Ahmed hulûSİ’de kavramlar av. Asuman bayrakçI


Not: Daha fazla bilgi için “Nebi” bölümüne bakınız.  ENERJİ



Yüklə 1,79 Mb.
səhifə5/25
tarix01.11.2017
ölçüsü1,79 Mb.
#25088
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25

Not: Daha fazla bilgi için “Nebi” bölümüne bakınız.




ENERJİ

EVRENSEL ENERJİ

(ALLAH’IN KUDRET SIFATI)

(“RUH”)

"Madde" adını verdiğimiz her şey atomlardan meydana gelmiştir... Ne isimle, hangi özelliğiyle işaret edersek edelim, o şey gerçekte, atomlardan oluşmuştur.. Atomların özüne, derinliğine inersek, en alt boyutta karşımıza çıkan şey ENERJİ'dir.



ENERJİ,



ALLAH’IN “KUDRET” SIFATIDIR!

Peki... Enerji Allah mıdır?... Bu sual gelir akla hemen… .Bunun cevabını verelim…

Enerji” ismiyle işaret ettiğimiz güç- kuvvet, “Allah” ismiyle işaret ettiğimiz varlığın KUDRET sıfatıdır!



Esasen DEHR kelimesiyle anlatılmak istenen boyut, tüm varlığın kendisinden oluştuğu bir tür evrensel enerjidir, (Kudret sıfatı ’dır) eğer tâbiri câiz ise...



ENERJİ,

BÖLÜNMEZ-PARÇALANMAZ-

SONSUZ-SINIRSIZ GÜÇTÜR (“KUDRET”TİR)!

Nefs-i Küll”ün zâhiri ve varlığı, bu kâinatı oluşturan cevher olan, “enerji” dediğimiz şeydir..

Eni, boyu, derinliği, ağırlığı, sınırı falan yoktur. Sınırsız, sonsuz kudrettir... Bir diğer ifade ile “enerji”, Cenâb-ı Hakk’ın “Kudret” sıfatının açığa çıkmasından başka bir şey değildir... Var olan her şey, bundan meydana gelmiştir!.



Enerji, bu boyuttaki yapısı itibariyle bölünmez, parçalanmaz, sonsuz-sınırsız güçtür; çünkü varlığını ALLAH`ın kudreti oluşturmaktadır!.



TÜM VARLIK İSİMLERİ ALTINDA



ORTAYA ÇIKAN KUDRET

O”NA AİTTİR!

Oysa, nasıl bir yazarın kafasında türlü senaryolar olur da, hepsi onun kafasından, onun özellikleri istikametinde oluşursa; ve buna rağmen de yazarın kişiliğinden, "oluşturduğu" kişiliktir diye söz edilemezse; benzer şekilde, her birimi ve tüm varlığı kendisinden ve kendisiyle meydana getiren "ALLAH" da, o yarattıklarıyla sınırlanmaktan ve kayıt altına girmekten; ve onlar olmaktan beri ve ötedir!..

Tüm varlık isimleri altında ortaya çıkan kudret ve mânâ hep O'na aittir...

Tüm varlıklar ve oluşturdukları tasarruflar hep O'na aittir; ve onların her biriyle bir diğerini etkilemektedir!...

Ancak bütün bunlara rağmen de, ne mikro ne de makro plândaki hiç bir "şey" için "ALLAH"tır denemez!...

Fakat, oradaki" vücûdu" da inkâr edilemez!.



VARLIĞIN ÖZÜNÜ MEYDANA GETİREN



KAYNAK ENERJİ

(KÂİNATTA VAROLAN MUTLAK ENERJİ)

"RUH", boyut boyut yoğunlaşarak, kabul edilen bir biçimde, değişik varlıklar suretinde algılayıcılarca değerlendirilmekte; ve böylece de çokluk görüntüsü vermektedir!.

Nefs-i Küll”den, yani varlığın özünü meydana getiren enerjiden, ana rahmindeki sperm-yumurta birleşmesiyle hâsıl olan ilk maddeye, 120. Gün`de özden dışa doğru diye tanımlamağa çalışacağımız bir boyutsal geçişle ulaşan “Nefs-i Küll”ün kudreti, o birim`de, “Ruh-u izâfi”yi yani “birim ruhunu=ruhu insanî”yi meydana getirir..

Yani, beyin çekirdeği, 120. Günde “can”lılığa kavuşur, faaliyete geçer... “Nefs-i Küll” dediğimiz varlığı meydana getiren kaynak enerjiden–Ruhu A`zâm`dan-aldığı hayatiyet, melekî güç tesiriyle ile ürettiği ışınsal yapıyla, kendi ruhunu meydana getirir!.



Ruh, insana hayatiyet verir...



Hayatiyetimizin cevheridir. Varlığımızı meydana getiren ana cevherdir. ki bu “Ruh-u A’zam”dır!

Kişinin Ruhunu beyin meydana getiriyor! Ruhu beynin meydana getirmesi hasebiyle, nasıl oluyor da cevher oluyor ve yoğunlaşarak ölüm ötesi bedeni meydana getiriyor.

Ruh”, esas itibariyle, kâinatta var olan mutlak enerji ve "ŞUUR"un, o günkü adıdır. Kâinatta var olan mutlak enerjinin eski dildeki adıdır. Dolayısıyla kâinatta var olmuş olan her şey, bu “Ruh”la ve “Ruh”tan meydana gelmiştir!



ENERJİ”NİN GEÇTİĞİMİZ ASIRLARDAKİ ADI,



RUH”TUR!

Bildiğiniz ve düşündüğünüz ve düşünemediğiniz her şey “RUH” tan meydana gelmiştir.

Her şeyin "RUH"tan meydana gelmesinin misâlini sanırım şöyle verebiliriz:

"Madde" adını verdiğimiz her şey atomlardan meydana gelmiştir... Ne isimle, hangi özelliğiyle işaret edersek edelim, o şey gerçekte, atomlardan oluşmuştur.. Atomların özüne, derinliğine inersek, en alt boyutta karşımıza çıkan şey ENERJİ'dir..

Enerji, bu boyuttaki yapısı itibariyle bölünmez, parçalanmaz, sonsuz-sınırsız güçtür; çünkü varlığını ALLAH`ın kudreti oluşturmaktadır!

ALLAH`ın ZÂT`ına göre sonradan yaratılmış olabileceğinden sözedilen enerjinin geçtiğimiz asırlardaki adı "RUH"tur!

Ve bu "RUH", ALLAH`ın "KUDRET" sıfatının zuhuru oluşunun yanısıra; "Aklı Evvel" ismiyle işaret edilen "evrensel şuur"; ya da bir başka tanımlama ile "kozmik bilinç"tir!

Ruh”, esas itibariyle, kâinatta var olan mutlak enerji ve "ŞUUR"un, o günkü adıdır.

Kâinatta var olan mutlak enerjinin eski dildeki adıdır. Dolayısıyla kâinatta var olmuş olan her şey, bu “Ruh”la ve “Ruh”tan meydana gelmiştir!



ENERJİ

AYNI ZAMANDA BİLİNÇLİ-ŞUURLU BİR

KUDRET”TİR!

Her canlının, bir ruhu vardır... Her ruhun, şuuru vardır!.

Niye?...

Çünkü, bu kâinatı meydana getiren ana güç, cevher, enerji dediğimiz şeyin, bilinçli-şuurlu bir kudret olduğunu artık biliyoruz!...



HER IŞIKLI ZERRECİĞİN



HAREKETİNİ SAĞLAYAN ENERJİ

Bilimin de son olarak eriştiği ve foton adını verdiği, şimdiki verilere göre maddenin özü mahiyetinde olarak bildiğimiz, ışıklı enerji zerreciklerinin sahip olduğu enerjiyi meydana getiren bir "ÖZ"dür "RUH"!.

Yani, Evrensel Kuantsal bütünlük!.

Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, evrenin her zerresi "RUH"la ve "RUH"tan meydana gelmiştir...

"RUH" olmadık hiç bir zerre mevcut değildir... Zira, zerre, "kuant" onunla mevcuttur!.

Her ışıklı zerrecik, hareketini sağlayan enerjiyi "RUH"tan almaktadır.



DAHA ENERJİ BOYUTUNA GİTMEDEN

ZAMAN” VE “MEKÂN” KAVRAMLARI



ORTADAN KALKAR!

SİSTEM”, ardındaki bilincin açığa çıkmasıdır!

 Bilincin, ilmin, şuurun olmadığı yerde kaos vardır.

 Sistem”se, bir bilincin eseridir!

 Demek ki, Kâinatı yönlendiren, şekillendiren, vareden, o özelliklerle bezeyen bir bilinç var.

 Ve bu bilinç aynı zamanda da “KUDRET” adı verilen Kâinatın oluşmasında ilk basamak-ilk aşama olan “ENERJİadını verdiğimiz “Salt enerji” adını verdiğimiz yapı!.

 Kâinatın ilk varoluş nüvesi!.

 Yani Kâinatın, Evrenin kendisinden varolduğu; o "zaman” ve “mekân” kavramlarının olmadığı “Enerji” veya Din’deki adıyla “Kudret”!

 Ve bu kudret aynı zamanda bir bilinç!.

 İşte bunu Hz. Rasûlullah, “Allah’ın ilmi” ve “ Allah'ın kudreti” isimleriyle bize ulaştırmış.

 Biz bugünkü bilimle bu noktaya baktığımız zaman, Evrenin kendisinden meydana geldiği salt enerji noktasına kadar gidebiliyoıruz.

 Ama o enerji boyutuna gitmeden daha, “zaman” ve “mekân” kavramları kalkıyor ortadan!.

 Çünkü zaman ve mekân kavramları göreseldir; izâfidir; nesneye göredir.



ENERJİDEN MEYDANA GELEN HERŞEY,



BİR SİSTEM İÇİNDE ÇALIŞMAKTADIR!

Ve bu enerjiden meydana geldiğini gördüğümüz tüm Evrende varolan herşey bugün kanıtlanmıştır ki, bir Sistem içinde çalışmaktadır.

Galaksilerin yaşamından yıldızların yaşamından Dünyanın oluş sisteminden Güneş Sisteminin oluşmasından, Yeryüzünde yaşayanlara, varolanlara ait tüm oluşlar bir Sistem, bir Kanun, bir düzen içinde faaliyet göstermektedir.

KAOS yani kargaşa, düzensizlik, şuursuzluğun eseridir. “SİSTEM” ise, bir bilincin bir şuurun ifadesidir!.

Kâinatta tümüyle algılayabildiğimiz bütün boyutlarda bir Sistem varolduğuna göre ve bu Kâinat tümüyle bu enerjinin yoğunlaşması şeklinde meydana geldiğine göre, Kâinatı meydana getiren bu kaynak cevher aynı zamanda bir şuur, bir ilim, bir bilinç sahibidir.

İşte bu şuur bu ilim bu bilinç, 1400 sene öncesinde “ALLAH’IN İLMİ” olarak târif edilmiş tanımlanmıştır.. Varlığın her zerresinde bu ilim ve kudret hükmünü icra etmektedir!.



EVRENSEL ENERJİ (KOZMİK BİLİNÇ)

MUTLAK ZAMAN KAVRAMININ OLMADIĞI BİR BİÇİMDE

HER “AN” KENDİ SİSTEMİNİ UYGULAMAKTADIR!

Madde–hücre–molekül–atom–nötron- nötrino–kuark–kuant “boyutsal özeinim” ile karşımıza öyle tekil bir yapı çıkar ki, artık bu TEK`ten başka bir şeyin varlığından sözedilemez.

Algılayabildiğimiz kadarıyla, bu özelliği itibariyle “kozmik bilinç” diğer bir özelliği itibariyle “evrensel enerji” olan bu TEK, “EVREN” ismiyle tanımladığımız yapıda, mutlak zaman kavramının olmadığı bir biçimde her an kendi sistemini uygulamaktadır.

Öyle ise bize, bu gerçeği itibariyle TEK olan yapıdaki, yerimizi ve yanımızdaki diğer varlıkları tanımak düşmektedir.



ENERJİ,

BİLİNCİMİZLE TESBİT EDEBİLDİĞİMİZ

BİR CEVHER; “ÖZ”DÜR!

Şuna bir “kitap” diyoruz..

İsim olarak bu isim verilmiş. Bu kitap dediğimiz şeye “sayfalardan oluşmuş bir kütle” de diyebiliriz. Bu da elimdekini tanımlar.

Bu sayfalardan oluşmuş kütleye, “bileşik moleküler kütle” de diyebiliriz. Bu da doğrudur.

Buna “atomik bir kütledir “de diyebiliriz.

Sayfalar ve kitap, moleküllerden; moleküller atomlardan meydana gelmiştir.

Yaşadığımız yıllarda eskilerin bölünmez-parçalanmaz dediği atom çoktan parçalanmış, atomların özündeki nötronlar, nötrinolar mezonlar kuarklar bulunmuştur. Ve bu gidişin sonunda varılan yer, “ENERJİ”dir. Dolayısıyla şu elimdeki kütleye “bir enerji kütlesidir” de diyebilirim, diyebiliriz...

“Bu kitabın neresindedir enerji?” diye bir sual sorulur mu?

Enerji, bizim 5 duyuyla algılayamayacağımız, ancak şuurumuzla bilincimizle tesbit edebildiğimiz bir cevherdir, “Öz”dür!

Kâinat” adı altında hangi isimle anarsak analım, tüm varlık enerjinin yoğunlaşmasıyla meydana gelmiştir. Dolayısıyla “o nesnenin neresindedir enerji?” diye bir sual olmaz! Çünkü o nesne, o enerjinin yoğunlaşmış hâlidir.

Enerji” ismiyle işaret ettiğimiz yapının eni boyu sınırı derinliği yoktur!



ENERJİ,

NUR”DUR!

“Enerji”, "ALLAH"'ın "kudret" vasfının kuvveden fiile çıkması hâlindeki adıdır. Yani "NUR"'dur. "Nur" diye bahsedilen şey, bir tür "salt enerji"dir.

Bu bilinçli enerji (kudret), -kozmik bilinç- , evrende var olan herşeyi kendisinden meydana getirmiştir.

Bir diğer ifade ile, bu kâinatta var olan herşey, O "RUH" adlı Meleğin gücünden, "O"nun ilmiyle meydana gelmiştir!.



SALT ENERJİ DENİZİ EVREN..

VE DALGALARI MESABESİNDEKİ

MADDİ VARLIKLAR!

- “Evren” dediğin yapının aslı da bir enerji denizi değil mi?. Salt enerjinin, “elektromanyetik dalgalar” adıyla varlığa bürünüp, daha da yoğunlaşmasıyla kat kat maddeye yaklaşması ve nihâyet maddeleşmesiyle, tıpkı denizin dalgaları gibi çeşitli görünümler alması gibi..

- Evet haklısın... Aslında, ayrı birer varlıkmışçasına isimlendirdiğimiz dalgaların denizden, yâni sudan ayrı bir şey olmamasına rağmen, bizim ona bir müstakil varlığı varmışçasına isim vermemiz ile bunun arasında hiç fark yok... Su, salt enerji yerine ele alınırsa; madde ve maddî varlıklar dahi salt enerjinin dalgaları mesâbesinde kalır... Peki, bu salt enerji, dalgalanmadan evvel ne haldeydi?.

- Bu salt enerji, dalgalanmadan evvel, bir enerji varlığı hâlinde kendisine yön veren Kozmik bilincin imajında idi... Ve gerçekte, el ân öyle!

- Anlayamadım?.

- Bu enerji, yâni salt enerji, aynı zamanda bir bilince de sahip değil mi?. Ki bu akılla, düzenli bir dalgalanma (!) hâlinde “evren” adı altında açığa çıkmış…?

- Evet…?

-Aslında, işte bu salt enerji dahi, “Kozmik bilinç” ya da “Tümel akıl” adını verdiğimiz aklın imajında idi! Ve bu bilincin imajında, deniz ve dalgalar husûle geldikten sonra; gene enerji bu aklın imajından ortaya çıktı, ve bundan sonra da safha safha evren meydana geldi.



Bu sebeple, orijini yönüyle, “salt enerji” denilen evrenin hayâtiyet sıfatının dahi, bilincin imajından ortaya çıktığı anlaşılır ki; bu Kozmik bilince nisbetle, bütün mevcûdat, salt enerjiden ibaret, bir hayâl hükmüne girer!

O bilinç ise, bir noktadan, bir mutlak karanlıktan, bir bilinmezlik veya bir anlaşılmazlıktan ibarettir! Hiçtir! “Hiçlik”tir!

Ve "el ân" da öyledir!

- Hâlen de öyle midir?.

- Elbette! Nitekim sizden birinin... Neyse, geçelim onların sözünü şimdilik!

- Peki, yani, bütün bu evren bir hayâl mi oluyor gerçekte?.

-Sana - bana nisbetle değil! Dalgaların, varlığını borçlu olduğu salt enerjiye; o enerji sebebiyle var edilen evreni imajında düşünen veya seyreden Kozmik bilince veya bir diğer deyişle, "Hiç"e nisbetle hayâldir evren!.

Hayâlî tohumdan meydana gelmiş ulu ağaç!

Yaprakları, evrenin dalgaları! Ancak en üst dalının en ucuna giden, ağacın bir hayâl olduğunu müşahede edebilir...

Gerçek şu ki, müşahede eden de hayâldir, edilen de!

Oysa, imajında hayâli yaratıp, hayâlin gözüyle kendine nazar eden ve nazar ettiğinin de ötesinde olan, bir mutlaktan başka bir şey yoktur!



- Elf, şu ana kadar, düşünce sistemimi âdeta felç ettiren böylesine karışık bir fikir düzeyiyle karşılaşmamıştım!

Hayâl ile hakikatın nerede ayrılıp, nerede birbirine karıştığını tesbit edebilmenin bundan daha zor bir çözümü yapılamazdı herhalde...

- Evet... İki denizdir hayâl ile gerçek! Birarada olan iki deniz! Ama aralarında bir berzah vardır ki, asla birbirleriyle birleşemezler!



KOZMİK BİLİNCİN HAYÂL ETTİĞİ,

HAYÂL ÂLEMİNDE

ENERJİ” OLARAK AÇIĞA ÇIKAR!

Enerji, nasıl maddeye kadar dönüşüyor ve sonra tekrar enerji hâline gelebiliyor... Bu biraz karışık geldi...

Diye Cem sordu Elf'in sözünü keserek...

Elf bu soruyu da cevapladı:

-Aslında fikir yoluyla bunu idrâkiniz çok güçtür... Bu gün insanların fevkâlâde büyük bir kısmı bundan haberdar bile değildir...

Çok basit bir şekilde izaha çalışayım belki anlayabilirsiniz...

Kozmik bilinç, yâni tümel akıl, hayâlinde bir şeyi var ettiği anda, hayâl âleminde o şey enerji olarak açığa çıkar... Bu enerji, dalga boyları dediğimiz kendine has bilinçli birimler ışınsal yapı hâlinde, çeşitli yoğunlaşma merhalelerinden geçerek nihâyet atomlaşır... O dahi, kitleleşerek, çeşitli gayesine uygun maddeleri meydana getirir ve nihayet ölümü yâni dönüşümü hâsıl olur.

Ölümü hâsıl olduğu anda; gerçekte, o tekrar ışınsal yapıya dönüşmüştür, ama bunu siz tespit edemezsiniz... Ve bu yoldan sonunda tekrar enerji hâline gelir ve böylece aslına dönmüş olur... Ve bir sonraki imajın temel elemanı olarak yeni bir oluşum hâline gelmeği bekler...

-Valla hiç anlayamadım ben bu işi...

Diye Gönül söze karıştı...

Kafası bir acayip olmuştu... Hattâ durmuş gibiydi...

Elf devam etti:

-Anlayamamanız son derece doğaldır! Bütün bunları anlayabilmeniz için, Gönül'lüğünüzden tamamıyla sıyrılıp; öz yapınızda, evreni kapsayabilecek bilinç düzeyine ulaşmanız gerekir ki, ondan sonra bütün bu sırları müşahede edebilesiniz.



BİLİM ERGEÇ

ENERJİYİ MADDEYE DÖNÜŞTÜRMEYİ

GERÇEKLEŞTİRECEKTİR!

-Bu kitle yahut da enerji dediğimiz cevherin mâhiyeti nedir?. Sahip olduğu güç nerden gelmektedir?.

Bu da başka bir soru...



-Madde, enerjiye döndüğü gibi, tekrar maddeye dönüşemez mi?.. Bu imkânsız mıdır?

Objektif bilim maddeyi maddeötesine, enerjiye dönüştürebildi... Gerçekleştirdi bu fikri!. Buna karşın henüz maddeötesine yani enerjiye dönüştürdüğü maddeyi tekrar ilk hâline yani tekrar madde hâline dönüştürmeyi başaramadı.

Ancak, biz burada antiparantez belirtelim ki:

-BİLİM ERGEÇ, MADDEYİ ENERJİYE YANİ MADDEÖTESİNE DÖNÜŞTÜREBİLDİĞİ GİBİ, ONU TEKRAR ESAS HÂLİNE, YANİ MADDE HÂLİNE DE SOKMAYI GERÇEKLEŞTİRECEKTİR!

Zira bu husus İslâm tasavvufunda görülen "tayyı mekân" yahut bir diğer deyişle "ESRA" olayının açıklanmasından başka bir şey değildir.

Nasıl ki bir velinin uzak mesafede olanları olduğu yerden aynen görmesi "Clairvoyans" olayı bugün televizyonla kısmen açıklanabiliyorsa!.

Zamanımız velilerinden birinin:

-"Biz hasırdan Mısır'ı göremeseydik, siz Avrupa'da olanları buradan zor seyrederdiniz!"

Yâni, insanın yapısında beyninde bu özellik olmasaydı, siz televizyonu zor keşfederdiniz!

Sözü üzere; bilimin her izah ettiği, gerçekte tasavvuf ehlinin normal yaşantısının müsbet ilimle isbatından başka bir şey olmamaktadır... Ki bu konuyu çok daha geniş ve detaylı bir şekilde "İNSAN VE SIRLARI" ile "TEKİN SEYRİ" adlı kitaplarımızda incelemekteyiz...



RUHTAKİ POTANSİYEL ENERJİ



BEYİN TARAFINDAN RUHA YÜKLENİR!

Bkz. R / Ruh / Ruh gücü



HER BİRİM,

İDRÂKININ KAPSAMI ORANINDA

ENERJİYE ULAŞIR!

Evet İdepya, dünyalılar, yani gelişmemiş 5 duyulu insanlar diliyle, "ışınsal kitle" yıldızıdır. Bu kitlenin hacmi, üzerinde gelişen ışınsal yapılı akıl birimlerinin her biriyle daha büyümekte ve güçlenmektedir...

Evreni var eden tümel akıl, burada enerji birimlerine, öz vasfı olan kudret ve aklı bağışlamıştır... Orada her bir birim, idrâkının kapsamı oranında enerjiye ulaşır...

Ve tümel akıl, Onda kendini seyreder!.



ENERJİ NASIL GÜÇLENDİRİLİR?

Bkz. B / Beynin ürettiği dalgalar / Enerji Dalgaları



İNSAN BEDENİNDE

HÜCRELERİ BİRARADA TUTAN ENERJİ

Hücreleri birarada tutan; yani bedeni bir bütün hâlinde koruyan, beynin yaydığı bioelektrik enerjidir; ki, buna tasavvufta "harareti griziye" denilmiştir.



BEDENDEKİ ENERJİ MERKEZLERİ

ŞAKRA (CHAKRA)

Seksin, kişide kendini beden olarak hissetme hâlini nasıl meydana getirdiğini anlayabilmek için bazı eski kaynaklara bakmak gerekir.

Bu eski kaynaklara göre, insan bedeninde yedi şakra vardır... Baş`dan vucudun alt kısımlarına, kuyruk sokumuna doğru sıralanmış yedi şakra. Yani, yedi enerji merkezi mevcuttur. Bu yedi enerji merkezinin yedincisi de kuyruk sokumuna yakın bir noktada.

Bu enerji merkezinin harekete geçmesi, kişideki seks duygusunu, kendini beden kabul etme duygusunu kuvvetlendirir; ve bunun neticesinde de “Ruhânî güçlerini”, mâneviyata yönelme duygusunu kaybetme sonucunu meydana getirir! Özellikle “anal seks”in yasaklanmasının gerçek sebebi de budur!



7.ŞAKRA…

PİNEAL GLAND

Chakralardan yedincisi olan Pineal gland, insanda soyut kavramların başladığı ve değerlendirildiği alandır...

Bunun faaliyeti beyinde düşünsel yaşama boyut atlatmaktadır…

İnsan ezbercilikten ve taklitçilikten çıkmadan düşünerek yaşayamaz.



ANTİMANYETİK ENERJİ

"İbadet" denilen çalışma şekillerinin sebebi hep beynin gelişip güçlenmesi ve dolayısıyla bu özelliklerin ruha yüklenmesidir...

Beynin üretip "ruha" yüklediği, "ruhun" kendini dünyanın ve güneşin çekim alanından kurtarmasını sağlayacak olan antimanyetik enerjiye eski dilde, din terminolojisinde "NUR" adı verilmiştir.

Kişinin "NUR"u ne kadar çoksa, cehennemden o kadar kolay kurtulabilecektir...Yani kişi ne kadar ruhuna enerji yükleyebilmişse, bu çekim alanlarından o kadar kolaylıkla kurtulabilecektir.

Eğer bu enerji yükleme işini ihmal etmiş ise, o takdirde de kendini güçlü çekim odaklarından kurtaramıyacak ve ebedi olarak o çekim alanında hapis kalacaktır.



ALDIĞINIZ ENERJİYİ

NE YÖNDE KULLANIYORSUNUZ?

Evet, görülüyor ki, abdest olayında gaye temizlik değil, beynin elektrik ihtiyacının karşılanması söz konusu. Zaten, zaman zaman Resûl-i Ekrem'in bir bardak miktarı su ile bile abdest aldığından söz edilir ki, bu dahi olayın esasının temizlik gayesine matuf olmadığını işaret etmeye yeter.

Ben sık sık yıkanıyorum, abdest almaya ihtiyacım yok” ya da “böylece elektrik alıyorum bu bana yeter”, diyebileceklere...

Arabaya benzini doldurdunuz ve olduğunuz yerde çalıştırıyorsunuz!. Böylece nereye varırsınız ki?.. Elektriği yani enerjiyi beyne verdiniz; peki bu enerjiyi ne yönde ve nasıl kullanıyorsunuz?.. Beyni, ruha ve ölümötesine dönük bir şekilde enerji üretmesi için elektrikle takviye etmek de mümkün. Aldığınız bu elektriği tamamiyle geçici dünya zevkleri için tüketip, öbür yanda bu enerjiye en çok ihtiyaç duyacağınız yerde şaşa kalmak ve pişmanlık içinde azab çekmek de mümkün!..

Elde ettiğiniz enerjiyi nasıl ve ne yöne dönük olarak kullanıyorsunuz?....




ENİYYET”

Vâhid’in zâtı “Ahadiyyet”, kendini bilişi “Eniyyet”, zâtında hiçlik hâli “Â’mâ‘iyet”... Evet bunların tümü birden de tekrar edelim “ULÛHİYET”tir!.



ENİYYETE NAZAR ETMEK İSTİYORSAN,



ZÂT’A YÖNEL!

Yâ Gavs! Bana nazar etmek istiyorsan bir mahâlde, gayrımdan fâriğ kalbi ihtiyâr et!

Burada bir mahalle nazardan sözediliyor...

Mahâl, mülk âlemi için kullanılan bir tâbirdir... Mülk yani madde âlemi için algılanan sâbit bir mekân anlamında kullanılan “mahâl” kelimesi, melekût âleminde ise bir isim bileşiminin zuhuru anlamına gelir.

Kesret âlemi içinde bir birim Hakk’a nazar etmek istiyorsa, bu Hakk’ı bir sûrette görmek şartıyla olur... Ancak hemen hatırlatmak gerek ki, görülen sûretteki mânâ Hakk’ın esmâsındandır! Ve o mânâ idrâk edilmek sûretiyle “Vechullah” görülmüş olur ki, bu da kalb gözüyle denilen bir biçimde gerçekleşir.

Yoksa zâhir gözün gördüğü maddî sûret ile Hakk’ı görüyorum sanmak çok büyük câhillik ve gaflettir!

Bunun ötesinde her bir mahâl, o mahâlli oluşturan sûreti meydana getiren “mânâ sûretinin” yâni esmâ-i ilâhi’nin varlığıdır... Bu esmâ baş gözüyle değil gönül gözüyle yânî basîretle görülür ve seyredilir...

Ama, akıl şâyet başgözüne tâbi olur, şartlanmaları istikametinde gördüklerini değerlendirir ise, asla “Hak” görülemez...

İşte bu yüzden de “gayrımdan fariği kalb et” yâni “BEN”den gayrının var olduğunu düşünmeyi, zannetmeyi terket” denilmektedir.

Mahâlden, yâni esmâ yollu nazar etmekten de geçip, “bana” yâni “eniyyetime” nazar etmek istiyorsan, o takdirde esmâ perdesinden de kurtar kendini ve tümüyle arınmış, yok olmuş bir halde Zât’ıma yönel; ki böylece bana nazar etmiş olasın, denilmektedir...



ESFELİ SÂFİLİYN

(AŞAĞILARIN AŞAĞISI-


Yüklə 1,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin