Konuşan Kuran("İnsan")
682
|
●
|
Rahman, Esmâ özelliklerini insanda açığa çıkardı.(Ona beyanı öğretti)
|
682
|
●
|
Kelâmullah(Hz.Musa)
|
683
|
●
|
Musa’ya hitap
|
683
|
●
|
Allah, Musa’ya Kelime Kelime konuştu…
|
683
|
●
|
Kelâmı ile Musa’yı insanlar üzerine seçti.
|
684
|
●
|
"Rabbim… Lisanımdaki tutukluğu çöz. Ki sözümü (derinliğine) anlasınlar." (Hz.Musa’nın duası)
|
685
|
●
|
Allah’tan Bi-Kelime (Özel kuvvelerin açığa çıktığı Allah kelimesi-Kendisini tanımladığı Esmâ'sından kendisine vasfettiği bazı mânâları açığa çıkaracağı bir kulu-İsa-Meryemoğlu İsa Mesih)
|
686
|
●
|
“O’nun Kelimesi” (Meryemoğlu İsa Mesih), Kendinden(El Esmâ ül Hüsnâ'sından) bir mânâdır(Ruhtur).
|
687
|
●
|
Rabbine yöneliş hâlindeyken “Allah’tan Bi-Kelime”yi tasdik edici (kuvvelerinin efendisi- nefsaniyetini kontrol eden-varlığındaki Hakk'ı yaşayan) bir neslin müjdelenişi
|
688
|
●
|
Bebek İsa'nın konuşması
|
689
|
●
|
Hz.Zekeriyya'nın, sorunu olmadığı halde, insanlarla "3 Gece" süresince(İnsanlarla el-yüz işaretleri dışında) konuşmaması
|
690
|
●
|
Allah Rasûlü’nün konuşması
|
693
|
●
|
Allah Rasûlü, hevâsından(hayalî şeyleri) konuşmaz!
|
693
|
●
|
Rasûl ile özel (baş başa) konuşma
|
694
|
●
|
Sesini (fikirlerini) Rasûlullah'ın sesinin üstüne yükseltmek {Allah Rasûlünün önüne (beşerî düşünce ve yorumlarla, değerlendirmelerle) geçmek-Birbirine hitap ettikleri gibi (lâubali şekilde) yüksek sesle O'na hitap etmek-Farkında olmadan yaptıkları boşa gitmek}
|
695
|
●
|
Rasûlullah'ın katında sesini kısanlar {Allah'ın anlayışlarının ne seviyede olduğunu ortaya çıkarttığı kimseler-Kendileriiçin bir bağışlanma ve çok büyük karşılık olanlar(Seslenip yanlarına çağırmak, aklını kullanmamak olarak değerlendiriliyor! Dikkat edilesi bir konu! A.H.)
|
695
|
●
|
Rasûlullah'a evinin dışından (dışarıdan) seslenenler {(Çoğunluğu) Aklını kullanmayan-Rasûlullah yanlarına çıkıncaya kadar sabretmeyenler}
|
695
|
●
|
Seslerinizi (fikirlerinizi) O Nebi'nin sesinin (bildirdiklerinin) üstüne yükseltmeyin! Birbirinize hitap ettiğiniz gibi (lâubali şekilde) yüksek sesle O'na hitap etmeyin!
|
696
|
İLÂH OLUŞTURANLARIN
İNANÇ VE UYGULAMALARI, HELÂKI OLUŞTURUR
(Yapmakta oldukları da boştur)
Üzerlerine bu azap geldiğinde: "Ey Musa! Sözleşmene dayanarak, bizim için Rabbine dua et... Şayet bu azabı bizden kaldırırsan, muhakkak ki sana iman edeceğiz ve mutlaka İsrailoğullarını seninle beraber göndereceğiz" dediler.
Kendilerine verdiğimiz mühlet sona erene kadar onlardan bu azabı kaldırdığımızda, bir de bakarsın ki onlar yine sözlerinden dönmüşler!
(Bu sebeple) onlara yaptıklarının sonucunu şiddetle yaşattık; mucizelerimizi-işaretlerimizi yalanlamaları ve onlardan gaflete düşmeleri dolayısıyla, onları denizde boğduk!
Hor görülüp güçsüz bırakılmış topluluğu, içinde bereketler oluşturduğumuz yeryüzünün doğularına ve batılarına mirasçı kıldık... Rabbinin İsrailoğullarına olan o en güzel sözü, sabretmeleri sonucu yerine geldi. Firavun ve halkının yapageldikleri şeyleri ve dikip yükselttiklerini de yerle bir ettik!
İsrailoğullarına denizi geçirttik... Kendilerine ait putlara tapınan bir topluluğa ulaştılar. Dediler ki: "Ey Musa... Onların sahip olduğu ilâhlar gibi bizim için bir ilâh oluştur"... (Musa) dedi ki: "Muhakkak ki siz çok cahilsiniz!"
"Muhakkak ki onların inanç ve uygulamaları helâkı oluşturur! Yapmakta oldukları da boştur."
"O sizi âlemlere (insanlara) üstün kılmışken (hilâfet hakikatini bildirmesi nedeniyle), sizin için Allah'tan gayrı bir ilâh mı düşüneyim" dedi. (A’râf/134-140)
HAYÂLİMİZDE VAREDİP
BESLEYİP-GELİŞTİRİP BÜYÜTTÜĞÜMÜZ(!)
İLÂHLARLA BİRBİRİMİZİ YARGILAR;
TEHDİT EDERİZ…
ZANNIMIZA GÖRE İCÂBET ETMEDİĞİNDE DE
İLÂHLIĞINDAN ŞÜPHE EDERİZ!
Kurân'ı (Hakikat bilgisi ve Sünnetullah'a uymayı) sana farz kılan, şüphesiz ki seni nihai hedefine de ulaştıracaktır! De ki: "Rabbim daha iyi bilir kimin Hakikat rehberi olarak geldiğini ve kimin apaçık sapık inanç içinde olduğunu."(Kasas/85)
Onlardan çoğunluğunun tâbi olduğu, varsandıklarıdır! Muhakkak ki varsayım, gerçeğin yerini tutmaz! Şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarını (Esmâ'sıyla hakikatleri olarak) Bilen'dir. (Yunus/36)
Muhakkak ki Allah semâların (bilinç mertebelerindekilerin) ve arzın (bedendekilerin) gaybını bilendir... Şüphesiz ki O, sadırların (derûnlarınızın) zâtı (hakikati) olarak Alîm'dir.(Fâtır/38)
Hayâline, mantığına ve şartlanmalarına uygun bir ilâhi kafanda yaratıp ona "ALLAH" adını takmak; sonra da herkesi o kafanda yarattığın ilâha göre yargılamak!
Günümüzde insanların büyük çoğunluğu kafalarında tasavvur edip gökte bir koltuğa oturttukları "TANRI"ya tapmaktadırlar.
Bu TANRI şu kadar ya da bu kadar büyüktür! Bazen insanların işlerine karışır, bazen de onları kendi hâline bırakır!!!
Kimi zaman onları sever, kimi zaman yaptıklarına üzülür ama bir türlü onlara müdahale de edemez! Kâh kimilerinden hesap sorar; kâh da milyonlarla insanı katleden, süründüren zâlimlere hiçbir şey yapmayıp onları seyreder!!!
Bazen yahûdilerin ilâhı olur, bazan hıristiyanların, bazen mecûsilerin, bazen diğerlerinin, bazen de hiçbirinin!
Başlar sıkıştığında O'na sığınılır ve herkesin kendi zannına göre icâbeti beklenir; ancak ne yazık ki, çok kere istenen cevap alınmaz!!! Bu defa da bu durum bir sebebe bağlanır.
Bu TANRI herkese bir diğerinin istek ve arzularına göre davranmak zorundadır!!!? Aksi takdirde ilâhlığından şüphe edilir!
“Sen şunu yapmadın, Allah da seni şöyle yapacak" diye ahkâm kesilip; herkes "kendi yarattığı, tasavvurundaki TANRISIYLA" karşısındakini tehdit eder!
Kendine dönük olarak da, çeşitli nimetler beklentisi içine girilir, ne tür fiİller içinde olunursa olunsun.
Oysa...
Evet, oysa...
Kendi hayâlimizde kendi arzu, şartlanma, yapısal özelliklerimize göre îcat ettiğimiz TANRIYI bir süre için bir yana bırakabilsek de; İslam Dîni’nin anlattığı “ÂLEMLERİN RABBI OLAN, ‘ALLAH’ ismiyle işaret edilen anlayışını kavrasak!
Gerçeklerin; hayâlimizde varedip, besleyip, geliştirdiğimiz "TANRI" anlayışı ile hiç bağdaşmadığını bir idrâk edebilsek!
Yaşamı düzenleyen gerçeklerin; yaşamda, kendi boyutları içinde değişmez kanunlar şeklinde gelişen tabiat mûcizesinin, şifrelerini çözmeye çalışsak...
"ALLAH" ismiyle işaret edilen varlığın nizamını, kanunlarını, sistemini, neyi niye, nasıl, neden var ettiğini anlayabilsek. Muhakkak ki yaşama bakış açımız çok büyük açılarla değişecek ve her şeyi çok daha iyi anlayabileceğiz!
Aksi takdirde kozamızda, çevremizde bir kat daha iplik örecek; kozamızdan başımızı çıkarmayı, gerçekleri görmeyi, gerçeklerin âlemine uçmayı istemememiz dolayısıyla da gözümüzü kaynar suda açacağız!
İş işten geçtikten sonra da, ne yazık ki, o günde hiçbir mâzeret kabul edilmeyecektir!
“HAYÂLİMİZDEKİ İLÂH”A DAYALI
İNDÎ HÜKÜMLER
Herhangi bir konuda, herhangi bir âyete ya da hadise dayanmayan bir biçimde, "bu iş şöyledir veya böyledir" şeklinde verilen hükümler; yahut geleceğe dönük bir biçimde "Allah şöyle yapar" gibi verilen indî hükümler; genellikle hep bizim "hayâlimizdeki ilâha" dayanan indî hükümlerdir! Ve bunlardan dolayı da pişman olmamız büyük bir ihtimal mukadderdir!
Öyle ise...
Önce, "hayâlimizdeki TANRIYI" bir yana koyup, "Âlemlerin Rabbı ALLAH"ı öğrenmek mecburiyetindeyiz! Aksi takdirde cehâletimizin bize vereceği zararları şu dünya hayatında idrâk etmemize asla imkân olmaz.
Ne olursa olsun; kimse hakkında bir hüküm vermeyelim ve "Yaptığının neticesine kendisi katlanacaktır. Hüküm Allah'a aittir" diyerek kişisel yorumları terk edelim.
Zâten, biz başkalarını yargılamak için değil. Allah'ı bu dünya hayatında bilmek ve onun yarattığı âlemleri, kanunları, sistemleri idrâk edip, gereğini yaşamak ve ölüm ötesi yaşama hazırlamak için varız!
KURÂN’DAKİ “İLÂH” ANLATIMI
“İLÂH”LIK MEFHUMU YOKTUR!
“İlâh”lık mefhumu yoktur! Kurân‘daki “İlâh” anlatımı, insanları olayın özüne yaklaştırmak içindir!
“NÂS’IN İLÂHI”
-
İnsanın bâtınındaki boyutlar
-
”Ulùhiyet” mertebesine işaret
(Soru: Nâs sûresinde “insanların ilâhına sığınılması” ne demek?)
Bu gibi tâbirlerin hepsi de senin bâtınındaki boyutlara işaret eder, dışarda değil... Kendi özündeki bu boyutları tanımaya çalış.
“İlâhin nas” açıklaması insanlarda “Allah esmâsı”nın açığa çıkmakta olduğuna işaret eder.
“İLÂH” VARSAYIMININ
“ALLAH” ANLAYIŞINA DÖNÜŞMESİ İÇİN
KURÂN’IN
“İLÂH”A-TANRI’YA İNANANLARA HİTABI
"Kesinlikle ben, ben Rabbinim! Hemen iki nalınını (beden ve bilinç bağlarını terk et; şuur olarak kal) çıkar; gerçekten sen mukaddes vadin Tuva'dasın!"
"Ben seni seçtim! O hâlde vahyolunan bilgiyi algıla!"
"Muhakkak ki Ben, evet Ben Allah'ım! Tanrı yok, sadece BEN! Bana (Esma özelliklerimi açığa çıkarma işlevinle) kulluk ettiğinin farkına var! Beni hatırlaman için salâtı yaşa!" (Taha/12-14)
"AHAD" ile "HAYY"; "ALİM" ile "MÜRÎD"; "HAYY" ile "KÂDİR"; ve tüm kompozisyonlarla anlatılanlar, hep aynı, tek, “ALLAH” adıyla İŞARET EDİLENdir!.
Yani, bütün bu anlatılanlar ile târif edilen aynı Tek "ZÂT"tır!. O Tek "ZÂT"ın değişik vasıflarıdır, özellikleridir bu isimlerle işaret edilenler...
Öyle bir, TEK "ZÂT" ki, baş - son gibi kavramlardan beri; sınırsız-sonsuz; bölünmesi, cüzlerinin varolması muhâl; sayısız mânâlara sahip; sonsuz - sınırsız, cüzleri olmayan irade; sonsuz - sınırsız cüzü olmayan kudrettir; varlığının dışında ikinci bir varlık düşünülemez; içi ve dışı yoktur, merkezi özü olmaktan münezzehtir!. Kısacası, "AHAD"tır. TEK'tir!.
İşte öyle bir “ALLAH”tır ki Hazreti MUHAMMED'İN açıkladığı “ALLAH”; O'nun dışında ya da içinde kavramı olmaksızın; bir ikincisi; ya da ikinci bir varlık, mevcut bir şey düşünülemez!.
Bu arada, konuya vukûfu olmayanların düşecekleri bir hatayı önleme amacıyla, şu hususu da belirtmeden geçmeyelim...
Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli yerlerde “İlâhımız”, “İlâhınız” gibi ifadeler geçmekte; ancak akabinde de “İLÂH”ın, “ALLAH” olduğu vurgulanmaktadır.
Peki bu duruma göre, “ALLAH”ın, bir “İlâh” yani “tanrı” olduğu ileri sürülemez mi?..
Sürülemez!.
Bu gibi tanımlamalar, “İlâh”a yani “tanrı”ya tapanlara yapılan açıklamalardır. Tıpkı uyuklayacağı düşünülen tanrıya inanan ilkellere verilen “Allah uyuklamaz” cevabında olduğu gibi!
Yani onlara denilmektedir ki;
“Sizin, İlâh sandığınız, tanrı dediğiniz şey mevcut değildir; gerçekte var olan SADECE “ALLAH”tır!. Sizin ve bizim “İlâh”ımız hep aynı ve tektir... Ve dahi o da “ALLAH”tır!”
Evet, bu açıklamalardan gaye, o kişilerin belirli bir “tanrı” varsayımından kurtulup, “ALLAH”ı idrâk etmeye çalışmalarıdır.
Zira, Kur'ân-ı Kerîm’de, şayet dikkatle tetkik edilirse görülecektir ki, bu tür hitaplar hep “müşriklere”, yani "ALLAH" kavramı dışında bir “TANRI” varsayıp, ona tapanlara yapılmaktadır. Tâ ki, onlarda mevcut olan “İlâh-Tanrı” varsayımı, “ALLAH” anlayışına dönüştürülsün.
ALLAH İLE BERABER
BİR "İLÂH" (Tanrı)OLUŞTURMA!
Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (zanla karar verme)! Muhakkak ki sem' (algılama), basar (değerlendirme) ve fuad (Esmâ mânâ özelliklerini şuura yansıtıcılar-kalp nöronları), işte onların hepsi ondan mesûldür (Şuur algılayıp değerlendirerek hakikatini yaşamak mecburiyetindedir. Kendini zanna dayalı verilerle duyularına kaptırırsa sonucunu yaşar)!
Arzda benlikle kendini bir şey sanarak yürüme! Kesinlikle sen ne arzı asla delebilirsin; ne de boyca dağlara erişebilirsin!
Kötü olan bu davranışlar, Rabbinin indînde hakikatine yakışmayan, sonucu çirkin davranışlardır!
İşte bunlar, Rabbinin sana hikmetten vahyettikleridir. Allah ile beraber bir tanrı da oluşturma! Sonra pişmanlıkla kendi kendine söver hâlde ve (hakikatindekilerden) uzaklaştırılmış olarak Cehennem'e girersin!
Rabbiniz sizi seçti oğullar için de, (kendisi) meleklerden dişiler mi edindi? Muhakkak ki siz çok azîm laf ediyorsunuz!
Andolsun, şu Kurân'da (hakikati) temsillerle, türlü anlatım yollarıyla açıkladık ki düşünüp hatırlasınlar; fakat bu, onların ancak uzaklaşmalarını arttırıyor. (İsrâ/41-44)
İKİ İLÂH EDİNMEYİN!
'HÛ', sadece Ulûhiyet sahibi BİR'dir.
Allah'ın yarattığı şeyleri görmediler mi ki, gölgeleri (varlıkları) boyun bükerek, Allah'a (hakikatleri olan Esmâ'ya) secde eder hâlde, sağdan (hidâyet) ve sollardan (dalâlet) döner durur.
Semâlar ve arzda bulunan (hareket eden tüm) canlılar ve melâike (ruhanî ve cismanî âlemlere ait varlıklar ve kuvveler), hiç kibirlenmeksizin (benliğe kapılmaksızın) Allah'a secde ederler (Allah'a mutlak teslimiyet hâlindedirler). (49. Âyet secde âyetidir.)
Derûnlarından hükmeden Rablerinden korkarlar ve emrolunduklarını yaparlar.
Allah buyurdu ki: "İki ilâh edinmeyin! 'HÛ', sadece Ulûhiyet sahibi BİR'dir (cüzlere ayrılmayı ya da cüzlerin bütünü olmayı kabul etmeyen TEKilliktir)... O hâlde yalnız Ben'den korkun."
Semâlar ve arzda ne varsa O'nun içindir! Din de daimî-ebedî-yalnız O'nundur! Allah'ın gayrından mı sakınıyorsunuz? (Nahl/48-52)
"YARATILMIŞ”,
İLÂH OLMAZ!
Esas itibariyle Allah’ı seyir, ilimden ibarettir.
Yani , rü’yet, ilimdir!.
İlmin dışındaki bir rü’yet ise hayale girer!. Tahayyül sùretiyledir!.
Çünkü görme mânâsındaki bir rü’yet ancak bir ilâh için, yaratılmış bir ilâh için söz konusu olur! Yaratılmış ilâh olmaz!.
Yaratılmış ilâh olmazsa, yaratılmamışın görülmesi zaten mümkün olmaz!. İnsan yaratılmıştır, bunu daha evvel konuştuk... Yani, belli isimlerin mânâsının aşikâre çıkışıyla varolan varlık, bu yönüyle yaratılmıştır!. Yaratılanın yaratanı ihata etmesi, görebilmesi zaten muhaldir!.
SEMÂLARDA VE ARZ’DA
ALLAH’TAN BAŞKA İLÂHLAR(Tanrılar) OLSAYDI,
İKİSİ DE DÜZENİNİ YİTİRİRDİ...
Bilakis biz, Hakk'ı (hakikati) bâtılın (vehme dayalı fikirlerin) üzerine indiririz de, onun düşünce sistemini paramparça eder... Bir de bakarsın ki o can çekişerek yok olup gider... Tanımlamalarınızdan dolayı yazıklar olsun size!
Semâlarda ve arzda kim varsa O'nun (El Esmâ mânâlarının açığa çıkması) içindir! "HÛ"nun indînde olanlar, O'nun kulluğunu ne benliklerini katarak büyüklenmiş olurlar; ne de bezginlik duyarlar!
Gece ve gündüz (yaratılış amaçlarındaki işlevlerine devam suretiyle) tespih ederler; Hiç kesintisiz!
Yoksa onlar yeryüzünde kabirdeki ölüleri (bedenlerdeki şuurundan gâfil bilinçleri) dirilten (hakikatlerini hatırlatıp yaşatan) tanrılar mı edindiler?
Eğer o ikisinde (semâlar ve arz) Allah'tan başka tanrılar olsaydı, elbette o ikisi de düzenini yitirirdi! Arş'ın Rabbi Allah, onların vasıflamalarından münezzehtir.
Yaptığından soru sorulmaz! Onlar sorgulanır (yaptıklarının sonucu yaşatılır)!
Yoksa O'nun dûnunda tanrılar mı edindiler? De ki: "Kanıtınızı getirin hadi! Bu (lâ ilâhe illâllah) benimle beraber olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir); benden önce olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir)"... Hayır, onların çoğunluğu Hakk'ı bilmiyorlar... Bundan ötürü yüz çeviricilerdir.
Senden önce bir Rasûl irsâl etmedik ki Ona: "Tanrı yoktur, sadece Ben! O hâlde bana kullukta olduğunuza iman edin" diye vahyetmiş olmayalım. (Enbiyâ/18-25)
ALLAH ULÛHİYETİ
BEŞERDE ZÂHİR OLMAZ!
Hiçbir isimden türememiş olan "Allah" İsmi, tamamıyla özel-has ismidir “Ulûhiyet"in!
“Allah” adıyla işaret edileni bilmeyen HADdini bilmez!.
Nefs, nefs'tir; sâfiye bile olsa!. Allah ulûhiyeti beşerde zâhir olmaz.
KIYAMET SÜRECİNDE
ULÛHİYET HÜKÜMLERİNE GÖRE ÖLÇÜTLER
KONUR…
“İLÂH”-“TANRI” KAVRAMINI
ORTADAN KALDIRAN ANLAYIŞ
BU VARLIĞIN ÖTESİNDE-ÖTENDE
AYRI BİR TANRI KABUL ETTİĞİN AN, HAYALİNDEKİLERLE ONU BEZEMİŞ
VE O HAYÂLİ TANRININ DA KULU (Kölesi)
OLMUŞ OLURSUN!
Eğer ki sen kaba mânâda bu varlığın tek bir asıldan geldiğini ve bu aslı meydana getiren varlığında "Allah" olduğunu kabullenmediğin takdirde; mutlaka, bu âlemin bu varlığın ötesinde, bir "TANRI" kabul etme durumuna girersin!..
Bu varlığın ötesinde, ÖTENDE ayrı bir TANRI kabul etme durumuna girdiğin anda da, böyle bir varlık gerçekte olmadığı için; yanlış neticede, anlayışına uygun vasıflara sahip bir TANRI kavramına götürecektir seni!..
Böylece, sen, kendi kafanda, kendi anlayışında, kendi yapına göre bir TANRI yaratmış olacaksın!.. Kabullenmiş olacaksın!..
Böyle bir TANRIYI kabullenmenin sonucunda da, kendi elinle yarattığın "tanrı"nın kölesi olmuş olacaksın!.. Kulu olmuş olacaksın!.. Kul, köle mânâsındadır.
Dolayısıyla ki, insanlar genellikle, kendi hayallerinde yarattıkları "tanrı"ya "Allah" adını takarlar; duymaları yoluyla, şartlanmaları yoluyla; kendi yapılarına uygun, kendi yapılarının gerektirdiği mânâlarla onu bezerler ve ondan sonra da "Allah" şöyledir, "Allah" böyledir diyerek, kendi düşünce yapılarının şekillendirdiği "tanrı"yı, "Allah" diye bir başkasına târif ederler!..
İşte bunu bilme sadedinde varlığın yapısı, evrenin yapısı, insanın yapısı gibi konuları konuştuk. Bunların neticesinde görülür ki; bütün bu çokluk olarak görülen âlemdeki birçok varlık, çeşitli isimlerle anılan bir çok varlık, aslında tek bir cevherden, tek bir nesneden meydana gelmiştir!.. O bir tek nesne, tek bir özden, dışta ayrı ayrı bir çok varlıklar mı meydana gelmiş, hayır!..
Şimdi bunun misâlini şöyle vermek gerekir: Bir tohum düşünün, bu tohumu ekiyorsun, bir çekirdek ve bundan koskoca bir ağaç çıkıyor, meyvalar çıkıyor! O çekirdek, o ağacın her meyvesinde mevcuttur! O ağaçta, o çekirdekte mevcut olandan başka bir şey yoktur!.. Tabiî, bu çokluk âleminin bir misâli, hakikate tam uygun değil ama meseleye yaklaştırma bâbında yardımcı olur.
İLÂH TASAVVURUNUN GERÇEĞİ,
VAREDİCİ OLAN ALLAH’TIR!
-
“Tanrı” kelimesi sıfatları anlatan bir kelimedir. "Allah" İse "Tek Zât'ın İsmi"dir.
-
“Tanrı“, tapınılacak ötendeki varlık, “Allah“ ise kulluk edilegelmekte olan Özündeki Hakikattir!(Bir tanrı değildir!)
-
Vargördüğümüz varlıkların dışında ötesinde tapınılacak bir Tanrı değildir!
-
Allah tanrılara kıyas olmaz!
-
Tanrıya tapınılır, Allah’a kulluk edilir!
-
“Tanrı”lar ulu olabilir... "Allah" ise "Ekber"dir!
-
Allah, bir ”Hâkim Tanrı“ değildir!
-
Afrika’daki “Tanrı kulu” kabilesinin totemi ne ise, “Allah” İsmiyle işaret edilenin indinde de insanların “Tanrı-İlâh” düşüncesi odur!
-
“Allah“ özel ismi “Tanrı“ genel ismi ile tercüme olunamaz!
-
Hayâldeki “Tanrı“yı bir yana koyup “Âlemlerin Rabbı olan Allah“ı öğrenmek mecburiyetindeyiz!
-
Anlayışımızı “Tanrı“ kelimesi ile sınırlarsak,“Hilâfet sırrından mahrum kalırız.
-
Şehâdet etmektedir ki Allah, Kendisinden gayrı varlık mevcud değildir!
“İLÂH” VARSAYIMI-TASAVVURU,
SENDE VAROLAN DÜŞÜNCENİN GERÇEĞİNİN
ALLAH (“Ulûhiyet sahibi Tek”) OLDUĞUNA
İŞARET EDER!
Bu seyr içinde
tek Varedici olan Allah’ı idrâk etmeye çalış…
Seni âlemler (insanlar) için sadece rahmet olarak irsâl ettik!
De ki: "Bana sadece şu vahyolunuyor: Sizin tanrı diye düşündüğünüz sadece Ulûhiyet sahibi TEK'tir! Siz müslimler misiniz (teslimiyetinizin farkında mısınız) peki?"
Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Eşit olarak size bildirdim... Size vadolunan şey (uyarıldığınız ölüm) yakın mıdır, uzak mıdır, bilmiyorum."
Dostları ilə paylaş: |