NİMET TAMAM OLMUŞTUR!
Rasûlullah sallallahu aleyhivessellem bir adamın dua ettiğini işitti ki, şöyle diyordu:
-Allahım... Senden nimetin tamamını isterim!.
Sordular:
-Nedir nimetin tamamı ki?..
Adam cevap verdi:
-Ben bir duada bulundum… Ve bu dua sebebiyle hayır beklerim… (nimet nasıl tamam olur bilemiyorum.)
Açıkladı Rasûlullâh sallallahu aleyhivessellem:
-Nimetin tamam olması, Cehennemden kurtuluş ve Cennete giriştir!.”
* * *
CEHL-İ AZÎM
Bkz. H / “Hiçlik” Noktası
* * *
CELÂL VE CEMÂL NURLARI
Bizim müşahedemize, Cenâb-ı Hakk’ın bizde izhar etmiş olduğu ilme göre;
İnsan bedenini saran sinir sisteminde akmakta olan bioelektrik gibi, dünyanın yüzeyi altında da akan “negatif” ve “pozitif” radyasyon akımları, kanalları mevcuttur.
Şayet sizin kurmuş olduğunuz ev ya da işyeri veya çiftlik negatif radyasyon akım kanallarından birisi üzerine isabet ederse, o evde başınız hastalık ve sıkıntıdan kurtulmaz. işyerinizde daima işler ters gider. Çiftliğinizde kaza-belâ eksik olmaz, hayvanlarınız barınmaz, vesâire...
Aynı şekilde şayet eviniz, iş yeriniz ya da çiftliğiniz pozitif radyasyon akım kanallarından biri üzerine isabet ederse; bu defa da eviniz son derece huzurlu olur. Dışardan çoğu zaman evinize kaçarsınız. İşyeriniz son derece verimli, bereketli olur. Çiftliğiniz, hayvanlarınız kezâ öyle.
İşte bu anlattığımız akım kanallarına batıda özellikle İngiltere'de de “ley” hatları deniliyor. “Negatif” olanlarına da “kara akım hatları” tâbiri kullanılıyor.
Burada bir önemli noktaya da dikkatinizi çekmek istiyorum;
Bu dalgalara “pozitif” veya “negatif” tâbirlerini kullanmamız, bize GÖREdir!… Bize yarar sağlaması itibariyle “pozitif”, bize yarar sağlamaması itibariyle de “negatif” deyimini kullanmaktayız… Oysa bu dalgaların kendi yönünden bir “negatif”lik ya da “pozitif”lik gibi bir ayrıcalıkları yoktur!. Yalnızca pek çok yüksek frekanslı dalgalardan daha düşük frekanslı dalgalara kadar uzanan dalga türleridirler.
Biz Kudüs, Medine ve Mekke’deki alanların yaydıkları yüksek frekanslı dalgalara “pozitif” demişiz.. Esasen bu dalgalara Din-tasavvuf lisanında da “cemâl” veya “celâl nurları” ismi verilmiştir!..
Bize göre “Pozitif” olarak nitelenen ışınımın nisbeten daha düşük frekanslı olanlarına “cemâl nuru”; daha yüksek frekanslı olanlarına da “celâl nuru” denilir.
Ancak dikkat edile ki… Burada anlatılan, bize çok yararlı olan bu ”cemâl ve celâl nurları” ile “mutlak cemâl ve celâl nurları” arasındaki fark, sanki kibrit ateşi ile Güneş arasındaki fark gibidir!.
* * *
CELÂL VE CEMAL SIFATLARI
Bkz. S / Sıfatlar
* * *
CELÂL TECELLİSİ
Kendimizi yüzyüze gelmeye hazırlayamadığımız her gerçek, karşılaşıldığında bizim tarafımızdan “Celâl tecellisi” olarak algılanır!.
* * *
“CELİL” ESMASI
Zâtıyla tüm kemâl sıfatlarına sahip; hükümran olan.
* * *
‘’CEM” MAKAMI’
Seyri sûlukta yani tasavvuf çalışmalarının bir yoldan yapılması hâlinde kişi şu yedi mertebeyi aşar:
-
Ruhu cüz`isinin ne olduğunu bilir
-
Aklı ve muhakemesini farkedip, düşünerek harekete başlar
-
Aklının Akl-ı Külli olduğunu farkedip; ruhunun Ruh-u Â`zâm’la kâim olduğunu; nefs`inin Nefs-i Küll`den geldiğini hisseder.
-
Hepsinin Zât`ta fâni olduğunu müşahede eder ve neticesini yaşar. (Cem makamıdır)
-
"İbn-ül Vakt" olduğunun bilincindedir. (Vahdet-i vücûd - Ene`l Hak hâlidir) (Fenâ Fillah)
-
"Ebû`l Vakt" diye işaret edilen kemâlât ile yaşar. (Vahdet-i Şuhud) (Bakâ Billah) (fark bölümüdür)
-
"Fakr" = mahvı küll = Hiçlik (Vâhidiyet mertebesidir)
* * *
KIYÂMET GÜNÜ İLE KADİR VE CUMA GÜNLERİ-GECELERİ
“CEM” MAKAMIYLA İLGİLİDİR!
(Soru: Zât mertebesi, Kadir ve Cuma geceleridir; Vech mertebesi ise Kıyâmet ve Cuma günleridir. (Nesefi-İnsan-ı Kâmil) Bu konuyu biraz açar mısınız? Teşekkür ederim...)
ALLAH” adıyla işaret edilenin "ZÂT"ından bahsediş semboliktir... Çünkü "Zât" kavramından da münezzehtir ve bu kavram bize "GÖRE"dir!.
Kadir nüzûlle, Cuma Mirâc‘la “Cem” makamından kinâye ilgilidir.
Kıyâmet de gene Cem makamıyla ilgilidir. “O günde TEK BİR NEFS olarak gelirler” anlamında bir âyet vardır sanırım, ki buna işaret eder.
* * *
BİLİNÇ, CEM MAKAMINDA
HAKK’TAN GAYRI OLMADIĞINI MÜŞAHEDE EDER!
Artık sanma ki, Mutmainne`ye geldikten sonra onda bedene dönük istek ve arzular görülür! Artık, onda bedene dönük istek ve arzular kalmamıştır.. Niye?.. Çünkü, Hakk`ın hakikatini yaşamağa başlamıştır.. “Cem makamı” denilen bu bilinç seviyesinde varlıkta "Hakk"tan gayrı bir şey olmadığı müşahede edilir.
"Ene`l Hak" anlayışı burada açığa çıkar. Vahdet-i Vücûd anlayışı buradan başlanarak yaşanır.
* * *
CENÂZE
CENÂZE NİÇİN YIKANIR?
ÖLÜM tadıldığı anda kişi bir süre çevresindeki dünyayı algılamağa devam eder... Çevresinde olup bitenleri, yapılan konuşmaları, üzüntü ve feryatları aynen biyolojik bedenle yaşıyormuşçasına algılar.
Bu devrede âdeta bitkisel hayattaki bir insan gibidir. Dışarıda tüm olup bitenleri algılıyor, fakat dışarıya hiç bir mesaj veremiyor.
Işte bu anda sıra cenâzenin yıkanmasına gelir...
Cenâze niçin yıkanıyor?.
Cenâzenin yıkanmasının bilebildigimiz kadarıyla hikmeti, henüz hücresel canlılığı devam eden biyolojik bedenin sudan ozmos yoluyla biyoelektriksel takviye almasıdır... Böylece kişi, kısa bir süre daha beden aracılığıyla yaşamış olduğu dünya ile iletişimini tek yanlı da olsa sürdürebilecektir.
* * *
CENAZE NAMAZI NİÇİN KILINIR?
Bkz. N / Namaz
* * *
CENNET
CENNET BOYUTU “DÜŞÜNCE BOYUTU”DUR.
(IŞIK HIZI BOYUTU-NUR BOYUT)
BU BOYUTTA VARLIK BİR DALGABOYU ŞEKLİNDEDİR!
Cennet, “Nur boyut”tur.
“Nur” ismiyle târif edilen kuantsal enerjiye çok yakın plândaki bir boyut!.
* * *
Nur beden boyutu yani Cennet boyutu ışık hızı boyutudur.
Orada olup biten her şey ışık hızıyla olup biter!
Işık hızıyla cereyan eden olaylar dolayısıyla da orada zaman kavramı olmaz.
O nurânî yapıda her şey “düşünce boyutu”nda oluşur.
Düşünce boyutunda şöyle bir bedenim olsun dersin.. .Bedenin o düşüncenin şeklinde belirginleşir. Fakat o Cennet boyutunda hâkim olan unsur, “düşünce”dir ve “düşünce boyutu”dur.
Düşünce boyutunda zaman kavramı yoktur!
Zaman kavramının ötesinde Cennet dediğimiz ortamdaki yaşantıda “İnsan nurânî bedene sahiptir” diyoruz. Bu “nurânî beden” dediğimiz yapı bizim RUH dediğimiz yapıyla alâkası olmayan bir yapı. Varlığın aslına ve orijinine en yakın bir yakın bir haldir, bir tür meleki boyut hâli.
Bu boyutta varlık, bir dalga boyu şeklinde mevcuttur! Ama dalga olarak da kendini görmez, ama varlığı bir dalga boyu hâlindedir. Şimdi dalga boyutu hâliyle olan o varlık kendi dalgasına yüklenmiş olan veri tabanının hâsılasını yaşar. Yâni; hayâl ettiği şey-düşündüğü şey-kendinde açığa çıkan bilgi-ilmin doğrultusunda o anda belli olaylar yaşar. AN içinde olur bunların hepsi! Ve sayısız “AN”lar devam eder!
Nasıl bazıları rüya görür, ”Bu rüya hiç bitmiyor, sabaha kadar devamlı rüya gördüm kesintisiz biçimde” der… Bunu, sonsuza dek yay!.
Kendi ilminin getirisi olan ortamda sonsuz var edişleri yaşar.
Dolayısıyla artık burada zaman kavramı kalkar!
”O her an yeni bir yaratıştadır” hükmü Cennet ehlinde tam anlamıyla hissedilir-yaşanır bir biçimde ortaya çıkar.
Dolayısıyla her an yeni bir şeyler üretir, yaratır.
* * *
CENNETLER EBEDİDİR.
KIYÂMET CENNET BOYUTUNU KAPSAMAZ!
İnsan bedeni yok olduğunda bilinç ne oluyorsa, Samanyolu yok olduğunda bilinç boyutunun cenneti de o olacaktır. Cennetin mekansal değil boyutsal yapı olduğunu yazmıştım. Cennetler ebedidir. kıyâmet cennet boyutunu kapsamaz. Biz “kıyâmet”le boyut değişimi ya da geçişi veya boyut sıçramasını kastederiz. Mekânsal kıyâmet ister karınca ister Samanyolu çapında olsun en basitidir.
* * *
CENNET MEKÂN DEĞİL,
BİR YAŞAM BOYUTUDUR!
Cehennem’dekiler oranın şartlarına göre yoğunlaşıp bir tür maddeleşmiş bedenlerle yaşamlarına sonsuza dek devam ederken... Cennet ortamına geçmiş olanlar, NUR bedenle ve edindikleri özellik kadarıyla zaman ve mekân kaydının dışında yaşarlar.
* * *
Cehennem bir mekândır!.. Fakat Cennet ise bir yaşam boyutudur... Orada kişi kendi gelişme seviyesine göre oluşan bir boyutun sonucunu yaşar!.. anlatabildim mi?
Siz hâlâ Cennet’i bir mekân olarak düşünüyorsunuz!. Halbuki Cennet mekân değil, yaşam boyutudur!. Bunu çok iyi anlamaya çalışın!.
(Soru: Yani kişiye özel bir boyut mudur Üstadım?.)
Genel bir alanda, kişiye özel boyuttur!.
* * *
CENNETTE FARKLI BOYUTLAR YOKTUR.
FARKLI BOYUTLARINDA YAŞAYAN İNSANLAR VARDIR!
(Soru: Cehennem’de herkesin azâbı birbirinden farklıdır. Fakat "Orada herkes birbirini görür.." den kastınız nedir anlayamadık Üstadım?...)
Dünyada nasıl insanlar birbirlerini görüyorlarsa, orada da herkes birbirini görür.
Cennet, “Nur boyut”tur.
Cennet ortamına geçenler, NUR bedenle ve edindikleri özellik kadarıyla zaman ve mekân kaydının dışında yaşarlar!
Cennette farklı boyutlar yoktur! Farklı boyutlarında yaşayan insanlar vardır!
Esasen âlemdeki her yapıda, ruh ve nur boyutları mevcuttur!. Meselâ Güneşin dahi ruh ve nur boyutu vardır. Gözümüzün algıladığı ise, Güneşin madde-gaz boyutudur. Bu yüzden de Güneş içinde yaşamakta olan, ruh boyutu ve nur boyutu canlılarını algılayamamaktayız!
Ruh gözü görenler o boyutu; Nur boyutunu algılayabilenler ise, elbette ki, o boyuta dair algılamaları yapmaktadırlar.
Cenneti; “insanın dünyası” olarak düşünsek, “Cennetin insanı” yerine; nasıl olur acaba?.
Bunu düşünün iyice bir bakalım...
* * *
CENNETLER SAMANYOLU İÇİNDEKİ YILDIZLARIN
BOYUTSAL DERİNLİKLERİNDE MEVCUTTUR!
Gerek bizim ve gerekse bizden evvel yaşamış bir çok “hakikat ve mârifet” müşahedesi olan zevâtın müttefik olduğu, “cennetlerin, galaksi içindeki yıldızlarda yeraldığı” hususu, bu “boyutsallık” kavramı anlaşılmadan asla idrâk edilemez.
Müşahede edilen cennetler ve canlıları, bu yıldızların görülmekte olan madde yapılarında değil, boyutsal derinliklerinde mevcuttur.
Cehennem’in “GÜNEŞ” olması dahi, algılanan fizik madde boyutu itibariyle değil; şu anda yaşamakta olan geçmiş ruhların, cinlerin yaşamakta olduğu altboyut itibariyledir!.
Hadislerle sâbit olan, “cehennemlik kabir ehli”nin cehennemi ve zebânilerini görme olayı, dahi GÜNEŞ’in, ruh boyutundan algılanması sebebiyledir!.
Allah’ın takdiri ve lütfu ile vâkıf olduğumuz ve müşahede ettiğimiz bu gerçekleri elbette ki bizden evvel de müşahede eden sayısız zevât mevcuttu...
Ne var ki, onların yaşadıkları devirlerde bu “BOYUTSALLIK” gerçeği bilinemediği için, tespit ettikleri, hattâ iletişim kurdukları “ayrı boyut varlıklarını” bu biçimiyle anlatamıyorlar ve “mekânsallık” kavramı içinde, “sanki uzayın bir yerindekilerden sözediyorlarmış” gibi dile getiriyorlardı.
Gelişmek isteyen insan için en alt düşünce seviyesi şu olmalıdır:
“İDRÂK EDEMİYORSAN, hiç değilse İNKÂR ETME!.”
Şu anda biz nasıl aramızda dolaşan CİNLERİ, ya da şehidlerin, evliyanın ruhlarını göremiyorsak; oysa onlar bizim şu dünyamızı paylaşıyorlarsa; ve bu tespiti yapamayışımızın sebebi, onların aramızda, fakat ayrı bir boyutta oluşu ise...
Şu anda diğer yıldızlarda mevcut olan cennetleri ve oraların kendine has canlılarını da, o yıldızların farklı boyutlarında yaşamaları sebebiyle algılayamamakta; bilgisizlik ve peşin hükümlülük yüzünden varolan gerçekleri inkâr etmekteyiz.. Kezâ Cehennem olan GÜNEŞ de böyledir!.
Holografik esasa dayalı olarak evren varolduğu içindir ki, evrende var olan her mertebe ve boyut ve katman, her zerrede mevcuttur!.
* * *
(Soru: Ocak sohbetinde Cennet’in Galaksi ile sınırlı olduğundan sözediliyordu...
Diğer galaksilerden haberdar olanlar için, Cennet’te olmaması gereken sıkıntıyı yaratmaz mı?..)
Eğer görüş alanının o galaksileri kaplamadığını FARKEDERSEN elbette yaratır!.. Ayrıca...
Galaksinin göze hitap eden madde yapısını Cennet olarak düşünmek yanılgıdır... Cennet’i bu yapıdaki boyutsal yaşam olarak değerlendirmeyi unutmayın.
* * *
-Nerede bu cennetler, Elf?. Gerçekten böyle "Cennet" diye, bağlar bahçeler ırmaklar var mı?(*)
-Değişik boyutlar ve o boyutların kendi yapılarına uygun âlemler gerçeğini kavrayamadığınız sürece "Cennet" diye isimlendirilen bu âlemlerin hakikatını idrâk etmeniz asla mümkün olmaz Cem !
-Yâni başka bir evrende mi bu cennet denen yerler?
-Gerçeğini ifade etmek gerekirse, evrenler tâbirini kullanmanız yanlıştır... Çünkü tek bir evren mevcuttur!.
Ve insan, daha önce de açıkladığım üzere asla "EVREN"i algılayamaz!.
İnsanlar gerçek "Evren"i değil, algılama araçlarının bilinçlerinde oluşturduğu "GÖRESEL evrenlerini" tanımaya çalışıyorlar!. Evren içinde, sayısız boyutlar; ve bu boyutlara tekâbül eden sayısız âlemler; ve o âlemlerin sayısız canlıları mevcuttur!.
Hattâ sana şunu söyleyeyim... Öyle bir madde âlem vardır ki bir boyutta, sizin bu madde dediğiniz âlem, ona göre son derece şeffaf kalır !!!.
Buna karşılık öyle de, son derece yüksek frekanslı boyutlar vardır ki, biz onların yanında, senin bizim yanımızda kalışın gibi kalırız!.
İşte, evrenin, bu boyut katmanları arasındaki bir geçiştir sizinkisi !
-Yâni , "Cennet" denilen yer başka bir boyutta mı?.
-Sizin şu an içinde yaşadığınız galakside; fakat, bir alt boyutta!.
-Ne olur şunu biraz daha açıklar mısın ?
-Bir örnek ile anlatmaya çalışayım... Şu anda yaşadığın boyut beden-madde boyutu değil mi ?.
-Evet.. ?
-Bir de rüyalarını yaşadığın, içinde madde bedeninin yeralmadığı bir boyut var değil mi?.
-Evet, ama o nasıl bir âlem?
-Şimdi düşün sen, rüya görüyorsun... İcabında kendi bedenini de görüyorsun; ama bu beden değil!.
Ve daha önceden, gördüğün veya görmediğin sayısız suretler ve şekiller de görüyorsun, hattâ cansız dediğin şeylerle bile konuşuyorsun...
İşte burada olduğu gibi, ‘’kıyâmet’’ dediğiniz yeniden yapılanma evresinde de, şâyet güneşten kaçabilirseniz; öylesine süptil ya da eski deyişle lâtif bir bedene sahip olacaksınız ki, bunu şu anda tasavvur bile etmeniz mümkün değil...
İşte bu yapınızla geçeceğiniz boyutun, öyle canlıları ve nesneleri vardır ki, bunları şu anda size anlatabilmek olanaksızdır!. Ancak oraya gidebilirseniz anlayabilirsiniz...
* * *
İMAN EHLİ OLAN HERKES
ARINDIKTAN SONRA CENNET BOYUTUNA GEÇECEKTİR!
(Soru: Cehennem’i bir arınma merkezi olarak düşünüp gayrımüslimlerin de arındıktan sonra Cennet’e gireceğini söyleyebilir miyiz?.)
İman ehli olan herkes arındıktan sonra Cennet boyutuna geçecektir. Cehennem, Dünyadayken imanı olmayana iman kazandıramaz!
* * *
CENNET BOYUTUNA GEÇMEYİ SAĞLAYAN, “İMAN”;
CENNETTE YÜKSEK MERTEBELİ BİR YAŞAM EDİNMEYİ
SAĞLAYAN İSE “İSLÂM”DIR
Kişinin, kendisinde vehmettiği bireysel bilincin ötesindeki TEK Bir gücün, her şeyi dilediği gibi oluşturduğunu, basiretiyle görmesinin adı “İman”dır..
“İman” Cehennem boyutundan kurtulup Cennet boyutuna geçmeyi sağlar; “İslâm” ise, Cehennem boyutunun yakışından olabildiğince çabuk kurtulup, girilesi ise, Cennet'te yüksek mertebeli bir yaşam edinmeyi getirir!.
* * *
CENNETİN ANAHTARI “İMAN NURU”DUR;
AKIL DEĞİL!
Nur, ilim nurudur. Nuru, ampul ışığı, güneş ışığı zan etmeyin. Nur kelimesinin anlamı, imân nurudur. İnsanı Allah’a erdiren şey iman nurudur.
Akıl, imân nuruna basamaktır. Akıl iman nurunu değerlendirir. Fakat iman nuru olmaz ise, kişi cennete giremez!. Cennetin anahtarı imân nurudur, akıl değildir.
Akıl, insanı iman nuruna erdirir. Yol, akıldır. İman saraydır.
* * *
(Soru: İman nûrunun insanı Cennet’e ulaştırması yanında, kişinin mertebesini tâyin etmedeki faktörü nasıl yorumlamalıyız?.)
Ölüm anından sonra, iman nûru artmaz veya azalmaz...
Dolayısıyla kişi, iman nûru kadarıyla şefâatten faydalanır ve Cehennem’den çıkıp; iman nûru kadarının karşılığı olarak Cennet boyutunda yaşar...
* * *
CENNETE GİRECEK OLANLAR, “İNSAN”DIR;
“İNSANSI”LAR DEĞİL!
"Yeryüzündeki halife" kimdir?..
Adem nesli!
"İnsansı"lar değil; yalnızca Adem ve Havva`dan gelen nesil olan "insan"lar!
"İnsansı"lar, tekâmül etmiş türlerinin en gelişmişleri olarak, en iyi şekilde dünyayı yaşamak için, ellerinden ne geliyorsa yaşamak üzere hiç çekinmeden kan döküp, fesat çıkartarak yaşamlarına devam etmektedirler günümüzde de! Onlarda ölümötesi yaşam kavramı ve buna dayalı olarak o yaşama hazırlanma gibi bir kaygıları hiç yoktur. Genlerindeki, beyinlerindeki özelliklerin sonucu olarak doğal, içgüdüsel yaşam şartlarıyla ömürlerini sürdürürler.
Öte yandan "insan"lar da öncelikle karşısındakini düşünen, maddeötesini, ölümötesini, varlığının hakikatini düşünen bir yapıya sahiptirler yine genlerinden gelen bir komutla!
Bir de bu iki nesilden gelenlerin yaptığı birleşmeler dolayısıyla değişik genetik özelliklere sahip olup, iki yönlü hususiyetler ortaya koyan hadsiz hesapsız nesiller vardır..
"İnsan"ların sayısı, "İnsansı"lara göre bir hayli azdır..
"İnsan"lar, melekî etkiler sonucunda yaşamış oldukları "mutasyon"la oluşan genetik sıçrama, ve bunun sonucunda beyinlerinde üretilen anti-çekim kuvveti ile neticede cehennemden kurtularak "nurânî" bir bedenle cennet ortamına geçerler. Bunların sayısını ve cehennem ortamında sonsuza dek kalacak "insansı"lara oranını Allah Rasûlü şöyle haber vermiştir:
-Cennete gireceklerin, sonsuza dek cehennemde kalacaklara oranı, bir siyah öküzün üzerindeki avuç ayası kadar beyaz kılların tüm gövdedeki kara kıllara oranıdır!
* * *
HER SAİD OLAN CENNETE GİRER!
(Soru: Her said olan, boyutu ne olursa olsun vuslata erer mi?)
Said olan Cennet’e girer... çoğunluğunu "bühl" olanların oluşturduğu Cennet’e!...
.... Bühl ne demek?... Öyle diyor da Hazreti Rasûl?...
* * *
CENNETE GİRİŞ TAKDİRE BAĞLIDIR!
Kişinin Cennete girmesi, TAKDİR hükmündedir. Fakat Cennetteki mertebesi, amelleri itibariyledir!
Cennete giriş, amele bağlı değil; ilâhi takdire bağlıdır!
Sen, takdirle-çok çok az amelle de Cennete girersin ama cennetteki şartların son derece sınırlı kalır.
* * *
Kişinin Cehennemden geçip, kurtulup, Cennete girmesi amellerine bağlı olmayıp imana bağlıdır!
Ne kadar az olursa olsun iman ehli kişi, belli bir sürenin sonunda Cehennem ortamından-azâb ortamından çıkıp neticede Cennette yerini alacaktır. Bu da Allah’ın kendi hakkındaki hükmü ve takdiri dolayısıyladır. Allah ona imanı nasip ettiği-takdir ettiği içindir ki o kişi Cennete girer.
* * *
KİŞİNİN CENNET YAŞAMINA ULAŞABİLMESİ
ANCAK BEYNİNDEKİ ANTİÇEKİM DALGASI
ÜRETEN DEVRENİN AÇILMASIYLA MÜMKÜNDÜR!
İnsan, bu dünyada varolduğuna ve dünyanın çekim alanına tâbi olduğuna göre; insan beyninin ürettiği “hologramik dalga beden” yani bilinen ismiyle “RUH” da bu dünyanın manyetik çekim alanına bağımlıdır!..
Öte yandan yine insan beyninde öyle bir özellik mevcuttur ki, şayet bu özellik faaliyete geçerse, o kişi neticede dünyanın ve güneşin çekim alanından uzaklaşarak, uzaydaki sayısız yıldızların boyutsal derinliklerinde oranın şartlarına uygun bir bedenle “Cennet” yaşamına ulaşabilir.
Kişinin, şâyet beynindeki antiçekim dalgası üreten devre açılmış ise, “NUR”lu bir dalga bedene, yani “Işınsal bedene” sahip olacak; ve böylece de “nûru” yani “enerjisi” nispetinde hızlı bir şekilde kurtuluşa erecektir.
* * *
CENNETLİK OLANLAR, ERGEÇ GERÇEK İLME ULAŞIR;
CİNLERİN ŞERLERİNDEN VE SAPTIRICI BİLGİLERİNDEN
KENDİLERİNİ KORURLAR!
Ebu Davud'dan bir başka açıklama:
Hasan-ı Basri'ye sordum: Anlat bana, Âdem aleyhisselâm gök için mi, yer için mi yaratıldı?
Hasan-ı Basri: Yeryüzü için dedi. Peki ne dersin, korunup da malûm ağaçtan yemeseydi, dedim.. Ondan yemek zorunda idi dedi.
"ALLAH" Teâlâ'nın siz onun aleyhinde fitneye sürükleyecek kudrette değilsiniz meğer ki o cehenneme girecek kimse olsun." (Saffat 162-163)
hakkında bana malûmat ver, dedim. Hasan Basri:
-Şeytanlar onları dalâlete saptırmaya muvaffak olamazlar, ancak "ALLAH'ın cehennemlik olarak yarattıkları müstesna..
buyurdu. (Ebu Davud)
Bu açıklamadan da anlaşılıyor ki bir kişi cehennemlik ise, ancak o takdirde cinler onu saptırıp yanlış yollara sürükleyebilirler!.
Fakat "ALLAH" cehennemlik değil de, cennetlik diye takdir etmişse o kişiyi, uzaylılar veya cinler saptırıcı bilgilerle yönlendiremezler... Onlar, ergeç gerçek ilme ulaşırlar ve uzaylıların yani cinlerin, şerlerinden ve saptırıcı bilgilerinden kendilerini korurlar.
* * *
CENNET AMELLERİ İŞLEYEN KİŞİ
NASIL OLUR DA YAŞAMINI CEHENNEMLİK AMELİ
İŞLEYEREK NOKTALAR?
(Soru: Kişinin şu anki amelleri geleceğini oluşturuyorsa... Cennetlik ameller işleyen kişinin Cehennemlik ameller işlemeye başlaması ve de tam tersi durumu nasıl anlamalıyız?..)
Genetik kodundaki bir bilginin sırasının gelerek açığa çıkması... Bilgisayarına giren bir virüsün iki sene sonra aktive olması gibi bir şey...
* * *
YAŞAMI BOYUNCA CENNETLİKLERİN AMELİNİ İŞLEYİP;
ÖLÜME BİR KARIŞ KALA CEHENNEMLİKLERİN
AMELİNİ ORTAYA KOYUP O HÂL ÜZERE ÖLENLER
“İNSANSI”LARDIR!
Bkz. İ / İnsanSI
* * *
BÜTÜN HAK NEBİ VE RASÛLLERİN BİLDİRDİKLERİNİ
KABULLENMİŞ VE ONLARIN GÖSTERDİĞİ YOLDAN GİTMİŞ
OLAN HERKES HANGİ IRK YA DA TOPLULUKTAN
OLURSA OLSUN NETİCEDE CENNETE GİRER!
"Velleziyne yu'minune bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik..."
“Ve onlar sana inzâl olana, ve öncekilere inzal olana iman ederler..."
Hatırlanacağı üzere, daha önceki bölümlerde iki âyetten sözetmiştik... Tekrarında yarar vardır düşüncesiyle yine yazıyorum:
-"ALLAH İNDİNDE DİN İSLÂM’DIR...!" (3-19)
Dostları ilə paylaş: |