Ahlak Temizliğine Duyulan İhtiyaç Ahlak Temizliğinin Etkileri ve Önemi Şeyh Hüseyin Behrani


İktisadi Araç (kalplerin ısındırılması)



Yüklə 1,71 Mb.
səhifə34/68
tarix03.08.2018
ölçüsü1,71 Mb.
#66881
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   68

İktisadi Araç (kalplerin ısındırılması)


Müellefet'ul Kulüb3 kavramı da Kur'an'ın göz önünde bulundurduğu kavramlardan biridir. Bu metot esasınca bir takım kimselere, İslam dinine çekilmesi için kendilerine mali yardımda bulunulmaktadır. 1 İslam devleti dış ilişkilerinde bazı milletlerin kazanılması veya düşmanlık ortamlarının ortadan kaldırılması ve dayanışma ortamının sağlanması için bu iktisadi araçtan istifade edebilir. Bugün güçlü devletlerin geri kalmış milletlere yapmış oldukları yardımlar da güçlülerin menfaatini temin etmek için kullanılan dış siyaset araçlarından en önemlisi konumundadır. Müellefet'ul Kulüb olarak söz konusu edilen şey hakikatte İslam devletinin dayanışma icat etmek ve milletleri İslami öğretilere sevk etmek için yapmış olduğu ekonomik yardımlardır. Bu araç, bir çok hususta olumlu etkiler yaratabilir. Peygamber-i İslam bu yüzden iktisadi araçları defalarca kullanmış ve çok önemli olumlu sonuçlar elde etmiştir. Örneğin Taif savaşında yeni Müslüman olan ve kendisine yardım eden müşriklere Peygamber (s.a.a) ganimetlerden diğerlerine oranla daha fazla pay ayırdı. Bu da onların kabile ve ailelerinin rızayetine neden oldu.2 Ensar'ın bu gruba kalplerinin ısındırmak için verilen fazla paydan rahatsız olduğunu işitince de onları bir araya topladı ve şöyle buyurdu: “İslam'a yönelirler diye kendisiyle bir grubun kalbini kazanmak istediğim dünya malından bir tutam için içinizden bana sitemde mi bulundunuz.”3

O halde kalpleri ısındırmak da İslam devletinin yüce hedefleri bağlamında kullanabileceği iktisadi araçlardan biridir. Elbette kalpleri ısındırma metodu daha çok Müslüman olmayan insanlar hakkında onları İslam'a kazandırmak veya kalplerinde düşmanlık ortamını yok etmek için kullanılmaktadır. Ama fakihlerden bazı kimseler, sapma ve dinsiz kültürün saldırısı karşısında kalan mustaz'af ve mazlum Müslümanları da bu gruptan saymaktadırlar.1 Velhasıl İslam devleti İslam ümmetinin dini inançlarını güçlendirme bağlamında dini düşüncelerin yaygınlaşması karşısında bir set oluşturmak ve Müslüman olmayan milletleri kazanmak için iktisadi araçlardan istifade edebilir.



Sonuç


İmam Ali'ye (a.s) göre İslam devletinin dış siyaseti iki ayaktan birini sürekli olarak uluslar arası ilişkilere üstün kılmamaktadır. Zira İmam Ali'ye (a.s) göre dış siyasetin mahiyeti ne tümüyle savaş eksenlidir, ne de barış eksenli. Bu ilişkilerin mahiyeti her ne kadar sonuçta barış, istenilen bir şey olsa da ve insanın kemal arayan fıtratıyla uyumlu bir kaide olarak düşünülse de insanın iki boyutlu oluşundan dolayı bu iki şeyi de kendisine yüklemektedir. O halde savaş istisnai bir halettir ve sadece barış çabalarının sonuç vermediği durumlarda geçerlidir.

Hz. Ali'ye (a.s) göre barışın önemi ve barışçı siyaseti geçici değil, stratejik bir siyaset olarak söz konusu edilmektedir. Bunun kanıtları da önceden beyan edilmiştir. Başka bir konu ise İmam Ali'ye göre İslam devletinin dış siyaset hedefleri ve temelleri olup daha önce incelenmiş oldu. Davet aslı mahrumları savunmak ve İslami ümmetin birliği için çalışmak gibi şeyler de; dış siyasetin temelleri ve İslami değerlerin ihracı, toplumsal ilişkilerin ıslahı ve emniyetin icadı gibi başlıklar altında insanın dünyevi ve uhrevi kemal ve saadetinden ibaret olan uzun müddetli ve nihai hedeflerine ulaşmak için söz konusu edilen uzun müddetli hedefler olarak söz konusu edildi. İslam devletinin dış siyaset araçları da bu yazının son bölümünde ele alınarak, Medinet'un Nebi devletinin kullandığı ve İmam Ali'nin (a.s) da önemle vurguladığı iktisadi ve siyasi en önemli araçlar da bu makalede dikkatli bir şekilde incelenmiş oldu.


İmam Ali'ye (a.s) Göre Siyaset


Ekber Haşimi Rafsancani

Özet


Bu makale 1990 yılında Ayetullah Haşimi Rafsancani tarafından Nehc'ül- Belağa, 4. Kongresine sunulmuştur. Bu makale Malik Eşter'in mektubuna teveccühen İmam Ali'nin (a.s) siyasi sireti detaylı olarak beyan edilmiştir. Bu makalede incelenen konular, şunlardır:

- Hükümetin ve hükümet teşkilatının zarureti

- Halkın devletle olan ilişkisi üç başlık altında değerlendirilmiştir: Halk yığınlarına dayanma, halk yığınlarının azınlıklara oranla menfaatlerinin önceliği ve halkla ilişkiler.

- İmam Ali'ye (a.s) göre halkın genel düşüncesine dayanma, devleti güçlendirmek için genel düşünceleri elde etme ve kamuoyunu kazanma ve halk yığınlarının hüsn-ü zannını elde etmek için yöneticinin sorunlara çözüm bulması

- Hata etmesi mümkün olmayan bir faktör olarak, halk yığınlarının toplu vicdanlarına dayanma

- Hakim olan kimse, şu dört ahlaka sahip olmalıdır: Halk yığınlarına oranla, hakim olan kimsenin muhabbet ve şefkati, kötü davranış ve düşmanlıktan kaçınmak, insanlar hakkında insafa riayet etmek ve cezalandırma hususunda acele etmekten sakınmak.

- İşlerin güzel icra edilmesi için halk ve devlet arasında güvenin varlığı

- Halkın duygularına ve düşüncelerine saygı için geleneklere saygı duymak.

- Memurların, sekreterlerin, katiplerin ve muhasebecilerin seçiminde dikkatli davranmak.

- Yakınlar ve akrabalarla ilgili olarak nefsin isteklerini ve temayüllerini kontrol etmek ve onların güçten kötü istifade etmelerini önlemek.

- Devleti fasit ve zalimlerin uşağı kimselerden temizlemek ve bunların yerine her türlü pislikten temizlenmiş güzel geçmişe sahip kimseleri yerleştirmek.

- Bireylerin gerçeklere ve salahiyetlere teveccühen değerlendirilmesi



Giriş


Şia’nın muhalifi ve bazı taraftarı olan kimselerin yazılarında şu iddia göze çarpmaktadır: “Ali (a.s) bütün fazilet ve kemallere sahip olmakla birlikte siyaset ilminin detaylarını fazla bilmiyordu. Hz. Ali'nin (a.s) beş yıllık hükümeti dönemindeki sorunlar, onun siyasette acemiliğinden kaynaklanmıştır. Basra savaşı bir takım taktikler sonucu önlenebilir bir savaştı. Muaviye'nin sorunu ve sonuçta Sifin savaşı da siyaset bilirliğe dayanmayan Hz. Ali'nin katı tutumlarının bir ürünü olarak meydana gelmiştir. Hariciler fitnesi, Nehrevan savaşı ve hatta Hz. Ali'nin (a.s) şahadeti de aynı şekilde olmuştur.”

Bize göre bu tür hükümler, İslam'ı ve mektebi tanımamak, dini yanlış algılamak, metotları karıştırmak, dindarlık ve dünyaperestliği birbirinden ayırt etmemekten kaynaklanmaktadır. Bu kimseler şu gerçekten gaflet etmektedirler ki Ali (a.s) İslam'ı icra etmek, mektebi ihya etmek, insani ve İslami ilkelere saygı göstermek için devletin başına geçmiştir. Oysa ki Ali'nin (a.s) düşmanları kendi üstünlük içgüdülerini, makam düşkünlüklerini ve şehvani temayüllerini tatmin etmek için çaba gösteriyorlardı.

İlginç olanı da şudur ki bu yorumcular, Muaviye, Amr b. As, Talha ve Zübeyr gibi kimselerin hilelerini her ne kadar insanı hak, hudud ve usulleri ayaklar altına alsa da siyaset bilirlik olarak değerlendirmektedirler ve buna karşılık Hz. Ali'nin (a.s) salih olmayan birkaç valiyi azletmesi, beytülmalden aşiret ve güç sahiplerinin elde ettikleri haksız gelirleri kesmesi cinayet işlemeden önce suç işleme niyetinde olan muhaliflerini ve düşmanlarını cinayetten önce kısas etmekten sakınması ve şiddet uygulamaması hakkındaki azmi sebebiyle acemicilik ve siyaset bilmezlik olarak kabul etmektedirler.

Hz. Ali'nin imamet ilmi, beşer üstü bilgisi, Peygamber'in (s.a.a) özel eğitimi bir yana; zekası, dehası, işleri hızla takip etmesi, çocukluktan yaşlılığa kadar olayların içinde yer alması, siyasi etki ve tepkiler içinde büyümesi, İslam devletinin askeri ve iktisadi uygulamalarının içinde yer alması da tek başına Hz. Ali'nin (a.s) siyasi bilgisinin senedi konumundadır ve bu insaf sahibi herkesi, ikna edecek bir belgedir. Hz. Ali (a.s) bu özellik ve şartlarıyla siyasi bir dehaya sahip olup ülke idaresinin bütün tekniklerine ve gizliliklerine sahip bir kimse olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hatta Hz. Ali'nin (a.s) kendi zamanında bile bir takım kör kalpli kimseler, Hz. Ali'yi (a.s) siyaset bilmemekle suçluyor, Muaviye'yi siyasi bir deha olarak övüyordu. Hz. Ali (a.s) bu konuda büyük bir üzüntüyle şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki, Muaviye, benden daha dahi değildir. O, hıyanet eder ve yalan söyler. Hıyanetin kötülüğü olmasaydı, ben de insanların en dahisi olurdum. Her hıyanet yalandır, her yalan da bir çeşit hakkı gizlemektir.”Her hıyanet edenin kıyamet gününde kendisiyle tanına- cağı bir bayrağı vardır.”1

Hz. Ali (a.s) bu sözlerinde bizim beyan etmek istediğimiz konuları, bütün açıklığıyla dile getirmiştir. İmam (a.s) bu sözlerinde dini ilkelerine bağlılığın hilekarlığa ve bildik anlamda siyasi hokkabazlığa yönelmeye engel teşkil ettiğini kabul etmektedir. Hz. Ali (a.s) hilekarlık, zorbalık ve aldatıcılığı günah ve fısk olarak kabul etmekte, küfrü gerektirdiğini söylemekte ve kıyamette insanın rezaletine sebep olacağını beyan etmektedir.

Aynı zamanda ilkesiz siyasetçilerin, hileli oyunlarının yolunun kınanmış olduğunu ve bu yüzden onlardan asla korkmadığını ve onlara teslim olmayacağını hatırlatmaktadır.

Burada şu konuyu da hatırlatmak gerekir ki İslam, siyaseti diyanetten ayrı kabul etmemektedir. İslami önderlik, siyasi önderliği de kapsamaktadır. Müslüman bir birey ülkenin siyasi işlerine oranla diğer iktisadi, kültürel ve askeri işlerde olduğu gibi bir takım sorumluluklar taşımaktadır.

Resul-i Ekrem (s.a.a) ve İmam Ali (a.s) hükümetleri döneminde bütün işlerin olduğu gibi siyasi işlerin de asıl kaynağı konumundaydı. Allah Resulü siyaseti başkalarına bırakıp kendisi siyasi olmayan bir bölümde görev mi aldı, yoksa Ali (a.s) zahiri hilafeti döneminde siyasi, askeri ve iktisadi önderliği elinde bulundurmadı mı?


Yüklə 1,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin