Ahmed hulûSİ’de kavramlar


"TANRI ve tanrılık anlayışının geçersiz olduğunu farketmek inanın ki yaşamımızın en önemli gerçeğidir!



Yüklə 1,92 Mb.
səhifə6/20
tarix06.03.2018
ölçüsü1,92 Mb.
#44715
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20

"TANRI ve tanrılık anlayışının geçersiz olduğunu farketmek inanın ki yaşamımızın en önemli gerçeğidir!.

ÂYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LÂFINA BAKILMAZ!

Kesinlikle bilelim ki...

Ne “ALLAH”ın senin ibadetine ihtiyacı vardır; ne de Hazreti Muhammed aleyhisselâm'ın, senin, kendisine inanmana ihtiyacı vardır!.

Bunu bir misâl ile açmaya çalışalım...

"Bir yolcu gemisi ile seyahate çıkmışsın... Kaptanla da çok iyi ahbab olmuşsun... Fakat yolculuk sırasında gemi bir buzdağına çarpıp batma durumuna geliyor. Kaptan anons ettiriyor:

- Gemi batmak üzere!. Herkes âcilen can yeleği veya can simidi edinsin!

Bu uyarıyı bir kısım yolcu dikkate alıp derhal can simidi veya can yeleği ediniyorlar. Biri de diyor ki:

- Ben kaptana inanıyorum, onu seviyorum!. Ama ne can yeleği arıyor, ne de can simidi ediniyor!.

Derken gemi batıyor ve herkesle beraber o kişi de kendini suda buluyor!. Boğulma durumunda...

Suya batıp çıkıyor!. Bir yandan da denize sesleniyor:

- Deniz deniz beni boğma!. Ben kaptana inanıyordum, onu çok seviyordum!.

Deniz de ona lisanı hâl ile cevap verir:

- Kaptana inansaydın, can yeleği edinir bu duruma düşmezdin!.

Burada kaptana inanman değil, dediklerini uymuş olman yarar sağlardı. Kaptana iman etmen sana gemideyken fayda verirdi...

Burası, yaptıklarının karşılığını alma yeridir ki, artık kaptana inanıp inanmamanın tartışması yapılmaz!.

Eğer gerçekten sen kaptana inansaydın, onu sevseydin, gemideyken onun dediklerini yapar, şimdi de bu duruma düşmezdin!."



RABBANİ ÖZELLİKLERİ (Hakikatindeki



“Esmâ”dan kaynaklanan Esmâ kuvveleri)

DEĞERLENDİRMEK, ANCAK DÜNYA

YAŞAMINDA MÜMKÜNDÜR!

Ölüm geldiğinde,

geri dönüş asla mümkün değildir! (boyutsal fark!)

Eğer söylediklerimiz doğru ise...

Böyle bir yaşam gerçeğine ne ölçüde hazırsınız, lütfen bu soruya cevap veriniz?..

Nasıl, cevabınız sizi tatmin etti mi?..

Şayet, vermiş olduğunuz cevap sizi tatmin etmedi ise, bu durumda demektir ki, ölümötesi yaşama gereken biçimde hazır değilsiniz!.

Öyle ise, hazırlanmak için işe bir yerden başlamak icabedecek...

Yani, dinî tâbiriyle, zamanınızın bir miktarını da “ibadet” adı verilen bu tür çalışmalara ayırmak zorunluluğu ile karşı karşıyasınız.

Bir gün evvel neleri yaşarsan yaşa...

Bir gece evvel uyku sırasında gördüğün rüyada neleri yaşarsan yaşa; sabah uyandığın zaman, hele üstünden birkaç saat geçtikten sonra, o gördüklerin senin için ne ifade ediyor?..

Dün dünde kalıyor, gece gecede kalıyor!.

Şayet hapiste işkence görüyorsan, gece en güzel rüyayı görsen de, uyandığın ortamda bu ne ifade eder?..

İşte bu madde dünyasına gözlerini kapattığın anda, yeni ortamında gözlerini açacaksın ve bu dünya yaşantısı senin için az evvel yaşadığın bir rüya gibi olacak...

Uykudan kalkmışçasına, dünyada yaşadıkların bir değer ifade etmeyecek ve içinde bulunduğun ortamın şartları ile başbaşa kalacaksın...

Öyle ise bütün mesele senin, sadece bu dünyada bırakıp gideceğin şeyler için değil; yetecek ölçüde, ölümötesi yaşantıda sana lâzım olacak şeyler için çalışma yapmandır... Bu dünya tarlasında, ruhuna ne ekersen, ölümötesindeki yaşantıda da onun mahsûlünü toplayacaksın!

Eğer bu dünyada yaşarken, sana verilmiş bu ilâhî güçleri, beynine bahşedilmiş bu ilâhî özellikleri keşfedip kullanamazsan, ölümü tattıktan sonra bir daha bunları ortaya çıkarabilmen kesinlikle mümkün değildir.

Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de tekrar edilen birçok âyet bu hususa işaret eder:

Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: "Rabbim beni (dünya yaşamına) geri döndür."

"Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuvveden fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!"... Hayır (geri dönüş asla mümkün değil)! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur (sistemde yeri yoktur)! Arkalarında yeniden bâ's olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal fark) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da {ikinci defa dünya yaşamı} mümkün değildir)!(Mu’minun/99-100)

Yanma aşamasına geldikleri zaman: "Keşke geri döndürülsek, Rabbimizin delillerini yalanlamasak ve iman edenlerden olsak (Rabbanî özelliklerimizi, Esmâ'dan kaynaklanan kuvvelerimizi değerlendirsek)" dediklerini bir görsen!

Hayır, önceden gizliyor oldukları (kendilerine verilmiş hakikat bilgisi şimdi) kendilerine zâhir oldu! Eğer geri döndürülseler elbette (gene) yasaklandıklarına geri dönerlerdi! Şüphesiz ki onlar yalancılardır!

Dediler ki: "Dünya hayatımızdan başkası yoktur! Yaşamımız devam etmeyecektir!"

Rablerini müşahede sürecinde (hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerini fark ettiklerinde) bir görsen! "İşte, Hak bu değil miymiş!" dedi... "Evet, Rabbimizmiş!" dediler... "Öyle ise, hakikat bilgisini inkâr eden olmanızdan dolayı şimdi tadın azabı!" buyurur. (En’âm/27-30)



MİKRODALGA BEYİN,



MİKRODALGA BEDENDİR (“Ruh”tur).

MİKRODALGA BEDENİN

ÖLÜMÖTESİNDE İHTİYACI OLAN ENERJİ (Nur), ANCAK BİYOLOJİK BEYİNLE ÜRETİLİR

(Mikro dalga bedendeki mikrodalga beyin

böyle bir şey üretemez!.)

Şimdi, gelelim yanılgıya düşülen çok önemli bir başka meseleye...

“Mâdem ki benim varlığım Hakk`ın varlığıdır; Hakk`ın da hiç bir şeye ihtiyacı yoktur!. Öyle ise ben, kendi varlığımın Hakk`ın varlığı olduğunu anlayıp, idrak ettikten sonra, artık ibadete, namaza, oruca, hacca, zikre, geceleri kalkıp namaz kılmaya ihtiyacım yoktur”; diyenlere...

Nitekim, Risale-i Gavsiye`de, Abdülkadir Geylâni Hazretleri de:

Kim ki, Hakk`a vâsıl olduktan sonra, beşeriyetiyle ibadeti irade ederse O, Hakk`dan uzak düşmüştür; Hakk`a şirk koşmuştur.” diyor.

Öyle ise, “ben bu hakikatı anlayıp, idrak ettikten sonra, artık benim herhangi bir ibadet yapmak gibi bir olayım olamaz!.”

İşte, çok çok önemli bir yanılgı noktası da burada mevcuttur!.



Sen, varlığının, Hakk`ın varlığı olduğunu, bilsen de bilmesen de, varlığın, O`nun varlığı!.

Bu bilişle, farkedişle, yapında bir değişiklik olmuyor ki!.

Sadece, varlığının hakikatini kavrayıp idrak etmiş oluyorsun!. Atomüstü boyuttaki yapında, bileşiminde bir değişiklik oluşmuyor ki!.

Yaşamın, bu bilgiye rağmen, var oluş gayene uygun bir biçimde, içinde bulunduğun boyutun şartlarına göre devam ediyor...

Nasıl ki, madde bedeninin varlığı dahi, Hakk`ın varlığı ile meydana gelmişse; buna rağmen, yeme-içme, uyuma gibi şeylere muhtaçsa; bu ihtiyaç duyma onun Hakk`ın varlığından meydana gelmiş olmasına engel değilse; ve hattâ, bu oluş biçiminin dilenilmesinin bir neticesi ise...

Aynı biçimde, “ibadet” adı verilen, namaz, oruç, zikir gibi bir takım çalışmaların da, senin Hakk`ın varlığı ile meydana gelen oluşumuna ters düşmez!.

Zira bu çalışmalar, “ruh” dediğimiz mikrodalga beden ve beyninin, ölümötesi yaşamda, içinde bulunacağı ortam şartları dolayısıyla, ihtiyaç duyacağı nura veya enerjiye gerekli olduğu için konmuştur!.

Nasıl ki beden, burada varlığını Hak`dan almasına rağmen, yemeye içmeye gerek duyuyorsa; ve bu durumu da orijininin HAK oluşuna ters değilse; ruh bedenin yani mikrodalga bedenin de, yarınki ölüm ötesi yaşamda namazın, orucun, zikrin meydana getireceği enerjiye ihtiyacı vardır!.

İşte ibadet adı verilen çalışmalar bu zorunluluk sebebiyle konulmuştur.

Sen diyelim ki, şu anda varlığının Hakk`ın varlığı olduğunu biliyorsun; ama buna rağmen de bedensel ihtiyaçların ortadan kalkmıyor…

Bunu gibi, ruh yani mikrodalga bedenin ve beynin de, yarın içinde bulunacağı ortam ve şartlar itibariyle belli bir enerjiye ihtiyaç duyacaktır!.



O enerji ise ancak bu dünya`da, bedenli yaşam içinde iken, beynin üretmesi ile elde edilir...

Dünyada iken gelecekte gerekli olan enerji elde edilmemiş ise, ölüm ötesi yaşam içinde bunun elde edilmesine imkan yoktur... Çünkü, oradaki mikrodalga beyin, mikro dalga bedendir. Mikro dalga bedendeki mikrodalga beyin böyle bir şey üretemez!.

Üretemeyeceği için de, oradakilerin hepsi:

“Keşke Dünya`ya geri gitsek de yapmadığımız amelleri yapsak!” diyeceklerdir.

Dünyaya gelmekten gaye; dünya şartlarına ulaşmak, yani dünyada yaşarken sahip olduğu mikrodalga üreten biyolojik beyine geri dönmek, onu elde etmektir!. Ki bu asla mümkün değildir!.

O yüzden, işin hakikat bilgisine vâkıf olabilmiş, fakat şaki olması hasebiyle gerekli çalışmaları yapmamış olan bir çok zevat cehennemdedir.

İşte bu yüzden, Abdülkerim el Ciyli Hazretleri,İnsan-ı Kâmil kitabında; Eflâtun`u, varlığın bir çok hakikat sırlarına vâkıf olmasına rağmen, Cehennem`de gördüğünü yazar.

Bir çok hakikat sırlarına vâkıf olmuş kişi dahi Cehennemdedir!. Bunlar, işin “SIR” noktalarıdır...

Buna karşılık,

 “Cennet ehlinin birçoğunu, bühl kişiler teşkil eder”

buyurur Hazreti Rasûlullah aleyhisselâm.

Zira, Cennete gidiş olayı, kişinin ameline bağlı değildir...

Dinlerler ki Rasûlullah aleyhisselâmdan:

Hiç biriniz, kendi amelinizle Cennete giremezsiniz!.”

- Sen de mi Ya Rasûlullah ?...”

- Evet, ben de!. Ne var ki, Allah`ın rahmeti beni kuşatmıştır.”

Yani, “var oluşumda beni cennetlik olarak takdir etmiş. Beni, “said” olarak dünyaya getirmiş. Bu yüzden ben Cennet`e gideceğim...” demek istemektedir.

Kişi eğer, Cennete gidecekse saadet ehlinin amelleri kendisine kolaylaştırılır.

Saadet ehlinin ameli olan namaz, oruç, zikir, başkaları için yaşamak; birimsel varlığının menfaatlerinden başkaları uğruna vazgeçmek; “nefs”ini başkalarına tercih edip kendini öne geçirmek değil, başkaları uğruna “nefs”ini kurban edip onların menfaatinin gerektirdiği, onlara yardımcı olabilecek bir biçimde yaşamak gibi Cennet denilen ortama uygun, nurunu, enerjisini artırıcı çalışmalar içinde olur...

İşte bu sebepten gaye sadece hakikat bilgisini elde etmek değil; hakikat bilgisini elde ettikten sonra da, varlığın oluş sisteminin gereği olarak, hakikatten sonraki mârifet ilminin gerektirdiği bir biçimde, belli çalışmalar yaparak, mikrodalga beyin ve bedenine o enerjiyi yüklemek zorundadır kişi. Elbette bu ona kolaylaştırılmış ise bunu yapabilir. Yapmayanı suçlamıyorum!. Oluş sistemini anlatmaya çalışıyorum...

“İbadet” adı verilen bütün çalışmaların, tamamiyle, beynin bioelektrik ve bioşimik yapısıyla ilgili olduğundan sözetmiştik...

İbadetlerin bir kısmı, bilindiği üzere, bedenin ihtiyaç duyduğu bioelektrik enerjiyi temine dönük olarak yapılmaktadır..

Bu enerji beyin tarafından değerlendirilerek, dalga bedene; ilim ve güç olarak yüklenir... İşte bu sebeple de, beyin durup, devre dışı kaldıktan sonra, yani “ölüm tadıldıktan” sonra, artık ölümötesi yaşamda ibadetler kalmaz!.

İşte bu yüzden ölümötesinde şerîatın teklifleri geçerliliğini yitirir!. Zira, zâhirle ilgili bütün bu teklifler, hep beynin bioelektrik ve bioşimik yapısıyla ilgili olarak düzenlenmiştir!.

Bu arada farketmemiz gereken çok önemli bir husus daha vardır...

İSLÂM DİNİ öncelikle kişinin içinde yaşamakta olduğu evrensel SİSTEM ve DÜZEN ile “ALLAH”ı bilip; elden geldiğince tanıması, ve bunun yanısıra da ölümötesi yaşama hazırlanma çalışmaları olan ibadetlerini yapması gayesiyle gelmiştir.

Allah Rasûlü. insanlara, İslâm'ın öngördüğü kurallara göre yaşamasını tavsiye etmiş ve bu kurallara uyulmaması hâlinde de, o nisbette kişinin bundan zarar göreceğini vurgulamıştır...

Ancak ne var ki. kişinin yaşamakta olduğu devletin rejim şeklinden dolayı kişinin hesaba çekileceği yolunda hiç bir hüküm yoktur..

Kişinin müslümanlığı devletin rejimine bağlı değildir!. Eğer öyle olsaydı, şu anda yeryüzünde İslâmi rejim olmaması dolayısıyla. kimsenin de müslüman sayılmaması gerekirdi...

"Benden sonra hilâfet 30 yıldır " hadisi iyi düşünülmelidir.

Ayrıca... Unutulmamalıdır ki..



DİN FERDE GELMİŞTİR ve ölümötesi yaşamda devlet değil ferd vardır!.

İnsanlar ellerinden geldiğince İslâmı anlamak. tatbik etmek ve başkalarına da anlayacakları şekilde tavsiye etmek zorundadırlar..

Kesinlikle bilelim ki, herkes elleriyle yaptıklarının neticesine katlanacaktır.

Ve gene şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, “ibadet” adı altında yapılan bütün çalışmalar, tamamiyle, kişinin ölümötesi ruh yaşantısı için gerekli materyali temin etme amacına yönelik faaliyetlerdir.



EKSİK BIRAKILANIN SONUCU(Cezası),



“SİSTEM” GEREĞİ, ÖLÜMÖTESİNDE

OTOMATİK OLARAK YAŞANIR



Allah Rasûlü’nün yapılmasını tebliğ ettiği şeyi yapmayan kişi, otomatik olarak, Allah’ın yaratmış olduğu SİSTEM SONUCU, eksik bıraktığı çalışmanın karşılığı olarak, cezasını çekecektir!.

İnsan, gittiği ortamda, yanında götürmediğinin eksikliğini duyacak; ve bunun sonucuna çok acı bir şekilde katlanacaktır!.



Dışardan biri onu yargılamayacak; o kendi yapmadıklarının sonucunu yaşayacaktır!.

Sistemde ve sistemin işlemesinde duyguya yer yoktur!.

Gereken ilâcı kullanmadığın zaman, nasıl bedenin onun sonucunu otomatik yaşıyorsa; ilâç almadın diye dışarıdan birisi cezalandırmıyorsa seni; mâzeretin ne olursa olsun yapmadığının sonucunu elde edemiyorsan… Aynı şekilde, ölüm ötesi yaşamın ihtiyaçlarından olan BEDENÎ İBADETLERE, çalışmalara da gereken önem ve değeri vermezsen, bunun da sonuçlarını orada otomatik olarak yaşayacaksın… Belki gökteki bir tanrı seni cezalandırmayacak; ama gittiğin ortamda, çok kuvvesiz olduğun için, o ortamın yaşam koşulları içinde perişan olacaksın!.

Bundan seni ne Ahmed Hulûsi kurtarabilir; ne de bir başkası!.

Çünkü sen dünyada, ŞEFÂAT olarak Allah Rasûlü’nden gelip sana ulaşan ilmi, inkâr anlamına gelen yaşam biçimini seçtin!.

Defalarca söyledik ve yazdık ki; “salât”, “oruc”, “hac” ve diğer teklif edilenler, hep senin kendini geliştirmen içindir; yukarıdaki bir tanrının gönlünü alman amacıyla değil!.

İşin püf noktası budur!.



İNSANLARIN YARARLANMASI İÇİN

İBADETLERİN “AY TAKVİMİ”NE(Hilâller)

BAĞLANMASI(Ölçüler)->

{Korunanlardan olmak için

ön kapıdan (direkt kestirme yoldan)  girmek}

Sana hilâllerden (ay takviminden) soruyorlar... De ki: "Bunlar (ibadetlerin ay takvimine bağlanması ile) insanların yararlanması ve hac için ölçülerdir." Birr, evlere arka kapıdan girmek (hakikate dolaylı yoldan ulaşmak) değil, korunanlardan olmak için ön kapıdan (direkt kestirme yoldan)  girmektir. Allah'tan korunun ki felâh bulasınız. (Bakara/189)



İBADETLER,



KİŞİLİĞİ GELİŞTİRİR

KAZANILAN ÖZELLİKLER,

RUHA DA YÜKLENEREK 

RUHU DA GELİŞTİRİR; GÜÇLENDİRİR



İşte bütün bu kelime zikirleri yani Allah’ın isimlerinin zikri, sizin beyninizde belli kapasiteleri arttırır, geliştirir.

Bu kapasite sizde ne kadar artarsa, o ismin mânâsı sizde o kadar açılır ve o ismin mânâsının hakikatinin işaret ettiği mânâda da Allah’ı tanımış olursunuz.

Yani sizin Allah’ı tanımanız, kendinizde O’nu bulabildiğiniz ölçüdedir!

Kendinizde olduğu gibi başkalarında da ortaya çıkan özellikler, yine Allah’ın isimlerinin özellikleridir. Ama biz etrafa dönük değil, önce kendimizi geliştirmek yönünden olaya bakarsak, nasıl zikir beyinde belli bir kapasite genişlemesini ve bu kapasitenin gelişmesine bağlı olarak kişilikte gelişmeleri ve kişiliğin tekâmülünü getiriyorsa ve bu özellikler de otomatik olarak beyin tarafından ruha yüklendiği için, ruhunuzun da çok daha yüksek kapasitede özelliklerle kemâlâtla üretilmesini sağlamış oluruz.

Yani yaptığımız bu zikir çalışmaları veya bu zikir yanısıra yaptığımız diğer “ibadet” adı verilen bireysel menfaate dönük çalışmalar, yani namaz-oruç-hac vs. gibi çalışmalar hep bizim kendi geleceğimizi en güzel şekilde inşâ etmek, ölüm ötesi boyutta yaşam şartlarımızı güzelleştirmek amacına yöneliktir.

Dolayısıyladır ki biz, ya bu çalışmalarla kendi ölümötesi yaşam bedenimiz olan astral bedenimizi - ruhumuzu geliştireceğiz, kuvvetlendireceğiz ve bunun ötesinde Allah’ı ve Allah’a ait özellikleri daha iyi anlayıp kavrayacağız, ve onları anladığımız bildiğimiz ölçüde kendi yaşamımıza ona göre yön vereceğiz...



Ya da bunları ihmal edeceğiz, bütün bunlardan bîhaber olarak; sanki yukarıda ötede bir tanrı varmış gibi, sanki onun bizim yaptığımız şeylere ihtiyacı varmış gibi olayı değerlendirip; “Aman canım, O’nun benim yaptığıma ihtiyacı yok!“ deyip, her şeye boşverip, ondan sonra da yaşamın son derece acı gerçekleriyle karşı karşıya kalacağız!.



İNSAN, DÜNYADA YAPACAĞI ÇALIŞMALAR İLE YARIN KARŞILAŞACAKLARINI OLUŞTURACAKTIR



Bkz.İ/İman/Rasûle iman/Ne “Allah ismi” ile işaret edilenin, ne de Allah Rasûlünün inanılmaya ihtiyacı yoktur!



KİŞİ, DÜNYA HAYATINDA İLMİNİ-İRFANINI



BASİRETİNİ NE KADAR ARTIRIRSA, ÂHİRETTE DE

O MERTEBELERİN GEREĞİNİ YAŞAYACAKTIR

“Hevâsını hayâlindekini TANRI edineni gördün mü!?..”(25-43)



Ölümötesinde bu konuda yapılacak hiç bir şey sözkonusu değildir. Burada yapılmayan hiç bir çalışmanın karşılığını orada hiç bir Nebi veya veli veremez. Âhırette, mertebenin şefâatle yükseleceğine dair hiç bir dini bilgi yoktur!.



Kişi, ölümötesi boyuta geçtiği anda, o boyuta göre, tüm dünya yaşamının birkaç dakika veya çok daha az sürmüş olduğunu farkedecek; sonra da herşeyi yalnızca dünya yaşamında iken temin etme imkânına sahip olduğunu ve bunu yapmadıysa, artık orada hiç bir şey yapma imkânı kalmadığını görerek bundan büyük pişmanlık duyacak; dünyaya geri dönmek isteyecek; ne çare ki bunun imkânsız olduğunu da farkedecektir.

Kişi işte bu yüzden, dünyada yaşamını kimseye muhtaç olmayacak şekilde sürdürürken; iman ediyorsa, ölümötesi yaşamda sahip olmak istediklerine göre çalışma yapmak zorundadır!.

 Kişi ne yaparsa, yaptığı kadarının karşılığını alacaktır.

Öyle ise iman edenler, dünya saltanatı, rejimi, hükmetme arzularını tatmin veya insanlardan pâye beklemek uğruna yapılan çalışmalardan uzak durup; kendilerini ölümötesi ebedi saâdete hazırlamak; çevrelerine de bu yolda hizmet vermek için çalışmalı; insanlara barış ve esenlik ulaştırmalıdır.

Cennete giden hiç kimsenin Cennette mertebesi yükselmez!

Cennette mertebe yükselmesine karşı ne bir âyet var, ne de bir hâdis!.

Dolayısıyla, bu dünya hayatında ilmini, irfanını basiretini ne kadar artırırsa kişi, âhirette de o mertebelerin gereğini yaşayacaktır.

"ALLAH’ın" kurmuş olduğu mîzân dolayısıyla biz bu dünyada yaşadığımız her anı, her dakikayı çok büyük bir nimet olarak bilmek zorundayız.

Âhirette, namaz var mı? Yok!.

Oruç var mı? Yok!.

Zekât var mı?.. Yok!.

Cennette bunların hiç biri yok!. Halbuki bunlar dünyada insanlara, kendi mertebelerini yükseltsinler diye tavsiye edilmiş, önerilmiştir.

"ALLAH”ın zaten böyle bir ibadete ihtiyacı yok!. Dolayısıyla yapacağın bu çalışmalar, senin mertebenin yükselmesi, "ALLAH”a daha fazla yakîn kazanabilmen içindir.

Sen bu dünyada ibadet çalışmaları yapmazsan, zaten öbür tarafta böyle bir çalışma yok!

Dolayısıyla bunların getireceği yakîn diye bir şey de söz konusu değil!

O zaman yapılacak bir tek şey var;

“Zararın neresinden dönersem kârdır,“ deyip olabildiğince buraya ağırlık verip, imkânların nispetinde bu güzelliklere ulaşmak zorundasın.

Gelişmene engel olacak şeylerden de uzak durmaya bak!.

Olayı basit olarak ele alın!.

Öldükten sonra yaşamın devam edeceğine inanıyor muyum?

Kendinize bunu sorun!.

Eğer, ben öldükten sonra yaşamım devam edecektir, diyorsanız, kendinize ikinci bir suali sorun!

Peki, öldükten sonra yaşam devam edeceğine göre bu yaşamın şartları nedir?.

Bu yaşamın şartlarını bize Rasûlullah aleyhisselâm bildiriyor; gerek Kur'ân âyetleri olarak, gerek kendi açıklamaları olarak.

Ölümden sonraki yaşamı ve şartlarını Hz. Rasûlullah aleyhisselâm bize bildirmiştir.

Ya, bu şartlara göre kendini hazırlayacak, veya ben Rasûlullah’a inanmıyorum, diyeceksin.

İnanmıyorum, dersen, o zaman kendi bildiğin gibi, nasıl istersen öyle yaşa!.

Ama, Rasûlullah’a inanıyorum, diyorsan, o zaman Rasûlullah’ın dediğine göre, dediği biçimde kendini ölümden sonraki yaşam şartlarına hazırlaman gerekir.



Kur'ân diyor ki;

Dünyada âmâ olarak ölen, Âhirette de âmâdır.”

O zaman tek şansın var;

Dünyada yaşarken bir takım gerçekleri görüp, hissedip, değerlendirip, yaşayabilmek önemli. Dünyadan gittikten sonra artık, şansını kaçırmış oluyorsun.

Belki şöyle diyeceksin: Burada yapamadık, göremedik, elde edemedik ama, oraya gittiğimizde yaparız..

Hayır!.

Hiç öyle bir şey umma! Öyle bir şey söz konusu değil!.



“Orada bana filânca yardım eder de benim mertebem yükselir…”

Hayır! Böyle bir şey muhal!.



Düşünce düzeyinde hangi mertebede olursan ol, bedeninin yemeğe ve enerjiye ihtiyacı ortadan kalkmıyorsa; ruh da bedendir ve onun da ibadetle beynin üreteceği enerjiye ihtiyacı vardır ve asla bu ortadan kalkmaz. Mülhime girdabında bazıları bunu gözden kaçırabilir.



İBADETLERİ İHMAL EDİP



HAYATINIZ CEHENNEME DÖNDÜĞÜNDE

ÂYET TECELLİ EDER…

“ALLAH SİZİ ATMADI;

SİZ ELLERİNİZLE KENDİ KENDİNİZİ

CEHENNEME ATTINIZ!”



Allah’ın kurmuş olduğu sistem ve düzen gereği, insanda meydana gelen her şey beyin aracılığıyla ortaya çıkar, farkedilir hale gelir!

Beyinde hangi konu ağırlık kazanırsa, o konu üzerinde beyindeki açılımlar genişler ve alışları artar!

Verme fiili, beyindeki ilgili kapasitede genişleme oluşturur. Hangi fiiller kişiden açığa çıkarsa, o fiillerin kökeni olan hücre bloğunda büyüme, genişleme olur; o alanda faaliyet gösteren hücrelerin sayısı artar!

“Anlamasan da ibadet et” önerisinin ardındaki gerçek budur!



Fiiller, açılımları zorlar ve yeni kapasiteler meydana getirir!

“Ben O’nun için namaz kılıcam, O’nun için oruç tutucam” zannediyoruz. İslâm Dini kapsamında olan ve de yapmamız tavsiye olunan şeylerin hiçbirisi Allah için-yukarıda bir tanrı için- değil! Hepsi de bizâtihi kendimiz için .

Nasıl sana tavsiye ediyorsak “şu vitamini al, bunun yararını görürsün!… Şimdi bunları sen benim rızam için-benim için mi alacaksın?…

Hayır!


Kendin için alacaksın. Ben sadece sana yararı olacak şeyleri söylüyorum…

İşte Hz.Muhammed aleyhisselâmın insanlara ilettiği tekliflerde insanların kendi yararı için insanlara teklif edilmiş şeyler, ya bunu değerlendirirsin faydasını görürsün. Ya bunu ihmal edersin sonucuna da sen katlanırsın. Ondan sonra hayatın Cehenneme döner. Döndüğü zaman da “Niye ben Cehennem’e gittim?, Niye Cehennem’de kaldım?”!

İşte o zaman âyet tecelli eder;

”Allah sizi atmadı, siz ellerinizle kendi kendinizi Cehenneme attınız”

 Niye?

Bilgisizlik yüzünden yapmanız gerekenleri yapmadınız, sonunda hayatınız Cehenneme döndü. Bütün meselenin esası bundan ibaret.



Hz. Rasûlullah aleyhisselâmın açıkladığı “Din”de, sistem ve düzen gereği olarak bize teklif edilen ve “ibadet” adı altında toplanan birtakım çalışmalar sözkonusudur.

Ancak biliriz ki, her yapılan çalışmanın bir amacı, bir hedefi vardır!. Niçin bunu yapıyoruz, sorusu, amacın ne olduğunu sorgular.



NASIL BİR GELİŞME UMUYORSAN, ONU



DÜNYADA GERÇEKLEŞTİRMEK

ZORUNDASIN…

ÖLÜMÖTESİNDE

DİKEY YÜKSELME YOKTUR!



Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin