Ahmed hulûSİ’de kavramlar


GERÇEKTE, mevcud olan tek, bölünmez, parçalanmaz, sınırsız-sonsuz olan TEK



Yüklə 2,49 Mb.
səhifə16/23
tarix26.04.2018
ölçüsü2,49 Mb.
#49053
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   23

GERÇEKTE, mevcud olan tek, bölünmez, parçalanmaz, sınırsız-sonsuz olan TEK'tir!.. AHAD'dır!.. Eşi, misli, benzeri, mikro ya da makro plânda kendisinin dışında hiç birşey olmayan "ALLAH AHAD" dır!.

Ancak biz, mevcut algılama araçlarımıza bağımlı olarak, o TEK yapıyı, çok parçalardan oluşmuş bir bütün gibi değerlendirme yanılgısı içindeyiz. Çünkü, beynimiz kesitsel algılama araçlarına göre hüküm vermekte..

Oysa beyin, kesitsel algılama araçlarının yani beş duyusunun son derece sınırlı değerlendirme kapasitesiyle kayıtlı kalmasa... Bu sınırlar içinde algıladığı verileri, sadece, evrendeki sayısız varlıklardan birer kesit veya birer örnek kabul etse...

Sonra derin bir tefekkür ile, algılayabildiği örneklerden, daha nelerin mevcut olabileceğini tespit edebilse... Ve sonra, onların yapısal derinliklerine doğru, boyutsal bir seyahat yaparak, evrensel öz ile karşılaşsa... Ve nihayet kendi "ben"liğinin dahi o evrensel "öz" içinde “yok” oluşunu farkedebilse..

İşte bu işin çok önemli bir yanı..

Konunun ikinci önemli yanı da şurası..



Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, “AHAD” yani sınırsız - sonsuz, zerrelere ayrılmaz olduğuna ve bu durum her yöne ve her BOYUTA şâmil bulunduğuna göre; bu takdirde O'nun varlığı yanısıra, varolabilecek ikinci bir varlık, nerede, hangi BOYUTTA veya hangi başlangıç noktasında O'nun varlığına bir sınır çizerek, kendine yer açabilecektir?!.

"AHAD ALLAH" dışında var kabul edilecek ikinci bir varlığın, TANRI'nın yeri neresidir?..

ALLAH”ın içinde mi, yoksa dışında mı!?



ALLAH AHLÂKI”YLA



AHLÂKLANMIŞ OLANLAR, ÂLEMLERİN

HAYÂL” ÇEKİRDEĞİNDEN OLUŞMUŞ



BİR DEV “HAYÂL” OLDUĞUNUN

SEYRİ İÇİNDEDİR

Herkes, kendi cehenneminde, ya da kendi cennetinde yaşar.

Tanrısından kurtulanın yaşamı ise, “ALLAH” adıyla işaret edilenin “HİÇ”lik mertebesidir!.

ALLAH” adıyla işaret edilen, “Bâkî”dir; gerçeğindeki uyarıyı değerlendirenler, fâni kavramını kabullenemeyecekleri gibi; “Allah” ahlâkıyla ahlâklanmış olanlar da, âlemlerin, “hayâl” çekirdeğinden oluşmuş bir dev ağaç olduğunun seyri içindedir.



Her an, her zerrede, yeni bir “şe`n”de olandır, “HÛ”; ve dahi, bundan münezzehtir; ise, bunun sonuçları ne olabilir; getirisi dahi neler olabilir?

Ya birilerinin dedikodusuyla ömür tüketenlerin yeri?



HAYÂLİ MUTLAK,



SONRADAN HÂSIL OLAN İNSANA GÖRE

GERÇEK” HÜKMÜNDEDİR

İnsanın âlemde zuhûru dahi iki merhalededir;

Kozmik bilinç, kendi özelliklerini seyretmeyi düşlediği anda, bunu yeryüzünde "insan" adı altında yapmağa karar verdiği için; ki bu safhada evren mevcuttur. Ve bu mevcut oluşu dahi, kozmik bilincin, ilminde, kendi kendine bakışı dolayısıyladır.

Bundan sonra, “Akl-ı Evvel”, yâni “Kozmik Bilinç”, hayâlinde âlemi meydana getirmiştir ki, buna “büyük hayâl” de diyebiliriz; ki bu, sonradan hâsıl olan insana göre, hayâl olmayıp, gerçek hükmündedir...

Ve nihâyet, bu âlemde enerjiden atoma, atomdan tek hücreye, çok hücreye ve nihâyet bedene kadar gelişme olmuş ve bu defa çoğulcu mânâda insan meydana gelmiştir.

İnsanda âşikâr olan, kozmik bilincin yâni bizim deyişimizle tümel aklın imajları olduğuna göre, insanlıktaki müsbet-menfi, şartlanmalı-şartlanmasız oluşumlar, nasıl, neden meydana geliyor?..



" HAYÂLİ MUTLAK"  İÇİNDE OLUŞAN



" HAYÂLİ BİRİMLER" İN KENDİ HAYÂLİ

ARZ VE SEMÂLARI VARDIR

Hakikatte Zât, sıfat ve esmâ âlemi mevcuttur…

Hakikatte bu üç mertebe mevcuttur.

Bu üç mertebenin ötesindeki Ef’al mertebesi ise, hayâldir; “hayâli mutlak”tır!. Bu hayâli mutlak içinde oluşan hayâli birimlerin kendi hayâli arz ve semâları vardır.



"HAYÂLİN HAYÂLİ"

Oluşun orijinali “hayâl”; içindeki oluşumlar “hayâlin hayâli”; oluşumların aracılığıyla oluşanlar ise “hayâlin hayâlinin hayâli”dir”!.



HAYÂLİN HAYÂLİNİN HAYÂLİ”



Bu sistem ve düzen içindeki bir boyutu anlatan kelimedir “hayâl” kelimesi...

Oluşun orijinali “hayâl”; içindeki oluşumlar “hayâlin hayâli”; oluşumların aracılığıyla oluşanlar ise “hayâlin hayâlinin hayâli”dir!.



BİLİNCİMİZİ ÖRTEN,

KELİMELERİN HAYÂLİMİZDE

MEYDANA GETİRDİĞİ İMAJLARDIR …

Bilincin sınırları, kayıtları, blokajı kendisine yüklenen yanlış bilgilerle meydana gelir.

Dünyayı, Evreni, her şeyi, sadece bu gördüğümüz, algıladığımız, var kabul ettiğimiz maddeden ibaret kabul etmek son derece büyük bir gaflettir!.

Beş duyu verilerinin oluşturduğu, kesitsel değerlerden bilincimizi arındırıp, gerçek boyutlarıyla âlemi, âlemleri ve âlemlerdeki varlıkları tesbit etmek zorundayız.

Kelimede; kelimenin şeklinde, isimlerde kalmayalım!.



Bilelim ki, şuurumuzu örten, bilincimizi örten, en büyük perdeler; kelimeler, kelimelerin sûretleri, o kelimelerin hayâlimizde meydana getirdiği imajlardır!. Biz o imajları gerçek sanarak, onların ardındaki mutlak gerçeklerden perdeli yaşıyoruz.



İKİ DENİZDİR “HAYÂL” İLE “GERÇEK”…



ARALARINDA BİR BERZAH VARDIR Kİ,

ASLA BİRLEŞMEZLER!

Hayâlî tohumdan meydana gelmiş ulu ağaç!

Yaprakları, evrenin dalgaları! Ancak en üst dalının en ucuna giden, ağacın bir hayâl olduğunu müşahede edebilir...

Gerçek şu ki, müşahede eden de hayâldir, edilen de!

Oysa, imajında hayâli yaratıp, hayâlin gözüyle kendine nazar eden ve nazar ettiğinin de ötesinde olan, bir mutlaktan başka bir şey yoktur!

- Elf, şu ana kadar, düşünce sistemimi âdeta felç ettiren böylesine karışık bir fikir düzeyiyle karşılaşmamıştım.

Hayâl ile hakikatın nerede ayrılıp, nerede birbirine karıştığını tesbit edebilmenin bundan daha zor bir çözümü yapılamazdı herhalde...

- Evet... İki denizdir hayâl ile gerçek! Birarada olan iki deniz! Ama aralarında bir berzah vardır ki, asla birbirleriyle birleşemezler!



HER AN, YALNIZCA

HAYÂLİNDEKİLERLE BERABERSİN,

ASLA KARŞINDAKİYLE DEĞİL!

BU, DÜNYA YAŞAMINDA DA BÖYLE,

ÖTESİNDE DE!

Bilincimdeki ben, ASLA değilim bir başkasının bilincindeki ben!.

Bilincindeki sen, asla değilsin benim ya da bir başkasının bilincindeki sen!.



Ben, veri tabanına göre oluşmuş bir hayâlden başka bir şey değilim senin bilincinde!… Ve sen, veri tabanına göre oluşturduğun kendi tasavvur ve hayâline demedesin, Ahmed Hulûsi!.

Oysa, ebeden beni tanıman mümkün değil!

Sen de, benim için öyle!.



Eğer anlarsan bu anlatmak istediğimi, fark edersin ki, her an daima yalnızca hayâlindeki kişilerle berabersin; asla karşındakiyle değil! Bu dünya yaşamında da böyle, ötesinde de

Herkes, veri tabanına göre kendi hayâl dünyasında yaşamada!. Başkalarını da, tanıdığını sanarak, onlar hakkında budalaca yorumlarla yorulup, ömür tüketmede!.

Oysa, o yorumlarının tümü, karşısındakine değil; kendi hayâlinde yarattığı ve karşısındakinin adını taktığı kendi hayâlindeki yarattığına; yani kendine dönük!… Asla karşısındakine ulaşmıyor!.

Her birim, karşısındaki sûrete göre veri tabanının oluşturduğu hayâl dünyasındaki kişileri yorumlayıp; veri tabanına GÖRE onları değerlendirerek, cehennem ya da cennetinde yaşamada!.

Akıllı insan, şimdiden cenneti yaşar, “ALLAH”a teslim olarak…

Ahmak da, her şeyin ille de kendi arzuladığı gibi olmasını istemede devam ederek cehennem eder yaşamını!.



HAYÂL GÜCÜ



(MUSAVVİRE GÜCÜ)

Hayâl gücü Venüs’ün rûhaniyetinden hâsıl olur. Buna “Musavvire”, “şekillendirme gücü” de denebilir.



Fikir; çeşitli konularda aklımıza gelen yeni yeni düşüncelerdir. Bize herhangi bir konuyu düşünmemizi sağlayan ana materyaldir. Kökeni ya beynin üretimi ya da dış etkilerdir; ilham, astrolojik etkiler vs...

Sonrasında hayâl gelir. Yani, o fikirleri kafamızda hayâl ederiz. Anlayıp kavramak için bir sûret haline sokarız. Bu hayâl edişe aynı zamanda "musavvire gücü" denilir. Yani, tasvir etme şekillendirme.

Beyinde şekillendirme olayı vardır. O fikirler otomatikman şekillenerek anlaşılır. O da nasıl anlaşılır? Müdrike yani idrâk gücü ile, idrâk edilir.



BEYİN, ALGILADIĞI MÂNÂYA



YARDIMCI OLMASI YÖNÜNDEN

HAYÂL GÜCÜYLE

BELLİ BİR GÖRÜNTÜ TAHAYYÜL EDER

Seyir” dediğimiz veyahut da ”Allah’ın nazarı” dediğimiz, Allah’ın bakışı dediğimiz olay nedir?

Bunu kendinizden anlayabilirsiniz. Sizdeki bakış nedir?... Baktığın zaman karşında bir cisim görüyorsun, bir nesne görüyorsun, bir varlık görüyorsun... Peki Allah’ın bakışında böyle ayrı ayrı birimsel varlıklar var mı?..

Aynı suali senin açından soralım… Senin yönünden, ayrı ayrı görülen birtakım varlıklar var mı acaba... Göz, beynine birtakım veriler ulaştırıyor; beyne belli bir bioelektrik mesaj ulaşıyor ve beyin tahayyül yoluyla bu nesneyi değerlendiriyor.. Bu mânâyı algılıyor. Algıladığı mânâyı, algılamasına yardımcı olması yönünden de hayâl gücüyle belli bir görüntü tahayyül ediyor...

Gerçekte beyin için görüntü sözkonusu mu?..

Beyin için, algılama, idrâk sözkonusu… Görüntü, algılamaya yardımcı bir faktör.

Gerçekte sen görmüyor musun?. Senin bakışından kasıt, basirettir, yani o şeyi idrâktır!. O şeyin ne olduğunu anlayabilmektir. Ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu anlayabilmektir. Bakmaktan gaye, basiretin mânâsı itibariyle bir şeyin ne olduğunu anlamaktır. Yani o şeyin varlığının ne olduğunu, nasıl olduğunu, niçin meydana geldiğini bilebilmektir.



"HAYÂL" VE "SİSTEM"(DİN)



SİSTEM VE DÜZEN İÇİNDEKİ

BİR BOYUTU ANLATIR,

HAYÂL”!

Hayâl gücü Venüsün ruhaniyetinden hasıl olur. Buna Musavvire, şekillendirme gücü de denebilir.

Gerçekte var olan mevcut sistem ve düzen Allah sistem ve düzenidir ki; bu sistem ve düzen Allah Rasûlü tarafından okunarak; İslam Dini adı altında bize bildirilmiştir çeşitli semboller ve benzetmeler ile...

Bu sistem ve düzen içindeki bir boyutu anlatan kelimedir “hayâl” kelimesi...

Oluşun orijinali “hayâl”; içindeki oluşumlar “hayâlin hayâli”; oluşumların aracılığıyla oluşanlar ise “hayâlin hayâlinin hayâli”dir”!.



SİSTEM”İN İŞLEYİŞİNE DAİR



HAYÂL YOLLU MÜŞAHEDE

VE KEŞİFLER

Halusinasyon ile velilerin, Rasûllerin- Nebilerin görüşleri arasında çok önemli bir fark vardır.

Çeşitli uyuşturucu kullananlar ile cinni etki altında olanların halusinasyonlarının arkasında, gerçekte sistemde var olmayan veya sistemin işleme düzeninde yer almayan; temeli olmayan fikirlerin, vehim tesiriyle oluşturduğu temelsiz, asılsız görüntüler vardır. Bu görüntülerin dayandığı fikirlerin içinde yaşadığımız sistemin işleyiş ve düzeniyle hiç bir ilgisi yoktur.

Buna karşın Velilerin, Rasûllerin-Nebilerin hayâl yollu değerlendirdikleri müşahede ve keşifler ise, sistemin işleyişine temel oluşturan boyuttaki prensiplere, realitelere ve bunları ihtiva eden dalgalara dayanır.



HERKES KENDİ BENLİĞİNİN GETİRİSİ OLAN

HAYÂLERİNİN SONUÇLARINI

YAŞAMAKTADIR

VE YAŞAYACAKTIR

Ölümötesi yaşamda, hayâllerini, oranın gerçekleri gibi yaşayacağın içindir ki, Bakara Sûresi sonunda,

Benliğinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de onların sonuçlarını yaşayacaksınız varlığınızdaki Allah’ın getirisi olarak”

denmektedir.

Herkes kendi benliğinin getirisi olan hayâllerinin sonuçlarını yaşamaktadır ve yaşayacaktır.

Veri tabanını dünyadayken arındırmamış olanlar hayâllerinden yakınacakları bir merci bulamayacaklardır yarın!



İNSAN, VERİ TABANINDAKİ VERİLERE



DAYANARAK HAYÂL KURAR…

HAYÂLİNDEKİ DÜNYASINI YARATIR!

Her insan hayâllerinin sonuçlarını yaşar... Bazen müsbet bazen de menfi şekilde!.

İnsanoğlu, çevresindeki insanları da, hiç bir zaman olduğu gibi görmez; kendi hayâlinde tasavvur ettiği şekilde görür; düşünür. “Olduğun gibi görün” sözü yetersizdir. Çünkü temelde mümkün değildir. Görünen değil, ALGILAYAN esastır!

Düşüncenin bir mekaniği vardır.

Genetik ve astrolojik veriler birimin veri tabanının neleri kabullenebileceğini düzenlerken; içinde yaşadığı çevresinden kendisine ulaşan veriler de onun düşünce sistemine yön verir değer yargılarını oluşturarak!.

Birim, veri tabanındaki bu sistemin çalışmasıyla, hayâlinde dünyasını yaratır!.



Karşılaştığı olayları veya kişileri, veri tabanında bulunan –doğru ya da yanlış bilgilere göre oluşmuş- o konuya ait yerlere oturtarak, o olayı ya da kişiyi değerlendirir.

Esasen daha önce de açıkladığım üzere, herkes karşısındakileri değil, kendisine yansıyandan algılayabildiği kadarıyla, hayâlindekini görür ve değerlendirir.

Meselâ…

Kişi tasavvufla ilgilendi ve “veli” kavramını edindi veri tabanına… “Veli”lik kavramıyla ilgili bazı özellikler öğrendi… Bu özelliklerden bazılarını benzettiği birine hemen o montajı yapar ve artık kafasında onu “veli” olarak hayâl ederek; yaşamını buna göre yönlendirir!.



Oysa o kişinin “veli”lik kavramıyla uzaktan - yakından ilgisi yoktur… O özelliklere sahip değildir!.

Bunun gibi, kimini şeyh, kimini mehdi, kimini gavs, kimini kahraman, kimini büyük adam, kimini âlim, kimini başka bir şey hayâl eder, öylece hayâller içinde ömrü tüketir!.

Veliler”, “tanrılar” yaratır kurabiyeden, sonra da onları yeriz!.

Yetersiz bilgiyle doldurulmuş veri tabanları gerçekleşmesi mümkün olmayan ham hayâller kurarlar; sonucunda da sükûtu hayâller yaşarlar.

Kim ne zaman sükutu hayâle uğramışsa, bu onun kurduğu yanlış veya geçersiz hayâllerinin sonucudur!.

İnsan veri tabanındaki verilere dayanarak hayâl kurar… Bu kurduğu hayâllerin de gerçek olmasını bekler. Oluşması için kuvvelerini harekete geçirir... Sonuçta da hayâlleri gerçek olabilir!.

Ne var ki, o isteklerinin hayâlleri doğrultusunda gerçekleşmesi çoğu zaman da mümkün olmaz!. Çünkü oluşturmak istediği ya da oluşmasını beklediği konuda yanlış veriler edinmiştir. Bu yüzden de sükûtu hayâl mukadder olmuştur kendisine, elleriyle yaptıklarının sonucu olarak!.

Herkes elleriyle yaptıklarının sonucunu yaşamaktadır” hükmünü aklımızdan hiç çıkartmayalım, eğer tanrının varlığına inanmayanlardansak!.”



MELEKLER,



KİŞİNİN VERİ TABANINA GÖRE HER AN

HAYÂLLER YAŞATIR

Okunmayan kitabın önünde açık durması, kitaba eziyettir!

Tüm yaşamının bir rüya olduğunu farketmeyip; yalnızca uyuduğunda gördüğünün rüya olduğu, sanısıyla yaşayan… Mutluluğun ve azâbın, hep rüyalarla oluştuğunu; yani hayâlden başka bir yerde olmadığını fark edemeyen…

Doğal işlevini yapan meleklerin, bu işlevlerinin, veri tabanına göre kişiye her an çeşitli hayâller yaşattığını kavrayamayan, neylesin senin yazdığın yaşamın gerçeğini!



HAYÂLİ DEĞERLER VE KAVRAMLARLA



YARATTIĞIMIZ HAYÂLİ DÜNYAMIZA

KENDİMİZİ HAPSEDER

VE ORADA YAŞARIZ

Yaşanılan olaylar, “insan”ı gerçeğin dünyasına yönlendirir. İnsanı, hayâl dünyasından çıkartır.

En önemli nokta burasıdır!.

Hepimiz kendi kafamızda bir hayâli dünya yaratırız. Hayâli değerler oturturuz. Hayâli kavramlar meydana getiririz. Ve, öyle bir dünyada yaşar, orada kendimizi hapsederiz…

Halbuki, yaşanılan gerçekler öyle değildir.

İnsanın hayâl dünyasındaki değerleri ne kadar çoksa, yaşamın gerçekleri ile karşılaştığı zaman duyacağı azap da o kadar fazla olur.

Ne kadar gerçekçi yaşarsan, Allah’ın yarattığı bu Sistem ve Düzeni, ne kadar gerçekçi bir biçimde anlayıp değerlendirebilirsen, olaylar karşısında o kadar az etkilenirsin. Olaylar seni o kadar az sarsar.

Ve, kendini o kadar sağlam bir geleceğe hazırlarsın!.

Dolayısıyla, gerek dünyada yaşarken, gerek daha sonrasında; çeşitli azap ve sıkıntılardan, yanmalardan kurtulmak; dünyada yaşarken huzura ermek, ancak ve ancak Allah’ı bilmek, O'nun var ettiği Sistem ve Düzeni idrâk etmekle mümkün olur.

Kim, Allah’ı ötede bir tanrı gibi düşünüyorsa, o anda veya o düşüncesi devam ettiği sürece, dünyada da, âhirette de azâp çekmeye mahkûmdur. Kendi azâbını kendisi oluşturuyordur.

Nitekim, Hadis-i Şerifte ;

Cehennemde ateş, odun yoktur!. Herkes kendi ateşini, odununu dünyadan kendi götürür,



buyuruluyor..

Dünyada edindiğin yanlış değerler, yanlış şartlanmalar, yanlış kabuller, senin bu dünyada da yanmana, azap çekmene sebep olur, öbür dünyada da!.



HERKES HERŞEYİ HAYÂLİNDE GÖRÜR



VE DEĞERLENDİRMESİNİ DE

KENDİ VERİ TABANINA GÖRE YAPAR!

 Herkes, birbirine ve her şeye bakar; fakat, kimse, bir diğeriyle aynı şeyi görmez!.



Herkes, aynı şeye bakar; fakat, aynı şeyi, mutlaka farklı görüp değerlendirir.

Herkes, her şeyi, dışarıda değil, hayâlinde görür ve değerlendirmesini de, kendi veri tabanına GÖRE yapar.

Herkes, farklı şeyleri olduğu gibi, aynı şeyi dahi, ayrı zamanlarda, aynı şekilde değil, farklı şekilde algılayıp değerlendirir.

Hiç kimse, aynı şeyi, iki defa görmez ve iki defa aynı şekilde algılayamaz.

Herkes, her şeyi, kendi veri tabanına GÖRE değerlendirdiği için de, her şey, değerini değerlendireninden alır.



HAYÂLİMİZDE SEVER,



HAYÂLİMİZDE KORKAR,

HAYÂLİMİZDE DEĞER VE PÂYE VERİR

YA DA DEĞERSİZ KILAR;

YAŞAYAMADIKLARIMIZI HEP

HAYÂLİMİZİN DERİNLİKLERİNDE YAŞARIZ!

Gençliğimde okuduğum ve bana misâlleriyle uyarılarda bulunduğu için sevdiğim bir kitaptı Filibeli Ahmed Hilmi’nin yazdığı “A’mâk-ı Hayâl” isimli kitap. Hayâlin Derinliklerinde



Gündüz ve gecemizin pek çok saatlerinin içinde geçtiği âlem, hayâl!.

Hayâlimizde sever, hayâlimizde korkar, hayâlimizde değer ve pâye verir ya da değersiz kılar; korktuklarımızı, umduklarımızı; yapma özlemi duyup da yapamadıklarımızı veya yaşamak isteyip de etraf yüzünden yaşayamadıklarımızı bizler hep hayâlimizde yaşarız!.

Hayâlinizdekilerin tümünü paylaşabildiğiniz acaba kaç yakınınız var?

Ne güzel bu kadar geniş çevresi olmak!!!…



Hayâlindekilerin tümünü paylaşacak kimsesi olmayan insan, yeryüzünde yalnız yaşayan insandır!.

Herkes hayâlindekini apaçık dillendirip ortaya koysa, acaba yakınında kaç kişi kalır?.

Hayâllerimizdekini açmıyor, açamıyorsak, karşımızdakine başka bir yüzle mi, maskeyle mi çıkıyoruz acaba hep?

Kim kimi, niye, ne kadar, nasıl aldatıyor; neden?

Kafam dağınık bugün toparlayamıyorum ve böyle bir yazı çıkıyor işte…

Halkın evlâdına 2000 yılında 30 yıl önceki verilere göre düzenlenmiş bilgiler öğretilirken okullarda; “derin” yönetim okullarında en son verilere göre eğitim veriliyor!.

Adam o kadar zeki ki; torunlarına yatırım olsun diye, çeyiz sandığı büyüklüğündeki bilgisayarlardan almış saklamış 40 yıl önce…

Ne miras!

Şimdi bunu bazıları da adamın kafasındaki, beynindeki PC diye anlayacak tabii…

Tanrısı ile “ALLAH” adı arasında sıkışmış kalmış; birinden kopamayan, ötekine eremeyen; bırak ermeyi, kavrayacak yeterli aklı olmayan mukallitin avuntu dünyası!

En iyisi okumayın bu yazıları, kafanız karışmasın; düşünmeyin!. Düşünmek tehlikelidir!. Sonra belki GERÇEKLERİ görürsünüz basîretinizle!.



İNSAN EBEDİYYEN



HAYÂL İÇİNDE YAŞAYACAK

Alt bilinç tarafından üretilen fikirlerin, beyinde belirli hayâl sûretleri oluşturularak üst bilinç tarafından değerlendirildiğini; bu yüzden insanın, varoluşundan ebede kadar, hep hayâl içinde yaşayacağı gerçeğini ise pek az insan fark etti!.



ÖLÜMÖTESİ YAŞAMDA HAYÂLLERİNİ

ORANIN GERÇEKLERİ GİBİ

YAŞAYACAKSIN

Dünyada cehennemi de cenneti de kendi içimizden kaynaklanan bir biçimde yaşadığımız kesin!.



Biz daima veri tabanımıza GÖRE içinde bulunduğumuz şartları değerlendirir; sonucunda da içinde bulunduğumuz şartlardan ya mutlu oluruz ya da yanarız.

Mutluluğumuz, mutsuzluğumuz hep hayâlimizde(N)dir!.

Rüya misâlindeki gibi, dünya sonrası kabir âlemini de, daha sonraki boyut ve yaşam şartlarını da hep gene dünyayı algıladığımız gibi; madde olarak algılayacağız; ancak o boyut şartlarının getirdiği yaşam biçimlerine göre.



SUKÛTU HAYÂL”



(YAŞAMIN GERÇEĞİ İLE YÜZYÜZE GELMEK)

Yaşamın gerçeği ile yüzyüze gelmek” demektir, çünkü yaşamın pekçok gerçeği bizim hayâl ettiğimiz gibi değildir.

Biz yaşamın düzen ve sistemini idrâk edemiyoruz, kavrayamıyoruz. Çünkü daha kozamızdan dışarı başımızı çıkarıp şöyle bir gerçek âleme bakamamışız, işin püf noktası burasıdır!

Kozamızın içindeki hayâl gerçekler, yaşamın gerçekleri ile pekçok zaman bağdaşmaz. Doğduğunuz -büyüdüğünüz köyün, kasabanın ya da şehrin gerçekleri o ülkenin sınırları dışında çoğu zaman bir değer ifade etmez.

Sizin doğup büyüdüğünüz Türkiye sınırları içinde kalan değer yargıları ile Tayland’daki, Malezya’daki, Afrika’ın tanrıkulu kabilesindeki değer yargıları ve oranın gerçekleri birbirinden çok farklıdır, ama bunların hepsi de ALLAH KULU’dur!

Bütün bu ALLAH KULLARI’nda değer yargıları varsa siz bu farklı farklı değer yargılarından yalnızca birini kabullenip benimseyip onun üzerine hayâller kurduysanız başka gerçeklerle karşı karşıya geldiğiniz zamanda mutlak sukûtu hayâle uğrayacaksınız!

İşte bu sukûtu hayâle uğramanızın sebebi, bilemediğiniz bir gerçekle karşı karşıya kalmış olmanızdandır!

Onun içindir ki ; “Hayâl hayatın desteği, sukûtu hayâl işin gerçeğidir!” diyoruz.

İnsanın ne kadar çok sukûtu hayâli olmuşsa yaşamında, o kadar çok gerçeklerle yüzyüze gelmiş demektir.

“Ben hiç hayâli sukûta uğramadım” diyen insanda kendi hayâl dünyasından dışarı başını çıkartmamış, yaşamı kozası içinde geçmiş demektir.

Onun içindir ki, gezmenin faydası çoktur. Çok gezerseniz gezdiğiniz yerlerdeki başka başka değerleri -bakış açılarını görür, farkeder, o zaman Allah’ı biraz daha tanırsınız. Zira sizin kozanızın tanrısından çok farklıdır” demek dahi abes gelir, Allah’ın varlığa bakış açısını kıyasa sokmak!

Ne yapacağız?..

Yapacağımız çok basit!

Hayatta ne ile karşılaşırsak karşılaşalım, o karşılaştığımız olayı şu an için “Allah bu olayın böyle cereyan etmesini istemiştir!” diyerek olduğu gibi kabullenmek ve de “görelim MEVLÂ neyler, neylerse güzel eyler” diyerek teslim olmak.

Yapacağınız bana göre en akıllı iş budur!




Yüklə 2,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin