Ahmed hulûSİ’de kavramlar


İman ise, aklı da duyguları da bastırır. Kişideki iman kavramı, imanı oluşturan güç, hem aklın hem duyguların üstüne çıkar



Yüklə 1,92 Mb.
səhifə11/20
tarix06.03.2018
ölçüsü1,92 Mb.
#44715
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   20

İman ise, aklı da duyguları da bastırır. Kişideki iman kavramı, imanı oluşturan güç, hem aklın hem duyguların üstüne çıkar. Yani bir insan aklıyla A şıkkı doğru derken duyguları onu B şıkkına götürür; duygular akla üstün gelir. O anda iman gücü devreye girerse o duyguların üstüne çıkar . Duyguların üstüne çıkar ve duyguları kontrol ederek aklın A şıkkını uygulamasını temin eder. Bunun çok basit misalini veriyim:

Bir insana gündüz pekçok şeyi anlatırsınız aklıyla o sizin anlattığınızı anlar fakat duyguları ağır bastığı için sizin o anlatığınız şeyi uygulamaya girmez.  Fakat geceleyin bir rüya görür. Geceleyin o gördüğü rüya, onun iman devresiyle alâkalıdır ve sabah kalktığı zaman hiçbir duyguyu dikkate almadan o rüyada gördüğü şeyi uygulamaya sokar. Hattâ bu cinnet devresine kadar da gider. Meselâ bazısı rüyasında görüyor, diyor ki; ben peygamberi rüyamda gördüm bana oğlunu kes dedi, kızını kes dedi”

 Bu, olayın iman devresini etkilemesiyle o kişinin gidip hiç aklını da duygularını da kullanmadan o fiili yapmasıdır.

Halbuki rüyada görülen bir semboldür. Meselâ Hz. İbrahim’in oğlu İsmaili kesmesi olayı. Bu bir semboldür. Yani içindeki evlad sevgisini kes at anlamınadır. Fakat câhil insan bunu anlamaz, gider gerçekten çocuğunu kesmeğe kalkar, veya karısını kesmeye kalkar. halbuki o gördüğü rüya, içindeki ilhamdır. Yani “bu kadar tapınacak düzeyde oğluna veya karına veya dünyaya bağlanma” anlamına... “bu sevgiyi kes at içinden bu kadar bağlı olma” anlamınadır.

Siz bir konuya iman ettiğiniz zaman sizi o imanın gereğini uygulamaktan kesip alakoyacak duygulara yer kalmaz. Yer kalmayınca imanla akıl bütünleşir ve insanı zirveye çıkartır. İnsanlığının zirvesine çıkartır. EŞREFİ MAHLÛK durmuna sokar

İşte onun içindir ki Kurân akla dayalı verileri doneleri ortaya koymasına rağmen İMAN esasına dayalı olarak gelmiştir: ki duygular, hisler, aklın gereğini uygulamaktan insanı alakoymasın!



Şimdi anlatacağım hikâyeyi sen de iyi dinle....



Efendim bazılarınız bilir ya...

Câmi büyükmüş... Hoca hayli yaşlı, kürsüde vaaz veren... İhtiyar kadının da kulakları ağır işitiyor, arkada kadınlar safında... Mâlûm, kulağı ağır işitene işittirmek bir hayli zordur!.

Neyse, anlatılanları dinlemeye çalışmış ömrünün son demlerini yaşayan kulağı ağır işiten!. Ama bir yandan da, aklı bin türlü işte; bir hobisi de vaaz dinleyip tatmin olmak; işte bunu da yapıyorum, diye...

Bu arada anlatılanlar anlatılmış, herkes aldığı kadarıyla dışarı çıkmış, kulağı ağır işiten, yanaşmış hocaya sormuş...

-Hocam galiba sen çok güzel şeyler anlattın da, ben tam anlayamadım!.

Biraz uzak düştüm senden... Biraz da kulağım ağır işitiyor... Biraz da yaşlılık; kafam çok dolgun!.

Hani dedin ya, kadının biri kızını asacakmış ağaca da, yerden bir keçi fırlatmış melekler... O da o keçiyi asmış!. Ne mubârekmiş o... Şunu anlayamadım?... Keçiyi nasıl asarak kurban etmiş!!!.???

Hoca, kulağı ağır işiten yaşlıya bakmış, bakmış, bakakalmış!.

Uzun uzun ne diyeceğini düşünmüş, Allah’ın ağır işitenini kırmamak için...

Sonra sâkin sâkin baştan başlamış olayı yeniden anlatmaya....

Demiş... Anam, o kadının biri değildi... Tevhid Rasûlü İbrahim aleyhisselâm idi... Sözkonusu olan kızı değildi... Oğlu İsmail aleyhisselâm idi... Asmayacaktı, kurban etmesi gerekiyordu... Yerden değil... Semâdan!. Keçi değil bir koçtu!.

Anacım... anladım, diye dinlemişsin; ama bakıyorum ki anlattıklarımın hiç biri sana ya ulaşmamış, ya da bambaşka bir şekilde ulaşmış!.

Gel, yaşın epey ilerlemiş de olsa, gene de fırsat kaçmış sayılmaz!.

Yakın gel de artık; iyi dinle anlattıklarımı!. Ona göre düzenle yaşamını... Bir daha dünyaya geri gelip, yanlışlarını düzeltme şansına sahip olmayacaksın, Kurân‘a iman ediyorsan!.

İşte hikaye bu!.

Nereden geldi bu hikâye aklıma bilmiyorum ama... İbrahim aleyhisselâmdan galiba...

Size bir şey sorayım önce... Deseler ki size:

İbrahim diye bir peygamber varmış... Önce yıldızlara yönelmiş, benim Rabbim bu diye, sonra aya, sonra da güneşe... İnanırsınız MI?...

Evet, hepinize sorum bu?...



GERÇEK KURBAN,



ETİ-KANI OLAN NESNE DEĞİL;

TAKVA GEREKLİ OLAN NEFSLERİNİZDİR!

Onların etleri de kanları da Allah'a asla erişmez; fakat sizden O'na takva (itaatle elde edilecek yararlar) ulaşır... İşte böylece (Allah) onları size boyun eğdirdi ki; size hakikati fark ettirdiği kadarıyla Allah'ı tekbir edesiniz... Muhsinleri müjdele!

Muhakkak ki Allah iman edenlere sahip çıkar! Muhakkak ki Allah hiçbir hain (emanete ihanet eden) ve nankörü (verileni değerlendirmeyeni) sevmez! (Hac/37-38)



MUCİZENİN MEYDANA GELMESİNE



VESİLE OLAN ANLAYIŞ…

Allah’a güvendiği-O’na bağlandığı ve işini O’na bıraktığı içindir ki, Hz.İbrahim yavaş bir şekilde ateşin içine düşer…Fakat ateş Onu yakmaz!



"NOKTA"SINDAKİ KUDRETE



ERMİŞ OLANLARA ATEŞ ULAŞMAZ…

ONLAR,


ATEŞ İÇİNDE SELÂMETTEDİRLER!

Sır, “nokta”ndaki kudrette!

Sende bunu açığa çıkarttığında yağmur gibi üzerine düşmeğe başlar çevrenden iftiralar, yalanlar saptırmalar, karalamalar! Belâlar iner üzerine!

Seni ve senden açığa çıkanı ÖRTMEK için! Lâyık olmayanlar, senden açığa çıkandan uzak dursun diye!

Nokta”ndaki kudret, yeryüzünde insana bahşedilmiş tek ve en değerli şeydir! Ancak pek az kişide açığa çıkartılan bir değerdir.

Değerlidir bu şeydendiğinde, onun için yaratılmamış olanlar da bir anda o değerli şeyi elde etmek için ona yönelirler...

Oysa korunması ve lâyık olmayan ellere geçmemesi gerekir onun!

Bu yüzden de birileri harekete geçirilir ve ehil olmayan insanların o çok değerli ilimden uzaklaşmaları için, ilim kaynağına her türlü çamur, iftira atılmaya, yalanlar uydurulmaya başlanır!

Yaradılışı dedikodu ile ömür tüketmek veya evcilik oynayarak senaryodaki kulluklarını tamamlamak üzere olanlar, konunun bu yönüne eğilerek, esastan, ilimden koparlar ve böylece dünyaya dönük yaşantılarına devam ederler!

Nokta”sındaki kudrete ermiş olanları, dışardan bakanlar, ateşe atılmış olarak görürler! Oysa ateş içinde selâmettedir onlar! Çünkü “hasbiyallahu...” sırrı vardır onlarda! Ateş onlara ulaşmaz!

Bilirler kendilerine ateş atanları, nedenlerini; bilgileri belgeleri vardır ellerinde, ama dönüp bakmazlar bile geriye!

Onlar “nokta”larındaki sırrın getirisiyle, seyr hâlindedirler olup biteni!

Onlarda “M” kalkmıştır! “N” ile seyrederler âlemi!

Atılan ateşler “M”ye ulaşır ancak! “M”si kalmamışların azabı kalmaz!

Kudret nazarıyla seyrederler hikmet yurdunu!

Belânın da, yalanın da, iftiranın da, saptırmanın da hikmetlerini!



“İBRAHİM”İN DİNİ



  • Allah Fıtratı

  • İslâm Fıtratı

  • "Fıtrat” Dini

  • “Tek Din”

  • Varlığın oluşturulma programı

  • Allah’a teslim olma Sistemi

  • Teslim olunmuşluğun idrâkı

  • Yaratılış programına kayıtsız şartsız uyma

  • “Hanîflik”

  • “TEK” bir dışında ikinci bir varlık kabul etmemek

  • “Doğru” yol(Sırat-ı Mustakîm)

  • “Hak’ka yönelme

  • Allah’a ortak koşmama

  • Ana Program

  • Rabbinin Bilme Yetisi

  • Tevhid İnancı

"İSLÂM"!

Hani Ona Rabbi: "Teslim ol" demiş, O da: "Âlemlerin Rabbine teslimim" demişti (İbrahim'e Âlemlerin Rabbine teslim durumunda olduğu fark ettirilmişti). (Bakara/131)



"FÂTIR", dilediğini gerçekleştirmek üzere, birimleri o gayeyi oluşturacak biçimde yaratandır!...



"Fıtrat dini" ise, yaratılış programına kayıtsız şartsız uyum zorunluluğudur!...

Sonra duhan (şekillenmemiş fıtrî benlik) hâlindeki semâya (bir kısım Esmâ mânâlarını açığa çıkarmak suretiyle) yerleşerek, ona (şuura) ve arza (bedene) dedi ki: "İsteyerek yahut zorunlu olarak gelin (Esmâ'mın gereğini açığa çıkarın) ikiniz!" İkisi dediler ki: "İsteyerek, itaat ediciler olarak geldik!" (Fussilet/11)

 Göklerin ve yerin "FÂTIR"ının ALLAH " olup; onları “fıtrat” üzere yaratmış olduğunu düşünürsek; elbette ki, onların, fıtratlarına göre yaratılış görevlerini, yerine getirmemeleri düşünülemez!.

Nitekim, aşağıdaki âyet de, her şeyin, “fıtratları sonucu olarak kendi varoluş programları doğrultusunda fiiller ortaya koyduğuna”, işaret eder..

 -"Kul, küllün ya'melu alâ şâkıletihi!." (İsrâ/84)



De ki: "Herkes yaratılış programı (fıtratı-şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar!

 Yani, "ALLAH"ın "FÂTIR" olması, tüm, canlı ve cansız diyerek bize göre ayırım yaptığımız varlıkların, yaratılış programları gereği olarak "kulluk" etmekte oldukları sonucunu ortaya koymaktadır....



Bu konuya en büyük açıklığı getiren şu âyeti hemen hatırlayalım:

 -"Kada rabbüke ella ta'büdu illa iyyahu" ....



Rabbin, sadece O'na kulluk etmenizi hükmetti… (İsrâ/23)

 Şimdi burada dikkat edelim;

 -"RABBIN HÜKMETTİ Kİ"; denilmekte....

 Peki, "RAB"bın "HÜKMÜ", yani, " KAZASI " değişebilir mi?

Hemen Hazreti Rasûlulllah aleyhisselâmın duasını hatırlayalım:

 -Allahumme lâ mânia lima a'teyte, ve lâ mutıe limâ manâ'te, ve lâ râdde limâ kadâyte!

 -Allah’ım, kimse verdiğine mâni olamaz; vermediğini verecek de yoktur; KAZÂNI yani HÜKMÜNÜ reddedecek, yani değiştirecek, bir güç de mevcut değildir... (Hadîs)

 Yani, "RAB"bın "KAZÂSI"="HÜKMÜ" asla değişmez!. Ve kesinlikle yerine gelir!..



Semâlarda (bilinçli) ve arzda (bedenli) kim varsa, O'nun içindir... Hepsi O'na itaat hâlindedir. (Rûm/26)

 Eğer, Allah, kendinden gayrıya kulluk edilmemesini hükmetmiş ise, -ki böyledir-, artık hiç bir birimin, O'ndan gayrına kulluk etmesi mümkün olmaz!..

Ki, geçmişte yaşamış değerli “öze ermişlerden” birisi bu konuda şunu söylemiştir:

-Allah, kendisinden gayrına kulluk edilmemesini KAZA ettiği içindir ki, bütün varlıkları kendi esmasıyla yaratmıştır!. Tâ ki, kim, neye kulluk ederse etsin, gerçekte, hep, daima, bütün kulluklar O'na yapıla!.

İşte "FÂTIR", gökleri ve yeri hangi gaye uğruna, hangi işlevi yerine getirmek için programlayarak yaratmış ise, o yaratılmış olanların da o gayenin dışına çıkan işleri yapması asla mümkün olamaz!.

Şimdi İbrahim aleyhisselâmın "ALLAH"a yönelişindeki bilinci ifade şekline dönelim:

 - Muhakkak ki ben vechimi (bilincimi) hanîf (tanrı objesiz) olarak, semâlar ve arzın Fâtır'ına (her şeyi yaratış amacına göre programlayarak Yaratan'a) yönelttim... (En’am/79)

 Yani, "farkettim ki, göklerde ya da yerde tanrılığı-ilâhlığı kabul edilesi bir nesne yoktur ki, ben onu put edinip, ona tapınayım!... Bu sebeple, ben şuurumla, gökleri ve yeri dilediği şekilde meydana getirip onların hepsi üzerinde her an hükmü geçerli olan FÂTIR'a yöneldim..."

 -HANÎFEN... (6-79)

 “HANÎF” olarak!. Yani, göklerde ya da yerde “tapınılacak bir tanrı olmadığı” bilinci içinde!.. Putları, tanrıları kabul edemeyecek bir idrâka ermiş olarak... Tüm varlığı, tüm evreni, tüm sistemi, tüm düzeni dilediği gibi ve hükmü her an geçerli bir şekilde var eden sınırsız ilmi ve Gücü idrâk ettiğim için, ötede tapınılacak bir tanrı olmadığı bilincinde olarak!...

 -Müşriklerden değilim!.

 “ALLAH, VÂHİD-ül AHAD” olduğu halde; ben “Allah yanısıra tanrı kabul edenlerden” değilim!.. Mutlak varlık, " ALLAH" olduğu halde; ben, tanrı kavramını kabul edenlerden ve böylece de şirke düşenlerden değilim!.. "ALLAH" yanısıra TANRI kabullenmek, ya gökte ötede birini kabullenmek şeklinde olur, ya da Firavun. Nemrut, Deccal gibi kendilerinin TANRI , RAB olduğunu iddia edenlerin, bu iddialarını kabul etmek suretiyle olur.



VASİYETİ


Hani Ona Rabbi: "Teslim ol" demiş, O da: "Âlemlerin Rabbine teslimim" demişti (İbrahim'e Âlemlerin Rabbine teslim durumunda olduğu fark ettirilmişti). (Bakara/131)

İbrahim (bu gerçek doğrultusunda) oğullarına vasiyette bulundu, Yakup da: "Oğullarım, Allah sizin için bu dini (sistem anlayışını) seçti. Allah'a teslim olmuşluğunuzun farkında olmadan sakın ölmeyin." (Müslim, Allah'a tam kesin teslim olmuş olduğunun bilincine ermiş olan.) (Bakara/132)

Deyin ki: "(Biz tüm varlığın aslı ve hakikati olan) Allah'a, bize inzâl olana, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve oğullarına inzâl olunana; Musa ve İsa'ya verilenlere; Rablerinden Nebilere verilenlere iman ettik... Onlardan hiçbirini ayırmayız bu yönden. Biz O'na teslim olmuşlardanız!"(Bakara/136)



GENETİK MİRASI…



  • Zürriyeti

  • Genetik özelliklerinin devamı

Muhakkak ki Allah Adem’i, Nuh’u, Al-i İbrahim’i ve Al-i İmran’ı âlemler (insanlar) üzerine ıstıfa etmiş/seçmiştir. (Bunlar) zürriyyet olarak birbirinden gelmedir... Allah Semi’dir, Aliym’dir. (Al-u İmran/33-34)

Muhsin olarak (varlığının Hakka ait olduğu müşahadesiyle) vechini (aşikar olan varlığını) Allah’a teslim edenden (yani, Allah Esmasının bir zuhuru olarak varolduğunun, zatının hiç bir zaman varolmadığının idrak ve irfanı ile vahdeti müşahade edenden) ve haniyf olarak (tanrı kabulsüz) İbrahim’in milletine tabi olandan, diyn olarak daha güzel kimdir?.. Allah, İbrahim’i halil edindi.

Semavat ve Arz’da ne varsa Allah’ındır... Allah, Bi-külli şey’in Muhiyt’tir (Semavat ve Arz ve onlarda olan herşey O’nun sıfatlarının tecellileridir; vücud O’nundur). (Nisa/125-126)



“HAKİKAT”E YAKÎN ELDE ETME



“CENNETTEKİ UZUN BOYLU ADAM”

VE ETRAFINDAKİ ÇOCUKLAR

(Fıtrat üzerine ölen her çocuk)

(Soru: Bir Hadis’te geçen "Cennet’teki uzun boylu adam İbrahim'dir..." sözündeki "uzun boy"dan ne kastedilmektedir Üstadım?)

-Hakikata yakin elde etme!.



Ebu Hüreyre r.a. den:



Rasûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Her doğan, ancak fıtrat dini üzerine doğar; sonra ana ve babası onu yahudi ve hırıstiyan ve mecûsi yaparlar.

Tıpkı bütün uzuvları tamam olarak hayvan yavrusunu dünyaya getirdiği gibi; siz o yavruda bir eksiklik görür müsünüz?!

Sonra Ebu Hüreyre (r.a.): isterseniz

"Yüzünü ALLAH'ın o fıtratına çevir ki insanları, o fıtrat üzerine yaratmıştır. "(Rum, 30) meâlindeki âyeti okuyunuz dedi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud- Tırmizî)

Cennetteki uzun boylu adam, İbrahim a.s.'dır. Etrafındaki çocuklara gelince, onlar fıtrat üzerine ölen her çocuktur. Müslümanlardan biri:

-Ya Rasûlullah, müşriklerin de küçük çocukları buna da dahil mi? diye sordu.

Rasûlullah (salla'llâhu aleyhi ve sellem):

- Evet müşriklerin de çocukları, buyurdu. (Buhari)



ALLAH RASÛLÜ VE SON NEBİ



MUHAMMED MUSTAFA’NIN CEDDİ DE

İBRAHİM NEBİ İDİ…



İslâm'ı anlamak istiyorsanız, bir Mevlâna'ya bakın... Bir Yunus Emre'ye bakın... Bir Hacı Bektaşi Veli'ye bakın... Bir Ahmed Yesevi'ye bakın...

Kendinize örnek alacağınız o kadar mânâ ehli, o kadar çok sır ehli zevat var ki!...

Bunlar işte, İslâm'ı temsil eden kişiler!. Bunlar işte Muhammediliği temsil eden kişiler!.
Sizin başınızı yana eğmenize, sizin kolunuza kısa gömlek giymenize, sizi namaz kılarken başınıza takke takmamanıza bakıp da suçlayanlar İslâmiyeti bilmiyorlar!.

"İslâm'ın Düşünce Sistemi"ni, "İslâm'ın ruhu"nu anlamak istiyorsanız sizin bakıp yöneleceğiniz  kişiler, o mânâyı paylaşan o yüce zâtlar!

İşte "Ben Muhammediyim" diyorum! Ki bunun mânâsı; “ben insanların tarikatları, mezhepleri, inançları ne olursa olsun onlara rahmetle yönelme durumunda olanlardanım” demek istiyorum…



Muhammed Mustafa'nın ceddi de İbrahim Nebi idi.

Size O’nun bir olayını anlatarak konuşmama son veriyorum…

İbrahim Nebi, biliyorsunuz keremiyle, zehasıyla ünlü bir zât!.

Sofrasında kimse olmadan boğazından bir lokma geçmezmiş.

Bir akşam yine sofrasını kurmuş. Gelen olmamış, yalnız kalmış. Rabbine yakarmış...

''Yarabbi! Yine sofram boş kaldı! Ne olur bir misafir yolla soframa…”

İbahim’in duasını kabul etmiş Cenâb-ı Hak...

Derken biraz sonra birisi seslenmiş dışardan..

“Kimse var mı burda?”

Hemen fırlamış yerinden İbrahim, kapıyı açmış.

“Hoşgeldin”, demiş... “Buyur...Tanrı misafiri eyvallah..Gel, otur” ...

Oturmuşlar, ne varsa sofraya konmuş...

"Bismillah" demiş, elini uzatmış İbrahim Nebi...

Adam da elini uzatmış, ordan ekmek koparmış..

''Aaa!'' demiş İbrahim, “Besmele çek! Allah'ın adını an!. Bu nimeti bize veren Allah!”…

Yaşlı, sakalları göbeğine düşmüş ihtiyar, “Ben”, demiş, “Tanımam senin rabbini.. Kimdir o?..”

İbrahim aleyhisselâm; “Olmaz!” demiş... “Bana Alllah'ın verdiği bu rızkı, O’nu tanımayan, O’nu reddeden birine nasıl veririm?”…

“Peki öyleyse”, demiş, kalkmış adam.

Dışarı çıkmış, giderken vahiy gelmiş İbrahim'e:

"Ya İbrahim!.. Beni inkâr eden o kulumu ben yüz senedir yaşatırım, rızkını veririm, bir kere kapımdan kovmadım da; sen nasıl benim kulum olarak onu geri çevirirsin!.."

Hemen fırlamış yerinden, koşmuş.

“Aman!...” demiş, “Gel! Hata ettim.. Senin yüzünden Rabbimden azar işittim.”

“Hayır ola!...” demiş adam.. “Ne oldu?...”

“Benim Rabbim buyurdu ki:  Ben, yüz senedir o kulum beni tanımadığı halde  onun rızkını veririm de, sen kim oluyorsun onu kapından, sofrandan geri çeviriyosun!… Gözünü seveyim” demiş, “Gel otur soframa, paylaşalım seninle...”

“Senin Rabbin mi dedi?” demiş..

''Senin Rabbin büyük, yüce bir Rabmiş!.Ben iman ettim senin Rabbine!''…



SİZ DE, TESLİM OLUNMUŞLUĞUN İDRÂKINDAN(İslâm”dan) BAŞKA BİR DİN(Sistem ve düzen) ARAMAYIN…



(Geçersizdir!)

İbrahim milletinden (varlığın-ın hakikatine iman etmişlerden), kendini bilmez akılsızlardan başka kim yüz çevirebilir ki! Andolsun ki biz Onu dünyada seçtik-saflaştırdık ve sonsuz gelecek sürecinde de sâlihlerdendir. (Bakara/130)

Semâlarda ve arzda (evrenin mânâ ve madde boyutlarında) ne varsa, isteyerek veya istemeyerek O'na teslim olmuş durumda iken, Allah Dini'nden (İslâm'dan-yaratmış olduğu sistem ve düzenden) başkasını mı arıyorlar. (Oysa) O'na döndürülmektedirler.

De ki: "Hakikatimizi dahi kendi Esmâ'sından var ettiğine inanmış olarak Allah'a, bize inzâl ettiklerine; İbrahim, İsmail, İshak ve Yakup'a ve torunlarına inzâl olana; Musa ve İsa'ya ve Nebilere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlar arasında ayrım yapmayız. Biz, O'na teslim olmuşlarız."

Kim İslâm'dan (teslim olunmuşluğun idrakından) başka bir Din (sistem ve düzen) arayışındaysa, bu geçersizdir! Sonsuz gelecek sürecinde de hüsrana uğrayanlardan olur.

Kendilerine açık deliller geldikten, Rasûlün Hak olduğuna şahitlik edip iman ettikten sonra hakikati inkâr eden bir topluluğa, Allah nasıl hidâyet eder! Allah zulmedenler topluluğuna hidâyet etmez. (Âl-û İmran/83-86)

De ki: "Allah doğru söylemiştir. O hâlde hanîf olarak İbrahim'in milletine (din anlayışına) tâbi olun. Şirk koşanlardan değildi (O)!" (Al-u İmran/95)



“HANİF”LİK GENETİK VERİ TABANI



HZ.İBRAHİM'İN DİN ANLAYIŞI ÜZERE

YÜRÜYENLER




  • Dîni İbrahim üzere olmak

  • “Tevhid” anlayışı üzere olmak

  • İbrahim'deki hakikate en yakın olanlar

  • Son Nebi (Hz.Muhammed) ve O’na iman edenler..

  • Anlayışlarında şirk olmayanlar

  • Tanrıya (dışsal ötesinde bir ilâha) inanmayanlar (Hanîf)

  • Yalnızca Allah'ın var olduğunun idrakında olarak O'na teslim olmuşlar (varlığında Allah'ın mutlak tasarrufu olanlar)

  • Velisi Allah olan iman edenler

Gerçekte İbrahim'deki hakikate en yakın olanlar; Onun anlayışı üzere yürüyenler, bu Nebi (Hz.Muhammed) ve Ona iman edenleridir. Allah iman edenlerin Velî'sidir. (Âl-i İmran/68)



Hazret Muhammed Aleyhisselâm “ÜMMΔ olmasının; yani, hâlâ kitabı "okuyamamasının" sıkıntısı içindeydi!..



Bu sıkıntı öylesine büyük boyutlara ulaşıyordu ki; günlerle, haftalarla kimseyi görmüyor, görmek istemiyor; sadece düşünce dünyasındaki o muazzam sorunu nasıl çözebileceğini düşünüyordu...

Zira, kafasında oluşmuş bulunan suallerin hiç birinin cevabını sözü edilen dinlerde ve putperestlikte bulamıyordu!..

Orijinal düşünce şekli kaybolmuş Yahudilik veya Hıristiyanlık ile, düşünen insana hiç bir şey vermeyen ilkel PUTATAPARLIK, o devirde dahi Hazreti Muhammed Mustafa, Ebu Bekir gibi bazı Zevâta hiç bir şey ifade etmiyordu...

O yüzden de, bu zevat "EHLİ KİTAP" dışındaki “ÜMMİ”ler sınıfında yer alıyorlardı...

Ne var ki, iş bu kadarla kalmıyor, "EHLİ KİTAP" içinde yer almadıkları gibi, puta taparlar arasında da bir yerleri bulunmuyordu. Çünkü “ÜMMİ”ler arasındaki “HANÎF”ler grubunu oluşturuyorlardı..

HANÎF”ler... Dini İbrahim, yani "Tevhid" anlayışı üzerine olanlardı!...



İBRAHİM MİLLETİNDEN



(varlığın-ın hakikatine iman etmişlerden),

KENDİNİ BİLMEZ AKILSIZLARDAN BAŞKA

KİM YÜZ ÇEVİREBİLİR Kİ?

 İbrahim milletinden (varlığın-ın hakikatine iman etmişlerden), kendini bilmez akılsızlardan başka kim yüz çevirebilir ki! Andolsun ki biz onu dünyada seçtik-saflaştırdık ve sonsuz gelecek sürecinde de sâlihlerdendir.

 Hani O’na Rabbi: “Teslim ol” demiş, O da: “Âlemlerin Rabbine teslimim” demişti (İbrahim’e âlemlerin Rabbine teslim durumunda olduğu fark ettirilmişti).

 İbrahim (bu gerçek doğrultusunda) oğullarına vasiyette bulundu, Yakup da: “Oğullarım, Allah sizin için bu dini (sistem anlayışını) seçti. Allah’a teslim olmuşluğunuzun farkında olmadan sakın ölmeyin” (müslim, Allah’a tam kesin teslim olmuş olduğunun bilincine ermiş olan).

 Yoksa siz Yakup ölmek üzereyken olaya şahit olanlardan mıydınız? Hani o oğullarına: “Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” demişti de; onlar da :“Senin ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan İlahun VAHİD’e (hakikatlerini meydana getiren Allah esmâsına) kulluğumuza devam edeceğiz.  Biz ona teslim olmuşluğun bilincinde olanlarız” demişlerdi.

 İşte onlar bir ümmetti (topluluktu), geçtiler gittiler! Onların kazandıkları kendilerine aittir, sizin kazandıklarınız da size! Ve size onların yaptıklarının hesabı sorulmayacaktır. 

 Dediler ki: “Yahudi veya Nasara olun ki hidâyete eresiniz!”...  De ki (onlara): “Hayır biz, hanif olan İbrahim milletindeniz (aynı inancı paylaşanlardanız); şirk inancı içinde olanlardan değil!..”

 Deyin ki: “(Biz tüm varlığın aslı ve hakikati olan) Allah’a, bize inzal olana, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve oğullarına inzal olunana; Musa ve İsa’ya verilenlere; Rablerinden Nebilere verilenlere iman ettik... Onlardan hiç birini ayırmayız bu yönden. Biz O’na teslim olmuşlardanız!”

  Eğer onlar da, sizin O’na iman ettiğiniz kapsamda iman ederlerse, hakikate giden yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, parçalanmış ve dar kafalı olarak kalırlar. Onlara karşı Allah sana yeterlidir! O’dur Semî ve Alîm. (Bakara/130-137)



HZ.MUHAMMED MUSTAFA ALEYHİSSELÂMIN



HZ. İBRÂHİM İLE “Mİ’RÂC”TA BULUŞMASI


Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin