Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə31/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   83

Bu fevkalade ikna edici konuşmayı dinleyen halk ve devlet ricali, Padişah lehine çok büyük tezahürat yaptılar ve IV. Murad'ın asıl saltanat yılları başlamış oldu.

İkinci Safha: IV. Murad'ın ikinci ve asıl saltanat safhasıdır ki, Receb Paşa'nın katledilip zorbaların tasfiye edildiği 1041/1632 yılından başlar ve vefatına yani 1640 yılına kadar devam eder. Son sekiz yıl Sultân Murad'ın asıl saltanat yıllarıdır.

IV. Murad 21 yaşına gelmiş ve çocukluk devresini bitirerek devleti idare edecek tecrübeye sahip olmuştu. Devletin idaresini ele alır almaz, Tabanı Yassı Mehmed Paşa'yı sadrazamlığa getirdi. Evvela devlet toprakları üzerindeki emniyet ve asayişi temin etmeye başladı; sonra da Devleti tehdit eden başta İran olmak üzere dış tehlikelere yöneldi. Şimdi bunları da çok kısa olarak özetleyelim:

1) IV. Murad'ın ilk yaptığı icraat, Ağabeyi Genç Osman'ın ölümüne yol açan ve memlekette huzuru bozan zorbacıların elebaşılarını teker teker temizlemek oldu. Gerçekten Saka Mehmed, Gürcü Rıdvan, Cadı Osman ve benzeri eşkıya reisleri hemen idam edildi. Bunlardan Beyşehri, Seydişehri ve çevresini kasıp kavuran Deli İlâhî, İstanbul'a getirilerek kati olundu. Balıkesir çevresinde Solakoğlu diye bilinen İlyas Paşa, Küçük Ahmed Paşa'nın gayretleriyle ele geçirildi ve ortadan kaldırıldı. Yine Lübnan ve Suriye taraflarında zulüm rüzgarları estiren Dürzi lider Maanoğlu Fahreddin ve oğlu Mes'ud da İstanbul'a celb olunduktan sonra 1635 yılında idam edildiler.

2) İstanbul'da 1043/1633 yılında çıkan ve İstanbul'un yaklaşık beşte birini yakıp yıkan büyük yangın üzerine, bunu da bahane eden IV. Murad, zamanın Şeyhülislâmı Ahi-zâde Hüseyin Efendi'den de fetva alarak, tütün ekmeyi ve tütün içmeyi yasaklamıştır. Ancak Şeyhülislâmdan aldığı fetvayla bununla kalmamış ve çıkarılan yasağa uymayanları, devlete isyan etmiş kabul edip kati etmeye başlamıştır. Solak-zâde, tütün yüzünden katle şer'î cevaz veren Şeyhülislâm sonradan idam edilince, kendisi hakkında "Cezây-ı sezasını buldu" ifadesini kullanmıştır. IV. Murad, tütün yasağı ile yetinmemiş ve o devirde zorbaların, işsizlerin ve de eşkıyanın toplantı yerleri haline gelen kahvehaneleri de hem kapatmış ve hem de yasağa rağmen içki içip sarhoş olanları gerekli cezalarla cezalandırmıştır. Her iki hadiseyi de, memlekette kaybolan huzuru yeniden tesis etmek gayesiyle ve de eşkıyanın gözünü korkutmak için yaptığı ifade edilen

19

de, rüşvrtl



durumu

beddu


ecdadının r>

lâmP


ihbarı

idame


Murad'aii

4)C niden6 yapılan lı lemistir I sefer n sürmüştür,§ Revan'ı y Uzun s katılmış! sonra H netice Bu i ti'nde ta

mû| düşen S

üç atnf İslam:'1

10? Ji

bir ini
BİLİNMEYEN OSMANLI



187

kVe İki-\-

Sultân Murad, bazı tarihçilere göre, bütün Osmanlı arazilerinde yaklaşık 20.000 eşkıyayı ortadan kaldırmıştır. Elbette ki bütün tasfiyeler sırasında bazı mazlumlar da zulme maruz kalmış olabilir.

3) Sultân Murad'ın eski Osmanlı Padişahlarından farklı olarak yaptığı bir icraat da, o zamana kadar "Görevden azl olunur ve nefy olunabilir; ancak kati olunmaz" diye bilinen kuralı çiğneyerek, ulemâ sınıfından bazı insanları da idam ettirmesidir. 1043/1633 yılında İzmit, İznik ve Bursa taraflarına doğru düzenlediği teftiş seyahatinde, rüşvet iddiaları ve yolsuzluk ithamları yüzünden İznik Kadısını idam ettirmiştir. Bu durumu, teessüfle Valide Sultân'a bir tezkire ile duyuran ve tezkiresinde "Kendülerini bedduadan sakınırız. Umulur ki, siz kendilere nasihat buyurub âlimler zümresinin hayır duasını aldırasınız; ecdadının hürmet gösterdiği bu zümreye Padişah da hürmet göstere" ifadelerini kullanan Şeyhülislâm Ahi-zâde Hüseyin Efendi, Valide Sulan tarafından hemen menfi ithamlarla Padişah'a ihbar edilmiştir. Maalesef Sultân Murad, Şeyhülislâmı Padişaha isyan hazırlığı suçundan idam ettirmiştir. Bu Şeyhülislâm, kardeş katline de karşı çıkan ve bunu bizzat Sultân Murad'a hatırlatan cesur bir ilim adamıdır.

4) Osmanlı Devleti'nin iç ahvâlindeki bu karışıklıktan istifade eden İran Şah'ı, yeniden Bağdad'a saldırmış ve Bağdad'ı ele geçirmiştir. Padişah, sadrazamları tarafından yapılan harekâtlar netice vermeyince, bizzat kendisi İran üzerine iki ayrı sefer düzenlemiştir. Birinci İran Seferi, Revan Seferi diye meşhurdur. 1635 yılında yapılan bu sefer neticesinde, Revan (Erivan) alınarak Tebriz taraflarına da akın yapılmıştır. On ay sürmüştür. İkinci İran seferi ise, Bağdad Seferi diye bilinmektedir. İranlıların Revan'ı yeniden ele geçirmeleri üzerine 1638 yılında Padişah Bağdad'a yürümüştür. Uzun süren bir muhasaradan sonra 1639 yılında Bağdad yeniden Osmanlı Ülkesine katılmıştır. Bu savaşta Osmanlı Sadrazamı Tayyar Mehmed Paşa şehid olmuştur. Daha sonra Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın başkanlığında yürütülen sulh müzâkereleri neticesinde İranlılarla Kasr-ı Şirin Andlaşması yapılmış ve savaşlara son verilmiştir. Bu antlaşma ile Erivan ve Azerbaycan İran'da; Bağdad ve havalisi ise Osmanlı Devle-ti'nde kalmıştır. Artık, IV. Murad, Fâtih-i Bağdad unvanını kazanmıştır.

Sultân Murad, büyük bir karşılama ile İstanbul'a döndü. Ancak nikris hastalığına müptelâ idi. Nihayet tedaviler netice vermeyince, Ramazan Bayramının 2. günü yatağa düşen Sultân, 8.2.1640 tarihinde vefat eyledi. Cenaze merasiminde gazalarda bindiği üç atının eğerleri ters takılarak cenazenin önünde yürütülmesi, İslâmiyet'te yok ise de, İslama kesin aykırı bir âdet de değildir105.

107. IV. Murad'ın şahsiyeti hakkında farklı dedikodular yayılmaktadır. Konuyu özetler misiniz?

I in l'ia

Bağdad Fâtihi, Gâzî, Sâhib-kırân ve benzeri unvanlarla anılan ve ancak 28 yıllık bir ömür süren IV. Murad, 16 yıl, 4 ay ve 28 gün Osmanlı tahtında kaldı. Bunun 9 yılını

^ c u( sn, 398-487; Solak-zâde, 737-766; IV. Murad'ın dönemini incelerken temel kaynaklarımızın başında Naima'nın Tarihi gelmektedir. Zira 6 ciltlik bu tarihin iki cilde yakın bir kısmı IV. Murad'a ayrılmıştır (II. ve III. ciltler); Naima, c. II, sh. 263-451; c. III, sh. 1-452; Kantemir, c. I, sh. 289-299; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III, I. Kısım, sh. 148-206; Baysun, M. Cavid, "Murad IV", İA, c. VIII, sh. 630 vd.; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 127 vd.; Tütün Yasağı için bkz. BA, Mühimme Defteri, nr. 85, sh. 134, 185.

188

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNMEYdu

validesinin niyabeti ile yürüttü ve Osmanlı Devleti için anarşi yılları oldu. Geriye kalan 8 yılını ise, bizzat sürdürdü. Naima'nın tesbiti ile 1.000 hicrî yılından sonra gelen Padişahların en büyüğü idi. 1041/1632 yılına kadar selefleri gibi, nerdeyse hiç bir işe karışmadı. Ancak 1632 yılından 1640 yılına kadar müdebbir bir devlet adamı gibi devleti idare etti.

Siyâset kılıcıyla serkeşleri korkuttu. Devletin yularını eline aldı ve yedi sene kadar istediği gibi devleti idare etti. Çoğu meselelerde ecdadının koyduğu kanunlara fazla itibar etmedi; bir çok konuda yeni kanun ve usuller ihdas eyledi. En güzel tarafı, zulmedenleri, fesâd şebekelerini ve zorbaları ortadan kaldırması; yaygınlaşan zulüm ve suiistimalleri önlemiş olmasıydı. Ancak her konuda şerî'atın emirlerine uygun hareket ettiği ve kanun hükümlerini aynen tatbik eylediği de söylenemezdi. Eşkıyayı bertaraf edeceğim derken, bazılarının da zulmen kanına girmiş olması ihtimali, ömrünün kısalığına sebep oldu denilmektedir. Ayrıca şahsiyetaftitibariyle dedesi Yavuz Sultân Selim'e benzetilmektedir. Ancak Yavuz'dan ayrıldığı iki önemli noktası mevcut idi:

Birincisi, İki büyük sefere çıkan Sultân Murad, saltanatı devraldığında, ordu disiplinini kaybetmişti; âsâyiş bozuktu; maliye perişan ve hazine bomboştu. Yavuz gibi 42 yaşında değil, çok ağır şartlarda çocuk yaşında tahta geçti. Bazı zulümlerine rağmen, Osmanlı Devleti içerisinde huzur ve asayişi sağladı; dışarıya karşı korkutucu şevkette bir devlet, cihanın en büyük vurucu kuvveti halinde düzenlediği ordu; ıslâh edilmiş bir maliye bıraktı. Avrupa'daki haber alma teşkilâtını düzenleyerek Kanunî devrindeki duruma yükseltti. Vefat ettiği zaman hazinede 15 milyon altın ve bir o kadar da diğer servet vasıtaları bulunuyordu.

İkincisi, Yavuz'u Yavuz yapan yakın devlet ve ilim adamları onun için vardı denilemez. Zira sadrazamlar liyakatsizdi. Hilelerin peşinde koşan Ali Paşa ile Yavuz'un veziri Pîrî Mehmed Paşa'yı kıyaslamak mümkün değildi. En önemlisi de "çocukluğunda örnek bir hâkân hayatı yaşayan IV. Murad, gençliğinin ilk yıllarından itibaren hevâ ve heveslerini tahrik eden kötü arkadaşlarının yardımıyla (Silahdar ve Emir Güne oğlu gibi), rütbesine lâyık olmayan bazı işlere teşebbüs eyledi. Sohbetlerinde Yavuz gibi, hep ehl-i kemal olsaydı, selefleri olan Padişahları unuttururdu ve bu zamana kadar onun gibi bir Padişah görülmezdi". Zaten IV. Murad'in en çok tenkid edilen bu kusuru olmasaydı, en büyük Padişahlardan biri olurdu denilen tarafı, etrafına bir takım sefil insanları yaklaştırmasıydı. Maalesef Musa Çelebi, Emir güne Oğlu Yusuf, Silahdar Mustafa Paşa ve Bekri Mustafa gibilerin, bazan ona şerî'ata uymayan işleri yaptırdıkları da nakledilmektedir.

Yavuz gibi cihangir olamadı. Ancak hem askerlik ve hem de devlet idaresi sahasında büyük başarı kazandı. Ona büyük kumandan, büyük devlet adamı ve büyük diplomat demek mümkündür. Bazan zulme varacak kadar sertti. Fakat haklı söze gücenmez ve ilim adamlarının haklı mütalaalarından memnun olurdu. Bu hususta çok misâller gösterilebilir. Mesela ehl-i tarikatın kısmen aleyhinde olan Kâdî-zâde Mehmed Efen-di'nin tesiri altında kalmasına rağmen, rakipleri durumunda bulunan Sultân Ahmed Camii Vaizi Sivâsî Abdülmecid Efendi ve Galata Mevlevîhânesi postnişini İsmail Dede'yi hürmetle dinlerdi. Hatta 1043/1633 tarihinde Sultân Ahmed'teki mevlidde karşılıklı tartışmalar vâki olmuş ve Padişah her ikisine de hürmeti devam ettirmiştir.

IV. Murad'in dehâsı, derin zekâsı, korku hissine tamamen yabancı olması, her türlü meşakkate tahammül etmesi, orduyu büyülemiştir, Uzun boylu, kalın kemikli,

şişmanca vefl sinden uzağa i Naima, onun d

ancak bazan om» gürzleri h •¦

öğrenmiş' '."Vj "kurşun ve I

elçinin gözü! olarak müH binasından 1 etmiştir, r Ölümliı

kıyla kabul} yarım asır t başlayacaktı.] sertliğinden \ larında Avı ps'dâ rpııhiffl

Ki):

ve I adıyla yad e Hamm IV. Muı



yalanlardan!

108, Kİ mi

lebi ten

sarayının meo

daha öl

BİLİNMEYEN OSMANLI



189

şişmanca ve fakat çevikti. Tarihçilerin naklettiğine göre, yayını çektiği ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi ve Hammer'in ifadesiyle attığı ciridin delmeyeceği madde yoktu. Naima, onun kuvvetini İfade edebilmek için "200 okkalık (yani yaklaşık 600 kiloluk ağırlık eder, ancak bazan okka bir kilo karşılığında da kullanılmaktadır ki, o zaman 200 kilo olur ve makul hale gelir) gürzleri kaldırabilirdi" demektedir ki, bu bir teşbihtir. Devrinin büyük okçularından okçuluk öğrenmişti. Timur neslinden Şâh-ı Cihan'ın elçisi Zarif Bey'in Hindistan Padişahından "kurşun ve kılıç kâr eylemez" diye hediye getirdiği gergedan derisi kaplı kalkanı, elçinin gözü önünde, önce mızrak ve sonra da ok atarak, iki yerden deldi, kalkan hatıra olarak müzelik eşya arasına koyuldu. Eski Saray denilen İstanbul Üniversitesi merkez binasından attığı cirit, Bayezid Camiinin minarelerinden birinin altındaki hedefe isabet etmiştir. Hastalık derecesinde ata düşkündü.

Ölümünün Batı devletlerinde memnuniyetle karşılandığı, bütün kaynakların ittifakıyla kabul edilmektedir. Zira Hammer'in ifadesiyle, devletin hayatını ve büyüklüğünü yarım asır uzatmıştır; o gelmeseydi devlet 1683'de değil, yarım asır önce yıkılmaya başlayacaktı. Daha 17 yaşındayken kendisini gören Venedik Büyükelçisi, zekâsından ve sertliğinden korkarak durumu Cumhuriyet Senatosuna bildirmişti. Bilhassa son zamanlarında Avrupa'ya yönelik akınlar yaparak, buradan gelecek tehlikeleri önledi ve Avrupa'da mühim bir savaş yapmadığı halde, tesiri büyük oldu.

Eserleri ve hayratı ile de Anadolu hâlâ hatıraları ile doludur. Rumeli ve Anadolu Kavağını, camileri ve diğer müştemilâtı ile birlikte Kazak taarruzlarına karşı yapmıştı. Ok Meydanı namazgahına minberi o koymuştu. Sel suları ile harabe olan Kavbeyi o tamir ettirmişti. Bu işi, Ankaravî Mehmed Efendi eliyle yapmıştı. Bağdad ve Revan Köşklerini o yaptırmıştı. Güneydoğu ve Doğu Anadolu'yu hanlar, kervansaraylar, yollar ve büyük köprülerle ihya etmişti. Fırat'ın büyük kollarından biri hâlâ bu sebeble onun adıyla yad edilmektedir. Aynı zamanda şair, ta'lik yazısı üstadı ve büyük bestekâr idi. Hammer'in ifadesiyle "paslanmış İslâm Kılınana kan ile su veren bir halife idi". IV. Murad'ın saçlarını at kuyruğu gibi yaptığı ve benzen iddialar, aslı astarı olmayan yalanlardan ibarettir106.

108. IV. Murad'ın cinsî sapık olduğuna dair iddialar hakkında ne dersiniz?

Kaynakları yorumlamakta kasıtlı davranan bazı tarihçiler, IV. Murad'ın Mûsâ Çelebi ile böyle bir ilişkisi olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir. İç oğlan, Topkapı sarayını teşkil eden üç kısımdan birisi olan Enderun'da yani İç Saray'da çalışan devşirme görevlilere, Enderun personeline veya diğer bir ifadeyle Devlet başkanlığı personeline denmektedir. Ayrıca Yeniçeri Ocağında da bir gurup için bu tabir kullanılır. Merak edenler, İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın Kapı Kulu Ocakları Kitabını inceleyebilirler. Konuyu daha önce bütün ayrıntılarıyla açıkladığımızdan burada tekrar etmeyeceğiz107.

106 Naima, c. III, sn. 164, 338; Peçevî, c. II, 399 vd.; Evliya Çelebi, Seyahatname I-X, İstanbul 1314-1938, c. I, 248 vd.; Baysun, M. Cavid, "Murad IV", İA, c. VIII, sh. 642 vd.; Öztuna, c. I, sh. 346-350; Aksun, II, sh. 159-162; Kantemir, c. I, sh.297-299.

107 Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, c. I-II; Akgündüz, Osmanlı'da Harem. Ayrıntılı bilgi Fâtih dönemi soruları a-rasında verilmiştir. ; . ¦ •¦, -...-•."¦ . .,¦¦¦•¦

190

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNMEYEN OSM/'

109. IV. Murad'ın sefîh ve içkici olduğuna dair iddialar hakkında ne dersiniz?

Yıldırım Bâyezid ile ilgili sorularda uzun uzadıya konuyu incelediğimizden dolayı, ancak bu kısım okunduktan sonra, IV. Murad'ın alkolik ve sefih olduğuna dair iddiaları daha yakından inceleyebiliriz. Konuyu iki açıdan incelemek yerinde olacaktır:

Birincisi, IV. Murad'ın sefîh olduğu iddiasıdır. Bilindiği gibi, sefâhet, şer'an yasak olan şeylere, zevk ve eğlenceye dalma manasına gelmektedir. Bugün ifade ettiği manayla, özellikle gayr-i meşru kadınlarla düşüp kalkmaya ve içkili alemlere katılmaya denir. Bu zikredilen manada IV. Murad'ın sefâhet içinde olduğunu söylemek tamamen yanlıştır ve hiç bir temel tarih kitabında, böyle bir şey kayd edilmemiştir. Maalesef Cumhuriyet döneminde yazılan tarih kitaplarının, "şakaya, nükteye, eğlenceye ve maalesef sefâhete düşkündü" demeleri, "MelâMb ve melâhîye" yani oyun ve eğlencelere düşkün olduğunu ifade eden Osmanlı tarihçilerinin bu beyânları, hep gayr-i meşru oyun, eğlence ve sefâhet olarak anlatılmıştır ki, tamamen yanlıştır.

IV. Murad'ın ve bütün Osmanlı Padişahlarının gayr-ı meşru kadınlarla beraber olmalarına ihtiyaç yoktur. Zira teserrî dediğimiz cariyelerle, meşru dairede hayat yaşamaları her zaman mümkündür. Nitekim IV. Murad'ın Ayşe Sultân isimli bir hanımı ve karı-koca hayatı yaşadığı yedi sekiz de cariyesi olduğu nakledilmektedir. 11 oğlu ve 4 kızı olduğu nakledilmektedir. Bunlardan Kaya Sultân, Safiye Sultân ve Rukıyye Sultân dışındakiler, küçük yaşta vefat etmişlerdir. Meşru dairede istediği ve başkasıyla evli olmayan her câriye ile beraber olması mümkün olan bir insanın, gayr-i meşru yollarla bir kadınla beraber olması mümkün değildir.

İkincisi, IV. Murad'ın içkici ve sarhoş olduğuna dair iddialardır. Sefih olması hususundaki yanlış izahlar, onun içkici birisi olduğu konusundaki izahlar gibidir. Osmanlı Padişahlarından I. Bâyezid ve IV. Murad, Osmanlı tarihçileri tarafından içki kullandıklarına dair nakiller bulunan iki Padişahtırlar. Ancak bunların açıktan içki kullandıklarına dair olan rivayetler de kesin doğru değildir. Bu konuda en doğru ifade Naima'nın şu tesbitleridir:

"Çocukluğunda örnek bir hâkân hayatı yaşayan IV. Murad, gençliğinin ilk yıllarından itibaren hevâ ve heveslerini tahrik eden kötü arkadaşlarının teşvikiyle (Silahdar ve Emir Güne oğlu gibi), rütbesine lâyık olmayan bazı işlere teşebbüs eyledi. Sohbetlerinde, hep ehl-i kemal bulunsaydı, selefleri olan Padişahları unuttururdu ve bu zamana kadar onun gibi bir Padişah görülmezdi".

Gizlice ve buhran dönemlerinde içki kullansa bile, açıktan içki içtiği ve bir sarhoş olduğu söylenemez. vBile' diyoruz: çünkü IV. Murad'ın içki içtiğini kesin bir şekilde bilmiyoruz. Zira;

"(Bir seferden) İstanbul'a dâhil olduklarında, hamre yasağ olub cümle meyhaneleri yıkdırub bu bâbda mübalağa olundu. Ve bizzat kendüleri gece ve gündüzlerde gezüb buldukları sarhoşu kati ederlerdi. Hatta birini bizzat ok ile vurub deryaya düşdükde helak oldu deyü geçdiler. Ba'dehû ol biçare çıkub halâs buldı".

Böylesine içki düşmanı olan bir Padişahın, içkici ve sarhoş biri olduğunu söylemek çok zordur. Fakat yine de gençliğinde böyle bir günaha girdiğini de ihtimal dahilinde görüyoruz. Gizlice içse dahi, bundan pişmanlık duyduğunu anlıyoruz.

Bir kısım yazarların IV. Murad ile alakalı bazı kelimeleri ve tesbitleri yanlış yorumladıkları da bir gerçektir. Bunlara bir örnek verip konuyu kapatalım:

"Murad IV, 15 lerini seyredil!, Mty giderek, istirahat «I fazlaca içki içti; i günden-günefi

Değeri! t Onun için akta saptırıldığını d "Ramazan t küne inip (okçuluk» 01 sâhib-kırSngOlj Silahdar Paşa î tertip olundu. 8u I gönlünü açmak k mak ve arzu'an h orada Fad-şahlara ft şiddetli hastalıktan^

Şimdi İki fazlaca içki I, melerden anta alemi yapıp e gizliye içki i etmek ile, I fark olsa g

110.

ılamrafe


IV. M makamım|

Bunlard hülislâmYahyıfe

lislâm Zekenyıls-olması i anlaşılınca! hülislâm'a e

zamanda Wf İkincisi,*

özellikle <{r«j|

virleri neten Üçiıım-îj

zatrr

N OSMANLI



ı ne der-

ı dolayı, |tt iddiaları

ifan yasak i malî katılmaya »tamamen 'sef ve

eğ-ppgayr-i

îsraber ol-yat yaşananımı ve u ve 4 ı Sultân srçla evli fu yollarla

BlhUSU-


ılarına Hım şu

|nâve i layık

Mit

»Hatta


BİLİNMEYEN OSMANLI

191


"Murad IV, 1 Şevvalde bayram tebriklerini kabulden ve Sinan Paşa köşkünde İç ağalarının türlü hünerlerini seyredip, biraz at koşturduktan sonra Atmeydanı'nda Silâhtar Mustafa Paşa'ya tahsis edilen saraya giderek, istirahat etti ve akşam yemekte yakınlarının (Silâhtar ve Emirgûne-oğlu) teklifi ile, tövbeyi bozarak fazlaca içki içti; bu sefahat gecesinin ertesi günü hastalandı; bütün tedavilere ve kan alınmasına rağmen, günden-güne fenalaştı".

Değerli tarihçi hocamız Cavit Baysun'un bu bilgileri Naima'dan aktardığı çok açık. Onun için aktarma yaptığı yeri, biz de sadeleştirerek nakledeceğiz ve meselenin nasıl saptırıldığını daha rahat anlayacağız:

"Ramazan Bayramında erkân ve a'yân el öpüp gittiler. Kendileri mu'tâd üzere deryada Sinan Paşa Köşküne inip (okçuluk ve atıcılıkta) hünerli olan şahısların çeşitli (harp) oyunlarını ve eğlencelerini seyrettiler. Ol sâhib-kırân gül gibi açılıp handan oldular ve bir mikdar at koşturdular. Daha sonra At Meydanı'na nazır Silahdar Paşa Sarayına varub meydana ve etrâf-ı âleme nazır Köşk'de oturup hava aldılar. Büyük ziyafet tertip olundu. Bu sırada Silahdar Paşa ve bazı özel sohbet arkadaşları, şevkini ve neşesini arttırmak ve gönlünü açmak kasdıyla, gül renkli kâseye bakmalarını rica ve niyaz ettiler. Nefsin kuvvelerini ferahlandırmak ve arzulan harekete getirmek iddiasıyla hafif-meşrep arkadaş sohbetlerine onu teşvik ettiler. O gün orada Padişahlara yakışır şekilde zevk ve sohbet edüp Saray'a geldiler. Ertesi günü durumları değişti ve şiddetli hastalıktan vücutları etkilenip zayıfladı.".

Şimdi ikisini mukayese edelim ve kendi kendimize soralım: Acaba tövbeyi bozup fazlaca içki içtiğini hangi ifadeden çıkarabilirsiniz? Sefâhet gecesi manasını hangi kelimelerden anlayabilirsiniz? Hele hele Ramazan Bayramında bir Osmanlı Padişahının içki alemi yapıp eğlendiğini, bu satırlardan sonra nasıl iddia edebilirsiniz? O halde gizliden gizliye içki içtiğini ve ancak bu halinden pişmanlık duyarak tevbeyi arzuladığını ifade etmek ile, içki meclisleri düzenleyip sefâhet alemlerinde yaşadığını söylemek arasında fark olsa gerektir108.

110. IV. Murad devri Şeyhülislâmlarına da dil uzatılmaktadır. Acaba ileri sürülen iddialar doğru mudur?

IV. Murad devrinde yani 17 sene içerisinde üç önemli ilim adamı Şeyhülislâmlık makamını ihraz etmişlerdir.

Bunlardan birincisi, IV. Murad'ın zamanında üç defa aynı makama getirilen Şeyhülislâm Yahya Efendi'dir. Yahya Efendi, daha evvel de Şeyhülislâmlık yapan Şeyhülislâm Zekeriya Efendi'nin oğludur. Rüşvet ve suiistimallere karşı dürüst bir ilim erbabı olması hasebiyle bazı müfsidlerin telkini ile iki defa bu görevden alınmış ve dürüstlüğü anlaşılınca yeniden aynı göreve iade olunmuştur. Elimizde Fetâvâsı da bulunan bu Şey-hülislâm'a edepsizlik itham edenlerin tarihten bi haber oldukları ortadadır. Bu zat, aynı zamanda büyük bir Divan Edebiyatçısıdır.

İkincisi, Ahi-zâde Hüseyin Efendi'dir. Kadı ve müftülerin idamına karşı çıktığı ve özellikle kardeş katli meselesinde asla fetvaya yaklaşmadığı için bazı müfsidlerin tezvirleri neticesinde idam edilmiştir.

Üçüncüsü de Es'ad Efendi'dir. Hoca Sa'deddin Efendi'nin oğludur. Şair ve edib bir zattır. Bütün bu şeyhülislâm olan şahsiyetlerin eserleri ve ne yaptıkları ortada iken,

108 Naima, c. III, 164 vd., 213, 338, 420-421, 429-430, 449; BA, İbnül-Emin-Saray, nr. 914, 939; Öztuna, Yılmaz, Osmanlı Devleti Tarihi, İstanbul 1986, c. I, sh. 346-350; Uluçay, Çağatay, Padişahların Kadınları Ve Kızları, sh. 54-56; Peçevî, c. II, sh. 399 vd.; Evliya Çelebi, Seyahatname, c. I, sh. 248 vd.; Baysun, M. Cavid, "Murad IV", İA, c. VIII, sh. 642 vd.; Aksun, c. II, sh. 159-162; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, c. I-II, Kantemir, c. I, sh. 297. ¦

192

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNMEYEN OSMAİJj

hayali olarak bunlara hilâf-ı hakikat şeyler isnâd etmek, tarihi tahrif olur109.

111. IV. Murad'ın kendi döneminde uçma denemeleri yapan Hezarfen Ahmed Çelebi'yi idam ettirdiği söylenmektedir. Acaba doğru mudur?

İdam iddiası doğru değildir; ancak sürgün edildiği doğrudur. Şöyle ki, IV. Murad'ın hükümdarlık yaptığı yıllarda Hezarfen Ahmed Çelebi adında bir Türk bilgini uçma teşebbüslerine girişti. İlk önce Ok Meydanından kısa mesafeli dokuz deneme yaptı. Hepsinde de başarılı oldu. Milâdî takvim 1636 yılını gösteriyordu. Hezarfen Ahmed Çelebi büyük uçuşunu yapmaya hazırlanmaya başladı. Galata Kulesi'nin üstüne çıktı. Kendini rüzgara bırakıp Üsküdar'a uçacaktı.

O gün İstanbul halkı deniz kıyısını doldurmuştu. Kısa bir zamanda mahşerî bir kalabalık toplandı. IV. Murad, sadrazam ve vezirleriyle birlikte Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa Köşkünden olup bitenleri seyrediyordu. Herkesi alabildiğine bir heyecan kaplamış, bütün gözler Galata Kulesinin tepesine dikilmiş, kendini boşluğa atacak kahramanı bekliyorlardı.

Nihayet beklenen an geldi. Hezarfen Ahmed Çelebi, "Bismillah" deyip kendini boşluğa bıraktı. Vücuduna taktığı kanatlarıyla Boğaza doğru süzüldü. Herkes hayretteydi. Hezarfen Ahmed Çelebi Lodos rüzgarının da yardımıyla bir kuş gibi uçup İstanbul Boğazını geçmiş, Üsküdar'daki Doğancılar'a inmişti. Onun bu başarısından hoşlanan Sultân IV. Murad, kendisine bir kese altın verdi. Maalesef bu ihsanına rağmen "Böyle kimselerin bekası caiz değil" diye Cezâir'e sürgün ettiği ve orada vefat ettiği Evliya Çelebi'nin kayıtları arasındadır. İdam edildiği ve deryaya atıldığı iddiası asla doğru değildir.

Hezarfen Ahmed Çelebi uçma tasarısını ilk gerçekleştiren bir bilgin olarak havacılık tarihinde yerini alırken, planörcülüğün de öncülüğünü yapmış oluyordu. Çünkü, o uçuşunda bir planörcü gibi rüzgarın esişini dikkate almış, ona göre uçmasını gerçekleştirmişti. Onun bu başarısını gören halk ona "bin fenli" mânâsında "Hezarfen" lâkabını taktı. Hezarfen Ahmed Çelebi bu uçma denemelerinde Türkistan'ın Fârâb şehrinde olan İsmail Cevheri'yi örnek almıştı110.

112. Füzenin kâşifi kabul edilen Lagarı veya Lagrî Hasan Çelebi'nin de i-dam edildiği veya Şeyhülislâm Yahya Efendi tarafından engellendiği söylenmektedir. Bu da doğru mudur?


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin