Ahmed hulûSİ’de kavramlar av. Asuman bayrakçI



Yüklə 1,79 Mb.
səhifə10/25
tarix01.11.2017
ölçüsü1,79 Mb.
#25088
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   25

Bohm ise inceledikçe, birbirine göre birçok düzenli ve düzensiz denebilecek sınıflar tesbit etti... Ve evrende sonsuz sayıda sınıflandırılabilecek düzen hiyerarşisi olabileceğini söyledi.

Bundan dolayı da, düzensizlik dediğimiz dağılımların dahi, belki de çok yüksek seviyede, bizim bilmediğimiz bir düzenin parçası olabileceğini açıkladı.

ilginç olan, matematikçilerin de düzensizliği ispatlayamamasıdır!.

Bohm bu düşünceler içerisinde iken, televizyonda bir kavanozun içerisine yerleştirilmiş silindir ve arasına, doldurulmuş glisrinle yapılmış bir deney gördü.

Gliserinin içine damlatılan bir damla mürekkep, silindir döndüğünde dağılıp kayboluyor, fakat geri döndürüldüğünde tekrar damla haline geliyordu. Bundanda, düzensiz olması gereken mürekkep dağılımının dahi bir düzene sahip oldığu anlaşılıyordu.

Bunun üzerine yoğun bir şekilde düşünen Bohm, sonunda amaca en yakın çözümü buldu: HOLOGRAM!.

Hologramı inceledikçe, holografik film üzerindeki girişimlerin, düzensiz gibi görünmesine rağmen gizli bir düzen içerdiğini buldu.

Bohm, düşündükçe daha çok ikna oldu ve evrenin akan dev bir hologram olduğu kanısına vardı.

1980`de de bu görüşlerini açıklayan "WHOLENESS AND THE IMPLICATE ORDER"adlı kitabı ile bu görüşlerini açıkladı.



VARLIK, “EVREN” KAVRAMI ÖTESİNDE



BÖLÜNMEZ-PARÇALANMAZ-

PARÇALARIN BÜTÜNÜ OLARAK MEYDANA GELMEMİŞ

TEK” BİR YAPIDIR!

Holografik yapının özelliğine göre, varlığın tümünde olan her özellik, varlığın her zerresinde tam olarak mevcuttur. Herşey birbirinin devamı olarak süreklilik arzetmektedir; herşey, bir diğer şeyin taşıdığı tüm özellikleri bünyesinde barındırmaktadır ve aynı diğer “şey”dir. Varlık, bildiğimiz “evren” kavramı ötesinde; bölünmez, parçalanmaz, parçaların bütünü olarak meydana gelmemiş TEK bir yapıdır!.

BOHM’un, KUANTUM açıklamasında yeni boyut dediği ve “KUANTUM POTANSİYELİ” diye adlandırdığı bu görüşe göre;

-Atomaltı parçacıklarda sâbit bir yer sözkonusu olmadığından, uzayda heryer eşittir. Bu özelliğe “mekânsızlık” diyoruz. Bütün atomaltı parçacıklar birbiri ile ilişkili ve iletişimlidir.

-Holografik özelliğinden dolayı da küçük bir parçanın tümdeki bilgiyi taşıması, bilginin de mekân kavramı sözkonusu olmaksızın tümde eşit olarak dağıldığını göstermektedir.

Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan gerçek, evrende mekânı olan herhangi bir yerdeki bir TANRININ varlığından sözedilemeyeceğidir.

Öte yandan İslâm’ın kutsal kitabı Kurân’a göre de, “TANRI YOKTUR, SADECE ALLAH VARDIR”.

Bu “ALLAH”, “AHAD”dır!. Yani, öyle bir TEK ki, varlığı yanısıra ikinci bir varlıktan sözedilemeyeceği gibi; O’nun parçaların birleşmesiyle oluşan bir tümel yapı olduğundan da sözedilemez; yani Panteist görüş bu yüzden “ALLAH” ismiyle işaret edilen anlamı vermez!.

Algılamaya GÖRE var kabul edilen her ŞEY, O’nun varlığıyla vardır; ne var ki, O, şeylerin toplamı değildir!. Gerçekte SADECE “O” VARDIR; evrendeki çokluk kavramını oluşturan şeyler, algılayanın algılama özelliğinden kaynaklanan bir sanı ve hayâldir!.

Holografik bir tümellik olan anayapı, bizim “Evren” değimiz halde algılanmak için, dilediği algılayıcıların dilediği kapasitelerinde göresel farklılıklar meydana getirmek sûretiyle, “çokluk” görüntüsü oluşturmaktadır. Gerçekte, sadece “ALLAH” vardır ve O’nun yanısıra hiç bir şey yoktur!.



EVRENDEKİ HERŞEY



BİR HALININ MOTİFLERİ GİBİ

TÜM”E BAĞLIDIR…



HERŞEY, AYNI ŞEYDİR…

SOM, BÖLÜNMEZ, TEK!

Burada Rasûlullah aleyhisselâmın 1400 küsur yıl önce yaptığı şu açıklamaya dikkatinizi çektikten sonra konuya devam etmek istiyorum:



"Zerre, küllün aynasıdır"!

(En küçük noktada tümün bütün özellikleri mevcuttur)



"Bohm'un geliştirdiği fikirlerden en akıl karıştıranı "TEKLİK" görüşüdür..

Kozmosta herşey, gizli iradenin kesintisiz holografik yapısı olduğundan; parçalardan söz etmek anlamsızdır! Bu, muslukları, ana kaynağın parçaları olarak anlatmaya benzer.

Bu yüzden elektron, ilk temel madde değil; holohareketin bir görünüşüdür! Evrendeki herşey bir halının motifleri gibi TÜME bağlıdır!

Einstein, uzay ve mekânın, birbirine bağlı olduğunu söylediği zaman dünya hayret etmişti.. Bohm bu görüşü bir basamak daha yükseltti.

Ve, "evrende herşey birbirinin devamı olarak süreklilik arzetmektedir"; dedi. Bunu gözönüne alınca, herşey, aynı şeydir; "SOM, BÖLÜNMEZ, TEK"!

Örneklemek gerekirse, bir nehirdeki girdapların hepsi ayrı büyüklük, hız ve yöndedirler; ama girdap nerede biter, nehir nerede başlar ayırt edemeyiz.

Holohareketi, parçalara ayırmak, kendi düşünce yapımıza uygun olduğu için yapılır. Bu parçaları, göresel BAĞIMSIZ "ALT GRUPLAR" diye adlandırmak daha doğru olur.

Bohm, dünyayı parçalara ayırıp, incelemeyi; ve herşeyin birbiri ile olan dinamik iletişimini ihmal etmeyi en büyük yanılgımız olarak görmektedir. Örneğin, dünyanın veya vücudumuzun bir parçasını, tümü düşünmeden çıkartmak, sonumuza dahi sebep olabilir.



GÜNLÜK YAŞAMIMIZ DA GERÇEKTE



BİR HOLOGRAFİK GÖRÜNTÜDÜR!

Bohm'un en korkutucu tesbitlerinden biri ise, günlük yaşamımızın gerçekte bir holografik görüntü olduğu idi!.

Mevcûdiyetin derinliklerindeki gizli iradeyi vurgulayarak, fizik dünyamızın görüntüleri ile objelerin doğumunun, bir holografik filimden, hologramın doğumuna benzediğini söyledi. Bu en derinde saklı gerçeğe "GİZLİ"; mevcut dünyamıza da "GÖRÜNÜR" düzen; dedi.

Böyle söyledi, çünkü evrendeki tüm şekillerin, bu görünür ve gizli gerçeklerin sonucu olduğunu gördü.

Örneğin elektronların, uzayda her zaman var olmalarına rağmen, sadece incelendiklerinde ortaya çıkmalarını, bu gerçeğe bağladı.

Bir başka anlatımla, bir kaynaktan çıkıp, çeşmeden akan suyun, gizli iken görünür olması ve kaybolduğu varsayılan damlalarında tekrar çıktığı kaynağa yani gizliye döndüğünü düşünebiliriz.

Holografik filmi de aynı şekilde gizli, hologramı da görünür; diye değerlendirebiliriz. Bu iki düzen arasındaki devamlı akış, parçacıkların, pozitronium atomunda nasıl şekil değiştirdiğini açıklamaktadır.

Bu şekil değişiklikleri tek gibi görünebilir, örneğin, bir elektron gizli kısma geçerken; bir foton çözülüp, görünür hale gelip onun yerini alabilir. Bu da kuantanın bazen parçacık, bazen dalga özelliği göstermesinin açıklamasıdır.

Hologram, statik bir görüntü olduğundan, evrendeki katlanıp açılmalardan meydana gelen dinamik hareketi, Bohm, "HOLOMOVEMENT" (holohareket) olarak adlandırdı.

Atomaltı seviyedeki yetersizliği, holografik hareket açıklar. Bir şey holografik olarak organize edilirse, orada her türlü mekân anlayışı kalkar.

Ayrıca holografik filmin küçük bir parçasının, tümdeki bilgiyi taşıması, bilginin de mekânsızca dağıldığını gösterir."



EVRENDE VAROLAN



HER MERTEBE VE BOYUT VE KATMAN,

HER ZERREDE MEVCUTTUR!

Halografik esasa dayalı olarak evren varolduğu içindir ki, evrende var olan her mertebe ve boyut ve katman, her zerrede mevcuttur!.

Nitekim bu yeni farkedilen gerçeği 1400 küsur yıl önce Muhammed Mustafa aleyhisselâm şu cümleyle vurgulamıştır:



-ZERRE, TÜMÜN AYNASIDIR!.

Bu da bir mûcize-i Rasûlullah`tır!.



Daha derinine inmek istemiyorum...

Bu işin daha böyle bir takım "sır" noktaları da mevcut!.

Merak eden bu konuları araştırsın. Buralarda ne gibi işaretler, ne gibi yücelikler, ne gibi gizli sırlar var, onları bulsun, öğrensin!.

Özellikle "Halografik" yapının ne olduğu iyi anlaşılırsa, tasavvufun hangi bilimsel temele dayandığı daha iyi kavranılır.



KÜL”Ü “ZERRE”DE,



ZERRE”Yİ “KÜL”DE GÖREN

HOLOGRAFİK BAKIŞ

Evi ahşap veya beton olarak da algılayan olabilir; kişinin bilinç bedeni olarak da değerlendiren çıkabilir!.

Ancak, bir gerçek daha var ki, o da, sadece yeni bir eve gideceğini kabul etmekle veya sadece “âhirete iman ettim” demekle, hattâ ve hattâ, eskinin değil, yeni evin daha önemli olduğunu kabul etmekle, iş bitmiyor!. Çünkü, sonsuza kadar yetineceğiniz o evi, kendinizde keşfedebildiğiniz ve kullanabildiğiniz kuvve ve özelliklerle; kendi ellerinizle; el ân ve “Biz-zat kendiniz imar etmektesiniz!.

Eğer, bugüne kadar öğrenebildikleriniz, farkedip kavrayabildikleriniz, kendinizi nasıl ve hangi özelliklerle tanıyabildiğiniz size yetiyorsa, “bundan sonra yeni şeyler öğrenmeme ve yeni kavrayışlara ihtiyacım yok, elimden gelen budur” diyorsanız; buyrun yaşam sizin! Seçim de, karşılaşacağınız sonuçları da size ait!

Yok eğer, kozanızla yetinemiyorsanız ve daha iyiye ulaşma arzusu varsa içinizde; bunun da ötesinde, sadece, bu dünya yaşamınız sürerken, değerlendirebileceğiniz varlığınızdaki ilâhî kuvvelerle ebedi yaşam evinizi imar edeceğinizin bilincine ermişseniz; o taktirde, her şeyin aslını sorgulamak, araştırmak, öğrenmek; gerekenleri de uygulamak zorundasınız!. Sürekli yeni ufuklara açılmak, sürekli yeni birşeyler görüp öğrenmek, sürekli yeniye kendinizi adapte etmek zorundasınız!. Çünkü "Allah her an yeni bir şandadır"; sürekli yeni yaratmaktadır. Oysa siz, yenilere açılıp, yenilere adapte olmadığınız taktirde, "dün"de kalmış olacaksınız; yeni ve yeniliklerden ebeden mahrum kalmak üzere...

Bunun için de yaşam kılavuzumuz olan “Kur'ân’ı OKUmak” tek çaredir... Kur’an’ı OKUyabilmek için de “B” sırrı ile bakışa “Bi-zati-hi” ermek, ve de bu kavrayışın gereğini ve sonuçlarını bilmek değil, “B-il-fiil” yaşamak zorunludur!

Sırr-ı “B”den söz et bana dostum!..

Küllü zerrede, zerreyi külde gören holografik bakıştan söz et!..

Gel öyleyse, hiç olmazsa, bakalım uzaktan, “B” harfinin yazılışına...

Önce kalemle koyar noktayı ve sonra yukarı doğru çeker uzatırız onu. Nokta olur çizgi; ya da “Elif”!. Sonra ondan, önce bir yarım daire, o da yetmez ikinci bir yarım daire çizeriz altına!.

Nokta oldu çizgi; çizgide iki yarım daire toplandı altlı-üstlü...

Üste Zâhirin temsil olduğu birinci yarım daire; altta Bâtını sembolize eden ikinci daire. Her iki daire de çizgiden, "Elif"ten alıyor varlığını. Elif ise "nokta"dan oluşmuş.

Çizgiden (Elif'ten) başlayıp, çizgide biten sıra noktalardan oluşmuş iki yarım daire! Çizgi de, çizginin kıvrılmasına göre değişik bir isim verilmiş yarım daire de... Hepsi de noktalardan oluşmuş bir şey işte... Adı “B”!.. Ne isim “B”!

Latinceyi bırakalım da Arapça’da bakalım “B” harfine...

Üstte bir yayvan kazan üstü... Altta bir nokta!.

İki boyutlu bakarsan böyle... Ya üç boyutlusu?

Alttan bakarsan, noktadan yukarıya doğru uzanan bir koni!. Noktadan projekte olan bir koni!. Koninin içi, sırlarla dolu Nokta’dan açılan!.

Nokta’dan oluşan sonsuz sayıda koni... Koni içre koniler!

Sayısız esmâ açılımları noktalardan koniler hâlinde!.

Fe tebârek Allahu ahsenül HÂLIKIYN!

Oysa kimi iki boyutlu algılıyor herşeyi, gözünün gördüğünden ibaret sanarak; kopuk nokta yukardaki yayvandan; diyerek... Kimi de “Nokta’dan gelmiş Noktayım ben. Bir koniyim ki, her noktam noktalardan başka bir şey değildir!. Açılıp saçılıp nice noktalar meydana getiren NOKTA’yım ben”, diyor!..

Her ne demekse!.



MİKRODALGA EVREN



(MÂNÂ ÂLEMİ-ATOMALTI BOYUT-

RUHLAR ÂLEMİ)

Gerçekte algılayabildiğimiz iki boyut vardır.. Atomüstü boyut, ki buna "madde âlemi"deriz. Atomaltı boyut, ki buna da "mikrodalga boyut" ya da "RUHLAR ÂLEMİ" denir.



Var olan, tümüyle “mânâ âlemi”de denen, “mikrodalga evren”dir!.





Biz, eğer beynimizi düşünce yolunda hakkıyla kullanıp, kesitsel algılama araçlarımızın verdikleri doneler üzerinde yeterince düşünebilsek; bir süre sonra, çok daha geniş bir şekilde gerçekleri görmeye başlayabiliriz.

Zulmet perdelerinin en başta geleni, beynimizin, düşünce sistemimizin göz aracına tâbi olması ve bizim böyle bir yaşam şeklini tercih etmemizdir. Hep, "görüyoruz" veya "görmüyoruz" gibi bir hükümle, konulara yaklaşmaktayız ki, bundan daha büyük bir yanlış mevcut değildir.

Önce, düşünce kâbiliyet ve kapasitemizi "göz blokajından" ve kaydından kurtarmak mecburiyetindeyiz. Sonra da diğer organların verilerinin sınırlamalarından…

İşte bundan sonra beynimiz güçlü bir akılla, özgür bir biçimde kendisine ulaşan verileri değerlendirmeye başlayacak; böylece de, gördüklerinin ardındakileri, "basiretiyle" keskin bir şekilde gerçekçi olarak değerlendirecektir.

Meselâ, biz beş duyuya dayanarak her şeyin madde olduğunu savunabiliriz. Oysa tüm bilimsel veriler bize göstermektedir ki, gerçekte madde âlemi kabûlü tamamen beş duyudan kaynaklanmaktadır. Var olan, tümüyle mânâ âlemi de denen, mikrodalga evrendir!. Atomaltı boyut, evrenin gerçek yapısıdır!.



ALLAH’IN SAYISIZ SONSUZ GÜÇLERİ

EVRENDE ÇEŞİTLİ DALGA BOYLARI ŞEKLİNDE

AÇIĞA ÇIKAR!

 Esasında Evrende mevcud olan bütün dalgalar belli anlamlar taşır.

 Evren, anlamlar bütünüdür!

 Evrendeki Anlamlar, sayısız sonsuz sınırsızdır.

 Bir diğer ifadeyle Allah’ın sayısız sonsuz güçleri evrende çeşitli dalga boyları şeklinde açığa çıkar. Ve bu dalga boylarını deşifre edecek algılayıcı cihazlar araçlar veya yapılar tarafından bunlar değişik şekilde yorumlanarak değerlendirilir.



EVRENDE MEVCUT OLAN HERŞEY



BİR ALT BOYUTUMUZDA

IŞINSAL YAPI HÂLİNDEDİR!

Esas itibariyle, her şey yâni her görüntü, Allahû Teâlâ'nın çeşitli isimlerinin mânâlarının bir sûrete bürünmüş hâlidir. Hattâ daha gerçeğiyle; biz o mânâları, beynimizdeki özel algılama sistemi ile, görüntüler, sûretler şeklinde algılarız.

Evet, konunun en can alıcı noktası burasıdır.

Gerçekte, evrende mevcut her şey, bizim bir altımızdaki boyutta dalga yâni ışınsal yapı hâlindedir.

Nasıl televizyon dalgaları dediğimiz şey gerçekte bir tür, belirli frekanstaki dalgalardır ama bünyesinde ses ve görüntü barındırmaktadır. Televizyon kendisinin özel yapısı dolayısıyla, bu dalgaların içinde bulunan mânâları ekranda bir görüntü şeklinde tarafımızdan algılanmaktadır.

Aynı şekilde, evrende mevcut, her biri de belirli anlam taşıyan dalgaların bir kısmı gözbebeğimizin algılama sınırları içinde kaldığı için beynimize transfer edilmekte ve böylece de bunlar beyinde deşifre edilerek sanki görüntüsel varlıklarmış gibi tarafımızdan algılanmaktadır.

Yâni, bize, beyin özelliğimiz dolayısı ile varmış gibi gelen görüntüler aslında “ilmi şifreler”dir.

İş böyle olunca, anlaşılmaktadır ki, gerçekte her şey bir ilimdir ve bütün ilimlerin özü, aslı, orijini, hakikatı da "ALLAH İLMİ” dir!



BÜTÜN ÂLEMLERİN ASLI,



HAYÂLDİR!”

Tüm evren bir hayâl;

sen ise gerçek, öyle mi?.



Hayâl denizinin balıkları da



hayâlden başka bir şey değildir!.



Hiçlik denizinden gelen ilim dalgaları her an "Hiç"e dönerken,



dalgaların "vücûdundan" nasıl sözedebilir?.



Evrende algıladığımız her oluş ve onun taşıdığı anlam bir ilâhî ismin ya da isimler bileşiminin ortaya çıkışından başka bir şey değildir.



İnsanoğlunu asırlardır düşündüren ve kesin cevabı da bir türlü verilemeyen bir soru vardır... Evren nedir; ben neyim; ve evrenle bağlantı noktam nedir?..

Sayısız düşünür, bilim adamı ve tasavvuf ehli kişi, bu konuda kendi kapasitelerine göre pek çok cevaplar getirmelerine rağmen; gene de herkesi tatmin edebilecek güçte ortak cevabı düşünü dünyasına sergileyememişlerdir.

Önce, bazı ünlü tasavvuf ehli kişilerin, evrenin yapısı hakkındaki görüşlerine birkaç cümle ile değinelim...

Bütün âlemlerin aslı hayâldir!.”

Tüm mevcudât TEK bir yapıdır!.”

Varolan TEK bir varlık vardır, O da ALLAH’tır!.”

Sen iki görüyorsan, bu gözündeki şaşılıktandır; varolan sadece BİR’dir!.”

Herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için, sadece ünlü tasavvuf ehli kişilerin fikirleridir bu cümleler, demekle yetinip, söyleyenlerin isimlerini yazmıyorum... Arzu edenler bu fikirlerin kimlere ait olduklarını konuyla ilgili eserlerde bulabilirler..



EVRENİN IŞINSAL ANA YAPISI;

HAYÂL” OLARAK NİTELENDİRİLMİŞTİR

Evren adını verdiğimiz, gerçekte Tek tümel yapı, kendi programı içinde her an yeni olmak üzere sayısız özelliklerini ortaya koymaktadır.

İşte, tamamiyle sayısız dalga boylarından, ışınlardan, kuantlardan oluşmuş evren, ya da evren içre evrenler, eğer o boyutun algılama aracıyla bakabilirsek, TEK bir yapıdır!.

Ve bizim de “hayâldediğimiz şey, işte bu ışınsal kökenli yapıdır!. Ve de gerçekte, bizler dahi ışınsal varlıklarız... Ancak ne yazık ki, algılama sistemimizin beş duyu ile kayıtlı olması şimdilik bu gerçeği yaşamaktan bizi mahrum etmekte!.

………


İşte, evrenin bu ışınsal ana yapısı; bizim kendimizi madde zan edişimize ve madde dünyamıza nisbetle, “HAYÂL” olarak nitelendirilmiştir...



EVRENDE HERŞEY, SALT BİLİNÇ



BOYUTUNDAN MİKRODALGA BOYUTA

YOLCULUK ETMEKTEDİR!

Evrende her şey salt enerji-bilinç boyutundan mikrodalga boyuta ve oradan da atomüstü madde boyutuna; ve daha sonra da tekrar atomaltı mikro dalga boyuta doğru yolculuk etmektedir..



Beşer bilinci ve benliği, atomüstü boyutta insanın beyin cevherinin oluşmaya başlamasıyla birlikte beden fabrikası tarafından üretilen ruha yani mikrodalga bedene yüklendiği içindir ki, biyolojik bedenin yaşamının son bulmasıyla birlikte ‘’ruh’’ adı verilen yeni yapıyla devam eder.



ÖLÜMÜ TADAN KİŞİ



IŞINSAL YAŞAM BOYUTUNA GEÇER

VE IŞINSAL YAŞAM BOYUTU

ONUN GERÇEK DÜNYASI OLUR!

Evet, evren orijininde TEKİL bir yapı; ve gerçekte, tüm zerreler birbiriyle ilintili durumda olduğu için, her bir yoğunlaşma ve aktivite, hiç düşünemediğimiz bir noktada bambaşka şeyleri etkilemekte ve harekete geçirmektedir... Yani evrende, birbirinden kopuk, ayrı, müstakil varlıklar ve onların özgür benlikleri ve iradeleri mevcut değildir!.

Bu işaretin birinci mânâsı şudur:

Madde bedenle yaşayan ve beş duyu sınırları icinde hapis olan insan, maddeötesi ışınsal yaşam boyutuna geçince, uykudan uyanmış şekline girer ve tüm dünyada yaşadıkları “rüya” hükmünde olur... Buna karşılık içine girdiği ışınsal yaşam boyutu ise onun hakiki dünyası olur... Ki bu da kıyâmete kadar sürer. Kıyâmetten sonra üçüncü defa yeni bir bedenle bâ's olur ki bu da mahşer yaşamı boyunca kullanacağı bedenidir.

Bu işaretin ikinci anlamı da şudur:

Ölmeden önce öl” hadîsi şerîfinde işaret üzere; fizik ölümle ölmeden yani bedeni ve beyni terketmeden evvel, kendinizi, beden kabul etmeyi terketmek ve “düşünsel bir varlık” kabul etmek suretiyle maddeötesi yaşama hazırlanınız!. Çünkü beden, beyin elden çıktıktan sonra, “RUH”un, dünyada iken elde edebileceği şeyleri orada temin etmesi mümkün olmaz!!.

Bu işaretin bir üçüncü mânâsı dahi şudur:

“Nefsim” dediğin şeyin yani “Ben”liğinin gerçekte varolmadığını idrâk suretiyle “öl” ki, varlığını teşkil eden Mutlak “Ben” ile diriliğe kavuşasın!. Zirâ, “BEN'lik ancak ALLAH'a mahsustur!.”...

BEN” diyebilecek TEK varlık “ALLAH”tır ki; O'nun gayrı ikinci bir “benlik” de asaleten mevcut değildir!. Şayet böyle bir şey olsa idi, o da bir TANRI olurdu!. Oysa hemen kelime-i tevhidî hatırlayalım. “TANRI YOKTUR, SADECE ALLAH VARDIR”...



BU HAYÂL NASIL MEYDANA GELMİŞTİR?



VE BİZ NASIL OLUYOR DA

BU HAYÂLİ GERÇEKMİŞ GİBİ ALGILIYORUZ?

İşte “ALLAH”, kendisinden başka hiç bir şey olmayan “ALLAH”, “İLMİNDE”, bütün varlık sûretlerini, eğer tâbiri câiz ise, düşündü. Veya anlaşılması daha kolay olsun diye şöyle söyleyelim, “hayâl etti!”..

Tekrar ediyorum; esasen, “ALLAH” için “düşündü” veya “hayâl etti” gibi tâbirler kullanmak mahzurludur; çünkü gerçeği yansıtmaz; ve “ALLAH”ın ulûhiyetine eksiklik getirir. Ancak biz burada, bir hususu anlatabilmek, okuyanları bir hedefe yaklaştırabilmek amacıyla, ifade zorluğundan dolayı bu tâbirleri kullanmak zorunda kalıyoruz.

Evren ve içinde bulunan bütün varlıklar, işin özüne ermiş en yüksek dereceli evliyâullahın, “bütün âlemlerin aslı hayâldir” diyerek ittifak ettikleri bir biçimde meydana gelmiştir!.

“ALLAH” ve yaşamın boyutları-varlıkları konularını en büyük vukuf ile “İnsanı Kâmil” isimli eserinde anlatan öze ermişlerden Abdülkerim Ceylî, “âlemlerin hepsinin aslının hayâl” olduğunu oldukça geniş bir şekilde izah eder.

Peki, bu “hayâl” nedir?.

“Hayâl” kelimesinin anlamı nedir?...

Bu “hayâl” nasıl meydana gelmiştir?..

Ve biz, nasıl oluyor da bu “hayâl”i gerçekmiş gibi algılıyoruz?..

Bu sorulardan bir kısmının cevabını az önce vermiştik.

Şimdi de cevabını vermediklerimizin izahlarını sunalım...

HAYY” olan “CAN”ın ta kendisi, dirilik, hayatiyet gibi özellikleri olan bu varlık; “ALİM” isminin işaret ettiği “İLMİ” ile,- yani, daha iyi anlatabilmek için misal yollu söyliyeyim- basit manâda, “şuuruyla”; sahip olduğu sayısız özelliklerin farkında...

ALLAH”, kendisinde mevcut olan sayısız sınırsız sonsuz özellikleri biliyor...

ALÎM”, bu bildiği sayısız- sonsuz- sınırsız özellikleri; “MÜRÎD” olduğu için, yani, “irade” olduğu, dileme ve dilediğini meydana getirme gücü olduğu için; bunun sonucunda da kendisindeki bu manâları seyretmeyi diliyor.

Ve “KADİR” isminin işaret ettiği biçimde, “kudretiyle” bu kendisindeki mânâları seyretmeye başlıyor... “Kudret”, “kendindeki mânâları seyretme gücüdür”!.

İlim mertebesinde, kendindeki bütün mânâlara karşı bilgi sahibi!.

MÜRÎD” isminin işaret ettiği “iradesini” kullanarak, kendindeki sayısız mânâları “KADİR” isminin işaret ettiği bir şekilde, “kudretiyle” seyir hâline sokuyor. Ve seyir hâline girdiği anda, “KELİM” isminin mânâsı olarak, sayısız nesneleri yani kelimeleri, şeyleri, seyretmeye başlıyor!.

ALLAH”ın kelimeleri yedi deniz mürekkep olsa, bir o kadarı daha olsa yazmakla bitmez!.

Biter mi?.. Sonsuz olan!. Yedi deniz, yedi galaksi, yetmişyedi evren ne eder Sonsuzun yanında!?..

Rakkama vurulan her şey, ne kadar rakkamla ifade edilirse edilsin, sonsuzun yanında çok bir değer ifade etmez..

İşte bu seyrettiği “kelimelerin” yani mânâların her birinin durumuna, bizâtihi kendisi olarak “VÂKIF” yani “SEM'Δdir. Zaten, kendisi, kendindeki mânâları seyrediyor; onlara vâkıf olmaması mümkün mü?..

Ve “BASÎR”. İdrak edici, değerlendirici!. Nasıl olmasın ki!. Gene kendisi yapıyor!.

Peki, bütün bunlar nerede olup bitiyor?..

Bütün bunlar, “ALLAH”ın “ilminde” olup bitiyor!.

Eğer tâbiri câiz ise, çok yetersiz, noksan bir ifade ama, başka türlü de izah imkânı yok olduğu için, söylüyoruz:

ALLAH”ın hayâlinde yani ilminde olup bitiyor tüm sonsuz olup bitenler!.

Muhyiddîn A'râbî'den çok daha önce yaşamış olan çok değerli İslâm âlimi ve ârifi ünlü mutasavvıf İMAM GAZALİ dahi bakın neler söylüyor varlığın "TEK"liği hakkında "Mişkâtül Envâr" adlı eserinde:

"- ... İşte ârifler buradan mecâz çukurundan hakikatın zirvesine yükselir, mî'râclarını tamamlar, açık bir müşahede ile görürler ki, varlıkta ALLAH'tan BAŞKA BİR ŞEY YOK!...



Yüklə 1,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin