AGİT dünya tarihinde nereye oturur?
Baskın Oran
AGİT’le yatıyor, AGİT’le kalkıyoruz. Herkes herşeyi öğrendi. Ama korkarım, zurnanın zırt dediği yer hariç. Bugün yine hocalığım tuttu. Onu, yani yazının başlığındaki soruyu anlatayım.
Şöyle başlayalım:
Diyalektik kavramına yabancı olmayanlar hemen kavrayacaklardır. Herşey kendi zıddını doğurduğu gibi, Çatışma da Barış doğurur. Formülü şöyle:
Çatışma─>Acı─>Bilinç─>Kural─>Kurum─>Düzen.
Yani, Çatışma, Ortak Acı demektir. İnsanlar çatışa çatışa sonunda şu Ortak Bilinç’e varırlar ki, bu herkese zarar veriyor. Buna çare bulmak için ortaya bir Kural koyarlar. Bu Kural bir Kurum tarafından uygulana uygulana sonunda bir Düzen kurar. İşte bu, Barış’tır.
(Tabii, hem diyalektik durmayacağı, hem de bu Kural ve Düzen esas olarak kazanan tarafın kuralı ve düzeni olduğu için, bu Barış’ın içinde de Çatışma çıkacaktır ve aynı süreç tekrar işlemeye başlayacaktır. Ama bu bir kısır döngü değildir. Her seferinde bir üst düzeye terfi ederek yükselen bir spiraldir. Bu konuda, eğer sahaflarda bulabilirseniz, yıllarca birlikte asistanlık yaptığımız arkadaşım Haluk Gerger’in o zamanlar değerini anlayamadığımız doktora tezini okuyun: Soğuk Savaş’tan Yumuşama’ya, Ankara, Işık Yayıncılık, 1980).
Dünya tarihinde yukarıdaki formül çok işledi. Bunları Mülkiye’deki derslerimde uzun uzun anlatırım ama, burada AGİT’in tarihte nereye yerleştiğini anlatırken formülün yalnızca 1870’ten, yani emperyalizmin doğuşundan bu yana işleyişini özetleyeceğim.
* * *
1870-1920 arasında Çatışma, İngiliz-Fransız emperyalizmi ile Alman vs. emperyalizmi arasında Birinci Dünya Savaşı biçiminde çıktı. Kural, Versailles barış antlaşması biçiminde kondu. Bunu uygulayan Kurum, Milletler Cemiyeti idi. Kurulan Düzen, iki savaş arasında büyük devletlerin egemenliği oldu.
Bu Düzen içinde, formül 1920-1945 arasında şöyle yinelendi:
Çatışma, yine aynı emperyalizmler arasında İkinci Dünya Savaşı biçiminde çıktı. Kurum bu sefer Birleşmiş Milletler idi. Düzen, İki Kutuplu Sistem oldu.
Burada dikkat edilecek çok önemli bir husus var: Savaş sonunda bir Kural konamamıştı. Yani, barış antlaşması yapılamamıştı. Çünkü buradaki an(t)laşmanın yenenle yenilen değil; yenenle yenen arasında olması gerekiyordu. Yani, ABD ile SSCB arasında. Böyle bir anlaşma olamadı.
Olmadı ve 1945’den sonraki Çatışma artık ideolojiler arasında çıktı: Komünizm ve Kapitalizm. Bunun adına “Soğuk Savaş” dediler.
Bu “savaş” 1975’e kadar sürdü. Bu tarihte AGİK’in (o tarihte henüz T, yani Teşkilat değildi; K idi, yani Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı. T, 1994’te kurulacaktır) ilk zirvesi yapıldı ve Kural ortaya kondu: 1975 Helsinki Belgesi.
İkinci Dünya Savaşı sona ermişti!
Evet. Yukarıdaki başlığın cevabı budur. AGİK(T), İkinci Dünya Savaşının sona ermesidir!
* * *
Bu noktaya gelmek için uğraşan Batı değil, Doğu Bloku oldu. Çünkü İkinci Dünya Savaşından esas kârlı çıkan oydu. Ama bu kazanımlarını (yani doğu Avrupa’daki sınırları) bir barış antlaşmasıyla tescil ettirememişti. Derdi buydu. Bu nedenledir ki AGİK düşüncesi ilk kez 1954’te Molotov tarafından ortaya atıldı. Buna karşılık, Batı hep “kız tarafı” gibi davrandı. Yani, çok nazlı. Çünkü alacağı fazla bişey yoktu.
Sonunda, Batı razı oldu. Bir şartla: Güvenlik konularının yanısıra bir de İnsancıl Konularda İşbirliği de görüşülecekti. Batı, Doğu’yu yumuşak karnından vurmak istiyordu: İnsan hakları.
Sonunda vurdu da. 1975’teki Helsinki bir “çift kale maç”tı ama, ikinci zirve 1990’da Paris’te toplandığında artık olay “tek kale maç”a dönüşmüştü. Çünkü SSCB batmıştı. Soğuk Savaş, Batı Kapitalizminin Sovyet Komünizmi üzerinde kesin zaferiyle bitmişti.
1990 Paris’te iki belge imzalanacaktır: Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA) ile SSCB’nin askerî gücü iyice budanacak, Paris Yasası ile de AGİK bir güvenlik konferansından, bir insan hakları konferansına dönüşecektir.
Bitirmek için: AGİT bugün de esas olarak bir insan hakları örgütü durumunda. Güvenlik boyutu önemli ölçüte kilitlenmiş bulunuyor. Rusya, AGİT’in Avrupa’daki bir numaralı güvenlik örgütü olmasını istiyor, çünkü NATO’ya üye değil. ABD ise NATO’da ısrar ediyor. NATO’nun doğuya genişlemesi, Kosova harekâtı, şimdi de Çeçen savaşı bu kilitlenmeyi artırdı. İstanbul zirvesi bu koşullarda yapılıyor.
Not: Geçen haftaki yazımı okuyan, Balkanlarda görev yapmış bir arkadaşım çok ilginç katkılar iletti:
Arkan’ın adı meğer bir lâkap ve büyük olasılıkla Türkçe imiş, “temiz (Sırp) kan(ı)” anlamında. Takımının adı: Obiliç. Bu aslanlar her maçta ilginç bir “tören” yapıyorlar: Birisi mikrofondan bağırıyor: “Murat’ı kim öldürdü?” Taraftarlardan el cevap: “Obiliç!”. Bu, Allah’ın kavlinden midir nedir, 3 kere tekrarlanıyor ve maç ancak öyle başlıyor. Lazar’ın aksine, Obiliç takımı kendi sahasında genellikle kazanıyormuş!
Dostları ilə paylaş: |