Ahmed hulûSİ’de kavramlar b av. Asuman Bayrakçı


BEYİN, ZİHNÎ FONKSİYONLARI



Yüklə 2,36 Mb.
səhifə10/28
tarix30.10.2017
ölçüsü2,36 Mb.
#22821
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   28

BEYİN, ZİHNÎ FONKSİYONLARI

NASIL OLUŞTURUR?
Beyin faaliyetleri, henüz Tıbbın âciz olduğu; çözemediği bir saha..

Beyin, esas itibariyle, basit olarak anlamak gerekirse, bir bilgisayar gibi çalışan bir sistem... Ama öyle muazzam bir bilgiasayar ki ölçülemiyor, değerlendirilemiyor. Beyin yaklaşık 15 milyar “beyin hücresi” dediğimiz nörondan oluşmuş. Her bir nöron, 16.000 nöranla bağlantı hâlinde!

Tıp araştırmalarına göre, genelde bütün insanlar beyinlerinin âzami %5-12 arasında bir kapasiteyi kullanabiliyorlar. Bunu gerisi âtıl kapasite olarak geçip gidiyor.

Beynin alfa, beta, gama dalgaları yaydığını tesbit edebildik... Fakat bunun ötesindeki yaydığı dalgalardan ve de aldığı dalgalardan haberimiz yok!

Beyin için görme, işitme diye bir olay yoktur!
Göze gelen dalgalar, sarı noktada görme sinirine bir bioelektrik mesaj olarak ulaşır ve buradan görme siniri vasıtasıyla da beyne bir bioelektrik dalga ulaşır. Bu dalga beyinde deşifre edilerek bir mânâ oluşur. Aynı şekilde ses dalgaları da.. 16-16.000 heartz arasındaki dalgaları, biz, “ses” diye nitelendiririz. Santimetrenin onbinde 4 ü ile onbinde 7 si arasındaki dalgaları da “görüntü” diye nitelendiririz. Koku, tat vs. gibi şeyler de hep beyne ulaşan bioelektrik sinyalledir. Beyin bu aldığı bu veriler istikametinde kendi içinde değerlendirmeler yapar ve bizim zihni fonksiyonlarımızı oluşturur.





BEYİNDEN TÜM VÜCUDA YAYILAN

NEGATİF VE POZİTİF BİOELEKTRİK ENERJİ
Bundan 2000 sene evvel Çinliler insan vücudunda bir gerçeği bulmuşlar, tesbit etmişler...

Vücudun sağ yanında “yang” adını verdikleri pozitif enerji, sol yanında da “ying” adını verdikleri negatif bioelektrik enerji mevcut!.

Beyinden tüm vücuda yayılan pozitif ve negatif bioelektrik enerji, herhangi bir düzensizlik olduğu zaman çeşitli hastalıklara rahatsızlıklara yol açıyor. Dolayısiyle bu akış kanalı üzerinde belli noktalar bularak buradan bioelektrik boşalım sistemi olan “akupunktur” dediğimiz tedavi metodunu bulmuşlar.

Vücudun sol yanında “negatif”i, sağ yanında “pozitif”i oluşturan bu 2 güç; beyinde belli bir faaliyet neticesinde tüm duygu, düşünce ve faaliyetleri mikrodalga enerjiye dönüştürerek, “mikrodalga beden”e yüklüyor.



2 omuzumuzda 2 melek var... Sağ yanındaki sizin sevaplarınızı, sol yanındaki da günahlarınızı yazar” diye bu ruhumuza kaydolan, tüm yaşamımızın hikâyesine işaret ediliyor.

Esasen “Din” adıyla anlatılan olgu, tamamen fizik, şimik, bilimsel gerçeklere işaret eden bir sistem manzumesi!

Hiçbir hüküm, havadan konmuş karakûşî bir hüküm değil! Ancak bunlar o günün şartları içinde herkesin anlayacağı bir düzeyde basite indirgenerek mecaz yolu anlatılmış...






BEYNİMİZ NASIL PROGRAMLANIYOR?!

Güneş sistemindeki Plüton, Neptün, Uranüs, Satürn, Jüpiter, Mars, Dünya, Venüs, Merkür isimli planetler sürekli olarak Burçlardan gelen tesirleri alırlar ve bir tür yansıtıcı görevi görerek insan beyinlerini daimî olarak etki altında tutarlar.

Beynin bu ışınsal etkilerle belli açılımları kazanması 3 ana devrede mütalâa edilebilir;

A-Sperm – yumurta bileşiminin 120. Günü.

B-Yedinci – dokuzuncu ay süreci.

C-Doğum anı.



120. GÜN OLAYI.

Beyin, kişinin «Levh-i mahfûzu»dur!.

Beyin cevherinin 120. Günde almış olduğu tesirler de kişinin kendindeki «a’yân-ı sâbitesi»!.

Cenin 120. Güne ulaştığında henüz yeni oluşmaya başlayan beyin ilk kozmik ışınsal tesirleri değerlendirebilecek düzeye ulaşır. Ve bu ilk aldığı tesirle birlikte gen yapısında bir değişiklik meydana getirecek, «ruhunu» oluşturacak bir biçimde hologramik dalga yaymaya başlar!.

Diğer yandan, daha önceden tüm hücreleri birarada tutan ve sinir sistemi aracılığıyla yayılan bioelektrik ise, tüm hücreleri bir tür elektromıknatıs durumuna sokmuş olduğu için, bu beynin oluşturduğu «hologramik yapılı dalga beden» yâni «RUH», bütün bedene bağlı olarak sürekli beynin yaydığı dalgalar ile gelişmeye başlar.

Beynin bu 120. Günde aldığı tesir neticesinde «Ruh»unu meydana getirmesi yanısıra; ikinci olarak da bu ışınlar geliş gücü ve mâhiyeti ve açıları itibariyle, beyinde mevcut olan ikinci bir devreyi açar ise, bu defa bu beyin, yerkürenin manyetik çekim alanına karşı koyacak türden bir antiçekim dalgası üretip bunu da «Ruh»a yüklemeye başlar.

Şâyet bu devre o gün de açılmaz ise, bu defa bu varlığın büyüme devresinde de beyin, dünya çekim alanına karşı koyma gücünü sağlayan bu enerjiyi «ruh»a yükleyemez.

İşte bu husus dinde «Said»lik ve «Şakî»lik hâli diye tanımlanmıştır.

Üçüncü olarak bu anda alınan tesirler kişinin beyninde belli bir ömür devresine müsaade eden bir tür kontak meydana getirir. Diyelim ki 45 sene açık kalarak hayata yol açacak bir timer (geri sayım devresi).

Şâyet bir kaza durumu söz konusu olmaz ise, o sürenin sonunda Mars’ın, Plüton ve Ay’la beyin haritasındaki ölüm noktasında bir sert açı meydana getirerek oluşturduğu ışınım bu beyindeki kontağı kapatır ve beyin bir anda durur!.

İşte sapasağlam iken, sebep yokken, «bir anda öldü» denen olay bundandır!. Yâni bu üçüncü tesir de kişinin «ecel»ini meydana getirir. Ki bu sürenin uzaması mümkün değildir.

Nihâyet bir de dördüncü tesir alır beyin bu 120. Günde. O da daha sonraki yaşamında ne kadar açılım sağlayabileceğini sağlayan ana devre açılım kapasitesini meydana getirir. Bir diğer ifâde ile «rızık» durumunu.

İşte bu anlattığımız olay 1400 sene evvel Allah Rasûlü’nün ağzından şöyle dile gelmiştir:



«Sizin birinizin ana – baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci kırk yâni 80) katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman (üçüncü kırk) içinde mudge yâni bir çiğnem ete tahavvül eder. (120 böylece tamam olduğunda) Allah bir melek gönderir. Ve tekâmül eden mudgeye dört kelime emrolunur ki; ‘’Onun işini, rızkını, ecelini, said veya şakî olduğunu yaz!’’ denilir.

Sonra ona ruh nefholur. İmdî, sizden bir kişi iyi iş işler de hattâ kendisi ile Cennet arasında birkaç kulaç mesafe kalır. Bu sırada yazı gelir, o kişiyi önler.

Bu defa o, cehennemliklerin işini işler!. Sizden bir kişi de kötü iş işler. Hattâ kendisi ile cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi ehli Cennetin işini işler. (ve Cennete gider) «Buharî».

Evet, demek ki 120. Günde ilk beyin cevheri, kozmik ışın etkileri ile yukarıda, mecâzî bir ifade ile açıklanan, hususları kayda alarak ve bunları diğer yandan da «Ruh» üzerine yükleme yaparak faaliyete başlıyor!

İşte 120. Günde beyin cevherinin almış olduğu ilk kozmik tesirler, o kişinin dinî tâbirle «A’yân-ı sâbitesi»dir!. Yâni, sabitleşmiş ana programı!. Öyle ki, artık bu ana programda asla bir değişiklik sözkonusu olmaz!.

7-9 AY SÜRECİ

Daha sonra özellikle 7. Ay başlarından itibaren gelişen beyin, istidadını oluşturacak bir biçimde, içinden geçtiği burçlardan giderek artan bir biçimde aldığı ışın tesirlerini değerlendirmeye başlar. Bu aylarda alınan tesirler ise kişinin ilerde düşünme gücünü ve kapasitesini oluşturacaktır.

Nihâyet beyin 9. Ayda ve doğumdan hemen önceki bir iki gecede en verimli şekilde gelen tesirleri değerlendirir. Ve doğum durumuna girer. Bu ana kadar alınan tesirler kişinin sadece, az önce de belirttiğimiz gibi düşünce dünyasını oluşturan tesirlerdir.

DOĞUM ANI..

Beyin bundan sonra en güçlü ışın etkilerini ise doğum anında ananın rahminden dünyaya geldiği anda alır.

Yükselen burç, “actend” tâbir edilen bu kozmik etkiler annenin koruyucu manyetik perdesinden dünyaya çıkan bebeğin beynini en güçlü şekilde etkiler!. Bu etkiler ise, o kişinin mizacını, karakterini, çevresiyle ilişiklerini ve olaylar içinde ne tür bir yaşam süreceğini programlar.

Esasen başlı başına bir kitapta izah etmemiz gereken bilgileri burada daha fazla açarak okurlarımızı sıkmak istemiyoruz. Bu sebeple konuyu ana çizgileriyle anlatıp, sistemi gözler önüne sermeye çalışacağız. İlâhi nizâmı, işleyiş şeklini elimizden geldiğince anlatmaya çalışacağız.

İşte bu andan sonra, sanki ıslak alçının kalıpta suyunu yitirdikten sonra yeni bir form almaması gibi, beyin de yeni açılım tesirleri almaz olur. Ve hangi tür tesirler ile oluşmuş ise, o kişinin düşünce duygu tasavvur, vehim, hayal gibi beynî fonksiyonları o düzeyde ölene kadar devam eder. Nitekim bu yeni tesirlerle açılım olmayışı da; «yedisinde neyse yetmişinde odur; can çıkmadıkça huy çıkmaz» gibi halk deyişleriyle anlatılmaya çalışılmıştır.




Beyninizde genetik katman vardır, bir...

Rahimde 120. günde oluşan ön ana program vardır, iki...

Doğana kadarki süreç içinde programlanan ikinci katman vardır, üç...

Bir de, doğum anında programlanan katman vardır, dört...

Ayrıca bu programlar, beynin yaydığı çeşitli mikrodalga yapıları dahi düzenlerler... Meselâ, birimin 120. günde gelen kozmik ışınıma göre beyninde açılan bir devre anti-çekim dalgalarını üretirse, bu kişi ölüm ötesi yaşamda, sizin tâbirinizle "ruh"unu dünyanın çekim alanından kurtararak uzayın çeşitli katmanlarına ya da sizin deyişinizle cennetlere açılabilir!

Bunun gibi, istidat ve yetenekler dahi hep bu kozmik ışınlar tarafından programlanır.

-Nasıl olur bu?.

-Kullanmakta olduğunuz bilgisayarı düşün... Bu bilgisayarlar, bir beynin son derece minyatürize edilmiş en ilkel şeklidir.

Önce o bilgisayarın beyin devreleri, yapması istenen işleve göre programlanır... Sonra, o program doğrultusunda veriler yüklenmeye başlanır.

Bunun gibi, beyniniz de önce sizi vareden Kozmik bilincin gayesi istikametinde programın oluşacağı günde dünya üzerinde meydana getirilerek programlanır. Sonra o programa uygun verilerle yüklenmeye başlanır.





İNSAN BEYNİNİN

KOZMİK IŞINLARLA PROGRAMLANDIĞI,

NİHAYET BİLİM DÜNYASINCA İSPATLANDI!

1985 yılında açıklayıp, 1986 yılında “İNSAN ve SIRLARI” isimli kitabımda, Dünyada ilk defa olarak yazdığım, “insan beyninin çeşitli burçlardan ve güneş sistemimizdeki planetlerden gelen kozmik ışınlarla programlandığı konusu, nihâyet bilim dünyası tarafından ispatlandı!.

Evet, yukarıda eli kalemli bir tanrı, beyinleri eline alıp, KADER yazmıyor kıvrımlar üzerine!

Gökte tanrı var” kavramından kurtulamayanların; İSLÂM DİNİ’NDE anlatılan SİSTEMİ OKUYABİLMELERİ imkânsız!.

Onlar belki, mukallit Müslümanlar olarak yürümeye mahkûmlar…

14 sene evvel açıklayıp yazdıklarımı, ilim dünyası nasıl tasdik etmeye başlıyor, görelim:



ENGİN ARDIÇ yazıyor 11 Nisan 1999 Pazar günkü STAR Gazetesinde:

“…Elektronik mühendisi ve yazar Maurice Cotterell, dünyanın çevresini atmosfer gibi saran radyasyon kuşaklarını incelerken pirelenmiş... 1957 yılında NASA’da çalışan bilim adamı James Van Allen tarafından keşfedilen ve onun adıyla anılan bu kuşakların, güneşten gelen radyasyonu süzdüğünü ve dünyaya gönderdiğini, güneşin yıl boyunca 12 çeşit ışın gönderdiğini ve bunların da 12 çeşit çekim alanı yarattığını görmüş. (Bu manyetik alanları keşfeden de Profesör Iain Nicolson.)



12... Cotterell’in zihninde ampul yanmış: Yahu, burçlar da toplam 12 adet değil mi? 12 aya 12 burç, 12 ayrı manyetik alan! Bunda bir iş var!

Aramış taramış, eline Oakland Üniversitesi’nden Profesör A.Lieboff’un bir incelemesi geçmiş. Profesör Lieboff, tüp bebekler üzerinde yaptığı bir araştırmada, laboratuvarındaki ışık düzenlemesinin, tüplerde büyümekte olan ceninlerin hücrelerini etkilediğini söyleyerek ilgilileri uyarıyormuş.

Maurice Cotterell, bu verilerden yola çıkarak, 12 ayrı çeşit güneş ışınımının cenin kromozomlarında 12 ayrı çeşit mütasyona yol açtığını (cenin ister tüpte ister ana rahminde olsun), bunun sonucu da ortaya 12 ayrı çeşit insan tipi çıktığını söylüyor.



Aha size burçlar!

Verileri bilgisayara yüklemiş. Belli ışınımların dalga boyları ve buna ‘tekabül eden’ güneş lekeleriyle insanların belli davranış biçimleri ve doğum tarihleri arasında ‘korelasyon’ aramış. Bilgisayar buluşu doğrulamış. Güneşteki lekelerin (yani radyasyon patlamalarının) belli bir şekil aldığı dönemde giriştiyse ananız babanız sizi yapma işlemine, belli bir karaktere sahip oluyorsunuz…“





İşte böyle!..

Bu gelişme, bu ilmin saklı olduğu şatonun kapısının aralanması!..

Kapı önümüzdeki yıllarda daha da açılacak ve içeri girildiğinde, bu konuda da, yazdıklarımızın tümünün doğruluğu tasdik edilecek! “Ahmed Hulûsi bunu çok yıllar önce yazmıştı!” denecek…

Şu an için önemli olan, beyindeki genetik dizinin, burçlardan gelen kozmik ışınımların güneşten yansımasıyla, genlerde bir tür mutasyon oluşturduğunun tespit edilmiş olması!

Daha sonraki aşamalarda, olayın bu kadarla kalmadığı; Güneş’le beraber, Güneş sistemindeki tüm planetlerin de bu yansıtmada görev aldığı fark ve tesbit edilecek…

Ayrıca, olayın, yalnızca sperm-yumurta bileşmesi anında değil; 120. Günde; doğum gününde ve dünyaya çıkış dakikasında da çeşitli programlamalara yol açtığı anlaşılacak…

ER, YA DA GEÇ!.

Ama yavaş yavaş!… Belki de, ben dünya değiştirdikten sonra!… Yaş gelmiş 54’e… Bundan sonra ne kaldı ki!

Olsun!. Allah nasip etmişse, dünyadakiler ayakta kalmışsa, bu fakîrin yazdığı kitaplar, o gün de kitapçılarda satılmaya devam edecek…

O zaman denecek ki, “medya ve bir takım insanlar Ahmed Hulûsi’yi, bir şeyhefendi ya da hocaefendi sanarak; açıklamaya çalıştıklarını hiç anlamamışlar… Bu yüzden değerlendirilmesi gereken düşünceleri değerlendirmeyerek, kendilerine de topluma da yazık etmişler”!.




BEYİNLERİN BURÇLAR TARAFINDAN

PROGRAMLAMA BİÇİMİ,

İNSAN İLİŞKİLERİNİ NASIL ETKİLER?

Bkz. B / Burçlar / Burçlar, insan ilişkilerini nasıl etkiler?





HENÜZ “CENİN” İKEN ÖLÜMÜ TADAN

BİRİM İÇİN “BEYİN AÇILIMI”NIN ÖNEMİ

VAR MIDIR?

(Soru:120. günden kısa bir süre sonra anne karnındaki yapının ölümü durumunda âkibeti ne olur Üstadım?..)

Beyninin açılımına göre imanlı veya imansız olarak, genetiğindeki özellikler doğrultusunda bir yapıya ve ortama gider.




BEYİN FAALİYETİNİN DÜZEYİNİ

BELİRLEYEN NEDİR?

Olgun insan beyninde son bilimsel verilere göre, yaklaşık 15 milyar sinir hücresi yâni nöron mevcut bulunuyor. Ve her bir hücrenin 16 bin ayrı hücre ile bağlantılı olarak faaliyet gösterebildiği ifade ediliyor.

Gene bu sahada çalışan değerli bilim adamlarının bulgularına göre, normal düzeydeki bir insan bu 15 milyar beyin hücresinden oluşan beyin kapasitesinin ancak % 5-7 arasındaki bir bölümünü; bilim adamları, düşünürler gibi daha fazla beyin çalışması yapanlarda da bu kapasitenin % 10-12’ye kadar yükselebilen bir kısmı değerlendiriyorlar.

Beyin hücrelerindeki bioelektrik enerji, diğer hücrelerle bağlantı kuruyor ve beynin bioelektrik gücü ve bu gücün içine aldığı hücre grubu kapsamı nispetinde de yüksek düzeyde beyin faaliyeti olarak meydana geliyor.





TÜM İNSANLARIN BEYİN DALGALARI,

UZAYDA MUHAFAZA EDİLİR!

Tüm insanların beyin dalgaları uzayda bir bulut gibi durur ve ona “akaşa” denir, bugünkü dilde... Nasıl herkesin elyazısı kendine özgü ise, beyin dalgası da kendine özgü bir karakterdedir.







HER BEYNİN “KENDİNE HAS ŞİFREYLE

YAYDIĞI DALGALARDAN OLUŞMUŞ KİTABI”!

Beyin, bir yönüyle, çeşitli frekanstaki dalgaları-kozmik ışınımı değerlendirerek programı istikametinde yorumlayan değerlendirme mekanizmasıdır.

Beyin, bu değerlendirmeyle birlikte, tüm verileri ve bir yandan halogramik dalga bedene yüklerken, diğer yandan da tıpkı bir radyo vericisi gibi gücü nisbetinde dışarı yayar.

Bu dışa yayılan dalgalar, her kişinin kendi beyin şifresine göre sanki bir kitap gibi atmosferde muhafaza olur. Eğer bunu alıp çözebilecek bir cihaz gerçekleştirilebilirse, kişilerin tüm yaşamları bu dalgaları çözecek cihazın ekranında seyredilebilir.

Nitekim, kıyâmetten sonra herkesin bütün yaptıklarının yazılı olduğu kitaplar(?)ın havada uçuşarak herkesin eline geçeceğini belirten dinî kaynaklar, ruhtaki, bu dalgaları çözücü özelliğe dikkat çekmek ister!.




BEYİN DALGALARININ ORİJİNİ NEDİR?

Varlığın aslı ve orijini enerji yapıya indiği zaman , “melekî güç”tür ve bu melekî gücün şuurlu bir yapı olduğunu izah ettik.

Nasıl şuurlu?

Allah; bölünmez-parçalanmaz-cüzlere ayrılmaz bir sonsuzdur, bir kuvvet ve kudret.

Bunun gibi.. cüzlere ayrılmaz, parçalanmaz, sonsuz bir ilim; bilinç!.

Beyin dalgaları” dediğimiz şey, esasında, meleki bir tüm yapıdır!

Evliyaullah”, bize göre “perdesi kalkmış” dediğimiz, aslında beyni çok yüksek frekanslı dalgaları alıp değerlendirebilen birimlerdir .

Hepimizde bu melekî güç açığa çıkıyor fakat biz farkında değiliz. Hep kulakla duymağa, dille konuşmağa alıştığımız için dilsiz, kulaksız olan birbirimizle olan iletişimimizin farkında değiliz.

Bir odaya girersin... Hiç kimse bir şey konuşmaz... Üç kişiye sempati duyarsın, bir kişiye antipati duyarsın...

Nereden oluşuyor bu sempati, antipati?..

Sen daha odaya girdiğin anda senin beyin dalgaların iletişim kuruyor. Senin beyin dalgalarınla onun beyin dalgaları uyuşuyorsa, sen buna “sempati” adını veriyorsun; uyuşmuyorsa “antipati” adını veriyorsun.

İletişim, dalga boyutunda biz konuşmadan oluyor! Benim meleğim senin meleğinle uyuşursa sevişiyorsun, anlaşıyorsun; uyuşmazsa zıtlaşıyorsun. Ama hiç farkında değiliz!




BEYİN, GIDALARDAN ALDIĞI BİOELEKTRİK

ENERJİYİ NASIL DEĞERLENDİRİR?

-Bak Cem, beyniniz tamamıyla bioelektrik enerji ile çalışan bir bilgisayar gibidir... Yeyip içtikleriniz, bedenin enerji ihtiyacını temin içindir, bunu biliyorsunuz...

Aldığınız gıdalardan oluşan bioelektrik enerji beyninizde bir yönüyle bedene dönük bir biçimde değerlendirilirken, öte yandan ikinci bir devresiyle de ruhu üretecek bir biçimde değerlendirilir.

Yani aldığınız gıdalar bioenerjiye dönüştürülerek beyne ulaştıktan sonra, burada da dalga enerjiye dönüştürülerek "RUH" ismini verdiğiniz ölümötesi dalga bedeninizi meydana getirir...





İNSAN BEYNİ, SÜREKLİ ELEKTROMANYETİK

DALGALAR ÜRETMEKTEDİR!

Bugün objektif ilmin de tesbit ettiği gibi insan beyni, her an birtakım dalgalar yayınlamaktadır.

Nitekim bu sözümüzü açıklayan bir son haberi burada sizlere nakledelim:

Hürriyet gazetesinden naklen veriyoruz:

"ANTEN VAZİFESİ GÖREN İNSAN VÜCUDU DÜŞÜNCELERİ BİNLERCE KİLOMETRE UZAĞA İLETEN AKIM YAYIYORMUŞ...

Los Anngles, (Kalifornia) AP

İnsan vücudunun anten vazifesi görebileceğini ve vücudun düşüncelerini bir antenle binlerce kilometre uzaklara kadar gönderebilecek derecede kuvvetli elektrik akımları yaydığı, dün, Rus ve Amerikan bilginleri tarafından açıklanmıştır.

Moskova`daki Popov Radyo elektronik ve Muhabere Çalışmaları Enstitüsü bilginlerinden Prof. M. Kogan 1966-1967 yıllarında yapılan denemelerden çıkartılan sonuçlara göre, zirveleri arasında 25-1000 kilometre arasında mesafe bulunan son derece uzun elektromanyetik dalgaların, insan düşüncelerini çok uzaklara kadar ulaştırabileceğini gösterdiğini söylemiştir.

Kogan, Los Angeles`teki Kaliforniya Üniversitesi tarafından tertiplenen "6. his" konusundaki bir simpozyumda okunan raporunda, "elektromanyetik alan vasıtası ile telepatinin çok uzaklara kadar ulaştırılabileceği anlaşılmıştır" demektedir.

Öte yandan, Kaliforniya Üniversitesi Tıbbi Psikoloji Profesörü Dr. Thelma Moss, simpozyuma hitâben yaptığı konuşmada, Dr. Kogan`ınkine çok yakın sonuçlara denemeler sonunda varılmış olduğunu söylemiştir.

Kogan`a göre, yapılan tahminler, insan vücudunun, çok uzun mesafeler arasında telepati için gerekli olan elektriğin, 4-5 mislini ürettiğini göstermektedir."

Evet, işte size son bir yılın haberini vererek gösterdiğimiz gibi, bilim dünyası tarafından da kabul edilmiştir ki, insan beyni sürekli olarak elektromanyetik dalgalar üretmektedir.





BEYİN, “DALGA BEDEN”İ (RUH’U)

KAÇ BÖLÜMDE ÜRETİR?

Beynin ürettiği bu «RUH» adı verilen dalga beden dört veya üç katlı olarak incelenebilir.

Bizim araştırma ve tetkiklerimize göre, kısaca «RUH» denilen, «insan ruhu» üç veya dört bölümde meydana gelmektedir;

1.-Taşıyıcı dalgalar (RUH). hologramik görüntülü dalga beden.

2.-«Antiçekim» özellikli dalgalardan oluşan yük.

3.-Pozitif enerji yükü. (enerji dalgası - Nur)

4.-Bellek dalgaları.




RUH BEDEN’İN OLUŞTURULMASI DAHİ,

MELEKÎ GÜÇLERLEDİR!

Yaşamda bütün olup ve bitenler ve bunlarda mevcut bilinçler hep bu melekî güçlerle, melekî şuurla meydana gelmektedir.

Dışarıdan bakılan bu insan bedeninde, atomların yeri neyse; bir türü itibariyle, algılanan ve algılanacak olan tüm varlıkların temelinde "meleklerin" yeri de odur!.

Bunun için eğer sen, işin özüne gerçeğine ve hakikatına inmek ve "görenler"den olmak istiyorsan, çıkış noktası olarak önce meleklere iman etmek zorundasın.

Eğer "melekleri" inkâr edersen, işin özüne gitme yolları sana kapanmış olur!. Hakikate ermekten mahrum kalırsın!.

Evet "meleklere iman" denen olayı da bu kadarıyla anlayabildiysek, bilelim ki; vahiyden, yediğin yemeğin vücutta yararlı hâle gelmesine; bunların beyinde değerlendirilip, madde beden ötesi ruh bedeninin yani, halogramik dalga(wave) bedeninin oluşturulması dahi hep meleki güçlerledir!.



BEYNİN YAYDIĞI BİOELEKTRİĞİN

ÖNEMİ NEDİR?

Bedendeki tüm hücrelerin hayâtiyeti ise beynin yaydığı bioelektrik ile kâimdir. Yâni beyin bir yandan, ruha dönük, dışa dönük çeşitli dalgaları sürekli yayarken; diğer yandan da kendi yaşamına yardımcı, destek olan çeşitli organların ihtiyacı olan enerjiyi onlara göndermekle yükümlüdür.





Esasen beyindeki tüm fonksiyonlar, beyin hücreleri arasındaki bir bio - elektrik faaliyetten başka bir şey değildir! Her mânâya göre beyinde değişik hücre grupları arasında bir bioelektrik akış sözkonusudur. Bu akış neticesinde devreye giren hücre grubuna göre ortaya sayısız mânâlar çıkmaktadır.

Beyin hücrelerindeki bioelektrik enerji diğer hücrelerle bağlantı kuruyor ve beynin bioelektrik gücü ve bu gücün içine aldığı hücre grubu kapsamı nispetinde de yüksek düzeyde beyin faaliyeti olarak meydana geliyor.





BEYNİN İHTİYACI OLAN

BİOELEKTRİK ENERJİ NASIL TEMİN EDİLİR?

Beynin ihtiyacı olan bu bioelektrik enerji, aldığımız gıdalardan uzun süren analiz metodlarıyla elde edilebildiği gibi; osmos yoluyla, hücresel çekim yoluyla da elde edilebilmekte! Siz, abdest aldığınız zaman suyu elinize sürersiniz... Abdest alırken illâ çok bol su olacak diye bir kayıt yoktur. Mühim olan suyun her kıl dibine temas edecek bir biçimde yani her hücreye temas edecek bir biçimde sürülmesidir. Bu “su” dediğimiz H2O yani enerji kütlesi, her hücrede bulunan sinir yoluyla doğruca kestirme yoldan enerji harcanmaksızın beyne ulaştırılır. Beynin bioelektrik enerji ihtiyacını kısa yoldan etmin etmek gayesiyle.

İşte bu birinci ana sebep dolayısiyle “abdest alma” dediğimiz olay meydana gelmiştir.

İşte bunun akabinde de, mümkünse abdest aldıktan sonra 2 rekât namaz kılın” veya “Allah’ı anın... Tesbih edin” denmesinin sebebi de, vücuda bu bioelektrik güç girdikten sonra hemen anında en iyi şekilde değerlendirebilme gayesine mâtuftur!

Nitekim “abdest âzâları daha da nurlu olarak; elleri ayakları, yüzü, Kıyâmet günü daha da nurlu olarak gözükecektir” denmesinin sebebi, işte bu suyla temastır. Nitekim abdest aldıktan sonra kendinizde güçlü bir enerji hissedersiniz.

Abdest” ismiyle tanımladığınız şey, sudaki bioelektrik enerjinin sinir sistemi vasıtasıyla beyne ulaşması ve enerji takviyesidir.

Bunun çok daha güçlüsü ise daha değişik bir konuda karşımıza çıkıyor: “HAC” denen olay!




Yüklə 2,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin