Adamın biri deniz kenarında gezerken plajda oturmuş gelen giden dalgaları seyretmeye koyulmuş


- “Haçını kaldır, arkamdan gel!” - Artur Blessit



Yüklə 459,93 Kb.
səhifə16/27
tarix29.04.2018
ölçüsü459,93 Kb.
#49424
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   27

33 - “Haçını kaldır, arkamdan gel!” - Artur Blessit


R
akamlar bile şok edicidir: 315 devlet gezdi, 65.000 km yayan yürüdü, sekiz milyar kilogram yük taşıdı sırtında - Arthur Blessit: sırtında haç taşıyarak dünyayı yayan birbuçuk defa dolaşan adam. Onun sırtında artık eskimiş, yıpranmış, kapkara olmuş tahtalardan yapılan 3,70 m uzun olan bir haç taşıyor.

Herşey kırk sene önce bir adamın itaat etmesiyle başladı. Arthur Blessitt Kalifornia'da yaşayan genç sıradan bir imanlı idi. Rab için çalışmaya karar verdi, ama hayatı başka imanlılardan, başka vaizlerden hiç farklı değildi. 1960'lı yıllarda Kalifornai'da "Hippiler' denilen bir gençlik hareketi başladı. Gençler artık eski yaşam stilinden bıkmış olarak saçlarını uzatırmaya, renkli rubalar giyimeyi, uyuşturucu kullanmaya ve 'serbest seks' uygulamaya başladılar. Bu, bütün dünyayı değiştiren bir hareket oldu.

Arthur Blessitt bu gençleri Rab için kazanmak istedi ve o amaçla Los Angeles'in 'en günahlı' mahallesini taşıdı. Orada hem sokakta Rabbin sözünü vaaz etmeye, hem de fukaralara yemek dağıtırmaya başladı. Sonra, kişilere daha iyi konuşabilmek için, 1968 senesinde bir 'imanlı kahve' açtı. Kahvesini uygun bir biçimde süslemek için ve kişilerle hemen bir konuşma fırsatı olsun diye, duvara kocaman bir haç astı.

Bir sene sonra tam Noel günü Rab onu konuştu: "Haçını kaldır ve arkamdan gel." Her imanlı İsa'nın bu sözleri biliyor ve asıl anlamını da kavrıyor: İsa haçta zorluk çekmedi ama öldü. Ve aynı biçimde öğrencilerini de çağırıyor, kendi isteklerinden, kendi planlarından, bir sözle kendi hayatlarından vazgeçsinler ve İsa'nın istediğini yapsınlar. Athur Blessitt de Rabbin sözlerini önce o biçimde anladı. Ama Rab "Hayır, ben bu haçı, duvarda asılı duran, tahtadan yapılmış olan haçını kastettim. Onu al ve benim için bütün dünyada onu gezdir."

Arthur şok içinde idi ve yanlış anladığını sandı. Küçükken hiç haça karşı özel duyguları olmadı, hatta, birçok Hristiyanların yaptığı gibi, hiç haç takmamıştı. Ama Rab çağrısını tekrarladı ve böylece Arthur Blessitt önce Bütün Amerika gezerek haçı her yere taşıdı. Önce haçı olduğu gibi her yere sürüklerdi, ama kısa bir zamanda fark etti ki, tahta çok çabuk kısalmaya başladı. O yüzden lastikten bir tekerlek taktı. Sokakta onu görünce çoğu insanlar şaşkınlık içinde kalıyorlar, kimileri eğleniyorlar. Ama büyük çoğunluk Rabbin onların kalplerine dokunduğunu hissediyorlar.

1969 senesinde, Kuzey İrlanda'dan başlayarak, haçı başka devletlere taşımaya başladı. Şimdi 40 sene sonra geriye bakarken Rabbe koruması için şükür ediyor. Upuzun haçı ile çöller ve ormanlar aştı, balkanlara bindi ve Antarktika'da bile gezdi. 25 defa mahpusa atıldı ve 54 defa savaş bölgelerine girdi. Bu kadar yoğun bir hayat sürdüğü halde vakıt buldu, altı çocouk yertiştirsin. Bütün komunist devletleri ve bütün müslüman bölgeleri gezdi.

"Haçı böyle harfi (bukvalno) bir biçimde taşımasının en büyük bereketlerin biri şudur: insanlar haç hakkında birçok yanlış fikirlere sahip. Birçok yerlerde, özellikle müslüman devletlerinde, haça karşı büyük bir nefret var. Onu savaşçılığın bir sembolü olarak tanıyorlar. Ama ben alçakgönüllülükle sırtımdaki haç ile yapayalnız gezerken, müslümanlar bile bunu büyük bir ilgi ve saygı ile karşılıyorlar. Merak ederek bana soruyorlar, 'Bunu neden yapıyorsun' diye. O zaman onlara Mesih'in sevgisinden anlatıyorum. Böylelikle haç, artık nefret edilen bir savaş sembolü olarak değil de, bir sevgi sembolü olarak kabul ediyorlar."

Arthur Blessitt'in karşılaştığı olayları ve maceraları yüzlerce sayfalaık bir kitap doldurabilir. 1982 senesinde Türkiye, Tekirdağ kasabasında yakın yürürdü. Halk tarafından hiç zorluk görmeyen Arthur, sonra arabsına bindi ve yoluna devam etti. Birden bire arkadan kamyon onlara vurdu. Araba yuvarlanarak bir çayıra düştü.

1981 senesinde Almanya'nın Hamburg kasabasında önce bir kilisede paylaştı sonra yerli imanlılarla Hamburg'un en kötü fuhuş mahallesine gitti, orada da vaaz etsin diye. Acıktığı için bir adamdan haçı tutmasını rica, kendisi de sokakta satış yapan bir yerden hotdog aldı kendini. Tam o arada bir nağara duydu. Bir adam uzun bir bıçak çekti ve haçı tutan kişiye saldırmak üzere idi. Arthur hemen yüksek sesle dua etmeye başladı: "İsa! İsa! İsa!" diye bağırdı. Bıçağı tutan adam saldırmaktan son anda vazgeçti, ama hırsını alamadığı için haçın tekerleğini paramparça etti. Sonra bir arabaya atlayıp uzaklaştı.

Ama en büyük olaylarından biri 1981 senesinde Lübnan'da oldu. O zaman bütün dünya Beyrut kasabasına baktı. Orada 5 ordu birbirlerine karşı bir iç savaşında dövüştüler. Bütün kasaba harap oldu. Arthur Blessitt kendi 10 yaşındaki oğlunu yanına aldı ve İsveç'ten uçakla Beyrut'a gitti. Oraya varırken haçla yürümeye başladı. Her taraf bombalar, patlamalar ve kurşun sesleri.

Çok vakıt geçmeden İsrailli askerler onu durdurdular: "Nereye gittiğini sanıyorsun bu savaşta? Sen deli misin? Burada Ne işin var?"

-"Ben haçı gezdiriyorum", diye cevap verdi Arthur.

O anda bir subay yaklaşıp onu iyice süzdü. "Seni tanıyorum galiba! Sen geçen sene haçı Yeruşalim'den Kahire'ye taşıyan adam değil misin?"

- "Evet, benim!"

- "Beni hatırlamıyor musun? Ben sana su vermiştim. Negev çölünde bir tank komadörü idim. Tanıdın mı beni?"

O anda Arthur'un aklına geldi ve ikisi sarmaştılar. İsarilli asker ona sormaya devam etti: "Ee, şimdi burada bu cehennemde ne yapmak istiyorsun? Planın ne?"

- "Ben Beyrut'un batı tarafına, yani müslüman mahallesine gitmek istiyorum. Orada Yasir Arafat'ı (yani Filistinlerin önderi) bulacam ve onunla birlikte dua edecem?"

O anda İsrailli askerin gözlerinden yaşlar akmaya başladı: "Şu işe bak! Sen onunla dua etmek istiyorsun, biz gene onu öldürmeye bakıyoruz. Allah sana merhamet etsin! Bak, sana bir harita çiziyorum. Arafat'ı bulmak için bu yolu tutacan."

Arthur Blessitt küçük oğlu ile Beyrut'un sokaklarını yürürken her yerde yanık evler ve arabalarla, insan cesetlerine ve betondan yapılmış barikadalarına rastladılar. Öyle bir barikadayı geçtikten sonra birden etraflarını askerler sardı. Onlar Filistinli idi: "Burada ne işiniz var. Ne için geldiniz" diye sordular İngilizce olarak.

- Arthur ne diyeceğine şaştı: "Biz iyi haber getiriyoruz"

- "Öyle mi, bize gerçekten iyi haber lazım! Gel buraya bakalım". Ve bununla Arthur'un haçını ve oğlunu yakından görmeye geldiler. Aynı askerle onu Arafat'a getirdiler. Ünlü Amerikan jurnalist Coş Harlet de orada idi ve karşılaşmayı kamerasıyla çekti. Arthur Blessitt, Yasir Arafat'la İsa'nın adıyla dua etti ve en sonunda küçük bir haç hediye etti.

Arthur Blessitt'in soyadı İncgilizce olarak 'kutsanmış' sözüne benziyor. Ve gerçekten özel bir instrumenti olarak Rab tarafından kullanıldı, her yerde haçın haberini yaymak için Rabbin elçisidir. O gerçekten kutsanmış bir hayat sürüyor. Her imanlı elbette tahtadan yapılmış bir haç oraya buraya sürüklemiyor. Ama bir düşünelim: kırk sene önce Arthur Rabbin sesine kulak azmazsaydı. Milyonlarca kişi İsa'nın iyi haberini duymamış olacaklardı. Sen de Rab sana çok değişik ve seni halkın gözünde rezilliğe düşüren bir şey buyurursa, onu yapaya hazır mısın?



Yüklə 459,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin