Ahmed Cevdet Paşa Tarih-İ Cevdet Cilt1



Yüklə 3,27 Mb.
səhifə34/44
tarix17.08.2018
ölçüsü3,27 Mb.
#71621
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   44

vesair papazları kandırarak kimi Rum beylerinin zulmün-

den, kimi Rusların kendilerine vereceği şeylerle himaye-

sinden söz açarak aldatmağa çalışırdı. Rus amirali Or-

lof'un donanması Akdeniz kıyılarını yakıp yıkarken bu

tarafda da Eflâk Buğdan halkı ayaklanıp bayağı eşki-

yalar gibi kasabaları, çiftlikleri yakıp Eflâk'a geçen Os-

manlı ordusunun etrafını çevirircesine zarar ve ziyan ve-

rirdi. Bundan sonra Hotin kalesi Rusların eline geçince

Eflâk Buğdan halkı fakir hallerinden zor durumlarından

yakınarak Rusya İmparatoriçesi Katerina'ya arz ve di-

lekçeler yazdılar. Katerina ise buralarda nüfuzunu arttır-

mak için Eflâk Buğdan işlerine müdahale etmeğe tam bir

bahane ararken din kardeşleri dediği Eflâk Buğdan aha-

lisi ve özellikle gizli ve açık kendisini tutanların fesad

F. 26
402 AHMED CEVDET PAŞA


saçanlarını tutup Kaynarca andlaşmasmda bazı fıkralar

yazdırmışdır.

Bu olaylara göre o zaman fenerli beylerin zulüm ve-

baskıları altında fıkara ve aciz insanların hali yaman

olup, Eflâk eyaletinin yıllık geliri yirmi iki yüzü ve Buğ-

dan eyaletininki de ondört yükü bulmuşken çoğu paranın;

ne yolda harcandığı aşağıda (y) işaretiyle çıkarılan Mos-

kof defterlerinden ortaya çıkar.

ONUNCU BÖLÜM
(Arabistan ve Havalisi Hakkındadır)

Aşağıda yazacağımız olayların bir çoğu Arabistan'a

dair ve öteden beri biri biri ardından ve birbirine bağlı

olarak gelmiş olan tarih nedenlerinden doğmakla o böl-

genin topluca gelmiş ve geçmiş ve son zamanki halini

açıklamak ve olayların başlıcalarından dünyanın anası

denilen bütün karışıklıkları doğuran Mısır, Kahirenin

meydana getirdiği tarih olaylarından dolayı geçmiş Mı-

sır olaylarından başlamak uygun görülmüsdür. Gerçek

de asıl Arabistan Arab yarımadasıdır. Ancak öğünülecek

Arab milleti Islâmlıkda beraberlik ve gönül birliği ile

ilâ-yı kelimetullah için Arab yarımadasından dışarı ta-

arruz edince Mısır, Şam, Irak gibi bir çok yerleri Ara-

bistan etmişlerdir. İşte bu memleketlere de dilimizde Ara-

bistan denilir.
BAŞLANGIÇDA MISIR'IN AHVAIJ
Mısırın en eski yerlisi Kipti milleti olup hükümdarla-

rına firavun denilirdi. Hazreti Musa'nın firavunu da bun-

lardandır. Ancak ondan sonra Kipti Devleti çok sürmeyip

münkariz olmuş ve o vakitten beri Kipti mületi yabancı

devletlerin boyunduruğu altına girip yakından, uzakdan

yabancı bir kavmin baskısı ve hükümetine boyun eğmiş-

lerdir.

Hazret-i Ömer zamanında fetholundukdan sonra



uzun süre Hilâfet merkezinden vekâletle idare olunup so-
404

AHMED CEVDET PAŞA

nunda bağımsız devletler ortaya çıkmışdır. Bunlardan bi-

ri Rafiziyye Devletidir. Bir süre Mısır'da Rafızî mezhebi

yayıldıkdan sonra Eyyubî Devleti ortaya çıkıp başlangıç-

da Rafızî mezhebini imha ile yayılmasını önlemiş, Ehl-i

sünnet şuuru ile İslâm topluluğunu yine kurup yaşattık-

dan başka Şam kıyılarını istilâ etmiş olan Ehl-i Salibi de

kaldırıp yok etmişdir. Bu devletin de süresi seksenbir se-

ne olup, ilk kuranı Melik Selâhattin ve sonunda Şecer-üt-

dür adlı Melik Salih'in eşidir. Eyyübî Devletinin çöküşü

onların elinden olmuşdur. Şöyle ki, Melik Salih ölünce oğ-

lu Turan Şah Mısır Sultanı olmuşdu. Babasının tertib et-

miş olduğu Kölemen askerini tutmadı, onlar da bundan

kuşkulanarak onu öldürüp, annesi Şecer-ütdür'ü yerine

geçirdiler. Üç ay sonra onu da yerinden attılar ve Mısır'-

da Türk Devleti ortaya çıkdı.

Ve bir süre bu memleketlerden ortaya çıkan Mısır

Sultanları hükümet etmişler, 678 senesinde yine onlardan

Klavun adlı zat ortaya çıkarak Mısır Hükümetini ele ge-

çirerek kendini Melik Mansur adiyle adlandırarak Klavun

Devletini kurmuşdur.

îşte bu Klavun Devleti yüz yılı aşan süre Mısır'da hü-

kümet edip, o da yine bu memleketin karışmasiyle yıkıl-

mışdır. Şöyle ki, Klavun Sultanlarından Melik Eşref za-

manında memleketinde eşkıyalığın çoğalması ve taşması

nedeniyle Mısır'dan bunları kovmak için emir verince, on-

lar da toplanıp isyan ederek Sultan Eşref ile savaşa ko-

yuldular. Lâkin bozguna uğrayıp yenik düşmeleriyle Sul-

tan Eşref kimisini öldürtmüş, kimisini sürmüş, kılıç artı-

ğı bazıları, bazı kumandanlara sığınarak Mısır'da kaldı-

lar ki, bunlar gerçekde çeşidli ırkdandı.

Ancak çoğu çerkez olup, bu olayda gözden düşüp,

güvenilmez ve değersiz sayıldılar. Buna karşılık onlar da

Klavun Devleti hakkında içlerinden kızıp, kin besleyerek

fırsat kollamışlardır.

TARİH-İ CEVDET

405


Gerçekde böyle darmadağın oldukları halde şunun

bunun çevresine sığınmışlardı. Fakat manen birlik olarak

içlerinden bazıları sultanın sohbetlerinde bulunarak ve

her nasılsa bir kolayını bularak Melik Eşrefi öldürünce

çok kınanan ve düşük görülen çerkezler bütün ümeradan

fazla söz sahibi, büyük görülen, ağırlanıp ikram edilen

kişileri olup Mısır'ın bütün işlerine karışıp, kazanç ve çı-

karlarından kendilerine pay ayırdılar. Lâkin Mısır'ın hali

karışık olup iç savaşlar büyüyerek nihayet Çerkez Ber-

kok'un ortaya çıkışı ile kavga basıldı. Şöyle ki, Berkok

hepsini yenip işleri düzeltip devlet işlerine de el koyduk-

dan sonra Melik Eşrefin oğlunu da yerinden atıp salta-

natı ele geçirdi. İşte çerkez meliklerinin öncüsü işte bu

Berkok'dur. 130 sene kadar Mısır saltanatı onun evlâd ve

torunlarında kalmışdı. Sonuncusu olan Gavri Sultan Se-

lim Hazretleriyle yapılan savaşda ölünce Çerkez Devleti

yıkılıp, ondan sonra Mısır Hükümeti Hülefa-yı Raşidin

zamanında olduğu gibi hilâfet merkezinden vekâletle ida-

re olunagelmişken yine bu memleketin dâvaları ortadan

kalkmayıp bu tarihe değin memleketlerde ortaya çıkan

Mısır ümerasının savaş ve uğraşları bitmemişdir.

Çünkü Sultan Selim'den sonra kumandanlar ve Mısır

askeri Fıkariye ve Kasimiye diye iki ayrı toplum olmak

cahil geleneği ve şeytana uyulması ortaya çıkmca bu iki

topluluk savaşıp uğraşmakdan ve birbirini kırıp geçir-

mekden geri kalmamışlardır.

Bunun nedeni bazı Mısır tarihlerinde yazıldığına gö-

re bu imiş ki; Yavuz Sultan Selim Hazretleri Mısır'ı ele

geçirince çerkezlerin ileri gelenlerinin kökünü kazıdıkdan

sonra bir gün Divan-ı Hümâyunlarında acaba çerkezler-

den görmediğimiz biri kaldı mı deyince padişahın huzu-

runda bulunan Hayri Bey; «Evet efendim, Mısır'da Südün

Bey adında çok yaşlı biri var, ancak bir süredir evine çe-

kilip toplumdan uzak, yalnız yaşantısmı sürer. Zülfikâr


406

AHMED CEVDET PAŞA

ve Kasım adında iki oğlu olup, kahraman, cesur ve bini-

cilikde eşi bulunmaz ün salmışlardır. Onları da evine hap-

sedip, halkla Uişki kurmalarını yasaklamışdır.» Deyince

Sultan Selim Hazretleri, «Vallah Hayri Bey bu çok uzağı

gören kuşkuda insan içini bilir bir adam olmalıdır. He-

men ayağına gidip öğütlerini dinleyip yararlanalım» de-

yip doğru Südün Beyin evine varmışlar. Görmüşler ki,

Kelâm-i Kadîm okuyor. Kendine bağlı olanlarla maiyet

halkı ve hizmet görenleri etrafında dolaşırlar. Südün Bey

Sultan Selim olduğunu anladığı anda derhal ayağa kal-

kıp telâş içinde bağlılık merasimi kaydına düşmüş. Sul-

tan Selim kendisine güzel sözlerle iltifat edip, aman ve

emniyet verdikden sonra huzurunda oturdup «Neden böy-

le yalnız yaşarsın?» deyip de nedenini sorunca Südün Bey

demiş ki: «Devletimizin işi bozuldu Sultanımız bile aklı

erenin sözünü dinlemeyip çoğu devlet ileri gelenlerini

idam eyledi ve büyüklerin mansabını küçük kumandanla-^

ra verdi. Onlar da yüz bulup fakir halkı kırmaya, karı-

şıklık çıkarmağa ve karşı koymağa başladılar. Bu neden-

le fakir halk verayı Sultandan yüz çevirip Allaha dönüp

yalvarıp yakardüar. Bu halleri görünce, elbette devleti-

mizin Allah tarafından azarlanmakla beraber adalet ve

Allahm öcünü alacağını öngördüm ve çekilip gelecek be-

lâdan korkarak oğullarıma da halka karışmalarım yasak

ettim» diye cevap vermiş. Sonra Sultan Selim Emir

Südün'ün oğullarını getirdip, olduğu gibi, görüşmüş ve

yüzlerinde yiğitlik, bahadırlık ile cesaret görünce, ziyade

güzel sözler konuşmuş ve ikramda bulunmuş ve kendile-

rine bazı akar ve varidat ihsan etmişdir. Ertesi gün sah-

raya çıkıp bütün kumandanları ve askeri davet etmiş,

Emîr Südün ve oğulları da gelmişdi. Sultan Selim, Kasım

ile kardeşi Zülfikârm ata binip biraz at üzerinde san'atla-

rmı göstermelerini emredince onlar da atlarına binip o

kadar hüner göstermişler ki, gözler kamaşıp herkes alkış

TARİH-t CEVDET

407


tutup beğenmiş ve özellikle Osmanlılar bu binicilik hüner-

lerine pek çok şaşmışlar ve Sultan Selim tarafından iki-

sine de hil'atlar giydirilip saygı yüzü gösterilmişdir.

Bir gün sonra Sultan Selim Hazretleri yine böyle bir

Divan kurup askeri ikiye ayırmış, birine Zülfikâr Beyi,

diğerine de Kasım Beyi baş yapıp, Osmanlı süvarisinin

çoğu Zülfikâr Bey tarafında Mısır atlısının büyük kısmı

Kasım Bey tarafında bulunmuşdur. Bu iki ayrı bölümden

Züifikârmkilere beyaz ve Kasımla beraber olanlara kır-

mızı elbiseler giydirilerek birbirinden ayrılmaları sağlan-

mış.

Savaş gibi birbirlerine çıkıp saldırmaları ferman



olunduğu için onlar da karşı taraf diye taarruz gösteıtle-

ri yapıp tozlar kaldırarak mızraklarını birbirine tokuşdu-

rarak saldırılar yapınca, savaşın benzeri sahrayı yer yer

çizilmiş sahifeye çevirdiler. Ancak, iki taraf hırslanınca

,az kalsın savaş ve mücadele ölüm yeri olayazmış, bu du-

xumda iki taraf ayrılsın diye münadiler bağırarak güç

?halle bu iki belâlı dalgayı birbirinden ayırabümişler. Lâ-

kin iki tarafda da bu hırs süreli kalmışdır. Bundan sonra

Ümera ve Mısır askeri Fekariye ve Kasimiye diye ikiye

ayrılıp Fekariye beyazı ve Kasimiye kırmızıyı tutarak her

biri kendi rengini sever ve öteki renkten nefret ederlerdi.

Fekariye Osmanlıyı, ve Kasimiye Mısırlıyı tutar ol-

muşlar, bu bilinçsiz davranışları aralarında değişmez ge-

lenek hükmüne girip yiyecek ve giyecekde her taraf ken-

di rengine uyardı. Fekariyenin bayrakları beyaz ve Kasi-

miye'nin bayrakları kırmızı olarak kullanılırdı. Bu ayrı

gayrılık nedeniyle bir çok canlar ölüme sürüklenmiş bir

çok kimseler de belâ oklarına hedef olmuşdur. ,

Çünkü Mısır mansabları bu iki topluluk arasında

paylaşılırdı. Meselâ Emir-ül Hac Fekariyeden ve Def-

terdar Kasimiyeden, Müteferrika baş Fekariyeden ça-

vuşla kethüdası Kasımiyeden olurdu. Lâkin bazen bir-


408

AHMED CEVDET PAŞA

birlerine üstünlükle baskı yapmak istedikleri zaman ara-»

larmda ölen ölene savaş olurdu. 1142 yılma kadar vakit-

leri bu ikilik ve kargaşalıkla geçdi. 1142 yılında Sultan

Ahmed tahttan indirilmiş Mısırda bu iki toplum arasın-

da büyük savaşlar olarak nihayet Fekariye tarafı galip

gelip Kasımıyeyi kökünden kazıdılar o vakit Kasımıye-

nin çoğu ölmüş, öldürülmüş ve kılıç artığı kimisi Rum'a

kimisi Şam'a kaçıp sığınmışlar kimisi de said içlerinde

gizlenmişlerdir. Fekariye bu suretle Mısır imaretini ba-

ğımsız olarak kimsenin karışmayacağı şekilde ele geçir-

mişdir. Sonraları kendileri de başka ad ve kuşku ile ay-

rılarak birbiriyle yine savaşıp saldırmaya kalkdılar. Çün-

kü Fekariyelik adiyle birbirine bağlı ve anlaşmış olanla-

rın Kasımiyeye karşı davranışı bilinçsiz bir gayret eseri

olup, Kâsimiyenin ortadan kalkmasiyle yok olması kendi

aralarındaki birliğin hükmü kalmamışdı. Bundan sonra

nüfuz sahibi olmak istiyen ve bağımsızlık tasarlayanları

yine bölüp parçalamış birbirlerine saldırıp öldürmeye

başlamışlardır. Hatta meşhur Ragıp Paşa Mısır Valisi

iken bunların aralarını bulup düzene sokmağa çalışdığı

halde baş edemeyip 1161 yılında ona da valilikden el çek-

tirmişler düşürmüşlerdi. 1180 yılma kadar hal bu gidiş-

de akıp gitmiş Mısır ümerası birbirlerini öldürüp idam

etmekden geri kalmamışlardır. O sırada ümeradan

Bulup kapan diye ün salmış olan Ali Bey hasımlarına

galip gelerek Mısır mansablarını kendi adamlarına göze-

derek adamlarından meşhur Eb-üz Zehep Mehmed Beyin

eliyle pek çok düşmanını idam ederek Mısır dolayların-

da Bağımsızlık kazanmışdır. Şöyle ki, Memlükler satın,

alıp ve her birini Terbiye ile yetişdirip ümera sırasına

geçirmiş ve Hazinedarı olan Büyük ismail Beye İma-

ret tevcih edince adı geçen Eb-üz Zeheb'i onun yerine

Hazinedar nasbedip Mehmed Bey ise gayet Bahadır, ve

tedbirli olduğundan çok geçmeden ona da imaret verip

TARİH-İ CEVDET 409
bütün umera'ya takdim etmişdi. Eb-üz Zehep diye anıl-

masının bir yüzü budur ki, kale de İmaret hil'atini giy-

dikten sonra bahşiş olarak etrafa bütün bütün altın da-

ğıtmış, sokakda bile fukaraya altın saçmış olduğundan

zaten eli açık ve gözü tok bir zat olup daima böyle altın

verip ihsan etmekden geri kalmazdı. Her her hususda.

bahtı açık tâlü yaver olup hiç bir savaş da yenilgiye uğ-

ramamışdır. Bunun üzerine herkesin gözünde Şanlı gö-

ründüğünden başka Ali Beyin indinde de öne geçirilmiş

iyi karşılanmış ve önde tutulmuşdu.

Meşhur Cezar Ahmed Paşa da bu sırada Mısır ku-

mandanlarının ileri gelenlerinden olup Ali Bey pek önem

li işlerini Eb-üz Zehep ile ona gördürürdü. Ve onların

eliyle karşı koyanları idam ettirirdi. Hattâ Mısır ku-

mandanlarından Hasan Bey yaşadıkça Ali Bey tam ba-

ğımsızlığına kavuşamayacağını anladığı. için onu. da Eb

üz Zehep'le Cezar'a öldürtmüşdü. Fakat ümera içinde

Ali Beyin sakınacağı bir Salih Bey kalmış onunla da bir-

birlerine kötülük ve ihanet etmemek üzere aralarında

andlaşıp, yemin etmişler ve iyman ederek ondan da e-

min olmuşdu. Lâkin nüfus ve idare de gereğinde ortak

olduğundan onun da öldürülmesiyle bütün bütün tam ba-

ğımsızlık ve halka zulüm yoluna düşünce ümeranın en

cesur ve bahadır Cezar'a Eb-Üz Zehet'le beraber Salih

Beyin işini bitirmelerini emredince önceleri Salih Beyin

yanında bulunduğu için bunu yapmamışdı. Ali Beyin Ce-

zar hakkındaki sevgisi böylece düşmanlığa dönünce Ce-

zar Mısır'dan firar etmeğe mecbur olmuşdur. Bunun bir

dereceye kadar açıkça bilinmesi için ileri de Cezarm hâl

tercümesine başlanacaktır.

CEZAR'IN İLK GÜNLER*

Cezar asıl Bosna'lıdır. On sekiz yaşında iken İs-

tanbul'a gelerek berber olduğu için Hekim Oğlu Ali Paşa
410 AHMED CEVDET PAŞA
dairesine gelip gidermiş. 1169 yılında Ali Paşa Mısır Va-

lisi olunca o da beraber gidip bir zaman dairesinde kul-

lanıldıktan sonra Mısır kumandanlarından adı geçen Sa-

lih Beyin adamı olmuş beraber Hacca gidip gelmiş ve

kendisi memlüklerden değilse de Rumelinin en cesur ve

bahadırları olan Boşnaklardandı. Zaten cesur ve göze pek

olduktan başka yüksek binicilik femrinde de hüner ka-

zanmış olmakla Salih Bey kendisinden hoşlanıp ziyâde

saygı göstermiş ve Mısır memluku elbisesi giydirmişdi.

Böylece Boşnak Ahmed diye anılırdı. Bir müddet sonra

ümeradan Abdullah Beye intisap etti. O sırada Abdullah

Bey Behire de olan Hind Arabian üzerine hareket edin-

ce Boşnak Ahmed de beraber gitmiş lâkin Abdullah Bey

savaşda ölmüşdü.

Boşnak Ahmed Zülfikâr Kâşif tarafmd an Behire

de bir köye mümellim nasbolunmuşdu. Bunun üzerine

Hind Arablarını gözedip bulduğunu öldürüp idam eder-

miş. Hattâ, büyüklerinden dört tanesini öldürünce işte

efendinin intikamıdır diye kesik başlarını Mısır'a gönde-

rince kasap anlamına Cezar lâkabı takılmış ve Cezar

Ahmed diye ün salmış ve Ali Bey kendisinin bu şöhretini

duyunca Mısır'a çağırıp Mısır'a Vali yapmış.

O zamanın deyimiyle Vali; Mısır'ın inzibat işlerine

memur demek olup bu memuriyette bulunan kimse gece

gündüz şehir içinde dolaşarak edebsizlik edenleri hapis

ve cezalandırmak, döğmek onun vazifesi gereğidir.

Cezar'm bu yolda yaptığı hizmet ve çalışma da Ali

Bey gözünde kabul edilip uygun görülünce kendisine

İmaret tevcih ederek sancak beyi yapmış ve kendisine

Ahmed Bey Elcezar demeğe başlamışdı. Bu suretle Ce-

zar Mısır ümerasının ileri gelenlerinden sayılır olmuşdu.

Kısaca Cezar ustura kullanırken kılıç kullanmağa

başlayınca bu değişiklikle Mısır ümerası içinde üstünlük

İcazanmca Ali Bey yapılacak işlerini Eb-üz Zeheb'le ona

TARÎH-1 CEVDET

411


bırakarak rakiplerini öldürtmek işbirliği yaptıklarını u-

zaklaşdırmak istediğini onlara öldürtüp idam ettirmişdi.

Her zaman olduğu gibi Salih Beyin idamını da onlara i-

hale edince Cezar Salih Beyin yedirdiği ekmeğe nankör-

lük edemeyeceğini böylece ona su-i kasd yapamayacağını

söyleyip özür dileyince Ali Bey lâkırdıyı değiştirip «Allah

seni yaşatsın ya Cezar meramın seni tecrübe ve imtihan-

dı. İşte sadakatin şimdi indimde belirdi» demişse de Ce-

zar'a emniyet gelmeyip Ali Beyin yanından çıkdıktan

sonra Salih Beyin Konağına giderek gizlice olanı biteni

anlatınca Salih Bey olamaz dediğin Ali Bey kardeşim ile

ilk günlerden beri aramızdaki sağlam anlaşmalar bunların

bu güne kadar gördüğüm belgeleri ile hakkında su-i kasd

edeceğine hiç aklım kesmez demişdi. Ali Bey de ertesi sa-

bah Ali Beyin Konağına gelip söz arasında Eb-üz Ze-

heb ile Cezan senin hakkında nasıl tecrübe ettim. Anlata-

yım mi ? diyerek ve yüz bin dereden su getirerek ben na-

sıl bunları tecrübe ettimse siz de adamlarınızı benim

hakkımda tecrübe etmelisiniz diye olayın hâlini başka

renge koyup Salih Beyi inandırmış ve ondan sonra Eb-üz

Zeheb'i çağırıp artık bize lâzım olan Salih Bey ile Ceza-

rın işlerini bitirmekdir diyerek öldürüp idamlanna gö-

revlendirmişdi.

Eb-üz Zehep fırsat kolladığı sırada bir gün fırsat dü-

şünüp bir ara kılıcını çekip Salip Beyi öldürünce Salih

Beyin memlükleri dağılmışlardı. Bu olay Cezar da bera-

ber bulunuyordu. Kendisinin aşırı cesareti ve ataklığına

göre her kesden önce davranması düşünülürken bu olay-

da tarafsız davranışından Ali Beyin adamları kendisiyle

eekişmişlerdir. Bu sırada Eb-üz Zeheb kılıcını silerken

Cezar'a; «Getirsene kılıcını bakayım benim kılıcım gibi-

midir» deyip ancak bundan gizli maksadımın bir yolunu

bulup Cezarın kılıcını alıp da başını kesmek olduğunu

hissedip anlayınca «Birader benim kılıcım düşman yüzü-


412

AHMED CEVDET PAŞA

ne çıkar» diyerek bozulup bir kenara çekilince Eb-üz

Zeheb gülerek şakaya boğmuşsa da Cezar'm güveni kal-

madığından hemen o gece evinden çıkıp mağribî kıyafe-

tiyle İskenderiye'ye yola çıkar. Ancak düşman bir iki

gün oyalamak ve kaçtığı anlaşılmcaya kadar yol almak

için soranlar keyifsizdir demesini karısına sağlık ver-

mişdi. Böylece gelene gidene keyifsizliğini yayınca bir

iki günde kaçtığı anlaşılarak arkasından adam salmış i-

se de bu süre içinde Cezar İskenderiye'ye varıp bir ge-

miye bindiğinden o zamanın geçerli denizcilik geleneğine

göre gemiden çıkarılamayıp İstanbul'a gelmişdi. Bu olay

1182 yılında olup ondan sonra Cezar bey çok sıkıntılar çe-

kerek, Anadolu içlerinde dolaşıp Haleb'e ve oradan Şam'a

gitti. Aşağıda açıklanacağı gibi o bölgede serseri dolaşa

dursun. Biz gelelim gene Mısır'ın ahvaline.
ALÎ BEY'İN SONU

Yazıldığı gibi Salih Bey öldürülüp Cezar'da kaçtıkdan.

sonra Ali Beyin Mısır'da çekineceği bir kimse kalnıamış-

dı. Mısır topraklarını tamamen ele geçirince işleri keyfine

göre yürütmeğe ve çerkez hükümdarların tarihlerini din-

leyip onlar da bizler gibi memlûk iken mulûk olmuşlar

demeye başlayıp kendisini büyük Berkok sayardı. Ger-

çek de dolap çevirmekde Berkok'la eşitti sayalım ama

Osmanlı Devletinin gücünü ve şanını Klavım Devleti ile

bir tutulmayacağını, onun gibi nice eşkiyalık peşinde ko-

şanların Osmanlı Devletine isyan edip lâyık olan cezayı

bula geldiğini idrak edemiyerek Mısır'da Çerkez Devletini

yeniden kurmak gibi olmayacak hayale kapıldığı sıra da

Osmanlı Devleti Rusya ile meşgul olduğundan meydanı

boş bulup ve Ruslar'da kendisi yanıltıp aldadarak bu ne-

denle Osmanlı Devletine isyan ile Mısır Valisi Mehmed

Paşayı düşürüp işinden uzaklaşdırmış sonra da zehirlemiş;

TARİH-1 CEVDET

413

di. Bundan sonra dört sene Mısır'a Vali gönderilmişdi.



Bu. sırada gittikçe eşkiyalığım arttırıp (1184) senesinde

bir çok askerle Eb-üz Zeheb'i ve Ceddavî Hasan Beyi

gönderip Hicaz bölgesini istilâ edip ele geçirmiş ve İsmail

Beyi de büyük sayıda askerle Şam bölgesini ele geçirmek

için göndermişdi. Eb-üz Zeheb Hicazdan dönüşünde ona

da büyük sayıda asker vererek tam kuvvetiyle 1185 yı-

lında onu da Şam'a gönderip o zaman Ber-rüş Şam da

Bağımsızlık kazanıp halka zulmeden Tahir Ömer kendisine

boyun eğerek epiyce askerle oğullarını Eb-üz Zeheb mai-

yetine göndermişdi. Taf a sahrasında Eb-üz Zeheb konu-

şup anlaşarak Şam üzerine yürüdüler. Şam Valisi Gür-

cü Osman Paşa bunu duyunca karşı koyamayacağını an-

layıp zorla Şam'ı bırakıp Hama'ya gelmiş ve asker top-

lamağa başlamışdı.

Eb-Üz Zeheb ve İsmail Bey gelip Şam'ı ele geçirdik-

lerinde Ali Bey tarafından kendilerine yazılı bir emir ge-

lip Mühimmat ve askerlerden her ne isterlerse gönderil-

mek de kusur olunmayacağını anlatarak ilerlemelerini bil-

dirdi.

İsmail Bey ise Devlete sâdık ileriyi görür bir zât ol-



duğundan ve Eb-üz Zeheb'in bu derecede şöhret ve şan'a

kavuşunca herkesi küçük görerek üstünlük taslayacağın-

dan kuşkulanıp Şam'a girdikleri zaman Eb-üz Zeheb'in

düşüncesini değiştirmeğe ilerlemek için vereceği kesin ka-

rarı bozmağa başlamışdı. Şöyleki : Osmanlı Devleti bu

sefer gailesini bertaraf eyler. O zaman gazabını bizlere

yöneltir. Halimiz müşkül olur. kaldı ki, Müslüman bir

Sultan'a isyan etmek şeytan'a karışma demekdir. Ali

Bey doğru olmayan bu yola Müslüman geleneğinden ay-

rılıp Rus İmparatoriçesi Katerina'ya tabî oldu. Halbuki

Ruslar bizim dîn düşmanımız olup bugün her mü'min ve

İslâm birliğinde olana onlarla savaş farz olmuşdur.


414

AHMED CEVDET PAŞA

Tahir Ömer'in adamlarına sen ne bakarsın onlar zin-

dan kaçkını ortalık karışdıran sarhoş gurubudur. Oğlu

Şeyh Ali Tahir'i görmüyormusun sizin huzurunuzda bi-

le edebden uzak küstah ve lâûbâlî oturup şanınıza yakış-

mayacak davramşiyle ihtiram da bulunmuyor. Adamlar

ortalık karişdırmakdan geri kalmıyorlar gibi öğütlerle;

Eb-üz Zehebin düşüncesini çelmişdi. Hattâ bu sırada

Şam'a giren Surre Emini üe görüştüklerinde her ikisi de

Osmanlı devletine isyan etmediklerini ancak zorla Şam'a

geldiklerini, durmayıp gideceklerini söyleyip onun yar-


Yüklə 3,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin