meclisine hükmettirmişse de o da Hanri'yi hal ile aforoz
etmiş ve asilzadelerin kuvvetiyle Düklerden birisi Henri
yerine seçilip getirilmişdi. Ancak Hanri ona galip gele-
rek İtalya'ya gitmiş ve üç sene Roma şehrini kuşatmış-
dı. Sonra galip gelip yeniden intihab ettirdiği Papa tara
fından da imparatorluk tacını giymişdir. Sonraları Pa-
pa seçmek hakkını kardinaller bütün bütün ele geçirip
hâlâ öylece yürütülmektedir. Ve peskçpos çekişmesi uza-
yarak nihayet peskoposlar yalnız ellerindeki toprakların
sahibi olarak imparatorların himayesinde olmak üzere
bağımsız Papanın hükümeti altında kalmaları uygun gö-
rülüp karara bağlanmıştır.
Salip muharebelerine gelince bu muharebeler adı ge-
çen Üçüncü Hanri'nin zamanında yani (1096 ı milâdî
(490) hicri senesinde ortaya çıkmışdır. Şöyleki öteden-
270
AHMED CEVDET PAŞA
beri ziyaret için Kudüs-ü Şerif'e gelip giden hıristiyan-
lara iyi davramlırken Abbasi devletinin kuvveti otoritesi
azaldıkça Irak ve Şam taraflarına gelen Tatar ve Türk-
men kabile aşiretlerinin hıristiyanlara karşı haşin davra-
nışları halkın düşüncelerini değiştirip asıl dini gayret
taassuba, büyüklük ve misafirperverlik gibi iyi davra-
nışlarını zülüm ve baskı altında bulunmaya çevrilmişdi.
Reaya ve kendilerine aman verilmiş yabancı tabaa-
alıların halleri perişandı. 385 hicrî senesi içinde Kudüs a
Şerif ziyaretçileri arasında bulunarak Kudüse gelmiş
Jerben ilmi, hüneri, ve baht açıklığı ile Papalık makamı-
na yükselince Avrupa halkını İslâm olanlar aleyhine kış-
kırtarak uyarmaya istekde bulunmağa başlamışdı.
Kudüs-ü Şerif Selçuklular eline geedikden sonra ora-
da hükümet eden Türkmenler tarafından ziyaretçi hıris-
tiyanlara eza, cefa edildiğini oradan dönen hıristiyanlar
şikâyet edip yaygarayı basıyorlardı. Halbuki yukarıda
anlatıldığı gibi Selçukluların İstanbul'a yaklaşmasından
çok korkan Kayser İstanbul'un Türkler eline geçmek üze-
re olduğundan bahisle Avrupa'yı muharebeye sürükle-
mek istiyor, Avrupa'daki hükümdarlar da Avrupayı
uzak da olsa bir kaygıdan korumak için Selçukluların
durmadan ilerlemesini durduracak önleme çarelerini ara-
makda kendilerini zorunlu buluyorlardı.
Birde Fransa asilzadeleri memleketi pek ziyade ra-
hatsız ettiklerinde bir sefer açılıp da asilzadeler muha-
rebeye sürülürse halk da bir az nefes alır diye Fransa
kralı böyle düşünürdü.
Papa ise kendinden önce gelenlerin Ağlebiyelilere
verdiği haracı hatırından bir türlü çıkaramıyor ve İs-
lâm milletlerinin böyle çabuk ilerlemelerinden kuşkula-
narak başka ruhanî reisi bulunan hıristiyan ziyaret yeri
Kudüs-ü Şerifin İsevîler elinde bulunmasını arzu etmesi
ile Melikşah'm tahta geçtiğinden beri Avrupa halkını İs-
TARİH-İ CEVDET
271
lamlar ile muharebeye teşvik etmekde idi. Yukarıdaki
sebeplerden ötürü Avrupa'da bir heyecan ortalığı sardı.
Hemen Kudüs-ü Şerifi almak üzere harekete karar ve-
rildi ve ilk önce Fransa'da fedai bayrakları açıldı. Bu
bayrakların altına pek çok halk toplandı. İspanyollar En-
dülüs Arablarmdan korkularından çekinerek katılmayıp
yerlerinden ayrılmamışlarsa da diğer Avrupa memleket-
lerinde bulunan silahşor takımları ayaklandı. Onların ar-
kasına bir çok halk katıldı.
Bu bayrakların altına gelip yazüanlar göğüslerine
haç resmi yaptıklarından onlara Ehl-i Salib denildi. Böy-
lece İtalya, Fransa ve Almanya'dan sayısız Haçlılar Ku-
düs Kudüs diyerek yola revan oldular. Üçüncü fasılda an-
latıldığı gibi Avrupalıların korktuğu Selçuklular acaip bir
karışıklığa düşmüşlerdi. Ama Ehl-i Salib de muntazam
bir idare altında olmadığı için çoğu Macaristan ve Bul-
garistan dan geçerken hastalıkdan, yorgunlukdan telef
olarak geri kalanı îznik'e kadar varmışsa da hemen hep-
si orada yapılan bir muharebede imha edilmişdi.
Ancak o akit Almanya'ya bağlı olan Belçika dükü
ile bir takım Fransız dük ve kontları da arazilerini satıp
bu Salib muharebeleri için bir çok akça tedaıik ederek
tertipledikleri ordular epiyce muntazam oldukları halde
bir takım Macaristan bir takım Dalmaçya yolu ile hare-
ket ettiler. Gerçi bunların da çoğu yollarda azalmışsa
da yine artanı büyük bir kuvvet olarak İstanbul'a varın-
ca İstanbul kayseri ürküp acele bunları Üsküdara geçir-
miş İslamların onlardan önce kendisinden aldıkları top-
rakları kendilerine bırakıp teslim edeceğini vaad etmiş-
dir.
Bunlar Üsküdar'dan hareketle Kılıçarslan'ın Pay-ı
tahtı olan İznık*i 1097 milâdî 491 hicrî senesinde ele ge-
çirmişler ve Anadolu'da ilerleyerek Antakya şehrine gel-
mişlerdi. Dokuz ay kuşattıkdan sonra istilâ edip bir Dü-
272
AHMED CEVDET PAŞA
kalık kurmuşlardı. Bu esnada Hazret-i İbrahim'in doğ-
duğu yer ve makam-ı şerifi olan Urfa şehrini alıp orada-
da bir kontluk kurdular. Buralarda birer mikdar kuvvet
bırakarak geri kalan kuvvetleriyle Kudüs-ü Şerife varıp
bir aydan fazla kuşadıp nihayet istilâ ederek içindeki İs-
lâm ve Yahudileri kati ve idam etmişlerdir. Sonra Bey-
rut ve Akkayı ele geçirmişler, Süveyş denizine kadar
olan yerleri de istilâ ederek Kudüs-ü Şerif kraliyet adiy-
le bir kraliyet kurmuşlardı.
Bu esnada Elcezirede Atabeyler devleti ortaya çı-
kıp Atabey îmadettin Zengi Halep şehrini ele geçirip
Urfayı Ehl-i Salibden kurtarıp orada bulunan hıristiyan-
ların idam olundukları haberi Prenkistanda duyulunca
tekrar Avrupa ahalisi coşup taşarak gelmiş olduğu halde
Fransa kralı yedinci Luiyi Papa aforoz ettiğinden töv-
besini tamamlamak için muharebe etmeyi arzu ve karar-
laştırarak 100 bin kişi ile Salib ordusuna katıldığı gibi
Alman imparatoru da bir ordu kurup bu ordular 541 hic-
rî senesinde istanbul'dan geçmişdi. Ancak imparator or-
dusunun idaresi yolsuz olduğundan bazı rivayete göre
Rum klavuzlara aldandıklarmdan Anadolu içindeki ya-
pılan muharebede bütün bütün batmış ve kılıç artığı Lui'-
nin ordusuna katılmışdı. Lui de Aydın tarafında îslârn
askeri ile yapılan muharebede askerinin yarısını kaybe-
derek elinde yeter kuvvet kalmadığından artık kavgadan
vazgeçip Anadolu kıyılarında denizden Antakya'ya çı-
kıp oradan o da imparator gibi ziyaret yollu Kudüs-ü Şe-
rife gitmişdir.
Sonra imparator ve Lui Kudüs-ü Şerif kralı ile bir-
leşerek Şam-ı Şerif üzerine taarruz etmişler ise de bir
şey yapamayıp Urfa'dan da vaz geçerek imparator ve Lui
beş on adamı ile Avrupaya dönmüşlerdir. Ve sonra İma-
dettin'in oğlu Nurettin Şam'ı ele geçirip Atabey Devleti
TARİH-İ CEVDET 273
kuvvetini artırarak günden güne galibiyetler ve zaferler
Jslâmlarda görünmeye başlayıp sonra Nurettin'in üme-
rasından Yusuf Selâhaddin bin Eyüp Mısır'da ortaya çı-
kıp Fatimiye Devleti batıp yerine Eyyûbî Devleti geçin-
ce Islâmın galibiyet ve satveti artarak bu yerlerde Frenk-
lerin kuvvet ve galebesi diye bir şey kalmamışdır.' Bu
muharebeler sırasında asilzadelerin akçaya ihtiyaçları
vardı. Bunun için şehirler halkına hürriyet'i satarlardı
ve şehir halkına hükümetlerden fazla müsait davranılır-
•dı. İşte böyle vesilelerle asilzadelerin nüfuzlarını kırma-
,ğa ve azaltmağa çalışılırdı. Fakat Papaların nüfuzu art-
tıkça artıyordu. Hatta bu asırda pek ziyade kuvvetlene-
rek Barbarosa diye anılan Alman imparatoru Papa ve İtal-
ya ahalisi ile muharebeler yapmış nihayet İtalya'da Pa-
jpa ile görüşmesinde Papa ata binerken özengisini tut-
mak derecesinde düşerek böylece imparator tacını giy-
mişdi. O vakit Papayı Roma'dan çıkarıp cumhuriyet kur-
mak istiyen kimseyi ateşe atıp yakmışdır. İşte bu sırada
yani (583) hicrî senesinde Selâhaddin'in Kudüs-ü Şerifi
-zaptettiği haberi Avrupa'ya dehşetle yayılınca Papa ke-
derinden öldüğü gibi bütün Avrupa asilzadeleri muha-
rebeye gitmek için and içip yemin ettiler. Alman impara-
toru Frederik, Fransa kralı Filip ve İngiltere kralı Rişar
da Haçlarını takınmışlardı. Bu suretle Frederik bir ordu
31e Salip muharebelerine çıkıp ancak Konya tarafında bir
nehirde boğulmuşdur. Filip ile Rişar Marsilya ve Ceno-
va iskelelerinden denizden doğruca Ber-rüşşam'a çıkıp
-ancak araları rakip olmak ve kıskançlık gibi hallerle
açıkdı ve kavga etmişlerdi. Filip de kendi askerini bir
•dük'e teslim ederek Fransa'ya döndü.
Rişar cesur hareketleri ile şökret kazanmışsa da Ku-
düs-ü Şerifi alamayıp Selâhaddin ile mütareke yaparak
Yafa'dan Akka'ya kadar olan sahiller îsevîler elinde kal-
F: 18
274
AHMED CEVDET PAŞA
mak üzere Kudüs-ü Şerife ve diğer ziyaret yerlerine gidip-
gelmelerine izin verilmesini mütareke şartlan içine al-
mışdır.
Bunun üzerine Papa tekrar büyük hükümdarları Sa-
lib muharebelerine teşvik etmişse fayda vermedi. An-
cak Fransa ve diğer Avrupa memleketleri asilzadelerin-
den çoğunu getirmişdi. Lâkin onlar da Kudüs'ün doğru
yolu denizden olduğunu öğrenip ve Mısır ele geçirilme-
dikçe Ber-rüş Şam'da iş görmek kabil olmayacağını an-
layıp önce Mısır'ı ele geçirelim dediler. Venediklilerden
bir mikdar donanma kiralayıp ancak bu sırada İstanbul
kayseri tahtından indirilmiş olmakla oğlu bu Ehl-i Salib
donanmasına başvurarak onları İstanbul'a davet ve ka-
tolik mezhebi ile Ortodoks mezhebini birleştirmek gibi
bazı ayrıntıları da taahhüd ederek İstanbul'a getirdi.
1204 milâdî senesinde bir az kuşattıkdan sonra ele
geçirdiler. Kayserin oğlu sözünü yerine getiremediği gibi
ahali tarafından idam edildi. Babası da kederinden öldü.
Salip ordusu da İstanbul'u yağma ve yarısını yakıp yık-
dılar bir çok eski eserleri tahrip ettiler ve ortadan kal-
dırdılar.
Çoğu topraklarını aralarında bölüşerek içlerinden
birini imparatorluğa seçmişlerdi. Venedikliler kıyı ve
adaların çoğunu ele geçirmişdi. İşte İstanbul'da Lâtin
imparatorluğu dedikleri kayserlik budur.
Bir marki de Selanik dolaylan üe Yunanistanm bir
mikdarını birleştirip yine bu imparatorluğa ek olmak üze-
re bağımsız bir hükümet kurmuşdu. Tahttan indirilen
kayser hanedanı İznik'de bir kayserlik kurduklan gibi
önceleri İstanbul'daki tahtta oturan bir hanedan da Trab-
zonda ayrı bir kayserlik kurmuşdu. Bu Lâtin imparator-
luğu elli yedi sene sürdükden sonra İznik'de kayser bu-
nan Misel Paleolog Cenevizlilerin yardımı ile İstanbul'u
TARİH-l CEVDET
275
geri alınca Lâtin imparatorluğu da yok olmuşdur.
Mezhep ayrılıkları ve çekişmeleri ile İstanbul'un
Franklar eline geçmesi de Papa'ya bir nevi yardım ise de
bu seferin asıl maksadı olan Kudüs-ü Şerif hakkında bir
şey neticelenmediğinden Papa kendi dünyasını tekrar Sa-
lıp muharebelerine teşvik ediyordu. Bu esnada İngiltere
halkı hür düşüncelere eğilerek meşrutî hükümet şekline
girmiş ve Fransa kralı Füip de memleketinin imarı ile
ilim ve fende ilerleme fikrine koyulmuşdu. Cermanya
da da pek çok ihtilâflar çıkarak bazen bir asırda mütead-
dit imparatorlar bulunur. Bazen imparatorlar üe Papa ve
ahlk arasında kavga vae çekişmeler çıkar. İmparatorlar
Papa tarafından afaroz olunurdu. Kısaca Avrupa'nın ha-
li gün gün fenalaşıyor Papanın sözlerine hükümdarlar
kulak asmıyorlardı. Gerçekde bir takım delikanlılar Mar-
silya'dan gemilere binip Kudüs'ü almak için yola çıkmış-
larsa da bazıları batıp yok olmuş geri kalanı da dolan-
dırıcılar tarafından İskenderiye'ye götürülerek esir diye
satılmışlardır. Bu sırada Almanya'dan yirmibin kadar
delikanlı Kudüs'e gitmek üzere hareket etmişlerse de ço-
ğu bu yoldan geri dönmüş bir çoğu da açlıkdan ölerek
dağılmışdır.
Kudüs-ü Şerif her ne kadar ehli İslâm elinde ise de
krallığı unvanı Fransa asilzadelerinden birinin üzerine
olmakla o da Papa'nm eklenen yardımı ile bir ordu ter-
tip ederek doğru Mısır'a geçmiş Demyatı ele geçirmişse
de kısa zaman içinde burasını terk ederek Avrupa'ya ge-
ri dönebilmişdi.
Papanın cebir ve zoru ile Almanya kayseri İkinci
Frederik 620 hicrî senesinde bir ordu ile Akka'ya var-
mış o vakit Eyyübî Sultanlarından Mısır'da hükümet
eden Melik Kâmil ile bir mütareke akd ile ona bir kaç ka-
le verip mukabilinde bir az arazi ile Kudüs şehrini ala-
rak kendi kendine Kudüs'de taç giydikden sonra Avru-
pa'ya dönmüşdür. Lâkin böyle muharebesiz kaleler ve-
276
AHMED CEVDET PAŞA
rip karşılığında yalnız Kudüs'ü alarak taç giymesinden
papa memnun olmamışdır.
Sonraları Kudüs-ü Şerif Ehl-i İslâm tarafından tek-
rar ele geçirilip ertesi sene yine hıristiyanlarm eline geç-
di ise de ardından Moğollardan kaçıp bu taraflara gelen
Harzemlilerin eline geçmekle Kudüs'ü tekrar ele geçir-
mek için Fransa kralı dokuzuncu Lui bir ordu ile Kıbrıs
adasına gidip oradan 647 hicrî senesinde Mısıra geçip
Demyad kasabasını ele geçirip Mısır, Kahire üzerine ta-
arruz etmişse de askeri kırılıp kendisi tutsak olup Dem-
yadı geri vermiş ve bir çok da akça ödedikden sonra
esaretten kurtularak Doğu'da görüpde ibret aldığı bir
çok medeni eserlerden ve bilimden faydalanarak Fran-
sa'ya dönüşünde güzel kanunlar tanzimine gayret ederek
pek dindar olduğu halde Papanın tecavüzlerini yasakla-
yan mezhep işleri idaresi hakkında da kanunlar tanzim
etmiştir.
Sonra Mısır Kölemenleri ehli salib elinde kalmış olan
Antakya, Yafa, Akka ve diğer bazı yerleri geri almışlar-
dır. Antakya ile Yafa'nm Kölemenler eline geçtiği ha-
beri Frenk diyarına ulaşınca Fransa kralı Dokuzuncu
Lui asilzadelerini Paris'e davet edip muharebeye karar
verdiği sırada Tunus hükümdarı îsevî dinine girmek ni-
yetinde imiş diye duyunca ilk önce o tarafa gitmişse de
ordusu üzerine Ehl-i İslâmın arslanlar gibi saldırdığını
görünce o haberin yalan olduğunu anlayıp oradan çeki-
lerek varıp Kartaca şehrini ele geçirir ve orada ölünce
ordusu bir iki ay kalıp Tunus hükümdarı ile İsevî dini-
nin ve Avrupa ticaretinin serbestçe yapılması şartiyle
andlaşmalar yaparak Fransa'ya döndü. Gerçi İngiltere
kralının oğlu olup Lui ile beraber bulunan Edvard Fran-
sız ordusu ile birlikde dönmeyip 12000 askerle Ber - rüş
Şam'a azimet etmişse de Mısır Sultanı Baybars'a karşı
TARİH-İ CEVDET
277:
bir şey yapmayıp o da İngiltereye dönmüştür.
İsevîlerin en son ellerinde kalan Sayda kıyısını da
milâdın 1291 ve Hicretin 690 senesinde Mısır memlükle-
ri ele geçirmekle artık Frenklerin gayreti kesilmiş ve Sa-
lip muharebeleri de son bulmuşdur.
Bu suretle İslâm memleketleri Frenk taarruzların-
dan kurtulmuşsa da Moğol taarruzlariyle harab ve vi-
ran olmuşdu. Ve Mısır sultanları Moğollarla epice zaman
meşgul oldukları gibi Selçukluların Anadolu'da kalan bir
şubesi de bu gibi muharebelerle zaif düşüp nihayet (699);
hicrî senesinde sönüp Osmanlı devleti ortaya çıkarak bü-
yük çabuklukla büyüyüp İslâm milletlerinin kuvvetini
yenilemiş ve ayaklandırmış ve o vakte göre muntazam
asker icad ederek Avrupalıların gözünü ürkütmüşdü.
Avrupa askeri ise icab edince toplanır dirinti makulesi
olduğundan Osmanlı Devleti az vakit zarfında büyük
zaferlere mazhar olmuşdu^.
Uyanıp ibret alınacak şudur; Avrupalıların kork-
dukları Selçuk Türkleri Salib muharebelerinin başlangı-
cından önce aralarında kargaşalık çıkararak büyük bir
işe muktedir olamadıklarından ilk önceleri ehl-i Salib ko-
laylıkla zaferler kazanıp eğer îmadettin Zengi ile Nuret-
tin Şehid ve müteakiben Yusuf Selâhaddin ortaya çıkma-
mış olsaydı İslâm milletlerinin hali pek fena olurdu. Bun-
lar Frenklerin zafer kazanıp genişlemelerini kesmiş ol*
dukları halde çok geçmeden devletleri ortadan kalkmış
ve İslâm memleketleri tatarların istilâsiyle harab olmuş
ve Frank devletleri epiyce nizam bulmuşken Osmanlı
devleti ortaya çıkarak ehl-i İslâm yeniden hayata kavuş-
muşdu. Avrupanm en güzel yerlerini ele geçirmeğe ve
Avrupayı korkutmayı başarmıştır. Fakat bu Salib mu-
harebeleri Frenkler İstanbul'un fethini bir kaç yüz sene
geciktirdiler denebilir.
278
AHMED CEVDET PAŞA
Bu muharebeler olmasaydı belki bütün Avrupa ehl-i
islâm eline geçerdi denilebilir.
Salib muharebelerinin asıl amacı Kudüs-ü Şerifin
Avrupalılar elinde kalması idi. Frenkler bu neticeye ula-
şamamışlarsa da bu seferler Avrupanm öncelikle Fran-
sa'nın büyük menfaatlerini doğurmuşdur.
Zira o asırda ilim ve fen İstanbul ile Mısır'da yük-
sek derecede idi. Buralarda Frenkler çok şeyler öğren-
mişler ve hayli Rum, Sıryani, Arab kitapları satın ala-
rak Avrupa'ya götürüp okuyarak önceleri taklid ederek
şiir söylemeğe ve hikâyeler yazanağa başlamışlardı. On-
dan sonra Eski Yunan ve Lâtin kitapları okunmağa baş-
ladığı gibi Arabistan'dan İspanya'ya geçerek ehli İslâm
arasında duyulan ilim ve fenden Endülüsde Emevîlerin
pay-ı tahtı olan Kurtaba'ya gidip gelen Avrupalıların öğ-
rendikleri tıp, kimya, biyoloji, matematik ve geometri,
felsefe ve astronomi gibi fenlerde Avrupa'nın her tara-
fında yayılmağa başlayıp o vakte kadar Avrupalıların
bilmediği türlü nebatlar ve yiyecek ve eşya hep sonradan
meydana çıkmıştır.
Sonra Avrupanın her tarafında mektepler açılarak
ilim ve san'atta hâlâ hayretle bakdığımız yüksek derece-
ye erişmişlerdir. Avrupalılar ilk önce Arab ve Rumun
medeniyetini görerek taklid edip sonra yüksek seviyeye
gelmişlerdir. Bu Salib muharebeleri sırasında harp usul-
lerini öğrenmişlerdi. Avrupada gemi inşası san'atı da
o asırdan sonra ilerlemişdir. Ve sefer arkadaşlığı yakın-
lığı ile Avrupalılar birbirlerini tanıyıp anlaşarak arala-
rında yardımlaşma fikri yerleşmiş ve kendilerini bir mil-
let gibi tanımışlardı. Bu yüzden yardım fikri gelişerek
fıkara ve hastalara bakmak üzere bir kaç tarikat peyda
olup yalnız insanlığa hizmet için her din ve mezhepden
adam kabul edilerek Avrupa'da hâlâ itibarda olan Ma-
TARİH-İ CEVDET
279
•sonluk da o tarihden sonra ortaya çıkmışdır. Sahipleri
arasında kemankeş sırrı gibi bir sır olarak birbirlerini
tanımak için aralarında bir takım işaret ve alâmetler
vardır. Medeni memleketlerde seyahat eden Avrupalıların
gözleri açılıp ondan sonra akıl ve mantığa yer verip pa-
paslarm aşıladığı korkulardan sıyrılıp mutaassıp düşün-
celerden vazgeçerek akıl yoluna girmişlerdir. Salib sefer-
lerinde Roma'ya gidip orada geçen desise ve kişisel düş-
manlıkları görüp işin aslını öğrenip mezhep işlerinde hay-
li fikir değiştirdüer. Böylece Salib muharebeleri sırasın-
da Papaların nüfuzu çok ilerlemişken sonraları düşme-
ye yüz tutup aforoz keyfiyeti bile herkesin gözünde ve
düşüncesinde değerinden düşünce Papalar serin kanlı yu-
muşak davranmağa başladılar. Hatta Fransa Kralı Lui
pek geri düşünceli fazla dine bağlı iken iki defa Salib
muharebelerine gitmişken «Fransa devletine yalnız Allah
karışır. Papanın hiç bir yönden işlerine karışmağa hak-
kı yoktur» diye ilân etmişdi. Ondan sonra gelen Fransa
kralları da Papaların nüfuzunu azaltıp Fransa krallığının
nüfuzunu genişletmeye çalışmışlardır. Hatta Lui'den
sonra Papa'ya karşı koyabilecek şekilde tüm halkın kal-
bini kazanmak için Papas, asilzadeler ve halkdan ku-
Tulmuş birleşmiş olarak her tarafdan meb'uslar getirip
genel meclis kurmuşdü. Sonra Fransa mühim mes'eleler
karşısında kalınca bu meclis bir kaç defa kurulmuşdur ve
en sonraki kuruluşu Fransa cumhuriyetinin ilki ve baş-
langıcıdır.
Sair yerlerde de Papanın nüfuzu böylece düşmüşdür.
Hatta 1338 milâdî senesinde imparator seçiminde bulu-
nan Prens ve Piskoposlar Frankfurt şehrinde toplanıp
bundan sonra Cermanya kayser ligine seçilecek zat bütün
toplumun kararı ile ve Papanın onayını gerektirmeden
seçildikleri gibi Roma imparatoru vazifeleriyle haklarına
280 AHMED CEVDET PAŞA
Allah tarafından mutasarrıf olmak kararını verip bir
özel kanun koymuşlardır.
Bununla Papa nüfuzunu epiyce kaybetmişdi. Ondaa
sonra da, Papalar artık bir Cermanya imparatorunu afo-
roz edememişlerdir.
Fransa kralları imparator unvanından mahrum ol-
dukları için Papaya karşı boyunları eğri olmadığı gibi
Papaya güzelce karşı koyarak devletlerinde istediklerini
yapabilmişdi. Daha o vakit Fransa şahidi olduğumuz
toplum birliği kurmaya başlamışdı.
Almanya hükümdarları ise Roma imparatoru unva-
nını üzerlerinde taşıdıklarına göre Romayı elde tutmak
iddiası ile daima asker ve akçaya ihtiyacı vardı. Böyle-
ve dük ve kontlarla diğer asilzadelere fazla hürriyet ver-
dikleri için daima İtalya işlerine karışarak Almanya iş-
lerine bakmaya vakit bulamadıklarından Almanya asil-
zadeleri çok nüfuz ve kuvvet kazanıp böyle olunca ayrı-
lıklar Almanyada çekişmeler halini almışdı. Gerçi İsviç-
re'de bulunan Habsburg kontu aynı zamanda kayserliğe-
seçilen Rudolf epiyce kuvvetlenerek asilzadelerin teca-
vüzlerini önlemiş ve oğlu Rober de Avusturya dükü ol-
duğu halde ondan sonra kayserliğe seçilerek 1308 milâdî
senesinde hükümet etmişse de ondan sonra imparatorluk
başka hanedana geçmişdir. Onun zamanında İsviçreliler
isyan ederek Alman devleti ile aralarında uzun zama»
muharebeler sürdürülüp sonunda İsviçre Almanya'dan
ayrılmış ve bağımsız bir cumhuriyet olmuşdur.
Anlatıldığı gibi asilzadeler fazla kuvvetlendikleri
için Almanya'da herkes ve halk kendini emniyette gör-
meyip hatta bazı şehirler halkı kendini asilzadelerin şer-
rinden korumak için aralarında birleşmişler ve andlaş-
malar yapmışlardı. İşte Villes Înitiatignes tabiri bundan*
gelmişdir.
TARİH-İ CEVDET
281
İmparatorluk intihabı olup da bunda veraset usulü
cari olmadığı halde dük, kont, ve sair seçilen prensler
malikaneleri olan memleketlere verasetle el koyarak her
biri birer bağımsız hükümdar olduklarından bazı pisko-
poslar ile beraber kayser seçilmesi hakkına da el koyup
kendilerine ait saydıklarından imparatorluk sözde kalıp
Alman dükleri imparatorluğu kabul etmez olmuşlardı.
ve bu veraset usulünün kaldırılması ile imparatorluğun
nüfuzunun yenilemesi artık kabil olamiyacağı anlaşılıp
kayser intihabı meselesi ise Almanya için mühim bir şey
olduğundan aynı gelenekde bir usul bir kaide de yoktu.
1350 milâdî tarihinde kayser seçme hakkı olan Prens ve
Peskoposîar tayin ve sınırlandırarak kayserin ölümünde
bunlar üç ay içinde Frankfurt şehrinde toplanarak ço-
ğunluk ile kayser seçmeleri kanun olmuşdur. Bu dük,
Dostları ilə paylaş: |