BİRİNCİ BÖLÜM
Hanefî Alimlerinin
Konu Hakkındaki Görüşleri
Hanefî alim Haskefî1 meşhur kitabı "Durru’l-Muhtâr Şerhu Tenvîru’l-Ebsâr" adlı kitabının "Dövme, Öldürme ve Bunlardan Başka Şeylere Yapılan Yeminin Hükümleri"2 bölümünde şöyle diyor: "(Ölü ile dirinin ortak olduğu şeyde yemin iki halde olur): Ölüm ve yaşam. (Yaşam ile olan özel durumu) tatlı3 ve acı veren, sevindiren ve üzen herşeydedir. Aynı söverek kötü konuşmak ve öperek iyi karşılamak gibi. (Bunlardan hepsi hayattaki yaşantısı ile ilgilidir.) Sonra bunun üzerine ara meselelere girdi: (Eğer bir kimse, başka bir şahsa: "Ben seni döversem" veya "giydirirsem" veya "konuşursam" veya "yanına gelirsem" veya "kabul edersem" diye yemin etse) bunların hepsi hayatta olmasıyla sınırlıdır. Öyle ki onu boşasa veya âzâd etse, o da ölmüş olsa onun bu fiili hiç bir anlam taşımaz. (Sadece şunlar hariç: Yıkaması, taşıması, dokunması ve elbise giydirmesi). Yani yıkamayacağına veya taşımayacağına yemin etse, bunların hayatta olmasıyla bir bağlantısı yoktur." Bitti.
Tahtâvî şerhinde4 diyor ki: ("Eğer seninle konuşursam") sözü hayatta olana söylenir. Çünkü söylemekten kastedilen karşıdakinin anlamasıdır, ölü birisi ise anlamaktan mahrûmdur. Çünkü ölüler işitmez ve anlamaz. Rivayet edildiğine göre Rasûlüllâh (sav) Bedir’de kuyulara atılan müşriklerin ölülerine: "Rabbinizin size va’dettiğini gerçek olarak buldunuz mu?" diye seslendiğinde Hz. Ömer: "Yâ Rasûlüllâh! Kendilerinde ruhları bulunmayan şu cesetlere ne söylüyorsunuz?" demiş, Rasûlüllâh (sav) de cevap olarak şöyle demişti: "Nefsim elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, benim söylemekte olduğum sözleri sizler onlardan daha iyi işitir değilsiniz." 1
Buna, mânâ yönünden sabit değildir, diye cevap verilir. Yoksa hadis sahihtir.2 Hz. Aişe (ra) da bu hadise Allâh Teâlâ’nın şu âyetleriyle cevap vermiştir: "Sen kabirdekilere işittiremezsin", "Sen ölülere işittiremezsin". "Mânâ yönünden" sözüyle ne kastedildiğine bakılır. Çünkü dıştan bakıldığında söylenen söz kanun koyucu olan Rasûlüllâh (sav)’den çıkmaktadır ve mânâsı doğru olmamaktadır. İçinde buna benzer şeyler vardır.3
Yine buna, Rasûlüllâh (sav) o hadisi ölülerin anlaması için değil, hayatta bulunanlara nasihat etmek için şöylemiştir diye cevap verilir. Aynı Ali (ra)’dan rivayet edilen hadiste olduğu gibi. O şöyle demiştir: "Ey kabirde yatan mü’minler, size selâm olsun. Geride kalan kadınlarınızı evlendirdim, mallarınızı taksim ettim, evlerinize insanlar yerleştirdim. İşte bunlar sizin bizde geride kalan haberiniz, bizim sizdeki haberimiz nasıl?"1 Bu söze karşılık bazı ölülerin şöyle dediği söylenir: "Etler çürüdü, gözler aktı. Ne yaptıysak onu bulduk. Ne yediysek kazandık, neyi bıraktıysak zarar ettik.”1 Ayrıca "Câmi‘u’s-Sağir"i şerhedenlerin buna benzer bir sözü söyledikleri nakledilir. Yine Rasûlüllâh (sav)’den rivayet edilen: "Ölü, defnedenler ayrıldıklarında onların ayak seslerini işitir" hadisidir.2 "Kemâl"3 ve "Nehir"4 ’de şöyle denilmiştir: "Buna verilecek en güzel cevap şudur: Bu Rasûlüllâh (sav)’in bir mucizesidir") Bitti.5
Allâme İbn Âbidin haşiyesinde6 şöyle diyor:7 "Konuşmaya gelince, bundan kasıt karşıdakinin söyleneni anlamasıdır, ölü birisi ise anlamaktan mahrumdur. Buhârî’deki hadiste Rasûlüllâh (sav) Bedir kuyularına atılan müşriklerin ölülerine: "Rabbiniz’in size va’dettiğini gerçek olarak buldunuz mu?" dediğinde, Hz. Ömer: "Yâ Rasûlüllâh! Sen ölülere mi konuşuyorsun?" demiş, Rasûlüllâh (sav) de: "Nefsim elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, benim söylemekte olduğum sözleri, sizler onlardan daha iyi işitir değilsiniz" diye buyurmuştur. Alimlerimiz bu hadisin mânâ yönünden sabit olmadığını söylemişlerdir. Bu yüzden Hz. Aişe (ra) da, "Sen kabirdekilere işittiremezsin" ve "Sen ölülere işittiremezsin" âyetleriyle bunu kabul etmemiştir. Rasûlüllâh (sav) o hadisi hayatta bulunanlara nasihat etmek için söylemiştir. O hadis hususiyetle Bedir’de öldürülen müşriklerin kaçırdıkları fırsatlara yanmaları için söylenmiştir ve o an onların işitmesi de Rasûlüllâh (sav)’in bir mucizesidir.
Fakat Müslim’de geçen: "Ölü, defnedenler ayrıldıklarında, onların ayak seslerini işitir” hadisi, onlara karışık gelmektedir. Ancak bu hadisi yukarıdaki iki âyetle arasını birleştirerek, sorgudan önce kabre ilk konuluş olarak tercih ettiler.1 Çünkü o iki âyette de kâfirler işitme yönünden uzak oldukları için ölülere benzetilmişlerdir ve o da ölülerin işitmediğinin bir çeşitidir. Burada anlatılanlar "Feth" ve "Cenazeler" kitabında bulunmaktadır. Birinci cevabın mânâsı, eğer senedi sahih olsa bile, mânâ yönünden bozuk ve Kur‘ân’a ters olduğundan Rasûlüllâh (sav)’den sabit olmadığını gösterir." İbn Âbidin’in sözü bitti, Allâh O’na rahmet etsin.
Şimdi Hanefî alim İbnü’l-Humâm’ın1 "Hidâye"’nin haşiyesi olan "Fethu’l-Kadîr" adlı kitabının cenazeler bölümündeki: "Rasûlüllâh (sav)’in şu hadisinden dolayı şehadet telkin edilir: "Ölülerinize ‘Lâ ilâhe illallâh’a şehadet etmesini telkin edin."2 Bundan kasıt ölmeye yakın zamandır" başlıklı sözünü nakledelim:
Dostları ilə paylaş: |