Abdal (Bak. Fütüvvet)



Yüklə 2,51 Mb.
səhifə38/52
tarix27.12.2018
ölçüsü2,51 Mb.
#86799
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   52

ABDÜLAZİZ: Saltanatı (1861 - 1876) II. Mahmud'un Pertevniyal Sultan'dan dünyaya gelen (1830) oğludur. Tahta çıkar çıkmaz Karadağ (1861 - 1864), Eflâk ve Boğdan (1861 -1866) biraz sonra da Sırbistan (1862 -1867) olayları ile karşılaştı. Karadağlılar savaşda yenilince, vaziyet düzeltildi. Eflak ve Boğdan olayları, seçilen prensin İstanbul seyahatmdan sonra verilen bazı tavizlerle kapatıldı. Sırbistan vaziyeti de uzun görüşmeleri müteakip Belgrad'ın terki ile neticeye bağlandı. Fakat Girit'te yıllardan beri devam eden isyanlar ve ayrıca Yunanistan'ın da burayı ilhak etmek istemesi, yeni gaileler yarattı (1866 -1868). Âli Paşa bizzat Girit'e giderek, yaptığı ıslâhattan başka verdiği bazı imtiyazlardan sonra Yunanlılarla görüşmelerde bulunuldu. Neticede Avrupa devletleriyle yapılan konferansda Osmanlıların haklı olduğu anlaşılınca mesele kendiliğinden kapandı. Milliyetçilik fikirlerinin Balkanlarda meydana getirdiği bu hâdiseler sırasında Mısır valisi ismail Paşa da yeni imtiyazlar koparmaya çalışıyordu. Nitekim Hi-div'lik unvanım almaya, valilerin veraseti şeklinde de lehine bir değişiklik yaptırmaya muvaffak oldu. ismail Paşa, izinsiz istikraza teşebbüs, harb gemileri mubayaası gibi haddi asan hareketleri yanında Süveyş kanalının açılma merasimine yabancı hükümdarları kendi namına davete kalkınca Âli Paşa derhal müdahale ile onu Bâb-ı âlinin takyidatını kabule mecbur etti. Mısır'ın harb gemileri satın alındı, mukavele ve iktikraz akdi selâhiyetleri refedildi. Rusların Balkanlarda giriştikleri Panslavizm propagandasından ötürü hayli zamandan beri Runı Patrikhanesinden ayrı Eksarhlık tesis et-mak isteyen Bulgarların da arzuları kabul edildi (1870). Böylece bu millet de muhtariyetine doğru bir adım atmış oldu. Fransa'nın Prusya'ya yenilmesi üzerine Avrupa devletler muvazenesi bozulunca Rusya derhal faaliyete geçerek Paris Muahedesiyle Karadeniz için aleyhine olan bazı takdiyatı tanımadığını açıkladı. Londra'da toplanan konferansda bunu kabulden başka bir çare bulunamadı. (Bak. Londra muahedeleri 4). Ali ve Fuad Paşaların vefatı ve son olayların da tesiri ile Osmanlı politikasında bir değişiklik olarak Rus dostluğuna yaklaşılmaya başlandı. Bilhassa Mahmud Nedim Paşa bu harekette pak ileri giderek âdeta Rus elçisinin arzusuna göre hareket ediyordu. Dışarıdan alınan borçlar pek çoğalmış.' bunları ödemek gayri mümkün hale gelmişti. Memlekette gerek Rus dostluğu politikasından ve gerekse iktisadi vaziyetten dolayı genel bir hoşnutsuzluk havası hüküm sürerken, Rus tahrikatı neticesinde Hersek ve Bosna isyanları başladı. Az sonra Bulgarların da buna katıldığı görüldü. Selânik'deki bir vak'ada iki yabancı konsolosun da öldürülmesi üzerine büyük devletler Bâb-ı âliye karşı ağır teklifleri ve tehditleri havi bir memorandum hazırlığına giriştiler. Halkın ve devlet adamlarının sevgisini kaybeden padişah bu sırada hal'edildi 1876). Kendisi önce Topkapı sarayına, sonra da isteği üzerine Feriye saraylarından birinda ikâmete mecbur edildi (Bak. Feriye sarayları). Mahlu padişah micazına pek ağır gelen bu hareketten birkaç gün sonra intihar etti. Cenazesi babası II. Mah-mud'un Divanyolundaki türbesine defne-dümiştir. Abdülaziz çehresi mütehakkim ve mağrur mânah, Osman - oğullarında pek görülmeyen vücut yapısına sahip, gösterişli, güçlü kuvvetli ve sıhhatli bir zattı. Basit Şark öğrenimi görmüş, tok sözlü, hem müdahaneden, hem de doğru sözden hoşlanırdı. Musikiden anlar, iyi saz çalar, hattatlığı ve ressamlığı da vardı. Koç ve horoz dövüştürmek, pehlivan güreştirmek en büyük zevkiydi. Şehzadeliğinde haik tarafından pek sevilmiş ve saltanatı ümitle beklenmişti. Fakat padişahlığında, zamanla mağrur, müstebit kayıtsız şartsız hüküm yürütmekten hoşlanan, müsrif ve keyfine göre hareket eden bir kimse olduğu meydana çıkınca derin bir hayal kırıklığı uyandırdı. Abdülaziz yabancı memleketlere seyahatte bulunan ilk Osman - oğludur. Fakat bu seyahatten beklenen netice menfi olmuş, kendisinin daha ziyade israflara sebep olan ihtişam ve gösteriş merakı artmıştı. Vükelâsını pek hırpalayan Abdülaziz, memleket işlerinde de belli bir şahsiyet sahibi olduğunu gösterememiş, muhtelif devlet adamlarıyla saray erkânının tesir ve nüfuzlarında kalmıştır. Zamanında Tanzimat hareketlerine devamla faydalı işler görülmüştür. Bilhassa hemen her sene borç suretiyle elde edilen paralarla padişahın arzusuna göre saraylar ve köşkler yapılmış, buna karşılık ordu için de yeni silâhlar tedarikine ve zırhlı donanma vücuda getirilmesine itina olunmuştu. Bilinen eşleri; Dürrünev, Gevher, Edâ+ dil, Hayramdil, Nesrin Sultanlardır. Çocukları; Abdülmecid, Mahmud, Celâled-din, Mehmed Selim, Mehmsd Seyfeddin, Mehmed Şevket, Fatma. Esma, Emine, Yusuf Izzeddin, Saliha, Nazime'dirM.Sertoğlu.

MURAD, V. Saltanatı (Mayıs - Ağustos 1876) Abdülmecid'in Şevkefza Sultan'dan dünyaya gelen (1840) oğludur. İmparatorluğun pek nazik bir anında tahta çıktı. Bulgar âsileri kolayca ezilmekle beraber, Bosna ve Hersek isyanlarının muharriki Sırbistan ile Karadağ hakiki niyetlerini belli eden isteklerde bulundular. Bâb-ı âli arzularım kabul etmsyince harb iân ettiler (Temmuz). Osmanlı ordularının Sırbları hezimste uğratması üzerine Rusya'nın ve diğer devletlerin müdahalesi ile bir mütareke yapıldı. Diğer taraftan V. Murad içkiye olan iptilâsı, cülusundan önce Abdülaziz'i halle karar verenlerle yaptığı işbirliğinin heyecanı, tesbit edilen günden evvel iclas edilmasi asabım pek bozduğundan daha biat günü cinnet ala-matleri göstermişti. Saltanatı esnasında Abdülaziz'in intiharı, kendisini iktidara getiren ve yapılacak işler hakkında aralarında hiç bir görüş birliği olmayan zatların her birinin kendi fikrini kabul ettirmek için yaptıkları onu büsbütün çığ-nndan çıkardı. Dışarıdan davet edilen doktorların fikri alındıktan sonra hal'edil-di (1876). Bundan sonra bütün hayatı Çı-rağan sarayında nezaret altında geç'.i. Dizanteriden vefat edince Eminönün'de Yeni( Valide) camii yanındaki annesi Şcv-kefza Kadmefendinin türbesine defnedil-miştir (29 Ağustos 1904). V. Murad, kısa boylu, güçlü kuvvetli, sakin çehreli, tatlı ve canlı gözleri iyilik ve zskâ ifade eden bir zattı. Kendisi açık fikirli, demokrasiye taraftar, fakat çok hassas ve zayıf iradeliydi. Zamanın şartlarına göre; hem alaturka, hem de alafranga eğitim görerek, piyano ve Fransızca dersleri bile almıştı. Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahatına iştirak ettiğinden, bunların oralarda pek faydasını gördü. Bildiği yabancı dil sayesinde lehine bir şöhret temin etti. Hal'inden sonra gizli yapılan tedavi ile tamamen iyileştiği söylenir. Mahlû bulunduğu zamanlarda, Ali Su-avi Efendi ve diğer bazı kimseler tarafından kendisini tekrar iclas için alenî ve gizli teşebbüslerde bulunulmuştur. Bilinen eşleri; Canâniyar, Elâru (Mev-hibe), Filizten, Gevheri, Meyliservet, Reftarıdil, Resan, Şayan, Teramdil, Sultanlardır. Çocukları: Mehmad, Selâhad-din, Seyfeddin, Süleyman, Aliye, Fatma, Hadice, Fehime'dirM.Sertoğlu.



ABDÜLHAMİD, II. Saltanatı (1876 - 1909) Abdülmecid'in Trimüjgân'dan dünyaya gelen (1842) oğludur. Tahta çıktığında vaziyet pak karışıktı. Bosna - Hersek, Bulgar isyanlarından başka, V. Murad zamanında harb ilân eden, Sırbistan ve Karadağ'a karşı savaş ve t-.nkil hareketlerinin ağırlığı devam ediyordu. Osmanlı ordusunun Sırbları yendiği bir sırada İngiltere'nin teklifi ve bu isyanların, savaşların e-sas muharriki Rusya'nın ültimatom'u ile; Şark meselelerinin yeniden tetkiki için İstanbul'da bir konferans toplanması mecburen kabul edildi (Bak. Tersane Konferansı). Abdülhamid bu konferansın açılışı sırasında vaat etmiş olduğu Meşruti-yet'i ilân etti (1876). Konferans neticesinde hazırlanan şartlar; AbJüihamid'in, Balkanlarda nüfuzunu arttırmak isteyen Rusya'nın harb tehditlerine karşı sarih ve kuvvetli bir müzaheret bulamıyan devletinin, kendi kuvvetine dayanarak, hak ve topraklarım müdafaa edemiyeceğini anlamış olmasına rağmen, İmparatorluğun haysiyet ve şerefi, hükümranlığı düşünülerek, red edildi. Midhat Paşa'nın sadaretten azli ve memleket dışına çıkarılması bu sırada vukua gelmişti. Fakat, yine vaadi üzerine padişah seçimleri yap'.mp meclisi toplantıya davet etti. Rusya'nın harb ilân etmesine mâni olmak için, İngiltere'nin daveti ile Londra'da toplanan konferansın kararlarım da Mebusan Meclisine havale eyledi. Bu kararların ve Rus teklifinin reddi üzerine, Rusların ilân ettiği ve müttefiki olarak Romanya'nın da iştirak eylediği savaş (1877 - 1878), önceki Bulgar, Sırb, Karadağ harekâtına inzimam etti. Osmanlı orduları bazı mevzii başarılarına rağmen neticede Padişahın harekâtı saraydan verdiği emirlerle idare arzusundan Rumeli ve Anadolu cephelerinde yenilgiye uğradı ve neticede Ruslarla çok ağır şartlı Ayastafanos muahedesi yapıldı (Bak. Ayastafanos muahedesi). Fakat İngiltere'nin bu muahedeye itirazına, Avusturya'nın iştiraki ve Almanya'nın tavassutumsu hareketi üzerine Berlin'de aktedilen bir konferansla Berlin muahedesi yapıldı (1878). Bu yeni anlaşmada Rusya ile Balkanlı müttefiklerinin Ayas-tafanosdaki kazançları tahdid edilmiş, buna mukabil konferansı temin edenlerle, bazı tarafsızlara tavizlerde bulunulmuştu. Böylece Avusturya - Macaristan, Bosna ve Hersek'i muvakkat kaydıyla işgal hakkını. Yunanistan Teselya'nın bir kısmım, hatta İran bile bir parça arazi elde ettiler. İngiltere ise. Berlin konferansına te-kaddüm eden günlerde, Kıbrıs'ı işgali şartıyla tedafüi bir ittifak imzalamaya muvaffak olduğu Osmanlılardan bu adayı koparmıştı (Bak. Kıbrıs). Kısa bir fasıladan sonra harici felâket ve emrivakilerin birbirini takiple Fransızların Tunus'u (1881), İngilizlerin Mısır'ı (1882), Bulgaristan'ın Doğu (Şarkî) - Rumeli vilâyetini işgal etmalerina rağmen (1885), Padişah aktif bir vaziyet almaktan çekinerek tesirsiz protestolarla iktifa etti. Ancak Girit'teki bir isyana Yunanistan'ın yardım ettiğini görünce bu devlete karşı savaşa girdi (1897). Osmanlı ordusunun galebesine rağmen büyük devletler adayı işgalle muhtariyetini kabul ettirdiler. Abdülhamid Rus harbinin sonlarına doğru Meclis'i tatil ederek takip ettiği koyu istibdad rejiminden, bazı iç ve dış başarısızlıklarından ötürü kuvvetli ve gizli bir muhalefetin teşekkülüne sebep olmuştur. Bunlar, Büyük devletlerin Reval görüşmelerini müteakip İmparatorluğa yeniden müdahalsye hazırlanmaları üzerine, faaliyetlerini arttırarak Padişahı tazyikle kanun-ı esasi'yi (Anayasa'yı) yürürlüğe koymaya mecbur ettiler (1908). Fakat bu değişiklikten beklenen neticelerin hasıl olmaması, Avusturya - Macaristan'ın Bosna ve Herseği ilhakını, Girit milli meclisinin Yunanistan'la birleşmek arzusu, Bulgaristan'ın bağımsızlığını açıklaması hoşnutsuzluklar yarattı. Nihayet 31 Mart Vak'ası meydana geldi. Hadisenin bastırılıp (Bak. Hareket Ordusu) vaziyete hâkim olunmasını müteakip, muhafazakâr temayülleri bilinen II. Abdülhamid hal'edilerek (1909) önce Selânikte Alâtini köşkünde, sonra da Balkan harbinin patlaması üzerine İstanbul'a nakledilerek Beğlerbeği sarayında oturtuldu. (Bak. Beğlerbeği Sarayı). Mahlû Padişah, ciğer ihtikanı rahatsızlığından vefat edince, Divanyolunda II. Mahmud türbesine defnedilmiştir (1918). II. Abdlhamid, orta boylu, yüzü pek iri burnu ile daha ziyade çirkine yakın, sesi kalın ve ahenkli, bakışı derin, nafiz, tavırlarında azametle karışık teshir edici halavet bulunan bir zattı. Şahsen nazik, terbiyeliydi. Kimseyi azarlamazdı. Kendisi ile görüşenleri mutlaka tesir altında bırakırdı. Gayet kuvvetli irade, takip fikri, üstün zekâ, çabuk kavrayış gibi kabiliyetleri yanında, cinnet derecesine varan evhama, bâtıl itikadlara sahip olmak, kimseye itimat etımmek, fevkalâde müstebitlik, kültürsüzlük gibi kusurları vardı. Gençliğinde tohsile karşı bir alaka göstermeyen Abdülhamid herşeye rağmen II. Mahmud'dan sonra gelen Osman - Oğullarının en değ3rlisidir. Yalnız Batı müziğini severdi. Gayet iyi de bir marangozdur. Devr-i saltanatında Bâb-ı âli'nin nüfuzunu tamamen kırarak ikamet ettiği Yıldız sarayından, meydana getir- , diği hafiye teşkilâtının da yardımıyla, msmleketi tamamen kendi görüş ve düşüncesine göre idare etmiştir. Dış politi- ' kada, pek itimat etmediği İngiliz ve Fransız siyasetinden ayrılarak Avrupa'da sözü geçen unsur haline gelen Almanya'ya yaklaşmak suretiyle bir muvazene kurmaya gayret etmiş ve bu suretle mevcudu muhafazaya çalışmıştır. Kendisi p?k muktesid bir zat olduğundan borçların artmamasına ve mevcudun da tevsiyesins-çalışmıştır. Zamanında kurulan Düyun-i umumiye idaresi ile bazı yardım imkânları tekrar elde edilmekle beraber, devletin üzerinde bir nevi yabancı hâkimiyetV. MEHMED (Reşad) teessüs etmiş oldu. Ayrıca memleketi mu-rakabaden uzak bütçesiz idaresi içte memnuniyetsizliği arttıran hareketlere sebebiyet vermiştir. Mamafih, Maarif sahasında, demiryolu inşasında gayretlerde bulunmuştur. Abiülhamid'in cülusu ile İmparatorluğun Yıkılma Devri safhasının sonunu teşkil eden Meşrutiyet, tstibdad, Yıkılış bölümleri başlar. Bilinen eşleri: Bedrifelek, Bellice. Biydâr, Dilpssent, Emsalinûr, Mezide, Müşfika, Nazikeda, Peyveste Osman, Safinaz, Saliha, Naciye, Sazkâr Sultanlardır. Çocukları; Abdürrahim, Abdülkadir, Ahmed Nureddin, Mehmed Abid, Mehmed Bedreddin, Mehmed Burhaneddin, Mehmed Selim, Ayşe, Hadice, Naile, Naime, Zekiye, Ulviye, Şadiye, Samiye ve Refia'dır

MEBMED, V. (Reşad): Saltanatı (1909 - 1918) Abdülmecid'in Gülcetnal Sultan'dan dünyaya gelen (1844) oğludur. Devri birbirini takip eden buhranlar ve savaşlar devri oldu. önce Arnavutlar isyan etti. Bunların üzerine gönderilen ordu, âsileri ezdi. Az sonra padişah bu tarafa bir seyahat yaptı. Ancak Arabistan'da yayılan milliyetçilik cereyanı o tarafta yeni gaileler meydana getirerek güç vaziyetler yarattı. Karışık halden istifade eden italya Trablusgarb'e hücumda tereddüt etmedi. (Bak. Trablusgarb). Osmanlı ordusu burada gayet iyi dayanarak düşmanı sahilde tutmakla beraber, Balkanlarda savaş tehlikesinin kendini göstermesi üzerine, italyanlarla Uşi muahedesi yapılarak, Trablusgarb ve Bingazi terkedildi (1912). Rusların faaliyeti ile Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan aralarında anlaşarak Osmanlı devletinden Makedonya için bazı isteklerde bulunmuşlardı. Tekliflerinin reddi üzerine hemen harb ilân ettiler (1912). Osmanlı ordusu hiç bir bakımdan bu savaşa hazır olmadığından yenildi. Bulgarlar Çatalca'ya kadar geldiler. Bunun üzerine barı? için Londra'da bir konferans toplandı. (Bak. Londra Muahedeleri 5). Henüz görüşmeler sona ermişti ki Balkanlı müttefikler arasında savaş başladı. Osmanlılar fırsattan istifade ederek Edirneyi geri aldılar. Yeniden yapılan Bükreş, Atina, İstanbul Muahedeleri ile savaş sona erdi (1913). Fakat Edirne hariç bütün Rumeli elden çıktı, Henüz ordu ve donanmayı ıslâh hareketlerine girişilmişti ki Birinci Dünya Savaşı başladı. Osmanlı devlet erkânından bazılarının müessir olması neticesinde Almanya ile ittifakı müteakip bu savaşa girildi (1914). Kafkasya ve Süveyş'de hücuma geçen ordularımız yenilerek çekilmekle beraber Çanakkale'ye düşman saldırışını geri attı. ihtilâl dolayısiyls savaştan çekilen Ruslarla Brest - Litovsk Muahedesi yapıldı (1918). Buna göre Kars, Ardahan ve Batum'un geri alınması bir sevinç yarattı. Ancak, bilhassa Suriye ile ingilizler tarafından yeni açılan Irak cephesinde vaziyet çok fena idi. Padişah neticeyi görmsden kısa bir hastalığı müteakip vefat etti. Cenazesi Eyyüb'-de yaptırdığı türbesine defnolunmuştur (1918). V. Mehmed, derviş, meşrepli, nazik, çelebi, hatırşinas, halim, merhametli, saray âdet ve teşrifat usullerine son derece bağlı, lâkin âciz bir zattı. Kendisinde hiç bir şeye karşı büyük ihtiras yoktu. II. Abdülhamid devrinde katlanmak zorunda kaldığı kapalı ve korkulu uzun hayat onda her türlü teşebbüs kabiliyetini öldürmüştü. Esasen ilân edilen hürriyetle tahdid edilmiş hükümdarlık selâhi-yetlerine, kendisini iktidara getiren İttihat ve Terakki cemiyetinin ileri gelenlerinin tazyiki de karışınca devlet idaresinde bir fonksiyonu kalmamıştı. Maama-fih muhitinde büyük bir hürmet uyandırmış, gerek halk, gerekse devlet erkânı tarafından pek sevilmişti. Tahsili klasik şark eğitimi üzerine olup iyi Farsça bilirdi. Dini hisleri çok kuvvetli ve Mevlevi tarikatmdandı. Bilinen eşleri; Dürradem, Kâmures, Mihrengis Sultanlardı. Çocukları; Mahmud, Necmeddin, Mehmed Ziyaeddin, Ömer Hilmi, Refia'dırM.Sertoğlu.

MEHMED, VI. (Vahideddin): Saltanatı (1918 - 192?) Abdülmecid'in Gülüştü Sultan'dan dünyaya gelen (1861) oğludur. Padişah olduğu zaman gerek Osmanlı orduları, gerekse Müttefiklerinin orduları her tarafta mağlûp olmuşlar ve çekilme halindeydiler. Almanya ile Avusturya - Macaristan ve Bulgar hükümetlerinin sulh istemesi üzerine, padişah da ingilizlere müracaatla Mondros mütarekesini yaptı (1918).. Bu mütareke çok ağır şartlan ihtiva etmesine rağmen, hakiki bir barış devri başlayacağı ümidi ile karşılanmıştı. Fakat, Boğazların işgali ve İstanbul'da bir üs kurmalarını müteakip mütarekenin metnindeki elastikiyetten istifade ile hareket eden galiplerin niyetleri belli oldu. Memleketin hergün bir tarafı bir bahane ile işgale uğradı. Padişah karşılaştığı ağır haysiyet kırıcı vaziyette galipler tarafından harb suçlusu sayılmaktan vs tahtını kaybetmekten korktuğu için, onları memnun edecek şekilde hareket etmeyi, yani milli bir siyaset yerine hanedanın menfaatlarım gözönünde tutan yolu takip etmeyi uygun bulda. ihtilâf devletlerinin isteği üzerine Meclisi feshetti. Sadarete Damad Ferid Paşa'yı getirdi. izmir'in Yunanlılar (1919), İstanbul'un müttefikler tarafından işgali (1920), gerek padişahta, gerekse Ferid Paşa'da bir değişiklik yapmadı. Onlar sonuna kadar, mukavemet göstermeyi veya feragati düşünmeyerek istenilenlere boyun eğmek suretiyle devletin, do-layısiyle saltanatın devamını temin edeceklerine inanmışlardı. Neticede Yunan ordusu izmir'den denize dökülünce padişahın etrafında kimse kalmadı. Vahideddin o zaman bir ingiliz zırhlısına binerek memleketi terkten başka bir şey yapamadı (1922). ingilizler onu önce Maltaya götürdüler. Arapların teveccühü ve ingilizlerin yardımiyle hilâfeti şahsında devam ettireceğini zannederek .Melik Hüseyin'in daveti üzerine Mekke'ye gitti. Fakat faaliyeti bir netice vermeyince, italya'da San - Remo'ya gelerek orada yerleşti. Vefatı burada vukua geldi (1926). Naşı binbir güçlükle nakledildiği Şam'da Sultan Selim Camii avlusuna def-nedilmiştir. Mezarı Türkiye dışında kalan yegâne Osman - oğlu'dur. VI. Mehmed; asabî bünyeli, sert mizaçlı, fakat hiddeti çabuk geçen, taham-müllü, nikbin, çok kurnaz ve çabuk kavrayışlı, dedikodudan hoşlamıyan, ketum bir zattı. Etrafındakilere gayet nazik davranırdı. Fakat, son derecede mütevehhim ve mütereddit, inatçı, fazla mağrur, dirayetsiz, eskiye meyyal, eski teşrifat usullerini ihyaya taraftardı. Saltanata karşı olan pek fazla hırsı dolayısiyle harşeyi göze alabilecek tıynette olan bu padişah eniştesi Ferid Paşa'ya körü körüne inanırdı. Oldukça okur yazar olup Osman -oğulları içinde yazısı güzel ve hiç imlâ hatası yapmadan yazabilenlerdendi. Saray dışında ve selâmlıkta çok ciddi, asık yüzlü, soğuk .durduğundan halka kendini sevdirememişti. Bu zatla altı asırdan fazla süren Osman - oğulları hükümranlığı sona ermiştir. Bilinen eşleri: Emine Nazi-keda, inşirah, Müveddet, Nevvare, Nevzad Sultanlardır. Çocukları; Ertuğrul Mehmed, Fatma Ulviye, Fenire, Rukiye, Sahiba'dır. Vahideddin'in memleketten ayrılmasından sonra Abdülaziz'in Hayranıdil Sultan'dan olan oğlu Abdülmecid Efendi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Halife intihap edilmişse de 1924 de hilâfetin ilgası ve Osman - oğullarının memleketi terke mecbur edilmeleri üzerine hepsi Türkiye'den ayrılmışlardırM.Sertoğlu.

OTAĞ-I HÜMAYUN Osmanlı hükümdarlarının mükellef çadırlarına verilen isim. Otağı hümayun daima kırmızı renkte olur, renkli şerit ve sırmalı saçaklarla süslü bulunurdu. Padişahların çadırları gayet büyük ve yedi direkli idi. Bir taraftan bir galeri ile hazine çadırına ve bir galeri ile de padişahın divan müzakerelerini dinlediği çadıra merbuttu. Otağı hümayunda hükümdarların her türlü isti-rahatini temin edecek her şey mevcut bulunurdu. Bunu merasimle kurup kaldırmak çadır mehterlerine ait bir vazife idi. (Bak. Çadır mehterleri). Padişahların ekseriya iki çadırı bulunur, biri bir menzil ileriye giderek kurulur ve padişah daima otağını hazır bulurduM.Sertoğlu.

OTAKÇI Kapıkulu süvari bölüklerinden ulûfeciler arasından seçilen en yaşlı üç süvari. Bunların vazifesi, hükümdarların eskimiş olan çadırlarını satmaktı. Bu vazife bunlara ait olup başkasının müdahalesi yasaktı. Bu üç otakçıdan biri emin, biri nazır, biri kâtibtiM.Sertoğlu.

OTAKGERAN (Bak Nakışdûzan)M.Sertoğlu.

OTÇUBAŞI (Bak. Barutçubaşı)M.Sertoğlu.

OT KÂTİBİ Hâs ahır memurlarından olup Istabl-ı âmireye teslim olunan ota tartarak alır, kayıd eder ve icap edenlere verirdi. XIX. Yüzyılda hâs ahır erkânından Özengi ağaları denenlerdendi. Yine bu yüzyılda Birinci imrahor ve ikinci imrahordan sonra gelen bu üzengi ağaları şunlardı: Hâs ahır kâtibi, Tavla kâtibi, Arpa kâtibi, Saman kâtibi, Ot kâtibi, Tebdil eskisi, Hâs ahır hazinedarı. Hâs ahır eskisi, Saraçbaşı, Saraçlar kâtibi, Nalbandbaşı, Raht kâtibiM.Sertoğlu.

OTLUKBELİ Fatihin, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Beği 11 Ağustos 1473 tarihinde Anadoluda Tercan havalisinde mağlub ettiği mevkiM.Sertoğlu.

OTLUK KAPISI Topkapı (Saray-ı ce-did amire) sarayının kara tarafı sur kapılarından olup Ahırkapı ile Bâb-ı hümâyûn arasında idiM.Sertoğlu.

OTURAK Emekli Kapıkulu askeri. Osmanlı gemilerinde, kürek çeken forsaların oturdukları yer. Bir gemi kaç kü-rekli ise ona göre yirmi oturaklı, otuz oturaklı diye anılırdıM.Sertoğlu.

OTUZBAŞI 1723 senesinde Kumbaracı Ahmed Paşa tarafından ıslâh ve yeni bir şekilde tensik edilen Kumbaracı Ocağının ulûfeli kısmında yüz kişi bir oda itibar olunmuştu. Her odaya iki yüz akçe ile bir Odabaşı, doksanar akçe ile iki El-libaşı, ellişer akçe ile üç tane Otuzbaşı, on tane Onbaşı tâyin olunmuştu. Otuzba-şılar otuz kişiye kumanda ederlerdi. Bundan başka her odada ayrıca vekilharç, çavuş, imam, tabib, cerrah, yazıcı ve davulcu vardı. (Bak. Kumbaracı)M.Sertoğlu.

OYMACILAR Sarayın bîrun kısmına mensup sanat bölükleri arasında bulunan bir sınıf olup bunlara Kalemkâr da denirdiM.Sertoğlu.

ÖCÜM ERİ (Bak. Serdengeçti)M.Sertoğlu.

ÖNGE 200 dirhemlik zeytinyağı ölçeği. (Bak. Dirhem)M.Sertoğlu.

ÖRF Ulemâ sınıfına mahsus büyük kavuk. Halk arasında kabul edilmiş âdetler. Şer'î kaideler dışında ananevi olarak uyulan esaslarM.Sertoğlu.

ÖRF-İ MÂRUF Şiddetli ceza, işkenceM.Sertoğlu.

ÖRFİ TEKÂLİF (Bak. Tekâlif)M.Sertoğlu.

ÖŞÜR Şer'an mahsulden alınması lâzım gelen vergi ki, mahsulün onda biridir. Lâkin çoğu zaman buna riayet edilmez ve sekizde bir, hatta beşte bir alınırdı. Öşür, rüsum-ı şer'iyeden idi. (Bak. Rusum-ı şer'iye)M.Sertoğlu.

ÖZENGİ (Bak. Rikâb)M.Sertoğlu.

ÖZENGİ AĞALARI Padişahın atının yanında yürümeye izinli olan ağalar ki sırasiyle şunlardır: Yeniçeri ağası, Mîri-âlem, Kapıcılar kethüdası, Kapıcıbaşılar, Çavuşbaşı, Şikâr ağaları denilen Çakırcı, Şahinci ve Atmacacıbaşılar, îmrahcrlar, Çeşnigirbaşı, Altı Süvari bölüğü ağaları, Cebeci, Topçu ve Arabacıbaşı. Bundan başka, XIX. Yüzyıldan itibaren Hâs ahırın bazı erkânına da Özengi ağaları denmiştir. (Bak. Ot kâtibi)M.Sertoğlu.

PADİŞAH Farsça bir kelime olup mânası mutlak hâkimdir. Osmanlı hükümdarları da, diğer bir çok doğu hükümdarları gibi bu unvanı kullanmışlardır. Lâkin, resmen kullanılan Han, Sultan ve Hünkâr tâbirleri olup padişah sözü daha ziyade halk arasında söylenir ve hükümdarlara hitapta kullanılırdı. Osmanlı hükümdarları ise, daha sonraki zamanlarda, bu kelimeyi imparator karşılığı olarak Avrupa'nın büyük hükümdarları hakkında kullanmışlardırM.Sertoğlu.

PADİŞAH HAZİNESİ (Bak. îç hazine)M.Sertoğlu.

PADİŞAH HOCALARI Osmanlı hükümdarları, şehzadelikleri zamanında kendilerinden ders gördükleri hocalarını padişah olduktan sonra padişah hocalığına tâyin ederler ve onlara en yüksek ilmî rütbeyi tevcih ederlerdi. XVII. Yüzyıldan, sonra gelen hükümdarlar ise, şehzadeliklerinde yalnız babaları sağ bulunduğu müddetça ders görürler ve babalarının ölümünde sarayın kafes denilen kısmında mahpus hayatı geçirip tahsilden de mahrum olurlardı, îşte bunlar, padişah olduktan sonra ulemâ içinden birisini hoca seçerlerdi. Lâkin daha sonra bu usul de kaldırılmıştır. IV. Mehmed devrinden itibaren ise, kafeste bulunan şehzadelere okur yazar harem ağalarının ders vermesine müsaade olunmuştur. Osmanlı tarihinde ilk bilinen padişah hocası, Çelebi Sultan Mehmed'in şehzadeliğinden beri hocası olan Sofu Bayezid'dir. Padişah hocaları içinde pek çok hürmet ve riayet gören, nüfuz sahibi olan ve bu arada devlet işlerine müdahale edenler de olmuşturM.Sertoğlu.


Yüklə 2,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin