Ahmed Hulûsi’de Kavramlar ahmed hulûSİ’DE


O elinle, beyninle, taktığın tasmanın adı “BEN”dir!



Yüklə 398,95 Kb.
səhifə4/5
tarix21.08.2018
ölçüsü398,95 Kb.
#74032
1   2   3   4   5

O elinle, beyninle, taktığın tasmanın adı “BEN”dir!

Bu tasmadan kurtulmanın yolu, diyetini vermektir!. Kendini kurban etmektir…

KURBAN KES”, hükmüne itaat edip, gerçekte varolmayan “BEN”ini (eneni) yok etmek; Bâki’ye Fâniyi kurban etmektir!.

Kâmiller, “al” elimi derler…

Kâmiller, karşılıksız verirler…

“Ben”le tasmalılar ise “ver” elini derler…

Verdiklerini başa kakarlar…

Karşılıksız, belki selâm bile vermezler!.

Allah ahlâkı odur ki…

Yağmuru karşılıksız yağdırır!. Havayı karşılıksız solutur… Gözü karşılıksız vermiştir güzellikleri seyredesin diye; eli karşılıksız vermiştir, güzeli tutasın, zevkine eresin, diye…

Ya Hulûsi hâlin nîcedir, Allah ilmini, dağıtırsın karşılıksız diye de; hâlâ, ne beklersin bu ilmin gereğini yaşasınlar diye!. Bu ilme vesile kılınmanın karşılığı olmaz mı? Derler…

De, öyle mi acaba?

Var mı, bir beklentisi Hulûsi’nin bu yolda!.

Biliriz ve dillendiririz ki…

Herkes kendisine takdir edileni yaşayacak ve bunun sonuçlarını da daha sonraki anda görecektir…



İnsanlar birbirlerine sadece onun takdirinde olanı ulaştırabilir; veren ise yalnızca Allah’tır!. Herkes, yaradılışında kolaylaştırılanı kolayca başarır; başaramadığı da takdirinde olmayandır!.


“BİSMİLLAHİ ALLAHÛ EKBER” DİYEN,

NEFSİNİ KURBAN EDER!
“Besmele”yi ya çekeceğiz ya da çekmeden gideceğiz!

ÂMENTÜ BİLLAHİ diyebiliyorsak, bizi bu besmele noktasına getirecektir. AMENTÜ BİLLAHİ diyemezsek, bir Hz. Musa, Hz. İsa ümmeti olarak çekip gideceğiz. AMENTÜ BİLLAHİ yi bu ümmete getiren, Hz. Muhammed’dir.

BİSMİLLAHİ ALLAHU EKBER” diyen, nefsini kurban eder! Varlıkta Allah’tan başka bir şey kalmaz!



BİLGAYBI’daki B, BİLLAHİ’ye eşittir. Gayb’ın kendisi olan ZÂT’ına; varlığını , özünü vareden Allah’a iman ederler. BEN dediğin ÖZÜNÜ teşkil eden Allah’a iman eder. O’nun gaybıdır. Bu anlaşılmadan, dışarıdaki tanrı kavramı kalkmaz!

Özünde O’nun olduğunu idrak ederse, kişinin yaşamı nasıl etkilenir?

Biz birbirimize numuneyiz. Kalpten, karaciğerden, özüne Zâtına kadar bunu idrak eden bir kişi kızdığı zaman, sövdüğü zaman, çekiştirdiği zaman kime yapmış olur?

Sevmediğinin, tiksindiğinin gaybı, Zâtı kimdir?

Yasakların gelmesi, bunların Özünde Allah’ın olmasıdır. Perdelenip şirke düşmüş oluyorsun yani MÜŞRİK oluyorsun…Ve Kurân’ı eline alamıyorsun!



“ESM”DAN OLUŞAN HAKİKATİNİN



FARKINDALIĞINA ER{“Salât”ı(namazı) yaşa}…

(Böylece de BEN'liğini-EGONU) KURBAN ET!


Muhakkak ki biz sana kevseri
(esma özellikleri havuzu) verdik...
O halde salatı yaşayarak Esma'dan
oluşan hakikatının farkındalığına er...
(Böylece de BEN'liğini-EGONU) KURBAN ET!
Bu bildirdiğine hıncı olan var ya,
işte o soyu kesiktir.(Hakikatınden kaynaklanan esma özelliklerinin getirisinden mahrumdur!)(Kevser Sûresi)


KENDİLERİNİ RIZIKLANDIRDIĞIMIZ KURBANLIKLARI KURBAN EDEREK,



BİLİNEN GÜNLERDE

ALLAH’IN İSMİNİ ZİKRETSİNLER
Hani biz İbrahim'e Beyt'in mekânını hazırlamıştık da: "Bana bir şeyi ortak koşma! Beytimi, tavaf edenler, (benlikleriyle) ayakta yönelenler ve secde (benliksiz) ile rükû edenler (boyun eğenler) için arındır!"

"İnsanlara haccı yaşamalarını ilan et (Beytullah'a davet et) ki yakın veya derin-uzak yollardan gelen her tür binek aracıyla sana gelsinler."

"Tâ ki kendileri yararına şahit olsunlar... Kendilerini rızıklandırdığımız kurbanlıkları kurban ederek, bilinen günlerde Allâh'ın ismini zikretsinler... Artık onlardan yeyin ve fakir, muhtaç olanlara da yedirin."

"Sonra (nefslerinin) kirlerine son versinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik'lerini (şerefli-özgür ev'i) çok tavaf etsinler."

İşte böyle... Kim Allâh'ın saygı gösterilmesi gerekenlerine saygı duyup gereğini uygularsa, bu yaptığı, onun için Rabbinin indînde daha hayırlıdır... Size bildirilenler hariç, en'am (deve, sığır, koyun cinsi) helal kılındı... O hâlde putların pisliğinden ve uydurma fikirlerden kaçının.

Gayrını ona şirk koşmaksızın, Allâh için hanîfler (dûnunda bir tanrı düşünmeyenler) olun! Kim Esmâ'sıyla hakikati olan Allâh'a ortak koşarsa, o sanki semâdan düşmüş de kendisini kuş kapıyor yahut rüzgâr onu uzak bir mekâna atıp sürüklüyor gibidir.

İşte böyle... Kim Allâh'ın kurallarına saygı duyup uyarsa, muhakkak ki o, şuurun korunmak istemesi sonucudur. (Hac/26-32)


KİM İHRAMDA İKEN KASTEN AVI ÖLDÜRÜRSE, öldürdüğünün misli,

KÂBE’YE ULAŞACAK BİR KURBAN GEREKİR.
Allâh'a itaat edin, Rasûle itaat edin ve sakının! Eğer yüz çevirirseniz, iyi bilin ki, bizim Rasûlümüzün üzerine düşen yalnızca apaçık tebliğ etmektir.

İman edip imanının gerektirdiği fiilleri ortaya koyanlar, korunmaya devam ederlerse (bir üst mertebede) imana ulaşıp, o imanın gereği çalışmalar yaparlar... Sonra bu anlayışa göre korunarak daha üst mertebede iman anlayışına kavuşurlar... O anlayışla imanlarının sonucu olarak da ona göre korunmaya başlarlar... Bundan sonra, ulaştıkları bu anlayışa göre korunmaya devam etmeleri, onları ihsana (Müşahede mertebesine) erdirir... İhsan mertebesine erdikten sonra, geçmişte (bilmeyerek) yediklerinin bir mahzuru yoktur artık! Allâh muhsinleri sever.

Ey iman edenler... Allâh sizi, ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şey ile dener; ki bil-gayb (gaybları olan) O'ndan korkan kim, bilinsin! Artık bundan sonra kim haddi aşarsa, onun için acı verici azap vardır.

Ey iman edenler... İhramda iken avlanmayın... Sizden kim kasten avı öldürürse, o işin vebalini tatması için yaptığının karşılığı olarak; öldürdüğünün misli, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban gerekir. Ki ona da sizden iki adalet sahibi hükmeder... Yahut miskinleri doyurma olan bir keffarettir yahut ona denk bir oruç tutmak... Allâh geçmişi affetmiştir... Fakat kim bir daha yaparsa Allâh ona yaptığının sonucunu yaşatır!.. Allâh Aziyzün Züntikam'dır (açığa çıkan fiilin sonucunu şiddetle yaşatandır).(Mâide/92-95)


KURBANINIZ KESİLENE KADAR

BAŞI TRAŞ ETMEYİN
(Başı traş->Beşer içinde önder olma düşüncesinden arınmak)
Haccı da umreyi de Allâh için tamamlayın. (Bunu yapmaktan) engellenirseniz hediye kurban da yeterlidir. Kurbanınız kesilene kadar başınızı tıraş etmeyin. İçinizden kim hasta olursa ya da başında (hacca engel) bir sıkıntısı olursa, oruç yahut sadaka veya kurban diyet gerekir. (Engelleme kalktığında) emin olduğunuzda kim hacca kadar umreyi yaşamak, yararlanmak isterse, kolayına gelen bir hediye kurbanı kessin. Fakat bulamayana hac günlerinde üç, döndükten sonra da yedi olmak üzere on gün oruç gerekir. Bunlar ailesi (yerleşim alanı) Mescid-i Haram civarı olmayanlar içindir. Allâh'a karşı gelmekten korunun. Ve iyi bilin ki Allâh, hak edilen karşılığı şiddetle verir. (Bakara/196)


KABUL OLUNAN VE

KABUL OLUNMAYAN KURBANLAR
HABİL VE KABİL’İN

(Hz.Âdem aleyhisselâmın oğullarının)

TAKDİM ETTİĞİ KURBAN

(Habil’in kurbanı kabul olundu… Kâbil’in kurbanı kabul olunmadı)


Onlara Adem'in iki oğlunun haberini, Hak olarak anlat... Hani ikisi de birer kurban takdim etmişlerdi de, birinden kabul olunmuş, diğerinden kabul olunmamıştı... (Kabul olunmayan Kabil) şöyle dedi: "Kesinlikle seni öldüreceğim"... (Kabul olunan Habil) ise: "Allâh yalnızca muttakilerden kabul eder" dedi.

"Yemin ederim sen beni öldürmek için elini uzatsan da, ben elimi öldürmek için sana uzatacak değilim! Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allâh'tan korkarım!"

"İsterim ki hem benim suçumun vebalini hem de kendi suçunun vebalini yüklenesin; ateş ehlinden olasın... İşte budur zâlimlerin cezası!"

Nihayet benliğindeki hırs ve haset ona kardeşini öldürmeyi kolaylaştırdı, böylece onu öldürdü... Bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.

Bunun üzerine Allâh, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için, toprağı eşeleyen bir karga bâ'setti... (Kabil) kendi kendine söylendi: "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olmaktan âcizim ki kardeşimin cesedini toprağa gömmeyi düşünemedim!" Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.

Bu nedenledir ki İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: "Kim bir kişiyi bir kişiye karşılık (kısas) veya yeryüzünde fesada karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir... Kim de onu diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibidir..." Andolsun ki Rasûllerimiz onlara açık deliller olarak geldi; ama hâlâ onlardan birçoğu bunun ardından, yeryüzünde israf etmektedirler (verdiklerimizi değerlendirmemekteler).

Allâh ve O'nun Rasûlü ile savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkartmak için uğraşanların yaptığının karşılığı; öldürülmeleri yahut asılmaları yahut ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut hapsedilmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir... Sonsuz gelecek sürecinde ise onlara aziym bir azap vardır.

Ancak, elinize geçmeden önce tövbe edenler müstesna... İyi bilin ki Allâh Ğafûr'dur, Rahıym’dir.

Ey iman edenler! Allâh'tan korunun; O'na yakîn edinmenizi sağlayacak vesileyi isteyin ve O'nun yolunda azîmle gayret edin ki kurtuluşa eresiniz.(Mâide/27-35)


HZ.İBRAHİM ALEYHİSSELÂMIN

OĞLU İSMAİL’İ KURBAN ETMESİ

(Kalbinden evlâd sevgisini kesip atması)

(İbrahim): "Rabbim, bana sâlihlerden hibe et!" (dedi).

Bunun üzerine Onu Halîm bir oğul ile müjdeledik.

(Oğlu İsmail) Onunla birlikte yürüme olgunluğuna ulaşınca, (İbrahim) dedi ki: "Ey oğulcuğum! Muhakkak ki ben seni uykuda görüyorum ve ben seni kurban ediyorum... Bak bakalım sen ne dersin bu işe?"... (Oğlu) dedi ki: "Ey babacığım... Emrolunduğun şeyi yap! İnşâAllah beni sabredenlerden bulacaksın."



İkisi de (hükme) teslim olup Onu (İsmail'i) yüzüstü yatırdığında...

Biz Ona: "Ey İbrahim!" diye seslendik.

"Gerçekten rüyanı doğruladın... Doğrusu biz muhsinleri (müşahedelerinde Hak'tan gayrı bulunmayanları) böylece cezalandırırız."

Muhakkak ki bu apaçık bir belâdır (öğretici, idrak ettirici deneyim)!

Ona, bedel olarak çok büyük kurban verdik.

Sonrakiler içinde, Onun anılmasını sağladık.

Selâm olsun İbrahim'e.

Muhsinleri (Allah'a görürcesine kulluk edenleri) böylece cezalandırırız.

Muhakkak ki O, iman eden kullarımızdandır. (Saffat/100-111)



İman ise, aklı da duyguları da bastırır. Kişideki iman kavramı, imanı oluşturan güç, hem aklın hem duyguların üstüne çıkar. Yani bir insan aklıyla A şıkkı doğru derken duyguları onu B şıkkına götürür; duygular akla üstün gelir. O anda iman gücü devreye girerse o duyguların üstüne çıkar . Duyguların üstüne çıkar ve duyguları kontrol ederek aklın A şıkkını uygulamasını temin eder. Bunun çok basit misalini veriyim:

Bir insana gündüz pekçok şeyi anlatırsınız aklıyla o sizin anlattığınızı anlar fakat duyguları ağır bastığı için sizin o anlatığınız şeyi uygulamaya girmez.  Fakat geceleyin bir rüya görür. Geceleyin o gördüğü rüya, onun iman devresiyle alâkalıdır ve sabah kalktığı zaman hiçbir duyguyu dikkate almadan o rüyada gördüğü şeyi uygulamaya sokar. Hattâ bu cinnet devresine kadar da gider. Meselâ bazısı rüyasında görüyor, diyor ki; ben peygamberi rüyamda gördüm bana oğlunu kes dedi, kızını kes dedi”

 Bu, olayın iman devresini etkilemesiyle o kişinin gidip hiç aklını da duygularını da kullanmadan o fiili yapmasıdır.

Halbuki rüyada görülen bir semboldür. Meselâ Hz. İbrahim’in oğlu İsmaili kesmesi olayı. Bu bir semboldür. Yani içindeki evlad sevgisini kes at anlamınadır. Fakat câhil insan bunu anlamaz, gider gerçekten çocuğunu kesmeğe kalkar, veya karısını kesmeye kalkar. halbuki o gördüğü rüya, içindeki ilhamdır. Yani “bu kadar tapınacak düzeyde oğluna veya karına veya dünyaya bağlanma” anlamına... “bu sevgiyi kes at içinden bu kadar bağlı olma” anlamınadır.

Siz bir konuya iman ettiğiniz zaman sizi o imanın gereğini uygulamaktan kesip alakoyacak duygulara yer kalmaz. Yer kalmayınca imanla akıl bütünleşir ve insanı zirveye çıkartır. İnsanlığının zirvesine çıkartır. EŞREFİ MAHLÛK durmuna sokar

İşte onun içindir ki Kurân akla dayalı verileri doneleri ortaya koymasına rağmen İMAN esasına dayalı olarak gelmiştir: ki duygular, hisler, aklın gereğini uygulamaktan insanı alakoymasın!



Şimdi anlatacağım hikâyeyi sen de iyi dinle....



Efendim bazılarınız bilir ya...

Câmi büyükmüş... Hoca hayli yaşlı, kürsüde vaaz veren... İhtiyar kadının da kulakları ağır işitiyor, arkada kadınlar safında... Mâlûm, kulağı ağır işitene işittirmek bir hayli zordur!.

Neyse, anlatılanları dinlemeye çalışmış ömrünün son demlerini yaşayan kulağı ağır işiten!. Ama bir yandan da, aklı bin türlü işte; bir hobisi de vaaz dinleyip tatmin olmak; işte bunu da yapıyorum, diye...

Bu arada anlatılanlar anlatılmış, herkes aldığı kadarıyla dışarı çıkmış, kulağı ağır işiten, yanaşmış hocaya sormuş...

-Hocam galiba sen çok güzel şeyler anlattın da, ben tam anlayamadım!.

Biraz uzak düştüm senden... Biraz da kulağım ağır işitiyor... Biraz da yaşlılık; kafam çok dolgun!.

Hani dedin ya, kadının biri kızını asacakmış ağaca da, yerden bir keçi fırlatmış melekler... O da o keçiyi asmış!. Ne mubârekmiş o... Şunu anlayamadım?... Keçiyi nasıl asarak kurban etmiş!!!.???

Hoca, kulağı ağır işiten yaşlıya bakmış, bakmış, bakakalmış!.

Uzun uzun ne diyeceğini düşünmüş, Allah’ın ağır işitenini kırmamak için...

Sonra sâkin sâkin baştan başlamış olayı yeniden anlatmaya....

Demiş... Anam, o kadının biri değildi... Tevhid Rasûlü İbrahim aleyhisselâm idi... Sözkonusu olan kızı değildi... Oğlu İsmail aleyhisselâm idi... Asmayacaktı, kurban etmesi gerekiyordu... Yerden değil... Semâdan!. Keçi değil bir koçtu!.

Anacım... anladım, diye dinlemişsin; ama bakıyorum ki anlattıklarımın hiç biri sana ya ulaşmamış, ya da bambaşka bir şekilde ulaşmış!.

Gel, yaşın epey ilerlemiş de olsa, gene de fırsat kaçmış sayılmaz!.

Yakın gel de artık; iyi dinle anlattıklarımı!. Ona göre düzenle yaşamını... Bir daha dünyaya geri gelip, yanlışlarını düzeltme şansına sahip olmayacaksın, Kurân‘a iman ediyorsan!.

İşte hikaye bu!.

Nereden geldi bu hikâye aklıma bilmiyorum ama... İbrahim aleyhisselâmdan galiba...

Size bir şey sorayım önce... Deseler ki size:

İbrahim diye bir peygamber varmış... Önce yıldızlara yönelmiş, benim Rabbim bu diye, sonra aya, sonra da güneşe... İnanırsınız MI?...

Evet, hepinize sorum bu?...



ONLARIN ETLERİ DE KANLARI DA



ALLAH’A ASLA ERİŞMEZ;

FAKAT SİZDEN O’NA TAKVA

(itaatle elde edilecek yararlar) ULAŞIR
Onlarda sizin için belli bir ömür süresince faydalar vardır... Sonra onların varacakları yer Beyt-i Atik'tir (en eski şerefli hür ev-Beytullah-kalp).

Allâh ismini anmaları için, kurbanlıklarla rızıklandırdığımız her ümmete bir mensek (ibadet yeri-Rahmanî hakikatin gereği) kıldık... Sizin ilâh olarak düşündüğünüz, Ulûhiyet sahibi TEK'tir! Bu durumda O'na teslimiyetinizin farkında olun! Teslimiyet ve itaati fark etmeye müsait olanları müjdele!

Onlar ki, "Allâh" anıldığında o anlam şuurlarında haşyet oluşturur... Kendilerine isâbet edenlere sabredenler ve salâtı ikame edenlerdir... Kendilerini beslediğimiz yaşam gıdalarından, başkalarına da bağışlarlar.

Develeri de sizin için Allâh'ın kurallarından kıldık; sizin için onlarda hayır vardır... Ön ayaklarından biri bağlı olarak ayakta iken, Allâh'ın ismini zikredin (hatırlayın)... Yere yıkıldıklarında da, onlardan yeyin ve orada bulunanlara da, isteyen kimseye de yedirin... İşte böylece onları size boyun eğdirdik ki şükredesiniz.

Onların etleri de kanları da Allâh'a asla erişmez; fakat sizden O'na takva (itaatle elde edilecek yararlar) ulaşır... İşte böylece (Allâh) onları size boyun eğdirdi ki; size hakikati fark ettirdiği kadarıyla Allâh'ı tekbir edesiniz... Muhsinleri müjdele!

Muhakkak ki Allâh iman edenlere sahip çıkar! Muhakkak ki Allâh hiçbir hain (emanete ihanet eden) ve nankörü (verileni değerlendirmeyeni) sevmez!(Hac/33-38)

ÖNÜNDEN DE(açıkça), ARDINDAN(dolaylı)DA OLSA

BOŞ GÖRÜŞ O'NA ULAŞMAZ!


Gece (Bâtın-içsellik) ve gündüz (zahir-dışsallık), Güneş (akıl) ve Ay (duygusallık) O'nun işaretlerindendir! Güneş'e de Ay'a da secde etmeyin (tapınmayın); onları yaratmış olan Allah için secde edin (Esma boyutunun ilhamı olan sezgilerinize kulak verin. Çünkü daima işin doğrusunun ne olduğunu size söyleyecek bir ses vardır içinizde, bir şey yapmadan önce); şayet O'na kulluğunuzun bilincine ermişseniz! (37. âyet secde âyetidir.)

Eğer benlik-kibir taslamakta devam ederlerse, (bilsinler ki) Rabbinin indînde (nefslerinin hakikatinin bilincinde) olanlar hiç usanmaksızın gece, gündüz O'nu tespih ederler (Rablerine kulluk işlevinin farkındalığıyla yaşayarak)!

O'nun işaretlerindendir ki sen arzı (bedeni) huşû hâlinde görürsün... Onun üzerine o suyu (hakikat ilmini) inzâl ettiğimizde, hareketlenir ve uyanıverir! Muhakkak ki onu (bilgisizlikle yaşayan ölüyü) dirilten, (diğer) ölüleri de Muhyî'dir (dirilticidir)! Muhakkak ki O, her şey üzerine Kâdîr'dir.

İşaretlerimizi amacından saptıranlar, bize gizli kalmazlar... Şimdi Nâr'a atılan kimse mi hayırlıdır yoksa kıyamet sürecine güvende olarak gelen kimse mi? Dilediğinizi yapın! Muhakkak ki O, yaptıklarınızı (yaratanı olarak) Basîr'dir.

Gerçekten, kendilerine gelen, hakikatlerini hatırlatıcıyı inkâr edenlerdir! Muhakkak ki O (hakikatlerini hatırlatıcı-zikir), Azîz bir BİLGİdir!

Önünden de (açıkça), ardından (dolaylı) da olsa boş görüş O'na ulaşmaz! Hakîm ve Hamîd'den tenzîldir (boyutsal açığa çıkarma)!(Fussilet/37-42)


KURBAN OLABİLECEK HAYVANLARDA (“En’âm”da)

SİZİN İÇİN BİR İBRET VARDIR
Biz sana bu BİLGİyi (Kitabı) karşı çıktıkları şeyi (hakikati) kendilerine açıklayasın diye ve iman eden bir topluma da hidâyet (hakikat bilgisi) ve rahmet olarak inzâl ettik.

Allâh, semâdan (kişinin hakikatinden) bir su (ilim) inzâl etti de onunla arzı (bedeni), ölümünden (şuursuz-kendini sadece beden sanarak yaşama hâlinden) sonra diriltti (Allâh Esmâ'sıyla var olan sonsuz yaşama sahip olduğunu fark ettirdi)... Muhakkak ki bu, duyduğunu değerlendirecek kişiler için önemli işarettir!

En'amda (kurban olabilecek hayvanlarda) da sizin için bir ibret vardır... Size onun (en'amın) karınlarındaki pislik ve kan arasından, lezzetle boğazdan geçen, hâlis bir süt içiririz.

Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem sarhoşluk veren içecekler hem de güzel bir gıda edinirsiniz... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır.

Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem sarhoşluk veren içecekler hem de güzel bir gıda edinirsiniz... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır.

Rabbin bal arısına vahyetti: "Dağlardan, ağaçlardan ve yaptıkları kovanlardan evler edin!" (Düşünen beyinlere, arının {ve diğer mahlûkatın} nasıl vahiy aldığı, bunun nasıl ve ne anlama geldiği konusu, çok şeyler açar. A.H.)

"Sonra, her çiçekten ye de programının gereği, varoluşunu meydana getiren Esmâ'nın gereği şekilde onu değerlendir"... Onun karnından, renkleri muhtelif bir içecek çıkar ki, onun içinde insanlar için şifa vardır... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır!

Allâh sizi yarattı... Sonra sizi vefat ettirir (öldürür değil vefat ettirir)! Kiminiz de erzel-i ömür'e (ömrün düşkünlük çağına) bırakılır; bildiklerini artık düşünemeyecek devreye... Muhakkak ki Allâh Aliym'dir, Kaadir'dir. (Nahl/64-70)


ÜÇ KURBANI KESEBİLEN,

SIRAT’I GEÇMİŞ;

CEHENNEMDEN KURTULMUŞ;

CENNET HAYATINA ERMİŞ OLUR!
Mâdem ki senin varlığın, Allah’ın varlığından meydana gelmiştir, varlığın Allah’a aittir. “sen” diye bir şey yok!.

Yapacağın şey; bunu anlayıp idrâk etmek sûretiyle “ben” kavramından kurtulmak…



İşte bu üç kurbanı kesebilen sırat’ı geçmiş, cehennemden kurtulmuş, cennet hayatına ermiş olur…

Cehennemin üstündeki Sırat, şu dünya yaşantısıdır.

Şu anda siz, Sırat’ın üstünde adım atıyorsunuz.

Bu attığınız adımlarla, yanlışlık yapıp, cehenneme düşüyorsunuz, bu defa yanmaya başlıyorsunuz, üzülüyor, sıkılıyor, bunalıyorsunuz, isyan ediyorsunuz.

Ama, bütün bu isyan ve üzüntüler, sıkıntılar sizin azabınızı hafifletmiyor. Sonra tekrar o cehennemden, sıratın üstüne sıçrayıp gene yürümeye devam ediyorsunuz!.

Şimdi, burada bir nebze duralım ve, şunu anlamaya çalışalım!.



Bizim, cehennem azâbını şu dünyada iken çekmemizin sebebi, yanlış bilgilenmeler sonucu, bizde oluşan sahiplik duygusu ve hırstır.

İnsanın cehennemde yanmasına; dünyada veya ahirette, kabir aleminde veya mutlak cehennemde yanmasına yol açan şey sahiplik duygusu ile hırs’tır.

Bir insanda kanaat varsa, cehennemin yarısından kurtulmuştur.

Bir insan sahiplik duygusunu atıp da;

Mülkün sahibi Allah’tır!. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder!” diyebilirse, cehennemin tamamından kurtulmuştur, tamamından azâd olmuştur.



Madem ki, bu varlığı yaratan Allah!.

Ben, mülkün sahibi olarak şu kâğıdın üstünde istediğim gibi tasarruf edebiliyorum; ister yırtar, ister cebime koyar, ister başıma koyar, ister yere atarak üstüne basarım… Bu kâğıt benim olduğuna göre, dilediğim gibi tasarruf edebilirim,” diyebiliyorsam…



Madem ki, “Malik-el mülk,” yani "mülkün sahibi" Allah’tır diyorum; Allah mülkünde dilediği gibi tasarruf eder, kimse O'na karışamaz, etkileyemez, hesap soramaz!.

Öyleyse, her birimizin üzerinde mutlak tasarruf sahibi olan Allah’tır!

Dilerse, vezir eder, dilerse rezil!.

Dilerse, başlara tâc eder, dilerse ayakkabı!.

Ona; “Niye beni aç bıraktın,” demeye benim hakkım yok!.

“Niye bu hazımsızlık” demeye de hakkım yok!.

Allah’ın mülkünün içinde isem ben, O'nun tasarrufu altında isem;“Allah dilediğini yapar!.”

Allah’a imân etmiş kişi olarak bize düşen şey; O'nun hükmüne ve takdirine razı olmaktır!.

Ya Rabbi!. Bu gün aç bıraktın, yarın da, dilersen doyurursun. Bugün rezil ettin, edersin!. Yarın, dilersen vezir edersin. Sen ne dilersen onu yaparsın. İçinde bulunduğum her hâl, senin hükmün ve tâkdirin gereğidir,” diyebilmek!.

Bunu diyebilirsek, işte o zaman, iman sahibi bir kişi olarak, Sırat’tan kolaylıkla geçer, ateşe, azâba düşmez, cennete ereriz.

Yok eğer bunu yaşayamazsak, “Ben mülkün yegâne sahibiyim! “derken Allah;

O mülkün biraz da sahibi benim. Bana niye böyle davranıyorsun?“ diye Allah’a hesap sormaya kalkarsak,göğe tüküren adama benzeriz. Bir yere ulaşmaz o tükürük, döner kendi yüzümüze gelir…



Yüklə 398,95 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin