Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə27/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   83

88. Mimar Sinan'ın Ermeni olduğu söylenmektedir. Mimar Sinan kimdir?

Mimar Sinan veya Koca Sinan, muteber kaynakların anlattığına göre, 895/1489-1490 yılında Kayseri'nin Ağırnas köyünde dünyaya gelmiştir. İbrahim Hakkı Konyalı'ya göre, İbrahim Paşa'nın âzâdlı kölesidir. Ancak bu görüş kabul görmemiştir. Doğru olan kısa hayat hikâyesi şöyledir:

Abdülmennân oğlu Sinan, Yavuz zamanında devşirme olarak İstanbul'a gelmiştir. Kanuni zamanında yeniçeri olan Sinan, 1521'deki Belgrad ve 1522'deki Rodos seferlerine katılmıştır. 1538 Kara Boğdan seferinde Prut Nehri üzerinde 13 günde bir köprü inşâ edince Padişah'ın takdirini kazanmış ve 1539 yılında da mimar-başı seçilmiştir. 35 yıl bu vazifede kalan Sinan, Osmanlı Devleti'nin her bölgesinde, şaşılacak bir sür'at ile sayısız eserler meydana getirmiştir. Kaynaklar, Mimar Sinan'ın 80 küsur Cami; 80 küsur Mescid; 57 Medrese; 22 Türbe; 7 Dâr'ül-Kurrâ; 17 İmaret; 3 Dâr'üş-Şifâ; 7 Su yolu kemeri; 8 Köprü; 35 Saray; 20 Kervansaray; 6 Mahzen ve 48 hamam inşâ ettiğini, çok az farklarla nakletmektedirler.

Mimar Sinan'ın Kayseri'ye bağlı Ağırnas Köyü'nden olması hasebiyle de aslen Ermeni olduğu iddia edilmiştir; ancak bu iddia tamamen yanlıştır. Zira Ermeniler, Devşirme Kanunu gereği, XVI. Asra kadar Yeniçeri Ocağına alınmaktadırlar; Yavuz zamanında devşirmeden istisna edilmişlerdir. Son zamanlarda bazı Ermeni yazarların, Osmanlı döneminde yaşamış meşhur simaları Ermeni diye vasıflandırmaları ideolojiktir. Bazı Yahudi asıllı yazarlar, Mimar Sinan'ın Yusuf Sinan olduğunu iddia ederek aslen Yahudi olduğunu ileri sürmüşlerse de, bunu teyit edecek bir delil ve belge de yoktur. Babinger ise, Sinan'ın Hristo isminde bir Rum genci olduğunu iddia etmektedir; yine elinde bir belgesi bulunmamaktadır. Bir diğer görüş ise, Sinan'ın Hıristiyan bir Türk ailesinden geldiği yönündedir. Bu görüşe göre, babasının adı Abdülmennân ve dedesi-
87 Ahmed Asrar, Kanuni Devrinde Osmanlıların Dinî Siyâseti ve İslâm Âlemi, İstanbul 1972, sh. 296-338; Âli, Künh'ül-Ahbâr, vrk. 295b; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri I-III, (neşr. İsmail Özen), İstanbul 1975, c. 3, sh. 311; Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, trc. Mehmed Ata, İstanbul 1330, c. 5, s 119; Katip Çelebi, Kltab-ı Cihannuma, sh. 11; Katip Çelebi, Tuhfetü'l- Kibar, İst 1329, sh. 61; Mehmed Süreyya Sicill-i Osmani, c. 2. sh. 44; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. 2, sh. 163-164; Peçevi, Tarihi, c.l, sh. 350-352; Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, (neşr. Fevzi Kurdoğlu-Haydar Alpagot), İstanbul 1943, mukaddime, sh.I- XVI; Fuad Ezgü, "Piri Rels",İA, c. IX, sh. 561-565; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 2, sh. 397-398; İnan, Afet, "Bir Türk Amirali, XVI. Asrın Büyük Geografı Piri Reis", Belleten, c. I, sayı 2(1937), 317-356; Selen, H. Sadi, "Piri Reis'in Şimalî Amerika Haritası. Telif 1528", Belleten, c. I, sayı 2(1937), sh. 515-523; Orhonlu, "Cengiz, Hint Kaptanlığı ve Piri Reis", Belleten, c. XXIV, sayı 134(1970), sh. 235-254. , > • ... .•.--. .-• -•...,'.-,.

160


BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN

nin adı da Doğan Yusuf'tur.

Bize göre doğru olan, Sinan'ın, bir devşirme olduğu ve aslen Hıristiyan bir aileden gelse bile, sonradan hem Türkleşip ve hem de samimi bir Müslüman haline geldiğidir. Er-Risâlet'ül-Mi'mâriyye'de Sinan-ı Kayserî diye anılmaktadır. 1585 tarihli Sinan'a ait bir vakfiyede ise, kardeşlerinden birini Kayseri'den getirdiği ve Müslüman yaptığı kayd olunmuştur. II. Selim'in Karaman ve Kayseri'deki gayr-i müslimleri Kıbrıs'a nefyetmesi ile alakalı bir fermanı üzerine, Ağırnas Köyü mensuplarının bu karardan istisna edilmeleri için Mimar Sinan Padişah'a müracaat etmiş ve bu dilekçesi kabul edilmiştir.

Sinan'ın nesli nereden gelirse gelsin, o kabiliyete sahip çıkarak onu Koca Sinan yapan Osmanlı Devleti'nin ilme ve teknolojiye saygı duyan zihniyetidir88.

89. Dünyanın ilk Çevre Nizâmnâmesinin Kanuni zamanında hazırlandığı doğru mudur?

* Çevre temizliği ve korumasının hukukî mevzuata konu teşkil edecek kadar önemli olduğunun farkına varılması, tesbitlerimize göre 20. asırdan öteye gitmemektedir. Yani fertlerin ve devletlerin bu mes'ele üzerinde önemle durmalarının tarihi yenidir. Çevre ile ilgili hukukî düzenlemenin Türkiye'deki tarihi, henüz iki veya üç senedir dersek, mesele daha iyi anlaşılır. Çevre temizliği ile alâkalı tedbirlerin tarihini de, bir asırdan öncesine götüremezsiniz.

Bu konuda tarihimizin nelere sahip olduğunun bilinmediği de bir hakikattir. "Temizlik dinin yarısıdır" düstûrunu hayâtlarının en önemli esası olarak kabul eden ecdadımız, İslâmiyet'e tam ma'nâsıyla sarıldıkları ve kudretli oldukları devirlerde, her konuda olduğu gibi, çevre temizliği ve koruması hususunda da, diğer milletlere örnek olmuşlardır. Biraz sonra zikredeceğimiz Nizâm-nâme bunun müşahhas bir delilidir.

Osmanlı Devletinde, şehir, kaza ve köylerde, şehrin emniyet ve asayişini temin, maddî ve manevî temizliğini muhafaza görevlerini üstlenen hususî memurlar vardır. Bunlara subaşı denmektedir. Köy ve kasabalardakine il subaşıları, diğer büyük merkezdekilerine ise şehir subaşıları denirdi. Bu memurlar, günümüzdeki zabıta, emniyet görevlileri ve kısmen de belediyecilerin vazifelerini ifa ederler ve kadıların emri altında çalışırlardı. Osman Bey'in ilk tayin ettiği iki memurdan birinin subaşı olduğunu kaydedersek, Osmanlıların yerleşim merkezlerinin emniyet, âsâyiş, maddî ve manevî temizlik ve huzuruna ne kadar önem verdiklerini daha iyi anlarız.

Bizi asıl şaşırtan husus ise, Osmanlı Devleti'nin sadece yerleşim merkezlerinin çevre temizliği ve korumasıyla ilgilenmek üzere hususî bir memur tayin etmekle yetin-memesi, görevli memurun eline de, çevre temizliğini te'min için uygulaması gereken hukukî esasları belirleyen bir Nizâmnâmeyi vermiş olmasıdır. Bu özel çevre temizliği görevlisinin adı, çöplük subaşısıdır ve çevre temizliği ile alâkalı Nizâmnâme'nin ilki

88 Meriç, Rıfkı Melul, Mimar Sinan, Hayatı, Eseri, I. Mimar Sinan'ın Hayatına, Eserlerine Dair Metinler, TTK, Ankara 1965 (Bu eserde Er-Risâlet'ül-Mimâriyye ile Sâl Mustafa Çelebi'nin Tezkirat'ül-Ebniye adlı eseri de yer almaktadır); Aslanapa, Oktay, "Sinan" maddesi, İA, X, sh. 655-661; Babinger, Franz, "Sinan" Article, El, IV (Leiden, 1927), sh. 428-432; Kuran, Aptullah, Sinan, The Grand Old Master of Ottoman Architecture, Washington 1987, sh. 23-37; Konyalı, İbrahim Hakkı, Mimar Koca Sinan, İstanbul 1948, sh. 78; Göyünç, Nejat, Mimar Sinan'ın Aslı Hakkında, Tarih ve Toplum, nr. 19, 1985, sh. 38-40; Menage, V. L, "Dewshirme", El, II, sh. 211.

ise, bundan ı çevre Ta

Biran aktara konusuyla I man farklıd bilecek t nn çe mes! (Md.2j (Md.3-4);< ve şehir d de oto! özel parky yürürlükte t

Şimdi i zere hazırt ceğiz. 'Edl

kini

XI- SU


90

sonra i


'•NLI

BİLİNMEYEN OSMANLI

161

! Sinan


Andığı

C önemli


İr, Yani

PÇevre ile

-eşele

ircesine


r büyük

i-ıni- emri

ise, bundan yaklaşık 460 sene önce yani 1539 yılında hazırlanmıştır. Elimizdeki iki çevre Temizliği Nizâmnâmesinden sadece birisini bu yazımızda iktibas edeceğiz.

Biraz sonra metnini zikredeceğimiz ve üslûbunun sade olması sebebiyle aynen aktaracağımız Nizâmnâme'nin hükümlerini, elbette ki günümüzdeki çevre temizliği konusuyla alâkalı hukukî düzenlemelerle kıyaslamak doğru değildir. Zira zemin ve zaman farklıdır. Yine de 450 sene önceki bu Nizâmnâme'de günümüzde dahi tatbik edilebilecek hükümlerin bulunması, gerçekten dikkat çekicidir. Meselâ, evlerin ve dükkanların çevrelerinin temiz tutulması (Md.l); görülen pisliklerin o çevre halkına temizlettiril-mesi (Md.2); hamam ve hanlar gibi umuma ait yerlerin temizliğine dikkat edilmesi (Md.3-4); çevreyi kirleten esnafın artık maddeleri ve pis sularını, tamamen boş yerlere ve şehir dışına taşımaları mecburiyeti (Md.6-7); en önemlisi de, arabacıların yani bugün de oto sahiplerinin arabalarını ev ve dükkanların önüne park etmemeleri ve mutlaka özel park yerlerinde durdurma mecburiyetleri (Md.10); bugün de muhtaç olduğumuz ve yürürlükte bulunan esaslardır.

Şimdi de Kanunî Sultân Süleyman devrinde Edirne çöplük subaşısına verilmek ü-zere hazırlanan Çevre Temizliği Yasaknâmesinin metninden bazı hükümler nakledeceğiz.

'Edirne'nin Mahalleleri Ve Sokakları Ve Çarşılarının Temiz Etmesi İçün Nişan-ı Hümayun

1. Çağırdub ve yasak ede; min ba'd hiç ehad evi yörelerin ve dükkânların nâ-pâk tutmayub mezbele ve anın emsalinden nesne vâki olmaya, olursa gidereler.

2. Mezkûr subaşı, bu bâbda kemâl-i ihtimam üzere olub çarşularda ve mahallelerde dökülen mezbeleleri, kimin evine ve havlusuna yakın olursa anın döktüğü ma'lûm olıcak pâk etdüre. "Biz etmedük" derler ise, edeni bulı-vereler, anun yasağı ana ola.

4. Ve hamamların çirgâbı yolları mezbeleler ile tutulmuş ola, kimin evine ve havlusuna ve haremine yakın olursa, ayırtlatduralar. "Biz etmedük" derlerse, edeni bulıvereler, ana pâk etdüre.

6. Ve câme-şûyların ve kan alıcıların kanların ve çirgâbların tarîk-i amma dökmekden men' edüb hâli ve halvet yerlere iletdüre.

7. Ve boyacıların ve aşçıların ve başçıların ve semercilerin otların ve gübrelerin yol üstünde dökmekden tamam men' ve yasak edüb hâli ve halvet yerlere iletdüre.

8. Ve yasak ede ki; arabacılar sığırların na'l-band dükkanında aleflemeyüb evvelden kanda alefler ise, gerü anda alet ede. Eğer zaruret olursa, na'l-band dükkânlarında aleflemelü olursa, anlara pâk etdüre. Ve mezbeleden ve sığırları tersinden ne olursa, hâricden ve hâli yerlere iletdüre.

Fî Safer sene 946 (1539)"

XI- SULTAN II. SELİM DEVRİ (DURAKLAMA İŞARETLERİ



BAŞLIYOR)

90. Sarı Selim diye de bilinen II. Selim'le alakalı kısaca bilgi verir misiniz? Hanımları ve çocukları kimlerdir? Zamanındaki devlet büyükleri ve devletin ulaştığı sınırlar hakkında kısaca açıklama yapar mısınız?

Sarı Sultân Selim diye de bilinen II. Selim 1566'da babasının vefatından 23 gün sonra İstanbul'a gelerek Osmanlı tahtına oturmuştur. Daha sonra da bizzat Belgrad'a

89 Bâyezid kütp. Veliyyüddin Ef., nr. 1970, vrk. 101/a-102/b, 125/b-127/a; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. VI, sn. 540-543; Pakalın, Tarih Deyimleri, c. III, sh. 259-2261; Cin- Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, c. I, sn. 234.

162

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNE

gelerek ordunun huzurunda da cülus merasimini tekrarlamıştır. Yeniçeri teşkilâtı cülus bahşişinden dolayı ilk defa bu Padişah'a baş kaldırma belirtileri göstermiştir.

II. Selim, diğer Osmanlı Sultânlarına benzemeyen ve hem dirayette ve hem ilim irfanda onların seviyesine çıkamayan bir şahsiyete sahiptir. Ordunun başında hiç bir sefere çıkmamıştır. Daha evvel Karaman Eyâletinin Paşa Sancağı olan Konya'da, Manisa'da ve Kütahya'da sancakbeyliği yapmış ve 42 yaşındayken Padişah olmuştu. Sokullu Mehmed Paşa da olmasaydı, devleti bu sekiz sene içerisinde belki aynı huzurla idare edemezdi. Ancak Kanuni Sultân Süleyman'ın dirayetli Vezir-i A'zamı Sokullu Mehmed Paşa, II. Selim yerine devleti idare ediyordu.

II. Selim devrinde patlak veren hadiselerden birincisi Yemen Meselesi idi. Kanunî devrinde iki beylerbeyilik haline getirilen Yemen'de zayıflayan Osmanlı idaresine karşı, Zeyd bin Ali neslinden gelen Topal Mutahhar isyan etti ve San'a ile Te'az taraflarına hâkim olan Murâd Paşa'yı mağlûb ederek kati eyledi. Bunun üzerine Yemen Eyâleti tek eyâlet haline getirilerek 975 Zilhicce/1568 Haziran tarihinde Haleb Beylerbeyi Özdemiroğlu Osman Paşa Beylerbeyiliğe getirildi ve buradaki isyanı bastırdı. Sokullu tarafından Yemen Serdârı olarak gönderilen Sinan Paşa'nın gayretleri de eklenince, Yemen, uzun süre Osmanlı hâkimiyeti altına girdi.

Aynı yıl Kurdoğlu Hızır Reis de Endenozya'ya sefer düzenlemişti. Bu arada 1569 yılında Astırhan'a ve Ruslara karşı sefer düzenlendiyse de, Kale Ruslardan alınamadı.

Bu arada 978/1570 tarihinde Kıbrıs Adası Venediklilerin elinden alındı ve bir Hıristiyan Krallığa da son verilmiş oldu. Kıbrıs Müslüman Türklerin eline geçti.

II. Selim devrinde Osmanlı ordusu ilk defa İnebahtı'da Hıristiyan deniz donanması karşısında mağlûbiyete uğradı. 7.10.1571 tarihinde meydana gelen İnebahtı bozgunu, maalesef Avrupalıların gözünde yenilmez ordu diye bilinen Osmanlı Ordusunun bu vasfını bozdu. Ancak înebahtı'da kaybedilen Osmanlı Donanması kısa bir zaman içerisinde yeniden inşâ olundu. Bu arada Osmanlı ordularının desteğini alan Kırım Hânı Giray Hân'ın 24.5.1571 tarihinde Moskova'yı alacak kadar Rusları perişan ettiklerini burada kaydetmemiz gerekmektedir.

II. Selim devrinin parlak fetihlerinden biri de 1574 tarihinde Tunus'un kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmasıdır. Bunun dışında II. Selim devri, fetihler ve zaferler devresi olmaktan ziyâde sulh ve mu'âhedeler devresi olmuştur.

II. Selim, sekiz senelik saltanatından sonra 50 küsur yaşında Saray'da 18 Şaban 982/1574 tarihinde vefat etmiştir.

Şunu önemli ifâde edelim ki, Osmanlı Devleti'nin duraklama devresi, Kanu-nî'nin oğlu Şehzade Mustafa'yı bir kısım müzevvirlerin iftirasıyla idama mahkûm ettirmesiyle başlar ve II. Selim devrini aslında bir duraklama devri saymak mümkündür. Zira bizzat ordusunun başında mücâhid fî sebîlillah bir Padişah yerine, Sarayından dışarıya çıkmayan ve sadece tenezzüh için Edirne ve benzeri yerlere giden bir Padişah anlayışı hâkim olmaya başlamıştır. Nitekim çok sevdiği Edirne'de Selimiye Camiini inşâ ettirmiştir.

Onun zamanında hizmet ifa eden Sadrazamlar arasında, devleti asıl yürüten insan diye bilinen Sokullu Mehmed Paşa, Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa'yı; diğer devlet adamları meyânında Piyale Paşa, Koca Nişancı Celal-zâde Mustafa Çelebi ve Feridun Ahmed Bey'i ve ilim adamları arasında ise Şeyhülislâm Ebüssuud Efendi,

Dede Cöngi ZEVCV ÇOCUKU»

Ali. 5-Şeh; lah.9-ŞehzâdeC

91. Sarı Selim'lal madıgı ve t nunztn

II. Seltm'm oturan en tamamının

A) Şehzade S ve çevresinin ı yaşayamamıştır.' rının kâbına ula ancak arada sırada I ölen ilk pa şâir ve rts müzisyenler ve f deler ile > teşebbüs Padişahı /:. manında: gayr-i mu önemle bı-man gençle™ bir yasağaj

•)"

girdiği c



cehalet gW| nuni devlet ı istibdada i Koçi Bey v dır ki, ( lere devri rçj razam I

575-597;* lerte C Arşivi, nr. I KadınlanVı

İSANLI |ı cülus

BİLİNMEYEN OSMANLI

163

Dede Cöngî Efendi, Kınalı-zâde Ali Efendi ve İmam Muhammed Birgivî'yi zikredebiliriz.



ZEVCELERİ: 1- Nurbânû Sultân; III. Murad'ın annesi ve İtalyan asıllı bir câriyedir. ÇOCUKLARI: 1- Sultân Murad III. 2- İsmihân Sultân. 3-Şehzâde Mehmed. 4-Şehzâde Ali. 5-Şehzâde Süleyman. 6-Şehzâde Mustafa. 7-Şehzâde Cihangir. 8-Şehzâde Abdullah. 9-Şehzâde Osman. 10- Gevherhân Sultân. 11-Şah Sultân. 12- Fatma Sultân90.

91. Sarı Selim'in hayatının diğer Osmanlı Padişahları gibi istikametli olmadığı ve bu yüzden de Osmanlı Devleti'nin duraklama yıllarının bunun zamanında başladığı iddia edilmektedir. Bu doğru mudur?

ince,

61569


ıması

ıferler


I ettir-

il. Selim'in, kendisine kadar gelen Osmanlı Padişahları arasında, Osmanlı tahtına oturan en ehliyetsiz insan olduğunda şüphe yoktur. Ancak bu, hakkında söylenenlerin tamamının da doğru olduğu manasına alınmamalıdır. Meselenin özeti şudur:

A) Şehzade Selim, Manisa'da sancakbeyi olarak görev yaptığı günlerde, gençliğin ve çevresinin tesiriyle, maalesef diğer Osmanlı Padişahları gibi müstakim bir hayat yaşayamamıştır. Yaratılışı itibariyle hâlim ve selimdi, mütevekkil bir yapısı vardı. Atalarının kâbına ulaşamayan ilk Osmanlı padişahıdır. Dahiler halkası onunla kesilmiş ve ancak arada sırada filizler verme dönemi başlamıştır. İstanbul'da doğan ve İstanbul'da ölen ilk padişahtır. Maalesef, çevresine topladığı Sâmî, Sarı Râmî, Kâsımî ve Nigâr gibi şâir ve ressamlar; Celâl Bey gibi musâhibler; Nihâî, Gülabi Bey ve Durak Çelebi gibi müzisyenler ve Mîrek çelebi ve Adanalı Tanburî Şehzade Mustafa Çelebiler gibi hanendeler ile eğlenceli ve şen şakrak bir hayatı tercih etmiştir. Bazı gayr-ı meşru fiillere teşebbüs ettiği mu'teber tarihçiler tarafından ifade olunmaktadır. Ancak hiç bir Osmanlı Padişahı zina fiilini işlememiştir. Bu konudaki iddialar yanlış ve iftiradır. Babasının zamanında getirilen ve gayr-i müslimlerce kullanılan hamr ithalat yasağını kaldırmış ve gayr-i müslimler için de olsa meyhanelerin açılmasına tekrar ruhsat vermiştir. Tekrar önemle beyan ediyoruz ki, bütün bunlar gayr-i müslimler içindir. Ancak babası Müslüman gençlerin de kaçamak olarak bu yerlere gittiğini bildiğinden ve duyduğundan böyle bir yasağa gerek duymuştur.

B) İşte onun bu özellikleri sebebiyle, Osmanlı Devleti'nin bir duraklama devrine girdiği doğrudur. Zira bütün devletleri yıkan istibdat (baskı idaresi), rüşvet, sefahet ve cehalet gibi ana sebepler, II. Selim devrinde kendini göstermeye başlamış; ancak Kanuni devrinin ilim adamları cehalet düşmanına; Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli devlet adamları rüşvet düşmanına; Ebüssuud gibi kazayı elinde tutan büyük hukukçular istibdada kısmen sed teşkil ettiklerinden, bunların acı neticeleri fazlaca görülmemiştir. Koçi Bey ve benzeri âlimler, duraklamayı Kanuni devrinin sonlarına doğru başlatmışlardır ki, elhak doğrudur. Devletteki kadro yığılmaları ve bazı makamların ehliyetsiz kişilere devri ve benzeri hoş olmayan haller, Kanuni devrinin sonlarına doğru başlar. Sadrazam Rüstem Paşa'nın bunların başını çektiği, şehzadeler kavgasındaki rollerinden

İnsan

90 İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, sh. 163-167; Peçevî, Tarih, c. I, sh. 438-504; Solakzâde, sh. 575-597; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 455/b-504/a.; Kantemir, c. I, sh. 250-263; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 179-206; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 1-42; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. E. 1993; D. 7859; D. 34; E. 6877; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. I, sh. 95; Uluçay, Padişahların Kadınları Ve Kızları, sh. 40-42; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 165-168.



164

BİLİNMEYEN OSMANLI

gayet güzel anlaşılmaktadır. Nitekim Koçi Bey şöyle demektedir:

"Ma'lûm-ı hümâyûnları olduğu üzere, silsile-i âliye-i Âl-i Osman Pâdişâhlarından evvelâ vüs'at-i memleket ve kesret-i hazîne ve şevket cihetinden kemâl bulan merhum ve mağfur Sultân Süleyman Hân olub ve yine ihtilâl—i âleme bâ'is olan ahvâl dahi anların zamanında zuhur edüb, devlet kemâl-i kuvvette olmağla eseri ol zamanda duyulamayub, bir kaç senedir ki, zahir oldu".

Bütün bunlara rağmen, eski gayretlerin devamı olarak, onun zamanında Kıbrıs fethedilmiş, Moskova teslim alınmış ve Yemen Osmanlı ülkesine ilhak edilmiştir. Zatenj devrinde düzenlenen Kanunnâmeler de, yükselme hızının bütün bütün durmadığını i göstermektedir. Osmanlı Devleti'nin düşmanı ve devlet adamı bir tarihçi olan Dimitri] Kantemir, hakkında en çok dedikodu bulunan II. Selim ile ilgili şunları söylemektedir:

"Âlimlerle konuşup hoş vakit geçirmeyi çok sevdiği gibi, soytarılarla da eğlenmesini bilirdi. Fakat bütün bunlara karşın, beş vakit namazını da muntazaman yerine getirirdi. Yeni bir şey söylemiş olmak için okurlarına yaranmak isteyen bazı tarihçiler, Selim'in sofuluk bahanesiyle, sırf şarap içmek ve başka dünya zevklerinden yararlanmak için, Saray'ın gizli dairelerine çekildiğini söylerler. Gerçek olan şudur ki, Selim görünüşte son derece dindar gözükürdü"91.

BİLİNMEYEN OSMANLI...............................

hadiseler şunlardır:

Fas Sultanlığının O:

kısımları Osmanlı hâkimiye devlet halinde bulunuyord

XII- SULTAN III. M URA D DEVRİ

92. III. Murâd, şahsiyeti, devrindeki olaylar ve önemli devlet ve ilim a-damları hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Selim II ile Hasekisi Nur-Bânû Sultânın oğulları olub, babasının Saruhan Sancak Beğliği sırasında 5 Cemâziyel-evvel 953/4 Temmuz 1546 tarihinde Manisa'nın Bozdağ Yaylağında dünyaya gelmiştir. 966/1558 tarihinde Şehzade Murad Akşehir Sancak Beğliğine getirilmiş ve babasıyla amcasının taht mücadelesinde Konya Muhafızlığı görevini yürütmüştür. 1562 tarihinde Manisa Sancak Beğliğine tayin edilmiş ve padişah oluncaya kadar bu vazifede kalmıştır.

III. Murad zayıf iradeli ve muhtelif tesirler altında kalabilen bir şahsiyete sahipti. Bu yüzden Sokullu Mehmed Paşa'nın sadrazamlığı süresince işler iyi gitmişse de, onun vefatından sonra devlet idaresi Valide Sultânların ve bazı menfaatperestlerin tesiriyle daima kötüye gitmiş ve Osmanlı Devleti'nin duraklaması tam manasıyla III. Murad devri ile başlamıştır. 21 sene kapalı bir hayat yaşayan III. Murad, sarayında münzevî bir hayat yaşamış, son zamanlarına doğru Cuma namazlarını dahi Saray Camiinde edâ etmeye başlamıştır. Meşru dairede kalmakla birlikte kadına düşkün bir tabî'atı vardır. Osmanlı tarihinde en fazla kadınla meşru dairede yaşayan padişah unvanını alabilir. Hemen belirtelim ki, bu kadına düşkünlüğü gayr-i meşru hayat yaşıyor manasına alınmamalıdır. Zira aynı zamanda şair olan III. Murad bir cihetten de mutasavvıftır ve Fütûhât-ı Sıyâm ve Esrârnâme adlı iki tane tasavvufa dair eserleri de vardır.

Babası II. Selim'in ölüm haberi üzerine, Manisa Sancakbeyi bulunan oğlu Murad, İstanbul'a gelerek 28 yaşında 1574 yılında tahta geçti. Murad devrinde vuku' bulan

91 Peçevî, Tarih, c. I, sh. 5,-15, 438-439; Rüstem Paşa'nın aldıklarının rüşvet değil, ihsan olduğu şeklindeki i-zahlar enteresandır; Solakzâde, sh. 585; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Matbu Nüsha, c. V, sh. 125-126; Yazma Nüsha, Süleymaniye Kütp. Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 455/b-456/a; Kantemir, c. I, sh. 263-264; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 205; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 40-41; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. VII, sh. 215-896; c. X, Koçi Bey Risalesi, md. 134. ¦¦'¦,-....-;-¦ --¦ ¦¦'.-. -.. ¦--

PLI

BİLİNMEYEN OSMANLI



165

luvk-l


li ve

l,wı


laıır.

lan


l« Sili*

hadiseler şunlardır:

Fas Sultanlığının Osmanlı Hâkimiyetine Girmesi: Afrika kıtasının bütün kuzey kısımları Osmanlı hâkimiyetinde bulunmasına rağmen sadece Fas Sultanlığı müstakil bir devlet halinde bulunuyordu. Ancak son yıllarda Fas'ta taç ve taht kavgaları baş göstermişti. Fas Sultânı Mevlây Muhammed, Portekizlilerle işbirliğine başlamış bulunuyordu. Buna karşılık Fas tahtını ele geçiremeyen Abdülmelik, Osmanlılara sığınıp, kendisinin Fas Sultanlığına getirilmesini istemişti. İsteği kabul edilerek Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşa'ya emir verildi. Fas ordusu mağlûp edilerek Abdülmelik, Fas Sultanlığına getirildi (1576). Bu tarihten sonra Fas'ta Osmanlı hâkimiyeti başladı. Bu sırada saltanat iddiasından vazgeçmeyen Mevlây Muhammed Portekizlilerden yardım istedi. Portekiz Kralı Sebastian 80 bin kişilik büyük bir kuvvetle Fas'a geldi. Ramazan Paşa idaresinde Osmanlı ve Fas kuvvetleri 1578 yazında Portekizlileri Vadi's-sebil Savaşı'nda fena halde bozguna uğrattılar. Kral Sebastian, muharebe meydanında öldü.

Lehistan'daki Osmanlı Hâkimiyeti (1575): Lehistan Kralı Sigismund Ogüst ö-lünce, memleket taht kavgasına düşmüştü. Avusturya ve Rusya kendilerinin gösterdikleri namzetlerin Leh Kralı olması için faaliyet gösteriyorlardı. Hattâ bu maksatla, Rusya kuvvet bile sokmaya kalkıştıysa da, Osmanlı kuvvetlerini karşısında bulunca geri çekilmeye mecbur kaldı. Osmanlı Devleti için Lehistan çok ehemmiyetliydi. Bu yüzden diğer devletlerden daha atik davranıp, nüfuzunu kullanarak kendisine tâbi Erdel Beyi Bathory'yi Leh Krallığına seçtirdi (1575). Lehistan bundan sonra vergiye bağlandı ve 1578 yılına kadar Osmanlı himayesinde bir devlet olarak kaldı.

Sokullu Mehmed Paşa'nın Ölümü (1579): III. Murad'ın cülusundan sonra hükümet idaresinin başında yine Sokullu Mehmed Paşa vardı. Ancak son zamanlarda saraydaki bazı şahısların tesiriyle Sokullu'ya olan itimad ve muhabbet azaldı ve hatta Sokullu'nun zevcesi İsmihan Sultân ve Valide Nurbânû Sultân olmasaydı belki de görevden azledilecekti. Üç padişah devrinde aralıksız sadrazamlık yapan Sokullu Mehmed Paşa, Osmanlı tarihinde ehemmiyetli yeri olan bir devlet adamıdır. Aslen Bosna'nın Sokkuloviçi köyünden alınmış bir devşirmedir. Zekâ ve kabiliyetiyle yükselmiş, kaptan-ı deryalık dâhil, devletin çeşitli hizmetlerinde bulunmuştur. Bir savaş adamı olmaktan ziyâde, onun siyasi tarafının daha büyük olduğu görülür. Sultân III. Murad devrinde, Sokullu'nun eski nüfuzunun kalmadığı anlaşılıyor.


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin