bu bölüğün bir vazifesi de Saray-ı Cedid-i Âmire (Topkapı) de Ortakapı (Bab'üs-selâm) arasını süpürmekti. Bir kısım müellif ve müdekkikler Topkapı Sarayının İkinci Yeri için, bilhassa bazı Ayak divanlarında cereyan eden feci hâdiselere ve Divan-ı hümayun kararlarının da hemen burada infaz edilmesine göre, Siyaset meydanı derler. Alay meydanının ise Birinci Yer olduğunu bildirirlerM.Sertoğlu.
MEYDAN-I SİYASET USTASI (Bak. Meydan-ı siyaset)M.Sertoğlu.
MEYDAN KETHÜDASI (Bak. Meydanbaşı)M.Sertoğlu.
MEYDAN ŞEYHİ Seğirdim aşçı m ustalarının en kıdemlisi olup et dağıtırken gülbank çekmek ve ete seğirtmek işaretini vermek bunun vazifesiydi. (Bak. Seğirdim aşçıları, Seğirdim, Cazgır)M.Sertoğlu.
Dostları ilə paylaş: |