Sanki onlar saklı inci!
Bkz.İ/İlâhi Sıfatlar/ İlâhi Sıfatlarla yaşam ortamı/ Çevrelerinde enerjik kuvveler (Gençlik dolu hizmetliler) koşuşur…
KİŞİDE
KUDRET SIFATININ AÇIĞA ÇIKIŞI
-
Kişinin "Bâtın" sırları ile tahakkuku
-
Pişmiş balığın canlanması
Dünya!. Cehennem’de yanmanın iki boyutuna işaret ediliyor bu âyette...
Birinci boyut; şuursal yanma... Buna “İNSAN” kelimesiyle işaret olunuyor..
İkinci boyut; maddesel yanma.. buna da “TAŞLAR” kelimesiyle işaret olunuyor; anladığım kadarıyla!.
Musa aleyhisselâmdaki kudret sıfatının işareti veriliyor!.. Musa aleyhisselâm, Nübüvvet göreviyle zâhir ilmi üzereyken ona bâtınındaki sırların fark edilmesi amacıyla Hızır aleyhisselâm. görevlendiriliyor... Hızır aleyhisselâmda kudret sıfatı zâhir olmaktadır...
Kişinin bâtın sırları ile tahakkuku ancak kudret sıfatının kendisinde açığa çıkmasıyla mümkündür. Musa aleyhisselâm da kudret sıfatının kendisinde izharıyla pişmiş balığı canlandırıyor.. Bilmem anlatabildim mi?
KİŞİNİN BÂTIN SIRLARI İLE TAHAKKUKU
(Kendindekini açığa çıkarmaya dönük özelliklerin meydana gelişi),
ANCAK “KUDRET SIFATI”NIN
KENDİSİNDE AÇIĞA ÇIKMASIYLA MÜMKÜNDÜR!
Musa aleyhisselâmdaki kudret sıfatının işareti veriliyor!.. Musa aleyhisselâm Nübüvet göreviyle zâhir ilmi üzereyken ona bâtınındaki sırların fark edilmesi amacıyla Hızır aleyhisselâm görevlendiriliyor... Hızır aleyhisselâmda kudret sıfatı zâhir olmaktadır.
Kişinin bâtın sırları ile tahakkuku ancak kudret sıfatının kendisinde açığa çıkmasıyla mümkündür. Musa aleyhisselâmda kudret sıfatının kendisinde izhârıyla pişmiş balığı canlandırıyor.
“KUDRET” SIFATI”NIN İZHARI
“LEDÜN İLMİ”NE (“Öz”den gelen ilme) BAĞLIDIR
Bunun üzerine yine bir süre gittiler... Nihayet ahalisinden yiyecek istedikleri, bir kasaba halkına vardılar... Ama onlar bu ikiliyi ağırlamaktan kaçındılar... Bu arada, (Musa ve Hızır) orada yıkılmak üzere bir duvar gördüler. (Hızır) tuttu o duvarı tamir etti. (Musa) dedi: "Eğer isteseydin bu işe karşılık bir ücret alırdın."(Kehf/77)
Bu iradesini, yani arzusunu, isteğini tahakkuk ettirme, “kudret”i zaruri kılar. Kudret olmazsa, irade tahakkuk etmez. Tahakkuk etmeyen bir irade de eksik ve noksan kalır. Eksik ve noksanlık sözkonusu olamayacağına göre, “irade”nin tabiî sonucu olarak “kudret” sıfatı ortaya çıkar.
(Soru: Üstadım, Kurân'da Hızır aleyhisselâm. için Kudret sıfatının kendisinden izhârından ziyade, "ledünnümüzden ilim verdik" diye bahsolunuyor... Deminki açıklamalarınızla bağlantısı...?)
Ledün ilminin verilmesi ile Kudret izhârı oluşur! Kudret sıfatının zuhûru ledün ilmine bağlıdır genelde... "Ledün" kelimesinin anlamını öz’ünden gelen bir şekilde anlamak gerekir... İçten dışa bakarak...
“NOKTA”DAKİ KUDRET İLE
HİKMET YURDU SEYREDİLİR
Sır, “nokta”ndaki kudrette!
Sende bunu açığa çıkarttığında yağmur gibi üzerine düşmeğe başlar çevrenden iftiralar, yalanlar saptırmalar, karalamalar! Belâlar iner üzerine!
Seni ve senden açığa çıkanı ÖRTMEK için! Lâyık olmayanlar, senden açığa çıkandan uzak dursun diye!
“Nokta”ndaki kudret, yeryüzünde insana bahşedilmiş tek ve en değerli şeydir! Ancak pek az kişide açığa çıkartılan bir değerdir.
“Değerlidir bu şey” dendiğinde, onun için yaratılmamış olanlar da bir anda o değerli şeyi elde etmek için ona yönelirler...
Oysa korunması ve lâyık olmayan ellere geçmemesi gerekir onun!
Bu yüzden de birileri harekete geçirilir ve ehil olmayan insanların o çok değerli ilimden uzaklaşmaları için, ilim kaynağına her türlü çamur, iftira atılmaya, yalanlar uydurulmaya başlanır!
Yaradılışı dedikodu ile ömür tüketmek veya evcilik oynayarak senaryodaki kulluklarını tamamlamak üzere olanlar, konunun bu yönüne eğilerek, esastan, ilimden koparlar ve böylece dünyaya dönük yaşantılarına devam ederler!
“Nokta”sındaki kudrete ermiş olanları, dışardan bakanlar, ateşe atılmış olarak görürler! Oysa ateş içinde selâmettedir onlar! Çünkü “hasbiyallahu...” sırrı vardır onlarda! Ateş onlara ulaşmaz!
Bilirler kendilerine ateş atanları, nedenlerini; bilgileri belgeleri vardır ellerinde, ama dönüp bakmazlar bile geriye!
Onlar “nokta”larındaki sırrın getirisiyle, seyr hâlindedirler olup biteni!
Onlarda “M” kalkmıştır! “N” ile seyrederler âlemi!
Atılan ateşler “M”ye ulaşır ancak! “M”si kalmamışların azabı kalmaz!
Kudret nazarıyla seyrederler hikmet yurdunu!
Belânın da, yalanın da, iftiranın da, saptırmanın da hikmetlerini!
“Nokta”sındaki kudretin ehli olarak yaratılmış olanlar, yalan, dedikodu, iftira, gıybet gibi şeylerle uğraşmazlar; bunun yerine kendi hakikat noktalarına ermek yolunda mücahede edip, nefslerini tezkiye etmeye, arınmaya, takvaya ağırlık verirler!
Bu sırrın ehli olarak yaşamak üzere yaratılmamış olanlara ise dedikodu, yalan, iftira, gıybet, kısaca dünyalarına dönük her şey kolaylaştırılmıştır. Ömürleri başkalarının hâlleriyle uğraşmakla son bulur; kendi hakikatlerinden ve getirisinden mahrum olarak! İftiraları yayanlar aynen iftirayı atanlar gibidirler.
Tarihte, kim insanlara hakikatin ilmini açmak üzere gelmişse, hemen onun getirdiğini örtmek ve ehli olmayan insanları o hakikatten alakoymak için faaliyete geçen birileri de yaratılmıştır! Onlar hakikatlerinden örtülü bir şekilde yaşarlar ve başkalarının da o hakikatten perdeli kalması için ne gerekiyorsa yaparlar.
Zira kullukları, ehil olmayan insanları “nokta”larındaki kudretten mahrum bırakmak üzere ne gerekirse onu yapmaktır! Böylece Deccaliyete hizmet verirler... Akı kara, karayı ak olarak tanıtmak üzere!
Onların kullukları gereği bu hâl üzere olduklarını seyreden, hakikat ehli ise onlarla muhatap olmazlar ve gocunmazlar dahi! Çünkü bilirler ki, ehil olmayanların o muhteşem nurdan, “nokta”daki kudretten uzaklaşmaları için sistemde bu gibilerine gerek vardır!
“Selam üzerinize olsun”, derler ve “nokta”larındaki kudretle seyirlerine devam ederler!
Ne muhteşem olaydır “nokta”daki kudretle, “M”siz, “N”lileri seyretmek!
“M”si olmayan şöyle demişti:
“Dünya-N-ızdan bana üç şey sevdirildi”!
Cehennem ateşinin yakmaması, kişinin “M”sinden arınmasıyla mümkündür!
“Nokta”sındaki kudreti yaşaması “M”sizliğiyle başlar!
“EviM”, “arabaM”, “bedeniM” türü bilinci bürümüş tüm “M”ler sayısız perdelerden bir perdedir!.
“M”lilerin dünyası ise yalnızca bir “oyun ve eğlence” ortamından başka bir şey değildir “nokta”larındaki kudret ile yaşayanlar için...
Bu yüzden de, “dünyaN” vardır onlar için...
Sayısız esma özelliklerinin açığa çıkması için yaratılmış “M” kullukları!
Elbette örtülmeli “Nokta”daki kudret bunu yaşama amaçlı yaratılmamışlara!.. Bunun için de elbirliği yapmalı “M” kullukları!
Ta ki, “nokta”daki kudretin yaşamı için var olmamış olanlar, o hazineden uzaklaşana kadar!
“Kullarından bir kısmını yaratmıştır cehennem için.” Onlar hakikati örtmenin sonuçlarını yaşayacaklardır dünyalarıNda... Ebeden!
“Kullarından bir kısmını yaratmıştır cennet için”!.. Onlar hakikate iman etmiş olmalarının ve bu imanın gereği olan yaşantıyı açığa çıkarmanın sonuçlarını yaşayacaklardır dünyalarında... Ebeden!
“Ulâikel Mukarrebûn”!.. “Allah” adıyla işaret olunanın esmâsının özelliklerini “Nokta”larındaki kudret ile seyir hâlinde olanlardır onlar! “Onlar senin kullarındır; ne dilersen onu yaparsın” diyerek.
Bilim yollu, “nokta”daki kudretin kokusunu alanlar, “secret” adı altında insanlara bunu pazarlamaya kalkmışlar...
Tasavvuf yollu bunun kokusunu alanlar, bu kokuyla “M”lerini besleyip, kokunun ayrıcalığıyla kendilerini başkalarından üstün görme gafletine düşerek, onlara hor gözle bakmaya başlamışlar; böylece de “nokta”larındaki kudretten perdeliliği yaşamaya başlamışlardır!
Evcilik oynamaktan kendini kurtaramadığı için, hakikatin ilmine hizmet edenlere sırt çevirenlerin basiretlerine geçirmiş olduğu perdeyi, başkasının kaldırması asla mümkün olmaz!
Işık varken zulmeti seçip; sonsuzluğa kanat açmak varken yarasa misali karanlık bir “M”de yaşamak kimine göre ne hüzün verici bir yaşam şekli!
Hakikatin olan “nokta”ndaki kudrete iman hâlinin senden açığa çıkması, “M”lerin olduğu sürece asla mümkün olmaz! “N” gözün asla açılmaz!
Stringler âleminde farkedilmeyen gerçek, bu boyutta “olabilirlik”in asla mümkün olmadığıdır! Çünkü, “NOKTA”daki şuur, yani “ilim” âlemlerin yani stringlerin hakikatidir!
“HASÎB” isminin işaret ettiği anlam, sünnetullah’da “olabilirlik-ihtimal”in asla söz konusu olmadığı gerçeğidir!
“Nokta” olan “Mutlak BEN”, insan adı altında, beyin ile “M”e bürünmüş ve böylece dünyası oluşmuştur!
“Esma terkibi” diye geçmişte adlandırdığımız, beyin kabiliyet ve istidadı ile “M”lenen “nokta”, buradan, yapı elverdiğince, kendindeki kudreti açığa çıkartmaktadır her an!
Bu yüzdendir ki, “M”lilerin dünyası bellidir! Değiştirilemez!
Evcilik oynamak için yaratılmış olanı baskıyla hakikat ehli yapamazsın! Baskı kalktığında kendi “M”sinin gereklerini ortaya koyacaktır!
Onun için demiştir ki sahabe, “Ya Rasûlullah, senin yanındayken neredeyse melekleri hissedeceğiz ama yanından uzaklaşınca dünyamıza dönüyoruz”!
Dünyasından geçemeyenin hakikat ilmi dedikodudan öteye geçmez! Dedikodu sohpetleriyle de hakikat yaşanmaz!
“Nokta”ndaki kudret için yaratılmışsan, sana, evcilik oynamaktan vazgeçip, “M”nden arınıp; dedikodu, gıybet, yalan, dolan, iftira dünyasından uzaklaşıp, Hakikat ilminin kemaliyle âlemleri ve Allah kullarını seyretmek kolaylaşacaktır.
Bu amaçla var olmamış isen, “M”li dünyanda, her an bir önceki senden açığa çıkanların sonuçlarını yaşamakla ömrün basiret körü olarak devam edecektir!
“M”lerin dünyası yüzünden “nokta”daki kudretten mahrum kalmayanlara ne mutlu...
"NOKTA"LARINDAKİ KUDRETE ERMİŞ OLANLAR
-
“Ulâikel Mukarrebûn”
-
“Nokta”sındaki kudretin ehli olarak yaratılmış olanlar
-
(“Allah” adıyla işaret olunanın esmâsının özelliklerini) "Nokta"larındaki kudret ile seyir hâlinde olanlar
-
Kudret nazarıyla hikmet yurdunu seyredenler
-
“M”leri kalkmış; “N” ile âlemi seyredenler
-
Dışardan bakanların, ateşe atılmış olarak gördükleri
-
Ateş içinde selâmette olanlar
-
Ateşin ulaşamadıkları
-
“Hasbiyallahu...” sırrı olanlar
“MUHAMMEDİ İLİM”İN YER ALMADIĞI
KUDRET ZUHURU
Muhammedî ilmin, bâtınî ilmin yer almadığı her kudret zuhûru âfâkî seyrden olabilir...
Ya da gafletten!.
İSA ALEYHİSSELÂM,
“KUDRET SIFATI” İLE ZÂHİR OLMUŞTUR
Bkz. İ/İsa a.s
DECCAL’DE AÇIĞA ÇIKAN KUDRET SIFATI
ONUN ZEHİRİ OLMUŞ
VE HELÂKINA VESİLE OLMUŞTUR
Kudret sıfatı da en geniş şekliyle Deccal'da açığa çıkacaktır!
İlim sıfatı, ancak Zâtına seçtiklerinde açığa çıkar... Kudret sıfatından daha faziletlidir!...
İlim sıfatı ise o devirde Mehdi'de de açığa çıkmaktadır!.. Bu yüzden de Mehdi, Deccal’den değerli olmuştur!.
Bunun sonucunda da kudret zuhûru onların zehiri olmuş ve helâk olmuşlardır!... Bu yüzdendir ki, ilimsiz kerâmet açığa çıkarmak bütün evliyaullah nazarında aybaşı gören kadının kanı; olarak nitelendirilmiştir!..
Anlatabildim mi?
(Cin ve ins topluluğuna hitap)
KUDRET SIFATI SİZDE AÇIĞA ÇIKMADIKÇA
BEDENLERİN ÇEKİM GÜCÜNDEN ÇIKIP
GİDEMEZSİNİZ
Semâlarda ve arzda ne varsa O'ndan talep eder; "HÛ" her "AN" yeni iştedir!
Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin-şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan?
Yarın sizinle kalacağız (hesap için) ey suç yüklü ins ve cin topluluğu!
Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin-şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan?
Ey cin ve ins topluluğu! Semâlar ve arzın aktarından (bedenlerinizin çekim gücünden) çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, hadi çıkın gidin (bedensiz yaşayın)! Kudretiniz olmadıkça (kudret sıfatı sizde açığa çıkmadıkça) geçip gidemezsiniz!
Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin-şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan?
İkinizin de üzerine Nâr'dan alev ve duman (bilinç bulanıklığı) irsâl edilir de başarılı olamazsınız!
Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin-şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan?(Rahman/29-36)
İŞİTME SIFATI
"ES SEMİ"
-
Sesin ardındaki tek gerçek
-
Algılama
-
Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basîr ismi özelliğini tetikleyen!
İlgili Âyetler
Allah, onların hakikatlerinin kalplerinden (şuurlarında) açığa çıkışını algılamalarını kilitlemiştir; basîretleri perdelidir. Yaptıklarının sonucu olarak feci bir azabı hak etmişlerdir. (Bakara/7)
O şimşek (hakikat ışığı) neredeyse göze dayalı müşahedelerini kapsayacak. Onlara her aydınlık geldiğinde, o hakikat ışığıyla birkaç adım ilerler, hakikat ışığı kesilince de içine düştükleri karanlıkta kalakalırlar. Allah dilemiş olsaydı Semî ve Basîr isminin onlarda açığa çıkmasını kısardı. Kesinlikle Allah her şeye Kâdîr'dir. (Bakara/20)
Ve hani İbrahim, İsmail ile el BEYT'in (Kâbe-kalp-şuurun 7.kat semâsı) ana duvarlarını yükseltip (şöyle yönelmişti): "Rabbimiz, bizden kabul buyur, şüphesiz ki sen (varlığın hakikati olarak) Algılayan Alîm'sin." (Bakara/127)
Eğer onlar da, sizin O'na iman ettiğiniz kapsamda iman ederlerse, hakikate giden yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, parçalanmış ve dar kafalı olarak kalırlar. Onlara karşı Allah sana yeterlidir! "HÛ"; Es Semî'dir, El Alîm'dir. (Bakara/137)
Artık kim bunu işittikten sonra (vasiyeti uygulamazsa), onun suçu yalnızca onu değiştirenin üzerinedir. Muhakkak ki Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Bakara/181)
Allah adına yaptığınız yeminler; iyilik yapmak, korunmak, insanlar arasını düzeltmek gibi konularda size engel olmasın. Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Bakara/224)
Eğer boşamaya karar verirlerse, şüphesiz Allah Semî'dir, Alîm'dir (niyetlerini bilir). (Bakara/227)
Allah yolunda savaşın ve iyi bilin ki Allah Semî ve Alîm'dir. (Bakara/244)
"DİN"de (Allah yaratısı sistem ve düzeni {Sünnetullah} kabul konusunda) zorlama yoktur!.. Rüşd (Hakikat en olgun hâliyle) ortaya çıkmış, sapık fikirlerden ayrılmıştır. Kim Tagut'u (gerçekte var olmayıp vehim yollu var sanılan kuvvelere tapınmayı) terk eder, (varlığını oluşturan) Allah'a (Esmâ'sına) iman ederse, kesinlikle o kopması mümkün olmayan, hakikatindeki sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah Semî ve Alîm'dir. (Bakara/256)
Er Rasûl (Hz.Muhammed a.s.) Rabbinden (varlığını oluşturan Allah'ın Esmâ bileşiminden) kendisine (şuuruna) inzâl olana (boyutsal bir geçiş yapan bilgiye) iman etmiştir. İman edenler de!.. Hepsi iman etti ("B" harfinin işaret ettiği anlam doğrultusunda) nefslerini oluşturan hakikatlerinin Allah Esmâ'sı olduğuna, meleklerine (nefslerinin aslı olan Esmâ kuvvelerine), Kitaplarına (inzâl olan bilgilerine), Rasûllerine... Onun Rasûlleri arasında (irsâl olmaları konusunda) hiçbir ayırım yapmayız... "Algıladık ve itaat ettik, mağfiretini isteriz Rabbimiz; dönüşümüz sanadır" dediler. (Bakara/285)
Birbirinden gelme, tek bir nesil olarak... Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Âl-i İmran/34)
Hani İmran'ın karısı: "Rabbim karnımdaki çocuğu herhangi bir şarta bağlı olmaksızın sana adadım; benden kabul buyur. Muhakkak ki sen, Semî'sin, Alîm'sin." (Âl-i İmran/35)
Aynı yerde Zekeriyya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana ledünnünden (rahmeti sonucu özel melekî kuvve açığa çıkışıyla) tertemiz bir nesil hibe et. Sen kesinlikle duamı işitensin (yönelişimi algılayansın)."(Âl-i İmran/38)
Hani sen sabah erkenden ailenden ayrılıp iman edenleri savaşmaları için uygun mevzilere yerleştiriyordun. Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Âl-i İmran/121)
Andolsun ki, Allah ; "Muhakkak Allah fakirdir, biz zenginleriz" diyenlerin sözünü algıladı. Dediklerini ve Hakk'ın muradına karşı Nebileri öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: "Tadın yakan azabı!" (Âl-i İmran/181)
"Rabbimiz, gerçekten biz 'Hakikatinizi Esmâ'sıyla oluşturan Rabbinize iman edin' diye imana davet edeni duyduk ve hemen iman ettik. Rabbimiz, suçlarımızı bağışla, yanlışlarımızı sil; sana ermiş kullarınla birlikte olarak yanına al." (Âl-i İmran/193)
Muhakkak ki Allah emanetleri ehillerine vermenizi ve insanlar arasında âdil olarak (herkesin hakkını vererek) hükmetmenizi emreder. Muhakkak Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Kesinlikle Allah Semî'dir, Basîr'dir. (Nisa/58)
Kim dünya nimetlerini isterse, bilsin ki dünyanın da, sonsuz gelecek sürecinin de nimetleri Allah indîndendir. Allah Semî'dir, Basîr'dir. (Nisa/134)
Zulme uğrayan dışında, kötü sözün açıktan konuşulmasını sevmez Allah! Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Nisa/148)
Üzerinizdeki Allah nimetini ve sizi onunla bağladığı sözleşmeyi hatırlayın; hani "İşittik ve itaat ettik" demiştiniz... Allah'tan korunun! Muhakkak ki Allah içinizdekilere, onların Esmâ'sıyla hakikati olarak Alîm'dir. (Mâide/7)
İşte bu, şehâdetlerini onun vechi üzere getirmeleri (Allah adına yapmaları) için yahut da (yalancı şahitlerin) yeminlerinden sonra, yeminlerinin reddolmasından korkmalarına çözümdür... Allah'tan korunun ve algılayın! Allah fâsıklar (bozuk-asılsız inançlılar) topluluğunu hakikate erdirmez! (Mâide/108)
De ki: "Allah'ın dûnunda, sizin için bir zarar veya faydası olmayanlara mı kulluk ediyorsunuz? Allah 'HÛ'dur; Semî ve Alîm." (Mâide/76)
Gecede ve gündüzde her ne varsa O'nun içindir! "HÛ"; Semî'dir, Alîm'dir. (En’am/13)
Onlardan seni duyanlar vardır... Fakat biz, O'nu algılamalarına engel olması için kalplerinin (şuurlarının-anlayışlarının) üstüne perdeler, kulaklarının içine de (anlayışlarına) ağırlık koyduk! Ne kadar delil görseler yine de iman etmezler... Üstelik sana geldiklerinde seninle tartışan o hakikat inkârcıları şöyle derler: "Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil!" (En’am/25)
Ancak algılayanlar (davete) icabet eder! Ölülere (ilimle diri olmayanlara) gelince, Allah onları (ölümü tattıktan sonra) bâ'seder, sonra O'na döndürülürler. (En’am/36)
De ki: "Düşünün bakalım, eğer Allah işitmenizi (algılamanızı) ve gözlerinizi (görmenizi) alsa, kalplerinizi (şuurunuzu) kilitlese, Allah'ın gayrı olarak onu size getirecek bir tanrı mı var?" Bak nasıl işaretleri farklı şekillerle anlatıyoruz, sonra (buna rağmen) onlar yüz çevirip ayrılıyorlar. (En’am/46)
Rabbinin sözü doğrulanmış ve hak edilen şekilde sonuçlanmıştır! O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur... Semî, Alîm "HÛ"dur! (En’am/115)
Helâk olan toplumun mirasçısı olan halk (hâlâ) şu gerçeği fark etmedi mi: Eğer dilesek onların suçları yüzünden onlara musîbetler isâbet ettirir, kalplerini mühürleriz (bilinçlerini kilitleriz) de artık onlar algılayamazlar! (A’raf/100)
Andolsun ki cinn ve insten çoğunu cehennem yaşamı için yaratıp, çoğalttık... Ki onların kalpleri (şuurları) var, (hakikati) kavrayamazlar; gözleri var bunların, onlarla baktıklarını değerlendiremezler; kulakları var bunların, onlarla duyduklarını algılayamazlar!.. İşte bunlar en'am (davarlar) gibidirler; belki daha da şaşkın! Onlar gâfillerin (gılaf içinde-kozalarında yaşayanların) ta kendileridir! (A’raf/179)
Onları hidâyet etmeleri için çağırsanız, işitmezler... Onları sana bakar sanırsın, ama görmezler! (A’raf/198)
Eğer şeytandan bir dürtme seni dürterse, hemen Allah'a (nefsinin hakikati olan Esmâ'sının kuvvesine) sığın... Çünkü O, Semî'dir, Alîm'dir. (A’raf/200)
Kur'ân kıraat edildiğinde, Onu dinleyin ve susun ki size rahmet edilsin. (A’raf/204)
Siz öldürmediniz onları, öldüren Allah'tı! (Oku) attığında sen atmadın, atan Allah'tı! İman edenlere, kendinden (rahmetinden) güzel bir tecrübe yaşatmak için! Muhakkak ki Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Enfal/17)
Hani siz en yakın kenarda idiniz, onlar ise en uzak kenarda... Kervan da sizden aşağıda idi... Eğer onlarla sözleşmiş olsaydınız aynı zamanda bunlar bir araya gelemezdi!.. Fakat Allah, hükmü verilmiş olayı oluşturdu (tesadüf yoktur)! Tâ ki, helâk olan da, hayatta kalan da, Hakk'ın açık hükmü üzere, gereğini yaşamış olsun! Muhakkak ki Allah elbette Semî'dir, Alîm'dir. (Enfal/42)
İşte bu böyledir... Bir topluluk nefslerindekini değiştirmedikçe, Allah onlara (hakikatlerinden) olan nimetini değiştirmez! Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Enfal/53)
Eğer barışa yanaşırlar ise, sen de ona (barışa) yanaş! Allah'a tevekkül et (Allah'ı vekîl tut=El Vekîl isminin kuvvesine yönel)! Çünkü O, Semî'dir, Alîm'dir. (Enfal/61)
Bedevîlerden kimi vardır ki, infak ettiğini boşa gitmiş sayar ve sizde devranın belâsının açığa çıkmasını umarlar... Devranın belâsı üzerlerine olsun! Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Tevbe/98)
Onların mallarından bir sadaka al ki, böylece onları temizleyesin; onunla kendilerini arındırasın. Onlara yönel, dua et... Muhakkak ki senin salâtın (yönelişin) onlar için huzur, güven kaynağıdır. Allah Semî'dir, Alîm'dir. (Tevbe/103)
(Müşriklere) de ki: "Sizi semâdan ve arzdan kim rızıklandırıyor? Yahut işitme ve görme kuvvelerinin sahibi kim? Ölüden (ölü hükmündeki kendini sırf beden sanma yaşamından) diriyi (Hayy olanın Esmâ'sıyla diri olduğu bilincini) kim çıkarıyor ve diriden (Hakikati itibarıyla diri iken) ölüyü (kendi veya karşısındakinin hakikatini görememe veya kendini sırf beden olarak kabullenip, toprak olup yok olacağını sanma hâlini) kim oluşturuyor? Kim Hükmü tedbir ediyor?"... "Allah" diyecekler... De ki: "O hâlde niye korunanlardan olmuyorsunuz?" (Yunus/31)
Dostları ilə paylaş: