ÜÇ ANBARLI Kalyon sınıfından gemilerin en büyüklerinden olup 1682 yılından itibaren yapılmıya başlanmıştır. O zamanki donanmanın dritnotlan makamında idiler. Güvertelerinden başka palavra ve orta kat top anbarlarmda topları bulunur ve ayrıca tavlon ve alttaki kontra -tavlonları ihtiva ederdi. Boylan 50 - 64 zira arasında idi. IV. M«hmed devrinden sonra terk olunmuş, III. Ahmed zamanında yeniden kullanılmışlardır. Üç anbarlı kalyonların güverteden başka, hem palavra, orta kat denilen ikinci kat ve hem de üçüncü kat anbarlannda top bulunduğundan bu isimle anılmışlardır. Top adetleri 60 -120 olup 800 - 1200 kişilik mürettebatı bulunurdu. XIX. Yüyılda pak çok üç an-barlı inşa edilmiştir Bunlar arasında Selimiye ve Mahmudiye üç anbarlıları meşhurdur. (Bak. Kalyon)M.Sertoğlu.
ÜÇ AYLAR Müslümanlarca mübarek ve mukaddes sayılan kamerî aylardan üçü ki bunlar da sırasiyle reeeb, şaban ve ramazandırlarM.Sertoğlu.
ÜÇ TUĞLU (Bak. Vezir)M.Sertoğlu.
ÜÇÜNCÜ KAPI Topkapı Sarayı'nın Üçüncü kapısı ve ayrıca Harem dairesini Başinci Yer'den ayıran kapı. (Bak. Beşinci yer, Bâb'üs - saade)M.Sertoğlu.
ÜÇÜNCÜ KETHÜDA Cebeci ocağında Cebecibaşı'dan sonra gelen dört kethüdanın üçüncüsü. Hepsinin âmiri olan birinci kethüdaya Baş kethüda denirdi. Ocaktan Cebecibaşı tâyin olunursa bu mevkiin Baş kethüdaya verilmesi âdetti. Lâkin Cebeha-ne başçavuşuna verildiği de olurdu. (Bak. Cebeci Ocağı)M.Sertoğlu.
ÜÇÜNCÜ VEZİR Kubbe vezirlerinin üçüncüsü. (Bak. Kubbe vezirleri)M.Sertoğlu.
ÜÇÜNCÜ YER Topkapı Sarayı'nda Bâb'üs - saade'den sonra gelen meydan. (Bak. Enderun)M.Sertoğlu.
ULEMA SINIFI Osmanlı imparatorluğu devrinde medreseden yetişip gerek Kaza (Adalet) ve gerekse tedris teşkilâtında vazife gören kimselere verilen isim. (Bak. Medrese, Kadı)M.Sertoğlu.
ÜMERA Emir sözünün çoğul şekli. (Bak. Emir)M.Sertoğlu.
ÜMERA-İ DERYA Derya beğleri demektir. (Bak. Derya Beği)M.Sertoğlu.
ÜMMÜLVELED Harbde alınan kadın esirlerin bir nevi. (Bak. Beççe)M.Sertoğlu.
ÜSKÜF Yeniçeri serpuşlarından bir nevi olup bu da börk gibi keçe külahtı. (Bak. Börk). Yalnız ondan farkı başa giyilecek ağzının dört parmak eninde sırma Ue işli oluşu ve geriye doğru yatırması bulunmayışı idi. Üsküfü, yayabaşılardan itibaren daha yukarı derecede bulunan ocak zabitleri, hükümdarların maiyeti olan solaklar giydikleri gibi, Divan-ı Hümayun'a geldiği zamanlar Yeniçeri ağası, başçavuş ve muhzir ağa da bunu kullanırlardı. Üsküflerin tüylüklerinde giyenin rütbesine göre turnateli, balıkçılteii veya süpürge, sorguç bulunurdu. Balıkçıltelini, yalnız ocağın büyük ağaları takarlardı. Üsküfün ağız tarafı sırmalı olmıyan cinsine ise kuka adlı verilirdi. Kuka deveci ağalariyb, bölükba-şıların ve cemaat ortası kethüdalarının serpuşu idi. Buna, turnateli takılırdıM.Sertoğlu.
ÜSTADAN-I DİVAN-I HÜMAYUN Cellâtların başka bir ismi. (Bak. Cellat)M.Sertoğlu.
ÜSTADAN-I MATBAH-I HAS Saray matbahında harem kısmının yemeklerini pişiren usta sınıfından aşçılara verilen i-sim olup sayılan on beşle yirmi arasıydı. Bunların Hûlefa-i matbah-ı has adlı on, on iki kalfaları ve matbah-ı has bölüklerini teşkil eden şagirdleri vardı. (Bak. Aşçı)M.Sertoğlu.
ÜSTAD-I BAĞÇE Hassa bostancılarının âmiri. (Bak. Hadaik-i Hassa)M.Sertoğlu.
ÜSTAD-I MATBAH-I AĞAYAN Saray matbahında enderun kısmının yemeklerini pişiren usta sınıfından aşçılara verilen i-sim olup Hûlefa-i matbah-ı ağayan adlı kalfaları, ayrıca Şagird bölükleri vardı. Bunlar divan toplantısı günlerinde divan halkına ve diğer hazır bulunanlara da yemek pişirirlerdi. (Bak. Aşçı)M.Sertoğlu.
ÜSTOLNl BELGRAD Macaristanda. Türklerin ayrıca İstolni Belgrad, İstoni Belgrad, Almanların Stuhlweissenburg, Slavların Stolni Belîgrad, Macarların Szekesfehervar dedikleri meşhur ve mühim bir kale olup Budin'in güney batısında stratejik ehemmiyeti büyük mevkiilerdendi. 1699 da akdolunan Karlofça muahedesiyle düşmana terkolunmuştur. Bu şehir ve kale Macar krallarının taç giydikleri ve vefatlarında defnedildikleri yer olduğundan Macarlar için pek önemli ve mukaddes bir mevki idi. Macar kraliyetinin taç ve diğer alametleri burada muhafaza edilirdiM.Sertoğlu.
VÂCİB Ulufe, mevâcib demektir. (Bak. Ulufe)M.Sertoğlu.
VÂCİB - UR - RİAYE AĞALAR Hünkâr müteferrikalarına verilen isim. (Bak. Müteferrika)M.Sertoğlu.
VAK'A-İ HAYRİYE Yeniçeri ocağının ilgası hâdisesine sonradan verilen isim. Hicri 9 zilkade 1241 ve milâdi 16 haziran 1826 perşembe günü son defa ayaklanan yeniçeriler devlete sadık kalan topçu, arabacı, kumbaracı, lağımcı, tersane ocaklarının ve halkın yardımiyle mağlûbedil-miş, kışlaları yıkılmış ve ocak ilga olunmuş, bu teşkilâta ait bütün rütbe, elkap, unvan, nişan ve tâbirler de kaldırılmıştır. Yeniçeri ocağının (1362 tarihinde kurulduğu kabul edildiğine göre, 464 yıllık bir ömrü olmuş demektirM.Sertoğlu.
VAKANÜVİS Divan-ı hümayun dairesinde XVIII. Yüzyıldan itibaren ihdas olunan bir memuriyet. Vazifesi devletçe zabıt ve tahriri kendisine verilen vesikaları kaydetmekti. Lâkin, bütün vesikaların kendisine verilmesi icabet mez, bu yüzden meydana gelen ve vakantivls tarihleri diye anılan kronikler çok zaman dördüncü, beşinci derecedeki bilgileri havi bulunurlardı. XVIII. Yüzyıldan evvel bu vazifeleri şehnâmenüvisler yapar ve tarihlerini manzum olarak yazarlardı. (Bak. Şehnameci). Vekayi yazmağa ilk defa memur edilen Tevkii Abdürrahman Pasa'dır. Ve-kayinâme adh eseri 1648 - 1684 yıllarım ihtiva eder. Ondan sonra 1699 yılında resmen vakanüvis olan Halebli Mustafa Nai-ma Efendi kendisinden evvel yazılmış tarihleri tetkik ve telif ederek 1572 tarihinden itibaren 67 yıllık vukuatı yazmıştır. Naima'dan sonra gelen vakanüvishr ise şunlardır: 1661 -1722, yıllarını yazan Raşid Efendi, 1722 -1729 yıllarını yazan Çelebi -zade Asım Efendi, Müsveddeleri Vakanüvis Suphi Efendiye devrolunup onun tarihine eklenen Sami Efendi yine müsveddeleri Suphi tarihine eklenen Şakir Efendi, 1730 -1743 yıllarını yazan Suphi Efendi, 1743 -1752 yıllarını yazan Süleyman İzzi Efendi, 1703 vukuatını yazan Şefik Efendi, Sefaretnâms sahibi Rahmi Efendi, İzzi E-fendiye yazdığı zeyl, Vasıf Efendi tarafından yeniden, lâkin daha kötü bir şekilde yazılan Hakim Efendi, yazdığı müsveddeler Vâsıf tarihine eklenen Çeşmi - zade Mustafa Reşid Efendi, yine yazdığı müsveddeler Vâsıf tarihine eklenen Musa - zade Mehmed Abdullah Efendi. Ayni şekilde müsveddeleri Vâsıf tarihine eklenen Hasan Can Behçeti Efendi, müsveddeleri Enveri tarihine eklenen Süleyman Molla, 1775 -1779 yıllarını yazan Sadullah Enve-rî Efendi. 1792 yılı vukuatını yazan Mehmed Emin Edib Efendi, 1794 -1798 yıllarının yazan Halil Nuri Efendi, 1753 -1774 yıllarını yazan Vâsıf Efendi, Müsveddeleri Mütercim Asım Efendi'nin tarihine eklenen Pertev Efendi, Yine müsveddeleri Mütercim Asîm Efendiye devrolunan Âmir Efendi, 1788 -1808 yıllarını yazan Mütercim Asım Efendi, 1808 -18?0 yıllarını yazan Şânî - zade Mehmed Ataullah Efendi, 1821 -1824 yıllarını ve yeniçeri ocağının ilgası hâdiselerini yazan Mehmed Esad E-fendi, Eser bırakmıyan Mehmed Recai E-fendi. yine eser bırakmayan Nail E-fendi, 1775 -1825 yıllarını yazan Cevdet Paşa, 1825 -1872 yıllarını yazan Ahmed Lütfi Efendi, yalnız ismen Muallim Naci Efendi ve en son olarak da Abdürrahman Şeref Beğ. Vakanüvis olmadıkları halde Osmanlı tarihine ait eserler yazmış meşhur müverrihlerimiz de şunlardır: Âşık Paşa - zade Ahmed, Neşrî, Dursun Beğ, Kemal Paşa - zade Ahmed Şemseddin, Idris-i Bitlisi, Hadidî, Âli, Lütfü Paşa, Ebülfadl Mehmed, Celâl - zade Mustafa, Nişancı Mehmed Çelebi, Cenabı, Asafî, Nişancı - zade Ahmed, ibrahim Peçevî, Kâtib Çelebi, Karaçele-bi - zade Abdülaziz, Solak - zade Mehmed Hemdemî, Müneccimbaşı Ahmed, Hasan-beğ - zade Mehmed, Şarihülmenar - zade Ahmed, Fındıklık Mehmed, Defterdar Mehmad, Şamdanî - zade Süleyman, Örfi Mehmed, Mehmed Fevzi, Mustafa Nuri Paşa, Ahmsd Vefik Paşa, Ahmed Rasim, Ahmed RefikM.Sertoğlu.
VAKIF (Bak. Evkaf)M.Sertoğlu.
VAKIF ARAZİ (Bak. Arazi)M.Sertoğlu.
VALİDE ALAYI Bir padişah vefat ettiği zaman eğer varsa annesi ve zevceleri Topkapı sarayından Eskisaraya götürülür ve Eskisarayda bulunan yeni padişahın annesi muayyen bir merasimle ve alayla Topkapı sarayına getirilirdi. İşte buna valide alayı denirdiM.Sertoğlu.
VALİDE DAİRESİ (Bak. Harem)M.Sertoğlu.
VALİDE SULTAN Padişahların annelerine verilen isim. Bunların resmî adı diğer bazı Müslüman memleketlerinde olduğu gibi mehd-i ulyâ olup valide sultan tâbiri rivayete göre ilk defa III. Murad tarafından annesi için kullanılmış ve sonra taammüm etmiştir. Valide sultanlar, sarayda hususi bir dairede otururlar ve fiilen bulun harem kısmının âmiri bulunurlardı. (Bak. Harem), içlerinden bir kısmı devlet umuruna da fazla miktarda müdahalede bulunmuşlardır ki bunlar a-rasmda III. Murad'ın annesi Nurbânu Sultan, III. Mehmed'in annesi Safiye (Ve-nadikli Bafa) Sultan, oğulları IV. Murad, ibrahim ve torunu IV. Mehmed devirlerinde devlet idaresini zaman zaman uzun müddet elinde tutup oğlu Sultan ibrahim hal ve katledildiği halde tek bir istisna o-larak eski saraya gönderilmiyen Kösem lâkabı ile meşhur Mahpeyker Sultan başta gelirler. Valide sultanlar oğullarından ekseriya büyük bir hürmet görürlerdi. Kendilerine paşmaklık adiyle haslar tayin olunur ve darphaneden de muayyen aidatları bulunurdu. Validelerin kalabalık bir maiyeti vardı ve onları valide kethüdası adlı bir memur idare ederdi. Bu zat, devlet ricalinden olup itimada lâyık görüldüğünden bu vazifeye seçilirdi. Valide sultanlar o-ğullanna arslanım diye hitabederlerdi. Bu tâbir, saltanatın ilgasına kadar devam etmiştir. İÜ. Murad, III. Mehmed, IV. Mehmed, III. Osman, iÜ. Selim validelerine pek fazla bağlı ve hürmetkar olmakla meşhurdurlarM.Sertoğlu.
VALİDE SULTAN BAŞAĞASI Valide sultanların emrinde bulunan hadımağala-rımn en kıdemlisi ve başı olan zat. Valide sultanlar, ağalara icabeden emirleri bunlar vasıtasiyle bildirirlerdiM.Sertoğlu.
VALİDE SULTAN KETHÜDASI (Bak. Valide Sultan)M.Sertoğlu.
VALİDE TAŞLIĞI (Bak. Harem)M.Sertoğlu.
VAN VİLÂYETİ Osmanlı eyâletlerinden olup on üç sancaktan mürekkepti. Bunların sekiz sancağı yurtluk ve ocaklık, beş sancağı iss has, zeamet ve timardı. Zeamet ve timarları bin iki yüz on beş kılıç olup cebelileriyle birlikte üç bin kişilik seferi bir kuvvet teşkil ederlerdi. Ayrıca ulûfeli gönüllü askeri bulunurdu. (Bak. Gönüllü). Sancakları ise şunlardı : Van merkez, Erciş, Adilcevaz, Muş, Bitlis, Bargiri, Espabrud, Kârkâr, Vadi-i Beni Kutur, Kerani, Agakis, Berda, Eve-cik. Bazı kanunnameler ise Bitlis sancağını. Osmanlı devletine tâbi tam muhtariyeti haiz ayrı hükümet saymışlar ve Doğu Ba-yezid'i de Kalâ-i Bayezid adıyla Van eyâletine bağlı göstermişlerdir. Van, Osmanlı ülkesine Kanunî Süleyman'ın Irakeyn seferi (1533 -1535) esnasında katılmıştı. Burayı geri almak için çok uğraşan tanklar neticede Osmanlılara aidiyetini kabul ettiler. Van ve yöresi Birinci Dünya Harbinde Rus istilâsına uğradı (1915) ve eski Van şehri Ermeniler tarafından tamamen tahrib edildi. Ancak Cumhuriyet devrinde gölden biraz uzakta yeni Van şehri kurulduM.Sertoğlu.
VARAKA-t SAHİHA (Bak. Damgalı Kâğıt)M.Sertoğlu.
VARDİYAN Tersane zindancısına verilen isim. (Bak. Bambul)M.Sertoğlu.
VARDlYANBAŞI (Bak. Gardiyanba-ş0M.Sertoğlu.
VARDİYANLAR Tersane halkından o-lup gerek tersanede've gerekse gemilerde muhafız olarak bulunan efrada ve emirleri tebliğe memur donanma çavuşlarına verilen isimM.Sertoğlu.
VARİDATÇI Her defterdarlıkta ayrı ayrı mevcut bulunan varidat kalemlerinin şeflerine yerilen isim olup Varidat! diye de anılırlardı. Varidat kalemleri, tahsilat sonunda elde edilen gelirlerin hesabını tutmakla mükelleftiM.Sertoğlu.
VARİDATI (Bak. Varidatçı)M.Sertoğlu.
VARlDAT KALEMi (Bak. Varidatçı)M.Sertoğlu.
VARNA BAŞÇİFTELlSİ ince donanma gemilerinden olup uçurmadan büyük, karamürselden küçüktü. (Bak. Donanma Çskdiri)M.Sertoğlu.
VAŞVAR MUAHEDESİ Osmanlı devleti ile Avusturya arasında 1663 - 1664 yıllarında vukubulan savaşlara son veren bir barış antlaşmasıdır. Adını müzakerelerin cereyan ettiği Raab suyu yakınındaki Çakani (Czakany) den değil yine o civarda daha büyük bir kasaba olan Vaşvar (Vasvar, Eisenburg) dan alır. Osmanlı devleti, uzun zamandanberi barış halinde bulunduğu Avusturya'nın, bu savaşa tekaddüm ede*ı bir iki sene zarfında Erdel (Transilvanya) e müdahalelerini ve hudutlarda yarattığı olayları dikkate a-larak, onunla savaş için gizlice hazırlıklara başlamıştı. Durumu hisseden Avusturya barışın devamı için sarfettiği gayretlerle bir neticeye ulaşamadı. Osmanlı ordusu Veziriazam ve Serdar-ı Ekrem Köp-rülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa kumandasında Edirne'den Avusturya'ya doğru harekete başladı. (Nisan 1663). Belgrad'da ve oradan ayrıldıktan sonra da Avusturyalılar yeniden barış teşebbüslerinde bulündularsa da yine bir netice elde edemediler. Ordu bu 1863 yılındaki harkâtında Uyvar, Leva, Neograd kalelerini ve bölgelerini alıp kışlamak üzere Belgrad'a döndü. Köprü-lü-zâde de kışı burada geçirip işi gayet sıkı tuttu ve düşmanın kış taarruzlarını önledi. Ertesi yıl, Nisan 1664 de yeniden A-vusturyaya sefere çıkıldı. Önce Kanije muhasaradan kurtarıldı, yine bu mevki yakınında düşmanın yaptığı Yeni - kale (Ze-rinvar, Serinvvar, Zrinyi- Ujvar) alındı ve tamamsn yıkılmak suretiyle tahrib edildi. Daha sonra da Komarom ve Balaton gölü civarında bir hayli palanga ele geçirildi. Durumun gittikçe aleyhine döndüğünü gören Avusturya, barış istedi. İmparator, Osmanlı ordusunda bulunan, kcpıket-hüdası Simon Reninger'i müzakereler için murahhas tâyin etti. Köprülü-zâde Fazıl Ahmed Paşa ile bu zat 29 temmuz 1664 gününe kadar on maddelik bir sulh tasarısı üzerine anlaştılar. Reninger raporunu Viyana'ya gönderdi, imparatora bu şartlan ve hatta mümkünse daha ağırını ka bul ettirmek için Osmanlı ordusu ileri harekâta devam etmekteydi. Saint-Gotthard (Sankoncar, Szent-Gothard) yakınından Raab suyunun öbür kıyısına geçilmek istenirken, karşı tarafta köprübaşını tutan Osmanlı kuvvetleri Avusturya ve müttefiklerine mağlûb oldu (l ağustos). Vaşvar'a co-kilen Fazıl Ahmed Paşa 10 ağustosta müzakere edilen esaslara uygun muahedeyi imzaladı. Bu muahedenin nüshaları 14 a-ğustos'da gizlice mübadele edildi, imparator anlaşmayı tasdik edinceye kadar harekât devam edeceğinden Osmanlı ordusu o sırada düşmanın hücum etmesi melhuz olan Uyvar taraflarına gitti. Eylül ayının sonlarına doğru tasdikli nüsha gelince Veziriazam ve ordu kışlamak üzere Bei-grad'a döndü. Edirne'ye ise daha sonra ancak 1665 temmuzunda avdet etti. Muahedat mecmuasının tetkikinden anlaşıldığına göre:Avusturyalılarla Uyvar yakınlarında, bilhassa Erdel ve bazı kaleler için tatbik olunacak işlem hakkında açıklamalarda bulunan kısımlar hariç, diğer yerleri evvelkinin aynı olan on maddelik yeni bir senet yapılmıştır. Bunun tarihi ise (Zilkade 1075) 1665 mayısına tesadüf etmektedir. Yabancı kaynaklarda Vaşvar muahedesi esasları olaralı bu ikincideki şartlar yazılıdır. Fakat tarihini de 10 ağustos 1664 olarak kaydetmişlerdir (Hammerde ertesi yıl vukubu-lan süfera mübadelesinin ve bu sefirlerin Viyana ve İstanbul'a duhullerinin muahe denin kat'î tasdiki olarak telâkki edildiği yazılıdır.) Vaşvar muahedesi; Uy var ile Neog-rad'ın Osmanlılarda, Çatmar (Sakmar, Szatmar, Satu-Mare) ile Çabuluk (Zabulç, Szabolcz) un Avusturyalılarda kalacağı ve Yeni-kalenin tekrar inşa edilemeyeceği, Seykelheyd (Szekelyhid) kalesinin ise tahrip olunacağı, İmparatorun Vaag (Vah) nehri hattını savunabilmek için Zempete ile Gotha arasında ancak bir kala yapabileceği ve her iki tarafın —Osmanlılar ve Avusturyalılar— Erdel-den çekilip Apafi'yi Erdel beği tanıyacakları hükümlerini ihtiva eden kısımları hariç Zidvatorok'un tekrarından ibarettir. Hemen elçi teati edilmesi, Avusturya'nın Osmanlı hazinesine iki yüz bin kuruş vermesi, Osmanlıların buna mukabil hediyeler göndermesi ve barış müddetinin 20 sene olması, nihayet bu anlaşma ile eski muahedenin (Zidvatorok ve sonraki temditleri) değişmiyen maddelerinin yürürlükte kalacağına işaret edilmesi bunu açıkça göstermektedir. Saint - Gotthard'da galip gelinmesine rağmen imparatorun, Osmanlılar lehine olan, bu Vaşvar barışını kabul etmesi memleketinde ve tab'asmda hayretle karışık derin bir teessür uyandırdı. Bilhassa idaresinde bulunan Macarların kendisine karşı nefret ve infiallerini mucib olduM.Sertoğlu.
VEKİLHARÇ Eski konaklarda, paşa kapılarında icabeden her türlü masrafı görmiye, alışverişe memur kimse, ihtiyaçlar kethüdalar tarafından tespit olunur, para vekilharç tarafından harcanıp lâzım olan şeyler satın alınırdı. Bundan başka, her yeniçeri orta ve bölüğünde odabaşı-dan küçük, bayraktardan büyük olmak ü-zere vekilharç adlı bir âmir bulunurdu. Haftada bir defa toplanan kumanya para-siyle orta veya bölüğün iaşesini temin etmek bunun vazifesiydi. Yemejt tabelâsını da bu tanzim ederdi. Şimdiki tâbirle iaşe subayı vazifesini görürdü. (Bak. Yeniçerilerin ikinci derecedeki zabitleri)M.Sertoğlu.
VEKlL-İ SALTANAT Sadrıâzamlann unvanlarından biri. (Bak. Sadrıâzam)M.Sertoğlu.
VELÂDET-1 HÜMAYUN Padişahların zevcesi olan kadmefendi veya hasekilerden, yahut da odalıklardan birinin kız veya erkek çocuk doğurmalarına verilen i-sim. Bu münasebetle sarayda muayyen ve mutanten bir merasim yapıldığı gibi, şehirde donanma ve şenlik de olurdu. Padişahların bir çocuğu olduğu zaman keyfiyet hatt-ı hümayunla derhal Paşakapısına bildirilir, ertesi günü Sadrıâzam, Şeyhülislâm, Nakibüleşraf, Vezirler, Kazaskerler ve diğer devlet ricali saraya gidip hükümdarı tebrik ederler, o da kendilerine kürkler ve hil'atler giydirir, ondan sonra merasim ve şenlik başlardı. (Bak. Beşik A-layı)M.Sertoğlu.
VELEDES Farsça bir söz olup mânası onun oğlu'dur. Kapıkulu süvarilerinin eskidenberi evlenmelerine müsaade olunmuş ve doğan erkek çocuklarına bu isim verilmiştir. Veledeşler yetişkin ise babalarının sağlığında, yetişkin değillerse babalarının ölümünden sonra askerlik edebilecek çağa gelince süvari bölüklerine alınırlardı. Kapıkulu süvarisi vefat ettiği zaman oğluna yetimler için ayrılan paradan yevmiye tahsis olunur ve yetiştikten sonra şahitlerle Sadrıâzamın huzuruna çıkarak süvari - zade olduğunu ispat edip bölüğe kaydolunurdu. Eğer süvarinin hayatta i-ken yetişkin oğlu varsa ve babası bölüğe yazılmasını arzu ediyorsa, kendi yevmiyesinden bir kısmı oğluna tahsis olunurdu. Ancak bu yalnız Enderundan veya Yeniçeri ocağından kapıkulu süvari bölüklerine çıkanlara mahsus bir imtiyazdı. Galatasara-ymdan veya diğer yollardan kapıkulu süvarisi olanlar ise, ulufelerinden feragat etmek ve süvarilikten büsbütün çekilmek şartiyle yevmiyelerinden bir kısmı tahsis olunarak oğulları bölüğe kabul edilir olmuştur. (Bak. Kapıkulu Süvarileri)M.Sertoğlu.
VELED-İ KUL Yeniçeri, topçu, top a-rabacısı, kumbaracı, lâğımcı ve altı süvari bölüğü halkından ibaret olan kapıkulu askerinin çocuklarına umumiyetle verilen isim. Bunlardan piyade askerinin oğullarına Kul - oğlu (Bak. Evli Yeniçeri) ve süvari askerinin oğullarına Veledes denirdi. (Bak. Veledes)M.Sertoğlu.
VELlAHD Saltanatın varisi olan en yaşlı şehzadeM.Sertoğlu.
VERGİ TEVZİ DEFTERİ (Bak. Tevzi Defteri)M.Sertoğlu.
VEZİR Osmanlı imparatorluğunda askerî ve idarî salâhiyeti haiz en büyük rütbedeki memur sınıfına verilen isim. Yüksek idarî ve askerî amirlik sancakbeğliği ile başlardı. Bundan sonra beğlerbeği, sonra vezir gelirdi. Sancakbeğleri bir tuğ, beğlerbeğleri iki tuğ ve vezirler üç tuğ taşırlardı. (Bak. Tuğ). Osmanlı devletinin ilk zamanlarında yalnız bir vezir vardı ve devletin bugünkü mânada başvekili makamında idi. ü. Murad zamanında Lala Şahin Paşa'ya ve daha sonra Timurtaş Pa-şa'ya vezirlik verilince, padişah namına devleti idareye memur vezire Veziriazam denmiye başlanmıştır. (Bak. Sadnâzam). Divan-ı Hümayunda Sadnâzamdan başka adedi yediye kadar çıkan vezirler bulunur, bunlar sırasiyle ikinci vezir, ü-çüncü vezir ilh.., diye anılırlardı. Resmî unvanları ise kubbe veziri idi. (Bak. Kubbe Veziri). Bundan maada, Kanunî devrinden itibaren bazı mühim eyâletlere vali olarak vezirler tâyin olunmıya başlanmıştır. Böylece ilk defa Mısır'a vali olarak Çoban Mustafa Paşa tâyin olunmuştur. Bundan sonra Bağdad, Budin, Yemen ve Tebriz gibi mühim eyâletlere vezirler tâyin olunmuş ve icabında mühim bir yararlık karşılığında da vezaret tevcih olunmuştur. Ayrıca, Yeniçeri ağalarına vezaret verildiği gibi, XVI. Yüzyılın sonlarından i-tibaren Kaptanpaşalara da bu rütbe ihsan edilmiştir. XVII. Yüzyıldan itibaren i-se, vezir adedi büsbütün artmış olduğundan, beğlerbeğilere mahsus olan birçok e-yâletler bunlara tevcih olunmıya başlanmıştır. XVIII. Yüzyıla kadar vezir olanlara haslar tâyin olunurdu. Bu haslardan yılda birbuçuk milyon akçe kadar hasılat gelirdi. Sonralan akçenin rayici düştükçe bu miktar artmıştır. Vezir de, bu gelirin her beş bin akçesi için sefer zamanında bir cebeli götürmiye mecburdu. (Bak. Cebeli). XVIII. Yüzyıldan sonra ise, has yerine vezirlere bulundukları yerin imdad-ı hazeriye ve imdad-ı seferiye adlı geliri tahsis olunmuştur. (Bak. Havass-ı vüzera). Bazı eyâletler ise berveçhi muhassıllık tevcih olunurdu. O zaman, vezirler, o vilâyetin hazineye olan varidatını iltizam e-derler, devletin hakkı çıktıktan sonra gerisini de kendileri alırlardı. Bu fena usul yüzünden devlet kuvvetine dayanarak bulundukları bölgede halkı soyup soğana çevirirlerdi. Vezirlere bir yer bu şartlarla üstelik kaydı hayat şartiyle tevcih olunursa buna berveçhi malikâne denirdi. Bu usul ise, bazı nüfuzlu vezirlerin eyâletlere yerleşip âdeta yarı müstakil hale gelmelerine sebep olurdu. Bir vezir tekaüt -olsa umumiyetle altı yüz bin akçelik bir varidat kendisine arpalık namiyle tevcih edilirdi. Bir cürümden dolayı azledilse, ka-pıcıbaşıhk rütbesiyle bir mahalde ikamete memur olurdu. Katli mucip bir suç işlese, vezaretine hürmeden hakaret görmez, hoş tutulur, idamı sırasında bile kendisine tazim edilirdi. Mamafih, bu halin istisnaları da olmuştur. Vezirlerin kalabalık maiyetins kapı halkı denirdi. (Bak. Kapı Halkı). Bunların askerî kısmı 1827 ve hademe kısmı 1829 tarihinde ilga olunmuştur. İstanbul'da, kubbe altında bulunan vezirler dahil vezirleri ve eyâletlerde bulunanlar ise hariç vezirleri diye anılırlardıM.Sertoğlu.
VEZİR DIŞ AĞALARI (Bak. Kapı Halkı)M.Sertoğlu.
VEZİRİAZAM (Bak. Sadrıâzam)M.Sertoğlu.
VEZİRİAZAM ALAYI (Bak. Sadaret Alayı)M.Sertoğlu.
VEZİR İÇ AĞALARI (Bak. Kapı Halkı)M.Sertoğlu.
VEZİR İSKELESİ Sirkeci iskelesinin diğer adıM.Sertoğlu.
VEZİR KETHÜDASI (Bak. Sadaret Kethüdası, Kethüda)M.Sertoğlu.
VEZİR SARAYI (Bak. Paşakapısı)M.Sertoğlu.
VEZNE (Bak. Vezneciler)M.Sertoğlu.
VEZNECİLER îstanbulda Şehzadeba-şı ile Bayezid arasında bir semt. Çakmaklı veya fitilli ağızdan dolma tüfekler kullanıldığı zamanlarda her tüfeğin barut hakkını tâyin için pirinçten veya bazan gümüş yahut altından mamul bir ölçek kullanılır ve buna Vezne denirdi. İşte, bu Vezneleri imâl edip satan Vezneci esnafının dükkânları vaktiyle burada bulundukları içi semte kendi adlarını vermişlerdirM.Sertoğlu.
VİKNE Demir ve diğer madenleri e-ritmsk için kullanılan körüklü ocakM.Sertoğlu.
VİLAYET ASKERİ (Bak. Eyâlet Askeri)M.Sertoğlu.
VİLAYET DEFTERDARI (Bak. Defterdar)M.Sertoğlu.
VİLÂYET KADILARI (Bak. Kadı)M.Sertoğlu.
VOYNUK Aslı Slavca Voynik olup mânası asker demektir. Tarihlerimizdeki kayıtlara göre Rumeli beğlerbeği meşhur Timurtaş Paşa'mn telkiniyle II. Murad zamanında seferde ordunun ve ileri gelen vezir vesair devlet adamlarının atlarına bakmak, sair zamanlarda ise has ahır ve çayır hizmetlerinde kullanılmak üzere Hı-ristiyanlardan ve bilhassa Bulgarlardan tertip edilmiş olan bir sınıf askere bu i-sim verilmiştir. Voynuklar hizmete çağrılışına göre sefer voynukları ve hassa veya çayır voy-nukları diye iki kısımdı. Zabitlerine voynuk beği denir ve mıntıkalarındaki çeri-başılara, yam topraklı süvarilerin zabitlerine tâbi bulunurlardı. Üç voynuk bir gönder teşkil eder, her seferinde biri nöbetle vazifeye gelir, ikisi yamak olarak kalırdı. Voynuk beğleri tımarlı olurlardı. Voynuklar, vazifede olmadıkları zaman baştine denilen çiftliklerinde ziraatle meşgul olurlar, örfi ve şer"i vergilerden ve a-vârızdan muaf bulunurlardı. (Bak. Muaf). Bunlara hiç kimse tarafından angarye de teklif olunamazdı. Yalnız her gönder her sene marttan marta resmi nîze adı altında havass-ı hümayuna on altı akçe verirlerdi. Bunun altı akçesi nöbetliye ve beşer akçesi yamaklara aitti. Bu teşkilât 1691 yılı ocak ayında ilga olunmuş, bunlar diğer reaya gibi vergi ve rüsuma tabi tutulmuşlardır. Lâkin, 1693 tarihinde gene ihdas olunup 1878 yılına kadar devam etmiştir. Yalnız, XVII. Yüzyıldan sonra kanunları değişmiş ve bazı muafiyetleri kaldırılmıştırM.Sertoğlu.
Dostları ilə paylaş: |