8- Hakimin Yakınları
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) hakim olan kimselere yakınları ve dostları hakkında nefsanî isteklerini ve temayüllerini kontrol etmesini ve halkın maslahatlarını ve Allah'ın dininin maslahatlarını şahsi ilgileri ve ilişkileri altında tutmamalarını emretmektedir. Hakim olan kimse insaf ve adalet içinde olmalı, temayüllerini heveslerini ve şahsi menfaatlerini bir kenara itmelidir. “Allah’a karşı insaflı ol; halka, ailenin seçkinlerine, kendilerine özel ilgi duyduğun emrindeki kimselere karşı insaflı davran. Böyle yapmazsan, ancak zulmetmiş olursun. Allah’ın kullarına zulmeden kimseye kulların yanı sıra Allah da düşman olur. Allah kendisine düşmanlık edenin delilini batıl kılar, zulümden vazgeçerek tevbe edinceye kadar onunla savaşır. Allah’ın nimetini değiştiren, azabının çabuk gelmesine sebep olan şeyler içinde zulümden daha etkili bir şey yoktur. Allah, zulme ve işkenceye maruz kalanların feryadını duyar ve O, zalimleri gözetir.”1
. Gördüğünüz gibi Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) halkın hakları hususunda ısrar etmekte ve hakim kimselerin yakınlarının ve çevresinin halkın menfaatlerini kendi istek ve maslahatlarına feda etmemesi gerektiğini söylemektedir.
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) bu konuda bir ayrımcılığın Allah ile savaş nedeni sayıldığını, dolayısıyla nimet ve kudretin ortadan kalkmasına ve Allah'ın gazap ve cezasına uğramasına sebep olduğunu hatırlatmaktadır. Ama şüphesiz Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) tevbe yolunu da açık tutmuş, yöneticilerin kendilerini düzeltme hususunda ümitsizliğe kapılmamalarını ve dolayısıyla yersiz ayrımcılıklarını devam ettirmemelerini istemiştir.
Başka bir yerde Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) hakimlerin etrafındaki kimselerin kötü ve çirkin ruh haletleri ve yersiz istekleri hakkında şöyle buyurmaktadır: “Zira bu yakınlar hakime bollukta en ağır gelen, darlıkta en az yardım eden, haklarında insafla hükmedilmesini hoş görmeyen, isteklerinde inatla direnen, verildiğinde az şükreden, verilmediğinde özrü zor kabul eden, zamanın güçlüklerine karşı en az direnç gösteren kimselerdir.”1
Gerçekten de Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) kudret merkezleri etrafındaki parazitlerin ruh halini ne de güzel beyan etmiştir. Eğer hâkim salih bir kimse olmazsa bu tür kimselerin etrafına üşüşmeleri de sıradan bir iş haline gelecektir. Salih olmayan bir hâkim sadece bu tür kimselerin yardımlarıyla ayakta durabilir. Eğer onlar da salih değillerse bu durumda tecrübelerin de gösterdiği üzere tıpkı sinekler gibi pastanın başına üşüşmektedirler. Devletler tarihinde de bu çevre sürekli olarak var olmuş ve amaçlarına ulaşmıştır.
Bir çok konuda tecrübelerin de gösterdiği gibi bu kudret çevresi hâkim için, hakikatte ise beytülmal ve halk için en büyük yük konumunda olmuştur. “Zira bu yakınlar hakime bollukta en ağır gelen, darlıkta en az yardım eden, haklarında insafla hükmedilmesini hoş görmeyen, isteklerinde inatla direnen, verildiğinde az şükreden, verilmediğinde özrü zor kabul eden, zamanın güçlüklerine karşı en az direnç gösteren kimselerdir.”2
Ayırımcılık ve üstünlük peşinde koşma ruh haleti hiçbir zaman insaf ve eşitlikle uyum içinde olmamıştır.”insafı hoş görmezler” yani onlar yüzsüz, ısrarcı, alacaklı, yayılmacı, hırslı ve doymaz kimselerdir. Hiçbir bağış ve ihsanla kanaat etmez, hoşnut olmaz ve sürekli olarak daha fazlasını isterler. “Bağış anında az şükrederler.” Eğer ihtiras duydukları bir şeye ulaşmazlarsa bu konuda hiçbir özür kabul etmezler.”Mahrumiyet anında hiçbir özrü kabule yanaşmazlar.”
Eğer bir musibet ortaya çıkacak olursa buna tahammül etmezler. Bunların kamusunda sabır ve direniş diye bir şey yoktur. “Zamanın olayları karşısında sabır açısından en zayıf kimselerdir.”
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Mısır valisinden ısrarla bu tür kimseleri devlet kadrosu içinde tutmamasını eğer devletin içine sızmışlarsa onları uzaklaştırmalarını ve onların yerine güzel, İslami ve insani sıfatlarla donanmış kimseleri geçirmelerini istemektedir. “Sonra valinin, kendi reyleriyle hareket eden, zulüm işleyen, muamelede insafları az olan, adaleti gözetmeyen bazı yakınları vardır. Bunların sebeplerini yok ederek köklerini kopar. Yakınlarından hiç birine bir arazi verme. Sakın sana yakınlıkları sebebiyle sudaki payları veya ortak yapmaları gereken işlerinde komşu arazilerin sahiplerine zarar verecek ve zahmetlerini onların üzerine atacak bir antlaşma yapmasınlar. Bunun faydası, lezzeti onlara; vebali ise dünya ve ahirette sana kalır.”1
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) hakimlerin etrafındaki zorbaların, ayrımcıların ve su-i istifade edicilerin ruh haletlerini ne de güzel tanımaktadır. Vali olan kimseyi onların su-i istifadelerinden sorumlu tutmakta ve yaptıkları suçların utancının varisi kabul etmektedir. Hakim olan kimseden, sıradan bir işi olan bağışlardan el çekmesini istemekte, hükümetin bu parazitlerin ve kan içici sülüklerin ihtiraslarına engel olmasını ve onları bu konuda ümitsiz kılmasını emretmektedir.
9- Temizlik Operasyonu
Özellikle Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) bu tür kimselerin geçmiş tecrübelerin de gösterdiği gibi kendilerini yeni hakime yakın kılmaya çalıştığını hatırlatmaktadır. Yeni hakim; devlet ve sorumluluğun etkisi altında kalarak bu tür kimselerin uzmanlık ve tekniklerine ihtiyaç duyduğunu hayal etmekte, onları kabullenmekte ve böylece de onlara alet olmaktadır. “Vezirlerinin en kötüsü, senden önceki kötülere vezirlik edenler, suçlarına ortak olanlardır. Sana sırdaş olmasınlar; çünkü onlar günahkârların yardımcıları, zalimlerin kardeşleridir. Sen, bunların yerine görüşleri en az onlarınki kadar isabetli, fakat onlar gibi günahkar olmayan, zalime zulmünde, günah işleyene günahında yardımcı olmayan daha hayırlı kişiler bulabilirsin.”1
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) bu cümlelerde hükümet merkezinin etrafının temizlenmesini, ıslah edilmesini öğütlemekte ve aynı zamanda da devlet idarelerinin temizlenmesi ve esenliğe kavuşturulması hususunda ölçütler ortaya koymaktadır. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) geçmiş zalim idarecilerin yardımcılarını İslami devlete uygun görmemekte ve Malik Eşter'den onların yerine günahlardan uzak ve geçmiş zalim hakimlerin suçlarına ortak olmamış kimseleri geçirmesini istemektedir.
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) yeni müşavirler ve yardımcılar edinmek için de bir takım ölçütler ortaya koymakta ve şöyle buyurmaktadır: “Sen, bunların yerine görüşleri en az onlarınki kadar isabetli, fakat onlar gibi günahkar olmayan, zalime zulmünde, günah işleyene günahında yardımcı olmayan daha hayırlı kişiler bulabilirsin. Bunların yükü daha hafif, yardımları daha güzeldir. Besledikleri sevgi daha içten, başkalarıyla yakınlıkları, daha azdır. Yalnızken bunlarla bulun, meclislerinde de bunları bulundur. Allah’ın, dostlarında bulunmasından hoşlanmadığı şeylerde sana en az yardım eden, acı da olsa sana hakkı söyleyen kişileri seç. ; her ne kadar sana hoş gelmese de. . . Takva ehli olan sadık kişilerle dost ol, seni övmemelerini iste; yapmadığın batıl bir işle seni sevindirmesinler. Çünkü fazla övünme, insanın kendini beğenmesine neden olur, azgınlığa sürükler.”1
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) müşavirlerin ve yardımcıların olumsuz ruh ve sıfatları hakkında ise şu hatırlatmada bulunmaktadır: “Cimri kişiyi meşveretine sokma, ki seni cömertlikten alı- koyar ve bir şeyler yapmaya çalıştığında da seni fakirlikle korkutur. Korkaklara da danışma; çünkü işlerini zayıflatır. Haris olanlara da danışma; onlar da sana zulümle tamahkârlığı güzel gösterir. Cimrilik, korkaklık ve hırs farklı huylardır ama Allah’a kötü zanda birleşirler.”2
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) hakimin yakın yardımcıları ve müşavirleri hakkında söylemiş olduğu bu olumsuz noktalar ve şartlar karşısında aynı zamanda valinin taşıması gerektiği bir takım sıfatları haletleri ve hak ve adil devletin yolunu da beyan etmektedir.
Kınanmış yakınlar ve müşavirler hakkında söylenilen her şey hakim için de geçerlidir. Hakim olan kimse bütün bunlardan uzak olmalıdır. Aynı zamanda müşavirler ve yardımcılar için zaruri veya güzel olan her şey hakim için de en üst düzeyde güzel ve zaruridir.
Başka bir yerde ise Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Sonra toplumun şahsiyetlerine, iyi evlerin halkına, geçmişinde iyilik ve güzellik bulunanlara; gözü pek, kahraman, cömert, iyilik ve bağış sahiplerine katıl.”1
Bu metot hem fazilet ve yüceliği yaygınlaştırmaktadır, hem hakim olan kimse bu kimselerin güzel ahlakından istifade etmektedir, hem bu kimselerin güzel ahlak ve sıfatları ülke işlerinde olumlu etkiler yaratmaktadır ve hem de bu ahlak ülkenin kudret merkezlerinde temiz olmayan kimselerin nüfuzuna engel teşkil etmektedir.
Dostları ilə paylaş: |