ADI
: GÖRKEM
SOYADI : TOPAL
SINIF
: HAZIRLIK-B
NO
: 24
Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi
TÜRKÇE DERSİ KİTAP ÖZETLERİ ÖDEVİ
-MASAL MASAL İÇİNDE
-ÜÇ ANADOLU EFSANESİ
-FIRAT SUYU KAN AKIYOR BAKSANA
MASAL MASAL İÇİNDE
Ahmet Ümit Kimdir ?
Gaziantep’te 1960 yılında dünyaya gelmiştir.İlk ve orta öğrenimini Gaziantep’te tamamladı. 1983 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi ve ilk öyküsünü yazdı.
1985-1986 yılları arasında Moskova Sosyal Bilimler Akademisi’nde eğitim aldı. İlk yapıtı 1989 yılında yayımladığı Sokağın Zulası adlı şiir kitabı oldu.Birkaç yıl sonra edebiyat tutkunlarıyla ‘’Yine Hişt’’ dergisini çıkardı. Şiir, öykü ve yazılarını Adam Sanat, Yine Hişt, Öküz ve Cumhuriyet Kitap dergileri ile gazetelerde yayımladı.
1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabı Çıplak Ayaklıydı Gece, aynı yıl Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü’nü aldı. Bu kitap Ahmet Ümit’i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşır.
1994 yılında ATV için çekilen “Çakalların İzinde” adlı polisiye dizinin öykülerinin ve senaryosunun yazılmasına katkıda bulundu. 1995’te Ahmet Ümit, çeşitli gazete ve dergilerde Franz Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme ve tanıtım yazıları kaleme aldı. Sis ve Gece Türkiye’de yankı uyandırdı ve tartışmalara yol açtı. Yunanistan’da yayımlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye yapıtı unvanını kazandı.Bazı Eserleri:
-
Beyoğlu’nun En Güzel Abisi
-
Sultanı Öldürmek
-
Beyoğlu Rapsodisi
-
Sokağın Zulası (1989)
-
Çıplak Ayaklıydı Gece (1992)
-
Bir Ses Böler Geceyi (1994)
-
Masal Masal İçinde (1995)
-
Sis ve Gece (1996)
-
Tapınak Fahişeleri Başkomser Nevzat 2 (1997)
-
Agatha'nın Anahtarı (1999)
-
Kar Kokusu (1998)
-
Patasana (2000)
-
Şeytan Ayrıntıda Gizlidir (2002)
-
Kukla (2002)
-
Beyoğlu Rapsodisi (2003)
-
Aşk Köpekliktir (2004)
(Wikipedi’den aldım fakat bazı cümlelerde değişiklikler yaparak kendimce bir biyografi oluşturdum. )
Kitap Özeti
Bir zamanlar verimli toprakları olan çok güzel bir ülke varmış. Bu ülkeyi genç bir padişah yönetirmiş. Padişah çok çalışkan birisiymiş. Kötü bir özelliği de varmış. Övünmeyi pek severmiş. Padişah sarayda bir şeyler anlattığında dalkavuklar hemen başına toplanırmış. Padişahın iyiliğini düşünen ve bu duruma üzülen tek kişi padişahın çocukluk arkadaşı olan vezirmiş. Vezir padişahın bu durumunu düzeltmek için vezire bir teklif sunmuş. Ona başka bir şehirde bir köradam olduğundan bahsetmiş. Bu adamın ensesine vuran herkese bir kese altın verdiğini de eklemiş. Padişah vezirin bu teklifini kabul etmiş. Birlikte çıkmışlar yollara. Sonunda köradamın yanına ulaşmışlar. Köradama neden ensesine vuran herkese altın verdiğini sormuşlar. Köradam ise onlara bir şartının olduğunu söylemiş. Onlara bir başka şehirde kuyumcunun olduğunu, onun hikayesini öğrenmelerini istediğini söylemiş. Padişah ve vezir ise kuyumcunun yanına gitmişler. Kuyumcuya , hikayesini merak ettiklerini söylemiş. Fakat kuyumcu da onlara bir şart koşmuş. Kuyumcu, başka bir şehirde yaşayan demircinin hikayesini merak ettiğini söylemiş. Bizimkiler de bu teklifi kabul etmiş. Demircinin yanına gitmişler. Hikayesini merak ettiklerini söylemişler. Demirci de bir şart koşmuş. Demirci müezzinin hikayesini merak ettiğini belirtmiş onları müezzine yönlendirmiş. Müezzin de onları şapkacıya yönlendirmiş. Şapkacının hikayesi biraz farklıymış.Şapkacı çok eskiden bir kıza aşık olmuş. Bu durumu ustası öğrenmiş.Ailesi ve ustası kızı istemeye gitmişler.Ustası olumlu bakmış bu işe. Birkaç gün sonra kızı verdiklerini öğrenmiş.Şapkacı bu kızla evlenmiş fakat kısa süre sonra savaş çıkmış.Şapkacı savaşta esir düşmüş sonra özgürlüğüne kavuşmuş.Evine gittiğinde karısının başka bir adamla uyuduğunu görmüş.Bağırarak uzaklaşmış ve ırmağa doğru koşmuş.Ardından uzaklaşmış o bölgeden.Geri döndüğünde bir topluluk görmüş. Oradaki insanlardan öğrenmiş ki karısının yanında yatan adam oğluymuş .Çok üzülmüş ve kendisini suçlamış .Bu olaydan sonra önyargılı olmaması gerektiğini anlamış.Padişah ve vezir de bu olaya çok üzülmüşler. Sonra müezzinin yanına gelmişler.Müezzinde başlamış anlatmaya. Bir gün müezzin her zamanki gibi ezanı okumak için minareye çıkmaya koyulmuş. Caminin yolunu tutarken Anka kuşunu görmüş. Minareye çıktığında Anka onu kapmış ve peri diyarına götürmüş. Peri diyarındaki kralın kızı ve müezzin bir birlerine âşık olmuşlar fakat birbirlerine kavuşabilmeleri için kralın bir kuralı varmış. Kralın şartını yerine getiremeyen müezzin için her şey bitmiş. Çok üzülen aynı zamanda şaşıran müezzin kendini minarenin tepesinde bulmuş. O günden beri, minarenin orasında Anka’yı görürmüş. Koşarmış fakat minarenin tepesine vardığında onu göremez ve üzülerek aşağıya inermiş. Müezzinin hikâyesini dinledikten sonra demircinin yolunu tutmuşlar. Demirciye müezzinin başından geçenleri anlatmışlar. Demirci de kendi hikâyesini anlatmaya başlamış. Demirci bir gün çalışırken karısından yemek getirmesini istemiş. Oğlu pilavı getirmiş. İşini bitirip yemeğin başına geçen demirci yemeğini yemeye başlamış ardından bir kedi cama gelmiş.Kedi demircinin yemeğini yemek istemiş fakat demirci yemeği vermemiş. Bencilliği ortaya çıkan demirci örsle kediyi öldürmüş. Kedi birden periye dönüşmüş. Hayretler içinde kalan demircinin karşısında duvarda bir oluşmuş. Özür dileyen ve çok pişman olan demirci tam içeri girecekken kapı kapanmış çünkü oraya bencil insanlar giremezmiş. Demirci her gün tam demirini dövecekken orada açılan kapıya koşarmış fakat tam girecekken kapı kapanır duvara çarpan demirci yere yığılırmış. Bu hikâyeden sonra kuyumcunun yolunu tutmuşlar. Geldiklerinde demircinin hikâyesini anlatıp kuyumcunun hikâyesini dinlemeye başlamışlar. Kuyumcu, eskiden babasının uyarılarına kulak asmayan, kuyumculuğu öğrenmek istemeyen bir gençmiş. Genç kuyumcu arkadaşlarının her zaman yanında olan onlarla olmaktan zevk alır ve onların başı sıkıştığında yardımına koşarmış. Kuyumcu babasının öğütlerini dinlememiş.Aile bireyleri hayatını kaybedince iyice savurganlaşan kuyumcu, beş parasız kalmış. Arkadaşları da onu terk etmiş. Çareyi intihar etmekte bulan kuyumcu, babasının bahsettiği halkada intihar ederken ip kopmuş. Kuyumcu sayısız harikulade altın yumurtaları görmüş. Onun bu harika taşlara sahip olduğunu gören arkadaşları ona yakınlaşmış fakat kuyumcu onlara bu taşları satmayacağına ant içer ve açık arttırmada sattığı taşı ezip toz edermiş. Sıra köradamın hikayesine gelmiş.Kör adam o zamanlar sağlıklı bir kervancıymış.Köradam bir gün yaşlı bir adamla karşılaşmış.Yaşlı adam köradama onunlar gelirse güzel kazanca sahip olacağını söylemiş.Yola koyulmuşlar.Bir mağaraya gelmişler ve içeriye köradam girmiş. Dehlize geldiğinde kör adam canavar dolu dehlizden geçmiş hazine için yaşlı adamın anlattığı talimatları uygulamış ve hazineyi bulmuş. Hazineyi develere yükledikten sonra kör adam kendi payına istedikçe istemiş.Yaşlı adam da ne istiyorsa vermiş. Daha sonra kör adam aç gözlülüğü yüzünde gözlerini kaybetmiş. İşte o yüzdendir ki; kör adam ensesine vurana hak yerini buldu diyerek bir altın veriyormuş. Padişah beş insanında hikâyelerini dinleyip onlardan ders çıkarmış. Bu insanların hikâyelerini halkının da dinlemesini istemiş ve o beş insanı sarayına çağırmış. Hepsinin hikâyesinden ders çıkaran padişah ve halkı mutlu mesut yaşamışlar.
Karakterlerin Açıklanması
Padişah:Sayfa dokuzdaki ’’Yalnızca halkının mutluluğunu ister,ülkesinin kalkınması için çabalar dururmuş.Halk da padişahını sever , ülkedeki herkes onun iyiliğini istermiş.Ama padişahımızın küçük bir kusuru varmış.Övünmeyi çok severmiş.’’ İfadesinden çalışkan bir kişiliğe sahip olduğunu fakat küçük bir sorununun övünmek olduğunu anlayabiliriz ayrıca bu ifadeden halkı için her türlü şeyi yapabileceğini de çıkarırız.Vezirle yakın arkadaş olduğu için onun sözüne çok değer verir.
Vezir: Sayfa dokuzdaki‘’Vezir arkadaşının aptal yerine konulmasına dayanamaz , onun bu gereksiz böbürlenme huyundan vazgeçmesini istermiş.Ama yalan iltifatlarla başı göklere erer.Padişah’ı bu kötü huyundan nasıl vazgeçireceğini de bilemezmiş.’’ İfadesinden vezirin padişahı düşündüğünü , bazı olayların farkında olan bir adam olduğunu , bunları düşünerek ve sonrasında uygulamasından akıllı bir adam olduğu anlaşılabilir.Padişahın çocukluk arkadaşı olması birbirlerine yakın olmalarını sağlıyor ayrıca zeki bir kişilik özelliğine sahiptir.İleri görüşlü olduğu söylenebilir.
Köradam: Sayfa seksen birdeki‘’Aldığım on devenin yanına on tane daha kattım.Ama tahmin edeceğiniz gibi yine gözüm doymadı.’’ifadesinde köradamın açgözlü bir kişiliğe sahip olduğunu anlayabiliriz..Cesur birisi fakat kendini çok düşünen biri olduğundan bencildir. Yaptığı kötü davranışların sonucu gözünü kaybetmiştir.
Kuyumcu :Sayfa altmış birdeki ’’Dükkanın bulunduğu bedesten çıkar çıkmaz rahat bir soluk aldım.Doğruca arkadaşlarımı bulacağım bahçeli kahveye yöneldim.Bir daha dükkana gitmeye hiç vaktim yoktu’’ifadesinde kuyumcunun sorumsuz bir kişilik özelliğine sahip olduğunu anlayabiliriz.Kötülük düşmanı birisidir. Saf bir kişilik özelliğine sahiptir. Gençliğinde savurgan, vurdumduymaz bir adamdır.Arkadaşlarına karşı yardımsever olmaya çalışmıştır fakat arkadaşları ona aynı tepkiyi vermemiştir.
Demirci : Sayfa elli ikideki şu cümleden demircinin paylaşımsızlığını ve bencil olduğunu çıkartabiliriz: ‘’Vermeyeceğim işte vermeyeceğim sana küçücük bir kırıntı bile yok.’’Sinirli,bencil ve obur özelliklere sahiptir.Açgözlü birisidir.’’Sayfa elli üçteki ‘’Kedi planımdan habersiz gözleri elimdeki tavuğa kenetlenmiş olarak beni takip etti.Tam eti kapacakken ben de örsü kaptığım gibi kedinin kafasına indirdim.’’ İfadesinden demircinin merhametsiz bir karakter olduğunu anlarız.
Müezzin : Sayfa kırk ikide ‘’Bilinmez bir güç beni peri kızına çekiyordu.Neredeyse ona doğru uzanıp narin bedenine sarılacaktım.Ama birden peripadişahı’nın koyduğu yasağı anımsadım.Kendimi kontrol etmeliydim.’’ İfadesinden müezzinin sabırsız bir karakter olduğunu anlayabiliriz. Sabırsız olması kendisi için kötü sonuçlar doğurmuştur .Yakışıklıdır aynı zamanda din ile ilgilenen birisi olduğu için iyi özelliklere sahiptir.
Şapkacı : Sayfa yirmi dokuzdaki ‘’Ondan(karısı) nefret ediyordum ama bir türlübıçağı bedenine saplayamıyordum ‘Allah belanızı versin’ diyerek bıçağı attım ve kaçarcasına çıktım evden.’’ ifadesinden şapkacının olayları sorgulamamasının ardından kötü sonuçlar doğurduğunu anlarız.Bu da onun önyargılı biri olduğunu açıklar.
Mekan ve Zaman Kullanımları
Kitapta birden fazla hikaye olduğu için birçok mekan vardır.Romanda mekanlar hikayelere göre yerinde kullanılmıştır.Monarşinin bulunduğu yerlerden birisi olabilir.En çok kullanılan mekan saraydır.Olaylar sürekli hareket halinde olduğu için ülkeyi mekan olarak alabiliriz.Ayrıca diğer hikayelerde örneğin köradamda mağaranın önemli bir yeri vardır çünkü olayların mağara içindeki altınlardan dolayı şekil almakta , kuyumcunun hikayesinde kendini astığı yer çok önemli bir rol oynar çünkü ipin kopup tavanda altınlarla dolu bir bölüm açılması onun hayatını etkileyecektir, müezzinde peri diyarının kullanılmasından kitapta olağanüstü karakterlere yer verildiğinin göstergesi , demircide dükkanı önemli mekan olarak sayabiliriz.Hikayesini anlattığı yer ve kedinin periye dönüştüğü yerdir. Son olarak şapkacıda da yatak odası önemli mekanlardandır çünkü olayın kopma noktasının yaşandığı yerdir ayrıca şapkacının önyargılı olmasının cezasıdır.
İki günlük , üç günlük , dört günlük yollardan bahsetmesi hikayeleri birbirine yaklaştırıyor ve birleştiriyor.Atlar , develer ve eşeklerin olması zamanın eski tarihlerde geçtiğini gösteriyor.Monarşik bir sistemin olduğu dönemdir çünkü hikayemizin ana karakterleri olan vezir ve padişah o dönemlerde bulunmaktadır.
Romanla İlgili Eleştiriler Ve Bireysel Düşünceler
Güzel bir kitap.Okurken sıkılmadan okunabiliyor.Biraz saçma bölümler olmuş mesela ben olsaydım yol sürelerini ardışık yapmak yerine farklı sayılar kullanırdım.Bu romanı beğendim çünkü insanların nasıl daha iyi bir birey olabileceğini en güzel şekillerde,örnekler vererek açıklamış.Ben bu romanı okuduktan sonra olaylara daha iyi gözle yaklaşmaya başladım.Adamların hatalarını yapmamaya çalışıyorum.Bu hikayeden önyargılı olmamamız,açgözlülük ve cimrilik yapmamamız , sabırlı olmamamız ve savurgan olmamamız gerektiğini öğrendim.
Romandaki Dil , Anlatım ve Üslup
Yazar kısa cümleler kullanmış.Yalın bir anlatımı var.Yazarın sade dili ve açıklayıcı kelimeler kullanması eseri daha iyi anlamamızı sağlamış.Öykülerin iç içe olması karışıklığa neden olabilir.Bir varmış bir yokmuş gibi ifadelerin bulunması masal türünden faydalanıldığını gösterir.Bazı bölümlerde atasözü ve deyimlerden kullanılmıştır.Hızlı okunur ve anlaşılabilir bir kitaptır.
ÜÇ ANADOLU EFSANESİ
Yaşar Kemal Kimdir ?
1923 yılında Adana'nın Osmaniye İlçesi'ne bağlı Hemite Köyü'nde dünyaya geldi. Annesi Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi’nin oğludur.Geçirdiği kaza sonrası gözünü kaybetmiştir.. Yaşar Kemal, ilköğrenimine Burhanlı köyü ilkokulunda başladı, Kadirli Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamladı. Adana’da ortaokula devam etti. Ortaokul son sınıftayken okulu bırakmak zorunda kaldı ve amelebaşılık, ırgatlık, çeltik tarlalarında kontrolörlük , arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi çeşitli işlerde çalıştı. Yaşar Kemal 1950 yılında siyasi nedenlerle bir yıl Kozan Cezaevi'nde tutuklu kaldı, sonra serbest bırakıldı. Yazar, bu olaydan sonra 1951 yılında İstanbul'a yerleşti ve kısa bir işsizlik döneminden sonra Cumhuriyet Gazete’sinde fıkra ve röportaj yazarlığına başladı. Cumhuriyet gazetesindeki bu görevi 1963 yılına kadar devam etti.
Yazar, "Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün" röportajıyla Gazeteciler Cemiyeti Özel Başarı Armağanı'nı, ilk romanı olan "İnce Memed" ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı'nı, 1974 yılında "Demirciler Çarşısı Cinayeti ‘’ adlı eseriyle Madaralı Roman Ödülü' nü, kazandı. "Binboğalar Efsanesi" ile 1979'da yaz dönemi için Büyük Edebiyat Jürisi tarafından seçilen kitaplar arasında yer aldı ve 1984 yılında Fransa'nın Légion D'Honneur nişanını aldı.Adana'da yetişmesinden dolayı eserlerinde Torosları, Çukurova'yı ve o yörenin insanlarının çektiği yaşam sıkıntılarını, ezilişini, ağalık, kan davaları gibi toplumsal olayları dile getiren Yaşar Kemal, roman, deneme, öykü, çocuk romanı, derleme gibi farklı edebi eserlerle Türk Edebiyatı'na katkıda bulunmuştur. Yaşar Kemal, Kürt asıllı Türk romancı, senaryo ve öykü yazarıdır. Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli’dir ve 1923 yılında Osmaniye’de doğmuştur. Türk edebiyatı denildiği zaman akla gelen ilk isimlerdendir. Bizi burada ilgilendiren kısım roman olduğu için, ilk romanı “İnce Memed”tir. Bu roman yaklaşık 40 dile çevrilerek yayımlanmıştır. Ailesine ve aldığı kültüre gelecek olursak, ailesi ilk önce Van dolaylarında yaşamıştır. Bu sayede doğu kültürünü, doğunun savaş sonu durumunun içinde yaşamış bir kişiliktir. Yalnızca evde Kürtçe konuşan Yaşar Kemal, köye çıktığında Türkçe konuşurmuş. 1.Dünya Savaşı’nın etkileri yüzünden Osmaniye’ye yerleşirler ve 5 yaşında babasının camide öldürülüşüne tanık olmuştur. Ortaokulda çeşitli işlerde çalışmış, bu sayede halkı yakından tanımıştır.
Eserlerinden Bazıları:
İnce Memed I, 1955
İnce Memed II, 1969
İnce Memed III, 1984
İnce Memed IV, 2006
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, 1997
Karıncanın Su İçtiği, 2002
Tanyeri Horozları, 2002
Ortadirek, 1960
Yer Demir Gör Bakır, 1963
Ölmez Otu, 1968
Demirciler Çarşısı Cinayeti,
Üç Anadolu Efsanesi, 1967
Kitap Özeti
KÖROĞLU
Bolu’nun beylik İstanbul’un padişahlık olduğu zamanlar Bolu’da çok güzel atlar yetişmekteydi.Bu atların seyisi Koca Yusuf idi.Bu atların ünü tüm dünyaya yayılmıştı ancak Bolu Beyinin arası Osmanlı padişahlarıyla iyi gitmemekteydi.Bir gün topraklarda kıtlık başladı.Atlar başka ovalara kaçmaya başladı.İnsanlar da atların kaçması üzerine kaçmaya başladı.Köyde sadece Yusuf’un babası kalmıştı.Onun da bir atı hariç hepsi kaçmışlardı.Adam da tek kalan atın haline üzülmüştü.Yusuf’a onu güzel bir ovaya bırakmasını söyledi.Yusuf tam iki kere bu isteği yerine getirdi fakat eve her döndüğünde atı kapının önünde görüyordu. Sonra babası oğluna onu deniz kıyısına götürmesini söylemiş fakat bu kez beklenenin aksine kırat geri dönmemişti. Yusuf’un babası daha fazla dayanamayarak öldü. Oğluna vasiyeti ise baba mesleğini devam ettirmesiydi.Sonra Yusuf Bolu Beyi’nin seyisbaşı olarak çalışmaya başladı.Bir gün Koca Yusuf tüm atları deniz kıyısına götürdü.Birdenbire her yer kudurmaya başladı fakat kısa süre sonra durdu. Bir at kıyıya doğru koşmaya başladı. Bu at boz kısrağa aşmış. Bunu gören Koca Yusuf çok sevinmiş. Diğer iki gün yine aynı şeyler oldu ve at doru kısrakla, yağız kısrağa da aştı.Bu olay bir daha tekrarlanmadı. Koca Yusuf bu kısraklara gözü gibi baktı.Günlerden bir gün padişah Bolu Beyinden en güzel üç atını istedi.Yusuf deniz kulunun üç atını gönderdi. Bolu Beyi bu güçsüz, çelimsiz atları görünce çılgına döndü. Bu sinirle önce Koca Yusuf’un öldürülmesini istedi, daha sonra Yusuf’u sevenlerin ısrarına dayanamayarak sadece gözlerinin alınmasını emretti. Koca Yusuf’un gözlerini kaybetmesiyle dünyası karardı, fakat Bolu Beyi’nden öcünü alacağına söz verdi. Bolu Beyi’nden öcünü almak isteyen Koca Yusuf’un tek umudu oğlu Ruşen Ali idi. Fakat oğlunun bu çekingenliği ve cesaretsizliği onu yiyip bitiriyordu. Oğlu her gün ekmek almaya gitmekte fakat cesaretsizliğinden dolayı ekmeklerin yarısını yolda önünü kesen serserilere vermek zorunda kalmakta idi. Bir gün ekmek almaya gittiğinde yolda kendi yemeğini kocaman köpeklerden kurtaran küçük bir köpek gördü ve işte bu olay onun cesaretlenmesindeki en büyük etken oldu. Bir gün Koca Yusuf deniz kulununun üç yavrusunu çok merak etmiş, oğlu da onun ısrarlarına dayanamayıp babasını sessizce Bolu Beyinin tavlasına sokmayı başarmış. Koca Yusuf gözleri görmemesine rağmen bu üç atı hemencecik bulmuş. Onların bu bakımsız halini görünce çok üzülmüş .Oğlundan gidip kıratı almasını istemiş.Bolu Beyi de atı vermiş.Koca Yusuf bu ata çok iyi bakmış. Bu at bakımlı ve çok güzel bir at olmuş.Atın özelliklerini duyan Bolu Beyi hemen Koca Yusuf’tan almak istemiş.Koca Yusuf bunu sezinleyince kaçmaya başlamış. Saraydakiler de peşlerine düşmşüler. Ancak hiçbir at, kırata yetişememiş.Bir yamaçta kamp kurmuşlar. Koca Yusuf rüyasında dağdan inen suların içindeki üç köpüğün gözlerini iyileştirdiğini görmüş. Bunun üzerine Ruşen dere yatağının yanına gitmiş, köpükleri almış ancak dönüşte susuzluktan kendisi içmiş. Babasına yalan söylemiş ancak Yusuf bunu anlamış. Hakkını helal etmiş ve köpüklerin ona güç, uzun ömür ve iyi laf yapma yeteneği verdiğini anlatmış sonra da bu güçlerle Bolu beyinden öcünü almasını sonra da Çamlıbel’de kendisine yurt kurmasını veBolu Beyinden öcünü almasını vasiyet etmiş.Koca Yusuf hastalanmış ve ölmüş.Oğluna Bolu Beyinden öcünü almasını vasiyet etmiş. Ruşen Ali’nin adı körün oğlu olduğundan Köroğlu denirmiş.Köroğlu çocukken Koca Yusuf ve Bolu Beyi,Ruşan Ali ile Bolu Beyinin kız kardeşini nişanını yapmışlar fakat Bolu Beyi sonradan Osmanlı vezirinin oğluna vermiş.Düğün sırasında Köroğlu nişanlısını kaçırmış. Çamlıbel’e doğru yola çıkmışlar fakat Çamlıbel’de babasının bahsetmediği oraların Haramisi Köse Kenan varmış. Onlar dağın eteklerinde kamp yaparlarken Köse Kenan onların dumanını görmüş ve askerlerini göndermiş ancak Köroğlu hepsini alt etmiş.Bunu gören Köse, Köroğlu’nu sarayına davet etmiş. Köroğlu’na kervan kesmeyi öğretmiş. Köroğlu tek başına koca kervanları kesip haraç alıyormuş. Bu yeteneklerini görünce Çamlıbel’i Köroğlu’nun yönetimine bırakmış.Köroğlu babasını vasiyetini gerçekleştirmiş olmuş.
KARACAOĞLAN
Karacaoğlan yurt edinmek için uğraşmaya başlamış. Yolda giderken beygirin yükü devrilmiş ve başında tek başına kaldırmaya uğraşan bir adamı görmüş.Adama yardım etmiş.Adam Karaca oğlanı obasına götürmüş.Karaca oğlan burada yaptıklarıyla milletin sevgisini kazanmış.Oba göçmeye başlarken beyin kızının devesi göçmüş.Oba deveyi kaldıramamış ve yola devam etmiş.Karacaoğlan gelmiş ve kaldırmış.Kız ve Karacaoğlan yakınlaşmaya başlamışlar. Karacaoğlan obadan ayrılmış fakat kızla birbirlerine aşıklarmış.İkisi de bir anda kayıp olmuş oba ve Deli Hüseyin yani adam meraklanmışlar.Adam aramış ve bulmuş .Kızı farklı bir yere gönderip kayıp oldum demesini istemiş. Deli Hüseyin bu durumu arkadaşına söylemiş ardından bu olay beyin kulağına gitmiş.Tüm oba bu olayı konuşuyormuş. Kız bunu duymuş ve gizlice kaçmayı başarmış. Karacaoğlan ve kız saklanmışlar. Hüseyin Karaca’yla beraber Elif’i kaçırmalarına yardım etmesi için Mıstık Ağa’ya gitmiş. Mıstık Ağa beyin ayağına gitmeyeceğini söylemiş ancak Hüseyin onu hiç değilse beye bir mektup yazması için ikna etmiş. Sonra bir başka arkadaşına gitmiş.Bu arkadaşından yardım alamamış üstelik durumu beye yetiştirmiş. Elif bunu yan odadan duyup kaçmış. Olanları anlatıp Karaca’yla saklanmaya başlamış. Oba onlara yardım etti ve bey ne yaparsa yapsın onları yakalayamamış. Bey Mıstık Ağa’nın mektubunu okuyup düğüne razı olmuş. Muhteşem bir düğün gerçekleşmiş.Beyin bir yeğeni varmış gördüğü her kıza musallat oluyormuş.Karacaoğlanın eşi Elif’i rahatsız ediyormuş. Kız ne yapsa kurtulamıyormuş. Bir gün kıza seninle birlikte yatarsam senden vazgeçerim demiş.Akşam Halil , Elif’in yanına yatmış.Karacaoğlan bu arada düğünde saz çalıyormuş. Birden sazının teli kopmuş. Bunun üzerine yeni bir tel almak için kalkıp eve doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamış.Evdeki durumu görünce sakin bir şekilde üslerini örtmüş ve sazını alarak evden çıkıp gitmiş. Elif arkasından koşmuş ancak başaramamış. Karacaoğlan diyar diyar dolaşıp türküler söylüyor, ünü sürekli artıyormuş. Elif obada çaresizce onu bekliyormuş, haberlerini almaya çalışıyor, ovaya gelen her yabancıya Karacaoğlan’ı soruyormuş. Bir gün obaya bir çerçi gelmiş.Karacaoğlan’ı sormuş.Çerçi birkaç hafta önce onunla görüştüğünü söylemiş.Sonra çerçi Karacaoğlan’ı bulup Elif’in söylediklerini anlattı. Karacaoğlan kendisini Elif’e götürmesini söylemiş. Döndüklerinde Elif ölmüştü. Karacaoğlan Elif’in mezarının başında bir türkü söylemiş sonra da sazını mezarın yanındaki bir ağaca asıp gitmiş.
ALAGEYİK
Halil geyik avlamasını çok seven birisiymiş. Yan köyün ağası yoldan geçerken Halil’in nişanlısını görmüş ve ona aşık olmuş. Yan köyün ağası Halil’i öldürmeyi kafasına koymuş. Bu fikrini Durmuş Ağaya anlatmış, Halil ava gittiğinde ona pusu kurmaya karar vermişler.Bir gün Halil ava gitmiş, Ağa Karaca Ali , Halil’in geyik avladığı dağlara çıkıp,adamları ile Halil’i aramaya başlamış. Halil’e pusu kurmuşlar. Halil karşılarından geliyormuş ama küçük bir geyik Halil’in önünde durmuş. Halil geyiğe doğru yakınlaşınca geyik kaçmış.Halil geyiği takip etmeye başlamış.Böylece pusudan kurtulmuş. Mustan Çavuş , Karaca’nın ağa olduğunu evliliğin iki köyün arasının düzeltilmesini sağlayacağını , istemeyerek de olsa Zeynep’i vereceklerini söylemiş. Bunun üzerine Halil’i öldürmekten vazgeçerek Zeynep’i istemişler.Karaca Ali, Gök dere Köyünün ağasını araya sokarak kızı kendisine istetmiş. Köyün büyükleri bunu kabul etmiş. Ama Sultan Ana adlı bir kadın nişanlı bir kızın başka birine verilmesine şiddetle karşı çıkıyormuş ama nişan yapılmış.Halil’in bunlardan haberi yokmuş.Sultan Ana birkaç kişiyi Halil’i bulmaları için dağa yollamış.Halil döndüğünde her şeyi öğrenmiş. Karaca Ali’nin evine gitmiş ve nişan yüzüğünü atmış. Böylece iki köy arasında düşmanlık başlamış. Köylüler diğer köylülerin hayvanlarını öldürmüşler. Karaca Ali barış teklif etmiş diğer köylüler de bunu kabul etmişler. Halil düğün gecesi gerdeğe girmeden geyik sesine dayanamazmış. Gizlice ava gitmiş.Karaca Ali de ona pusu kurmuş. Köylüler bunu öğrendikten sonra peşlerinden gitmişler. Halil Karaca Ali’yi ve bir adamını öldürmüş.Halil bu arada uçurumdan düşmüş.Köylüler yardım ederken Halil’in sesi kesilmiş.Köylüler Halil’in öldüğünüdüşünmüşler.Zeynep’te bu acıya dayanamamış ve o da atlamış.Halil ve Zeynep aynı yerde can vermişler.
Karakterlerin Açıklanması
Köroğlu(Ali Ruşen); Alımlı, geniş omuzlu, uzun boylu, ceylan gibi bir delikanlı olduğunu kitabın yirmi altıncı sayfasından anlayabiliyoruz.’’Ruşen her gün iki ekmeğini alıp eve dönerken önünü onlardan birisi keser ekmeğinin birisini elinden haraç olarak alır.Çocuk toydur ,çekingendir korkaktır.’’ifadesinden de aslında pek cesur olmayan korkak bir kişiliğe sahip olduğunu anlayabiliyoruz.Babasının istediği üç köpüğü kendisi içtikten sonra uzun ömürlü, güçlü ve sırtı yere gelmez birisi oldu. Kendi çıkarlarını önde tutması onun menfaatçi olduğunu gösterir fakat yine de babasına verdiği sözleri yerine getirerek iyi bir insan olduğunu göstermiştir.
Koca Yusuf; ’’Görenler bilenler , duyanlarsöyle rivayet ederler ki o, belki on bin yıldır soylu güzel atlar yetiştiren bir soydandır.’’ İfadesinden Koca Yusuf’un bu mesleğinin ailesinden geldiğini ve Koca Yusuf’un çok iyi bir at yetiştiricisi olduğunu anlayabiliyoruz. Atlarıyla ünü tüm dünyaya yayılmıştır.Atlarla ilgili her şeyi çok iyi bilen Bolu Beyi’nin seyis başıdır.Bir gün Bolu Beyi’nin seçtiği atları beğenmediği için Bolu Beyi onun gözlerini almıştır.Bu yüzden hayatının bir bölümünü kör olarak ve oğluna muhtaç geçirmiştir.Oğluna Bolu Beyi’nden öcünü almasını istemesi onun kin tutan bir yapıya sahip olduğunu gösterir.
Karacaoğlan; Sayfa yüz altmış üçteki ’’Bu köyde Karaca Ali derler bir zengin otururdu.Yani bu köyün başıydı Karaca Ali.Kalabalık bir aileydi…Karaca Ali bir gün Gökdere köyünden geçerken kapılarının önündeki pınardan su alan Zeynep’i görmüştü.Görür görmez de vurulmuştu.’’ İfadesi Karacaoğlan’ın kendini anlattaığı bölümdür.Saz çalması , türküleri ile çok sevilen bir halk ozanıdır. Sesiyle herkesi kendisine hayran bırakır. Çevik, genç ve erken olgunlaşmış siyah saçlı siyah gözlü birisidir.Beyin kızını kaçırmak istemesi cesaretli birisi olduğunu gösterir.
Deli Hüseyin; Adından da anlaşıldığı gibi biraz deli ve de asidir. Karacaoğlan ile birlikte çok yakın iki arkadaş olmuşlar ve Karacaoğlan’ı obaya davet etmiştir.Bey’le arası çok iyi olmasa da yardımsever, cana yakın bir insandır.
Halil;Annesinin uyarılarına pek kulak asmaz.Bunu sayfa yüz altmış birdeki şu cümleden çıkarabiliriz :’’Gel yavru gel gitme geyik avına gitme! Bunun sonu iyi gelmez.Baban iflah olmadı bu yüzden sen de iflah olamassın.Anasına eğildi.Saçını okşadı.’Yoluma geçme ana’ dedi.’’ İşte annesinin bu cümlelerini dinlemeyip geyik avına devam eder fakat sonu pek hoş bitmez. Geyik avını çok seven birisidir. Aslında zararsız ve iyi biri olduğu halde geyikler ve av yüzünden başı derde girmektedir.Cesaretli bir kişilik özelliğine sahiptir. Güçlü, kuvvetli, alımlı bir delikanlıdır .Herkesin ısrarına rağmen geyik avını bırakmaması inatçı olduğunu gösterir.
Karaca Ali; Aşkı için Halil’e karşı pusu kurması kurnaz ve inatçı biri olduğunu gösterir.Halil’in yaşadığı köyün karşısındaki köyde ağalık yapmaktadır.
Sultan Karı; Köyün yaşlı bilgesidir aynı zamanda tuttuğunu koparanbir kişiliğe sahiptir. Olaylardan hesap soran , sorgulayan ve asabi birisidir.Buna örnek olarak sayfa yüz yetmiş sekizdeki şu cümleleri kullanabiliriz: ‘’Halil’in nişanlısını kime verdiniz ? Kime verdiniz de çıkıyorsunuz öyle ? Sakalı batasıcalar.Karaca Ali’den korkanlar.Karaca Ali bu köyden o kızı götürmeyecek.Bütün köylünün hepsi ölecek ondan sonra kızı götürecek.Sarıcalı köylüsü Gavur yapılılar.’’İşte bu cümlelerde Sultan karının ne kadar sert ve ciddi bir karakter özelliğine sahip olduğunu görüyoruz.
Mekan ve Zaman Kullanımları
Bu üç öyküde Beylikler döneminden, insanların göçebe yaşadığı acı hayatlarından bahsedilmektedir.Yer olarak yazarımızın yaşadığı yer olan Çukurova ve Toroslar ayrıca Bolu’da geçmektedir.Köroğlu’nda Bolu Beyliği’nin bulunduğu şehri , Karacaoğlan’da orman ve köyü , Alageyik’te Halil ve nişanlısı Zeynep’in yaşadığı köyü ana mekanlar olarak alabiliriz.Zaman olarak beyliklerin bulunduğu dönemde olduğunu Bolu Beyi’nin romanda geçmesinden anlayabiliriz.Yani Osmanlı döneminde geçmektedir.
Romanla İlgili Eleştiriler Ve Bireysel Düşünceler
Çok güzel bir roman.Kitabı okurken kendimi içinde hissettim çünkü yazarla doğum yerimiz aynı kitapta da Çukurova insanından bahsediliyor.Hikayelerin akışı Ada Hikayesi kitabından daha akıcı yazılmış bu yüzden okurken sıkılmadım.Olaylar peş peşe olduğu için sonuçlarını sürekli merak ettim ve kitabın tamamını okuyunca da buna değdiğini anladım.
Romandaki Dil , Anlatım ve Üslup
Genellikle çevredeki Anadolu insanı bize aktarmaya çalışmış.Yazarla hemşehri olmam bir avantaj çünkü hikayelerinde kendi yaşadığı yöreyi anlatıyor.Benim de bu sayede kendi yaşadığım çevremle alakalı yeni bilgiler öğrenmemi sağlıyor.Pek sade bir dil kullanmasa da hikayeler okunabilir ve anlaşılabilir olmuş.Yazar hikayeleri yazarken okuyucuyu sıkmamaya çalışarak bize aktarmış. Anlatımında betimlemeleri ve konuşmalardaki vurguları çok iyi kullanmış.
FIRAT SUYU KAN AKIYOR BAKSANA : BİR ADA HİKAYESİ 1
Poyraz Musa denizde uzun süredir kürek çekiyormuş. Bir ada görmüş çok etkilenmiş ve yerleşme kararı almış.Kararını alırken yeni insanlara mutlu bir hayat sürdürme hayali varmış fakat adada kimsecikler yokmuş.Poyraz Musa bu duruma üzülmüş ancak adaya olan sevgisi de geçmemiş. Kendine bir ev beğenmiş yaşamaya başlamış fakat adada onu rahatsız eden bir şey varmış.Bir gün evinin tapusunu almak için kasabaya gitmiş. Orada Abdülvahap Bey ve Üzeyir Han ile tanışmış.Burada Poyraz Musa gelmeden önce yaşanmış Karınca Adası sakinlerinin yaşamış olduğu olaylara geçiliyor. Adaya yayılan mübadelenin yapılacağı adalıları paniğe sokmuş. Ortalık karışmış ve resmi haber gelmiş ve bir sabah halk teknelere bindirilerek Yunanistan’a gönderilmiş fakat Vasili onları zekice atlatarak adada kalmış. Kitap bu sefer de Vasili’nin gözünden anlatılmaya başlıyor. Vasili adananın kalabalıklaşmasını istiyormuş fakat aylar boyu kimsenin uğramamış Vasili bu duruma çok sinirlenmiş ve adaya gelecek olan ilk kişiyi vuracağına söz vermiş. Vasili adada bulduğu bir kediyle takılmış onunla arkadaş gibi olmuş.Vasili söz verdiği gibi adaya ayak basan Poyraz Musa’yı öldürmeye çalışmış fakat her seferinde bunu yapamamış ya da ertelemiş. Adaya zaman zaman misafirler geliyormuş fakat geri dönüyorlarmış. Bir gün adanın eskilerinden Lena adaya gelmiş. Poyrazla tanışmışlar ve Lena, Poyraz’ı çok sevmiş.Lena Vasili’yi Poyraz’a sormuş. Poyraz, adada bir yerlerde olduğunu kendisinin de bilmediğini söylemiş. Poyraz bir gün riskli havada balığa çıkmış. Hava kötüleşmeye başlamış ve fırtına çıkmış.Poyraz’ı Vasili kurtarmış.Biraz zaman geçtikten sonra yani Vasili kendine geldiği zaman tanışmışlar. Musa kendi hikâyesini anlatmaya başlamış. Çarpıştığı doğu cephelerini, daha sonra Urfa’ya gelişini, Fransızların işgalini nasıl durduklarını anlatmış. Daha sonra Bedevi kabileleri ile çatışıp Emir Sultan’ın yanına sığındığını anlatmış .Sultan ve karısı ile heykeller ve kuşlar hakkında çok ilginç deneyimler yaşamış, Emir ve karısı onu çok sevmiş. Evine dönmek için Emir’in yanından ayrılmış fakat Bedevi kabileleri onu evine dönerken rahat bırakmamış Poyraz Musa köyüne gitmiş. Davut Ali Bey’in yanına giden Musa, onunla birlikte köye ne olduğu ve geçirilen savaşlar hakkında konuşmuşlar. İşte Poyraz Musa, Bedevilerden saklanmak için adını değiştirmiş ve Karınca Adası’na gelmiş. Musa, Vasili’yi çok seviyormuş. Bir akşam Üzeyir Han onları evine davet etmiş, kaymakam ile birlikte yemişler içmişler. Daha sonra Poyraz Musa’ya ada macerasında çok yardımcı olan Kaptan Kadri da adaya taşınma kararı almış. Kaptan Kadri’nin annesi, Melek Hanım da çok istekliymiş adaya varmak için hemen toparlanmış ve adaya gitme kararı almışlar.Gemideyken adayı görmüşler.
Karakterlerin Açıklanması
Poyraz Musa: Hikayemizde başroldür.Siyah saçlı , güçlü ve yiğit duruşlu bir karakterdir.Askeri eğitimi oldukça iyiydir.Tahminen 25 yaşları civarındadır.Ayrıca karakterimiz dürüst , cömert ve güvenilir bir şahıstır.Hayattan isteği Karınca Adası’nda konforlu ,rahat , mutlu ve sessiz bir hayat oluşturmaktır.
Vasili: Psikolojik açıdan bozuk bir insandır bu nedenle bir duygudan diğer bir duyguya kolayca geçebiliyor ve hayalleri farklı ve garip oluyor. Düşünceli, yardımsever biri sevecen de olabiliyor fakat duyguları değiştiği zaman bunlar tersine dönüyor. Balıkçılıkla uğraşan birisidir.
Kaptan Kadri: Balıkçılıkla uğraşan birisidir hatta o kadar çok uğraşmış ki bu işte usta olmuştur.Herkes tarafından güvenilen ve sevilen birisidir.
Lena: Hakkını arayan, tutkularından ve hedeflerinden vazgeçmeyen bir kadındır. Yardımsever, sevecen , tatlı ve güzel bir kadındır.
Mal Müdürü: İyi bir konuşmacı olmasının yanı sıra tilki gibi kurnazdır.
Üzeyir Han: Nüfus memurudur.Kafkas’tan gelmektedir.Bıyıklı ve şişman olarak fiziki özelliklerini nitelendirebiliriz.
Mekan ve Zaman Kullanımları
Bu eserde zaman olarak Kurtuluş Savaşı dönemi sonrası veya mübadele yapıldıktan sonraki dönem denebilir çünkü ana karakterimiz Fransızlara karşı Urfa’da savaşıyor ve kısa zaman sonra adaya yerleşiyor.Mekan olarak da ada kitapta çok sık bir şekilde kullanılmış fakat arada sırada cepheden de bahsedildiği için cephe de yan mekanlardan birisidir.Kitabın içeriğinde savaşlar,çekilen acılar ve sıkıntılar ve cephelerin durumlarından bahsedilmektedir.
Romanla İlgili Eleştiriler Ve Bireysel Düşünceler
Roman çok güzel ve okunmaya değer bir kitap.Bazı bölümlerde biraz da olsa sıkıcılık var.Yazarın yaptığı betimlemeler biraz aşırıya kaçmış.Tarihe karşı özel bir ilgim olduğu için bu kitabı çok beğendim.Eski dönem zamanlar ve insanlardan bahsedilmiş.Aradaki geçişler biraz kafamı karıştırsa da kitabı anladım.Bence herkesin okuması gereken bir kitap ikinci serisini okumayı planlıyorum.
Romandaki Dil , Anlatım ve Üslup
Yazar bu romanı bize aktarırken betimlemelerden çok fazla kullanmış.Aslında okuyucunun zihninde canlandırmasını sağlamış fakat aşırıya kaçmasıyla birlikte okuyucuyu sıkmış.Kitapta bir konu anlatılırken diğer bir konuya geçilmiş.Bu olay az olsa da kafa karışıklığına sebep oluyor fakat karakterlerin iç dünyasını anlamamızı sağlamış.Deyimlerden yararlanılmıştır.Bunların hepsini değerlendirdiğimizde biraz sıkıcılık da olsa kitap okunmaya değer bir kitap.
Grup Çalışması Değerlendirmesi
Grup çalışmasının zor olacağını bildiğimiz için çalışmalara başlamadan önce toplantılar yaptık ve ne yapacağımız hakkında konuştuk.Başlarda kararsız kaldık fakat afiş yapmanın yararlı olacağını düşündük.Herkesin kitap okuma süreleri farklı olduğu için grup çalışması biraz geç oldu fakat başarıyla tamamladık ve güzel olduğunu düşünüyorum.Çalışmaya başlamamız ve daha başarılı bir çalışma yapmak için grup üyelerimizin tamamının katılması gerekirdi.Bazı arkadaşlarımız sorumsuz davrandı yine de ortaya güzel bir proje çıkardığımızı düşünüyorum.Çalışmayı yaparken iş bölümüne dikkat ettik.Heval ben ve Ahmet Ege’yle güzel çalışmalarımız oldu.Çalışmayı yaparken hem güldük hem eğlendik biraz da düşündük.Herkes üzerine düşen görevi yaptı.Hepimiz ayrı dallarda çalıştık.Yani ben resim keserken Heval boyadı Ahmet Ege yapıştırma işlemlerini yaptı.Malzeme bulmak için elimizden geleni yaptık.Özellikle başlık için gazeteden tek tek harf kesip yapıştırdık.Bana göre en zor gelen bölümlerden bir tanesiydi.Yine de ortaya güzel bir proje çıkardık.Ama bu çalışmadan sonra grup çalışmasının hem kolay olmadığını hem de çok zevkli olduğunun farkına vardım.
GÖRKEM TOPAL
Hazırlık-B 24
Dostları ilə paylaş: |