Ahmed hulûSİ’de kavramlar av. Asuman bayrakçI



Yüklə 1,79 Mb.
səhifə18/25
tarix01.11.2017
ölçüsü1,79 Mb.
#25088
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   25

KOZMİK VARLIKLAR

Kezâ “KOZMİK VARLIKLAR” dediğimizde de anlatmak istediğimiz “varlıklar”, bugün “UZAYLILAR” dedikleri ve öyle sandıkları “uzaylı varlıklar” değil; bizim boyutumuzun dışındaki boyutların katmanlarında yaşayan ve dinde “melek” diye isimlenmiş bulunan sayısını Allah’ın bildiği varlıklardır.



BEDENİMİZDEN GEÇMEKTE OLAN

RÖNTGEN IŞINLARINI

(X-RAY IŞINLARINI)

KUR’ÂN NASIL AÇIKLIYOR?

Şimdi gelin bu RÖNTGEN yani x-ray IŞINLARI üzerinde duralım biraz...

Hepimizin de bildiği gibi, Röntgen ışınları bizim bedenimizden geçmekte bir film üzerine vücudumuzun çeşitli organlarına ait tesbitler yapabilmektedir...

Hattâ bu geçiş sırasında, tıbbın da bildiği gibi, çeşitli hücrelerde ve organlarda bir kısım tahribat dahi meydana getirmektedir! Ve bu yüzden de hamile kadınların alt bölümü ile yeni doğan çocuklara röntgen çektirilmemesi tavsiye edilmektedir.

Oysa biz bedenimizden geçen ve hattâ bize zarar veren bu RÖNTGEN IŞINLARININ vücudumuzdan geçişinden tamamen habersiz bulunuyoruz! Ki bu ışınların dalgaboyu yaklaşık olarak santimetrenin 100 milyonda biri kadardır...

Peki şimdi sorarız:



İnsan, Röntgen ışınlarının dahi varlığını ve vücudundan geçtiğini beş duyusuyla tesbit edemezken, acaba nasıl olur da daha yüksek frekanslı dalgaların varlığını inkâr eder? Yahut böyle birşey olmaz, der?

VE DAHİ, BİLEMEDİĞİ FREKANSTAKİ O DALGALARIN MÂHİYETİNİ İNKÂR MÂNÂSINA GELEN, YAPISININ BU ÇEŞİT DALGALARDAN MEYDANA GELDİĞİ AÇIKLANAN BİR TAKIM YARADILMIŞLARI İNKÂR EDER?

Evet şimdi hemen meseleyi konumuza bağlayalım:



İslâm kaynaklarında "CİN" adıyla açıklanan; halk arasında ise "RUH", "PERİ", "DEV" diye anılan varlığın yapısı; İslâm Dini’nin mukaddes kitabı Kur`ân-ı Kerim`de:

"Min MEÂRİCİN min NAR" yani dumansız ateş; yâni IŞINLARDAN, yâni DALGALARDAN (55-15)...

ve...


"Min NÂR is SEMÛM" yani EN İNCE ve HASSAS MESÂMATA (gözeneklere) NÜFUZ EDİCİ ve ZEHİRLEYİCİ ATEŞ yâni DALGA-IŞIN (15-27) anlamına gelen âyetlerle izah edilmiştir...(1)

(1)Bakınız: Hak Dini Kur'ân Dili, cild: 4 sayfa: 3095.



"DUMANSIZ"

"ZEHİRLEYİCİ"

"TÜM GÖZENEKLERE NÜFÛZ EDİCİ"

diye belirtilen "ATEŞ", elbetteki bugün hepimizin bildiği "IŞIN" yani "dalga yapı"dan başka birşey değildir!

İşte 1400 yıl öncesinin diliyle, "CİN" denilen varlıkların yapısını meydana getiren "dalga yapı", "Dumansız, zehirleyici, en ince gözeneklere nüfuz edici ATEŞ" olarak târif edilmiştir...

"IŞINLARIN" yani "dalga canlıların", bundan 1400 sene evvel "dumansız, zehirleyici ve tüm gözeneklere nüfuz edici ATEŞ" olarak anlatılması, bize göre KUR`ÂN-I KERİM'in en önde gelen MÛCİZELERİNDEN birisidir.

İşte bu târiften anlaşıldığına göre, "CİN" adı verilen yaratıkların yapısı;



"EN İNCE MESÂMATA YANİ MADDEYE NÜFÛZ EDİCİ ÖZELLİĞE SAHİP OLAN DUMANSIZ ATEŞTEN YANİ BUGÜNKÜ DİLDE KULLANILDIĞI ŞEKLİYLE DALGADAN (wawe)"

meydana gelmiştir.

Ancak bu gerçek, 1400 yıl öncesinde, Kur`ân-ı Kerim'de, o günün anlayış seviyesi nazarı itibare alınarak "BİZ CİNLERİ FİLANCA IŞINLARDAN YARATTIK", şeklinde açıklanmamış; benzetme yollu bir ifadeyle "dumansız ateş", "en ince mesâmata nüfuz edici ve zehirleyici ateş" diye târif edilerek; insanların anlayışına; ilimlerinin bu konuyu anlayacak bir seviyeye gelmesine bırakılmıştır...

Nitekim o günlerden bu yana geçen yaklaşık olarak 1400 sene sonunda, bilim bir anda muazzam bir hamle yaparak gelişme göstermiş; ışınların varlığını evrenin yapısını kısmen de olsa tesbit edebilmiş; bundan sonra da bu âyetlerin işaret etmek istediği gerçek, din ile ilmi bağdaştırabilen kişiler tarafından ortaya çıkartılabilmiştir...



BURÇLAR İLMİ

 ASTROLOJİ



ASTROLOJİ,

GAYB”I BİLMEK DEĞİLDİR!

Peki bu, gaybı bilmeyi iddia etmek, ya da gaybı bilmek değil midir?..

Siz şâyet bir otomobil fabrikasının çıkardığı modelleri ve bu modellerin özelliklerini, bunların teknik niteliklerini, motor devrini, turunu, sair inceliklerini kataloglardan öğrenmişseniz; ve sonra da biri gelip falanca şu marka ve model bir araba almış derse; sonra da siz o arabanın özelliklerini sayarsanız bu gaybı bilmek midir?.

Asla!.

Demek istediğim şudur; şâyet bir planetin hangi burçta iken ne tür özellikler oluşturduğunu bilgi ya da tecrübe yollu öğrenmişseniz, genel hatları itibariyle bir insanın da bir çok yönlerini, onu görmeden tanıyabilirsiniz. Bu, asla gaybı bilmek olmayıp; ilâhî düzen içindeki ilimlerden bir ilimdir.





Astroloji, kehânet değildir!.

Planetlerin açıları, geçmişte yaşanmış tecrübeler ışığında, yorumlayabilenlerine enteresan bilgiler verebilir.

Meselâ, bir depremi oluşturabilecek 7 Eylül 21.30; veya 16 Eylül 15.30 tarihlerindeki açılar sert ve tehlikeli olarak nitelendirilebilir… Ama o sert açı nereyi vurur; ya da şiddeti nedir konusunda fikir vermek mümkün değildir! Ayrıca bu anlardaki etkileşimin sonuçlarının, aynı anda değil; takip eden birkaç gün içinde açığa çıkacağı da göz ardı edilmemelidir.

Şu gerçek fark edilmelidir ki; düz tepsi dünya üzerinde yaşayan insanlar değiliz; ve evren bizim için, çevremizde dönmüyor!



Evrensel bir sistem ve mekanizma yaratılmış; biz de o mekanizmaya (“Sünnetullah”a) tâbi olarak yaşıyoruz!.



ASTROLOJİ,

 İLÂHİ DÜZEN’İN NASIL İŞLEDİĞİNİ,

İNSANLIĞIN OLUŞ DÜZENİ VE SİSTEMİNİ GÖSTEREN

 ‘’İLİM’’DİR!

Bağlantı kesildiği anda Cem, düşünmeye başladı kendi kendine...

Herkes gibi, "yıldız falı" der geçerdi burçlarla ilgili konulara... O güne kadar hiç düşünmemişti "yıldız falı" denilen şeyin gerçekte bütün insanlığa yön veren bir bilim dalı olduğunu!. Ya diğer varlıklar?.

Oysa Elf'in anlattıklarına göre, insanlık dünyası ile ilgili pek çok çözülemeyen problemin temelinde "astroloji" yatıyordu...

"Burçlar ilmi", Elf'in anlattıklarına göre, insanın âdeta tüm yaşamına yön veren bir mekanizma oluyordu!. Halbuki az öncesine kadar, bu konuda câhil diğer insanlar gibi, kendisi de böyle bir ilim dalı olduğunu bile bilmiyor, konuyu hiç ciddiye almıyordu.

Artık şu "burçlar ilmini" iyice anlamak gerekti...

Neyse geçen geçmişti...

Şimdi yapılacak iş, hiç olmazsa ânını değerlendirebilmekti...

Hemen kitaplarına gömülüp, bu konuda araştırma yapmak zorunluluğundaydı...



ELF'in vermiş olduğu bu son bilgiler gerçekten şaşırtmıştı Cem'i bir defa daha!. Zaten her bir buluşmaları onun düşünce dünyasını karmakarışık ediyordu ya!. Ama bu defakiler!.

Astrolojiyi, herkes gibi sadece bir "yıldız falı" zannetmekteydi o ana kadar Cem!.

Oysa, Elf'in anlattıklarına göre, bugünkü deyimiyle astroloji, ya da eski deyimiyle "Burçlar ilmi" tamamıyla ve kesin olarak bir bilim dalı olmalıydı!.

İnsanların beyinleri, çeşitli takımyıldızlardan gelen kozmik ışınlarla programlandığına göre, âdeta insanların "KADER"lerini düzenleyen bir bilim dalı olmalıydı!.



 "YILDIZLARA TAPINMA" DEVRİ



NE ZAMAN VE NASIL AÇILDI?

BUNA MUKABİL NEBİLER

İNSANLARA NEYİ İDRAK ETTİRMEYE ÇALIŞTILAR?

Burçlar olarak nitelendirilen takımyıldızlar eskiçağda Babil’liler tarafından tespit edilmiş ve tasnife sokulmuştur. 12 Burç olarak tasnif edilen takımyıldızların bu durumuna ait bilgi bazı kaynaklarda o çağda yaşadığı ileri sürülen İdris Nebi’nin mucizesi olarak da belirtilmiş ve bu ilmin kaynağının adı geçen Zât olduğu öne sürülmüştür.

Daha sonra bu ilim Yunan’lılara, Mısır’lılara ve İslâm âlemine intikal etmiştir. “Burçlar” denilince akla gelen, dünya ve üzerindekileri etkileyen 12 büyük takımyıldızdan söz edilir. Bunlar sırasıyla şöyledir:

Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık.

Eski inanışa göre yeryüzündeki olayları “burçlar” adı verilen kümelerdeki yıldızlar meydana getirirdi. Güneş sistemindeki gezegenlerde bu kümelerdeki yıldızlarla birlikte insan kaderi üzerinde rol oynardı. İnsanların bu iddiaları kuvvetlendirecek bazı delillerde elde etmesi üzerine artık “YILDIZLARA TAPINMA” devri açılmış oldu. Bu devirlerde insanlar sanıyorlardı ki, her burç birer ilâh ve insanlar hakkındaki hükümler onlardan çıkıyor. Böylece de tarihte yıldızda oturan tanrılı inanç sistemi doğdu.

Buna karşılık, gelen çeşitli Nebiler ise âlemde bütün varlıklar üzerinde hâkim ve mutasarrıf olan tek ALLAH esasını insanlara idrak ettirmeye çaba sarfettiler.



"BURÇLAR İLMİ" DENİLEN "SİSTEM

AÇIKLAYAN İBRAHİM NEBİ

ULAŞTIĞI GERÇEĞİ

(BURÇLARIN TANRI OLAMAYACAĞI GERÇEĞİNİ)

NASIL DİLE GETİRDİ?

Bize ulaşan bilgilere göre...



İDRİS Nebi, görev süreci içinde, insanlara, yeryüzünde olup-bitenler üzerinde gök cisimlerinin tesirlerinden bahsetmiş; yani “BURÇLAR İLMİNİ” açıklamıştı...

Ancak, kendisi bu açıklamayı yaparken, elbette ki bütün bu güçlerin idaresinin de Allah'ın ilim, irade ve kudretiyle meydana geldiğini bildiriyordu...

"ASTROLOJİ" yani eskilerin deyişiyle "BURÇLAR İLMİ" denilen sistem, İDRİS aleyhisselâm tarafından açıklandıktan sonra; derin düşünce yeteneğinden mahrum insanlar olayın kökündeki ve sistemdeki ana güçten perdelenerek; tesirlerini kesinlikle tespit ettikleri "BURÇLAR" ilmine sarılıp, her şeyin yaratıcısı ana kudret olarak yıldızları kabullendiler!..

Bu yanlış tespit, daha sonraları, dar görüşlü insanların, bu gök cisimlerini "TANRILIK TAHTINA" oturtmalarına; ve böylece birer tanrı kabul ettikleri gezegen ve burçlara tapınmaya kadar uzandı!..

Esasen her Nebinin getirdikleri, o toplum içindeki dargörüşlüler tarafından zaman içinde saptırılmış, sistem içindeki doğruluk noktasından kaydırılarak; lokalize doğruluk veya yerel doğruluk noktasına oturtulmak suretiyle deforme edilmiştir..

İşte, "BURÇLAR İLMİ"nin (astroloji) konusunu oluşturan "ALLAH'ın varediş sistemi içindeki bu mekanizma"nın yanlış kavranılması sonucu; gök cisimleri, toplumlar tarafından tanrılaştırılmaya başlanınca, bu kavramlar adına putlar yapılmaya başlanmış ve nihayet ayın, güneşin, yıldızların birer tanrı oldukları ve bunlara tapınılması görüşü o devir toplumlarına yerleştirilmiştir..

Böyle bir akış içinde iken insanlar, bu defa İBRAHİM Nebî gerçekçi düşünce yoluyla bu yıldızların, ayın, güneşin tanrı olduğu yolundaki iddiaların üzerinde derin düşünceye girmiş ve bunların tanrı olamayacağı gerçeğine ulaşmıştır..

Bu eriştiği gerçek neticesinde de hâlini şöyle dile getirmiştir:



-İnni veccehtu vechiye lilleziy fatIres semâvati vel ardı HANİFen ve ma ene minel müşrikin!.. ( 6-79 )

-VECHİMİ O VECHE DÖNDÜRDÜM Kİ, YERYÜZÜNÜN VE GÖKTEKİLERİN HEPSİNİN FÂTIR’IDIR!..  HANÎF OLARAK... ŞİRK EHLİNDEN DEĞİLİM!.



TAKIMYILDIZLARIN TESİRLERİ DAHİ



İLÂHİ İRADE İÇİNDE

KUDRETİ İLÂHİ İLE MEYDANA GELMEKTEDİR!

Astroloji yıldız falı mıdır, yoksa bir gerçek ilim mi?..

Bize sorarsanız…

İnsanlığın oluş düzeni ve sistemi, Astroloji ilminde mevcuttur. Nitekim Muhyiddin A’râbî de bu yüzden burçların tesirleri hakkında:

Dünyada ve cennetlerde oluşan her şey burçların tesirleriyle meydana gelir” ifadesiyle konuya işaret etmiştir.

Bu tesirleri farkedip, ancak genel nizamı ilâhî içindeki yerini değerlendiremeyen insanlar geçmişte ancak Ay’a, Güneş’e ve diğer yıldızlara tapınma durumuna girdikleri için, daha sonraki devrelerde bu konu kapatılmaya gidilmiştir.

Oysa... İlâhî düzen içinde yağmurun rüzgârın, yenen yemeğin yeri ne ise, bu takımyıldızların ve onların ışınımlarının yeri de odur!. Her biri ne görev için varedilmiş ise, o görevi yerine getirmektedirler. Onların bu tesirleri dahi ilâhî irade içinde kudreti ilâhî ile meydana gelmektedir.

Burada anlaşılması gereken en önemli olay şudur:

Nasıl, yediğimiz yemek, içtiğimiz su, belli bir enerjiyi oluşturup bedenimize yararlı oluyor diye bunlara tapınmak gerekmiyorsa ve tapınılmıyor ise; aynı şekilde beyinlerimizin çalışma düzeni üzerinde ilâhî takdir ve tedbir gereği olarak tesirli olan bu burçlara ve planetlere de asla tapınılmaz ve onlar ilâh düzeyinde mütalâa edilemez!. Halbuki, bu gerçeğe rağmen dünya üzerinde bugün güneşin oğluna tapıp, bayrak edinenler mevcuttur.

‘’Allah’ım beni doyuran sensin!’’ dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!.

Bedene nisbetle yenen yemeğin, içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!.

Varlıkta mutlak hüküm süren-tasarruf eden, Allah azze ve celledir!.

Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile meydana getirmiştir.



KAZA VE KADER’İN “SİSTEM”DEKİ İŞLEYİŞ ŞEKLİ

ASTROLOJİ İLMİYLE ANLAŞILABİLİR ANCAK!

Kaza ve kader konusunu elbetteki bir sistem şeklinde anlatabilmek mümkün değildir; bunun sistemdeki işleyiş şekli, “Astroloji İlmi”yle yani eski ifadesiyle “Burçlar İlmi”yle son derece yakında ilgilidir. Esasen astroloji insanın yapısıyla iç içedir veya insanın yapısına temel teşkil eden bir daldır.

Bilim mi değil mi???

Ben bunun tartışmasına girmiyorum… Çünkü buna bilim değil diyenler, taş devrindeyken uçaktan bahsedenleri hayalcilikle suçlayanlar gibi kalıyor.

Dolayısıyle bunun bilim olduğunu, eğer önümüzdeki asır içinde insanlık evrenin bir üst boyutunu teşkil eden mikrodalga âlemi değerlendirebilecek duruma gelirse tesbit edebilecektir.

Kader konusunun kuvveden fiile çıkıp yani kader konusundaki nazari bilgilerin tatbiki bir biçimde anlaşılır hale gelmesi astroloji ilmiyle ancak anlaşılabilir olmaktadır.



ALLAHÛ TEÂLÂ’NIN KADERİ,

HER AN” NASIL UYGULANMADA?

Hemen burada şu mânâya gelen hadîs-i şerîfi hatırlatalım:

Enes radıyallahu anh naklediyor:



Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

-Cenâb-ı Hakk bir kazasını yerine getireceği zaman o kulun aklını başından alır, o kul bu halde o işi işler; sonra o kulun aklını iade eder de bu defa o kul pişman olup, ben bu işi nasıl yaptım der. (Deylemî)

Evet, KADER nasıl hükmünü yerine getirir, önce onu görelim;

Normal akıllı bir insan.. Ama ne çare ki kaderin hükmü geldi çattı. Mars, Güneşinin üzerinden geçerken, Ay da yükselen burcundaki bir planetin üzerine düştü. İşte o anda ne olduysa oldu, son derece sudan bir sebeple karşısındaki kişiye karşı içinde âniden bir şiddet uyandı ve çekip bıçağını saplamaya başladı!. Aklı başına geldiği zaman ise karşısındaki 12 yerinden bıçaklanarak ölmüştü!. Sonra şöyle konuştu: “Bir anda aklım başımdan gitti, vurdum vurdum... Aklım başıma geldiğinde ise iş işten geçmişti!.”

İşte sık sık gazetelerde gördüğünüz bu satırlar bilinçsiz olarak anlatılan “kader” hükmünden başka bir şey değildir!.

Nitekim yukarıda nakletmiş olduğumuz hadîs-i şerîf de bu söylediklerimizi aynen teyîd etmektedir. Böyle olunca, biz kimseyi suçlamayacak mıyız?. Bu sorunun cevabını ileride “kadere iman” bölümünde vermeye çalışacağız.

Şimdi sadece olayın geliş şekline bakalım;

Evet Allahû Teâlâ’nın kaderi nasıl yerine gelir?. Daha doğrusu her an nasıl uygulanmada?.

Beyinlerimiz her an burçlardan gelen sayısız kozmik ışınların bombardımanı altında!. Bu ışınım, beyinlerimizin ilk açılışı kadarki kapasitesiyle her an alınıp değerlendirilmede. Bu gelen ışınım, sürekli olarak değişen açılar ve değişen güçlerle beynimizde çeşitli planetlerin etkisiyle açılmış devreleri etkiliyorlar.

Meselâ ilk açılımdaki Mars devresi, bir zaman Jüpiter’in yansıttığı ışınımı alırken, bir süre sonra Satürn’ün yansıttığı, bir süre sonra Güneş’in yansıttığı ışınımı alıyor. Ya da ilk açılım ile ay; sürekli üzerinden geçen çeşitli planetlerin yansıttıkları tesirleri almada; ve gene süratli devriyle çeşitli ilk açılım devrelerini etkilemede.

Böylece bizler sürekli olarak hâlden hâle girmekteyiz.

Bazı kişilerin ilk programlanışları çok sert olur ve bunlar beyin yapıları itibariyle çok hassas olarak aramızda yaşarlar. En ufak bir etki alımında hemen duygulanırlar, daima meseleleri olduğundan çok büyük olarak görüp değişik hâllere girerler.

Bazıları da son derece ağırkanlı, zor değişen tiplerdir. Gene bazıları dışa dönük, atak, girgin; bazıları da içe dönük, pasif, ilk hareketi hep karşılarından bekleyen tiplerdir.

Bazılarının iç dünyalarında çok büyük hareketler olup bunları bir türlü dışa vuramazlar; bazıları da aksine, çok konuşkan hareketli, etkileyici tiplerdir ama iç dünyaları dışı yeterli oranda besleyebilecek kapasiteye sahip değildir. Çoğunlukla bundan dolayı içdünyalarında pişmanlıklar duyagelirler.

Kısacası insanların bütün huyları, karakterleri, mizaçları tamamiyle beyinlerinin ilk açılımında aldıkları açılımlar, programlanma istikametinde oluşur. Ve bu ilk tesirlerde ne kapasitede bir açılım ve yönlenmeye nâil olmuşlarsa, artık yaşamlarında da o istikamette bir çalışma içine girerler. Ama bu gene de nasıl başladılarsa öyle bitecektir, demek değildir. Zîra, ilk açılımdan sonra, bir vesile ile o kişi şâyet zikre başlar ise, bu defa beyninde yeni açılımlar oluşacağı için, huylarında, davranışlarında bazı değişiklikler olmaya başlar.

Ancak bu değişiklikler, daha ziyade kişinin “istidat” yönüyle alâkalı olan, doğum günleri ile ilgili olarak aldığı tesirlerde daha çabuk görülür. Kişinin “kâbiliyet”iyle alâkalı, doğum saatiyle ilgili devrelerde ise, değişim çok daha yavaş olarak meydana gelir.

Daha önceden de belirtmiş olduğumuz gibi, 120. Günde alınan tesirlerle ilgili hususlarda ise, yani kişideki “A’yân-ı sâbite”de ise asla değişiklik olmamaktadır!.

Said ana karnında saiddir; şakî ana karnında şakîdir”.

Yâni Cennete gitmesine yol açacak ekstra antiçekim dalgalarını üretme ihsanına beyin daha 120. Günde nâil olmuştur. Ya da maâlesef hayır!.

Muhakkak ki Allah dilediğini yapmadadır!. Ve trilyonlarla güneşin içinde yüzdüğü evreni vareden güce sual sorulmaz yaptığından!.



ASTROLOJİ,



İNSANIN YAPISINI TANIMASI İÇİN ÖNEMLİDİR

Astrolojinin Din içindeki yeri, KADER konusuyla yakın alâkası dolayısı ile bu hususlara oldukça önemli yer verdik.

Astroloji, insanın yapısını tanıması için günümüzde oldukça önemlidir.

Geleceğe dönük hükümler çıkartmak, falcılıkta bulunmak yönüyle ise bâtıl!..

Zira bu hususta öylesine çok geniş kompozisyonlar söz konusudur ki, bilgisayarlarla bile işin içinden çıkmak mümkün değildir.

Gazalî Hazretlerinin “İhyâ-u Ulûmi'd Dîn” adlı eserinde, Ashabın âlimlerinden olarak bilinen İbni Abbas radiyallahu anh'ın şöyle dediği yazılıdır:

O Allah ki yedi semâ yaratmış, arz’dan da onların bir mislini; ARALARINDAN emir inip duruyor!.” (Talâk 12)

Âyet-i Celîlesinin tefsirini yapacak olsam, beni taşa tutardınız. Bir başka nakilde de: “Beni tekfir ederdiniz!..”

Gene aynı yerde Resûlü Ekrem'in çok yakınındakilerden biri olan Ebû Hureyre radiyallahu anh şöyle dediği kayıtlıdır:

Rasûlullah efendimizden iki kab ilim aldım, birini dağıttım. Eğer diğerinin ağzını açsam, bu kelleyi uçururdunuz!..”

Ashabtan önde gelen ve âlim sayılan bu zâtların anlayışsızlar tarafından “tekfir” edilmesine, ya da boğazının kesilmesine kadar yol açacak “SIRLAR” acaba nelerdir?..

Şunu kesinlikle bilelim ki...

Din bugün çoğunluğun sandığı gibi yüzeysel emirler-yasaklar bütünü değildir!..

Din’de öyle “SIRLAR” vardır ki, bunlara muttalî olan bir kişinin bütün hayatı değerlendiriş şekli mutlaka değişir!.. Ve bunlar ancak yüksek tefekkür gücüne sahip olarak yaratılmış beyinlere has ilimlerdir!..

Öyle ise, bizler de artık beyinlerimizi çalıştırıp, 5 duyuyla kayıtlı mahlûklar olarak yaşama seviyesinden; Allahu Teâlâ'nın kendisine “HALİFE” olarak meydana getirdiği, “en şerefli” olma mertebesine ulaşalım!..



ASTROLOJİNİN İSPATI,

KENDİNİZDEDİR!

Söylediklerimizin ispatı için önce iki bilgiye ihtiyaç vardır;

1-Kesin doğum tarihimiz. Senesi, ayı ve günü... Meselâ 1945-1-21 gibi...

2-Doğum saati. Günün hangi saatinde doğmuş olduğunuz... 02.45 gibi...

Şimdi bu iki bilgiye sahipseniz...

“A’dan Z’ye Astroloji“ kitabını bulunuz ve oradan doğum tarihinize göre asıl burcunuz ile doğum saatiniz itibariyle yükselen burcunuzu bulunuz ve okuyunuz. Yüzde 40-50 arasında özelliklerinizi “esas burcunuzdan”; yüzde 50-60 arasındaki özelliklerinizi de “yükselen burcunuzda” bulacaksınız. Duygularınızı görmek için de doğduğunuz saatte ayın hangi burçta olduğunu öğrenip, okuyarak çözebilirsiniz.

Şâyet kendi doğum tarihinizi veya saatinizi bilemiyorsanız, bildiğiniz bir yakınınız için de aynı çalışmayı yaparak sözlerimizin gerçek olduğunu görebilirsiniz.

Biz Cenâb-ı Hakk’ın mânâ yoluyla ihsân ettiği bu tür sayısız bilgiyi bilfiil kişiler üzerinde araştırma yaparak kesin hâle getirdik. Dilediğimiz, sizlerin de aynı araştırmayı yaparak ilâhî düzenin nasıl işlediğine dair kesin bilgilere kavuşmanızdır...

Zîrâ daha ilerde anlatacağımız bir takım hususların, beynin bu işleyiş düzeni ile son derece yakından alâkalı olduğunu göreceksiniz. Onun için öncelikle bu bölümün çok iyi bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.

Esasen kişinin yüzde 90’lara varan bir biçimde, tüm özelliklerini dahi okuyabilmek ehli için mümkündür.

Bunun için, “gökgünlüğü” denen “Ephemeris” adlı bir kitap ile “Dalton’s Tables Of Houses” adlı ikinci bir kitaba ihtiyaç vardır. Birinci kitapta, sizin doğduğunuz günde güneş sistemindeki tüm planetlerin, hangi burçların kaç derecesinde olduğu bilgisayarlarca hesaplanarak yazılmıştır. İkinci kitapta ise hangi burçların doğduğunuz saatte kaçar derecelik açılarla beyninizi etkilediği hesaplanır.

İşte çıkan netice, sizin “alın yazınız”dır!.

İşte beyin, bir beyin astroloji haritası çizildikten sonra, planetlerin düştükleri burçlara, birbirleriyle aralarında oluşturdukları açılara göre kişinin çeşitli yönleriyle kâbiliyetleri huyları, karakteri, mizâcı hakkında oldukça fazla şey söylenebilir. Velev ki o kişiyi hiç görmediniz!. Ancak burada çok önemli bir husus söz konusu tarih ve doğum saatinin kesin gerçek olması.



ASTROLOJİ İLMİNİ ÖĞRENMENİN



YARARLARI NELERDİR?

Peki bu ilim bize ne getirir?..

Bu ilmi bilmek lüzumlu mudur?..

Bu ilmin insan için ne gibi yararlarından söz edilebilir?

Evet bu suallerin cevabını şöyle sıralayalım;

Astroloji ilminin deneylerinizle bir gerçeğe dayandığını gördükten sonra ister istemez bazı suallerin cevaplarını aramak zorunda kalacaksınız, şâyet düşünen bir beyne sahip iseniz.

Eğer sizin sayısız özellikleriniz, sizin hiçbir katkınız söz konusu olmadan daha doğduğunuz zaman programlanmışsa, ‘’ben’’ dediğiniz varlık nedir? Elinizden gelenler nelerdir ve nereye kadardır?.. Neden varsınız?.. Varlığınızı değiştirebilir misiniz?. Nereye kadar?.. Nasıl?.. vs. vs...




Yüklə 1,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin