Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə30/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   83

Başta Muallim-i Sultanî Mustafa Efendi olmak üzere, muhitinin tesirine kapılan I. Ahmed, itimat ettiği değerli kimseleri devlet hizmetinde kullanmıştır. Gençliğine rağmen, icraatında azimli idi. Saraydaki kadın nüfuzunu önlemiş, kadınlara âlet olmamıştır. Özellikle Venedikli Baffo veya Safiye Sultân diye bilinen siyâsî kadını Eski Saray'a göndermekle kadınların devlet işlerine fazla karışmalarını önlemiştir. Ayrıca Yıldırım Bayezid'den beri sürüp gelen nizâm-ı âlem için kardeş katli meselesini düştüğü suiistimal çukurundan çıkarması ve bu usul yerine, saltanatın sülaleden en büyüğe geçmesi yani ekberiyyet ve erşediyyet nizâmını koyması ve kardeşi Mustafa'yı öldürmemesi gibi önemli icraatları vardır. Şiire meraklı idi. Yazdığı şiirlerde Bahtî mahlasını kullanırdı. Sultân Ahmed Câmi'ini o yaptırmıştır. Bir diğer önemli hizmeti de, o zamana kadar icra olunan Osmanlı Kanunlarını yeniden tertip ve tedvîn yoluna gitmiş olmasıdır. Elbette ki bunu, devrinde yaşayan kanun-şinâs âlimlere borçludur.

I. Ahmed devri denilince akla gelen isimlerin başında, Celâlî İsyanlarını durduran, devlet ve kanun nizâmının tesisi için yazılı ve fiilî tedbirler alan Vezir ve sonradan da Sadrazam olan Kuyucu Murâd Paşa gelmektedir. Ayn Ali'nin her iki Kanunnâme Mecmuasını da Kuyucu Murâd Paşa'ya takdim etmiş olması, onun hukukî düzenlemeler üzerindeki fonksiyonunu da ortaya koymaktadır.

I. Ahmed devrinin sadrazamları arasında Kasım Paşa, Sokullu ailesinden Mehmed Paşa, Derviş Paşa ve Nasuh Paşa'yı; diğer devlet adamlarından Cigala-zâde Mahmûd Paşa, Etmekçi-zâde Ahmed Paşa ve Sarıkçı Mustafa Paşa'yı; meşhur âlimlerden Şeyhülislâm Sun'ullah Efendi, Hoca-zâde Mehmed Efendi, Mu'allim-i Sultân Mustafa Efendi ve Ahi-zâde Hüseyin Efendi'yi ve maneviyat erenleri arasında Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, Şeyh Abdülmecid Sivâsî ve Cerrah Paşa Şeyhi diye bilinen Şeyh İbrahim Efendi'yi zikredebiliriz.

ZEVCELERİ: 1- Hatice Mahfirûze Sultân; Genç Osman'ın annesi. 2- Kösem Sultân (Mahpeyker Sultân). IV. Murad'ın annesi ve Osmanlı Hareminin en namdâr kadını. 3- Fatma Haseki; Cariyelerdendir. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Osman II. 2-Şehzâde Sultân Mehmed Hân. 3-Şehzâde Murad IV. 4-Şehzâde Cihangir Hân. 5-Şehzâde Hasan. 6-Şehzâde Bâyezid. 7-Şehzâde Kasım. 8-Şehzâde Süleyman. 9- Sultân İbrahim. 10-Ayşe Sultân. 11- Fatma Sultân. 12- Hân-zâde Sultân. 13- Burnaz Atike Sultân. 14-Şehzâde Orhan. 15-Şehzâde Hüseyin101.

101 Peçevî, c. II, sh. 290-346; Nâimâ, c. I, sh. 373-461; Kantemir, c. I, sh. 279-283; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 116-126; Baysun, M. Cavld, "Ahmed I", İA, I, 161-164; İlgürel, Mücteba, "Ahmed I", TDVİA, II, 30-33; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. D. 3831; E. 8365; E. 8661; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 47-53; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 178-183; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. III, sh. 37.

180


BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN C

XV- SULTÂN I. MUSTAFA DEVRİ

103. Sultân I. Mustafa'nın zamanını kısaca özetler misiniz? Tamamen a-kıl hastası olduğu doğru mudur?

cut değı-dır Ut XVI-

Sultân Mustafa, iki defa Osmanlı tahtına oturmuştur:

Birincisi: Kasım 1617-Şubat 1618 tarihleri arasındaki 3 aylık saltanattır. I. Ahmed vefat ettiği zaman, koyduğu ekberiyyet ve erşediyyet kaidesine göre, kendi şehzadeleri henüz küçük idiler. Bunun üzerine II. Osman'ın şahsiyetinden çekinen ve Kösem Sultân diye de bilinen Mâhpeyker Haseki'nin de etkisiyle, kardeşi Sultân Mustafa tahta oturtuldu. Kendisi saltanattan uzak kalmak istiyordu ve Osmanlı kaynaklarının ifadesine göre, aklında hafiflik, re'yinde ve işlerinde isabetsizlik bulunması hasebiyle, devlet ve ilim adamları iç huzuruyla bi'atı yapamadılar. I. Ahmed devrinde devleti tek başına yürüten Dârüssa'âde Ağası Mustafa Ağa, Şeyhülislâm Es'ad Efendi, Kâim-makam Sofi Mehmed Paşa ve diğer yetkilileri ikna ederek hal'i için fetva aldılar ve I. Ahmed'in oğlu II. Osman'ı tahta çıkardılar.

İkincisi; Mayıs 1622-Eylül 1623 yani 1.5 yıllık saltanattır. II. Osman'ın büyük bir zulümle Mayıs 1622'de yani 4 yıl sonra tahttan indirilmesinden sonra, Veziriazam Davud Paşa kullanılarak Sultân Mustafa yeniden tahta çıkarılmıştır. Ancak II. Osman'ın ölümüne sebep olan yeniçerilerden ve Davud Paşa'dan halk rahatsızdır. Bu arada Saray'da bulunan şehzadelerin de öldürüleceği haberi alınınca, halk ayaklanmaya başlamış ve Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin tavsiyesiyle Kara Davud Paşa azledilerek yerine Mere Hüseyin Paşa getirilmiştir. Karışıklık devam edince sırasıyla Lefkeli Mustafa Paşa ve Gürcü Mehmed Paşa sadrazamlığa tayin olundu. İç karışıklıktan istifade etmek isteyen iç ve dış mihraklar Osmanlı Devleti'ni sarsıyordu. Trablusşam Beylerbeyi Yusuf Paşa ve Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa, yeniçerilere kin kusarak isyan etmişler ve çok sayıda yeniçeriyi de katletmişlerdi. İstanbul'a gelmek üzere hazırlık yapıyordu. Sipahiler, II. Osman'ın katillerinin bulunması için baş kaldırdılar ve bunun üzerine Kasım 1622'de toplanan divan Davud Paşa'nın idamına karar verdi. Ağustos 1623 yılında Sadrazamlığa getirilen Kemankeş Ali Paşa, basiretiyle devlet adamlarını topladı ve Sultân Mustafa'nın saltanat koltuğunda kalmaması gerektiğine karar verildi. Tahttan sevinçle Eylül 1623 tarihinde ayrılan Sultân Mustafa, Ocak 1639 tarihinde vefat etti.

Sultân Mustafa'nın dünyevî saltanatı istemeyen bir hali olduğu kesindi. Aklının hafif, tedbirinin zayıf ve saltanat koltuğunda dahi çocukça hareketlerde bulunan biri olduğu da doğruydu. Osmanlı kaynakları açıkça akıl hastası demek olan mecnun tabirini kullanmamaktadırlar. Konuyu Solak-zâde'nin ifadeleriyle noktalamakta yarar görüyoruz: "26 yaşında idiler. Yalnız bir mikdar aklı hafif olup buna hapiste uzun süre kalması sebep olmuştur; giderek aklı başına gelir deyü doktorların tedaviye devam etmeleri kaydıyla Şeyhülislâm Es'ad Efendi kavliyle amel olunmuştur".

III. Mehmed'in oğlu olan Sultân Mustafa'nın tesbit edilen kadını ve çocukları mev-

104.1

cı musibeti Sultân'danl



gizliye İn

m

etmeye s Efendi <8



Mitimi
Ihıed

BİLİNMEYEN OSMANLI

İSİ

cut değildir. İkballeri vardır. Kadın efendileri bilinmemektedir102.



XVI- SULTÂN II. OSMAN (GENÇ OSMAN) DEVRİ

104. Hâile-i Osmaniye adı verilen Genç Osman olayını kısaca özetler misiniz?

Hâile-i Osmaniye, yeniçerilerin kazan kaldırarak II. Osman'ın canına kıydıkları a-cı musibet demektir. Bilindiği gibi, II. Osman, I. Ahmed'in oğlu olup Hatice Mahfirûze Sultân'dan Kasım 1604 yılında dünyaya gelmişti. 14 yaşında yani Şubat 1618'de tahta geçen ve Genç Osman diye de bilinen II. Osman, Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca bilecek kadar âlim ve Fâris yahut Fârisî mahlaslarıyla şiir yazacak kadar da edibdi. Üzerinde müessir olan üç şahsiyetten birisi Hocası Ömer Efendi ve diğeri de Kızlar Ağası Mustafa Ağa ile Süleyman Ağa idi.

Sadrazam Halil Paşa'yı yerinde bırakan Padişah, Kaimmakam Sofi Mehmed Pa-şa'nın yerine Kara Mehmed Paşa'yı getirdi. İlk işi 1612 Nasuh Paşa anlaşması ile sona ermiş gibi görünen ve ancak devam eden İran'la olan ihtilafı sona erdirmek oldu ve Eylül 1618'de anlaşma imzalandı.

Sıra 1617 yılından beri devam eden Lehistan problemine gelmişti. Vezir-i azam İstanköylü Ali Paşa harp açılmasına taraftardı, diğer erkân-ı devlet ise istemiyorlardı. Seferden önce Rumeli Kazaskeri Taşköprülü-zâde Kemâlüddin Efendi'den fetva alarak kardeşi Şehzade Mehmed'i kati ettirdi ve ahım aldı. Eylül 1620 tarihinde başlayan Lehistan seferi, Ekim 1621 tarihinde barış antlaşması ile sona erdi. Budin Beylerbeyi Karakaş Mehmed Paşa şehid olmuş ve ordu moralsiz kaldığından istenen zafer elde edilememişti. II. Osman askerlere ve asker de kara hadımların sözlerine inandığı için II. Osman'a kırılmışlardı.

II. Osman bazı ıslâhatları yapmak niyetindeydi ve bu ıslahata tamamen bozulmaya başlayan kapı kulu ocaklarından başlamak niyetindeydi. Hatta Halep, Şam ve Mısır beylerbeylerine emirler göndererek Padişah'a sadık yeni bir ordu teşkili için gizliden gizliye hazırlıklara başlamıştı.

Kızlar ağası Süleyman Ağa ile Hocası Ömer Efendi padişahı hacca gitmesi için ikna etmeye başladılar. Hacca gitmesine, askerler, Kayınpederi ve Şeyhülislâm Es'ad Efendi ile Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri şiddetle karşı çıkıyordu. Devreye kapıkulu askerleri girdi ve Padişah'ı hacca göndermek isteyen Ömer Efendi, Süleyman Ağa ve Veziriazam Dilâver Paşa'nın başını isteyerek başta Rumeli Kazaskeri Yahya Efendi olmak üzere ulemayı araya soktular. Fayda vermedi ve sonunda askerler isyan ederek Bâb-ı Hümâyun'dan içeri girdiler. Sultân Mustafa'ya zorla bî'at gerçekleştikten sonra, II. Osman Orta Camiye getirildi. Burada yeni Sadrazam olan Kara Davud Paşa'nın talimatıyla kemend ile boğulmak istendi. Muvaffak olunamayınca, Yedikule'ye götürüldü ve maalesef Davud Paşa'nın nezâretinde orada şehid edildi. (Mayıs 1622). Ne yazık ki, bu

102 Peçevî, c. II, sh. 360-362, 388-398; Solak-zâde, sh. 698-699, 720-736; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 127, 142-148, Kantemir, c. I, sh. 285-287.

182

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNMEYEN

fitnenin başında Sultân Mustafa'nın Valide Sultân'ı bulunmaktaydı.

II. Osman'ın öldürülmesi, Osmanlı tarihinin en acı olaylarından biridir ve maalesef Kanuni'nin oğlu Şehzade Mustafa olayı gibi tarihin akışını değiştirmiştir. II. Osman, bir zamanlar Osmanlı Devieti'nin yükselmesine sebep olan yeniçeri teşkilâtının artık çürüdüğünün farkına varmıştı ve bu gerileme sebebini ortadan kaldıramadan vefat etti.

Devrinin sadrazamları arasında Halil Paşa, Kara Mehmed Paşa ve Dilâver Paşa'yı; Şeyhülislâm ve kayın pederi Es'ad Efendi'yi, Nişancı Okçu-zâde Mehmed Efendiyi ve ilim erbabından ise, Hoca Ömer Efendi ve Müezzin-zâde Mahmûd Efendi'yi özellikle zikretmeliyiz.

ZEVCELERİ: 1- Âkile (Rukıyye) Hânım; Şeyhülislâm Es'ad Efendi'nin kızıdır ve hür kadınlardan nikâh ile evlenen nâdir kadınlardandır. 2- Ayşe Hanım; Pertev Paşa'nın torunu. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Ömer. 2-Şehzâde Mustafa. 3- Zeynep Sultân103.

105. Osmanlı Padişahları neden hacca gitmemişlerdir? Genç Osman'ın öldürülmesinde hacca gitmek istemesinin rolü var mıdır?

hacca tercih < iken hacca s rilen ı idare etme l;l{j manın ceı

Aynı; II. Osman'a fıkıhtaki bu f; mek evlâdır, < kutbu Aziz t eylemiştir, \ hedef olan ve 1 tamamen fıktımj

istemezdik. I kadaradır,",

Bu soru çokça sorulmaktadır. Ancak bu sorunun cevaplandırılacağı en güzel yer, II. Osman meselesidir. Zira II. Osman'ın katli olayında bu sorunun cevabı da verilmiştir. Evvela haccın farz olmasının şartlarını özetleyelim: Müslüman olmak; akıllı olmak; ergen olmak; hac yolu için hem gıda ve hem de yol masraflarını karşılayabilecek kadar zengin olmak; haccın farz olduğunu bilmek; yol emniyeti bulunmak.

Bu kısa izahlardan sonra, Osmanlı Padişahlarının neden hacca gitmediklerinin cevabını arayalım:

1) İslâm Hukukuna göre, cihâd, Müslümanlar için farz-ı kifâyedir. Bu sebeple fert olarak bir Müslüman, açık bir düşman tehlikesi bulunmadığı müddetçe, farz-ı ayn olan haccı farz-ı kifâye olan cihâda tercih edebilecektir. Cihâd, fert olarak Müslümanların hac ibadetine engel olmayacaktır. Bunun tek istisnası, düşmanın bertaraf edilebilmesi için hacca gidecek Müslümanlara da ihtiyaç olmasıdır. İşte bu noktada halife ve sultânların hükmü, Müslüman fertlerden farklıdır ve onlar için cihâd yani düşmanların hücumunu bertaraf ederek Müslümanların emniyetini sağlamak ve bunun için gerekirse savaşmak, farz-ı ayndır. Hz. Peygamber'e hangi amelin daha faziletli olduğu sorulduğunda, sırasıyla, Allah'a ve Peygamberine iman, Allah yolunda cihad ve hacc-ı mebrûr cevabını vermiştir. Sebebi bellidir; Müslümanların canını, malını ve namusunu korumak hukukullah da denilen kamu haklarındandır; yani cemiyete ait bir ibadettir. Bazan kamu haklarından olan bir mesele, şahsî farzlardan daha ehemmiyetli hale gelmektedir. İşte burada da durum budur.

Osmanlı Padişahlarının II. Selim'e kadar gelenlerinin tamamı, ömürlerinin yarısını Allah yolunda cihâd için seferlerde geçirmişlerdir. Üzerlerine farz-ı ayn olan ve hukukullah mahiyetinde bulunan cihâdı ve nizâm-ı âlemin devamını, şahsî farz olan

seleyi ı


"Nlı manlarınn

2)B


tutuklu olm edasını ı mahbuı y

lından I gideme lişmedığı ve JıirTj hacca g.-tm lerinin yanı varmadıkta jj sefere gideni şah bir tutMBj duyduğu t Karamita g farz olm

Ö!

kendi Abdülai bunu d



v^ c. n# Sh. 362-388; Solak-zâde, sh. 699-720; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 127-148; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 53-54; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, 185; Kantemir, c. I, sh. 285-287; Sertoğlu, Mithat, "Tuğî Tarihi=İbretnümâ. İkinci Sultân Osman'ın Şehadeti Vak'asından Bahseder", Belleten, c. XI, sayı 43(1947), sh. 489-514.

MatıımS,»,! BedlüaaıMJj 1991, *, E İi

BİLİNMEYEN OSMANLI

183


(se! hır

hacca tercih etmeleri için, Şeyhülislâmlar fetva vermişlerdir. II. Bâyezid Amasya'da vali iken hacca gitmeye niyetlenirken, sadrazam ve diğer devlet erkânının imzası ile gönderilen mektupta, hemen gelip tahta geçmesi gerektiğini, hacca gitmeyi halka ve devleti idare etme işi olmayanlara bırakması icab ettiğini tavsiye etmişler; aksi takdirde düşmanın cesaretlenerek Müslümanlara saldırmasına sebep olacağını ikaz eylemişlerdir.

Aynı şekilde ısrarla hacca gitmek isteyen ve bu niyetinin bedelini canıyla ödeyen II. Osman'a, Kayınpederi ve Şeyhülislâm olan Es'ad Efendi aynen şu fetvayı vermiş ve fıkıhtaki bu hükmü özetlemiştir: "Padişahlara hac lâzım değildir; oturup adi eylemek evlâdır. Caiz ki, bir fitne zuhur eyleye". Verilen bu fetvayı tasdik eden asrının kutbu Aziz Mahmûd HUdâyî Hazretleri de, II. Osman'ı fetvaya uyması için ciddi ikaz eylemiştir. Hatta bu meseleden dolayı Padişah'ın askeri tahrik ettiniz tarzında tahkirine hedef olan ve sonradan Şeyhülislâmlık makamına gelen Yahya Efendi'nin ifadeleri de tamamen fıkhın ölçülerine uygundur:

"Padişahım! Hâşâ ki, ulema duacılarınız eşkıyayı tahrik ede. Ancak içten gelerek bu niyetinizi istemezdik. Sebebi budur ki, ecdadınız etmemişler, bu tarike gitmemişler, günahımız varsa ol kadarcadır.".

Nitekim halk ve asker arasında yayılan dedikoduyu özetleyen şu cümleler de meseleyi açıklamaktadır:

"Nizâm-ı âlem içün padişahlar haccı terk ede-gelmiştir. Düşmanın ortaya çıkması ve düşmanların memleketi karıştırma ihtimali var iken, Memâlik-i Mahrûse'yi koyup gitmek hatadır.".

2) Bazı İslâm hukukçuları, bedeni sıhhatli olma şartını açarak, sıhhatli olsa bile tutuklu olma veya kendisini hacdan alıkoyan zâlim idareciden korkmanın da haccın edasını engelleyeceğini ifade ederken, sultân ve o manadaki devlet yetkililerinin de mahbus yani tutuklu gibi kabul edileceğini; sadece beytülmal dışında kendine ait malından haccın farz olacağını ve bu özür devam ettiği müddetçe ölünceye kadar hacca gidemeyebileceğini hükme bağlamışlardır. Günümüzdeki gibi ulaşım imkânlarının gelişmediği ve bir hac görevinin en az üç ay süreceği bir asırda, Osmanlı Padişahlarının hacca gitmeleri gerektiğini düşünmek, İslâm Hukukunu bilmemek olur. Kaldı ki, ömürlerinin yarısını cephede geçiren Padişahların, neden Mısır'a kadar cihâda gidip de hacca varmadıkları da ileri sürülemez; zira ordunun başında mücahid bir komutan olarak sefere giden padişahla, kendi şahsî ibadeti için üç ay memleketini yalnız bırakan padişah bir tutulamaz. Bunun en müşahhas misâli II. Osman'a karşı askerin ve hatta halkın duyduğu tepkidir. İslâm âlimleri, haccın şartlarından olan yol emniyetini ihlal eden Karamita grubunun isyanı sebebiyle, 326/937 tarihinden itibaren 20 yıl kadar haccın farz olmadığını, çünkü yollarda anarşi yaşanabileceğini ifade etmişlerdir.

Özetle Osmanlı Padişahlarına dinen bizzat hacca gitmeleri farz olmamıştır. Ancak kendi yerlerine bedel olarak başkalarını mutlaka göndermişlerdir. Ayrıca Sultân Abdülaziz'in gizlice tebdil-i kıyafet ederek hacca gittiği söylenmektedir. Ancak elimizde bunu doğrulayacak bir vesika bulunmamaktadır104.

104 İbn-i Âbidin, Redd'ül-Muhtâr, c. II, sh. 453-465; IV, sh. 119 vd.; Hac Risalesi, Süleymaniye kütp. Hacı Mahmûd, nr. 1093, vrk. 2/a-b; Nâimâ, Tarih, c. II, sh. 212-213; Peçevî, c. II, sh. 383 vd.; Kantemir, I, sh. 167; Bediüzzaman Said Nursi, Lem'alar, Sözler Yayınevi, İstanbul 1995, sh. 55; Tarihçe-i Hayat, Sözler Yayınevi, İstanbul 1991, sh. 127; Sertoğlu, Mithat, "Tûğî Tarihi", sh. 493-514; Kantemir, c. I, sh. 167-169.

184


BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN OSMANÜ

XVII- SULTAN IV. MURAD DEVRİ

106. Sultân IV. Murâd kimdir? Hakkında çok dedikodu yapılan bu Padişahla ilgili biraz ayrıntılı bilgi verebilir misiniz?

I. Ahmed'in Mah-peyker (Kösem) Sultân adlı hanımından 28 Cemaziyülevvel 1021 (27 Temmuz 1612) tarihinde İstanbul'da dünyaya gelmiş oğludur. 1032/1623 tarihinde Veliahd Şehzade Murad, Dördüncü Murad unvanıyla 11 yaşını 1 ay 15 gün geçe tahta çıkmıştır. Bunun en önemli sebebi, Sultân Mustafa'nın şuurdan mahrum bulunması ve Devletin de Erzurum Valisi Abaza Mehmed Paşa'nın isyanı ve benzeri olaylar sebebiyle müthiş bir zaafa maruz kalmış olmasıydı. Tecrübeli devlet adamı Sadrazam Kemankeş Ali Paşa, Şeyhülislâm Yahya Efendi ve Kazaskerlerle de meşveret ederek, çocuk yaşta olmasına rağmen Sultân Ahmed'in en büyük ve erşed şehzadesi Murad'ın Padişah olmasını zaruri görmüşlerdi. Mecnûnun yani akıl hastasının imameti yani Halife olması caiz görülmediğinden Padişah'ın hal'i gerektiğini ve oğluna dokunul-mayıp Saray'daki odasında göz hapsine alınacağını Validesine ilettiler ve 9 Eylül 1623 sabahı Sultân Murad'ı halife ve hükümdar ilan ettiler.

Sultân Murad, Ebâ Eyyub'ül-Ensârî türbesinde, asrın maneviyat reislerinden Aziz Mahmûd Hüdâyî'nin eliyle kılıç kuşanmıştır.

IV. Murad'ın saltanat devresini iki ana bölüme ayırmak icab etmektedir: ¦"•' Birinci Safha: IV. Murad'ın ismen Padişah olduğu, ancak devleti annesi Kösem Sultân ile Sadrazamlarının ve Şeyhülislâm ve benzeri devlet adamlarının yönettiği devredir (1032/1623-1041/1632). Bu devre, 8 küsur sene devam etti.

Sultân Murad işbaşına geldiğinde, Yeniçeriler çok fazla şımarmışlardı. Padişahın huzuruna kadar giren yeniçeri ağaları ve ocak çorbacıları, Padişahın adamlarını katletmeye kadar işi vardırmışlardı. Memlekette rüşvet ve yolsuzluk aşırı derecelere ulaşmıştı. Dış ve iç hazineler bomboş olduğundan ocaklara cülus bahşişi bile verilememekteydi. Hatta Enderun'daki altın ve gümüş eşya Darphâneye gönderilerek cülus bahşişi verilmeye çalışılmıştı.

Devletin itibarı ve siyasi durumu da iyi değildi. Erzurum Valisi Abaza Mehmed Paşa isyan etmiş ve eline geçirdiği yeniçerileri katletmeye başlamıştı. Sultân Osman'ın kanını isterim diyerek Genç Osman olayını bahane edip Devlete kan kusturmaktaydı. Diğer tarafdan fırsatı ganimet bilen İran da Bağdad'da isyan çıkartmış ve hatta Bağdad'ı ele geçirmişti. Kısaca içeride celâlî denilen zorbalar ve dışarıda da İranlılar Osmanlı Devleti'ni sarsmaktaydı.

Böyle bir durumda IV. Murad'ın tahta geçmesine vesile olan Sadrazam Kemankeş Ali Paşa da gururlanmış ve suiistimallere başlamıştır. Bunu fark eden ve hakkı söylemekten çekinmeyen Şeyhülislâm Yahya Efendi, 1032/1623 Ramazan Bayramında vâki olan ziyaretinde Sadrazamın rüşvet ve zorbalıklara göz yumduğunu Padi-şah'a iş'âr edince, durumu öğrenen Sadrazam hemen onun da aleyhine geçmiş ve dürüst Şeyhülislâm'ı bir kısım yalan ve iftiralarla görevinden aldırarak yerine biraz da sakin tabî'atlı olan Es'ad Efendi'yi tayin ettirmiştir. Bu da devlet için büyük bir problemdir.

Böylesine sıkı devlet ricali • lere adı kari' yerek saklarr verilen Sadra; Paşa getirildi.» yolda vefat e' Sultân'ın büyük i Abaza MehmedJ Subaşı'nın ( zam olarak hart da azledildi, Iran S kerterle onla1 mek İstendi.,

Yerine ( isyanını basMMj yılında gorevdaıl Dâmâd Hüsrevf vardı. Büyük biti askerleri Mis t man'ın kanı ıçm ¦ seledeha.'iel1*

emniyet ve ismi bizzat Bağdanı bu görevder;:"

Hafız i,"

birlikçisi o;*:» karşı ok' IV. Murs isyana !¦¦ Sultân'ın Ga ı padişahla t Hafız / başı Receb fS

Suî


Hüsrev I Paşa'nın 5 olan YalifJİ Ahi-zâdtl Sultân H rilmesinll üzerine IS bilinen iift

BİLİNMEYEN OSMANLI

185

I:

Böylesine sıkıntılarla Padişah olan IV. Murad, bizzat hükmedemiyordu. Hâkim devlet ricali ve annesi idi. Şeyhülislâm Yahya Efendi'yi görevden aldıran ve suiistimallere adı karışan Kemankeş Ali Paşa'nın Padişah'tan Bağdad'ın düşmesini yalan söyleyerek saklaması, bardağı taşıran son damla oldu. Verilen idam kararıyla hayatına son verilen Sadrazamın yerine tecrübeli devlet adamı ve Kubbealtı veziri Çerkeş Mehmed Paşa getirildi. Abaza Mehmed Paşa'yı takip için Doğu Anadolu'ya kadar gelmişti; ancak yolda vefat etti ve yerine Diyarbekir Beylerbeyisi Hafız Ahmed Paşa tayin edildi. Kösem Sultân'ın büyük kızı Ayşe Sultân ile evlenip Damad sıfatını da alan Hafız Ahmed Paşa, Abaza Mehmed Paşa'nın affedilip Erzurum Valiliğinde ibkası üzerine, Bağdad'da Bekir Subaşı'nın çıkardığı isyanı bastırmak üzere Bağdad tarafına serdar-ı ekrem ve sadrazam olarak hareket etti. İyi bir komutan olmadığından muvaffak olamadı ve 1626 yılında azledildi. İran Şahı Şah Abbas Bağdad isyanını körüklüyor ve hatta gönderdiği askerlerle onları destekliyordu. Bağdad Valiliği Bekir Subaşı'ya verilerek mesele halledilmek istendi.



Yerine Damad Halil Paşa ikinci defa sadrazam oldu ve yeniden patlak veren Abaza isyanını bastırmak üzere Erzurum'a gönderildi. Ancak bu da başarılı olamadı ve 1628 yılında görevden alındı. Bunun yerine muhteris, otoriter ve becerikli bir komutan olan Dâmâd Hüsrev Paşa Sadrazamlığa getirdi. Önünde Abaza isyanını bastırmak meselesi vardı. Büyük bir maharetle bu problemi, 1628 yılının 9. ayında çözdü ve Abaza'nın askerleri terhis olundu ve kendisi de İstanbul'a getirildi. Sultân Murad, ağabeyi Osman'ın kanı için mücadele eden bu komutanı Bosna Beylerbeyi yaparak taltif etti. Mesele de halledilmiş oldu.

Ancak bu sırada İran Şahı Bağdad'da ikinci isyanı çıkarmış ve Bağdad üzerine yürüyerek burayı işgal etmişti. Bu İran'la savaş yapılacak demekti. Yeniçeriye dayanan ve emniyet ve asayişi temin ediyorum diyerek epeyce zulümler icra eden Hüsrev Paşa, bizzat Bağdad üzerine yürüdü. Ancak Bağdad'ı alamadı ve 1631 yılının onuncu ayında bu görevden azledildi. Yerine de yine Dâmâd Hafız Ahmed Paşa getirildi.

Hafız Ahmed Paşa'nın işi zordu. Zira hem Tokat'taki ma'zul sadrazam ve onun işbirlikçisi olan Damad Receb Paşa ile uğraşmak zorundaydı ve hem de İran Devletine karşı olan savaşı yönetecekti. Gerçekten ikincisine sıra gelmeden hayatı sona erdi. Zira IV. Murad'ın zorba başı dediği Damad Receb Paşa yeniçeriyi ve kapıkulu sipahilerini isyana teşvik etti. Maalesef bütün bu isyan tahriklerinde Nâibe-i Saltanat Kösem Sultân'ın da müdahalesi vardı ve isyancıları destekliyordu. Bütün arzuları kukla bir padişahla devleti idare etmekti. 19 Receb isyanı diye bilinen bu isyan neticesinde Hafız Ahmed Paşa, Padişah'ın gözü önünde isyancılar tarafından öldürüldü ve Zorbacı başı Receb Paşa 1632 yılının bu zorlu günlerinde Sadrazamlığa getirildi.

Sultân Murad, zorbacı başı Receb Paşa'nın entrikalarının ardında mâzul Sadrazam Hüsrev Paşa'nın bulunduğunu biliyordu. Ayrıca isyan eden zorbalar, sadece Ahmed Paşa'nın öldürülmesiyle yetinmiyorlardı. Es'ad Efendi'den sonra yeniden Şeyhülislâm olan Yahya Efendi'nin de bu görevden alınmasını istiyorlardı. Nitekim alındı ve yerine Ahi-zâde Hüseyin Efendi Şeyhülislâmlığa getirildi. İsteklerinin sonu gelmiyordu. Sultân Murad evvela, Murtaza Paşa'yı tavzif ederek Tokat'taki Hüsrev Paşa'nın ele geçirilmesini istedi; teslim olmadı ve sonra da öldürülüp halka cesedi teşhir edildi. Bunun üzerine Receb Paşa yeniden kapıkulu askerlerini tahrik ederek 20 Şaban ihtilali diye bilinen ikinci isyanı çıkarttı. Veliahd Şehzade Bâyezid Padişah yapılmak istendi; ancak

186

BİLİNMEYEN OSMANLI



BIUNt-

muvaffak olunamadı. IV. Sultân Murad, ipleri ele almaya başlamıştı ve hemen devleti tehlikeye sokan Recep Paşa'yı 18 Mayıs 1632 tarihinde idam ettirdi. Bunun üzerine Sultânahmed Meydanına toplanan isyancı askerler yeniden anarşi çıkarmak istediler. Ancak Sultân Murad zeki davrandı ve açık bir divan yaparak âlimler, devlet ricali ve askerlerin huzurunda, halkın da duyabileceği şekilde tarihî bir nutkunu îrâd eyledi. Anarşinin devletin temellerine girdiğini, ordunun savaşamaz hale geldiğini, askerin siyâset ile uğraşmaktan işini yapamadığını, devleti bir avuç zorba ve hırsıza yedirmeye-ceğini, şerî'ata, kendisine ve kanuna itaat etmeyen kim olursa olsun hakkından geleceğini bildirdi. Padişah, "Allah'a, O'nun Peygamberine ve sizden olan ülü'l-emre itaat ediniz" mealindeki âyeti okudu ve tefsir etti. Arkasından "Habeşli bir köle dahi olsa başınızdaki âmirlere itaat ediniz" manasını taşıyan hadisi zikredip şerh etti. Ve sununla bağladı: "Sizin sadakatiniz şu vakit doğrudur ki, aranızda tefrikaya mahal vermeyesiniz. Aranızdaki müfsidleri barındırmayasınız. Allah'ın emrine ve Resûlüllah'ın hadisine aykırı hareket edenleri des-teklemeyesiniz. Ben ki, halifeyim, bana itaat etmeyip celâliler ve haricîler mesabesindeki eşkıyaları desteklerseniz, memleketin hali ne olur?".


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin