38 - Oda
Ne gece, ne sabah olduğu saatlerde, ne tam uykuda, ne tam uyanık vaziyette, yatağımda yuvarlanıyordum. Birden kendimi bir odanın içinde bulunuverdim. Odanın hiç bir özel tarafı yoktu, ancak uzak taraftaki duvarda küçük kartonlarla doluydu. Hani nasıl kütüphanelerde bulunuyor: küçük beyaz kartonlar, bir insanın eli kadar ve üzerinde kitabin adı, tarihi ve yazarı yazıyor. Ama bu kartonlar bambaşka idi. birincisi, bunlar bir dolabın içinde değil, ama yanyana kutular içinde dizili idiler, ve ikincisi onların üzerinde bambaşka şeyler yazardı.
Yaklaşırken ilk fark ettiğim kartonun üzerinde şöyle yazıyordu: "Beğendiğim insanlar". Meraktan o kutuyu açtım ve kartları gözden geçirdim. Yazılı adların hepsini bildiğimi fark ettim ve şok içinde kutuyu çabucak kapattım.
Ve o anda, kimse bana bilgi vermeden, tam nerede olduğumu birden anladım. Bu cansız oda ve içindeki kartlar hayatımın katalogu idi sanki. Her gün için yaptığım hareketler yazılıydı burada. Hem de öyle bir detayla, çoktan unuttuğum şeyler bile burada yazılı idi.
Rastgele odanın içinde gezip, sağdan soldan kutuları açarken ve kartların üzerinde yazılı olan şeyler gözden geçirirken, içimde hem merak ve hayret, hem de korku gibi duygular birbirleriyle güreşiyordu. Kimi kartlar sevinç ve tatlı hatıralar aklıma getirdiler, başkaları gene utanç ve pişmanlık duyguları. O dereceye geldi ki, kafamı döndürüp, acaba beni gören var mı diye sordum kendi kendime. 'Arkadaşlar' etiketini taşıyan bir kutunun hemen yanında 'Ele verdiğim arkadaşlar' adlı başka bir kutu vardı.
Kutuların üstündeki başlıklar kimi kere sıradan olup, başka zaman çok acayıp idiler: 'Okuduğumuz kitaplar', 'Söylediğim yalanlar', 'Teselli verdiğim insanlar', 'Anlattığım şakalar'. Kimileri o kadar detaylı yazardılar, güleceğim kalktı: 'Kızan iken agama bağırdığım zaman taktığım adlar'. Başkaları okurken gene, hiç gülemedim: 'Kızgınlığımda yaptığım işler', 'Anama babama söylediğim laflar'. Yeni yeni şeyler okurken hep şaşkınlık içinde kaldım. Çoğu vakıt beklediğimden çok fazla kartlar vardı. Kimi yerde umut ettiğimden daha az vardı.
Kartların sayısı bir kere o kadar çok geldi, sanki içinde boğulacaktım. Burada onbinlerce, yüzbinlerce, belki de milyonlarca kartlar vardı. Bu gencecik 20 yaşlık ömrümde bu kadar yapacak vaktım var mıydı? Ama gerçekten hepsi benim idi: kendi el yazımla yazılmıi idi ve benim imzamı taşırdılar.
'Dinlediğim şarkılar' adlı bir kartı çıkardığım zaman, anladım ki, kartlar okudukça açılırdı. Kartlar çok sıkı dizilmiş idiler ve gene de, bir iki kart okuduktan sonra, onların sonunu görmedim. Utanç içinde kapadım kutuyu. Şarkıların sözlerinden için utanmadım, ama ne kadar zaman boşa harcadığımı düşünürken utandım.
'Şehvet dolu düşünceler' yazan bir kutuya gelince, tüylerim diken diken oldu. Kutuyu ancak bir, ki santimetre çıkardım. Ne kadar büyük olduğunu hiç görmek istemedim bile. Rastgele bir kart çektim. Böyle bir şey kayıda geçti diye, midem bulandı.
S onra, sanki vahşi bir hayvanın öfkesi kabardı içimde. Kafamda tek bir düşünce vardı: "Bu kartları kesinlikle, asla kimse görmesin! Kimse bu odayı görmemeliydi! Onları yok etmem gerekiyordu." Kudurup, kutuları birden çekmeye ve yere atmaya başladım. Odanın büyüklüğü artık önem taşımazdı. Onu büsbütün boşaltmam ve kartları yok etmem lazımdı. Ama kartları ne kadar yırtmaya çalıştıysam, bir tanesini bile yok edemedim. Çelikten daha sert idiler.
Umutsuzluğa kapılıp kutuyu gene yerine koydum. delirmek üzereydim. Kendime acıyarak kafamı hafifçe duvara vurdum ve derin bir ah çektim. Ondan sonra başka bir kutu gördüm: 'Müjdeyi paylaştığım kişiler'. Kutunun sapı daha parlaktı. Sanki onu hemen hemen hiç kullanmamıştım. Kutuyu çektim; on santimetre bile uzun değildi. İçindeki kartları bir elde sayabildim.
Artık gözyaşlarımı geri tutamadım, hüngür hüngür ağladım. O kadar derin hıçkırıklarla ağladım ki, midemde bir ağrı çıktı, bütün bedenimin içinden geçti. Dözlerim üstüne düşüp ağladım. Ağlamamın nedeni utanç idi; bütün yaptıklarımdan utanıyordum. Kafamda kartlarla dolu kutular uçup dans ederdiler. Asla ve asla kimse bu oda bulmamalıydı. Onun kapısını sağlam kilitleyip anahtarını sağlam bir yerde saklayacaktım.
Ama gözyaşlarımını usul usul silerken Onu gördüm. Hayır olamaz, görmek istediğim son kişi O idi. Hayır, lütfen bu İsa olmasın. Çaresizlik içinde seyrettim, nasıl kutuları açıp kartları tek tek okumaya başladı. Ne diyeceğini düşünerek dayanamaz hale geldim. Ama gene de birkaç saniye onun yüzüne baktım ve fark ettim ki, onun hissettiği üzüntüsü benimkinden daha büyüktü. Sanki en kötü kutuların nerede bulunduğunu sezinleyerek, tam oraya gitti. Mecbur muydu, kartları tek tek okusun?
En sonunda dönüp bana odanın öbür tarafından baktı. Bana bakarken, gözlerinde sade acıma vardı. Ama bu acıma beni öfkelendirmedi. Kafamı indirdim, yüzümü ellerimle örttüm ve yeniden ağlamaya başladım. Bana yaklaşıp elleriyle bana sarıldı. O kadar şeyler söyleyebilirdi, ama bir şey söylemedi. Sadece benimle birlikte ağladı.
Kalkıp kartların ve dosyaların oduğu yere doğru ilerledi. Odanın bir kişesinde başlayıp bir lart çıkardı kendi adını benim adımın üstüne yazdı. "Hayır, yaoma!" diye bağırdm ona ve elinden bir kart almaya çalıştım. Onun adı o kartların üstünde yazılmamalıydı. Ama orada gerçekten İsa'nın adı yazılıydı. Kalın, canlı kırmızı harflerle yazılıydı. Mürekkep olarak da kendi kanını kullanmıştı.
Nazikçe kartı elimden geri aldı. Hüzünlü gülümseyerek, kartları tek tek imzalamaya devam etti. O kadar hızlı bütün kartları nasıl imzaladığını hiç anlayamayacam, ama sanki on saniye geçmedi ve son kutuyu kapatıp bana doğru ilerlediğini işittim. Elini sağ omuzuma koyuyup "İşte, tamam oldu!" dedi.
Kalktım, o da beni odadan dışarı götürdü. Odanın kapısında kilit yoktu, Doldurulacak daha birçok kart vardı.
Romalılar 14:10-12
Ve zaten hepimiz Mesihin davalama masasının önüne çıkacaz. Çünkü şöyle yazıldı:
"Rab diyor: 'Hayatımın hakkı için: benim önümde her diz çökecek ve her dil Allah olduğumu söyleyecek."
Demek, her birimiz Allaha kendisi için hesap verecek.
1.Petrus 4:17
Çünkü vakıt geldi, davalamak Allahın hanesinden başlasın.
Dostları ilə paylaş: |