Al-i İmran suresinin 7. ayeti esasınca tevil ilmi, sadece Allah’a ve ilimde derinleşmiş kimselere aittir. Şimdi soralım: İlimde kökleşmiş ve derinleşmiş bu kimseler kimlerdir. Bir çok rivayetler şu konuyu beyan etmektedir ki ilimde kökleşmiş olanlar, şüphesiz masumlardır (a.s).
Şimdi de bu hadislerden birkaç örneğine işaret edelim:
1- Ebi Basir şöyle diyor: “Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlimde derinleşmiş olanlar bizleriz ve biz, onun tevilini biliriz.”
2- Ebu Abdillah (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz baştan sona kitabı bilen kimse, sürekli olarak bizden çıkacaktır.”1
3- Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Beni kaybetmeden önce soracağınızı sorun. Allah’a and olsun ki Kur’an’da inen her ayetin kimin hakkında indiğini, nerede indiğini, düz de mi yoksa dağda mı indiğini daha iyi bilirim. Allah bana düşünen bir kalp ve konu- şan bir dil bağışlamıştır.”
Rivayetlerden de anlaşıldığı üzere sadece Ehl-i Beyt imamları, Kur’an tevilini hakkıyla bilmektedirler. Onlar ilimde derinleşmiş olanların reel örneğidir ve biz Kur’an’ın batıni anlamını sadece vahiy veya Ehl-i Beyt’in kılavuzluklarıyla öğrenebiliriz.
Konunun Özeti
Kur’an ayetleri üzerinde bizi düşünmeye davet eden ayetler ışığında açıkça anlaşıldığı üzere, Kur’an ayetleri üzerinde derinleşerek Kur’an’ın kutsal lafızlar perdesinin gerisinde olan nurani ve derin anlamları keşfetmek mümkündür. Bunu Kur’an’ın zahir ve batını olduğunu bildiren Ehl-i Beyt’ten menkul rivayetler de teyit etmektedir.
Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Kur’an’ın zahir ve batını olduğunu ve insanları hidayete erdirdiğini bildirmektedir. Müfessirlerin her birisi Kur’an’ın zahir ve batını hakkında kendine ait bir tanımlama yapmıştır. Onlardan çoğu, Kur’an’ın batıni anlamlarını elde etmek için bir takım batıl tevillere başvurmuşlardır ve Kur’an’ın zahiriyle amel etmeyi terk etmişlerdir. Onların söylediklerinin Kur’an’ın zahiriyle bir ilgisi yoktur. Bazı müfessirler, bu işlerini teyit etmek için Ehl-i Beyt imamlarından (a.s) bir takım rivayetler nakletmektedirler. Bu rivayetleri bizzat İmamlar (a.s) inkar etmektedirler. İkinci olarak söz konusu rivayetler senet ve metin açısından güvenilir değildir. Hatta onların bir çoğunun fesat nedeni olduğu aşikardır. (sivrisinek örneğinde olduğu gibi)
Sonuç
Biz, Kur’an’ın zahir ve batın tartışmasından şu sonuca varmış bulunmaktayız ki Kur’an’ın batıni anlamı ne olursa olsun, zahirin nişanesi olarak mülahaza edilmelidir. Eğer konu hakkında ilahi sözde işaret veya kinaye yoluyla dahi olsa bir işaret olmadığı takdirde falan konunun Allah’ın kelamının batıni anlamından biri olduğunu söylemek nasıl mümkün olabilir? Kur’an’ı anlama hususunda kendi zevkine göre seçtiği tevillere başvuran kimseler, sadece kendi görüşlerini Kur’an’a yüklemiş olan kimselerdir. Biz ise Kur’an ayetlerinin tevilini sadece masumların (a.s) bildiğini kabul etmekteyiz. Bu konuda onlardan bize gelen her şey bizim için bir hüccettir.
1- Behrani, Seyyid Haşim, el-Burhan fi Tefsir’il Kur’an, 2. Baskı, Kum, Dar’ul Kutub’il İlmiyye, H. K. 1334
2- Huyi, Seyyid Ebu’l- Kasım, el-Beyan fi Tefsir’il- Kur’an, 3. Baskı, Beyrut, Müessese-i Edali-i Metbuat, M. 1974
3- Zehebi, Muhammed Hüseyin, et- Tefsir ve’l- Mufessirun (Tarihsiz ders cüzvesinden istifade ile)
4- Rüstemi, Al-i Ekber, Asib Şinasi ve Revan Şinasi-i Tefsir-i Masumin (a.s), 1. Baskı, Tahran, İntişarat-i Kitab-i Mübin, H. Ş. 1380
5- Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsir’il Kur’an, Seyyid Muhammed Bakır Musevi’nin Tercümesi, 1. Baskı, Tahran, Bünyad-i Allame Tabatabai, Neşr-i Reca’nın yardımıyla, H. Ş. 1376
6- Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Kur’an der İslam, 1. Baskı, Meşhed, İntişarat-i Tulu-i Bita
7- Tusi, Muhammed Hasan, et-Tıbyan fi Tefsir’il Kur’an, 1. Baskı, Beyrut, Dar’ul İhya’it- Turas’il Arabi
8- Hamid Zencani, Abbas Ali, Mebani ve Revişha-i Tefsir-i Kur’an, 1. Baskı, Tahran, İntişarat-i Vezaret-ı Ferheng ve İrşad-ı İslami, H. Ş. 1366
9- Ayyaşi, Muhammed Mes’ud, Tefsir-i Ayyaşi, 1. Baskı, Beyrut, Müesseset’ul a’la lil Metbuat, M. 1391
10- Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar’ul Envar, 2. Baskı, Beyrut, Dar-u İhya’it Turas’ilArabi, c. 89, 1383.
11- İslami İrşad ve kültür bakanlığı, Mecelle-i İlmi-i Tahkikat-i İslami, 1. Baskı, İslami İrşad ve kültür bakanlığı yayınları, H. Ş. 1375
Nehc’ul Belağa Açısından Salih Önderlik
Seyyid İbrahim Seyyid Alevi
İnsani toplumun esas konularında oluşan Nehc’ul Belağa’nın hayati konularından biri de İmamet ve önderlik konusudur. Hz. Ali (a.s) Nehc’ul Belağa’daki değerli konuşmalarında ve kılavuzluklarında bu konunun çeşitli boyutlarını incelemiştir.
İlk olarak Hz. Ali (a.s) imamet ve önderliğin insani toplumlardaki zaruretini ele almıştır.
İkinci olarak bu önderlik zarureti ve lüzumu bağlamında salih ve hak olan imamet ile ehliyetsiz ve haksız önderliği ele almıştır.
Üçüncü olarak Hz. Ali (a.s) hak ve doğru olan önderliğin ölçülerini dakik bir şekilde tespit etmiş bu zalim ve bozuk olan önderliğin nişanelerini sürekli olarak hatırlatmıştır.
Dördüncü olarak toplum önderlerinin bu ölçütlere ve kriterlere bağlılığını gerekli ve lazım görmüştür.
Beşinci olarak Hz. Ali (a.s) salih ve hak olan bir öndere halkın itaat etmesinin genel bir görev olduğunu ortaya koymuş ve sonuç olarak yüce insani değerler üzere kurulu olan erdemli şehrin icadının mümkün olduğunu beyan etmiştir.
Takva sahiplerinin mevlası olan Hz. Ali (a.s) bu önemli konunun çeşitli boyutların inceleyerek araştırmacıları bilgi ve marifetler denizi ile karşı karşıya getirmiştir. Hz. Ali (a.s) imamet, imaret, hükümet, velayet, kıyadet, hilafet ve benzeri kavramları incelemiş ve bu konuda çok gerekli bilgiler aktarmıştır. Dolayısıyla imamet ve önderlik meselesinin önemini çok geniş boyutlarıyla gözler önüne sermiştir. Zira Hz Ali’ye (a.s) göre her sorumlu ve makam sahibi kimse bir tür önderlik sahibidir. Bu ister kudret ve hakimiyet piramidinin başında yer alan önder olsun, isterse de bakanlık, imaret, valilik veya devlet ve hükümet görevlilerinden herhangi biri olsun hiç fark etmez.
Bizde bu yazımızda bu konuyu derinliğine incelemeye çalışacağız. Allah’tan bu konuda doğru görüşe ulaşmayı ve amel noktasında kemale ermeyi diliyoruz.
Dostları ilə paylaş: |