KURÂN CEHENNEM AZÂBINI
“SEMÛM” KELİMESİYLE ANLATMIŞTIR!
Kurân’da cehennem azâbını anlatan kelime “SEMUM” kelimesidir.
“Semum” kelimesi bugün Türkçedeki “RADYASYON” kelimesinin karşılığıdır!
“Zehirleyen ışın” anlamına gelir Semum kelimesi, bizim bugünkü anlayışımıza göre.
* * *
Kabirde çektiğin azap, sende azap mekanizmasını oluşturan bilincindeki duygular-değer yargıları ve şartlanmalar programlaması sonucu oluşturan azap mekanizmasıdır; bu mekanizmanın meydana getirdiği varlıklardır. Yani kendinden kaynaklanan bir azap makinesi! Ama buna ilâveten artı olarak Cehennemin radyasyonunun azâbı vardır. Bunu SEMUM AZÂBI diye târif eder Kurân.
* * *
CEHENNEMİN RADYASYON AZÂBI
MİKRODALGA BEDENİNİ DARMADAĞIN EDER; YAKAR!
Kabirde çektiğin azap, sende azap mekanizmasını oluşturan bilincindeki duygular-değer yargıları ve şartlanmalar programlaması sonucu oluşturan azap mekanizmasıdır; bu mekanizmanın meydana getirdiği varlıklardır. Yani kendinden kaynaklanan bir azap makinesi! Ama buna ilâveten artı olarak Cehennemin radyasyonunun azâbı vardır. Bunu SEMUM AZÂBI diye târif eder Kurân.
Bu senin mikrodalga bedenini, darmadağın eder, yakar!. “mikrodalga beden” diyorum ama burada şunu da tashih etmem gerekir. Bu konuyu da açıklığa kavuşturmam gerekir;
Esas itibariyle “mikrodalga beden” dediğimiz Ruh beden, kabir âlemindeki bedendir.
Kabir âleminden sonra Mahşerde bu beden yoğunlaşır, o ortama göre.. O ortama göre yoğunlaştıktan sonra Mahşerde kısa denecek bir süre kalınır.
Neye göre?
Daha sonraki safhaya göre kısa denecek bir süre kalır.
O “kısa” dediğim süre de bizim senemizle göre onbinlerle senedir Mahşer Dönemi!
* * *
DÜNYA, İÇİNDEKİLERLE BERABER
CEHENNEME ATILDIĞI ZAMAN BİR SU DAMLASI GİBİ
BUHARLAŞIP YOK OLACAK!
Güneşten 1 milyon 303 bin defa küçük olan; çapı yaklaşık 12.500 kilometrelik dünya üzerinde yaşıyoruz. Güneşten şu andaki uzaklığımız yaklaşık 150 milyon kilometre.
Çevresinde saatte 108.000 kilometrelik hızla dönmekte olduğumuz Güneş’in şu anda yüzeyinden yükselen alevler 800 bin kilometreye kadar ulaşmakta. Güneş’in yüzey ısısı da son tespitlere göre 6000 santigrat derece!. Yâni, bir diğer anlatım tarzı ile, 60 tane dünyayı üst üste dizip güneşin yüzeyine oturtursanız, güneşin yüzeyinden yükselen alevlerin boyunu bunların hepsini içine almış olarak görürsünüz.
Güneş’in yüzey harareti olarak verilen 6000 derece ne demektir?.
Şöyle bir misalle o derece hararetin ne olduğunu anlatmaya çalışalım.
Dünya üzerinde ısıya en dayanıklı maden bildiğimiz kadarıyla “kadmiyum”dir. 6000 derecede sıvı hâle dönüşür. Yâni, şayet dünya ve üzerinde bulunanların tamamı “kadmiyum” madeninden meydana gelmiş bir kütle olsaydı, 6000 derecelik hararette sıvı hâle gelecek idi. Ve de akabinde buhar olup gidecekti!.
Bir an, Hazreti Muhammed aleyhisselâmın şu işaretine kulak verelim:
“Dünyanız, içindekilerle beraber cehenneme atıldığı zaman, bir su damlası gibi buharlaşıp yok olacaktır!”
Evet, şu anda, dünyadan 1.303.000 defa büyük olup, merkezinde sıcaklık 15 milyon derece olan Güneş... Şu anki hâli itibariyle, hayat vesilemiz olan Güneş!.
Güneş nereden nereye geldi ve nereye gidiyor?.
Modern kurama göre Güneş sistemi belirli bir biçime sahip olmayan bir gaz kütlesiydi. Gerçek bir güneş ve nükleer enerji yoktu. Mevcut gaz bulutu hidrojenden ibaretti. Yâni suyun ana maddesinin üçte ikisi.
Zaman geçtikçe bu gaz kütlesi biçim almaya başladı ve sıcaklıkta belirgin bir artış ortaya çıktı. Buna rağmen henüz Güneş ortalarda belirginleşmemişti. Daha sonra gaz bulutu sıkışmasını sürdürdü. Çekimin etkisi altında kalan en yoğun kısım merkezi oluşturmaya başladı. İşte bu, merkezde toplanıp ışınım yaymaya başlayan kısım, Güneş cevheri idi.
Güneşin parlaklığı arttıkça gaz bulutunun homojenliği kaybolmaya başladı ve sıkışma iç kısımlarda devam etti. Bu, çevredeki maddeleri toparlayarak gezegenleri oluşturmaya başladı. Çevrede oluşan proto-gezegenlerin boyutları büyüyüp kütleleri arttıkça çekim güçleri de yükseldi. Çevrelerindeki maddelerden ve bulutsulardan daha fazla madde toplamaya başladılar.
Güneş bulutsusu sıkıştıkça gezegenler daha fazla madde soğurdu. Bu arada güneşteki ışınım da artıyordu. Güneş sistemi hâlâ belirgin bir hâl almamıştı. Ana proto-gezegenler gitgide büyüyor ve kendilerinde oluşan yüksek çekim güçleri ile daha fazla maddeyi kendilerine çekiyordu. Böylece proto gezegen sayısı iyice azalıp merkez büyümeye, belirgin bir hâl almaya başlıyordu. Bu arada Güneş de artık termonükleer tepkimelere girmeye başlamıştı. Uzun bir proto gezegen oluşumu devresinden sonra Güneş sistemi bugünkü hâlini aldı ve Güneş şu andaki durgun düzeye girdi.
Her yıldızın kendi kaderi, ya da bir diğer ifade ile akış çizgisi gereği doğumu, gençliği, büyümesi, olgun hâle gelişi ve ölümü söz konusudur.
Güneş de bir yıldız olarak bugünkü hâlinden sonraki devresinde, hidrojenini yakarak helyuma dönüşecek ve yapısı değişmeye başlayacaktır. Çekirdek sıkışacak, yüzey büyük ölçüde genişlemeye başlayacaktır. Güneş artık bir kızıl yıldıza dönmeye başlamıştır!. Hacmi genişlemeye başlamış ve enerjideki toplam artış dolayısı ile yakın gezegenleri yok etmeye yönelmiştir!.
Çekirdek sıcaklığının daha da artması ile Güneş helyumunu yakmaya başlamış hem sıcaklıkta hem de boyutta son derece büyük artışlar meydana gelmiştir.
Güneşin artan hacmi ve ısısı dünyayı yutmuş ve dünya yok olmuştur!.
Güneş artık durgunluğunu tamamiyle yitirmiş, dünyadan 400 milyon defa daha büyük yanar bir kütle hâline gelmiştir. Böyle bir şeyi tasavvur ve tahayyül son derece güçtür.
Güneşin içindeki çeşitli tepkimeler çekirdek ısısını daha da artırmıştır ki, bu yüzden artık sistem içindeki yıldızların bildiğimiz şekilde varlıklarını devam ettirme imkânı büyük ölçüde yitirilmiştir.
Güneş içindeki nükleer enerjinin tümü kullanıldıktan sonra, güneş birden bire büzülmeye başlayacak ve bir “cüce yıldız” durumuna gelecektir. Ancak buna rağmen bir süre daha parlamasını sürdürebilecektir. Ve nihâyet Güneş, tüm enerjisini tüketmiş olarak korkunç bir yoğunluğa sahip “Black hole” yâni “karadelik” hâline gelecek ve bırakın üzerinden bir şeyin kaçabilmesini; çevresinden geçen gezegenleri bile içine çekip yutacak hâle ulaşacaktır.
Evet... İşte 1980’lerdeki son bilimsel verilere göre güneşin kaderi!.
* * *
GÜNEŞ DÜNYAYI KUŞATACAK…
VE BİZ HÂLÂ ÖTELERDE BİR CEHENNEM ARIYORUZ!
Sahih-i Müslim'de Kıyâmet gününün sıfatî bâbında; Tırmızî'de kıyâmet gününün sıcaklığı hakkındaki bölümünde, Mikdâd bin Esved radiyallâhu anh’dan nakledilir:
“Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
-Kıyâmet günü GÜNEŞ halka yaklaştırılır da nihâyet insanlara yakınlığı bir mil kadar olur... Güneş onları âdeta eritecek ve amellerinin miktarına göre ter içinde kalacaklardır. Onlardan kimi topuklarına kadar, kimi dizkapaklarına kadar, kimi beline kadar, kimi de gemlenene kadar tere batacaktır!”
Bu hadîs-i nakleden zât Süleyman Bin Amir şunu ilâve ediyor:
“-Bilemiyorum mil kelimesiyle mesafe anlamına gelen “mil” mi kastedildi, yoksa göze sürme çekmede kullanılan “mil” mi kastedildi.”
Esasen hangisi kastedilmiş olur ise olsun bizce değişen hiç bir şey yoktur!.
Mûcizedir bu!
1400 sene öncesinin ve Mekke halkının ilim düzeyini düşünün... Genelde insanlık, dünyanın düz bir tepsi gibi olduğunu düşünürken, Güneş ve yapısı hakkında hiç bir şey bilinmezken; Hazreti Rasûlullah ortaya çıkıyor ve:
-Kıyâmette güneş dünyaya gelip saracak öyle ki 1 mil mesafeye yaklaşacak" diyor!
Bugün dahi, insanlığın pek çoğunun haberi olmayan bir konuda!..
Buyurun Beyhakî isimli hadîs kitabından ikinci bir hadîsi Rasûlullah:
İbn-i Mes'ûd radiyallâhu anh naklediyor:
“İnsanlar haşrolunduklarında, 40 yıl gözleri semâya dikili olarak beklerler. Kendilerine kimse tek bir kelime söylemez. Bu esnada, GÜNEŞ başlarının ucunda, kendilerini yakar!. İyi - kötü herkes ter boğazlarına çıkasıya bu halde beklerler.”
Kıyâmette yıldızların düşeceğini, güneşin kararacağını söyleyenlere yanıldıklarını gösteren hadîstir bu. Güneşin kararması, çok daha uzun yıllar sonra, dev kızıl yıldız olduktan sonra, büzülmeye başlayıp, nötron yıldızı olma süreci sırasındadır.
Güneşin büyük patlama, genişleme devresinde gelip dünyayı içine alacağı gerçeğine bu hadîs ile işaret ediliyor.
Ve biz hâlâ ötelerde bir cehennem arıyoruz!!!.
* * *
GÜNEŞ’İN “CEHENNEM” OLDUĞU
NİÇİN AÇIKÇA BELİRTİLMEMİŞTİR?
Acaba niye açık açık “Güneşin cehennem” olduğu tasrih edilmemiş de, sadece bir iki hadîste bu noktaya işaret edilip geçilmiştir?.
Üzerinde açık açık durulmamıştır. Çünkü, içinde bulunulan toplum zaten taşa toprağa, aya güneşe tapan bir toplumdur!. Zaten insanlar yıllar yılı aya, güneşe, yıldızlara tapagelmişlerdir!.
Bir de buna üstlük Hazreti Rasûlullah “Cehennemin Güneş” olduğunu sarih bir şekilde açıklasa idi, gene insanların güneşe tapınmaya başlayıp, ondan medet dilenmeleri;
-Aman Güneş sen yücesin, ulusun bizi yakma!
diye secdelere kapanmaları son derece doğaldır!. Düşünün ki, bugün bile Güneşi bayrak edinip, ona tapan; Güneşin oğlu’na âdeta ibadet eden toplumlar yaşıyor dünya üzerinde.
Esasen şu gerçeği de gözlerden uzak tutmayalım;
insanlığın içinden sivrilen çok ender beyinler dolayısıyla teknolojik bir sıçrama olmuş ve aya gidilmiş, Plüton’a uzanan uydular atılmış ise de; gerçekte, genel seviyesi itibariyle toplumlar hâlâ yüzyıllarca mâzide yaşamaktadırlar. İster Amerikan toplumu için olsun, ister Sovyet toplumu için olsun, ister Japon toplumu için olsun bu böyledir!.
Yiyen, içen, zevk aldığı şeyler peşinde koşan, seks yapan, daha fazlasına sahip olmak için elinden geleni ardına koymayan, korktuğundan kaçıp sevdiğine erişmek için didinen; toplumun şartlanma yollu güttüğü insan!.
Asırlar ve asırlardır bu böyle süregeliyor!.
* * *
GÜNEŞİN NURUNUN ALINMASI
Güneşin gelip dünyayı kuşatacağı ve dünyanın içinde bir su damlası gibi buhar olacağı; hadiste belirtildiği halde, sırf bugüne kadar bu gerçeği duymadığı için reddeden, hased ehline ne cevap verelim bilemiyoruz.
“Güneşin nurunun alınması” âyet-i ise, daha sonraki safhada güneşin büzülüp nötron yıldızı hâline gelmesine işaret etmektedir.
Unutulmamalıdır ki, bütün bu safhalar milyonlarla sene alacaktır. Sadece “Sırat” denilen dünyadan ruhların kaçış süreci bir hadise göre 3 bin senelik yoldur
* * *
ŞÜPHESİZ CEHENNEM
İSTİSNASIZ HERKESİN GÜZERGÂHINDADIR!
Cehennem'in kıyâmet denilen zamanda gelip dünyayı kuşatması ve yutması şöyle anlatılıyor:
Abdullah ibn-i Mes'ûd-dan naklolmuştur:
Rasûlullah şöyle buyurdu:
-O gün cehennem getirilecek!.. Onun 70 bin bağı olacak ve her bağ ile beraber cehennemi çeken 70 bin melek olacak.
Evet, böylece gelip dünyayı kuşatan Cehennemin ateşinin yâni radyasyonunun içinden istisnasız bütün insanlar geçecektir.
“SİZDEN HİÇ BİRİNİZ İSTİSNA EDİLMEKSİZİN (hepiniz) CEHENNEME UĞRAYACAKTIR. BU RABBIN KATINDA KESİNLEŞMİŞ HÜKÜMDÜR!..” (Meryem - 71)
“SONRA KORUNANLARI ORADAN KURTARACAĞIZ; NEFSİNE ZULMEDENLERİ İSE DİZÜSTÜ ORADA BIRAKACAĞIZ.” (Meryem- 72)
“ŞÜPHESİZ CEHENNEM HERKESİN GÜZERGÂHINDADIR” (Nebe21)
“O GÜN CEHENNEM GETİRİLMİŞTİR.” (Fecr - 23)
* * *
CENNETE GİRECEK OLAN HERKES DE
CEHENNEM ORTAMINDAN GEÇMEK MECBURİYETİNDEDİR!
Cennete girecek olan herkes cehennem ortamından geçmek mecburiyetindedir... Sevapları yâni onu cehennemin azâbından koruyacak enerjisi daha fazla ise yanması az olur.
* * *
HERKES İNANCINA GÖRE DÜNYADA KAZANDIĞI İLİM
VE GÜÇ NİSBETİNDE KAÇMAYA BAŞLAYACAK!
Şu anda sekizyüzbin, bir milyon kilometreye fışkıran alevler, Güneşin büyüme süreci içinde bir kaç misli daha yükseklere topluca yâni, her yönden yayılmaya başlayacaktır.
İşte, dünyanız bu alevlere yaklaşıp, ucundan içine girince, o sizin “mahşer” dediğiniz olay gerçekleşecektir... Yâni dünyanız, güneş alevleri tarafından kuşatılmış, fakat henüz içinde yokolmamıştır!.
İşte bu evrede iken, herkes kendi gücü oranında kaçmaya başlayacaktır.
Bu kaçış olayı da ‘’herkesin cehennemden geçmesi’’ diye tavsif edilmiştir... Yani tamamıyla içinden değil, Güneşin uç alevlerinin daha doğrusu radyasyonunun içinden geçilmesi!.
-Peki kaçanlar nereye gidecek?.
-Sizin tâbirinizle cennetlere!.
* * *
Büyük kıyâmetle birlikte dünyanın manyetik alanı ortadan kalkar; yer yüzünde yaşamış olan bütün insanlar tek bir plâtformda bir arada toplanmış olurlar. Cehennem her bir taraftan, alttan, üstten, sağdan, soldan, her bir yandan bu plâtformu kuşatmış vaziyette!.
İnsanların bu plâtformdan kaçmaları, Cehennemin içinden geçerek kaçıp kurtulma şansları var.
Ve herkes kendi inancına göre dünyada kazandığı ilmine göre, dünyada kazandığı belli güçlere göre oluşacak şartlarda bu cehennem ortamının içinden geçip, dışarı çıkmaya çabalayacak.
Bu süreçlerde hep, zaman kavramı işliyor.
* * *
MÜMİN, SIRAT AŞAMASINDA
CEHENNEMDEN KAÇMAYI BAŞARIR
“Mü'minler, günâhları kadar cehennemde yanacaklar ve sonra oradan kurtulup cennete gidecekler.” şeklinde izah edilen olay nasıl gerçekleşecektir?.
Cehenneme düşen oradan kaçmayı başaramazsa bir daha oradan kendini ebedîyen kurtaramayacağına göre bu nasıl olacaktır?.
Bu anlatılan olaya sebebiyet veren şey, kişinin günahlarının fazlalığı ya da sevaplarının eksikliğidir. Yâni “Ruh”a yüklenen “enerji dalgasının” gücüdür. Ve henüz Cehennem yâni Güneş tümüyle dünyayı yutmadan evvel kaçış sırasında yâni Sırat geçilirken yaşanacak bir olaydır!.
* * *
ÖNEMLİ OLAN, GEÇİŞ SÜRECİNİ
EN AZ ZARARLA KOLAYLAŞTIRMAK!
Onlar ölümü tattıktan sonra aralarında konuşurlar:
“Biz dünyada AŞİYYEN kaldık!”
“Aşiyyen”, akşam namazı vaktidir!
Ne kadar bu?
Güneş ufukta batar… Kırmızılığı kaybolur... Kırmızılık kaybolduktan sonra ortalık daha bir alacakaranlıktır. Akabinde o alacakaranlık kaybolur, mutlak karanlık gelir.
İşte güneşin o batıp da kırmızılığın kaybolmasıyla mutlak karanlığın gelmesi arasındaki süre, ”akşam vakti”dir.
Yani ölümötesine geçen kişiler;
“Biz dünyada bir akşam namazı vakti kadar mı ne kadar kaldık?. diyecekler” diyor.
Niye böyle diyor, ben anlayamıyordum 50 sene 100 sene evvel... Ama şimdi şu bilgileri aldığım zaman olay benim için çok basit çözüldü!.
Demek ki ben bu dünyada 70 sene yaşarsam 8.6 saniye yaşamış olucam. Ve bu 8.6 saniyelik hırs ve zevk uğruna milyarlarla sene sürecek bir ebedi hayatı kendi ellerimle cehenneme çeviricem!
İşte güneş platformunda yaşamaya başladığımız zaman, kıyâmet sonrasında…
Bu olay “Kıyâmet aşaması” diye anlatılmış, benim anladığım kadarıyla… Kimseyi bağlamaz….
Katılabilirsiniz, katılmayabilirsiniz… Fikri paylaşabilirsiniz, paylaşmazsınız; sizin kendi bileceğiniz şey!. Size akıl ve yön vermiyorum sadece kendi düşündüğümü bildiğimi aktarıyorum.
Orada artık insanlar kaçış olayına başlayacaklar...
Çünkü manyetik alan kalktı, güneşin platformu içinde kaçış olayına başlayacaklar.
Nasıl kaçacaklar?.
Herkes kendi gücü ve tâkatı kadar!.
Kendi ruhuna yüklemiş olduğu enerji miktarı kadar!
Bu yüklemiş olduğu enerji miktarı, dünyada o kişi yaşarken beyin kapasitesini ne kadar arttırırsa ne kadar beyninde bir ek enerji üretir ve ruhuna yüklerse, o kadar!
Yani herkes kendi çalışmasının karşılığını alacak orada!.
Kimsenin kimseye faydası yok!
Ne ananın çocuğa... Ne karının kocaya!
Hiç kimsenin hiç kimseye faydası yok!.
Herkesin kendi yüklediği, kazandığı kendine!.
Kaybettiği yine kendine!
Sonucuna kendi katlanacak!.
Neticede kimi o ortamdan daha hızlı bir şekilde geçerek kurtulacak, kimisi de geçemeyecek!
İşte buna işaret eden şu:
“Sizden hiçbiriniz istisna olmaksızın hepiniz cehennemden geçeceksiniz! Cehennem sizin güzergâhınız üzerindedir, yolunuz üzerindedir!”
Yani, O ortam “Cehennem” diye târif edilmiş.
“Sen sağa baktın… ben seni cehenneme attım!!! Sen başını açtın, ben seni cehenneme attım!!!” değil yani!
Hepimiz oradan geçicez!
Önemli olan o geçiş sürecini en zararsız bir şekilde burada şu anda yapacağımız en yararlı çalışmalarla kolaylaştırmak!
Kişinin burada kendi ruhuna yüklediği enerji ne kadar güçlüyse oradaki radyasyondan o kadar az etkilenecek!
* * *
HER VARLIK CEHENNEME GİTMEYECEK...
SADECE İNSAN CEHENNEME GİDECEK!
Her varlık, Rabbının hükmünü yerine getirdiği halde cehenneme gitmeyecek!. Bunlardan sadece insan, cehenneme gidecek!. Her varlık cehenneme gitmeyecek, çünkü her varlık Rabbının hükmünü yerine getirme durumundadır; ancak bunun ötesinde, Allah’ı bilme özelliği onlarda yoktur!. Yani, ilâhi isimlerin mânâlarının o mahaldeki oluşumu anında, Allah’ı bilme özelliği dediğimiz özellik, o mânâ terkiplerinin oluşumunda mevcut değildir!. Bu mevcut olmayışı sebebiyle de, O, Rabbının hükmünü yerine getirir ve böylece de kemâlini ortaya koymuş olur, geçer gider!.
İnsan ise cehenneme uğrar!.
Cehenneme uğramasının, cehennemde olmasının veya cehennemde sürekli kalacak olmasının sebebi nedir?.
Çünkü insan, her varlık gibi, Rabbının hükmüne uymak üzere meydana gelmiştir. Ancak, bu meydana gelişinde, diğer varlıklardan farklı olarak, kendisinde Allah’ı bilebilme özelliği de mevcuttur, terkibi itibariyle!.
* * *
CEHENNEMDE EBEDİ YAŞAYACAK OLAN
“İNSANSI”DIR!
Gül ve kaktüsü aynı materyalden dünyada yaratan “ALLAH” adıyla işaret edilen; “İnsan” ile “insansı”yı da gene aynı dünya üzerinde aynı materyalden değişik şekilde var etmiştir!.
Cehennemde ebedî yaşamak üzere “insanSI”ları; cennet boyutunun varlıkları olarak da “insan”ları halk etmiştir!.
CİNLERDEN DE EMRE UYMAMIŞ OLANLAR
CEHENNEMDE AZÂBA UĞRAYACAKLAR!
6. ANDOLSUN Kİ BEN, CEHENNEMİ BÜTÜN İNSAN VE CİNLERDEN (müstehak olanlarla) DOLDURACAĞIM. (11/19)
(6) numaralı meâl ise CİNlerden de yaratıcısının emrine uymamış olanların aynen insanlar gibi, ikinci yaradılışta, "cehennem" denen ceza ortamında azâba uğrayacaklarını belirtmektedir.
* * *
CEHENNEMDE
“İNSAN” KALMAYACAKTIR!
Cehennem için, ‘’İnsanSI’’; Cennet için de ‘’İnsan’’ yaratılmıştır!.
Cehennemde insan kalmayacaktır!.
* * *
”İNSANSI”, DÜNYADAYKEN ÖZ CEVHERİNİ
BOŞA HARCADIĞI İÇİN EBEDİYYEN
CEHENNEMDE KALIR!
"İnsan" cennet için varolmuş olan varlığın adıdır; "insansı" ise cehennem ortamında yaşamak için varolmuş varlığın adıdır!. Her biri kendi ortamına kavuşacaktır!.
“İnsansı”, şu hayat içinde kendini tanıyamamış, kendinde mevcut kuvvetleri bilememiş; şartlanmalardan doğan değer yargılarıyla yoğrulup, öz cevherini bu yolda boşa harcamıştır; ölümden sonraki hayatta da herşeyi bu ölçüler içinde karşılayacağı için, yaşamı devamlı kendine ters gelen olaylar içinde geçer; ve bu yüzden de sürekli acı çeker!. Bu, sembolik ifadesiyle, cehennem hayatı olur kendisi için.... Ancak ayrıca fizik olarak da kendisine azâb verecek bir ortam içindedir.
-Sonsuz olarak böyle mi devam eder ölüm ötesi hayat?.
diye Gönül sordu:
-Hayır!. Sonsuz denecek kadara uzun bir zamandan sonra; her insansı karşılaştığı hallere karşı değer yargılarını değiştirmeğe başlar; ve böylece de o şartlanmayı terketmekten ötürü kendisindeki bir kuvveti tespit eder. Bu kuvvetlerin tam olarak bulunması hâlinde ise yaşamı acılı bir yaşam olmaktan çıkarak, zevkli bir hayata dönüşür. Ama dediğim gibi bu sonsuz denecek kadar uzun bir süre alır.
-Elf bütün bunları sen nasıl bilebiliyorsun?
Diye Cem merakla sordu...
-Size bedensel yapınız ve şartlanmalarınız dolayısıyla örtülü olan bu gerçekler, aslında bize tamamıyla açıktır... Çünkü dediğim gibi gerçeğin örtüsü tamamıyla göresel değerlerle şartlanmalar ve bilgisizliktir.
Bizde ise şartlanma diye birşey olmadığı gibi; tekâmülümüz de sadece bilgi birikimiyle meydana gelir. Bu sebeple de evrenin sırlarına bizim vâkıf olmamıza şaşmamak gerekir.
* * *
CEHENNEM BOYUTU İÇİN YARATILANLARIN ORANI
Evet, Rasûlullah, açıkladığı hakikati anlayıp yaşayamayanların ebedi olarak Cehennem boyutunda kalacaklarını, açıklıyor... Hem de Cehennem boyutu için yaratılanların oranlarını şu misâlle açıklayarak:
“Bir siyah öküzün üstündeki kıllar kadar”
Bunlardan kendini Cehennem boyutundan kurtarabileceklerin oranını da şöyle vurguluyor:
“Bir avuç ayası kadar yerdeki beyaz tüylerin oranı”
* * *
"İnsan"ların sayısı, "İnsansı"lara göre bir hayli azdır...
Bunların sayısını ve cehennem ortamında sonsuza dek kalacak "insansı"lara oranını Allah Rasûlu şöyle haber vermiştir:
-Cennete gireceklerin, sonsuza dek cehennemde kalacaklara oranı, bir siyah öküzün üzerindeki avuç ayası kadar beyaz kılların tüm gövdedeki kara kıllara oranıdır!
* * *
BİLİNÇLİ OLARAK İNTİHAR EDEN
EBEDİ OLARAK CEHENNEMDEDİR!
“Ölüm öncesindeki son fiil” meselesi bir ölçüde intihar olaylarına da ışık tutuyor...
Bilinçli olarak intihar edenin ebedi cehennemlik olduğu, ebedi cehennemde kalacağı bu hadiste mevcut.
Cennetlik olan, cennetlik bir fiil işleyerek hayatına son verir!.
Eğer kişi ebedi cehennemlik ise, şaki ise o zaman cehennemlik olanın amelini işleyerek ölür.
Bilinçli olarak intihar eden kişi, kendisinin cehennemlik olduğunu, bu fiili ile ifade etmiş olur... Bu yüzden bilinçli olarak kasdı mahsusa ile intihar etmiş kişinin cenaze namazı kılınmaz! Çünkü o namaz ona bir fayda sağlamaz; çünkü şakidir ve son ameli ile, yani intiharı ile bunu kendisi ifade etmiştir!.
İntihar etmemiş kişinin said mi yoksa şaki mi olduğunu, son amelini bilemediğimiz veya göremediğimiz için yorumlayamayız!. Ama aklı başında intihar eden kişinin o son davranışı gözüküyor, biliniyor!. Dolayısıyle, şaki olduğunu kendisi ifade etmiş oluyor ve de cenaze namazı kılınmıyor!. Esasen bu kişileri yargılayacak bir makamda da değiliz!
İntihar eden kişiyi Hazreti Rasûlullah’a getirmişler ve cenâze namazını kılmasını istemişler...
Dostları ilə paylaş: |