Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə41/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   83

Padişahlık makamına cülusumuzdan beri, hayırlı fikir ve eserlerimiz, sadece ve sadece memleketin I-marı ve ahalinin refahı meselelerine münhasırdır. Devletimizin coğrafi mevkii, münbit arazisi ve halkının kabiliyetlerine bakılacak olursa, gerekli teşebbüslere baş vurulduğu takdirde, 5-10 sene zarfında, Allah'ın inâyetiyle istenen şekle geleceği aşikârdır.

Allah'ın avn ü inayetine itimad ve Hz. Peygamber'in manevî ruhâniyetine istinâd ederek, bundan böyle Devlet-i Aliyye'mizin en güzel şekilde idaresi için, bazı yeni kanunlar vaz' etmek gerekmektedir. Zarurî olan bu kanunların temelini, can emniyeti, ırz, namus ve malın muhafazası, vergi tayin ve tesbiti ve gerekli askerin celp ve istihdamı konuları teşkil edecektir.

Gerçekten dünyada, candan ve ırz ile namustan daha aziz bir şey olmadığından, bir adam onları tehlikede gördükçe, yaratılışı itibariyle hıyanete meyli olmasa bile, can ve namusunu muhafaza için, bazı hıyanet yollarına dahi teşebbüs edeceği ve bunun da devlet ve memlekete zararlı olacağı herkesçe müsellemdir. Tam tersine can ve namusundan emîn olanlar, doğruluk ve istikâmetten ayrılmayacakları gibi, işi ve gücü devlet ve milletine hüsn-i hizmet olacağı gayet açıktır. Mal emniyetinin bulunmaması halinde ise, herkes ne devletine ve ne de milletine ısınamaz, memleketin imarına bakamaz; dâima endişe ve ıztırap içinde kalır. Aksi takdirde yani mal ve mülkünden tam emin olması halinde, kendi işi ile meşgul olur, maîşet dâiresini genişletmekle uğraşır. Kendisinde gün be gün devlet-millet gayreti ve vatan sevgisi artar. Ona göre hüsn-i hizmete çalışır.

Vergi tayin ve tesbitine gelince, bir devlet memleketi muhafaza için elbette askere ve diğer gerekli masrafları yapmağa muhtaçdır. Bu da akçe ile olur. Akçe de teb'anın vergisiyle elde edilir. Bu sebeple vergi meselesinin en güzel şekilde halline bakılmak çok önemlidir. Gerçi daha önceleri gelir zannedilen vergide tekel belâsından, Allah'a hamdolsun, memleketimizin ahalisi, daha önce kurtulduysa da, bu konuda tahrip edici âletlerden olup hiç bir zaman yararlı meyvesi görülemeyen iltizâm usulü, bugün yürürlüktedir. İltizâm usulü, bir memleketin siyasî maslahat ve malî işlerini bir tek adamın irâdesine ve belki onun kahır pençesine teslim demektir. Eğer teslim edilen adam da iyi bir insan değilse, sadece kendi çıkarına bakıp bütün hareketleri gadr ve zulümden ibaret kalır.

Bu sebeple, bundan sonra, memleket ahalisinden her ferdin, malvarlığı ve maddî gücüne göre uygun bir vergi vermesi, kimseden fazla bir şey alınmaması, Devlet-i Aliyye'mizin karada ve denizde askerî masrafları ve diğer giderlerinin dahi gerekli kanunlarla açıklanması ve sınırlanması ve bunlara göre icrââtın yapılması zaruridir.

Asker meselesine gelince, yukarıda zikredildiği gibi, vatanın korunması için asker vermek ahalinin boynunun borcu ise de, şimdiye kadar cari olduğu şekliyle, bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmayarak, kiminden tahammül gücünden fazla ve kiminden noksan asker istenilmek, hem nizamsızlığı ve hem de zirâ'at ve ticâretin bozulmasını muciptir. Ayrıca askere gelenlerin ömürlerinin sonuna kadar istihdamları da, füturu ve neslin kesilmesini gerektirmektedir. Bu sebeple de her memleketten lüzumu takdirinde, talep olunacak asker için, güzel bir yol bulunması ve dört yahut beş sene süresince istihdam olunması ve böylece nöbetleşe vatan hizmetinin yapılması gerekmektedir.

Velhâsıl bu gerekli kanunlar vaz' edilmedikçe, kuvvet, ma'muriyet, âsâyiş ve istirahatin te'mini mümkün değildir. Hepsinin esası da, kısaca izahı yapılan temel meselelerden ibarettir

Bundan sonra suçluların da'vaları, şer'î kanunlar gereğince, alenen görülüp karar verilmedikçe, hiç kimse hakkında gizli ve açık idam ve zehirleme mu'âmelesinin icrası caiz değildir. Hiç kimse tarafından diğerinin ırz ve namusuna tasallut vuku' bulmamalıdır. Herkes mal ve mülküne tam bir serbestlik içinde mâlik ve mutasarrıf olacak ve kimse kendisine müdâhele edemeyecektir. Faraza birinin töhmet ve kabahati vukuunda, onun mirasçıları, o töhmet ve kabahatten beri olacaklarından, onun malını müsadere ederek, mirasçıları, miras haklarından mahrum edilmeyecektir.

Osmanlı teb'ası olan Müslümanlar ve diğer din mensupları, bu hükümlerden, istisnasız istifade edeceklerdir. Can, mal ve namus meselelerinde şer'î hükümler gereği bütün memleketimiz ahalisine tarafımızdan

tam bir e

lüzumu !fy«)«

Medis-i*

karılacak; c

Her bir K mâyummMÜlİ

Bu jeriS mızdan r vekillere de n

Bunıgl

sabit görrt»» edilecektir. I



Butun '•¦ tanzim». vuku1 b#'

İzah t: dan, iş bu L' bu usulün, | men|

rjenler, ÜfiHl 26Şa:-

Tar:-ki, bu fr tatbikatta"

bir emmi"'? de açıkçı r d Yalr;J nında *mshj fından r rında, yer aldı kabule manii Hyfc rrı.v

İSLİSİ


BİLİNMEYEN OSMANLI

253


tam bir emniyet verilmiş ve diğer hususlarda da ittifakla kararlar alınarak işlerin halli yoluna gidilmesi lüzumu te'yid edilmiştir.

Meclis-i Ahkâm-ı Adliye üyeleri gereği kadar çoğaltılacak; Devlet-i Aliyye'nin vekilleri ve diğer devlet ricali, tayin olunacak günlerde toplanacak; hepsi de fikir ve mütâla'alarını hiç çekinmeden serbestçe söyleyeceklerdir.

Can ve mal emniyeti ve vergi tayini hususlarına dair gerekli kanunlar, bir taraftan kararlaştırılarak çıkarılacak; askerî konulardaki düzenlemeler Bâb-ı Seraskerî'nin Dâr-ı Şûrâ'sında konuşulacaktır.

Her bir kanun karara bağlandıkça, Allah'ın dilediği kadar yürürlükte kalmak üzere, üst tarafı hatt-ı Hümâyunumuzla tasdik edilmek için, tarafımıza arz edilecektir

Bu şer'î kanunlar, sadece ve sadece din ü devlet ve mülk ü milleti ihya için vaz' edileceğinden, tarafımızdan hilâfına hareket vuku1 bulmayacağına ahd ü misâk olunacak; Hırka-i Şerife Odasında âlimler ve vekillere de yemin teklif kılınacaktır.

Buna göre, âlim ve vezirlerden velhâsıl her kim olursa olsun, şer'î kanunlara muhalif hareket edenlerin, sabit görülen suçları derecesinde gerekli cezalandırılmaları, hiç rütbeye ve hatır-gönüle bakılmayarak icra edilecektir. Bunun için bir Ceza Kanunnâmesi tanzim edilecektir.

Bütün me'murların, şu anda yeter derecede maaşları mevcuttur; henüz olmayanları varsa, onlar dahi tanzim olunacağından, şer'an menfur ve memleketin harabına vesile olan rüşvet meselesi de, bundan sonra vuku' bulmaması gayesiyle, kuvvetli bir kanun ile te'yid edilecektir.

İzah edilen hususlar, eski usulü bütün bütün değiştirmek ve yenilemek (Tanzimat) demek olacağından, iş bu İrâde-i Seniyyemiz, Dersa'âdet ve bütün memleket ahalisine ilan edilecektir. Dost devletler de, bu usulün, inşâallah ilel-ebed bekasına şahit olmak üzere, Dersa'âdet'te ikâmet eden büyükelçiliklere resmen bildirilecektir.

Rabbimiz Te'âlâ Hazretleri, cümlemizi muvaffak buyursun. Bu vaz' edilen kanunların hilâfına hareket e-denler, Allah'ın la'netine mazhar olsunlar ve ilel-ebed felah bulmasınlar. Âmin.

26 Şa'ban 1255/3 Kasım 1839".

Tanzîmat fermanının tetkikinden ve bir defa da olsa okunmasından anlaşılacaktır ki, bu Ferman, İslâm Hukuk tarihinde bir hak ve hürriyetler bildirisi olmaktan ziyâde, tatbikattaki hataları, İslâm Hukukundaki hükümlere göre düzeltmeyi tavsiye eden icrâî bir emirnamedir. Avrupa devletlerinin baskısı ve zoru, fermanın sonundaki ifadelerden de açıkça anlaşılmaktadır. Daha fazla yorumu lüzumsuz addediyoruz.

Yalnız şu hususu açıklayarak bu mevzuya son vermek gerekir: Tanzimat Fermanında "müsâ'adât-ı şâhâne" ta'birinin kullanılması, hak ve hürriyetlerin padişah tarafından ihsan ve lütuf edildiği anlamına gelmez. Öyle olsaydı, bugünün bütün kanunlarında, Başbakanın arz tezkeresinde "yüksek müsâ'adelerinize arz ederim" ifadesi yer aldığından, Anayasa da dahil, bütün kanunlar Cumhurbaşkanının lütuf ve ihsanı kabul edilirdi. O günkü yazışma üslubundan neticeler çıkarmaya çalışan ve ancak Osmanlı Hukukuna hâkim olan ulvî prensiplerden habersiz görünen zihniyetin, düştüğü mantık kargaşalarını göstermesi açısından, bu hususu önemle belirtmek istiyorum148.

151. 1856 (1272) tarihli Islâhat Fermanının getirdiği yenilikler nelerdir? Neden hem Müslümanlar ve hem de gayr-i müslimler bu fermandan memnun olmamışlardır?

Islâhat Fermanı da tıpkı Tanzimat Fermanı gibi, hukuk tarihimizde temel hak ve

148 Düstur, I. Tertip, I, sh. 4-7; BA, YEE, nr. 14-1540, sh. 19-23; Ahmed Lütfi, Tarih, c. VI, sh. 59-65; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. I, sh. 273-274; Abadan, Yavuz, "Tanzîmat Fermanının Tahlili", Tanzîmat I, İstanbul, sh. 46 vd.; Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, sh. 169-196; 255-258; Gökbilgin, "Tanzîmat Haraketinin Osmanlı Müesseselerine ve Teşkilâtına Etkileri", sh. 93-111; İnalcık, "Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümâyunu", sh. 603-622; İnalcık, "Tanzimat'ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri", sh. 623-690; Arsel, İnan, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları, Ankara 1965, sh. 150; Akın, İlhan F, Kamu Hukuku, 5. Baskı, İstanbul 1987, sh. 301-303.

254


BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN OSM*

hürriyetlerin gündeme getirildiği ilk fermanlardan değildir. Belki Islâhat Fermanı, Tan-zîmât Fermanından da kötü bir muhteva arz etmektedir. Zira Tanzîmât Fermanının uygulaması ve hazırlanış gayesi tenkit edilse bile, o dönemde, Tanzimat ya'ni yeniden düzenlemelerin yapılması ve mevcut suiistimallere son verilmesi, bir zaruretti. Tanzî-mât'a kimse karşı duramazdı; karşı durulan, yapılan yeni düzenlemelerin şekliydi. Islâhat fermanı ise, bir hak ve hürriyetler beyannâmesi olmak şöyle dursun, suiistimalleri önlemek gayesiyle yapılan bir düzenleme de değildi. Belki Avrupalı Hıristiyan devletlerin baskısıyla, Osmanlı Devleti'ndeki gayr-ı müslimlere yeni geniş haklar tanımak; Kur'ân ve Sünnet'in vermediğini onlara vermeye kalkışmak ve hatta Müslüman halkı geri plana iterek, gayr-ı müslimleri ön plana çıkarmak gayesiyle zorla ilan edilmiş bir belgedir. Konuyla ilgili iki otoritenin sözlerini özetleyerek, bu konuyu da kapatmak istiyorum:

Birinci otorite, Hollandalı bir hukukçudur ve II. Abdülhamid'e yazdığı bir Lâyihada Islâhat Fermanı hakkında şöyle demektedir:

"Tanzimat hakkında söylediklerimiz 1856 tarihli Ferman hakkında dahi geçerlidir. Bunda da Bâb-ı Âli Rusya Devleti aleyhine harp ilan etmesi için dostları olan devletler tarafından yapılan teşvikler üzerine, daha önce yapılan va'dler ve özellikle kanunî ıslâhatlar tekrar edilmiştir. Bundan fazla olarak Osmanlı Devleti'nde mezhep hürriyeti esasının tamamen icra edileceği va'd edilmiştir. Bununla birlikte, İslâm mürtedleri hakkında İslâm Hukukunun ta'yin ettiği cezalar lağv edilmemiştir. Gayr-ı müslimlerin yargılanması ile alakalı va'dler, da'vaların neşir ve ilanı ile ilgili istekler ve işkencenin kaldırılması gibi hususlar, zaten İslâm Hukukunda var olan hususlardır".

İkinci otorite ise, Osmanlı Hukukunun yıldız simalarından Ahmed Cevdet Paşa'dır ve Islâhat fermanı hakkında şunları söylemektedir:

"1272 senesi içinde en fazla önemle üzerinde durulan konu, gayr-i müslim teb'anın imtiyazları meselesi idi. Kurulan komisyon bazı kararlar aldı ki, Islâhat Fermanı dediğimiz fermandır.

Bu Ferman'ın hükmüne göre, müslim ve gayr-ı müslim teb'a, bütün haklarda eşit olacaktı. Daha önce yapıları sulh akdinin maddelerinden biri, Hıristiyanların imtiyazları meselesi idi. Şimdi ise, bütün gayr-ı müslimlerin imtiyazları mevzu bahis idi. Müslümanların çoğu, "Babalarımızın ve dedelerimizin kanlarıyla kazanılmış olan mukaddes haklarımızı bugün kaybettik. İslâm Milleti hâkim millet iken, böyle bir mukaddes haktan mahrum kaldı. Ehl-i İslama bu bir ağlayacak ve matem edecek gündür." deyu söylenmeye başladılar. Gayr-ı müslim teb'a ise, o gün hâkim millet olma sevinci içinde idiler".

Ancak gayr-i müslimler kendi dindaşlarından aidat toplayamadıklarından dolayı onlar da memnun değillerdi.

Tamamını vermek kitabı maksadından çıkaracağından, sadece mevzu ile alakalı bazı maddelerini sadeleştirerek nakledelim:

"Aşağıdaki hususların icrasına İrâde-i Seniyyem sâdır olmuştur:

Gülhâne'de okunan Hatt-ı Hümâyunum ile ve yapılan Tanzîmât gereğince, her din ve mezhebde bulunan bütün teb'am hakkında, hiç bir istisna söz konusu olmaksızın, can, mal ve namus emniyeti te'kit edilmiştir. Va'dlerin fiile çıkarılması için gerekli tedbirler alınacaktır.

Osmanlı diyarında bulunan Hıristiyan ve diğer gayr-ı müslim cemâ'atlerine, dedelerim tarafından verilen bütün imtiyazlar ve muafiyetler ibkâ edilecektir. Ancak her bir cemâ'at, belli bir zaman dilimi içinde mevcut imtiyaz ve muafiyetlerini tesbit ederek yapılacak ıslâhat iradelerini tarafımıza arz edecekler; nezâretimizin emri altında ve hususan Patrikhanelerde kurulacak komisyonlarla bu tesbit işlemleri yapılacaktır.

Patriklerin seçim usulleri tesbit ve icra edilecek; Osmanlı devleti ile cemaatlerin ruhanî liderleri arasında yapılacak görüşmeler sonucunda alınacak kararlarla, bunların yemin merasimleri belli esaslara bağlanacak; bu zamana kadar patriklere ve cemaat başlarına verilen hediyeler kaldırılarak, bunun yerine patriklere ve cemaat başlarına belli gelirler tahsis edilecek; diğer papazlara ve görevlilere de rütbelerine göre maaşlar verilecek; ancak Hıristiyan papazlarının menkul ve gayrimenkul mallarına asla dokunulmayacaktır.

Bütün cemaatlerin idareleri ve maslahatlarının görülmesi, aralarından seçilen üyelerden oluşacak bir meclise devredilecek; cemâatlere ait mabedler, mektepler hastahaneler, mezarlıklar ve diğer binaların

tamirine mâni10İM4 durum tarafımıza m «

Bir mezhebe*! rekli tedbirler alına*. it| meyecektir.

Her din vemete» alıkonulmayacak;d3»«

Devlet memu*ı*| daşları, hangi din «sı kabul edileceklerdir.

Bütün din ve Huni ve sanayi'e dair mi i tarafımdan tayin e Nezâret'in mürit

Müslüman t havale edllecr* ve mezhepı'

Hukuk tti{ hut nizâmenj

İnsan lı hapis ve t zarfında ıslâhın! Jİ asla müsaade t cezalandırılacaktı,"

Bütün Osto»( zimi zaruridir. Vı de eşitliği g mükellefiyet îIM müslim teb'aMI

Eyâlet ve .(il ve bu Meclisle*»)

Alım-satıu, I herkes hakkinin)!

Osmanlı« ba kılmayarak * rin önle nün terki yotaj leri için tayin K vergiler de m

Osmanlı Di icra edilmesi; M

Medis-i W ruca beyindi

FesSd (i olarak tatbM

Devltt-iB esseselereı»» ve ticâretten

1-10 C


İstek

dilenlerde»! Hukukimi yetlerl, ı müslim yer yer t(

BİLİNMEYEN OSMANLI

255


tamirine mâni' olunmayacak; bu yerlerin yeniden inşası lazım geldiğinde, cemaat başlarının tasvibi ile durum tarafımıza arz edilecek ve gereken yapılacaktır.

Bir mezhebe tâbi1 olanların sayısı ne olursa olsun, o mezhebin tam bir serbestlik içinde icrası için gerekli tedbirler alınacak; bir sınıf diğer sınıfa üstün tutulmayacak ve hakaret manasını taşıyan sözler söylen-meyecektir.

Her din ve mezhep kendi âyinini serbestçe yapabilecek; hiç kimse bulunduğu dinin âyinini yapmaktan alıkonulmayacak; din ve mezhep değiştirmeye kimse zorlanmıyacaktır.

Devlet memurlarının seçim ve tayini, Padişahın İrâdesine ve tasdikine bağlıdır. Ancak Osmanlı vatandaşları, hangi din ve milletten olurlarsa olsunlar, devletin hizmet ve memuriyetlerine, ehil olmak şartıyla kabul edileceklerdir.

Bütün din ve millet mensupları, askerî ve mülkî mekteplere kabul edilecekleri gibi, her cemaat, maarif ve sanayi'e dair millî mekteplerini açabileceklerdir. Ancak bu mekteplerin meseleleri, bir kısım üyeleri tarafımdan tayin edilecek ve bir kısmı da cemaat tarafından seçilecek bir Medis-i Maârif tarafından, Nezâret'in murakabesi altında yürütülecektir.

Müslüman ve gayr-ı müslimler arasında meydana gelecek ticâret ve ceza da'vaları, Muhtelit Divanlara havale edilecek; divanların da'va meclisleri alenî olacak; şahitler takrirlerini kendi dinleri üzerine yapacaklar ve mezheplerine göre yemin edeceklerdir.

Hukuk da'vaları da eyâlet ve sancaklardaki Muhtelit Meclislerde, vali ve kadı'nın huzurunda şer'an yahut nizâmen görülecektir.

İnsan haklarını adaletin haklarıyle te'lif edebilmek için, sanıklar veya cezaî te'dibe müstahak olanların hapis ve tevkiflerine mahsus olan bütün hapishane ve nezarethanelerde, mümkün mertebe az müddet zarfında ıslâhına gayret edilmesi yoluna gidilecek; her halükârda hapishanelerde cismânî ceza ve işkenceye asla müsaade edilmeyecektir. Aksine hareket edenler, Ceza Kanunnâmesi hükümlerine göre yargılanıp cezalandırılacaktır.

Bütün Osmanlı ülkesinde emniyet ve zabtiye işlerinin herkesin mal ve canlarını koruyacak şekilde tanzimi zaruridir. Vergi adaleti diğer mükellefiyetlerin eşitliğini mucip olduğu gibi, hukukda adalet de vazifelerde eşitliği gerektireceğinden, gayr-ı müslim teb'a da Müslüman teb'a gibi, askerî vazifeyi ifa konusunda mükellefiyet altında olacaklardır. Bedel vermek ve akçe ödemekle askerî hizmetten muaf olmak ve gayr-i müslim teb'anın askeriyede istihdamı konusunda ayrıca nizâmnâmeler düzenlenecektir.

Eyâlet ve Liva Meclislerinde gayr-ı müslim üyelerin seçilmesi konusunda gerekli düzenlemeleri yapmak ve bu Meclislerin terkip ve teşkili hakkındaki nizâmâtın ıslâhına gayret göstermek gerekir.

Alım-satım, menkul ve gayrimenkul tasarrufları hakkındaki bütün kanunlar, Osmanlı vatandaşı olan herkes hakkında eşit uygulanacaktır.

Osmanlı vatandaşları üzerine tarh olunacak olan vergi ve diğer tekâlifin tahsili, sınıf ve mezheplerine bakılmayarak aynı usule tâbi' olacak; özellikle a'şârın tahsilinde ve bu hususta meydana gelen suiistimallerin önlenmesinde her türlü tedbir alınacak; doğrudan doğruya vergi tahsili usulü yayıldıkça, iltizâm usulünün terki yoluna gidilecek; devlet memurlarının iltizâm almaları şiddetle men' edilecek; bayındırlık hizmetleri için tayin ve tahsis olunacak meblağları temin etmek üzere hususi vergiler ilâve edilecek ve mahallî vergiler de mümkün mertebe mahsulâta halel vermeyecek tarzda tanzim olunacaktır.

Osmanlı Devleti'nin gelir ve giderlerini gösterecek bütçesinin hazırlanması; mevzu ile alakalı nizâmların icra edilmesi; memurların maaşlarının muntazaman te'diyesi icabeder.

Meclis-i Vâlâ'nın üyeleri, gerek normal ve gerekse fevkalade toplantılarda, re'y ve mütâla'alarını, doğruca beyân ve ifâde etmeleri; bundan dolayı asla rencide olunmamaları gerekir.

Fesâd çıkarma, irtikâb ve zulme dâir kanunların hükümleri, bütün Osmanlı vatandaşları hakkında eşit olarak tatbik edilecektir.

Devlet-i Aliyye'nin sikke usulünün tashih edilmesi; devletin malî i'tibarının artması için banka gibi müesseselere izin ve müsâ'ade verilmesi; servet kaynaklarının kolaylıkla nakli için gereken yolların yapılması ve ticâret ile zirâ'at işlerine engel olan şeylerin bertaraf edilmesi de icab etmektedir.

Bu hükümler, bütün Osmanlı ülkesine neşredilecek ve tatbiki için gereken her şey yapılacaktır.

1-10 Cemâziyelâhire 1272 /1856.".

İşte hakkında çok şeyler söylenen Islâhat Fermanı'nm asıl maddeleri de bu zikredilenlerden ibarettir. İyi tetkik edildiğinde, yeni bir şey getirmediği; daha önce İslâm Hukukunun kabul ve tesbit edip eski Osmanlı Padişahlarının uyguladıkları hak ve hürriyetleri, uygulamadaki suiistimallerden dolayı tekrar hatırlatarak te'yid ettiği ve gayr-i müslimlere verilen imtiyazlarda ise, İslâm Hukukunun hükümlerini zorlayacak ve hatta yer yer tecâvüz edecek kadar ileri gittiği hemen görülecektir. Daha fazla ma'lumat

256


BİLİNMEYEN OSMANLI

BİLİNMEYEN OSMANU

isteyenler, Ahmed Cevdet Paşa'nın Tezâkir'indeki ciddi bilgileri mütâla'a edebilirler. Zaten Tanzimat'ın mimarı olan Reşid Paşa da bu fermanı beğenmemiştir. Tanzimat veya Islâhat Fermanlarının eski hukuk nizâmının terk edilerek yeni ve batı kaynaklı bir hukuk nizâmına geçiş olarak değerlendirilmesi ise, Osmanlı Hukuk nizâmının asla bilinmemesi demektir"9.

152. Mustafa Reşid Paşa kimdir? Sadece Tanzimatçı mı yoksa mason bir din düşmanı mıdır?

Mustafa Reşid Paşa, 13 Mart 1800'de İstanbul'da dünyaya geldi. Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi. Osmanlı-Rus harbinde ordu kâtipliği yaparken, II. Mahmûd'un dikkatini çekti. Kavalalı ihtilafı sebebiyle yapılan Kütahya Konferansında Halil Rifat Paşa ile birlikte Osmanlı Devleti'ni temsil etti (1833). 1834'de Paris ve 1836'da Londra büyükelçiliklerine getirildi ve bu vazifeleri münasebetiyle İngiltere ve Fransa'nın ileri gelen devlet adamları ve fikir adamları ile tanışma fırsatı buldu. İngiliz dostluğunun mimarı oldu. Bu arada Almanya ve İtalya'yı da gezdi. Roma'da Papa ile görüştü ve hakkında "Türk Hıristiyan oldu" dedikoduları yayıldı. Onu destekleyenler, "Papa Türk oldu" diye cevap verdiler.

Modern anlamda Türk diplomasisini kuran Mustafa Reşit Paşa, 1837 yılında Hâriciye Nazırlığına getirildi. Toplam 6 yıl kadar bu vazifeyi başarıyla sürdürdü. Daha sonra 1839 yılında Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnunu bizzat okudu ve yetiştirdiği Âli ve Fuad Paşalarla Tanzimatçı ekibin hocası oldu. 6 defa sadrazamlığa getirildi ve toplam 6 yıl kadar Osmanlı Başbakanı olarak ülkeyi idare etti. Ocak 1858'de I. Abdülmecid devrinde vefat etti.

Mustafa Reşid Paşa hakkında birbirine zıt iki ayrı fikir bulunmaktadır:

Birincisi, Mustafa Reşid Paşa, bütün Osmanlı Devleti tarihinin en büyük sadrazamı ve en büyük diplomatıdır. Devletin Padişah tarafından değil, yüksek bürokrasi tarafından idare edilmesi fikrini o gerçekleştirmiştir. Dört temel prensip onun hayatının gayesidir; İslâmiyet, Osmanlı Hanedanından bir Padişah, taht şehri olarak İstanbul ve resmî dil olarak Türkçe. Reşid Paşa'ya göre, dünyayı artık silah ve asker değil, diplomasi idare etmektedir. Burada muvaffak olabilmenin şartı da, devletin yetiştirilmiş bir ekip tarafından idare edilmesidir. Bu sebepledir ki, daha sonra Osmanlı Devleti'nin idarî hayatında mühim rol oynayacak olan Âli Paşa, Fuad Paşa, Cevdet Paşa, Ahmed Vefik Paşa, Safvet Paşa ve Şinasi onun kurduğu ekiptendir. Bunlara kısaca Tanzimatçılar demek mümkündür. Mehmed Ali Paşa'nın kılıcını kınına koyan, devleti Abdülmecid döneminde çok büyük tehlikelerden kurtaran ve en önemlisi de Tanzimat diye özetleyeceğimiz ıslâhatı yapan Reşid Paşa'dır.

İkincisi, Avrupalılar ile içli dışlı olması, yeni ve Avrupâî usullere fazlaca taraftarlığı ve en önemlisi de iddialara göre, dinî meselelerde tam istikametli olmaması, Reşid Paşa'yı bazı dindar insanların nazarında makbul bir insan kılmıyordu. Halbuki Cevdet

Paşa'ya göre, bu Mi atılmaktadır. Hatta 'â olduğu kesindir; l Osmanlı toprakM*| ihale edilmesinde S Cevdet Paşa'nın»

"Reşid Pa»a,p«t» damları tutarık o ten ayrıldığındı| Paşa'nın delin I

Reşid Pajataı lamalar, bütün t Zaten âkıbe beyânda I

149 Düstur, I. Tertip, I, sh. 7-14; Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, c. I, sh. 67-86; Ahmed Refik, "Türkiye'de Islahat Fermanı", TOEM, nr.4(81), sh. 193-215; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, I, sh. 274-275; Karal, Osmanlı Tarihi, c. VI, sh. 1-28, 280 vd.

153. Sultân *! hakkınditı

Sultân 4 Sultân'dan Abdülmecid'in ı

diye anılmıştır,! çevreleri taraf çıkardığı men'ı Abdülhamid jij sefih tir. Mevlevi,!) Batı Musikisi \ gelenlerinden! alan Mithad ? sanlar israflar ve S mıştır. San delikleri k Za

Ömer Paşaa velesi I riyet verms ^ vârisini <ıt ~j\ yaptığı Mısrİ

ti); Karıl,»

BİLİNMEYEN OSMANLI

257


Paşa'ya göre, bu iddialar, bazı mutaassıb insanlar ve onun muhalifleri tarafından ortaya atılmaktadır. Hatta Islâhat Fermanını beğenmemişti. Koyu bir İngiliz politikası taraftarı olduğu kesindir; hatta arkadaşları Âli ve Fuad Paşalarla bu yüzden aralan açılmıştır. Osmanlı topraklarındaki bütün ma'denlerin maktu' bir bedel karşılığında ecnebilere ihale edilmesindeki dahlinden dolayı sevenleri dahi onu tenkit etmeye başladı. Ahmed Cevdet Paşa'nın ifadesiyle;

"Reşid Paşa, pek büyük şan kazanmış büyük bir zat idi. Ancak rakiplerine karşı rezil bazı a-damları tutarak onlarla devleti idare etmek gibi başa çıkmayacak bir yola girmişti. Her sadâretten ayrıldığında bir kabuğu soyularak şanına hayliden hayli noksan geldi. ...Maamafih Reşid Paşa'nın defin keyfiyeti hüsn-i hatime ile gittiğine delil olabilir".

Reşid Paşa'nın mason olduğu konusunda Masonların 1999 yılında yaptıkları açıklamalar, bütün tartışmaları sona erdirmiştir. Mustafa Reşid Paşa, maalesef masondur. Zaten akıbetinden Cevdet Paşa bile şüphelidir. Yine de masonların oyun yaptığı ve bu beyânda kasıtlı davrandıkları düşünülebilir150.


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin