Ahmed hulûSİ’de kavramlar c av. Asuman Bayrakcı


ALLAH CENNETTE HİÇBİR GÖZÜN GÖRMEDİĞİ



Yüklə 1,48 Mb.
səhifə10/20
tarix07.08.2018
ölçüsü1,48 Mb.
#67520
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   20

ALLAH CENNETTE HİÇBİR GÖZÜN GÖRMEDİĞİ,

HİÇBİR KULAĞIN İŞİTMEDİĞİ, HİÇBİR DİMAĞIN

DÜŞÜNEMEDİĞİ NİMETLER YARATMIŞTIR!

Mecâzî ifadelerle anlatılan cehennemin gerçek ahvâlini burada anlatmaya kalksak hafsalalar almaz!..

Gerek Cehennem ve gerekse Cennet’deki yaşantı şekli rüyalarımızdaki yaşantı şekillerini andırır. Cennet ve Cehennem başka başkadır. Bunlar hep izaha muhtaçtırlar.

İnsanların anlayışına göre ifade edilmiş kelimelerdir!. Eğer bütün bunların gerçek anlamını açıklamak lâzım gelirse bu da çok uzun sürer, ki ona da burada imkân yoktur..

Cehennem’in odunu da, kömürü de bizzat insandır” buyruğu ile;

Allah Cennet’te hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir gözün görmediği, hiçbir dimağın düşünemediği şeyler yarattı kulları için”...

hadîsleri hep buna delâlet etmektedir.

ONLARA RABLERİ TEMİZ BİR ŞARAP İÇİRİR.” (76-21)

Buyuruluyor; Rableri, gerçek aşkı tattırır onlara, demektir bu!.. Nasıl ki, bal iman ile; süt, ilim ile -ki ilmi ledündür-; su, Mârifetullah ile tevil edilmekte ise…

* * *


ALLAH’A YAKINLIK KAZANMIŞLARIN

CENNETTEKİ YAŞAMLARINI NORMAL BEYİNLERİN

TAHAYYÜL ETMESİNE BİLE İMKÂN YOKTUR

Evet, cennete girenlerin çoğunluğunu “saf” vatandaşlar teşkil edecektir!.. amennâ ve saddakna!.. Niye bu böyle?..

Çünkü cennet ehlinin çoğunluğunda ilâhi rahmete nail olma neticesinde, beyinlerinde dünyanın manyetik çekim alanına karşı koyacak olan “antiçekim dalgalarını” üreten devre açılmış ve cennete gidebilecek güce nâil olmuşlardır. Ancak ne var ki, oralardaki sonsuz ve sayısız nimetleri değerlendirebilecek üst düzey kapasiteye ulaşabilmek için yeterli çalışmayı yapmamışlardır!.. Cennette, dünyadan bildikleri sayısız zevkler ve bunların daha değişik türleri içinde ebedî bir yaşam süreceklerdir.

Oysa Allah'a yakınlık kazanmışların (mukarreblerin) cennetteki yaşamlarını normal beyinlerin tahayyül bile etmesine imkân yoktur!..

Bunu basit bir misâl ile açıklamaya çalışayım.

Bir insan tüm yaşamı boyunca düşünüyor, taşınıyor, araştırıyor her şeyini feda ediyor ve sonunda bir anda ömrünü feda ettiği konu kendisine açılıyor ve o şeyi keşfediyor!.. Bir yaşamı harcadıktan sonra keşfedilen o şeyin değerini ve o kişinin sevincini gözlerinizin önüne getirmeye çalışın!..

Şimdi düşünün ki beyni üst düzeyde çalışma kapasitesine erişmiş biri. Sayısız yepyeni mânâlara yol açan ışınları değerlendirebilecek bir düzeye erişmiş; sürekli yeni yıldızlarla, ya da bir diğer ifade ile bu yıldızlardaki meleklerle rezonansa girebilen bir beyne sahip!.. Her an yepyeni şeyler alıp bunları değerlendiriyor ve sonsuza dek sürekli artan bir biçimde bu gelişmeyi tadıyor!..

Bilmem anlatabiliyor muyum?..

Evet, beyninizde, Allah'ın sayısız isimlerinin mânâlarını anlayıp âşikâre çıkartabilecek bir kapasite, bunları yaşayabilecek bir özellik mevcut.

Ve siz bunları, ne kadar zikrederseniz, o düzeyde Allah'a yaklaşabilecek yâni O'ndaki mânâları tanıyabileceksiniz. Ve bunun anahtarı da zikirdir!..

* * *

CENNET SENİ SINIRLAYAN TÜM BEŞERİ DEĞER

YARGILARI VE DUYGULARDAN ARINMIŞ;

KENDİNDEKİ İLÂHİ ÖZELLİKLERİ BULMUŞ OLARAK

DİLEDİĞİN HERŞEYİ YARATABİLME ÖZELLİĞİDİR!

“Cennet” dediğimiz ortamdan da biraz bahsedeyim...

Beynimizde hologramik bir biçimde evrende varolan tüm özellikler mevcud.

Dikkat edin!.. Beynimizde hologramik esasa dayalı olarak evrende varolan tüm güçler mevcut.

İslam dininde bu özellikler “ALLAH’IN İSİMLERİ” diye târif edilmiş. “Allah’ın isimleri” dediğimiz o “Rahman” “Rahim” “Melik” “Kudüs” diye târif ettiğimiz özellikler bu isimlerin işaret ettiği özellikler evrende holografik olarak mevcud. Dolayısıyle de bizim beynimizde yapımızda mevcud.

Allah’ın bütün özellikleri ve güzellikleri bizim varlığımızda mevcud!.

Biz bunları ne kadar açığa çıkartırsak, ortaya çıkartırsak hem dünyamızı o kadar güzelleştirriiz hem o kadar Allah’ı tanımış oluruz. Yani Allah’ı tanımanın yolu âfâkta-dışa dönük değil; enfüste öze dönük; enfüste içinde bulmak suretiyledir.

Bizde de Allah’ın EL HÂLİK ismi var; yani YARATICI ismi var. El Hâlik yani yaratıcı ismi senin varlığında da özünde de var. Senden birçok şeyler yaratılıyor, meydana geliyor. Ben yaratıyorum diyorsan, doğru... “Ben yaratmıyorum, Allah yaratıyor” diyorsan yine doğru. Çünkü zaten Ben diye bir şey yok, varlık KENDİ! Sen’den yaratıyor, Ben’den yaratıyor, O’ndan yaratıyor. Hepimizden özelliklerini ortaya çıkartıyor.

İşte “Cennet” denen ortam, seni sınırlayan tüm beşeri değer yargıları ve duygulardan arınmış kendindeki ilâhi özellikleri bulmuş olarak dilediğin herşeyi yaratabilme meydana getirebilme özelliği! Yani Cenneti senden oluşturuyor Allah.

Allah’ın ismiyle Cenneti yaşıyorsun!.

* * *


CENNET EHLİNDE “HÂLIK” İSMİNİN

MÂNÂSININ AÇIĞA ÇIKIŞIYLA

O HER AN YENİ BİR YARATIŞTADIR!” HÜKMÜ YAŞANIR!

O, her an yeni bir yaratıştadır”; hükmü, cennet ehlinde tam anlamıyla yaşanır, hissedilir bir biçimiyle ortaya çıkar.

Her an yeni bir şeyler üretir, yaratır. Kendine birçok beden yaratır. Sayısız varlıkları yaratır. Çünkü kendisinde HÂLİK isminin mânâsı açığa çıkmaktadır. İşte, bundan dolayı orada zaman diye bir kavram yoktur.

Ve Cennetteki bühl sınıfı değil de, Ârifân sınıfı, dünyada bazılarının müşahede ettiği olayı orada somut bir şekilde yaşarlar.

* * *


CENNETTE ZAMAN KAVRAMI KALKAR,

IŞIK HIZINA ERİŞİLİR!

KİŞİ VERİ TABANINA GÖRE ZAMAN KAVRAMLARI

OLUŞTURUR VE ONU YAŞAR!

Cehennemden çıkıp Cennet ortamına girebilenler acaba nasıl bir ortamda yaşayacak?. Orada zaman mefhumu var mı?.

Dünyada zaman var, kabir âleminde zaman var, kıyâmette zaman var, mahşerde zaman var, cehennemde zaman var kendi boyut şartlarına göre!.

Bunlara rağmen, Cennet ortamında zaman kavramı yoktur. Çünkü Cennete nur yapıyla girilecek… Nur yapılı ortamda ise zaman kavramı kalmaz! Kişi kendi veri tabanına göre zaman kavramları oluşturur ve onu yaşar... Işık hızına erişilir!.

Işık hızına ulaşılan bir ortamda da zaman durur.

* * *


Bu zaman kavramının ötesinde, Cennet denilen ortamdaki yaşantıda ise; her dilenen, an içinde olup biter!.

Hayâl ettiği şey, düşündüğü şey, kendisinde açığa çıkan biri, ilminin kadarıyla, o anda belli olaylar yaşar!.

Nasıl, bazıları rüyâ gördüğünde; “Yahu bu rüya hiç bitmedi. Sabaha kadar durmadan rüyâ gördüm” der. İşte bunun gibi, kendi ilminin getirisi olan bir ortamda, sonsuz var edişleri yaşar. Dolayısıyla artık burada, zaman kavramı kalkar.

* * *


Cennet ortamına geçenler, NUR bedenle ve edindikleri özellik kadarıyla zaman ve mekân kaydının dışında yaşarlar!

* * *


DÜN” VE “YARIN”I OLANIN CENNETİ OLMAZ!

KORKU”LARIN VE “TUTKU”LARIN OLDUĞU SÜRECE DE



CENNETE GİREMEZSİN!

İnsanlar cenneti ancak hayâllerinde yaşayabilirler…

Dünya yaşamında, insanın, kendindeki özelliklerin çoğunu yaşaması mümkün değildir! Gerçek cennet yaşamının yaşanabilmesi için önce “korku”nun atılması, terk edilmesi gerekir. “Korku”ların olduğu sürece cennete giremezsin!.. “Tutku”ların olduğu sürece de, cennet senin için mümkün değildir!.

Dün”ü ve “yarın”ı olanın cenneti olmaz!… Çünkü “dün” veya “yarın” düşüncesi, senin içinde bulunduğun anda, cennetini yaşamanı engeller!.

Allah, cennet için yaratmışsa seni, senden “korku”yu kaldırır, “dün” ve “yarın”dan seni kurtaracak idrâki ihsan eder!.

Madde dünyası, maddeyle kısıtlanmış yaşam dünyası demektir!.

Bedenin dolayısıyla maddenin kurallarına, şartlarına bağımlısındır!

Ama unutma ki, maddeye madden ile bağımlısın; bilincinle değil!.



Bilinç madde değildir ve bilincini özgür kılabilmişsen, dünyada yaşarken cennetini yaşaman mümkündür; “korku”yu atabilmiş, “dün” ve “yarın” düşüncesinden kurtulabilmişsen!.

Dün” yapılanların sonuçları bugün yaşanacaktır; kesindir! Kimse bunu değiştiremez!. Ama, bunu yaşarken dahi, sana hoş gelmeyen bir yaşantı ise bu, ondan bilinç boyutunda kurtulabilmen mümkündür! Kendini beden olduğun yolundaki düşüncenden arındırman ölçüsünde!.

Sana, “SANAL DÜNYAN”ın kapısı her an açıktır!.

Her gece uykuya girdiğinde, “sanal dünyan”a girdiğin gibi, ölüm sonrasında dahi kıyâmete kadar, “sanal dünyan”da yaşayacaksın!.

Cennet, zaten tümüyle “sanal dünyan”dır!.

Sana, tüm gerçekler çeşitli misâllerle anlatılmıştır! Sen bu misâllerle işâret edilenleri kendine GÖRE çeşitli nedenlerle anlamamakta ısrar edersen, bunun sonuçlarını da kaçınılmaz olarak yaşarsın!.



Belâlar hakkedilmiştir! İnsanlar, kopan tesbih tanelerinin dökülüşü gibi hakkettiklerini yaşayacaklardır. Aralarındaki hakketmeyenler de, diğerlerinin âkıbetine katlanacaklardır, paylaşacaklardır. Bu da kaçınılmazdır.

Buna karşılık akıllı olanların, bedensel sıkıntıları bir yana koyup, “sanal dünya”larına kaçma yolu açıktır!. İbrahim aleyhisselâm’ın olduğu gibi, ateşin içinde cennet ortamını yaşamaları mümkündür.

Ama herkes yanarken, ben nasıl gülerim” deme sakın!. Lâflama!… Komik olma!.

Tüm yaşamın, her an milyarla insanın açlık sınırında bir deri-bir kemik yaşadığı dünyada geçiyor; onları hiç düşünmeden sen keyfine bakıyorsun!… Milyonla hane ağlarken, sen zevklerin peşinde koşuyorsun!.

Bonfileyi eksik etmezken sofrasından, kesilen kurbanlara acıdığını söyleyen; keyf için balık avlarken, kurban kesimine karşı çıkanların ilkel komikliğine düşme!

Sakın kendini aldatma!.

Kendini aldatmanın asla telâfisi yoktur!.

Aklını başına topla ve cennetini keşfetmeye çalış!… Yoksa, ‘’biri daha gitti’’ diyecekler ardından!.

* * *

CENNETTE TADILAN NİMETLER,

DÜNYADA TADILANLARA BENZETİLSE DE

TAMAMEN FARKLIDIR!

Beyne bir veri gelir… Beyin gelen bu yeni veriyi-dalgaboyunu, kendi eski verileriyle karşılaştırır… Eğer daha önce ona, yeni geleni andıran bir veri yüklenmişse, hemen onunla eşleştirerek sentez ve ona göre bir değerlendirme yapar. Siz, eski veriler ışığında o yeni veriyi değerlendirirsiniz böylece… Bundan da, “ben onu biliyordum zaten” çıkar…

Bu, ruha da böylece yüklendiği içindir ki, cennet boyutunda yaşayanlar bir takım şeyler için, “bu daha evvelce tattığımız şeylere benziyor” diyeceklerdir!… Oysa orada tadılan, bambaşka bir şeydir!… Ama bunu, anlatmaya çalıştığım olay yüzünden, burada farketmiş olanlar dışındakiler farkedemeyeceklerdir!.

* * *


Dünyada yaşanılan zevklerin kaydı da ruhta ve Cennete gidecek olan NUR bedende mevcut olduğu için de Cennette bu tür duygular olabilecektir.

* * *


CENNET”, “RAHİM” İSMİNİN EN GENİŞ

VE KAPSAMLI ORTAYA ÇIKTIĞI MAHALDİR.

BU YÜZDENDİR Kİ CENNET ANALARIN AYAĞI ALTINDADIR!

Allah’ın “RAHM” ismi, kendi esmâlarının dışında nerede kullanılıyor?..

Göreceksiniz ki kadının cinsel ve doğurganlık organı olan bölge için.. Yani kadında doğurganlık olayını oluşturan ve insan türünün çoğalmasını ve bekâsını sağlayan cinsel organına verdiğimiz isim!.

Mikro plânda kadındaki rahim, makro plândaki Allah’ın ”RAHİM” ismi zuhuruna karşılık geliyor!.

Allah’ın “Rahm” ismi, ”Rahmet” ve “Rahman” mânâlarının kökenidir!. Yani Allah’a ait esmâların üreticisidir!. Üretim yapıldıktan sonra bu isimlerin topluca bulunduğu ve sâdır olduğu boyuta “RAHMANİYET BOYUTU” diyoruz.

Rahim” isminin en geniş ve kapsamlı ortaya çıktığı mahâl, Cennet’tir!.

Dolayısıyla, “Cennet anaların ayağı altında” derken; mikro plânda çoğalmayı-üremeyi sağlayan kadındaki rahmin, makro plânda karşılığı olan Allah’ın “Rahim” isminden cennetteki mânâların ürediği mecazî olarak anlatılmıştır.

* * *


İNSANIN DÜŞÜNDÜĞÜ, HAYÂL ETTİĞİ HERŞEYİ

GERÇEKLEŞTİREBİLDİĞİ ORTAM...

İŞTE, EN ALT SINIRLARIYLA CENNET HAYATI…

Ruh gözü görenler o boyutu; Nur boyutunu algılayabilenler ise, elbette ki, o boyuta dair algılamaları yapmaktadırlar.

Nur boyutunda, ruh boyutunda olduğu gibi bir sâbit beden görüntüsü, şekil yoktur!. Burası salt bilinç boyutu olup, bilinç tahayyül ettiğini canlı olarak anında yaşar!. Rüyada algılanan maddemsi yaşam duygusuyla!.

* * *


Bir insanın, düşündüğü, tasavvur ettiği, hayâl ettiği her şeyi gerçekleştirebildiği bir ortamı tasavvur edin... İşte, en basit, en alt sınırlarıyla, Cennet hayatı..

"İnsan"ın varlığında yer alan Allah`ın isimlerinden, "Hâlik" gibi bazı isimlerin mânâlarının neticesinde düşündüğü, tasavvur ettiği, hayâl ettiği her şeyi anında kuvveden fiîle, düşünceden tatbikata çıkartıyor. Cennet sözcüğünün ifade ettiği anlamın asgarisi, en alt sınırı bu!

* * *

CENNET HAYATI” KİŞİNİN



ÖZ’ÜNÜN HÜKÜMLERİYLE YAŞAMASIDIR.

KESİNLİKLE ALLAH İNDİNDE DİN İSLÂM’DIR”(3/19)

Yani, “Din” denen olayın aslı;

varlığın, Mâlikel Mülk olan “ALLAH”ın hükmü, iradesi, kudreti ve tasarrufu altında olduğu gerçeğinin farkedilmesidir.

Tüm sistem, bir mekanik düzen olarak çalışmaktadır ve bu yüzden sistemde mâzerete yer yoktur işte!.

BU “ALLAH indindeki DİN”’dir!.

İslâm” nedir?

Neden “İslâm”?

İslâm” kelimesi kullanım alanı olarak iki mânâdan kaynaklanıyor.

1-Selâmete çıkma, selâmete erme anlamına.

2-Teslim olmak anlamına...

İslâm’ı anlamak için, öncelikle “İkra”-“Oku” diye başlayan, ilk âyetlerin mânâsını anlamak gerek. Bundan sonradır ki, İslâm`ın ne olduğunu anlamak daha kolay olur.

* * *

"İSLÂM"; selâmet bulma, selâmete erme, "selâm" isminin mânâsının sizde açığa çıkması anlamında!.



"Allah"ın "selâm" isminin mânâsı ortaya çıktığı zaman kişi, bir kısım ilâhi isimlerin mânâsıyla tahakkuk etmek suretiyle, “cennet yaşamı” dediğimiz yaşama geçer.

İşte bunun içindir ki İSLÂM, bunun için teslim olmak!



"KESİNLİKLE ALLAH İNDİNDE DİN İSLÂM'dır";

diyor Kur`ân!.

* * *

İnsanın kendini bu beden sanması, Kur'ân tâbiri ile "aşağıların en aşağısında varolması"; buna karşılık Öz’ünün hükümleriyle yaşaması ise "Cennet hayatı" diye tanımlanmasına yol olmuştur.. Bu yüzden insana tek bir görev düşmektedir:



KENDİNİ ÖZ YAPISINDA TANIMAK!.

Bunu da din, "NEFSini bilen RAB'bini bilir" diye formüllemiştir.

* * *

KİŞİNİN CENNETTE ERİŞEBİLDİĞİ NİMETLER

DÜNYADA ERİŞEBİLDİĞİ DÜŞÜNME KAPASİTESİ KADARDIR!

Orada sadece düşünsel beraberlikler ve düşünsel güzellikler yaşanır. Herkes düşünebildiği kadar ki güzellikleri yaşayacaktır.

Dünyada düşünce, düşünebilme kapasitesini ne kadar artırabilirse o insan, cennette de o kadar çok nimete kavuşacak.

Kişinin cennette erişeceği nimetler dünyada erişebildiği düşünce kapasitesi kadardır.

Bu kapasitenin yükselmesi de dünyada yaptığın zikirle oluşan beynindeki açılım kadardır. Zikirle ne kadar açılım meydana getirebilirsen o kadar ilmin artar. O kadar ruhâni kapasiten gelişir. Ve bunun sonucu olarak da o kadarıyla Allah isimleri sende açığa çıkar.

Ne kadar sende Allah’ın yaratıcılık sıfatı açığa çıkarsa, o kadar da senin cennette yaratıcılığın meydana gelir ve o kadar büyük güzellikleri yaşarsın.

Allah” adıyla işaret edilen için zaman kavramı yoktur.

Allah’ın esmâsında var olmuş varlık, eğer o boyutta kendisini tanırsa onun için zaman kavramı kalmaz!.

Allah’ın esmasının getirdiği güzelliklerin oluşturduğu bir ortamda yaşam sürer.

* * *

CENNET YAŞAMINI, GÖRÜLEN GÜZEL BİR RÜYA

GİBİ DEĞERLENDİRMEK, BÜHL’LERİN İŞİDİR!

(Soru: Cennet yaşamında zaman ve mekân olmadığına göre, astrolojik etkiler yaşama nasıl yön vermektedir. Bu konuyu biraz açar mısınız, teşekkür ederim.)

Bu yaşadığımız boyut ve şartlarıyla, o boyut yaşamının ilgisi yoktur...

Cennet yaşamını görülen güzel bir rüya gibi değerlendirmek, bühl’lerin işidir!.

Astrolojik etkiler, Cennet boyutunda bilinçleri etkiler.

* * *


CENNET YAŞAMI TAMAMEN MELEKİ BİR YAŞAMDIR.

ORAYA SADECE MELEKLER GİRECEK!

Ondan sonra işte oradan geçebilen bu defa yeni bir bâ’s olayı yaşayacak.

Tekrar “vel bâsü badel mevt” olacak… Oranın da değişik bir boyutu var.

Ondan sonra herkes cennete girecek.

Ama cennete insanlar girmeyecek!

Cennete sadece melekler girecek!.

Daha doğrusu, insanların bugün biyolojik olan bedeni ölümsonrasında ruh bedene Kurân tâbiriyle nâri bedene dönüşecek. Cehennemden sonraki aşamada ise bu nâri bedenler nur bedene dönüşecek.

İşte Hz.Rasûlulah diyor ki:

Cehennemden çıkanlar hayat ırmağına dalar çıkar. Ondan sonra onlar yeni bir bedene sahip olur, o bedenle Cennete girerler. O cennetteki bedenler öylesine şeffaftır ki bir tarafından baktığında öbür tarafı görülür.

Böyle bir sembolle anlatmaya çalışıyor.

Dalgasal bedenden nûri bir bedene dönüş!

Ve Cennet yaşamı tamamen bir meleki bir yaşam!

Nasip etmiş, takdir etmiş ola!.

İşte önümüzde böyle bir gelecek, yaşam, bir sistem var.



Bize Kurân bu “Sistem”i bildiriyor!

* * *


ALLAH CENNETTE MÜMİNLER İÇİN ÖYLE BİR

NİMET HAZIRLAMIŞTIR Kİ HİÇBİR KULAK İŞİTMEMİŞ,

HİÇBİR DİL SÖYLEMEMİŞ VE HİÇ KİMSE ONU

HAYÂL ETMEMİŞTİR!

Allah'ın çok uzun zaman içinde istidatları nispetinde cennet ehline kendini bildirmesi söz konusudur. Cennet nimeti dahi bununla tamam olur. Esasen bu öyle bir nimettir ki, bundan daha büyüğü hayâl bile edilemez.

Cennet” ismiyle târif edilen ortamda yaşayan kişi, o ortamın şartlarına ve yapısal özelliklerine göre, hayâl edebildiği her şeye kavuşacaktır. Öyle ki, isteyip de gerçekleşmeyen hiç bir arzusu olmayacaktır.

İşte, bu kadar nimet içinde olmasına rağmen, Hakk’ın kendisine zuhûru öylesine bir biçimde içinde bulunduğu yaşamı değerlendirmesine yol açacaktır ki, bunu şu anda, bu dünyada izah edebilmek mümkün değildir.

Nitekim bir hadîs-i şerîfte bu nimet hakkında şöyle denilmektedir:



"Allah cennette mü'min kulları için öyle bir nimet hazırlamıştır ki, hiç bir kulak işitmemiş, hiç bir dil söylememiş ve hiç kimse onu hayâl etmemiştir.’’

Bu cennette en son verilecek olan o nimettir ki, nasıl bir şey olduğunu hakkıyla bilebilmek mümkün olamaz.

* * *

CENNETLİK BÜHL EHLİ

Bizim nazarımızda, ‘’cennetlik olan bühl ehli’’, ‘’kaybedilmiş cehennem ehli’’ gibidir!.

* * *

RASÛLULLAH

CENNETE GİRİŞ MÜJDESİNİ NASIL VERİYOR?

Okunuşu:


Lâ ilâhe illâllâhu vahdehu lâ şerike leh, lehül mülkü ve lehül hamdü, yuhyi ve yumiytü ve huve hayyun lâ yemutü ebeden biyedihil hayr, ve hüve alâ külli şey’in kadiyr.

Bilgi:


Kim bu şekilde Allah’ı tesbih ederse ve bunu sırf Allah’ı böyle bildiği için derse, Allah onu Naim Cennetine koyar” buyruluyor Rasûllulah sallallâhu aleyhivessellem tarafından:

Dikkat edilirse, diğer hadislerde tesbihlerle ilgili olarak belli bir sevap ve günah silinmesinden söz edilirken, burada direkt olarak Cennet’e girme müjdesi veriliyor… Öyle ise bu ifâdenin mânâsını iyi anlamak gerekecek demektir…

Yazalım anlamını:

Tanrı yoktur, Allah TEK’tir; ortağı yoktur, mülk ve hamd O’na aittir; diriltir ve öldürür, kendisi ölüm kavramından uzak sonsuz diridir; ebeden hayr O’nun kudretindedir ve her şeye gücü yeter.”

* * *

CENNET EHLİNDE “AKIL” NİÇİN ÖNEMLİ?

Bir kimsenin kâbiliyeti vardır, istidadı olmayabilir..



İstidadı vardır, kâbiliyeti yoktur.

Kâbiliyeti ve istidadı yoktur; fakat said olarak meydana gelmiştir... ilk tesiri almıştır... En ufak yaptığı hasene sevap olarak yazılır... Cennete gider!. Ancak hangi sınıftan olarak cennete gider?...

"Cennet ehlinin çoğunluğu bühldür" der Hz Muhammed aleyhisselâm... Yani çoğunluğu ahmak veya saf kişilerdir cennet ehlinin!. Hiç bir şeyi bilmez, anlamaz, kavrayamaz!. Ama, “yap” dendiği için bir takım şeyleri yapar ve cennete gider!.

İşte demek ki üzerinde duracağımız önemli nokta; aklın yerini iyi tâyin etmektir.

* * *

CENNETİ KAZANMAN İÇİN TEK SERMAYEN…

Cennet ve Allah'ı kazanman için sana verilen sermaye, "beynin"dir.

* * *

CENNET EHLİ 2 TABAKADIR:

İRFAN SAHİPLERİ VE AHMAKLAR!

(Soru: "Cennet ehli yüzyirmi saftır. Sekseni bu ümmetten, kırkı ise diğer ümmetlerdendir." (Hadis)

Dün akşam bahsedilen Vâkıa Sûresindeki “çoğunluğu öncekilerden bir kısmı da sonrakilerdendir âyetini (ÖNCEKİ NESİLLER) demiştiniz. Peki, bu Hadisi nasıl anlayacağız?.. )

Kemiyet ve keyfiyet meselesi!.. “Cennet ehlinin çoğunluğunu AHMAKlar teşkil eder” uyarısını niye dikkate almıyorsunuz?.

AHMAK sözü ile ne anlatılmak isteniyor?... “Ahmak”; anlamadığını anlamayandır!.

Cennet ehli esas itibariyle iki tabakadır;

İrfan sahipleri.. ve ahmaklar!.. Yani, irfânı olmayanlar.. Yani iman ehlinden olup da Allah’a iman etmemiş olanlar.

* * *


VEHİM” DUYGUSUNU KONTROL ALTINA ALABİLENİN

YAŞAMI CENNET YAŞAMINA DÖNER!

Eğer kişi "VEHİM" duygusunu kontrol altına alabilirse, yaşamı âdetâ Cennet yaşamına döner... Buna karşılık insan "vehminin" esiri olursa, yaşamı artık bir Cehennemdir!.



Varolmayanı var sandıran; varolanı da görmezlikten getiren kuvvettir "VEHİM"!..

İnsan, "VEHİM" hükmü altına girmemiş bir akılla herhangi bir şey düşünüp, o şeyi yapmağa karar verirse; ve bu hususta da azimli olursa, normal şartlara göre imkânsız olan o şeyi mümkün hâle getirebilir!.

Ve sanki bir madde bedeni yokmuşçasına özgür bir yaşam sürebilir... Sanki Cennetteymişçesine!.

* * *

ARAŞTIRMACILIK, SORGULAMA VE İLİM

CENNETİNİZİ GENİŞLETİR!

Şüphecilik ve vehim yaşamınızı cehennem ederken; araştırmacılık, sorgulama, ilim ile cennetinizi genişletir.

Allah'a yakîn elde etmenin yolu gaflet ehliyle dostluktan geçmez!

Bir gün "TEK"lik kokularıyla sarhoş olup, ertesi gün beşeriyet batağında çırpınmaktan, kurtulup; gönlü "TEK"lik seyrinde dâim kılmak gerek!.

* * *

Kendindeki hangi özelliği keşfederek onu kullanmak sûretiyle bir cehenneminden kurtulup, karşılığı olarak o cenneti yaşayabildin?.



* * *


Yüklə 1,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin