Ahmed hulûSİ’de kavramlar


Meleklerin "tenezzülü" çok büyük bir nisbetle özden-içten dışa



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə8/17
tarix07.05.2018
ölçüsü1,58 Mb.
#50232
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   17

Meleklerin "tenezzülü" çok büyük bir nisbetle özden-içten dışa doğrudur, demiştim...

Cinlerin de insanları etkilemesi aynı yoldandır. Yâni, içinizde cinnî-şeytânî ilhamı bulursunuz!. Ama elbette o ilhamın cinnî bir ilham olduğunu farkedemezsiniz!.

Dışarıdan karşınızdan beş duyuya hitâp eder şekilde size hitâp etmez cinler!.

Onların mesajlarını beyninizin içinde hissedersiniz!.. Âdetâ içinize girmiş hissedersiniz!.

Bu sebeple de "cinnî-şeytânî ilhamlar" konuya yabancı olanlar tarafından rahatlıkla karıştırılıp, "melekî ilham" sanılır!.

Oysa, bu melek dediğimiz sınıf, cinlerle hiç kıyasa gelmeyecek kadar çok farklı bir sınıf!.



ŞEYTAN FİKİR İLHAM EDER



(Vaadde bulunur)

SONRA DA VAADİNDEN DÖNER

(Kendisinin ortak tutulmasını

kabul etmez!)

Rablerini (hakikatlerindeki Esmâ özelliklerini) küfür (inkâr) edenlerin yaptıklarının misali, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer... Kazandıklarından bir şey elde edemezler... İşte bu, (hakikatten) en büyük sapmanın ta kendisidir!

Görmedin mi ki Allah semâları ve arzı Hak olarak (El Esmâ'sı özellikleriyle, Esmâ bileşimleri hâlinde) yaratmıştır... Eğer dilerse sizi giderir ve yepyeni, orijinal bir yapı olarak yeni bir halk getirir.

Bu, Azîz (hükmüne karşı gelecek olmayan) olan Allah'a zor gelmez!

Hepsi Allah için, her yönleriyle, topluca ortadadırlar! Zayıflar, büyüklük taslayanlara: "Gerçekten biz, size tâbi olanlar idik... (Şimdi) Allah'ın azabından bir şeyi bizden savabilir misiniz?"... (Büyüklenenler) dediler ki: "Eğer Allah bize hidâyet etseydi, elbette biz de size hidâyet ederdik... (Şimdi) sızlanıp feryat etsek de yahut sabretsek de bize eşittir... (Zira) bizim kaçış yerimiz yoktur."

İş bitirildiğinde (hakikat ortaya çıktığında), şeytan der ki: "Muhakkak ki Allah size Hak vaadi bildirdi... Ben de size vaatte bulundum, fakat hemen sonra vaadimden döndüm... Ben (zaten) sizin üzerinizde bir sultaya (zorlayıcı güce) sahip olmadım... Sadece size fikir ilham ettim, siz de benim verdiğim fikre (nefsinize hoş geldiği için) uydunuz! O hâlde beni suçlamayın, nefslerinizi suçlayın! Ne ben sizin imdadınıza koşarım, ne de siz benim imdadıma koşup kurtarabilirsiniz. Daha önce beni ortak tutmanızı da ben kesinlikle kabul etmemiştim! Muhakkak ki zâlimler için acı bir azap vardır."

İman edip imanın gereğini uygulayanlar ise, Rableri olan Esmâ bileşiminin elvermesi sonucu (Bi-izni Rabbihim), içinde sonsuza dek yaşamak üzere, altlarından nehirler akan cennetlere dâhil edilmişlerdir... Onların orada birbirlerine hitabı "Selâm"dır. (İbrahim/9-23)



 

“İLİM”


  • Allah’ın kendini tarifi...

  • Arz ve semâların yaratıcısının kendini bildirmesi

  • Allah’ın yarattıklarına bakışı…

  • Semâlar ve arzın hakikati

  • Melekî Özellik

  • Güç

  • “Nur”

  • Işık

  • "Allah’ın ilim sıfatı”...

  • "İçinde hiçbir tutarsızlık ve çelişki olmayan, bir fikrî bütünlük içinde-bir sistem ve düzeni yansıtan, "Allah indinden" gelen ilim…

  • Holografik esasa göre her zerrede, parçacıkta, dalgada tümüyle mevcut olan ilim…

  • "Yaşamdaki "Sistem"in nasıl var olduğu, nasıl işlediği, bu işleyişin gereği, neler yapman gerektiğini fark ettiren ilim…

  • Evreni meydana getiren bilinç

  • “Mâhiyeti netleşmiş enerji”

  • Sûretsiz, şekilsiz, mekânsız "Vücud"...

  • "Alim"(Zâti sıfat)

  • Kâinatın beyni.. .

  • "Esmâ mertebesi"nin tenezzülü ile, "Anlamlar"ın "Evren içre evrenler" sûretinde belirginlik kazandığı "Melekût" boyutun(sanal seyir boyutunun) ilmi…

  • "Nokta"lar düzlemindeki, ilmî-şuursal açılımlar…

  • Çokluk görme basîretsizliğini imha eden algılama...

  • "Hakikat-ı Muhammedî" denilen varlığın ilmi…

  • Kendini seyretmek için "beyin" adı altında irsal olan "Nokta"nın, o "beyin"e (kalbe-şuura) "Vahy" adıyla inzal olarak-gözü olanlara "beyin" adıyla göründüğü ilim…

  • Mânâların ne olduğunu bilme, yaşama, hissetme, kendinde bulma...

  • Açığa çıkması, topluma dönük olarak; Muhammed aleyhisselâm ile gerçekleşen sıfat…

  • “NOKTA”daki şuur

  • Âlemlerin yani stringlerin hakikati

  • Hz.Mehdi'de de açığa çıkan ilim…"

  • Diyeti, "Deccal"i öldürmek olan Hz.Muhammed kaynaklı ilim…

  • Geçmişte medeniyet ve teknoloji olarak bizden çok daha ileri olmasına ve kudret sıfatının açığa çıkmasıyla büyük gelişmeler yaşanmasına rağmen geçmiş toplumların ulaşamadığı( yalnızca Muhammed Ümmetinde zuhura çıkmış olan) ilim…

  • "Bilgi"nin(Esmâ mertebesinin-"Data"nın) varlığını oluşturan 7 sıfattan biri

  • Allah`ı bilme, görme, idrâk etme, yaşama…

  • “Algılanabilen”...

  • Algılama ve değerlendirme kapasitelerinin yeterliliği...

  • Basiret

  • Baktığını görmeni sağlayan idrak...

  • Gördüğünün anlamını çözüp değerlendirme vesilen...

  • Beynin veri tabanı

  • Her şeye ârif olan Zât’ın ("Ârif-i Billah"ın) varlığındaki Allah`ın ilmi…

  • Bir içinde yaşadığımız âlemler, kâinat mevcut; bir de bunların ötesinde, bunlardan ayrı, bunların dışında bir "Tanrı mevcut" anlayışının, tümüyle bâtıl olduğunu bildiren ilim…

  • Bir Allah, bir de, yanısıra kâinat gibi iki ayrı yapının mevcut olmadığını bildiren ilim…

  • Ef'âl âlemi denen fiiller âleminin (yani meleklerin, cinlerin ve insanların da içinde yer aldığı kâinatın), bu varlıkların algılama araçlarına, duygularına göre mevcut olup; Allah'ın "İndinde" mevcut "İlmî Sûretler" olduğunu bildiren ilim…

  • "Hakikat ilmi"…(İster madde gözüyle, ister rüya şeklinde görülmesi sözkonusu olmayan ilim)

  • Çokluk (kesret) âlemindeki en geniş kapsamlı ilim…

  • Tüm mevcûdatın özünde saklı olan SIRRI bildiren ilim…

  • Tafsili, "Külli akıl" denen "Tek akıl" olan ilim…

  • Seni, "Tanrı" kavramından kurtaran gerçek...

  • Birimin ihatası yoluyla değil; Allah'ın o mahalde izhar ettiği "ilmi"…

  • Kendisinin var olduğunu ve ne olduğunu bilme hâli…

  • "Haşyet"i oluşturan ve tüm ilimleri kapsamına alan ilim…

  • Yaşadığımız kâinâta ait olarak bilinen her "şey"in, gerçekte, vücut, varlık sahibi olmayıp; sadece ve sadece "Allah'ın İlminde" mevcut, basit anlayışımıza indirgenmiş ifadesiyle "hayâl olan" varlıklar olduğunu bildiren ilim…

  • “Perde”ni kaldıran bilgi

  • Mânevi Rızık

  • Ruhsal gıda

  • Seni “uyku”ndan uyandıran hakikat...

  • Ganimet

  • Delil

  • Yakîn

  • Yaşamına yön veren gerçek...



“BEŞ DUYU İLMİ "



  • Zâhir ilimler

  • Yaşadığımız boyutla alâkalı ilimlerin tümü



BEŞ DUYU İLMİ

SİZİ MAKROKOZMOSTA YA DA MİKROKOZMOSTA

SAYISIZ UZAYLARA VE BOYUTSAL EVRENLERE

SÜRÜKLER

"ALLAH"ın "AHAD" oluşunu şayet iyice idrâk edersek, görürüz ki -bâsiretle-, bir ALLAH, bir de de, yanısıra kâinat gibi iki ayrı yapı mevcut değildir!.

Yani bir “ALLAH” var, bir de âlemler mevcut, değil!..

Başka bir deyişle; bir içinde yaşadığımız âlemler, kâinat mevcut; bir de bunların ötesinde, bunlardan ayrı, bunların dışında bir "TANRI mevcut" anlayışı, tümüyle bâtıldır!.

Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH” bir TANRI değildir!.

Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, AHAD'dır!.

Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, sonsuz mânâlara sahip olup, her an bunları seyir hâlindedir!..

Bu “SEYR”in mahalli de “esmâ” âlemidir!..



ZÂT'ı itibariyle Vâhid-ül AHAD...

Sıfatları itibariyle HAYY, ALİM, MÜRÎD, KADİR, SEMİ, BASÎR, KELÎM'dir;

Kendisinde bulunan özellikleri itibariyle, sayısız mânâlara sahiptir ki; bunların bir kısmı gene Hazreti Muhammed tarafından “esmâ-ül hüsnâ”da açıklanmıştır..

"Ef'âl âlemi" denen fiiller âlemi ise…  Buna, tüm varlıklarıyla, o varlıkların algılayabildiği evren de denebilir...

Ef'âl âlemi denen fiiller âlemi, yani meleklerin, cinlerin ve insanların da içinde yer aldığı kâinat ise bu varlıkların algılama araçlarına, duygularına göre mevcut olup; ALLAH'ın "İLMİN"de ise, ALLAH'ın "İNDİNDE" mevcut "İLMÎ SÛRETLER"dir.

Ya da başka bir ifade tarzı ile, var olan herşey, hakikatta "İLMİ SÛRETLER"dir...  “Ki bunlar asla vücut kokusu almamışlardır”.

Kısacası, yaşadığımız kâinâta ait olarak bilinen herşey, gerçekte, vücut, varlık sahibi olmayıp; sadece ve sadece "ALLAH'ın İLMİNDE" mevcut, basit anlayışımıza indirgenmiş ifadesiyle “hayâl olan” varlıklardır!..

İNSAN, hangi devirde yaşarsa yaşasın; beş duyu ile algıladığı verilere dayanarak, ne ilme sahip olursa olsun; varlığın ORİJİNİNİ - HAKİKATINI asla hissedemez!..

Beş duyu ilmi, sizi makrokozmosta ya da mikrokozmosta sayısız uzaylara ve boyutsal evrenlere sürükler!.. Yıldızlardan galaksilere, galaksilerden karadeliklere, karadeliklerden akdeliklere, akdeliklerden yeni evrenlere sürüklenir ve bu CİNNİ-UZAYLI TİPİ fikirler içinde; hep ÖTEDE BİR TANRI yanılgısı içinde yaşar gidersiniz!.

"RUH İNSAN CİN" isimli kitabımızda, günümüz insanının "UZAYLI VARLIK" sandığı, eski dildeki ifadesiyle "CİN" denen varlıkların, insanları aldatma ve gerçekten saptırma yollarını anlatırken, bunlardan birinin de çeşitli “Dinden” veya “HAK'tan” görüntülerle, fikirlerle, insanı “ALLAH”tan mahrum ettiklerine değinmiştik...



MÜLHİME İLMİ



(Şeytanın temsil ettiği vehmin gücünün esiri olarak, vehmin seslenişi olarak insanların yanlış düşüncelere sapmalarına sebep olan yanlış ilim)

Mülhime nefs mertebesinde, sezgi-ilham yollu edinilen bu ilimden geçilmedikçe, “Hakikat”ın müşâhedesi hâsıl olmaz!

Bu durumda da kişi şeytanın temsil ettiği vehim gücünün esiri olarak, vehmin seslenişi olarak yanlış bir ilimle insanların yanlış düşüncelere sapmalarına sebep olur.

Not: Geniş açıklama için N/Nefs bölümüne bakınız



BEŞ DUYU ÖTESİ İLİMLER



  • "Bâtın İlmi"

  • "Hakikat İlmi"

  • Kalp gözü açıklığı

  • İkrâm yollu sunulan “İndallah”tan bağışlanan gaybî ilim

  • Nefs-i Mutmainne ve Nefs-i Radiye`deki ilim

Melekût âlemi ile ilgili ilimlerin toplu adıdır!

Muhammedî ilmin, bâtınî ilmin yer almadığı her kudret zuhûru âfâkî seyrden olabilir... Ya da gafletten!.



Bâtın ilimleri denen beş duyu ötesi ilimler -ki hissî müşahede ve keşif bu bölümde mütalâa edilir

Zâhir ve Bâtın ilimleri Hakikatı yaşamaya ve “ALLAH” adıyla işaret edileni tanımaya yeterli değildir!.

Bâtın ilim ise, Zâtiyyûna has, müferridûna has ikrâm yollu sunulan “İndallah”tan bağışlanan gaybî ilimdir.



Nefs-i Mardiyye sahipleri, "fetih" sahibidir. Nefs-i Mutmainne`de ve Nefs-i Radiye`de keşif vardır. Onların ilimleri İlmi Bâtın`dır. Kalp gözü açıklığı denen, varlığın bir takım sırlarına vâkıf olma hâli vardır.



"İLMÎ KERÂMET"



(Gerçeklere şâhid olan-Allah kubbesinin örtüsü altındaki, dışarıdan tanınmaları mümkün olmayan Allah Velilerine özgü hâl)

Ve bunun yanı sıra,

Öğrendiklerini tekrarlayanve eskilerin anlattıklarınıyineleyen”-

“Velâyet”in daha kokusunu bile alamamış olup->

Ben Hakk’ım!!! diye bağırmaya başlayan Nefsi Levvame...

Kendindeki hakikati yaşayamamanın bunalımı içindeki "Mülhime"!...

Öte yandan, tasavvuf menkıbeleriyle ömür tüketip; mahallelerindeki zamanın “gavs”ı(!) olan şeyh efendinin, “her şey “Hak”tır; hak’tan başka bir şey yoktur, ben de Hakk’ım sen de Hak’sın” anlatımlarıyla avunan kişilerin, “zâhidân”ı (yoğun ibadetle tanrıya tapınan) evliyadan sanması elbette ki gayet normaldir.

Ben hakkım” diye bağırmaya başlamanın, “nefsi levvame” düzeyinde kendindeki hakikati yaşayamamanın bunalımı içindeki bilincin, “mülhime” düzeyindeki varlığının hakikatine ait ilhamları almasının sonucu olduğunu...

Kâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi, kâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni” diyenin; “cüppemin altında Allah’tan gayrı yok” diyenin, bunları “Mülhime” bilinci yaşantısı içinde aldıkları ilhamlarla söylediklerini ve orada “velâyet”in daha kokusunu bile almamış olduklarını ne bilsin bu yolun heveslileri…

Ne bilsinler, kerâmet sandıkları bir kısım olağan dışı olguların, “velâyet” delili olmadığını… Müslüman olmayanlarda bile bunların açığa çıkabildiğini! İstidraç ile kerâmetin aynı mekânizmayla meydana geldiğini… Bu yüzden de, evliyâullahın, “kevni kerâmet”leri hoş görmeyip, “önemli olan ilmî kerâmettir” dediklerini nereden bilecekler. Peki, ne ola ki o “ilmî kerâmet” denilen?

Kişilerin bilgilenip gerçeği görmemeleri için, her türlü araştırma sorgulama, başkalarının eserlerini okuma yasaklanmıştır pek çok çevrede!.

Bir sürü insan, körü körüne tâbi olup, zamanın “Gavs”ı olduğunu sandığı şeyhinin öğretisiyle geçer gider Dünya’dan, kendi hayâl dünyası içinde. Niceleri geçmiş böyle ve hâlâ geçmekte...



Velâyet, “Mutmaine” de başlar en dar kapsamlı müşahededen… Risâlet ile son bulur en kapsamlı hâli “Sâfiye” ile…

Velî’de başlayan müşahede, gerçeklere şâhid olma kemâlâtı, Rasûl’de zirveye oturur. “Risâlet” varlığını “El Velî” isminin işaret ettiği özellikten alır. Rasûller dahi velâyetleri itibariyle farklı kapsamlara sahiptirler.

Nübüvvet, “dünyevi bir görevdir”, Dünya yaşamında son bulur ve âhiret yaşamında işlevi yoktur. Nebî’ler dahi Veli’dirler ve velâyet kemâlleri ile âhırette yer alırlar.

Velâyet, varlığın hakikatini yaşama, açılımıdır.

Nübüvvet, varlıkta geçerli olan ve “sünnetullah” denen sistem ve düzenin işleyişini bildirme ve buna göre ne yapılırsa sonucunun ne olacağını bildirme işlevidir.

Risâlet, velâyetin zirvesinin adıdır.

Veliler, “Allah kubbesinin örtüsü altındadır” ve onları dışardan bilmek mümkün değildir.

Öğrendiklerini “tekrarlamak” ve eskilerin anlattıklarını “yinelemek” velâyet değildir; Velâyet, kişiye özgü bir yaşam hâlidir!.



İLMİ ŞİFRELER



(Beyin özelliğimiz dolayısı ile

bize varmış gibi gelen görüntüler)

Hazreti Rasûl Aleyhisselâm meşhur hadîs'inde şöyle diyor:

"İlim Çin'de bile olsa, alınız!."

Burada bahsedilen "İlim", Hakikat ilmi'dir. Çünkü, insanın bütün geleceği bu ilmi elde etmesine bağlıdır!.

İlim, esas itibariyle ikiye ayrılır. Geçici yarar sağlıyan ilim, ebedî yarar sağlayan ilim.

Mevcut, çokluk âlemine dair bütün ilimler,”geçici yarar sağlayan ilimler” sınıfındadır. Çünkü bir süre için, o varlığın yapısı dolayısı ile veya varoluş gayesi istikâmetinde faydalı olacak olan ilimdir.

Hakikat ilmine dair olan ilim ise asıl gerçek ilimdir. Herhangi bir konuya bağlanmadan sadece "ilim" kelimesiyle Hazreti Rasûlullah'ın bahsetmiş olduğu "ilim" hep "Hakikat ilmi”dir ki, bu tüm mevcûdatın özünde saklı olan SIRRI bildiren ilimdir.

Hakikat ilmi, gözle görülecek surî yani şekli, maddesi olan bir nesne değildir. Dolayısıyla ister madde gözüyle, ister rüya şeklinde görülmesi sözkonusu olan bir şey değildir HAKİKAT ilmi!.

Hakikat ilmi, gözle görülecek, yani rü'yet edilecek bir şey olmaz ise; O yüce ilmin ZÂTI nasıl görülebilir ki?..

İşte bu sebepledir ki, kim baş gözüyle veya rüya şeklinde Allah'ın görülebileceğinden söz ederse, bu kişi ilmin özünden mahrum olması sebebiyle konunun hakikatından mahrumdur.

Zira "Allah" ismiyle işaret edilen, bir maddî yapı değildir!. Dolayısıyla maddeye dayanan beş duyu ile anlaşılması da mümkün değildir!.

Bu sebepledir ki, Allah isimli, sonsuz-sınırsız yüce varlığın gözle görülmesi mümkün değildir.

Bu arada bazı bilgi sahiplerinin aklına takılabilecek şu soru olabilir.

Gerek Hazreti Rasûlullah ve gerekse Evliyaûllah'ın önde gelenlerinden bazı zevâtın rüyalarında, Allah'ı bir insan sûretinde gördüklerine, dair nakiller mevcuttur. Bunlar elbette ki yalan değildir. Ancak rüyanın ne olduğunu iyi bilmek gerekir.



Rüyalar, çeşitli mânâların, o mânâlara uygun sûretlere bürünerek bize görünmesi halidir.

Esas itibariyle, her şey yani her görüntü, Allahu Teâlâ'nın çeşitli isimlerinin mânâlarının bir sûrete bürünmüş halidir.

Hattâ daha gerçeğiyle, biz o mânâları, beynimizdeki özel algılama sistemi ile, görüntüler, sûretler şeklinde algılarız.

Evet, konunun en can alıcı noktası burasıdır.



Gerçekte, evrende mevcut her şey, bizim bir altımızdaki boyutta dalga yani ışınsal yapı halindedir.

Nasıl televizyon dalgaları dediğimiz şey gerçekte bir tür, belirli frekanstaki dalgalardır ama bünyesinde ses ve görüntü barındırmaktadır. Televizyon kendisinin özel yapısı dolayısıyla, bu dalgaların içinde bulunan manâları ekranda bir görüntü şeklinde tarafımızdan algılanmaktadır.

Aynı şekilde, evrende mevcut, her biri de belirli anlam taşıyan dalgaların bir kısmı gözbebeğimizin algılama sınırları içinde kaldığı için beynimize transfer edilmekte ve böylece de bunlar beyinde deşifre edilerek sanki görüntüsel varlıklarmış gibi tarafımızdan algılanmaktadır.

Yani, bize, beyin özelliğimiz dolayısı ile varmış gibi gelen görüntüler aslında “ilmi şifreler”dir.

İş böyle olunca, anlaşılmaktadır ki, gerçekte her şey bir ilimdir ve bütün ilimlerin özü, aslı, orijini, hakikatı da "ALLAH" İLMİDİR!.

Allah adıyla işaret edilen ise, "Âlim" isminin işaret ettiği üzere, ilim sahibidir. Hayattan sonra, gelen ikinci zâtî sıfatı itibariyle İLİM sahibidir. Ve nihayet ZÂTÎ İLİMDİR!.



BUGÜNÜN İLMİYLE BİLE ÇÖZEMEDİĞİMİZ



ŞİFRELERİ VEREN ZÂT…

Din bize, 1400 sene öncesinden, Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın ağzı ile bu gerçeği sanki şöyle haber veriyor:

"Sizin, hücresel yapılı bir bedene sahip olmanız gibi; ışınsal bedenli yapıyla meydana gelmiş cinlerin var olması gibi; bunun ötesinde, ışık kuantlarından, yani Nur`dan varolmuş melekler de vardır! Ki, evrende, bünyesinde bunları barındırmayan, bunların varlığından meydana gelmemiş hiç bir nesne yoktur!

Evrende var olan her birim-nokta, bu ışık kuantlarından meydana gelmiştir. Yani, meleklerden meydana gelmiştir! Ve bunlar, evrendeki mutlak bilinçten gelen bir şekilde, yapısal özelliklerine göre bilinçli birimlerdir!

Bu açıklama ne zaman yapılıyor? Bundan 1400 sene evvel! Kimlere...!?

Bunu iyi değerlendirebilmek için, 1400 sene öncesinin şartlarının ne olduğunu araştırıp; o günkü insanların nasıl yaşadıklarını, nasıl taşları dikip karşısında tapındıklarını; ayıp olmasın diye kız çocuklarını nasıl diri diri toprağa gömdüklerini; ölen bir adamın karısını oğlunun nasıl aldığını bilmek lazım!

Böylesine ilkel değerlerle yaşayan bir toplumda, bugünün ilmiyle bile çözemediğimiz şifreleri veren, açıklayan bir Zât! Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhisselâm...

Ve bu Zât, bizim bugün bile hafsalamızın almayacağı bir takım olayları bize anlatıyor...

Aslında bu, büyük bir müjde!

Çünkü, şu madde boyutundan kurtulmamızdan sonra, şayet belli çalışmalar yaparak ruhumuzu güçlendirebilirsek, nelere ulaşabileceğimizi müjdeliyor!

Yani, "Ben bu ruh gücüyle, buralara ulaştım, bunları gördüm, yaşadım. Böyle şeyler var ve bunlar sizin için de mümkün olabilir." diyor.



İLİM GÜNEŞİ



1400 SENE ÖNCE

MEKKE’DE DOĞAN İLİM GÜNEŞİ

BUGÜN, BATI’DAN DOĞUŞA BAŞLADI

Varlığın aslı “esmâ mertebesi” yani “Allah isimlerinin işâret ettiği özelliklerin bulunduğu âlemdir” dedik.

Allah isimleri”nin bize bildirilen anlamları, son derece sığ ve dar kapsamlıdır. Beşere GÖRE anlatılan anlamlardır. Gerçekte bu isimlerin işâret ettiği anlamlar ve varlığı oluşturmadaki işlevleri çok çok kapsamlı ve farklıdır.

Madde dünya, et-kemik insan ve gökte tanrı anlayışı ile olaya bakmaktan arınamadığımız sürece, “Allah” isimlerinin anlamı konusunda da maalesef çok sığ düşünmekten çıkamayız. “Tanrının güzel isimleri” der, onları ezberleyip tekrar etmekle “ihsa” ettiğimizi sanarak avunur, bunların bize niye bildirilmiş olduğu veya konuya nasıl yaklaşmamız gerektiği hususları üzerinde hiç durmayız.

Oysa, diğer tarafta…

Batılı bilim adamları, bugün ulaştıkları son noktada, fizikten, “teorik fiziğe” dönmek zorunda kalmışlardır. Deneye dayanan bilim, bugün artık teorik fizik olarak yaşamını devam ettirmek zorunda kalmıştır varlığın orijinini keşfetme sahasında!.

Madde” anlayışı günümüz fizik anlayışında varlığını tümüyle yitirmiş, yapı taşı olmaktan çıkmış, yapıda algılanan taş noktasına inmiştir!.

Geri kalmış ülkelerin insanları, madde”yi esas alan bir fizik ve DİN anlayışında iken; bilimsel gelişmeleri yakından takip eden kişiler teorik fizik ve “spritüel din” anlayışına ulaşmışlardır.

Ulaşılan “spritüel DİN” anlayışı ise, yeni bir şey olmayıp, 1400 küsur sene evvel Allah Rasûlü Muhteşem İnsan Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ın açıklayıp; O’nun yolundan giden evliyâullahın yaşadığı, tasavvuf adı altında mecâzlarla işâretlerle anlatılmaya çalışılmış “DİN” gerçeğidir.

1400 küsur yıl önce Mekke’den doğmuş ilim güneşi, bugün Batı’dan bilimsel doğuşa başlayarak, Kurân’ın ve Allah Rasûlü’nün verilerini teyit etmekte ve insanlığa altın çağın müjdesini vermektedir.



Yeni çağ, Kurân bilgisinin bilimle deşifre edileceği çağ olarak insanlıkta yerini alacaktır.

 


Dünya üzerinde yaşamakta olan bir sürü insan arasında, biz konumuza dönelim...

YENİ ÇAĞIN şifrelerini veren "KURÂN" isimli, insanlık durdukça geçerli muhteşem bilgi kaynağının kodlarını çözmek için, gerekli alt yapıyı kendimizde oluşturmaya çalışarak…

Sonsuzluğun muhteşem Ruh’u Allah Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâmın işaretlerindeki şifreleri çözmeye çalışarak…

Zirâ gerçek yeni çağ, Kurân’ın değerinin günümüz bilgileri ışığında tüm dünyada fark edilmesiyle yaşanacaktır… Ne var ki, bunun faturası ağır olacaktır insanlığa… Doğum kolay gerçekleşmeyecektir.



MUHAMMED ÜMMETİNDEN ÖNCEKİ



ÜMMETLERİN HİÇBİRİ,

İLİM ZUHURUNA ULAŞAMAMIŞTIR

   İlim sıfatı, ancak Zâtına seçtiklerinde açığa çıkar... Kudret sıfatından daha faziletlidir!...

İlim sıfatı ise o devirde Mehdi'de de açığa çıkmaktadır!.. Bu yüzden de Mehdi, Deccal’den değerli olmuştur!...

   Daha önceki kavimlerde de kudret sıfatının açığa çıkmasıyla büyük gelişmeler yaşanmıştır o toplumlarda... Medeniyet ve teknoloji olarak bizden çok daha ileri toplumlar da olmuştur geçmişte... Ama ne var ki o toplumların hiç biri Muhammed Ümmetindeki İlim zuhuruna ulaşmamıştır!

   Bunun sonucunda da kudret zuhûru onların zehiri olmuş ve helâk olmuşlardır!... Bu yüzdendir ki, ilimsiz kerâmet açığa çıkarmak bütün evliyaullah nazarında aybaşı gören kadının kanı; olarak nitelendirilmiştir!.. Anlatabildim mi?

   (Soru -Üstadım, geçmiş derken... Âdem Aleyhisselâm'dan önce mi?)

    -Evet!



İNSANIN BÜTÜN GELECEĞİ,



HZ.RASÛLULLAH’IN BİLDİRDİĞİ İLMİ 

“(Hakikat İlmi”ni)

ELDE ETMESİNE BAĞLIDIR

Hazreti Rasûl aleyhisselâm meşhur hadîs'inde şöyle diyor:



Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin