MEYYİT KAPISI Topkapı sarayında Orta kapıdan girilip sola dönülünce girilip sola dönülünce mevcut yol takip edilirse rastlanan yine dışarıya açılan daha küçük bir kapı. içeride bir cenaze olursa buradan çıkarıldığı için bu adı almıştı. Bundan başka, Orta kapı erken kapandığından bilhassa ramazanlarda saraya iftara gelip gidenler bu kapıdan işlerdi. Bir adı da Koltuk idiM.Sertoğlu.
MEZBELEKEŞAN Saray Bostancı Ocağına bağlı çöpçülere verilen isim. Sarayın çöplerini toplamak ve taşımak bunların vazifesiydiM.Sertoğlu.
MEZE, MEZO FİRKATEYN Güverte topları olmayan Firkateyn. (Bak. Firkateyn)M.Sertoğlu.
MEZE, MEZO KAPAK Güvertesine fazla top konmuş firkateyn. (Bak. Kalyon, Firkateyn)M.Sertoğlu.
MEZE, MEZO KORVET Korvet büyüklüğündü, Mizana ana direğinde sereni bulunmayan, daha hafif ve süratli, atej kabiliyeti daha az harb gemisi. Bunlara Navi de denir. (Bak. Kalyon, Korvet)M.Sertoğlu.
MIH (Bak. Horâs Gediği)M.Sertoğlu.
MISIR ÇARŞISI İstanbul'da, Eminönü meydanında, Yeni (Valide) camiin avlusu yanına tesadüf eden sahada, eskiden İstanbul (Haliç) sahil surundaki Balıkpazarı kapısımn bulunduğu mavkiin kargısında, halen mevcut olan kubbeleri kurşunla örtülü kapalı çarşı. Mısır Çarşısı, evvelce hemen hemen Bizans devrindeki baharat dükkânlarının bulunduğu yere, ilk olarak, IV. Mehmed'in validesi Turhan Sultan tarafından, Yeni (Valide) Camii ile beraber ve ona vakıf olmak üzere yaptırılmıştır. O zaman içinde, bilhassa Mısır'dan ve Mısır yoliy-le Yemen ve Hindistandan getirilen çeşitli mahsulâtın, türlü aletler ve baharatın .satıldığı pek çok dükkânları ihtiva etti ğinden Mısır Çarşısı adı verüm şîir. Sakil itibariyle aşağı yukarı bugünkü taksimatı havi bulunuyordu. Mısır Çarşısı 1689 yılında içindeki bazı ahşap dükkânlardan dolayı ciddi bir yangın geçirmiş ve pek büyük zararlara sebep olmuş, kendi de harap hale gelmişti. Kısa zaman sonra, 1694 yılında, İstanbul'a gelen Francis Gem sili eserinde çarşıyı yapılmış olarak gördüğünü ve isminin de Yeni Çarşı olduğunu kaydeder. Mısır Çarşısı son esaslı tamiri Cumhuriyet devrinde görmüş, etrafı da açılmıştırM.Sertoğlu.
MISIR HAZİNESİ (Bak. Mısır irsaliyesi)M.Sertoğlu.
MISIR İRSALİYESİ Her sene Mısır' dan padişahların cep harçlığı olarak gelen para. 1586 yılına kadar yılda beş yüz bin filori iken bu tarihte altı yüz bin fi-loriye çıkmıştırM.Sertoğlu.
MISIR KESESİ Yalnız Mısır'da kullanılan bir para birimi olup altı yüz gu-ruşa muadildi. (Bak. Guruş, Kese)M.Sertoğlu.
MISIR ZER-İ MAHBUBU Mısır darphanesinde basılıp 2,75 guruş kıymetinde olan altın. (Bak. Guruş)M.Sertoğlu.
MISIR ZİNCİRLİ ALTINI (Bak. Fındık altını)M.Sertoğlu.
MISTIKA Yalnız yelkenle yürüyen gemilerdendir. Kelime olarak İtalyanca Mistika'dan gelir. Uskunadan daha küçük olduğu 'halde direk adedi onun gibi ikidirM.Sertoğlu.
MİFTAH AĞASI (Bak. Miftah Gûlamı)M.Sertoğlu.
MİFTAH GÛLAMI Hasodanın altî büyük ağasının altıncısı olup derecesi Tül-bend gûlamından sonraydı. Bir adı da Anahtar Ağası olup Hasodalılarm inzibatından mesuldü. Hasoda eskilerinden Peşkir ağası bunun muaviniydi. Kendisi Miftah ağası diye de anılırdı. Bu memuriyet 1833 yılında ilga olunmuştur. (Bak. Hasoda)M.Sertoğlu.
MİĞFER Harb zamanlarında giyilen zırhlı başlık. Ön tarafında burnu muhafaza eden ve aşağı yukan hareket eden demir bir levha ve güneşlik siperi vardı. Miğferin arka ve yanlarına kulakları ve enseyi muhafaza eden zincir halkalardan mürekkep enselik merbut bulunurdu. Bunun bir adı da Tolga idiM.Sertoğlu.
MİHAL ZADELER (Bak. Sarıbey zadeler)M.Sertoğlu.
MİHMANDAR Bir elçi geleceği zaman karşılamağa, misafir etmeğe ve işlerinde delâlet etmeğe memur edilen kimse olup ekseriya kapıcıbaşılardan birisi bu işe tâyin olunurduM.Sertoğlu.
MtHRABÂD KÖŞKÜ Kanlıca'da I. Mahmud tarafından yaptırılan köşkM.Sertoğlu.
MİHR-İ MUACCEL İslâmî nikâhta, nikâhın akdiyle birlikte erkeğin kadına vermeği taahhüt ettiği paraM.Sertoğlu.
MİHR-İ MÜECCEL İslâmî nikâhta, nikâhın akdi sırasında kocanın karısını boşadığı takdirde vermeyi taahhüd ettiği tazminat. Dinî nikâhın en mühim şartla-rmdandırM.Sertoğlu.
MİMAR ARŞINI (Bak. Arşın)M.Sertoğlu.
MİMARBAŞI Resmî binaların tamir ve inşasiyle meşgul olan mimarların âmiri. Resmî unvanı Hassa nümarbaşısı idi. Su yolu nazırı terfi ederse Mimarbaşı olurdu. Su yolu nazırından sonraysa Mimar-ı sânî gelirdi. Topkapı sarayında Sepetçiler köşkü ile Yalı köşkü mimarbaş'-nın makamı olduğu gibi Ve-fa tarafında da ona bağlı bir imalâthane vardı. Bîrun ricalinden Şehremini ile Mimarbaşının vazifeleri tedahül ederdi. Mamafih, Şehremini daha ziyade masraf hesaplarına ve mubayaa işlerine, Mimarbaşı ise teknik hususlara bakarlardı. Şehremini, Mimarbaşı ise teknik hususlara bakarlardı. Şehremin, Mimarbaşı, Su nâzın, M-mar-ı sâni, İstanbul ağası, Kireççibaşı, Anbar emini ve kâtibi, tâmirat emini hepsi bir arada ve mimarbaşmın teknik nezareti, şehreminin kontrolü altında çalışırlardı. Mîrî binalarda tamir ve inşasından maada, köprü, su yolu ve su bendi inşası, İstanbul'da yapılan evlerin fennî kontrolü hep mimarbaşıya ait olup kethüda ve çavuş adlı memurlarıyla şehrin inşaatını daima teftiş ederlerdi. Nihayet 1831 yılında vazifeleri mütemadiyen tedahül eden şehreminLği ile mı-marbaşılık birleştirilerek Ebniye-i Hassa Müdürlüğü ihdas olunmuşturM.Sertoğlu.
MİRÂBÂD KÖŞKÜ Damad İbrahim Paşa tarafından III. Ahmed için Kanlıca tepesinde yaptırılan köşkM.Sertoğlu.
MİRAHUR (Bak. Imrahor)M.Sertoğlu.
MİRALAY Alay beğir.in diğer bir adı. (Bak. Alay beği). Eskiden albay rütbesinde olay subayların rütbe adıM.Sertoğlu.
MÎR-İ ÂB Akar suların herkesin arazisine muntazam şekilde tevziine ve nöbetle akıtılmasına nezaret eden kimse. Bir adı da Su ağası idiM.Sertoğlu.
MÎR-İ ALEM Mahteran-ı tabl-ü alem denilen saltanat sancakları ile mshterhaıiû takımını ihtiva eden bölüklerin başâmirı. Sefer zamanında sancakların önünde yürür ve ak alem denilen sancağı taşırdı. Vaz> feye tâyinleri dolayısiyle vezirlere, beğ-. lerbeğilerine ve sancak beğlerine padişah tarafından verilen sancak ve tuğlar da bunlar vasıtasiyle gönderilirdi. Padişahın büyük devlet ricaliyle ve elçilerle mülakatlarında mîr-i alem huzurda bulunurdu. Kendisi, özengi ağalarındandı. (Bak. özengi ağalan). Alay günlerinde padişalı-ların bindiği atın dizginini tutmak da bunların vazifesiydi. Terfi ederlerse sancak beği olmaları kanundu. Lâkin defaten vezir olanları da vardır. Mîr-i alemde 1832 de ilga olunarak vazifeleri Im-rahor'a devroltınmuşturM.Sertoğlu.
MÎRÎ ARAZİ (Bak. Arazi)M.Sertoğlu.
MÎRÎ AVCILAR (Bak. Avcılar)M.Sertoğlu.
MÎRÎ HAZİNE (Bak. Dış hazine)M.Sertoğlu.
MİRİ KAPTAN Hassa reislerinin diğer adı. (Bak. Hassa reisi)M.Sertoğlu.
MÎR-İ KIPTİYAN (Bak. Çingene sancağı)M.Sertoğlu.
MÎRÎ LEVENDAT (Bak. Levend)
MÎR-İ LİVA Sancak beğinin eski adı. (Bak. Sancak beği). Tuğgeneralin eski adıM.Sertoğlu.
MÎR-İ MÎRAN (Bak. Beğlerbeği)M.Sertoğlu.
MÎRÎ SAYYAD (Bak. Avcılar)M.Sertoğlu.
MÎR-İ YÖRÜKÂN (Bak. Yörük)M.Sertoğlu.
MÎRÎ YUND OCAĞI Has ahıra bağlı olup kısrak hademeleri ocağı. (Bak. Yund-ciyan)M.Sertoğlu.
MİSAFİRET İstanbul'da sefirleri bulunan herhangi bir devletle muharebe çıktığı zaman o memleketlerdeki Osmanlı tüccarlarının salimen yurda dönebilmeleri-ni temin için muharib devletin sefiri ve amiyeti, ya sefarethanede, ya Boğaziçinde Rumeli Hisarı gibi münasip bir yerde veya Yedikulede gözaltı edilîrdi. Mevkuf elçilerin her çeşit masrafları hükümet tarafında görülürdü. Bu tevkife Misafiret denirdi. Bu hal 1786 yılına kadar sürmüş, bundan sonra elçi tevkifinden vazgeçilerek sefirlerin mübadelesi usulü kabul edilmiştirM.Sertoğlu.
MİSÂL Fermanın başka adı. (Bak. Ferman)M.Sertoğlu.
MISKAL Bir buçuk dirhem veya yirmi dört kırat, yani 4,81125 gram ağırlığında eski bir ağırlık ölçüsü. (Bak. Dirhem)M.Sertoğlu.
MİSKİNLER TEKKESİ 1514 yılında Üsküdar'da Karacaahmed'de Cüzzam hastalarının tedavisi için kurulan tecrübe ve tedavihane. Burada 1929 yılına kadar hasta bulunmuşturM.Sertoğlu.
MİYÂNE Orta derecede demektir. Miyâne çavuş, miyâne top, miyâne kâtib şeklinde kullanılırdı. Aynı zamanda bir top nevi olup Kolonborna'dan büyük Bal-yemez'den küçüktü. (Bak. Top)M.Sertoğlu.
MİYÂNEZARBAZEN (Bak. Zarba-zen)M.Sertoğlu.
MİZAN-I HARİR KALEMİ Anadolu muhasebe kalemine bağlı olup ipekten alınan vergi hesaplarıyla meşgul olurdu. 1715 senesinde Anadolu muhasebe kaleminde vâki olan bir yolsuzluk yüzünden buraya bağlı bazı kalemler ayrılıp başka teşkilâta bağlanmışlardı. Bu arada Mi-zan-ı harîr kalemi de, Rumeli mukataa-larıyla Tokat ve tevabii mukataaları kalemleriyle birlikte Küçük ruznamçe kalemine bağlanmıştıM.Sertoğlu.
MOHAÇ Macaristan'da, Tuna kıyısında ve Ösek'in kuzeyinde Peçuy (Pecs = Fünfkirchen) un güney - doğusunda bir mevki. Kanunî Sultan Süleyman 29 Ağustos 1526 senesinde Macar Kralı Layoş'u bu yerde bir meydan muharebesinde mağlûp ve ordusunu imha ederek Macaristan'ı zaptetmiştir. Kıral Layoş bu harbde maktul düşmüş ve memleketi Osmanlı hükümdarına tâbi olmuşturM.Sertoğlu.
MOLDAVYA (Bak. Boğdan)M.Sertoğlu.
MONOPOLYE Tekel mânasına olan monopol kelimesinden bozmadır. İmparatorluk devrinde bağ yetiştirilip şarap istihsal edilen yerlerde tatbik olunan bir usuldür. Köylü, hâsıl olan şarabın onda birini sipahiye verir ve sipahi iki- ay müddetle monopolye tutar, yani kendi şarabini satardı. Bu sırada köylünün şarap satması yasaktı. Bunun için şarap fıçılan mühürlenirdi. İki ay sonunda ise monopolye müddeti sona erer ve köylü şarabını satardı. Çok zaman bu müddeti kısaltmak için köylü sipahiden şarabı daha yüksek fiyatla satın alırdıM.Sertoğlu.
MUACCELE Devlet hazinesine ait mukataaların malikâne şeklinde tevcih olunanlarından sekiz yıldan on iki yıla kadar psşin olarak alınan varidat. Bundan başka, her iltizamdan ve esham sa tıslarından psşin olarak alınan hisse. Mu-kataalardan takside bağlanan bedellere ise müeccele denirdi. (Bak. Bervech-i malikâne, Mukataa)M.Sertoğlu.
MUAF Affolunmuş demektir. Herhangi bir sebepten dolayı muhtelif vergilerden müstesna tutulanlar hakkında mü sellem kelimesiyle birlikte muaf ve müsellem şeklinde kulanılırdı. Umumiyetle, bütün askerî sınıflar, ulemâ, ehli hiref denilen sanat sahipleri, sakat ve ihtiyarlar, geçit ve derbentleri bekliyenler, köprüleri ve yollan tamir edenler, saray için yuvalardan şahin yavrusunu çıkarıp bes-liyen ve terbiye edenler, devlete pek büyük bir hizmette bulunanlar muaf ve müsellem olurlardı. Bunun haricinde padişaiı herhangi bir kimseye mülk olarak arazi bahşettiği zaman isterse sahibini muaf ve müsellem kılabilirdi. Muafiyet, bazan yalnız âvânz-ı divaniyeden, bazan tekâ-lif-i örfiyeden bazan rusum-ı şer'iyedecı bazan da bunlann hepsinden birden veya bir ikisinden olurdu. (Bak. Avarız)M.Sertoğlu.
MUALLEM BOSTANİYAN-I HASSA: Yeniçeriliğin ilgasından ve Âsakir-i man-sure teşkilâtı kurulmasından sonra Bostana Ocağına yeni bir şekil verilmiş.bunların yalnız saray dışındaki bostan ve bahçelerle meşgul olmaları kararlaştırılmış, içlerinden bin beş yüz kadar kabiliyetlisi seçilerek bunlardan hassa askeri teşkil olunmuş ve bilhassa saray kapılarının muhafazası bunlara verinrşti. Bunlar, bir binbaşının kumandasında olarak bos-tancıbaşıya bağlıydılar. Bu teşkilâta efrad yetiştirmek üzere de bostancılar arasında bulunan küçük yaştaki çocuklar Scğukçeş-me ocağında talim ve terbiye göreceklerdi. Bu hassa askerine o zaman Muallem bostaniyan-ı hassa denmiş ve bunların masraf, tâyin ve levazımatma bakmak üzere Muallem bostaniyan-ı hassa nezarj-ti ihdas olunmuştuM.Sertoğlu.
MUAYEDE Bayramlaşma demektir. Bayramlarda padişahlar Bâb'üs - saadt; önünde kurulan tahta oturarak bayram tebriklerini kabul ederlerdi. Evvelâ padişahın Hocası el, sonra Kırım hanzadeleri etek öp?rlerdi. Onları Nakibül eşraf, Şehzade hocaları, Özengi ağaları, Kap-Cîbaşı-lardan itibaren sarayın diğer mensupları. Şeyhülislâm ve Kazaskerler, Ulemâ, mâzul Sancak beğleri, Kapıkulu süvari bölükleri ağalan, Yeniçeri ağası ve Ocsğ'n ileri g;-lenleri takip eder ve diğer teşrifata dahil olanlar derecelerine göre el veya etek öpsrpk padişahın bayramını tebrik ederlerdi. Bu sırada mehterhane durmadan çalar ve toplar atılırdı. Bayram namazından sonra ise, enderunun ikinci derecedeki mensupları etek öperlerdi. Sadnâzam ve Vezirler ise, daha evvel arz odasında padişahla bayramlaşırlardıM.Sertoğlu.
MUD Eski bir zahire ölçüsü. Aslı arapçadır. İki avuç dolusu buğdaya bu isim verilmiştir. Osmanlı memleketlerinde ise her yerde birbirinden farklı olmakla beraber, resmî mud 20 İstanbul kilesi idiM.Sertoğlu.
MUFASSAL Arazi tahrir defterlerinin bir cinsi. (Bak. Tahrir)M.Sertoğlu.
MUFASSAL KALEMİ Defterhanenia üç kaleminden biri olup, bu kalem, efradın tasarrufunda olan araziye ait höccct ve vesaiki hâvi kayıtları tutardıM.Sertoğlu.
MUHALLEFAT ölen bir insanın para, eşya, mal, alacak nevinden terkettiği şeyler. Eskiden ölen devlet ricalinin, kendileri padişah kulu olduğundan, kalan malları devlet hazinesi namına zaptolu-lunur ve varislerine hükümdarın münasip göreceği miktarda bir şey verilirdiM.Sertoğlu.
MUHALLEFAT HALİFESİ Osmanlı Maliye teşkilâtında Başmuhasebe kalemine bağlı üç halifelikten biri olup vazifesi müsadere olunan emval ile hükümdara ait veraset işlerine bakmaktı. Başmu-hasebeye bağlı diğer halifelikler, Malikâne ve Zimmet halifelikleriydi. (Her biri için kendi maddesine bak)M.Sertoğlu.
MUHARREM Hicrî - kamerî ayların birincisiM.Sertoğlu.
MUHARRİRİ MEMÂLİK Tahrir zamanlarında araziyi yazmaya memur kimse. Ziyade itimat kazanmış olan divan memurları arasından seçilirdi. Bir adı da llyazıcı idi. (Bak. Tahrir)M.Sertoğlu.
MUHASE3E-İ ANADOLU (Bak. Anadolu muhasebeciliği)M.Sertoğlu.
MUHASEBE-İ EVVEL (Bak. Baş muhasebe)M.Sertoğlu.
MUHASSIL Tenz'mata kadar mîrî mukataaları iltizam eden vezir ve vali, ayan vesaireden kimselere verilen bir isimdi. (Bak. İltizam). Fakat bu tâbiv 1839 senesinden sonra ise, vergi usulü değişip iltizam usulü kaldırıldıktan sonra, her liva ve kazaya devlet varidatım ci-bayet için Muhassıl adıyla tâyin edilmiş memurlar için kullanılmıştı. Bunlara onda birden fazla aşar ahnmaması emrolun-muştu. Lâkin bu usul hazineye bir fayda temin edemediğinden 1842 yılında yine iltizam usulüns avdet edilmiştirM.Sertoğlu.
MUHATAB (Bak. Huzur dersleri)M.Sertoğlu.
MUHTAR İlk defa 1834 yılında İstanbul mahallelerinde, halk tarafından su-çilen mahalle mümessilleri. Her mahallede birinci ve ikinci omak üzere iki muhtar seçilir ve imamla birlikte ihtiyar heyetini teşkil ederlerdi, İstanbul'dan sonra 'edri-cen Kastamonu ve Tırhala vilâyetlerinde, sonra bütün diğer vilâyetlerde bu teşkilât kurulmuşturM.Sertoğlu.
MUHTESİB Ihtisab ağasının diğer adı. (Bak. Ihtisab ağası)M.Sertoğlu.
MUHZIK AĞA Yeniçeri Ocağının ileri gelen zabitlerinden biri. Ocaktaki derecesi Kethüda yerinden evvel ve Başyaya-başından sonra gelirdi. Kendisinin muayyen bir makamı yoktu. Ağa bölüklerinin birine kumanda ederdi. Hangi ağa bölüğüne kumanda ederse orası muhzır bölüğü diye anılırdı. Muhzır ağa, hazerde ve seferde, bölüğü halkiyle beraber sadrıâzam-ların maiyetinde bulunurdu. Aynı zamanda Bâb-ı âli ile Ocak arasında geçen muameleler bunun vasıtasiyle olurdu. Kendisi, bölüğü halkiyle beraber vezir dairesinin muhafazasına da memur olup sadnâzam kol gezerken de maiyetinde bulunurdu. Yanındaki yeniçerilerin altmış tanesi kepıkethüdası diye anılır ve bunlar aynı zamanda sadaret makamından verilen emirlerin icrasına memur bulunurlardı.Muhzır ağa, ocağın hukukunu sadrı-âzama karşı korurdu. Maiyetinde mücrim, lerin hapis ve tevkiflerinde hizmet eden harbeci adlı efrad da vardı. Yeniçeriliğin ilgasından sonra muhzır ağalığı kaldırılıp yerine tomruk ağabğı ihdas edilmiş, har-bocilere de kavas adı verilmiştirM.Sertoğlu.
MUKABELECİ (Bak. Mukabele kalemi)M.Sertoğlu.
MUKABELE KALEMİ Hazine-i âmi-reye bağlı maliye kalemlerinden olup Kapıkulu atlı ve yaya askerlerinin maaş ve künye kayıtlarının tutar, bunları muhafaza ve hazine esas defteriyle mukabele ederek hazineden ulufe için çıkacak para miktarını tesbit ederdi. Her ulufe zamanından evvel, künye ve maaş defter suretlerini ruznamçe kalemine vsrirdi. Bu kalem, XVII. Yüzyılda muhtelif kısımlara ayrılmıştır. Piyade mukabelesi kalemi Kapıkulu yaya askerinin, sipah ve silâhtar mukabelesi kalemi sipah ve silâhtar bölüklerinin süvari nr.ıkabelesi kalemi ise öbür Kapıkulu süvari bö'üklerin'n künye ve maaş işlerine bakar olmuştur. Bu kalemlerin şeflerine Mukabeleci denirdi. Kendileri hacegân rütbesindeydi-ler. (Bak. Hacegân)M.Sertoğlu.
MUKARRER İbka demektir. Devlet erkânından herhangi birinin veya bir vazife sahibinin yerinde bırakılması mânasına gelirdi. Bundan başka her ulufe tev-ziinde Ocak halkına yapılacak bir miktar zamma da Mukarrer denirdi. (Bak. Ulufe)M.Sertoğlu.
MUKARRER FERMANI (Bak. İbka fermanı)M.Sertoğlu.
MUKARRİR (Bak. Huzur dersleri)M.Sertoğlu.
MUKATAA Hazineye ait herhangi bir gelirin muayyen bir bedel ile iltizama verilmesi hakkında kullanılan bir tabir. (Bak. İltizam). Mukataalar, biri mîrî mukataa, öbürü malikâne olmak üzere iki sınıftı. Mîrî mukataalar her yıl veya iki, üç senede bir tevcih olunur, malikâneler ise kaydıhayat şartıyla verilirdi. (Bak. Malikâne)M.Sertoğlu.
MUKATAACI-I EVVEL (Bak. Baş mukataa)M.Sertoğlu.
MUKATAA-İ EVVEL-İ ANADOLU: Anadolu defterdarlığına bağlı olup Bursa ve Mihaliç bölgesine ait mukataa iş ve hesaplarına bakardı. (Bak. Bâb-ı defteri, Mukataa)M.Sertoğlu.
MUKATAA-İ SALİS-İ ANADOLU Anadolu defterdarlîğına bağlı olup Saru-han, Karesi, Bolu, Erzurum, Karaman, Sivas bölgelerine ait mukataa iş ve hesaplarına bakardı. (Bak. Bâb-ı defterî, Mukataa)M.Sertoğlu.
MUKATAA-İ SÂNİİ ANADOLU Anadolu defterdarlığına bağh olup, Aydın, Menteke, Teke, Hamid, Manavgad, Midilli, Bergama bölgelerinin mukataa iş ve hesaplarına bakardı. (Bak. Bâb-ı defterî, Mukataa)M.Sertoğlu.
MUKATAA-İ ZEMİN (Bak. Bedel-i Öşür)M.Sertoğlu.
MUKAYYED BEDELİ Herhangi bir eyaletin bervech-i muhassılhk tevcihi için bunu alan vezirin ödemekle mükellef bulunduğu miktar. Bunu alan, kendisi di parça parça ayırıp rüsumunu iltizama verirdi. Bu iltizamlardan toplanan para, mukayyed bedelinden daima fazla olur ve bu aradaki fark o vezirin hizmetine karşılık tutulurduM.Sertoğlu.
MUKTAZA (Bak. Beğlikçi)M.Sertoğlu.
MUMBAŞI (Bak. Peşkir şagirdi)M.Sertoğlu.
MUMCULAR Enderun kilercisine bağlı olup bir adları da Şemgeran-ı hassa idi. Vazifeleri saray mutfağında biriken iç yağlarıyla balmumlarından saray için mum imal etmekti. Bundan başka, Yeniçeri Ocağında, Ağa gediklileri arasında mumcular vardı. Bunların vazifesi ağa bir yere giderken açıkta yanan yel mumlarını taşımak olup üç kişi idiler. (Bak. Ağa gediklileri)M.Sertoğlu.
MURASSAAT HAZİNESİ (Bak. Raht-ı Hümayun Hazinesi)M.Sertoğlu.
MUSAHİB Padişahların hususi maiyeti olup gerek saray ağaları ve gerekse vezir ve beğlerbeğileri arasından seçilen malûmatlı, sözünden sohbetinden istifade edilir, zarif, nüktedan ve hazır cevap kimseler. Bunlar arasında cüce, dilsiz ve ha dımağaları da bulunurduM.Sertoğlu.
MUSILLA-İ SAHN (Bak. Medrese)M.Sertoğlu.
MUSTAHFIZ (Bak. Redif)M.Sertoğlu.
MUSUL EYALETİ Osmanlı eyaletlerinden olup beş sancaktan müteşekkildi. Sancaklarından ikisi yurtluk ve ocaklık, üçü ise tımarlı ve zeametli idi. Ayrıca aşiret beğleri de vardı. Tımar ve zeametleri dört yüz doksan kılıç olup Cebelileriy-le birlikte iki bin kişilik bir askeri kuvvet teşkil ederdi. Sancaklarının adı: Musul, Kerkük, Tekrit, Bacvanlık ve Hüden-bane idiM.Sertoğlu.
MUTASARRIF Eski Osmanlı teşkilâtında vilâyetler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar nahiyelere ayrılmıştı. Vilâyetler beğlerbeğilerin, sancaklar san-cakbeğlerinin idaresinde idi. Bunlar, hem idari, hem de askerî amirlerdi. Tanzimat-tan sonra yeni teşkilâtta idari ve askerî sancak beğliği birbirinden ayrılmış, sancak beğliği kaldırılarak yer.'ne Mutasarrıf ünvanh memurlar tâyin olunmuştur. Yani birkaç kaza bir mutasarrıflığa, birkaç mutasarrıflık bir vilâyete bağh olmak üzere yeni idari teşkilât kurulmuştu. Mutasarrıflıklar, cumhuriyetin ilâniy-le kaldırılıp kazalar doğrudan doğruya vilâyetlere bağlanmıştırM.Sertoğlu.
MUVAKKİDİ ABA Yeni devşirildikle-ri zaman devşirmelere giydirilen yanı yırtmaçlı kırmızı aba. (Bak. Kızıl aba)M.Sertoğlu.
MUVAHHlDl KÜRK Ulema sınıfına mahsus bir nevi kürk. Bunu merasim zamanlarında giyerlerdiM.Sertoğlu.
MUVAKKİ Nişancının diğer adı. (Bak. Nişancı)M.Sertoğlu.
MUVAKKİT Ekseriya camiler civarında aynı camiin müştemilâtından olarak içinde doğru vakti gösteren saatların bulunduğu Muvakkithane'nin memuru. Bu zat, Astronomi ilminden anlayanlar arasından seçilir ve cami vakfından muayyen bir maaşı bulunurduM.Sertoğlu.
MUYTÂBAN Has ahırda bulunan kıl dokuyucular. Bunlar ayrı bir sınıf olup kıldan kebe, kolan, belleme nevinden şeyler dokur lardıM.Sertoğlu.
MUBAYAA AĞNAMI Devlet tarafından tâyin olunan fiyat üzerinden sürü sahiplerinden onda bir nisbetinde satın alınan koyun. Bu muamele, koyun emini vasıtasiyle yapılırdı. (Bak. Koyun emini)M.Sertoğlu.
MUBAYAA ZAHİRESİ Devlet tara fından tâyin olunan fiyatla mîrî için alınan zahire. Bu zahireden herhangi bir yere yapılan tahsis. Bir adı da Rayiç zahi-resiydiM.Sertoğlu.
MÜCAZ Medreseyi bitirip icazet, yani diploma almış olan kimse. (Bak. Medrese)M.Sertoğlu.
MÜCERRED Evli olmayan, bekâr (Ayrıca Bak. Çift)M.Sertoğlu.
MÜCEVVEZE Başa giyilen bir nevi serpuş. Eski kavuk nevilerinden biri. Ağzı yukarısına nazaran daha dar, üstüvane şeklinde, tepesi kırmızı renkte ve çıkıntılı, etrafına tülbent sarılı, otuz iki, otuz üç santim yüksekliğinde olurdu. Evvelâ Yıldırım zamanında kullanılmıştır. Padişahlar sadnâzamlar devlet erkânı ve bazı diğer yüksek memurlar tarafından uzua müddet resmî serpuş olarak giyilmiştirM.Sertoğlu.
MÜCMEL icmal defterinin diğer adı. (Bak. Tahrir)M.Sertoğlu.
MÜDDET-İ ÖRFlYE Her eyaletin kendi kanununa göre muhtelif meselelerde zaman aşımı. Bazı meselelerde ise müddeti örfiye her yerde aynı idi. Meselâ, sahipsiz bir mal bulunduğu zaman bir müddet beklenir ve sahibi çıkmadığı takdirde onu bulan, Sahib-i arz'a muayyen bir resim ödedikten sonra kendisine mal ederdi. Bu müddet esir ve cariye için üç ay, hayvan için bir aydı
MÜDERRİS Medresede ders vermekle salahiyetli kimse. (Bak. Medrese). Fatih devrinde medrese derecesi ile müderrislik derecesi aynı idi ve müderrislerin sırası şu idi: İptida-i hariç, Hareket-i hariç, Iptida-i dahil, Hareket-i dahil, Musı-la-i sahn, Sahn-ı seman. Kanunî zamanında ise, Süleymaniye medreselerinin kuruluşu ile silsile şu şekil almıştı: Iptida-i hariç, Hareket-i hariç, lptida-i dahil, Hareket-i dahil, Musıla-i sahn, Sahn-i seman, İptida-i altmışlı, Hareket-i altmışlı, Musıla-i Süleymaniye, Havâmis-ı (veya Hâmise-i) Süleymaniye, Süleymaniye, Dâr'ül-hâdis. Her sene, Dâr'ül-hâdis'den aşağıya doğru sekiz müderrise Mahreç mevleviyc-ti verilir, bir sene sonra azlolunurlar. ertesi yıl mazüllerinden dördüne bılâd-ı hamse mevleviyeti verilir, bir sene sonra azlolunurlar, ertesi yıl mazüllerinden ikisine Haremeyn kadılıkları ve aynı minval üzerine bir yıl sonra bunlardan birine Galata, birine İstanbul kadılığı, ertesi yıl Galata mazülüne İstanbul ve İstanbul mazülüne Anadolu kazaskerliği ve onun mazülüne ertesi yıl Rumeli kazas-keriği verilirdi. Rumeli kazaskerlerinin yolu ise Şeyhülislâmlıkdı. Bu şekilde her yıl açılan müderrisliklere de sırasıyla daha aşağıdaki müderrisler tâyin olunurlardıM.Sertoğlu.
MÜECCELE (Bak. Muaccele)M.Sertoğlu.
MÜEZZİNBAŞI (Bak. Müezzin-i hassa)M.Sertoğlu.
MÜEZZİN-İ CAMİ-İ MİYANE Orta cami müezzininin resmî adı. (Bak. Orta camii)M.Sertoğlu.
MÜEZZİN-İ HASSA Sarayda bulunan güzel sesli ve musikişinas müezzinler. Bunlar, XVI. Yüzyılda on beş kadarken, zamanla sayıları artmış ve XVIII. Yüzyılda otuza kadar çıkmıştı. Münhal olan müezzinlerin tâyini Bâb'üs - saade ağasının inhasıyla olurdu. Bundan başka, Has odalılar arasında da güzel sesli müezzinler bulunurdu. (Bak. Hünkâr müezzini)M.Sertoğlu.
MÜFTİ (Bak. Şeyhülislâm)M.Sertoğlu.
MÜFTİ-İ KANUN Nişancının diğer adı. (Bak. Nişancı)M.Sertoğlu.
MÜFTİ-İL ENAM (Bak. Şeyhülislâm)M.Sertoğlu.
MÜHENDİSHANE-İ BAHRİ-İ HÜMAYUN (Bak. Tersane mühendishanesi)M.Sertoğlu.
Dostları ilə paylaş: |