Ahmed Cevdet Paşa Tarih-İ Cevdet Cilt1



Yüklə 3,27 Mb.
səhifə19/44
tarix17.08.2018
ölçüsü3,27 Mb.
#71621
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   44

mak mesleği bir yükseliş ve rütbeleri büyük iş görürlük-

dür. Garp ve Endülüs arabları denizcüikde seferlerle uğ-

raşıp deniz fenninde çok ilerlemiş olduklarından donan-

ma başbuğlarına «Emir-ül Bahr» denilip aralarında «De-

nizci» olmak bir büyük mansab idi. Halâ Fransızcada

kullanılan amiral sözü emir-ül bahr ve Emîr-ül ma'dan


222 AHMED CEVDET PAŞA

alınma biraz değişik şeklidir. Lisanımızda Kaptan-ı Der-

ya denilmektedir. Kaptan sözü de İtalyan lisanından alın-

ma, olup aslında Başbuğ demekdir.

Osmanlı Devleti donanmasını artırmak, fen işlerini

tamamlamakda gayret gösterdiği zaman ekseri gemi üs-

tadlarını ve deniz öğretmenlerini Venediklilerden getirir

ve kullanırdı çünkü Venedikliler gemicilik fen ve san'atın-

da mahir ve hatta bir zamandan beri denizin yüzünde

nüfuz yelkenlerini açmış olan Cenevizlilere de galebeleri

açıkça görülmekde idi. Dünyayı ölçüp gezen hikmet ise

bir yerden yere gidip geldikçe tercümanı yerinde olan söz

ve terimlerin bir çoğunu beraberine aldığından ispanya-

da Endülüs arablarından bir çok arabca kelimeler kal-

dığı, Eyyûbî Devletinin kuvvetli ve kudretli zamanında

İskenderiye tersanesi çok mamur ve mükemmel olduğu

için Venedikliler pek çok terimleri onlardan öğrenip dil-

lerine getirdikleri gibi eskiden Osmanlı Devleti, donanma

işlerini geliştirmeye girişince bir hayli İtalyan kelimeleri

lisanımıza girerek, çoğu denizcilik terimlerimiz İtalyanca-

dan gelme olup, böylece kaptan sözü bile alınıp kullanıla-

rak Osmanlı Devletinde en büyük amiral olanlara evvela

derya beyi sonraları kaptan-ı derya ve sonra kaptanlığa

paşalık eklenerek kaptan paşa denilmişdir.

İşte gemilerdeki «tüfekçi» askerine verilen «Levend»

adı bile o vakit İtalyanca'dan alınıp, Levanti'den değiş-

tirilerek kullanılmıştır.

Levant İtalyancada şark manasına gelip Venedikli-

ler kendilerine göre şarkda bulunan Hırvat, ve Arnavut-

luk kıyılarını ele geçirince o yerler halkından gemilerine

yazıp topladıkları muhariplerine Levanti demişlerdi —ki

Doğulu— demektir. Dilimizde konuşması değiştirilerek

donanma tüfekçüerine Levend denilmiştir. Osmanlı Dev-

leti başlangıçda kaptanlara ekseriya Sancak beyi payesi

ile Gelibolu sancağı verilip bazen gerekirse bazı vezir-

TARİH-İ CEVDET 223

lere arpalık olarak Gelibolu livası ile, kantanhk mansabı

tevcih olunurdu. Aşağıda genişçe anlatılacağı gibi Hay-

reddin Paşa Cezayirden gelince kaptanlığa Cezayir bey-

lerbeyliği eklendi. Sonraları Piyale bey sancak beyliği pa-

yesi ile Kapudan-ı Derya olmuşken üç sene sonra geçer-

li hizmetlerine mükâfat olarak ona da Cezayir eyâleti

Beylerbeyiliği payesi verilmişdi.

Sonraları Gelibolu livası, Paşa sancağı olmak üzere

Gelibolu livası ile Ağriboz, Inebahtı, Midilli, Sığacık ve

Kocaeli ve Karlı, Rodos, Biga, Mora ve Mizistre, Sakız,

Nakşe ve Mehdiye sancakları birleştirilerek Kaptan Pa-

şa eyaleti kurulup adı geçen liva mutasarrıflarına Der-

ya beyleri denilerek birer ikişer gemi ile sefer ederlerdi.

Böylece Osmanlı Devleti karada (kapu kulu) adiyle me-

vacib alır kışlada yatar kırk, elli-bin kadar askerinden

başka eyaletlerde iki yüz bine yakın '*ımarlı sipahi) si

olduğu gibi, deniz askeri de bökece iki sınıf olmuştu. Bir

sınıfı tersane halkı di*- Ki İki bin beş yüz kadar mevacib

alan azep taifedir. Diğer sınıfı kaptan paşa eyâleti

içinde bulunan sancakların ümera, zeamet ve tımar er-

babı olup onlarda onbin kadar deniz askeri idi. Sonraları

deniz kuvvetlerini çoğaltmak için diğer eyaletlerin kıyı-

ya yakın bazı vilâyetleri de kaptan paşa eyâletine bağ-

lanarak, Anadolu eyâletinde olan yaya ve müsellem ocak-

ları derya kalemine geçirilerek, derya kalemi gittikçe

büyüyüp bazı eyâletler beylerbeyilerine ve kaptan paşa

maiyetinde olmak üzere kaptanlık verilerek kolkol do-

nanmalar tertip olunmakla, bir aralık' mirî sefinelerinden

başka adı geçen sancaklarda kırk elli kıt'a harp gemisi

mevcut bulunurdu. Bunları kendileri yaparlardı.

Sonraları Osmanlı Devletinde donanma işleri karışıp

sarsıntıya uğrayınca adı geçen sancakların askeri bir işe

yaramaz olduklarından başka Anadolu içlerine yayılarak

Pek çok zarar verip türlü edepsizliklere cesaret eder ol-


224

AHMED CEVDET PAŞA

dular. Bir aralık bu vilâyetlerin levendlerini bir ocak şek-

line koyup askerlik hizmetinde kullanma çaresi aranıl-

mışsa da, ne yapıldı ise disiplin ve nizam altına girme-

diklerinden uzun zaman halk gürültü ve patırdılarından

incinmiş ve zarar görmüş olduklarından, nihayet aşağıda

anlatılacağı gibi Sultan Abdülhamîd han, zamanında le-

vendlik adı bütün bütün kaldırılıp sınıfı yok denümiş ve

ele geçenleri idam edilip yok edilerek kılıç artığı etrafa

tekrar dağılıp perişan oldu. İşte Asya'nın bazı tarafla-

rında Ievend adının arsız; namussuz, ve eşkiya yerine

kullanılan levendlerin şekavetleri bütün Asya'ya dağıl-

dığmdandır.

Rodos'un fethinden sonra orada bulunan şövalyeler

Maltaya geçip orada eskiden olduğu gibi korsanlığa de-

vam ederek İslâm gemilerine taarruz edegeldiklerinden,

beri taraftan da azep ocakları hakkında göz yumulup

Avrupa Devletleriyle yapılan andlaşmalarda da onlar ay-

rı tutulurdu. Böylece onlarda korsanlığa devam ederlerdi.

Önceleri ve sonraları denizcilikde bilgi ve maharet edin-

miş pek çok adamlar bulunup deniz seferlerinde Osmanlı

donanmasına katılıp işe yararlardı. Eskiden olduğu gibi

bu seferde de Cezayir ve Tunus gemileri çok işe yaradı-

lar. Fakat bunlar başıboş ve serbest taifeler olup idare-

leri zor, üzerlerinde disiplin kurmak güçtü. Böylece Os-

manlı memleketlerinde bulundukları zaman türlü edep-

sizliklere cesaret ettiklerinden zahmetleri hizmetlerine

karşı gelirdi.

İlk önceleri büyük seferler olunca vezirlerden biri

donanma üzerine serdar olup Kaptan paşa bile onun emri

altında bulunurdu. Lâkin Kaptan paşa yapacağı işte ba-

ğımsız olmadıkça gereği gibi iş görmek müşkül olup,

özellikle Kaptan paşada Vezaret rütbesi varken, Vezirler-

den bir başkasının serdar olması, kumanda işlerini ka-

TARİH-Î CEVDET

225

rıştırdığmdan bundan bir çok defalar zarar görülmüş-



tür.

Sonraları Kaptan Paşalara ziyade bağımsızlık veri-

lerek Devlet erkânından ve çok kere padişahın kendisi-

nin itimad ve emniyet eylediği ileri gelen büyük kişiler-

den intihab ve tayin buyrula gelmişdir. Sadrazamların

mutlak vekâletleri gereğince Tersane-i âmireyi de göz

altında bulundurmaları gerekli ise de sonraları kaptan

paşalar ziyadece bağimsı^iık kazanıp bazı sadrazamlarla

nüfuz yarışma girip hiç olmazsa deniz işlerini bağımsız

idare etmeğe başladılar.

F: 15
SEKİZİNCİ BÖLÜM
(Avrupanın geçmişde ve gelecekteki ahvali hakkındadır)

Gelmiş geçmiş İslâm Devletleri, olayları, geçmişteki

Avrupa olaylarına bağlantısı olduğu gibi Osmanlı Dev-

letinin de Avrupayla ilişkisi olan olaylarla pek çok bağ-

lantısı vardır.

Özellikle yakın vakitte ortaya çıkan Fransa ihti-

lâli Avrupada büyük gelişmelere sebep olarak Devletler

ve milletler arası ilişki ve yapılacak işler için yeni bir

çığır açtığından Avrupaca yeni bir asrın başlangıcı ve

bu ahvalin doğrudan doğruya Osmanlı Devletine de pek

çok etkisi olduğundan Avrupa Devletleriyle ilişkileri ar-

tırmanın başlangıcı olmuştur. Bu yönden ara sıra Avru-

pa olaylarından söz etmek uygun ve lâzım olup Avru-

panm böylece gelişen bütün olayları ise pek eskidenberi

ardı ardına ve birbirine bağlı olarak ortaya çıkan bir ta-

kım başlangıç ve adım atmaların doğal sonucudur.

Halbuki mucip sebepler anlatılmadan yalnız olayla-

rın hikâyesi ile hakikat anlaşılamaz. Böyle olunca ilk iş

olarak aşağıda olduğu gibi Avrupanın geçmişini ve ge-

leceğini topluca anlatmak uygun görülmüştür.

Medeniyetin beşiği olan Asyanm her tarafında Mısır

kıt'asmda îsa Aleyhisselâmın doğuşu tarihinden bunca

kuşak önce nice büyük devletler ve uygar milletler var-

ken Avrupa memleketleri her türlü uygarlıktan mah-

rumdu. Çünkü tufandan sonra ilk önce Fırat ve Dicle ne-

hirleri arasında olan ve «El cezire» denilen yerler mes-

TARtH-I CEVDET

227


kûndu. Bu yerler imar ve uygarlığa çok uygun olduğun-

dan kısa zamanda mamur olarak buradan asyanın sair

taraflarına da uygarlık eserleri yayılmışdır. Şöyleki Nuh

Aleyhisselâmın çocukları El cezire kıt'asının Fırat ta-

rafını îmâr ile iki nehrin birleşiği yere yakm Babü şeh-

rini kurup Hâm bin Nuh torunlarından Nemrud burada

bir hükümet kurdukdan sonra Sâm bin Nuh'un evlâdla-

rından olup Nemrud'un Babilden kovduğu Âsur da Ku-

zeye doğru giderek karşılık olmak üzere Dicle nehri üze-

rinde Ninova, şehrini kurup, böylece El cezirede iki

Devlet meydana çıktığı söylenir. Ancak bunların ahva-

line ait gereği gibi bilgimiz olmayıp bu eski kavimlerin

ahvali tarihçe aydınlanmış değildir. Rivayetlerle, eski eser-

lerden şu kadarı anlaşılıyor ki Isa Aleyhisselâm doğuşun-

dan iki bin yıl önce Asurîlerden Ninüs namında bir hü

kûmdar ortaya çıkarak Babil'i ele geçirerek Asyada bü-

yük bir saltanat kurar.

Pây-ı taht olan Ninova şehrini genişletip ondan son-

ra Babil vilâyetini bir vali ile idare edermiş, O asırda

Mısır'da mamur bir halde idi. Hele milâttan ikibin beş-

yüz sene önce Mısır medeniyeti en yüksek seviyesinde

imiş, sonraları doğudan bir yabancı millet gelerek Mısırı

istila edip yerli hükümdar hanedanını yok etmiş. Yine

milâttan bindokuzyüz sene önce Hazreti İbrahim, Babil

tarafından Suriye tarafına göç etmişler bir aralık Mısır'a

geldiklerinde, işbu yabancı hükümdar hanedanının zama-

nına rastlamış. O vakit bu yabancılar Asyanm sahibi

olan Asur Devletinden korkup çekinirlermiş. Yüz doksan

dört sene sonra Hazreti Yusuf'un, sonra babası ve kar-

deşlerinin gelişinde de hükümdar bu yabancılardan imiş

Bunlar İsraillilere hemşehri gözüyle bakıp riayet edegel-

dikleri halde milâtdan binaltıyüz sene önce yerlilerden

ortaya çıkan Firavunlar galip gelerek bu yabancıları ko-

vup Mısır hükümetini ele geçirdikten sonra. İsraillilere


228 AHMED CEVDET PAŞA

yabancı gözü ile bakıp esir muamelesi ettiklerinde, Haz-

ret-i Musa milâttan bindörtyüzdoksanbir sene önce İs-

raillileri Mısır'dan çıkarıp hakaretten kurtarmış ve on-

dan sonra Filistin topraklarında İsrailliler Devleti orta-

ya çıkmışdır.

O sırada Finikelüer de Ber-rüş Samda medeniyette

ilerleyip ticaret erbabına öncülük ederlerdi. İlk hükümet

idare merkezleri Sayda, milâttan binbeşyüz sene önce

meşhur bir şehir olduğu halde beşyüz sene sonra ikinci

idare merkezleri olan Sur ahalisinin Saydahlara karşı üs-

tünlük elde ettikleri, önceleri ve sonraları Finikelilerin

Babii ile büyük ticaret yaptıkları bilinir. Kısaca o vakit

Asya'da en büyük devlet Asur Devleti imiş. Ancak İran-

da kurulmuş Medya şehri, valisiyle, Babil valisi birleşip

Asur Devletine karşı isyan edip Asurlularm idare mer-

kezi olan Ninova şehrini kuşatmışlar ve hükümdara ga-

lip gelmişler. Diğer valiler de bağımsızlıklarını isteyince

Asur Devleti çöküp yok olmuş.

Sonraları Ninovada kurulan ikinci Asur Devleti Ba-

bili ve diğer eyaletleri ele geçirip yine kuvvetli bir dev-

let olmuş ise de Medyayı ve doğudaki diğer eyaletleri

alamadığından genişlik ve kuvvetçe evvelki Asur Dev-

leti derecesine varamamışdı. Medya hükümeti ise günden

güne kudretini tanıttığı, sınırlarını genişletip kendisine

idare merkezi olarak Hemedan şehrini kurmuştu.

Böylece eski Asur memleketleri ikiye ayrılıp biri

İkinci Asur Devleti elinde kalmıştı -ki Dicle nehrinden

Akdenize kadar olan yerlerdir- diğer kısmı Medya dev-

letinde imiş ki Sind nehrinden Kızıl Irmağa kaar hükme-

dermiş. Sonraları Medya hükümdarı Ninova üzerine ha-

reket edip Babil valisi de onunla birleşerek oğlu Buht-ün

nasırı gönderip iki ordu iki sene Ninova'yı kuşattıkdan

sonra fethedip yakmış ve Elcezire de yine Babil Devleti

ortaya çıkmış ki buna Geldanî Devleti de denir. Ve o es-

TARİH-İ CEVDET

229

esnada yani milâttan altıyüzbeş sene önce Buhtun nasır



babasının vefatı üzerine, Babil'de tahta geçmiş ve İran

memleketlerinden başka bütün Asur memleketlerini ele

geçirip Asyamn en büyük payitahtı olmak üzere Babil'i

genişletmişti. Suriye üzerine hareket ederek İsraillileri

esaret altma almış ve Kudüs'ü Şerîf'i yakıp Mısır'da Gel-

danî devletine katarak çok genişleyip kuvvetlendiyse de

bu Babil devleti pek çok yaşamamıştır. Zira Kiyanyan

şahlarından Keyhüsrev ortaya çıkarak İran devleti Med-

yalılardan Farslılara geçmiş ve milâddan beşyüzotuzse-

kiz sene önce Keyhüsrev Babil'i fethettikden başka Azer-

baycan ve Kürdistan'ı da ele geçirerek saltanat ve Sat-

veti en yüksek dereceye ulaşmakla Iran Devleti en bü-

yük ve en kuvvetli bir devlet olmuştu. O zaman en büyük

ve en mamur olan Babil şehrini ele geçirince sesi duyul-

muş, şanı ziyadesiyle ilerlemişti.
Şimdi Elcezirede Halep Kürdistan ve Bağdat vilâ-

yetlerinin bir az mamur yerleri varsa da pek çok yerleri

arablarm dolaştığı yerler olmuştur. Vahle kasabasının

yanında Babil harabesi görülür ve Musul'un karşı tara-'

fmdaki yerler kazıldıkça Ninova'mn bazı eserleri bulu-

nur.


Asyada insan çoğaldıkça yerlerine sığamamışlar ya-

hut zulüm ve baskıdan vakit vakit göç etmeğe mecbur

olmuşlardır. Serseri gezen millet ve kavimlerin çoğu

Kafkaslardan geçerek, yahut Hazer denizini dolaşarak

Karadeniz kuzey kıyılarından yahut başka yollar ile azar

azar Avrupa'ya yayılmışlardır. Ancak Kuzey bölgenin

îmarmda güçlük olduğundan ve milletler de biri diğeri

ardından giderken önde bulunanlar daha ilerilere geçmiş

durmayıp göç ettiklerinden, uygarlığa erişememişlerdi.

Böylece Avrupa doğal olarak pek çok zaman uygarlığa

uzak ve kapanık kalmıştır.
230

AHMED CEVDET PAŞA

Bu yoldan Avrupaya göç eden kavimlerin başlıcaları

dört kavim olup, bunlar çoğu Avrupa milletlerinin ecda-

dı sayılır.

Birincisi; Anadolu yolu ile Yunanistan ve İtalyaya

göç eden Plâski kavmidir ki Yunan ile İtalyanların ecda-

dıdır. İkincisi Gal kavmidir ki Fransa, İspanya ve İrlan-

da ahalisinin ecdadıdır. Üçüncüsü Cermen yani Alman

dediğimiz kavimdir ki, başlıcaları Alman, Frank, Got,

Lombard, ve Sakson, Vangel, ve Vandal milletleridir.

Dördüncüsü İslâm kavmidir ki Moskof, Leh, Sırp ve Hır-

vat gibi milletlerden ibarettir.
Asya insanın beşiği olduğu gibi uygarlığın da baş-

langıç yeridir. İlim ve maarif oradan batıya doğru yayıl-

mıştır. Avrupada en önce bilgide gelişen uygarlıkda yük-

selen Yunan ile İtalyan dediğimiz Lâtin kavimleridir. İlk

önce Yunanlılar geüşip kuvvetlenerek İran devletine ra-

kip olup Fars hükümdarı Kiyanyan ile kavga ve muhare-

beye başlamışlardı.

Latinler milâttan yediyüzelliüç yıl önce yapılan ve

hâlâ Rimpapa'nın pay-ı tahtı olup arab kitaplarında Rum,

ve Türk lisanında kızıl elma denilen Roma şehrinde bir

devlet kurmuşlardı.

Galler vahşî ve putperest bir halk olup, göçebe ge-

zerler ve askerlik hizmeti aramak üzere İtalya ve diğer

yerlerde dolaşırlardı.

Şimdi Fransa denilen yerlere o vakit Galya denirdi.

Fakat Galya şimdiki Fransa topraklarından daha bü-

yük olup Ren nehrinin batısında olan Alman memleket-

lerinin çoğunu ve İtalyanm kuzey kısmını içine alırdı. O

vakit Galyada ve özellikle kuzey tarafında Gallerden baş-

ka kavimler de vardı. Bu gün Fransanın kuzey halkı ile

güneyi arasında fark ve ayrıcalık olup aralarındaki ay-

kırılık hâlâ bütün bütün kaybolmamıştır.

TARİH-Î CEVDET

231


Yukarıda anlatıldığı gibi İranlılar ile Yunanlılar ara-

sında çıkan düşmanlık ve çekişmelerden meydana gelen

birçok muharebelerden her iki taraf çok zayıfladığı sı-

rada Makedonya hükümdarı Filip'in oğlu İskender yani

Büyük İskender bütün Yunanistanı ele geçirdikten son-

ra, İran devleti üzerine sefer ederek Çukurova'ya gelip,

Dara ile Payas ovasında muharebe ederek galip geldi.

İran memleketlerini ve Hindistan'ın bir miktarını ele ge-

çirip cihangir bir hükümdar olduğu halde milâttan üç

yüzyirmiüç sene önce ani olarak Babü şehrinde ölünce

kendisinin kumandanları arasında paylaşılıp Mısır, Suri-

ye ve Makedonya devletleri ortaya çıktı. Gerçekde kuv-

vetli ve büyük devletler idi ise de hükümdarları adım

adım zevk ve sefahata tutulunca, kuvvetleri zayıflığa

döndü. Roma devleti başlangıç halinde gerçekten pek kuv-

vetli olmayıp, hatta milâddan beşyüz sene önce Galler bu

devlet üzerine hücum ve ondan yüzotuzbeş sene sonra

gelip Roma şehrini yakmışlardı.

Lâkin Romalılar bu suretle onu harabeye alışarak

adım adım her kavmin gözünü ürkütmüş olan Gallere ga-

lip gelerek kuvvet ve sağlamlığını dünyanın gözüne ser *

mişdi. Gallerin eskidenberi bağımsız hükümdarları var-

ken bağımsız hükümet usulünü kaldırarak cumhuriyet

üzere memleketi idareye karır verdiklerinden aralarına

ayrılık düşerek birbirleriyle ittifak edemeyip her yerde

önceleri ve sonraları cumhuriyet usulünün fenalığı neti-

cesi olageldiği gibi Gallerin de perişanlığını eski ülke ge-

nişliği ve kuvvetinin yok olmasına sebep olmuştur. Ve

Romalılar devletleri uğrunda büyük fedakârlıklara kat-

landıkları halde ötedenberi Yunan devletinin zaif halini

görerek meydanın kendilerine kaldığını anlamışlar, ci

hangirlik sevdasiyle çıkıp nice devlet ve memleketleri de

geçirmişlerdir.
232

AHMED CEVDET PAŞA

Eskiden Afrikada Tunus şehri civarında bulunan

Kartaca adındaki büyük şehir Ber-rüş Samda olan Feni-

ke tüccarı himmetiyle kurulmuştu. Bu şehir ahalisi o va-

kit bütün Akdenizin ticaretini ellerinde bulundurdukla-

rından pek ziyade zengin olmuşlardı. Romalılar ile ara-

larında çıkan rekabet ve gerginlikden ötürü olan muha-

rebelerde Galler Kartacalılara yardim ettiğinden, yeni-

den Romalılar ile Galler arasında zuhura gelen muhare-

beler epeyce uzayarak, milâttan yüzdoksan sene önce

Galler bütünlükle mağlup olduktan sonra artık Romalı-

lar üzerine taarruzdan çekinir olmuşlardı.

Ancak milâddan yakınlıkla altıyüz yıl önce İzmir

tarafından Galya ya göç etmiş olan Yunan tüccarları bu

günkü Marsilya şehrini kurup, ticaret işlerini pek çok

ilerletmişlerdi. Bu ilişkilerle bütün Galya kıyılarında ti-

caret yerleri pazarlar kurulup, o vakit bayağı dünyanın

ticareti Kartacahlar ile işte bu Marsilyalılar elinde idi.

Marsilyalılar Galyada daha bazı şehirler kurmak is-

teyince onların böyle hükümet sınırlarını genişletmesini

çekemeyen Galler üzerlerine hücum ile Marsilya'yı ku-

şatınca Roma cumhuriyetinden yardım istemişler ve Ro-

ma askeri gelip milâttan yüzellidört sene önce Marsilya'-

yı kurtarmışdı.

Çok geçmeden Romalılar Kartaca şehrini ele geçirip

tamamen yıktıkları için Marsilya ticareti daha çok önem

kazandı. Galler milâttan yüzyirmi sene önce tekrar Mar-

silya üzerine taarruz edince, Romalılar yine yardım edip

Galleri yenilgiye uğratınca, bu kere artık Marsilya'yı

ve etrafını ele geçirip bir sancak kurarak, Roma hükü-

metine bağlamışlardır. Kısaca Romalılar Galleri ve

diğer milletleri yenerek Yunan memleketlerini de ele ge-

çirince, pek çok güç ve servet kazanmışdı. Ancak Roma

devleti ortaya çıkışının başlangıcında krallıkla idare olu-

nurken kralların zulüm ve kötülüklerinden nefret eden

TARİH-Î CEVDET

233


halk cumhuriyet idare şekline karar vermişler ve cum-

huriyetin icabı ayrılmalar ve bölünmelere düştükleri hal-

de eskiden elde ettikleri zenginlik ve servetle Romaya

her taraftan bir çok mal gelerek halkı zevk ve sefahata

daldılar. Umumî ahlâk bozulmaya ve ileri gelenlerin mal

hırsı, gösterişde ileri gitmesi sınırı aşmakla Roma'da

türlü kargaşalıklar ve bir çok yapılan zulümler duyulun-

ca, Roma cumhuriyeti o vaktin dünyada en büyük ve en

kuvvetli bir hükümeti iken milâddan altmışbeş sene önce

pek ziyade karışık bir hale girdi. O sırada Romada asil-

zadelerden Sezar adında bir general harb işlerinde ve

siyasette gelişmiş bir maharete sahipti. Romanın bu kö-

tü gidişinden iğrenerek Roma'yı terk etmeye karar ver-

miş ve başkumandan olarak Galya'ya gitmişdi. Orada

yapılan büyük muharebeler sonunda Galler tamamen ye-

nilgiye uğrayınca milâddan kırkdokuz sene önce Gal

memleketinin bütünü Roma cumhuriyetine katılmışdır.

Bunun üzerine Roma Kayseri (Sezar) Roma senato-

sundan yani millet meclisinden bazı özellikler tanınması

isteğinde bulununca red cevabı aldı. O da ben isteklerimi

kılıcım ile yerine getiririm diye Romaya girip asker gü-

cü iîe cumhurreisi olarak İmparator unvanını aldı. İm-

parator sözü Lâtincede aslında kumandan iken sonraları

zafer ve galibiyetlere erişan kumandanlara mahsus ola-

rak kullanılırdı. Sezar ömrü boyunca Roma cumhuriye-

tinin en büyük mansab ve mertebesini haiz olarak kral

gibi bağımsız memleketi idareye koyulmuştu. Muhtelif

unvanlarından İmparator unvanı o zamanın düşüncesi-

ne ve görüşüne göre en mühim olan askeri işlere ait ol-

masiyle bu unvan Sezarın bütün görevlerini içine alan

durumu ile en çok itibara ve şöhrete kavuşmuşdu. Ger-

Çekde Roma halkı krallıkdan nefret ederdi. Bu yönden

Sezar kral adını almamışsa da bağımsız hükümdar gibi

hükümet ederek, kendi resmi ile para basmak gibi hü-


234

AHMED CEVDET PAŞA

kûmdarlık belirtileri gösterdiği için kral olmasından halk

korkar olmuşdu. Böyle olunca bazı düşmanlar kendisini

Senatoda Milâddan kırkdört sene önce göz önüne katle-

dip öldürdüler. Ama halk tarafından seviliği için halk da

katillerinin evlerini yakmışlardır.

Sezar kendi emlâkini ve unvanlarını kız kardeşinin

oğlu Oktavyüs'e vasiyet ettiğinden yukarıda anlatıldığı

gibi katledildiğinde Oktavyüs on sekiz yaşında iken halk

tarafından iyi kabul görerek Milâddan yirmidokuz sene

önce resmen imparator diye bağımsız olarak hükümete

Tmşlamışdı. İki sene sonra Roma Senatosu verasetle ken-

dine intikal eden «Kayser» ismini de kendi adına ekledik-

lerinden başka hükümetin meşru, kanunlara uyarlı oldu-

ğunu göstermek için en büyük saygı değer anlamına ge-

len «Ogüstüs» unvanını da katmışdır. Senatoda birinci

makam kendisine verildiğinden birinci manasına gelen


Yüklə 3,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin