BALYABADRA Türklerin Pelyiopat-ras'a verdikleri ad. Mora'da eski Patras kasabasının adıdır. Şimdiki Patras, eski Parras'ın iskeleyiydiM.Sertoğlu.
BALYANOS Bizanslıların Yassıada'-ya verdikleri ad. Bir adı da Pilatya idiM.Sertoğlu.
BALYEMEZ Osmanlıların kullandığı eski topların en büyük çaplısına verilen ad. En çok kale döğmeğe yarardı, italyanca pallamezza kelimesinden bozmadır. Avusturyalılar buna balimoz derlerdi. Türklerin kullandığı balyemez adı buradan alınmış, sonra farsçaya olduğu gibi tercüme edilmiş ve Asel ne mîhored şeklinde kullanılmıştırM.Sertoğlu.
BALYOS Aslı, Lâtince Baiulus kelimesi olup yük taşıyan demektir. Rumca-da Bailos şeklinde ve öğretmen mürebbi, atabey mânasında kullanılmıştır. (Bak. Atabeğ). Kelime Rumlardan Franklara geçerek Avrupamn muhtelif memleketlerinde birçok memurluklarda unvan olarak kullanılmış, oradan Venedikliler, Akdeniz bölgesinde yeni müstemlekeler kurarlarken bunların başında bulunanlara Baiulus demişlerdir. Bizansta bulunan Ve-nedlik kolonisinin başkanına da bu ad verilmiştir. Bu zat aynı zamanda Venedi-ği Bizans İmparatorluğunda temsil ederdi, İstanbul'un fethinden bir sene sonra, yani 1454 yılında Türklerle Venedikliler arasında bir ticaret andlaşması imzalanmış, bundan sonra Baiuluslar Venediği Osmanlı hükümdarları yanında temsil ve vatandaşlarının hukuki ihtilaflarını halleder olmuşlardır. İşte Türkler bunlara Balyos derlerdi. İstanbul'un fethinden Ve-nediğin çöküşüne kadar 350 yıla yakın bir zaman, İstanbul'da Venedik Balyosları bulunmuştur. Bunlara olduğu gibi, ba-zan ingiliz elçilerine veya başka devlet temsilcilerine de Balyos dendiği olurduM.Sertoğlu.
BALYOS HANI (Bak. Elçi Ham)M.Sertoğlu.
BAMBUL Bir adı da sintine olan Tersane zindanı. Burada, gemilerde kürek çekmeğe mahkûm olan suçlularla, tas gemilerinde ağır işlere mahkûm bulunanlar ve yine kürek hizmetinde kullanılan savaş esirleri bulunurdu. Kapıkulu askerinden edepsizlik edenler de burada hap-sedilirlerdi. Bambul, son derece disiplinli ve sağlam bir hapishane idi; buradan kimse kaçamazdı. Kanunî zamanında yapılmıştır. Zindancılarına Vadriyan denirdiM.Sertoğlu.
BAMYACILAR OCAĞI (Bak. Bostancı ocağı)M.Sertoğlu.
BAN (Bak. Banat)M.Sertoğlu.
BANAT Kelime mânası Banlık'tır. Ban Güney Slav lehçesinde küçük prenslere verilen bir unvandır. Dalmaçya, Hırvatistan, Slovenya, Sırbistan, Eflâk ve Buğdan, Transilvanya ve Macaristandaki beylikler için bu tâbir kullanılmıştır. Ma-caristanın güney sınır eyaleti Pasarofça muahedesinden sonra Banat adını aldıysa da, hiçbir zaman bir Banlık olmadı. Burasının daha doğru ve tam adı Temeşvar Banat yani Temeşvar Banbğı'dır. 1552 de Türkler tarafından feth ve 1718 de Pasarofça andlaşmasiyle Avusturyaya bırakılmıştı. Birinci Dünya Savaşından sonra 4 Haziran 1920 de yapılan Trianon andlaşmasiyle Romanya ve Yugoslavya arasında paylaşıldı. Büyük kısmı Romanya tarafında kalmıştırM.Sertoğlu.
BARÂNÎ Yeniçerilere ve Acemi oğlanlarına her sene erbainden erbaine. (.Bak. Erbain.) verilen yağmurluk. Bir adı da zemjstanî idi. Bârânî'nin yapıldığı çuha Selanik'te dokunurdu. Rengi çivit mavişiydi. Yalnız Çorbacılar, Sekban bölükba-Biları, Sekbanlar ve Zağarcılar, Yeniçeri kâtibi, Anadolu ve Rumeli Ağalan ve Kethüdaları, Çavuşlar, Muhzırlar, Acemi Ocağı yayabaşıları ve kıdemli Solaklar ye-jil renkte Bârânî giyerlerdi ki bunun adı Sobramanî veya Sobramin'di. Bu çuha kaputlar, gayet sık dokunmuş, asla su geçirmez kumaştandı; pek sıcak tutmakla meşhurduM.Sertoğlu.
BARATA Mukavva üzerine tutkalla kırmızı çuha yapıştırarak yapılan bir serpuş.. Üst tarafı bolca olup geriye veya yana yatardı. Baratayı genel olarak Bostancılar ve Eski Saray baltacıları ile Acemi ocağının ihtiyarlarından olup kapıcılık hizmeti görenler giyerlerdiM.Sertoğlu.
BARCA Yelkenle yürüyen kalyon cinsinden savaş gemisi. Korvet'ten büyük, kalyondan küçüktü. Hem nakliye, hem muharebe hizmetinde kullanılırdı. Altı düzdü; iki veya üç direkli olurdu. Bir bar-ça'da dört şayka topu, on iki baş topu, on iki şahı zarbazen, otuz beş tane prankı. yani irili ufaklı 85 top bulunurduM.Sertoğlu.
BARKAN (Bak. Palanka)M.Sertoğlu.
BARUTÇUBAŞI (Bak. Baruthane)M.Sertoğlu.
BARUTHANE Yeniçeri ocağının kaldırılmasından önce ordu ve donanma ihtiyacı için barut hazırlanan yerlere verilen ad. Tüfeğin yeniçeriler arasında yayılmasına kadar barut sadece Cebeci ocağında yapılır ve daha ziyade toplar için kullanılırdı. Buradaki barutçular Serbaratî denilen Barutçu Başının nezareti altındaydılar. Sonraları yeniçeri tüfekleri için gerekli barutu perdahlamak gibi teknik işlerle vazifeli olan bir teşkilâtın Yeniçeri ocağında da kurulması gerekli görüldü. Bunların başına Otçubaşı denildi. Zaten baruta Tfifek otu veya Fitil otu deniyordu. Bazı kaynaklara göre, İstanbul'da, geniş mânasiyle, ilk baruthane II. Bayezid devrinde Kâğıthanede kurulmuştur. Evliya Çelebi de Atmeydanında, Unkapanında, Ayasofya'da Cebehanede, Şehremininde, Tersanedeki baruthanelerden bahsedilmektedir. XVIII. Yüzyıldan sonra bunlar kaldırılarak şehir dışında Bakırköy ve Kü-çükçekmecede Azadh baruthaneleri kurulmuştur. imparatorluğun, İstanbul'dan başka Belgrad, Selanik, Gelibolu, izmir, Konya, Birecik, Halep, Hama, Trablusşam, Vaa, Erciş, Ahlat, Bağdat, Şatt gibi yerlerde baruthaneleri, Rodos'ta ve daha bazı ö-nemli yerlerde de barut mahzenleri vardı. Donanma ilkbaharda denize çıkınca Gelibolu, Selanik, izmir, Rodos baruthane ve mahzenleri gibi başlıca yerlerden barut ihtiyacını karşılardı. Selanik ve Gelibolu baruthaneleri, III. Selim tarafından Azadlıda kuruluncaya kadar çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Yi-ns III. Selim zamanında baruthanelerin başında Baruthane Nazın bulunurdu. 1826 da Yeniçeri ocağı kaldırılınca Tophane nezaretine bağlandılarM.Sertoğlu.
BARUTHANE KULESİ Tersanede bulunup donanmaya ait barutun saklandığı yer. Kanunî tarafından yaptırılmıştırM.Sertoğlu.
BASRA Osmanlı eyaletlerindendir. Basra'nın Osmanlı Devleti toprakları arasına girmesi 1538 senesinde olmuştur. Gerçi bu tarihten 4 sene önce, Kanunî Süleyman Bağdad'ı aldığı ve orada 4 ay oturduğu sırada, Basra hâkimi Megamîs oğlu Râşid bizzat gelerek itaat etmişse de, şehrin anahtarlarının teslimi ve padişah adına hutbe okunup sikke kesilmesi yukarda belirttiğimiz tarihte olmuştur. Basranın idaresi uzun zaman Ocaklık veya Mülkiyet şeklinde yerli emirlere, ba-zan da merkezden gönderilen beğlerbeğile-re verilmiştir. Ayrı bir eyelet olmakla beraber seferde kuvvetleri, Bağdad Beğ-lerbeyi kumandasında bulunurdu. Geliri 10 yüktür. Ancak 1668 de öbür eyaletler gibi idare edilmiye bağlandı. Kara Mustafapaşa tarafından buraya 1500 yeniçeri tâyinle 3000 de yerli kulu tahrir edilmiştir. O sırada Bağdad Beğlerbeği olan K. Mustafa Paşanın bu hareketi de birçok anlaşmazlıklara sebep olmuş, tahrir defterleri yeniden tanzim edilmiştir. Basra'nın kaderi daima Bağdad'a bağlı kalmıştır. Bağdad Beğlerbeğleri çok defa aynı zamanda Basra Beğlerbeği olmuşturM.Sertoğlu.
BASSANlA Elbasan'ın eski adıM.Sertoğlu.
BAŞAĞA ODASI Ağakapısmda bulu-aan odalardan biri. (Bak. Ağakapısı)M.Sertoğlu.
BAŞBAKÎ KULU Osmanlı maliye teşkilâtının birinci derecede vergi toplama memuru olup bir adı da Sergulâmı bakî'-dir. Maiyetindeki Bak! kulu veya Gulam-ı baki adlı memurlarla birlikte zamanında ödenmemiş vergilerin toplanmasına memurdu. Vergi borcu olanları takip ve gerektiğinde kanunî yollarla sıkıştırırdı. Maliye mahkemesi tarafından verilen kararlan yerine getirmek de onun emrinde bulunanlara aitti. Bu teşkilât, doğrudan doğruya Başdefterdarlığa bağlı idi. (Bak. Bab-ı defterî, Defterdar)M.Sertoğlu.
BAŞ BAYRAKTAR Yeniçeri ocağında îmam-ı Âzam bayrağım taşıyan kimse.
BAŞ BEKÇİ (Bak. Bekçi).
BAŞ BİNBAŞI Asâkir-i mansure rütbelerinden. (Bak. Asâkir-i mansure-i Mu-hammediye)M.Sertoğlu.
BAŞBÖLÜKBAŞI Yeniçeri ocağı Ağa-bölükbaşılannın en kıdemlisi olup ocakta Kethüda yerinden sonra ve Solakbaşı'dan Snce gelirdi. (Bak. Yeniçeri Subayları, Ağabölükleri, Bölükbaşı). Bundan başka, Sanca bölükbaşılarının en kıdemlisine de bu unvan verilirdi. (Bak. Sarıca). Bir de Acemi Ocağındaki dokuz Ağa bölüğü bölükbaşılarının en kıdemlisi bu adla anılırdı. (Bak. Acemi Ocağı)M.Sertoğlu.
BAŞBUĞ, BAŞ VE BUĞ Osmanlı Devletinde harb zamanlarında bir birliğe kumanda eden kimseye veya milis kuvvetleri kumandanlarına verilen isim. Aynı zamanda devlete karşı ayaklanmalarda âsi kuvvetleri idare edenlerle, birkaç kapıya mensup Sanca ve Sekbanların bir araya gelmesinden meydana gelen kuvvetlerin başına da bu ad verilirdi. (Bak. Sarıca)M.Sertoğlu.
BAŞCÜCE Enderun odalarından Has oda, Hazine, Kiler ve Seferli odalarında bulunan cücelerin başı olup Hazine odasın-dandı. Bu cüceler, her odada ikişer, üçer kişi olurlardı. En eskileri olan başcüce hepsinin âmiriydi. Cüceler soytarılık ederek padişahı ve saray halkını eğlendirir-lerdi. Gayet zeki, hazır cevap ve çoğu zaman okur yazar kimselerdi. Bir görevleri de haremdeki kadınlar ile hükümdar arasında haberleşme hizmetinde bulunmaktı. Şüphesiz bu hizmet için hadım olanlar kullanılırdı. Esasen bunlar ekseriyetle, anadan doğma hadımdılarM.Sertoğlu.
BAŞÇAVUŞ Yeniçeri ocağında Ağa bölüklerinden beşinci bölüğün kumandanı ve bütün Yeniçeri ocağının başçavuşu olan kimse. (Bak. Ağa bölükleri). Kendisine Serçavuş ve Çâvuş-u Büzürk de denirdi. Ağabölüklerinin kurulmasından önce bu vazifeyi Sekbanlar çavuşu görürdü. (Bak. Sekban). Başçavuş Kethüda Bey'den sonra Ocağın en güçlü âmiriydi. Ocakta resmî derecesi Hasekilerden sonra ve Baş-deveci'den önce olup rütbe sırasında sekizinci idi. (Bak. Yeniçeri subayları). Kethüda bey bulunmadığı zaman ona vekâlet etmek, Ağa divanı başlamadan önce okunan duayı okumak, her çarşamba günü yanında orta ve küçük çavuşlar bulunduğu halde odaların mumlarını dağıtmak, Ağa'nın verdiği emirleri Orta camiinde okuyarak ocaklıya bildirmek, Ulufe dağıtılırken eteğini sallıyarak erleri maaş keselerini kapışmağa davet etmek, Kethüda Bey ile müracaatçıları buluşturmak onun vazıfelerindendi. En kıdemli yeniçerilerden seçilmiş 130 kadar adamı vardı. Bunlara Kol çavuşu denirdi. Vazifeleri bilhassa muharebe zamanlarında hükümdarların e-mirlerini gerekenlere bildirmekti. Başçavuş azledilirse Deveci ortası çorbacısı, terfi ederse Haseki olurdu. Tımar'a çıkarsa on beş bin akçe Dirlik verilirdi. Bu miktar, XVII. Yüzyıl başlarında Zeamet derecesine çıkarılmıştır. Acemi ocağından Yeniçeri ocağına geçenlerin ensesine başçavuş tarafından bir sille vurulması âdetti. Yevmiyesi başlangıçta on üç akçe iken, ü. Murad devrinde yirmi akçe olmuşturM.Sertoğlu.
BAŞÇAVUŞ BAYRAĞI Yeniçeri Ocağında başçavuşa ait bayrak olup başya-yabaşı bayrağından sonra gelirdiM.Sertoğlu.
BAŞÇAVUŞ BÖLÜĞÜ Ocak başçavuşunun mensup olduğu beşinci ağa bölüğü. (Bak. Ağa bölükleri). Burası kalabalık bölüklerden olup sayıları 350 550 kişi arasındaydı. Başçavuş, aynı zamanda bu bölüğün âmiriydi. Buraya mensup erlerle, başçavuşun kendi maiyeti olan 130 kişilik Kulçavuş'larını birbirine karıştırmamak lâzımdır. (Bak. Başçavuş)M.Sertoğlu.
BAŞDEFTARDAR Osmanlı maliye teşkilât] demek olan Bâb-ı Defterî'nin büyük âmiri. Bir adı da Şskk-ı evvel idi. (Bak. Defterdar, Bâb-ı defterî)M.Sertoğlu.
BAŞDİLStZ (Bak. Dilsiz)M.Sertoğlu.
BAŞDEVECİ Yeniçeri ocağında Deveci Ortalan kumandanlarının en kıdemlisine verilen ad. Terfi ederse Hünkâr hasekisi veya Acemi ocağında Rumeli ağası olurdu. (Bak. Deveci ortaları)M.Sertoğlu.
BAŞEFENDİ Türk ordusunda Gedikli Başçavuşların resmî olmayan unvanıM.Sertoğlu.
BAŞESKİ Yeniçeri orta veya bölüklerinin en kıdemsiz subayı olup subayların en kıdemlisiydi. (Bak. Yeniçeri subayları), İstanbul'da bulunan kullukların, yani karakolların kumandam olan Başka-rakullukçunun Başeskilerden olması âdetti. Bundan başka, saray ak hadımlarından Köşebaşı ile özengi'ler arasında bulunanlar da bu unvanla anılırlardı. (Bak. Ak ağalar). lstabl-ı âmire saraçlarından efradın en kıdemlisi bulunana da Başeski denir ve terfi ederse ikinci ahır kethüdalığma geçerdi. (Bak. İstabl-ı âmire)M.Sertoğlu.
BAŞHALlFE Cebeci ocağında bulunan kalemdeki halifelerin en kıdemlisi. (Bak. Halife). Topçu ocağında top dökücü ustalarının en kıdemlisi. 1797 tarihinde kurulan Bahriye Hendesehanesinde hoca olarak hizmet görenlerin emrine verilen yardımcılar bu isimle anıldıkları gibi, herhangi bir kuruluşta Halife adıyla çalışanların en eski ve kıdemlisine genel olarak Başhalife denirdiM.Sertoğlu.
BAŞHASEKİ Bostancı hasekileri ağasının unvanı olup sadece Haseki ağa diye de anıldığı olurdu. (Bak. Bostancı Hase-kiliği). Bundan başka Yeniçeri Ocağındaki dört Hünkâr hasekisinden en kıdemlisi Başhaseki idi. Derecesi ocak silsilesinde yedinci olup Başçavuştan evvel, Turnacı-başı'dan sonra gelirdi. Terfi ederse Turna-cıbaşı olurdu. (Bak. Hünkâr hasekisi)M.Sertoğlu.
BAŞİKBAL Padişah dairesinde bulunan kadınlar arasındaki Ikbal'ler içinden en gözdesine verilen isim. Yükselirse Kadın efendi veya Hünkâr hasekisi olurdu. (Bak. Gedikli cariye)M.Sertoğlu.
BAŞKAPICIBAŞI (Bak. Kapıcıbaşı Kapıcı)M.Sertoğlu.
BAŞKAPIGULAMI (Bak. Ağalar, Harem ağaları)M.Sertoğlu.
BAŞKAPIKETHÜDASI Muhzır başının emrinde bulunan ve Kapı kethüdaları veya Kapı kâhyaları denilen yeniçerilerden meydana gelen altmış kişilik grubun Amiri. Bunlar, Sadrıâzam dairesinin muhafızları idiler ve onun tarafından verilen emir ve kararları yerine getirirlerdi. Bej tanesinin adı Falakacı idi. Sadrıâzamlar şehirde kol gezerken bunlar beraber bulunur ve cezalanması gerekenlere falaka çekerlerdi. (Bak. Muhzır Ağa)M.Sertoğlu.
BAŞKAPTAN Osmanlı donanmasında Kapudâne rütbesi ihdas olunmadan önce, Kaptanpaşadan sonra gelen ve Beğlerbe-ği rütbesinde olan Mirî kalyonların birinci kaptanı. (Bak. Kapudâne)M.Sertoğlu.
BAŞKAPUDÂNE (Bak. Kapudâne Donanma). M.Sertoğlu.
BAŞKARAKULLUKÇU Yeniçeri ortalarında subayların altında Karakullukçu denilen çavuşlar vardı. Bir Ortadaki karakullukçuların âmirine Başkarakullukçu denirdi. Bunlar, Çorbacıların ve diğer subayların emir çavuşlarıydı. (Bak. Yeniçeri subayları). Ayrıca, İstanbul'daki kulluklann yani karakolların kumandanına ve bundan başka, Enderun koğuşlarından Hazine odası en kıdemlisi olan Giyimbaşı'ya vekâlet edene Başkarakullukçu denirdiM.Sertoğlu.
BAŞKÂTİP (Bak. Serkâtib-i şehriya-rî)M.Sertoğlu.
BAŞKETHÜDA (Bak. Üçüncü kethüda)M.Sertoğlu.
BAŞKULLUKÇU Enderun koğuşlarından Seferli odası efradının kıdemlilerinden biri olup vazifesi Padişahın sarığı ile ab-dest havlularını yıkamaktı. Bu sırada, koğuş halkı ilâhiler okurlardı. Bundan başka, Kiler ve Hazine koğuşlarında da kıdemlilerden Başkııllukçular vardı. Hazine odasındaki Başkullukçu, odanın en eskisi olan Giyimbaşı'ya, Kiler odasındaki ise, bu odanın en eskisi olan Peşkirbaşı'ya vekâlet ederdi. (Bak. Enderun)M.Sertoğlu.
BAŞLALA KULESİ Saray-ı cedidi âmirede (Topkapı) Fâtih'in yaptırdığı en eski binalardan olup. vaktiyle Ortakapının iki yanındaki gibi bir kule bulunduğu, sonradan c kısımların kaldırıldığı söylenir. Sarayın Dördüncü yer denilen bölümündedir. Bir adı da Taş knbbe'dir. Eni 6.60 metre, yüksekliği, Lâle bahçesi tarafında 6.75, Beşinci yer tarafında ise 10.20 metre olup duvarları kalındır. Vaktiyle sarayın eczahanesi olarak kullanılmış. Eldeki bazı kayıtlara göre Başlala denen bir memur odaya gözcülük eder ve ilâçların konulduğu kâse, hokka ve şişeleri Hekimbaşı ile beraber mühürlerdi. Bir vakitler burası sarayda bulunan silâhların temizlenmesi için kullanılmış, sonra Meşkhane olmuştur. 1909 senesinde tamir edilerek hazinede bulunan Hekimbaşı odasının eşyalar buraya getirilmiştirM.Sertoğlu.
BAŞMABEYNCl (Bak. Mabeyn)M.Sertoğlu.
BAŞMUHASEBE Osmanlı maliyesinin en önemli kalemi olup XVII. Yüzyıl başlarında kurulmuştur. Maliye hesaplarını kontrolla görevli kalemlerin bir araya getirilip sorumlu bir âmire bağlanmasıyla meydana gelmiştir. Gördüğü iş, bugünkü sayıştaya benzetilebilir. Osmanlı maliye teşkilâtında para harcamağa yetkili bütün kalemler Başmuhasebe'ye karşı sorumlu idi. Amirine Başmalıaseîbeci veya Mu-hasebe-i evvel denirdi. Malikâne halifeliği. Zimmet halifeliği, Muhalefet halifeliği, adlı üç halifelik ve Darbhane, Mutfak Tersane, Arpa, Baruthane, Zahire, Nüzul ve Bina emanetleri malî bakımdan buraya bağlı idi. (Herbiri için kendi maddesine bak)M.Sertoğlu.
BAŞMUKATAA Ibrail, İsakçı, Tulca, Maçirı, Ahyolu ile Tuna suyu kenarındaki bütün iskele ve tuzlaların mukataa hesaplarına bakan maliye kalemlerinden biri olup Hazine'ye bağlı idi. (Bak Hazine). Aynı zamanda mukataalara dair, verilen karar ve emirlerle konulan nizamların kayıtlan burada saklanırdı. Mukataaları iltizama alanların tatbik mühürleri de burada bulunurdu. (Bak. Mukataa)M.Sertoğlu.
BAŞMÜNECCİM (Bak. Müneccimba-şı)M.Sertoğlu.
BAŞMÜTEFERRİKA (Bak. Oda efradı)M.Sertoğlu.
BAŞODABASI Yeniçeri Ocağında Ağa bölükleri Odabaşılarmın en kıdemlisi olup Ağa bölüklerinde evli yeniçerilerden suç işleyenleri bu cezalandırırdı. Cemaat ortalarında aynı vazifeyi görene ise Oda kethüdası denirdi. (Bak. Ağa bölükleri)M.Sertoğlu.
BAŞPERDECİ Çadır mehterleri içinde çadır perdesi diken iki kişi vardı. Bunlardan biri (Başperdeci, öbürü ikinci perdeci idi. (Bak. Çadır Mehterleri)M.Sertoğlu.
BAŞREÎS Asâkir-i Mansure teşkilâtından sonra, yani 1826 da Bostancı Ocağı yeniden kurulup, yeni bir nizama göre teş-kilâtlandırıldığı sırada eskiden varolan Bostancılar kethüdahğı tâbiri kaldırılıp bunların işlerini görenlere Başreis denmiştir. (Bak. Bostancı ocağı)M.Sertoğlu.
BAŞRUZNAMÇECİ Başdefterdalığa bağlı Hazine-i âmire dairesinin âmiri olan zat olup kendisine Büyük nıznamçeci veya Ruznamçe-i evvel de denirdi. Bunun emrindeki ruznamçe kalemi Mukataa, Mevkufat ve Cizyeden toplanan geliri her gün kaydetmekle görevli idi. Yardımcısı olan Küçükruznamçeci veya Ruznamçe-i sâni Başruznamçeciye yardım ederdi. Hünkâr Müteferrikaları ile Çaşnigir ve Ulûfeli kâtiplerin maaşları bu kalem tarafından verildiği gibi, her gün hazineye giren ve çıkan para, kumaş, altın, gümüş vesairenin kayıt ve hesaplarını bu kalem tutardı. Bundan başka, Başdefterdarlığın günlük gelir ve giderlerinin özetleri burada gözden geçirilir, Ruznamçe temessükü denilen ibra tezkireleri yazılırdı. XVII. Yüzyıl ortalarında ve Kazasker, Rikâp ağalan, Müteferrikalar, Divan çavuşları, Müşahereharan denilen aylıklılar, Çaşni-girler, Divan-ı Hümâyun ve Defterhane kâtipleri, Enderun mütekaitleri, Saray hekimleri, Bîrun hazinedarı, Saray peykleri, Mimarlar, Hazine başkâtibi, Hassa müezzinleri, Enderun kuşçuları, Yahudi hskim-ler, Hazine şagirdleri maaşlarını Küçük-ruznamçe tarafından gösterilen şekilde a-lırlardı. Ruznamça kalemi ve ruznamçeci-likler 1840 yılında kaldırılmıştırM.Sertoğlu.
BAŞSANCAKTAR Sarayda harem kapıcılarından kırk kişi Sancak-ı şerifi korumakla görevli olup bunlara Sancaktar ve başlarına Başsancaktar denirdi. Bunların sayısı XIX. Yüzyılda indirilmiş, bir Başsancaktar ve yamağı ile bir Başbekçi-nin emrinde on beş bekçiye inmiştir. (Bak. Sancak-ı Şerif)M.Sertoğlu.
BAŞŞAGlRD Yeniçeri Ocağı kâtibinin dairesi olan Efendi dairesi'nde ve başlangıçta on beş kişi iken zamanla ihtiyaca göre artarak XVIII. Yüzyıl sonlarında sayıları yüze kadar çıkan Şaglrd adlı kâtiplerin en kıdemlisi ve kalemin âmiri olup daima Ocaktan ve Sekbanlardan tâyin o-lunurdu. Bundan sonra gelene Beytülmal kâtibi denir, o da sekbanlardan tâyin edilirdi. Bu zat, Efendi dairesindeki Beytülmal defterini tutardı. Ondan sonra gelen ise Şagirdler halifesi olup bunun maiyetinde bulunanlar yeniçerilerin ulufelerini yazarlardı. Bundan başka, Ağa kapısındaki on kişilik kalem heyetini oluşturan Ağa-kapısı şagirdlerinin en kıdemlisine Başşa-gird denir ve diğer şagirdlerin terfi ve cezalandırma işleri bunun vasıtasiyle olurduM.Sertoğlu.
BAŞTARDE Osmanlı donanmasınıE Kadırga cinsinden gemilerden yirmi altıdan otuz iki oturağa kadar çift kürekli harp gemisi. Her küreğini 5-7 kürekçi çekerdi. Yirmi altı oturaklı olana Yarım baştarde denirdi. Boyu 57 zira idi. Otuz iki oturağa kadar olan Kaptanpaşa Baş-tardesinin boyu ise 72 arşındı. (Bak. Arşın). Her küreğini yedi kişi çekerdi. Kaptanpaşa Baştardesi donanmanın amiral gemisi olup beş yüz kürekçisi, iki yüz elliye yakın muharibi, ayrıca topçu ve gemicile-riyle hepsi sekiz yüze varırdı. Toplarının üçü başta olup yan taraflarında dört beş tane daha hafif topları vardı. Arka tarafında yan yana üç fener yanardı. XVIII. Yüzyıla kadar harbde, sulhta Kaptanpaşa-lar baştardeye binerlerken, kalyonlann daha ziyade önem kazanması üzerine harb-lerde Başkapudane denilen kalyona ve sulh zamanlarında baştardeye binmeleri kanun oldu. Baştardelerin reisleri en tecrübelilerden seçilirdiM.Sertoğlu.
BAŞTARDE-1 HÜMAYUN Padişahlara mahsus baştarde olup bir adı da Hünkar baştardesi idi. îlk önce Kanunî, Saraybur-nu'nda bir tersane yaptınp kendisi için yeşil bir baştarde inşa ettirmiştir, ü. Selim, III. Murad ve III. Mehmed de aynı tersanede birer baştarde yaptırmışlardır. Hükümdarlar bunlarla çoğu zaman Boğaz'-da gezerler, bu sırada dümeni tersane kefc-hüdası tutar ve Kaptanpaşa ak elbiseleriyle hizmetinde bulunurdu. Bu baştardelerin kendi renkleriyle kürekleri ve yelken direkleri yeşil idi ve yeşil sancak çekerdi. Üç fenerden başka seren direğinin ucuna demirden altın yaldızlı bir kısım eklenip bir küçük fener daha konurdu. Bir vezir donanmaya Serdar olsa Hünkâr baştarde-sine biner ve direğine kendi bayrağını çekerdi. Bu baştardenin reisleri Vardiyanba-şı rütbesinde olurdu. (Bak. Vardiyanba-şı)M.Sertoğlu.
BAŞTERCÜMAN Divan-ı Hümâyunda, baş vuran türlü din ve milletten vatandaşların dâvalarının görülmesi sırasında ve yabancı elçilerle görüşülmesi için her dilden tercümanlar bulunurdu ki, bunların en kıdemlisi ve âmiri olan zata Baş-tercüman denirdiM.Sertoğlu.
BAŞTİNE Saraya ve orduya türlü vergiler ödeyen Hıristiyan tebaanın, buna kargılık ziraat yaparak hiçbir vergi ve resim ödemedikleri çiftliklerine verilen isim. Baştine'ler, aynı mükellefiyet şartlarıyla babadan oğula geçerdiM.Sertoğlu.
BAŞUSTA Top dökümhanesinin başı ve âmiri. Bir adı da Dökümcübaşı veya Ser rihtegân idi. Dökümhaneye Acemi 0-cağmdan efrat seçilir, bunlara şagird denirdi. Şagirdlsr yetişip Usta ve sonunda Başusta olurlardı. Başustalarm maiyetinde bir muavin ile ayrıca tamirci, burgucu, yamacı, çırağcı, demirci, marangoz ve kepçeci gibi türlü sanatkârlar vardı. (Bak. Topçu ocağı)M.Sertoğlu.
BAŞVEKİL II. Mahmud Yeniçeri Ocağım kaldırdıktan bir zaman sonra devlet teşkilâtında da birçok değişiklikler yapmış ve 1838 yılında Sadnâzam ve Sadaret tâbirlerini kaldırarak bunun yerine Başvekil ve Başvekâlet tâbirlerini kullanılmasını emretrniştir. Böylece Başvekil unvanını ilk alan Rauf Paşadır. Ertesi yıl, II. Mah-mud'un ölümünden sonra bu makama getirilen Hüsrev Paşa yine Sadnâzam unvanını almış, 1878 yılında Başvekâlet tâbiri yemden kabul edilerek hükümet reisi olan Ahmed Vefik ve Sadık Paşalar bu unvanı almış, dört ay sonra ise Mütercim Rüştü Paşa hükümet reisi olunca yine Sadnâzam tâbiri kullanılmıştır. 1879 yılından itibaren Arifî, Said, Kadri, Abdurrahman ve Vefik Paşalar üçbuçuk yıl boyunca Başvekil unvanıyla hizmet görmüşler, nihayet Said Paşa dördüncü defa ve 1882 yılında Sadnâzam unvanıyla hükümet reisi olmuş ve bu hal imparatorluğun sonuna kadar devam etmiştirM.Sertoğlu.
BAŞ VERGİSt (Bak. Cizye)M.Sertoğlu.
BAŞYAYABAŞI Yeniçeri Ocağı cemaat ortaları Yayabaşılarının en kıdemlisine verilen isim. (Bak. Yayabaşı). Zağarcı, Seksoncu, Turnacı ve Sekbanlar kurulmadan önce Yayabaşılar terfi edince Baş-yayabaşı olurlar ve oradan Kulkethüdalığı'na geçerlerdi. Ağa bölükleri kurulup Kethüda beylerin Ağa bölklerinden olması kanun olunca Başyayabaşılığın yolu devecilik oldu. Yahut da yirmi beş akçe ile Kapıkulu Süvariliğine geçerlerdi. Kanunî zamanında Yayabaşıların en kıdemlilerinden dört beş kişi ayrılarak vazifeleri yeniçeriler için tüfek yapmak olan mîrî tüfekçilerin nezaretine memur edilmişlerdi, içlerinden en kıdemlisine Tüfekçi başı denir ve terfi ederse Başyayabaşı olurdu. Ayrıca Acemi Ocağı Yayabaşıları'nın en-kıdemlisi Baş Yayabaşı diye anılırdı. (Bak. Acemi Ocağı)M.Sertoğlu.
BAŞYAYABAŞI BAYRAĞI Yeniçeri Ocağının bayraklarından olup derecesi kethüda bey bayrağından sonra ve Başçavuş bayrağından evveldi. (Bak. Yeniçeri bayrakları)M.Sertoğlu.
BAŞ YAZICI Yeniçeri Ocağının kâtibi. Bir adı da Yeniçeri efendisi veya Yeniçeri kâtibi idi. (Bak. Yeniçeri kâtibi)M.Sertoğlu.
BATMAN 6 Okka. (Bak. Dirhem, Yük)M.Sertoğlu.
Dostları ilə paylaş: |