"Nasıl öldü?" demiş… "İntihar ederek" demişler. Onun üzerine cenâze namazını kılmamıştır.
* * *
CEHENNEM, ZİNDANDIR!
Cehennem zindandır!. Sicciyn’dir.
Eğer şu anda dünyada belli çalışmalar yapıp da belli bir ruhâniyet, belli güç elde edemezse insan, bunun neticesi olarak, kendilerini oradan kurtarabilmeleri ebedî olarak mümkün değil!.
* * *
CEHENNEM BİR MEKÂNDIR!
Cehennem bir mekândır!. Fakat Cennet ise bir yaşam boyutudur... Orada kişi kendi gelişme seviyesine göre oluşan bir boyutun sonucunu yaşar!. Anlatabildim mi?...
* * *
CEHENNEMDE ÖLÜM YOKTUR!
ACIKLI SONSUZ BİR IZDIRAP VARDIR!
Cehennemde, ölüm diye bir şey yok!.
Cehennemde değil; ölüm tadıldıktan sonra, herkes için ebediyen ölüm diye bir şey yok!. Yok olmak, "yok olup gitmek" diye bir olay söz konusu değil!.
Zira, esas olarak senin ana yapın, “ruh” dediğimiz dalga yapı. Manyetik yapının yok olması, söz konusu değil artık!. Ve bu manyetik yapının, bulunduğu ortama göre yoğunluk kazanarak oluşturduğu terkib, çeşitli şekillerde zedelenebilir, bozulabilir, değişebilir fakat ortadan kalkmaz!.
Çünkü o terkibin aslı, dalga bedendir!. Hologramik dalga yapı olduğu için, bozulmaz!
Bu neye benzer?
Bunun misâlini de rüya âleminden verelim;
Rüyada ölüyorsun. Sonra, rüya içinde gene yaşamaya başlıyorsun! Yani, Ruhâni yapıda ölmek diye bir şey yok!. Manyetik yapı için “ölmek” diye bir şey yok!.
Dolayısıyla cehennemdekiler binlerce defa ölürler sanırlar ve binlerce defa ölmeden yaşarlar!
“Onlar için acıklı sonsuz birer ıztırap vardır” diye târif edilmesinin sebebi budur.
* * *
CEHENNEMDE DEDİKODU VE GIYBET GIDALARINDAN
MEYDANA GELMİŞ İRİN VE ZAKKUMLA BESLENENLER!
Varoluş amacının ne olduğunu, benzetmelerden yola çıkarak, tahayyülünde var kıldığı tanrısında, onun cennet ya da cehenneminde arayanları rahatsız etmeyin; yaradılış amaçlarındaki görevlerini yapıyorlar!.
Gökteki göksüzler ve devamı yerdeki yersizler, İllîyin’den seyrediyorlar, âlâ refîkleriyle… Kapasiteniz yeterli ise, katılın onlara zamansız ve mekânsız, beşerî değerler yargısız olarak!
Ya da, devam edin dedikodularınıza; her kendiniz gibi olmayana çamur atarak!. Nefret, dedikodu ve gıybet gıdalarından meydana gelen irin ve zakkumla beslendiğiniz cehenneminizde!.
* * *
KABİRDE CEHENNEME BİR PENCERE AÇILIR!
Bkz. K / Kabir Âlemi
* * *
DÜNYADA YANMAKTAN KURTULAMAYAN
ÖLÜMLE BİRLİKTE “KABİR CEHENNEMİ”NE GİRER!
Bkz. K / Kabir Âlemi
* * *
CEHENNEMLİK KABİR EHLİ, CEHENNEMİ
VE ZEBÂNİLERİ GÖRÜR!
Bkz. K / Kabir Âlemi
* * *
KABİRDEKİ AZAP TEK YÖNLÜDÜR;
CEHENNEMDEKİ AZAP İSE ÜÇ YÖNLÜ!
Bu, “Mahşer” dediğimiz bütün insanların yeyüzünde biraraya gelişi.. Kabir alemlerinden çıkıp, dünyada toplu olarak birarada daha sonraki safhaya hazırlanmaları devresine kadar devam ediyor..
Bu ikinci ana devre, işte böyle güneşin bir dev kızıl yıldız haline gelip bütün dünyanın ufkunu kaplayıp kızıl Cehennem olmasıyla başlıyor...
Bu kızıl Cehenneme gelince....
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Hz.Rasûlullah cehenneme dair hususları hadislerinde çok az anlatmıştır; çok basit anlatmıştır. Ve anlatılan bütün korkunç olaylar son derece basite indirgenmiş minyatürüze edilmiş hâlidir. Gerçek boyutlarıyla Cehennem anlatılmaya kalkılsa hiçbirimizin hafsalası kolay kolay almaz ve inkâr ederiz… Şurda seyrettiğin olayda dahi ne hâle geliyorsun, “acaba?” diyorsun! Bu kadar büyük görüntülü seyretmene rağmen...
Dünyanın 400 milyon katı büyüklüğünde bir cehennem!
Bir yıldız… Ve de o Cehennemin yani yıldızın kendine has canlıları var ve kendi ateşi var. Kabir cehennemi ile mutlak cehennem arasındaki farkı anlatıyorum...
Cehennemde çektiğin azap, 3 yönlüdür.
Kabirde çektiğin azap tek yönlüdür, Cehennemde çektiğin azap 3 türlüdür.
Kabir Cehenneminde senden meydana gelen azaplar sözkonusu. Velev ki dışardan sana kabir âleminde azap veren melekler dahi gene senden meydana gelenler. Fakat mutlak cehennemde 2 ekstra ilâve var..
1-Cehennemin yapısından meydana gelen ateş azâbı.
2-Cehennemin kendi canlıları olan ve ZEBÂNİ denen melekler, varlıklar.
İşte kabir cehenemi ile mutlak cehennem arasındaki fark burada başlıyor.
Kabir âleminde sadece kendindeki o eksikliklerden meydana gelen azap verici varlıklarla muhatapken, bu defa Cehennemin yani Güneşin içinde oranın “zebâni” diye tanıtılan ana varlıkları ile karşı karşıyasın!
* * *
SIRAT KÖPRÜSÜ CEHENNEMİN
TAM ORTASINA KURULACAK!
Bkz. S/ Sırat Köprüsü
* * *
SIRAT’TAN SONRAKİ EVREDE
CEHENNEMDEN KAÇMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR!
Şimdi içinde bulunduğumuz sistemi ve insanın bu sistem ile bağlantısını hatırlayalım...
Bu madde dünyasında görüp bildiğimiz her şey, dünyanın yer çekimine, manyetik çekim alanına bağımlıdır.
İnsan da bu madde dünyasında varolmuş bir birim olarak dünyanın manyetik çekim alanına bağımlıdır.
“Biz her şeyi sudan (yani H20'dan) halkettik”.
dendiğine; ve dünya üzerinde bulunan her canlı sudan varolduğuna göre, insan da sudan meydana gelmiş bir varlıktır.
İnsan, bu dünyada varolduğuna ve dünyanın çekim alanına tâbi olduğuna göre; insan beyninin ürettiği “hologramik dalga beden” yâni bilinen ismiyle “RUH” da bu dünyanın manyetik çekim alanına bağımlıdır!.
Öte yandan yine insan beyninde öyle bir özellik mevcuttur ki, şâyet bu özellik faaliyete geçerse, o kişi neticede dünyanın ve güneşin çekim alanından uzaklaşarak, uzaydaki sayısız yıldızların boyutsal derinliklerinde oranın şartlarına uygun bir bedenle “cennet” yaşamına ulaşabilir.
Kişinin, şayet beynindeki antiçekim dalgası üreten devre açılmış ise, “NUR”lu bir dalga bedene, yâni “ruha” sahip olacak; ve böylece de “nûru” yâni “enerjisi” nispetinde hızlı bir şekilde kurtuluşa erecektir.
Eğer bu kişinin beyni, antiçekim dalgalarını üretip ruhuna yükleyemez ise, “nur”u yetersiz olduğu için, önce dünyanın daha sonra da cehennemin güçlü çekim alanından kendini kurtaramayacak ve ebedî olarak Güneşin içinde kalacaktır!.
Zaten daha sonraki safhada güneş, Mars dahil yörüngesindeki beş gezegeni yutacak ve bundan sonra da büzülerek bir nötron yıldızı hâline gelecektir.
Bu sebeple de içinde kalan nesnenin dışarıya kaçması imkânsız olacaktır.
* * *
CEHENNEM ATEŞİNİN ORİJİNİ NEDİR?
Ateşin aslı ve orijini, Zâtı; Hak`tır!.
Nitekim Hak`kın belli isimler bileşimi, ateş dediğimiz yapıyı meydana getirir..
* * *
ÖZÜMÜZDEKİ VARLIĞIN ALLAH OLMASINA RAĞMEN
DÜŞÜNCE BOYUTUNDAKİ BİRİMSEL VARLIĞIMIZ İTİBARİYLE
CEHENNEMDE YANARIZ!
Şimdi, bu çokluk kavramları içinde yaşayan insan, kendi orijininin O Tek varlık olduğunu anlama yolundaki ilmi elde ettiği zaman, kendisine karışık gelen bazı hususlarla karşılaşır.
Bunlardan biri şudur:
Gerçek ki, bu varlığın ve insanın orijini ve hakikatı, Hak`tır!. Hak, ise her hangi bir zarar görme kavramından beridir!. Bu takdirde, insan için de "Cehennem" diye azap verici bir ortam olmaması icabeder...
Burada, insan denilen varlığın aslı "Hak" olduğuna göre; "Hak" da cehenneme gitmeyeceğine göre; demek ki cehennem diye bir şey yoktur; cehennem, sadece avamı korkutmak için ortaya konmuş bir düzendir, sistemdir; diye düşünülebilir...
Burada varlığın Tek`liğini esas alan kişi, "cehennemin olmadığını" öne sürebilir.
Bu takdirde, "cennet" ve "dünya"nın da olmadığını öne sürmek gerekir; çünkü bunların tümü aynı kökendendir; ve, ya hepsi vardır, ya da hiç biri yoktur!.
Bu husustaki yanılgı, şuradan oluşur;
Varlıkta oluşan her yapı, özü itibariyle isimler bileşiminden meydana gelir, demiştik.. Terkip şeklinde oluşmuş sûretler, kendi sûretlerinin ve yapılarının gereğini yaşar!.
Yapısına ters düşen durumlarla karşılaşılması hâlinde de, yapısı "zarar" dediğimiz bir biçimde etki alır.
Dolayısıyla, insanın bir sûreti, bir bâtını ve bir zâtı olduğu gibi, cehennemin de bir sûreti, bir bâtını ve bir de zâtı vardır.
Cehennem`in de hakikatı, orijini, zâtı Hak`tır... İnsanın da hakikati, orijini Hak`tır!.
Ama insanın sûreti ve bâtını esmâ terkibidir!.
Cehennemin ve oranın kendine özgü canlılarının da sûreti ve mânâsı, isimler bileşimidir!. Ve daima bu iki bileşimden güçlü olan, güçsüz üzerinde belli etkiler oluşturur; bu oluşmanın sonucunda da cehennem ortamında kalan insan, aslının Hak olmasına rağmen zarar görür!.
Bunun dünyadan çok basit bir misâlini şöyle verebiliriz;
"Ateş" denilen şeyi inceleyelim...
Bu ateşin aslı ve orijini, Zâtı Hak`tır!.
Nitekim Hak`kın belli isimler bileşimi, ateş dediğimiz yapıyı meydana getirir...
Kağıdın veya elinin yapısı da orijini, hakikatı, zâtı itibariyle Hak`tır!. Fakat gene de, ateşin bileşimini oluşturan isimlerin meydana getirdiği güç, yâni ateşlik gücü, senin elini veya kağıdı yakar!.
“Varlık Hak ise, yanmaması gerekir” dersin, ama iş o kadar basit değil... Ortada resmen bir yanma sözkonusu!. Birinin terkibi, diğerinin terkibinden zarar görüyor!.
Burada dikkatten kaçmaması gereken bir gerçek var ki o da şudur:
Elini veya kağıdı meydana getiren atomlar, orada, o şekilde bileşim hâlindeyken, başka şekildeki bir bileşim hâline dönerler... Ve Atomlar, elinin ya da kağıdın yanmasına rağmen, hiç bir zaman zarar görmez!.
Demek ki maddenin bileşik yapısında, o yapıya nisbetle belli bir zarar meydana geliyor; ama, bir alt boyuta zarar ulaşmıyor!. Ateş, başka şeyleri yakar, ama kendini yakmaz!. Yâni, atomik yapısı aynen devam edegider.
İşte bu örnekte olduğu gibi; birim aslının, hakikatının, zâtının Hak olmasına rağmen, terkipsel yapısı yüzünden, cehenneme gittiği zaman, yanar!. Yanma olayı meydana gelir.
Nitekim, Dünya`da da aynı olay söz konusu... Dünyada da insan, ateşe düştüğü zaman yanıyor... Veya kendine zarar verici başka bir etki ile karşılaştığı zaman, o zarara katlanmak zorunda kalıyor!.
Âhiret denen mikrodalga boyut da buradan çok farklı bir boyut değildir ki!.
Evet... Birisi, bizim algılarımıza GÖRE kaba madde, atom üstü boyut; diğeri de atomaltı mikrodalga boyut!.
Neticede, her iki boyutun da bileşimleri gereği kendine özgü sistemleri; ve bu boyut varlıklarının bir diğerini etkilemeleri söz konusu.
* * *
Şu çalışan klima, şu lâmbalar, buzdolabı, elektrik süpürgresi, ütü..
Bunların hepsi ayrı ayrı şeyler değil mi?
Ama hepsi de elektrikle mevcut!
Ütüyü ben bıraktığım zaman yere, düşüp kırılır mı?
Ampüle sopayla vursam ne olur?
Aslının elektrik olması, ampülün kırılmaması mı demektir?
Ütünün düştüğünde bozulmaması mı demektir?
Buzdolabının çalışamaz hâle gelmesi mi demektir?
Burada anlayamadığımız önemli bir nokta burası..
Şu tahta yanar mı?
Yanar!
İçindeki atomlar yanar mı?
Atomlara birşey olmaz, atomlar yanmaz!
Dolayısıyla hepimizin hakikatinin Allah olması, Özümüzdeki varlığın Allah olması, bizim düşünce boyutundaki birimsel varlığımız itibariyle yanmamamız diye olayı getirmez, yanarız!
* * *
İNSANLARIN CEHENNEMDE AZAP ÇEKMELERİNDE
EN BÜYÜK FAKTÖR NEDİR?
İnsanların cehennemde azâb çekmelerinde en büyük faktör, kendilerindeki irade gücünü kullanmayışlarıdır!. Bunun temelini de beyinlerinde "MÜRİD" isminin zayıf açılmış olması teşkil eder.
"MÜRİD" isminin zikri "irade" sıfatını güçlendirir.
* * *
YANMAMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLERİN
EN BAŞINDA GELEN ŞEY NAMAZDIR!
Yanmamak için de gereken şeyleri de Hz.Rasûlullah bildirmiş..
En başta ne demiş?
NAMAZ!
İslâm’ın en önde gelen umdesi, Namaz!
Tabii namaza gelmek için Kelime-i şehâdeti getirmek lâzım.. Yani evvelâ o fikriyatı kabul ediyorum deyip evvelâ namaza gelmek lâzım; namazı yaşamak lâzım!
Namazı yaşamak, tefekkürle olur!
Tefekkür için, okuduğun kelimelerin anlamını bileceksin!
Kurân, “Semâ” diyor… Biz, onu “Gök” anlayıp gökte arıyoruz!!!
Kurân “Arz” diyor, biz de “Toprak” diyor; toprakta arıyoruz!!!
“Arz”, beden’dir!
Kurân’da geçen “Dünya” kelimesi, fizik olarak Dünyayı değil; “DünyaNI” anlatır!
“DünyaN”dır!.
* * *
BUGÜN YANAN, YARIN DA YANAR!
BUGÜN AZAP ÇEKEN YARIN DA AZAP ÇEKER!
Yaratılmış her boyutta, o boyutun kanun ve kuralları geçerlidir!. Hakikati ne olursa olsun!
Kişinin hakikatinin TEK’e dayanması, onun yaşadığı boyutun şartlarından âzâde kalmasını sağlamaz!. Atomlardan meydana gelen tahta yanar, ama atomları, tahtanın yandığı ateşte yanmaz!. Câhil mukallitin dediği üzere, “benim aslım HAK’tır, Hak cehennemde yanmaz”; mantıksızlığına ancak kendi gibi anlayışı kıt olanlar inanır!.
Bugün yanan, yarın da yanar! Bugün azap çeken, yarın da azap çeker!. Bugün neysen, yarın da osun!. Bunu iyi anlamak gerektir.
Hz. Muhammed aleyhisselâmın söylediklerini, ne gerekçeyle olursa olsun, arka plana atıp, seni onun bildirdiği yaşam biçiminden uzaklaştırmaya çalışanlar, bil ki, seni sadece, vehimleriyle, evham ve aldanış dünyasına ve bunun sonuçlarına sürüklemektedirler!.
Bal kavanozu yalanmakla balın nimetlerine erilmez!. Eczane sahibi olsan, raftaki bir ilâcı kullanmadıkça hastalığından kurtulamazsın!.
* * *
CEHENNEM EHLİNİN TÜM YAKARIŞLARI CEVAPSIZ KALIR...
ÇÜNKÜ ONLAR “ALLAH SİSTEMİ”NE TERS DÜŞMÜŞLERDİR!
Cehennem ehli, cehennem ortamının oluşturacağı azaplardan dolayı şiddetle Allah'a sığınma mecburiyeti hissederler. Ancak bu yakarışları hiç bir müspet karşılık almaz. Çünkü “Allah'ın Sistemi”ne ters düşmüşlerdir!. Artık bulundukları noktada yapacakları hiç bir şey kalmamıştır, içinde bulundukları hâle katlanmaktan başka...
* * *
CEHENNEMİN AZAP VE SIKINTILARINDAN
KURTULMAK, ANCAK ALLAH’I BİLMEK
VE O’NUN VAR ETTİĞİ “SİSTEM VE DÜZEN”İ
İDRÂK ETMEKLE MÜMKÜN OLUR!
Yanmanın sebebi, takdir edeni görmemektir!.
Allah'la beraber olan YANMAZ!.
* * *
CEHENNEM ŞERİATA (EMİR VE YASAKLARA)
UYMAMANIN NETİCESİDİR!
Demek ki biz, “şeriat” dediğimiz ilâhi hükümler bütününe uyduğumuz zaman, ”terkibi kayıtlardan” kısmen çıkmış ve o nisbette “Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmış” oluruz!.
Aksi takdirde terkîbî kayıtlardan doğan fiiller, netice olarak kişinin cehennemini meydana getirir!.
Kişi, terkib olmaktan doğan fiillerle yaşar ve bunun neticesinde de cehenneme gider!. Bu da şeriata uymamanın neticesi olmuş olur!.
* * *
Emirlere ve yasaklara uyulması, ruhta “Cennet” dediğimiz hâli oluşturur.
Sen Hakk’ın ne olduğunu bilmene rağmen, hâlâ terkibî kayıtlarla tabiatın hükmüyle, alışkanlıklarınla yaşıyorsan, bu yaşamının neticesinde de senin için bir azâb sözkonusudur!. Ancak bu azâb, ”cehenneme mü’minlerin uğraması” şeklinde anlatılan azaptır!
Yâni, sen, şimdi burada kopamadığın alışkanlıklarından, şartlanmalarından, kayıtlarından, cehennemde uzun bir süre kalarak kopmak zorunluluğuna gireceksin!..
Bu durumda bağlarından kopma azâbını yaşama durumu senin için mukadder olur!.
* * *
KİŞİ, DÜNYADA YAŞADIĞI CEHENNEM
BÜTÜNÜYLE AÇIĞA ÇIKTIĞINDA
ÖYLE BİR PİŞMANLIĞA DÜŞER Kİ…
O PİŞMANLIK ATEŞİNİN ŞİDDETİ
HİÇBİR ZÂHİRİ ATEŞLE ÖLÇÜLEMEZ!
Evet, insanoğlu Dünya`da yaşadığı sürece, en rahat, en zevkli, en güzel günleri yaşasa dahi, gerçekte Cehennem`i yaşıyordur.
Ancak, nelerin yanında neleri kaybettiğini bilemediği için; sadece son derece sınırlı, mahdut şeyleri zevk diye bildiği için o, geçici bir süre zevkli bir yaşam sürdüğünü zanneder.
Ne var ki o son derece kısıtlı, sınırlı zevkleri yaşamak sûreti ile ömrünü hebâ etmesi nedeniyle, neticede neleri kaybettiğini farkedince, kavrayınca, işte o zaman dünyada yaşadığı Cehennem bütünüyle açığa çıkar; ve o zaman kişi geçmişi telâfi imkânı kalmadığı için öyle bir pişmanlığa düşer ki, o pişmanlık ateşinin şiddeti hiç bir zâhir alevle, ateşle ölçülemez!.
* * *
DİN’İN (SİSTEM’İN) HAKKINI VERMEYEN
SONUCUNA CEHENNEMİ YAŞAYARAK KATLANIR!
“Din”in yâni içinde yaşadıkları sistemin hakkını vermeyenler ise, bunun sonuçlarına “cehennemi yaşayarak=yanarak” katlanmak zorundadırlar.
* * *
CEHENNEM AZÂBINI OLUŞTURAN ŞARTLAR NELERDİR?
(Soru: Cehenneme giren insanın orada azap duymasının sebebi nedir?)
Hazırlanılmayan şartların neticeleri...
Bu şartlar neler?
Cehennemde insanın azap duymasının iki sebebi var. Siz hep birinci sebebi atlıyorsunuz... İnsanın cehennemde azap duymasının
1. sebebi; dünyadayken ruhuna yeterli nuru yükleyememesidir.
2. sebebi; Allah’ı bilememesi dolayısıyla terketmesi gerekenleri terk edememesi
* * *
(Soru:Allah ilmini Dünyada elde eden, ancak hasbelkader Cehennem’e giden bir insan, bu şartlar altında o ortamda azap görecek midir?..)
Arınmamış olduğu kadarıyla azap görür. Önemli olan, bilgi birikimi değil; onun uygulanmasıdır.
* * *
CEHENNEMDEKİ EN BÜYÜK AZAP
ALLAH’TAN MAHRUM KALMANIN AZÂBIDIR!
Cehennemdeki en büyük azap, insanların Allah’tan mahrum kalmalarının azâbıdır... Hüküm, bu!.
Gerek Cehennem ve gerekse Cennet’teki yaşantı şekli, rüyalarımızdaki yaşantı şekillerini andırır.
"Her insan öldüğü zaman hakikatı görür"den murad, ‘’kendindeki ilâhi varlığı müşahede eder’’ demektir!. Kendindeki ilâhî varlığı müşahede etmesine rağmen, dünyadaki yaşantısında, o ilâhî varlığa ulaşamamış olduğu için; kendi Rabbı hükmü altında, kayıtlı kaldığı için, mânevî cehennem meydana gelir.
“Cehennem” ismiyle işaret edilen, insana azap verici ortamda çeşitli sıkıntılar içinde bulunan insana da öyle bir şekilde bu gerçek açık olacaktır ki, bundan daha azap verici hiç bir şey olamaz. Bu gerçeğin açık olması, cehennemdekiler için en büyük azap kaynağı olacaktır.
Cehennemdekilere Hak’kın zâhir olması niçin en büyük azâbı verecektir?.
Son derece basit...
Cehennemdekilerin özünden gelen bir biçimde Hakikatlarının HAK olduğu hissedilecektir. Bu hissedişten sonra Hak olarak varolmanın getireceği özellikleri de idrâk edeceklerdir.
Bu hissedişten ve özlerinde buluştan sonra bu hâlin gereğini yaşama imkânını yitireceklerdir. İşte bu yitiriş onlar için en büyük azap kaynağı olacaktır.
Bu zuhurdan sonra Cehennemdekiler için bilgisizlik hâli ortadan kalkacak, umutlar tümüyle sönecek ve içinde bulundukları ortama boyun eğmekten başkaca yapacakları bir şey kalmayacaktır.
* * *
CEHENNEMDE NASIL BİR BEDEN OLACAK?
Ruh yaşamı kıyâmete kadar kabir âleminde devam edecektir... Kıyâmet ertesinde Ruh bedenler yeniden o boyut şartlarına göre oluşan bir bedene bürünerek dünyadaki yaşamda olduğu üzere mahşer ortamında yer alacak ve bu bedenler Cehennem ortamında da devam edecektir.
* * *
CEHENNEM ORTAMINDA KİŞİNİN O ÂNA ULAŞMIŞ
KARAKTERİNE GÖRE YENİ BEDENİ MEYDANA GELİR
Mahşer döneminden sonra bu defa bedenler, beyin tarafından (beyin derken, tabii o anda böyle bir beyin değil, daha doğrusu “Bilinç” tarafından) …
Veya şöyle demem lâzım; senin bilincinin o anda sahip olduğu beyin tarafından... Çünkü şimdi senin beynin şu anda o mikrodalga bedendeki beyni meydana getiriyor. O beyinle mikrodalga beden devam ediyor, daha sonra senin beyin mânâna - beyninin ihtiva ettiği dalgalara göre yeni bedeni inşâ ediyor.
Bu yeni beden, yeni bir bâ’s oluyor. Bundan sonra senin o ana ulaşmış karakterine göre yeni bedenin meydana geliyor o Cehennem denen ortamın içinde...
* * *
Cehennemdekiler, oranın şartlarına göre yoğunlaşıp bir tür maddeleşmiş bedenlerle yaşamlarına sonsuza dek devam ederler!
* * *
CEHENNEME GİDENLERİN BEDENLERİ
ÇOK BÜYÜKTÜR VE ANCAK
SÜRÜNEREK HAREKET EDEBİLİRLER!
Çeşitli hadislerde, cehenneme gidenlerin bedenlerinin çok büyük oluşundan sözedilmesi ve orada ancak sürünerek hareket edebileceklerinin ifade edilmesi, hep düşük yeryüzü çekim alanından çok çok yüksek Güneş yerçekim alanına gidilmesi dolayısıyladır..
* * *
CEHENNEMDE MADDE BEDEN OLMADIĞI HALDE
KİŞİ NASIL AZAP ÇEKER?
Şu anda Dünya’da bu biyolojik madde bedenle yaşıyoruz. “Ölüm” dediğimiz olayla birlikte biyolojik bedenimiz kullanılmaz hâle gelecek, beynimizin ürettiği, aynen bu beden şeklinde olan ruh bedenle kalınacak!.
Kabir hayatında, bu bedenin son hâli olan şekildeki ruh beden ile yaşantımızı devam ettireceğiz.
“Mahşer” denen plâtformda da, gene bu bedene taallûk eden, bu beden görünümündeki ruh bedenimizle yaşamımız devam edecek.
Fakat, cehennem boyutuna girdiğimiz andan itibaren bedenimiz o ortama göre daha değişik bir şekil alacak, ancak gene ruh beden olarak...
Burada anlaşılmayan ve sorulan şu:
-Madde beden olmazsa beden azap çekmez!.?.
Bilimsellikten haberi olmayıp, çağlar öncesinin maddeci anlayışıdır bu; ve de onun bu sorusu!.
Gerçekte madde yoktur!. Algılama vardır.
Algılama da bulunduğu boyutu “madde” diye değerlendirir hangi boyutu algılarsa algılasın!.
* * *
CEHENNEMDE NASIL BİR YAŞAM OLACAK?
Orada herkes birbirini görür ancak herkesin azâbı farklıdır.
“Semûm” yâni “zehirleyici radyasyon” olarak târif edilen güçlü güneş ışınımı insanların hologramik-dalga bedenlerini sürekli rahatsız edip, büyük azâblar çektirecektir.
Şeytâniyet vasfıyla anlatılan cinler dahi buradadırlar; ve güçsüz insan ruhlarıyla top gibi oynarlar.
İşte “Cehennem” denen Güneşin içindeki yaşantıda da, dalga beden tahrip olur, ezilir, uzar, genişler, yassılaşır, yıpranır, yanar ve akabinde eski hâline döner... Ve bu durum tekrar tekrar sürer gider...
“Cehennemin ateşiyle onların bedenleri, derileri defalarca yanar, kavrulur, sonra yeniden meydana gelir.” (4-56)
meâlindeki âyeti kerîme işte bu anlattığımız olayı teyîd eder.
* * *
CEHENNEMDE YANMANIN BOYUTLARI
Cehennemde yanmanın iki boyutu var;
1-Maddesel yanma
2-Şuursal yanma
Birincisi, bedenseldir.
Cehennemin yüksek ısısındaki radyasyonun fotonlarının ışınsal yapıyı tahribinden doğmaktadır.
İkinci tür yanış ise, mânevî yâni düşünseldir!.
* * *
Cehennem dedim de...
“SPAWN” diye bir film oynadı televizyonda ve kasetleri satılıyor burada şimdi... “SPAWN” filminde bir çok sahneler, kutsal kitaplardaki Cehennem târifi üzerine öyle gerçekçi bir şekilde çevrilmiş ki, şaştım kaldım!...
M.... sordu seyrederken filmi... “Gerçekten böyle mi Cehennem”; diye... “Hani Cehennem şimdi olduğu gibi, duygu ve yanlış değer yargılarımızdan dolayı yanma değil miydi”, diye...
Ona anlatmaya çalıştım... “Nasıl, bu dünyada bir yanlış duygu veya şartlanmamızdan dolayı yanarken, aynı zamanda bedensel başka azap ve ıstıraplar da söz konusu ise... Cehennem ortamında da, aynı şekilde, hem yanlış değerlendirme şartlanmalarımızdan, hakikatimizi bilip hakkını verememekten dolayı yanma söz konusudur; hem de bedensel (yani ruh bedenin içinde bulunduğu güneşin içindeki bize alev gibi görünen) ortamdaki fiziksel şartlar dolayısıyla Cehennem kavramı geçerlidir... dedim...
* * *
Dostları ilə paylaş: |