5 - Küçük kara tüyler
İ manlı bir kadın, topluluğunun güdücüsü hakkında çok çirkin bir şer sözü uydurmuştu. Bu da bütün toplantıya, hatta bütün kasabaya yayılmıştı. Ama kısa bir zaman sonra kadın ağır hastalanmışken pişman olup bütün günahlarını açıkça söylemiş. İyileştikten sonra, topluluğun güdücüsüne gidip ondan affını dilemiş. Yaşlı pastor, “Tabii canım, elbette seni af ettim” demiş gülümseyerek. Ve sonra şöyle devam etmiş: “Yalnız, sen bana çok fazla zarar verdin; onun için senden şimdi bir şey rica etmek istiyorum. Kadın, “Seve seve yaparım” demiş. Pastor ona şöyle buyurmuş: “Eve git, kara bir tavuk al, onu kes. Sonra tüylerinin hepsini, en ufacığına kadar kopar, sepete koy ve bir tanesini bile kaybetmeden bana getir”. Kadın onu eski bir adet sandı ve kısa bir zaman içinde o işi bitirmiş. Sonra pastor demiş ki, “Güzel, şimdi bütün kasabayı dolaş, her üç adım attığında o kara tüylerden biraz sokağa at. En sonunda kilisenin kulesine bin, tüylerden ne kadar kalmışsa, tepeden aşağı at. Bütün bunları bitirdin mi, gene bana gel.”
Bir saat geçmedi, kadın gene pastorun yanına dönmüş, elinde boş sepet dururdu. Bu sefer pastor ona tatlı tatlı şöyle buyurmuş: “Tamam, şimdi bütün kasabayı bir daha gez, dağıtırdığın bütün tüylerini topla ve sepetine koy. Ama dikkat et, bir tanesi bile eksik olmasın!” Kadın gözlerini açıp pastora uzun uzun bakmış: “Ama o mümkün değil”, demiş, “Rüzgar tüyleri her bir tarafa dağıttırdı, nasıl onları bir daha toplayacağım?”
Pastor ona şöyle cevap vermiş:
“Bak, gördün mü? Senin sağa sola yaydığın kötü lafların da aynı onun gibi. Kim onları yeniden toplayabilir, kim onların etkisini geri alabilir? Bir daha böyle yalan lafları yaymaya kalktın mı, bu kara tüyleri aklına getir de onu sakın yapmayasın!”
Evet, dilimiz bir ateştir: küçücük bir kıvılcım kocaman bir ormanı yok edebilir (Yakup 3:6). Söz bir ok gibidir: onu atmak çok kolay, ama bir kere atıldı mı, onu geri alamazsın (Sül. Mes. 25:18)
Mezmur 15:1-3
Ey RAB, senin çadırına kim girecek?
Senin kutsal tepene kim oturacak?
Dürüstlük içinde yürüyen, doğrulukla yaşayan,
ve yüreğindeki hakikatı söyleyen;
Dili hiç iftira söylemeyen,
dostlarına kötülük etmeyen,
ve yakınına şer atmayan.
Rablan birlikte olmak, onun ‘çadırında oturmak’ istersek, şer atmak ve dedikoduları yaymak bizden ırak olsun. (Rom. 1:30; 2.Kor. 2:20)
Romalılar 1:28-32
Ve madem artık Allahı tanımayı uygun görmediler, Allah onları aşağılık düşüncelerine terk etti, edepsiz şeyler yapsınlar diye. Her türlü haksızlıkla dolup taşıyorlar:
- kötülük, açgözlülük, fenalık, kıskançlık,
- katillik, çekişme, aldatırmak ve namertlik.
- Dedikoducular, küfürcü,
- Allahtan azlaşmayan, af etmeyen,
- yüksek gönüllü, övünen,
- kötülük için fırsat kollayan, ana babalarını seslemeyen,
- anlayışsız, güvenilmez, sevgisiz, merhametsiz kişilerdir.
Allah buyurdu ki, bu tür işleri yapanlar ölümü hak ediyorlar. Allahın bu buyruğunu biliyorlar ve gene de bu işleri yapıyorlar. Ve yetmiyor kendileri yapıyorlar, bu tür işleri yapanları yürekten kutluyorlar bile.
2.Korintliler 2:20
Çünkü korkuyorum, aranıza geldim mi, sizi istediğim vaziyette bulamayacam. Siz de beni istediğiniz vaziyette bulamayacanız. Aranızda olmasın kavga, kıskançlık, kızgınlık, çekişme, iftira, dedikoduculuk, gururluk ya da karışıklık.
6 - Tahta çanak
Adamın biri çok yaşlanmıştı: gözleri görmez ve kulakları işitmez oldu. Zor yürürdü ve dizleri tır tır titrerdi. En büyük çocuğunun evinde kalırdı. Onun oğlu ve karısı yaşlı babalarından bıkmıştı. Sofraya otururken, kaşığını zor elinde tutardı, sık sık çorbasını dökerdi, ağzından yemekler dökülürdü, ve böylelikle hem kendini, hem etrafını batırırdı. Çocuğu ve onun karısı o yaşlı dededen iğrenmeye başlamışlar. Artık dayanamayıp demişler: “Baba, yeter artık, sana bakarken midemiz bulanıyor. Sen sofradan kalk, te köşede kümbetin arkasında otur”. Yemeğini de küçük bir çömlek çanağına dökmüşler. Hem de o kadar az döktüler ki, dede zor doydu. Böyle köşede otururken, sofraya bakmış ve gözleri yaşla dolmuş. Bütün günlerde böyle devam etmişler.
Günün birinde dedenin elleri de tutmamaya başlamışlar ve yemek yerken çanağını düşürmüş, o da patlayıp bin parça olmuş. Gelini buna çok kızmış dedeyi azarlamaya ve ona bağırmaya başlamış. Bir daha kırılmasın diye gidip ona pazardan ucuz bir tahta çanağı almış. Artık yemeğini ondan yiyecekti.
Böyle otururken, dört yaşındaki torun başlamış oraya buraya gitsin ve küçük tahta parçaları toplasın. Babası ona sormuş “Evladım, ne yapıyon böyle?” Çocuğu da şöyle cevap vermiş: “Büyük bir tahta çanağı yapıyorum. Anam ve babam yaşlandı mı, ondan yemek yesinler”. Bunu işitince adam ve karısı birbirlerine uzun uzun bakmışlar, en sonunda hüngür hüngür ağlamaya başlamışlar. Hemen yaşlı dedeyi köşesinden çıkarıp yeniden sofraya oturtmuşlar. Ve bundan sonra dede ağzından biraz çorba akıttırırken, bir söz bile söylememişler. (Grimm kardeşleri masallarından)
Rab bize kendi sözünde ana ve babalarımıza bakmaya ve saygı göstermeye buyuruyor:
Sül. Özd. 28:24
Annesini ya da babasını soymayı günah saymayan, haydutla birdir.
Sül. Özd. 30:17
Babasıyla alay edenin, annesinin sözünü hor görenin gözünü deredeki kargalar oyacak; o akbabalara yem olacak.
Sül. Özd. 19:26
Babasına saldıran, anasını kovan çocuk, ailesinin utancı ve yüzkarasıdır.
Çıkış 21:17
Annesine ya da babasına lanet eden kesinlikle öldürülecektir.
Yasa 27:16
Annesine, babasına saygısızca davranana lanet olsun! - Bütün halk, ‘Amin!’ diyecek.
Efesliler 6:1-3
Ey kızanlar! Ananızı ve babanızı Rab’de sesleyin; çünkü bu doğru bir şeydir. ‘Ananı ve babanı sayacaksın’ (burada Allah sefte bir şey buyurup aynı zamanda şöyle bir söz veriyor): ‘Öyle ki, iyi yaşayasın ve yeryüzünde ömrün uzun olsun.’
1.Timoteyus 5:8
Ama bir kişi kendi insanlarına, ve daha çok kendi hanesine bakmadı mı, o kişi imanı inkâr etmiş ve imansızdan bile beter olmuş oluyor.
Dostları ilə paylaş: |