İngiliz-Fransız-Arap kuvvetleri, Ekim 1918'de Şam'ı Osmanlı Devleti'nden geri aldılar. Bundan daha kötü olanı ise, Melik Hüseyin'in oğlu ve Osmanlı Meclisinin Cidde Milletvekili olan Faysal, bazı Türk birliklerini Şam'ın kuzeyinde kuşattı. Aç ve çıplak olan Osmanlı askerlerinin çoğu şehid edildi. Bu baskılara dayanamayan Fahreddin Paşa ise, Ravza-i Mutahhara'yı şerefle savunmasına rağmen, Ocak 1919'da teslim olmak mecburiyetinde kaldı. Bunu Yemen ve Asir'deki Osmanlı birliklerinin teslim olması takip etti. 24 Nisan 1923 tarihli Lozan Andlaşmasına göre, artık Arap topraklarında Osmanlı hâkimiyeti yoktu.
İşte bir asra yakındır Müslüman Araplarla Müslüman Türkler arasında karşılıklı nefrete sebep olan hıyanetler bunlardır. Kaderin adaleti olarak, Necid'deki Emir Abdülaziz bin Su'ûd 1916'ya kadar Osmanlı'ya olan sadakatini devam ettirdi. Bu tarihte İngilizlerle bir andlaşma yaptı. Osmanlı Devleti buralardan çekilince de önce Necid Meliki oldu, sonra Hicaz'ı Şerif Hüseyin'den alarak Suudi Arabistan'ı kurdu. Osmanlı Devleti'ne hıyanet eden Şerif Hüseyin ve oğulları emellerine kavuşamadılar173.
177. Suriyelilerin Fransızlar tarafından kandırılmasını ve Cemal Paşa'nın hatalı kararı ile kurulan Âliye Divan-ı Harbî Meselesinin Araplarla Türklerin arasını açmasını kısaca izah eder misiniz?
İttihâdcıların güçlü liderlerinden Cemal Paşa, Harbiye Nazırlığı uhdesinde kalmak üzere, Arab Eyâletleri idaresinin başına getirilmişti. Yani Haleb, Şam ve Hicaz Eyâletleri gibi eyâletlerin valileri dahi talimatı Cemal Paşa'dan alacaklardı. Kendisi dini bütün bir asker değildi ve masondu. Sadece kuvvetli bir Türkçü idi. Enver Paşa'ya hiç benzemiyordu. Şam'da karargahını kurar kurmaz, Fransa'nın Şam Konsolosluğundaki evrakına el koyarak gizli evrakları inceletti. Bir çok Arap Eşrafının İngiliz veya Fransız yetkililerle Osmanlı aleyhine temas içinde olduklarını görünce telaşlandı ve Suriye eşrafından çok kimseleri Âliye'de kurduğu Divan-ı Harb-i Örfî'ye verdi. Gerçekten de Suriye'deki
173 Kandemlr, Feridun, Medine Müdâfaası, İstanbul 1991, sn. 11 vd.; Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, c. I, sn. 662-664; Sonyel, Salâh! R., "İngiliz Belgelerine Göre Medine Müdafii Fahrettin Paşa", Belleten, c. XXVI, sayı 143(1972), sh. 333-375; Kıcıman, Naci Kâşif, Medine Müdafaası, Hicaz Bizden Nasıl Ayrıldı?, İstanbul 1976, sn. 55
vd. .........
298
BİLİNMEYEN OSMANLI
devlet adamları tam bir ihanet içindeydi. Ancak idam edilenler arasında çok büyük âlimler ve maneviyât erenleri de vardı.
Bu ihanet grubunun başını Azım-zâde Mehmed Şefik Mü'eyyed Bey (1861-1916) çekiyordu ve ekip açıkça Fransa ile anlaşmışlardı. Zaten Fransa daha önce de Keçeci-zâde Fuad Paşa'ya ve 1914'de ise Cemal Paşa'ya benzeri teklifi yapmıştı; ancak onlar reddetmişlerdi. Aynı oyunu Fas'ta, Cezayir'de ve Tunus'ta oynayan Fransızlar, burada da benzeri bir oyun içindeydiler. Oyunun muhatabı olan Şefik Bey, Abdülhamid'in mâbeyn kâtipliğini yapmış, en üst rütbelere ulaşmış ve 1908'de Şam Mebusu olarak Meclis'e gelmişti. Bütün yakınları Osmanlı Devleti'nde önemli makamlara gelen Şefik Bey'in Arap Milliyetçiliği damarıyla bu isyan hareketini başlatması da zor görünmektedir. Zira Azım-zâdeler, Osmanlı Devleti'ne 25 kadar vezir ve 100 kadar paşa vermiş bir ailedir. Böyle bir ailenin fertlerinin hem de harb içinde devletine ihanet ettiren bir tek sebep olabilir ki, o da BİS'in yani İngiliz Gizli Servisinin tahrikleridir. Gerçekten aynı servise mensubiyeti iddia edilen Prens Sabahaddin'in kurduğu Adem-i Merkeziyet ve Teşebbüs-i Şahsî Cemiyeti'nin Kahiredeki şubesini Lâ Merkeziyye adıyla Azım-zâde Hakkı Bey kurmuştur.
Cemal Paşa, içinde Azım-zâde Şefik Bey ve Cezayirli Büyük Mücâhid Emir Abdülkadir'in çocuklarının da bulunduğu 20 Suriyeli Eşrafı, Mayıs 1916'da büyük bir hata neticesinde idam ettirdi. Halbuki II. Abdülhamid bu manadaki idamları asla icra etmemiştir. Çünkü İngiliz ve Fransızların da arzusu buydu.
Kısaca Osmanlı Devleti, son yıllarında bile Mahmûd Şevket Paşa ve Said Hâlim Paşa gibi iki Arap asıllı sadrazamı istihdam etmesine ve temelde Müslüman bir devlet olduğundan Müslümanlar arasında ırk ayırımı yapmamasına rağmen, İttihâdcıların ve özellikle de Cemal Paşa'nın, 1913'den itibaren Turancılık denecek kadar aşırı Türkçülük yapmaları; Cemal Paşa'nın Âliye askeri mahkemesinin kararlarını apolitik olarak icra etmesi; İngiliz ve Fransızların zaten bir asra yakındır Arapları müstakil devlet kurma noktasında tahrik ediyor olması ve nihayet özellikle Hıristiyan asıllı Araplar arasında ırkçılık derecesinde Arap Milliyetçiliğinin gelişmesi, Cemal Paşa'nın işlediği bu hatayı, Araplar ile Türkler arasında nefrete vesile olacak bir olay niteliğinde tarih sayfalarına işletmiştir. Cemal Paşa'nın keyfî idamlar yaptığını, Cemal Paşa'nın kurmay başkanı olan Ali Fuad Paşa kabul ettiği halde, Emir Subayı olan Falih Rıfkı Atay ise, kendi komutanını savunarak idam edilenlerin ajan olduklarını ileri sürer.
Kim haklı olursa olsun, Cemal Paşa haksız idamlara sebep olmuş olsa dahi, Arap kardeşlerimizin ihanetlerini mazur gösteremez. Zira bu ihanetin cezasını Müslümanlar yani Araplar ve Türkler çekmişlerdir. Maalesef bu soğukluk sebebiyle Suriyeli kardeşlerimizin 1918'den sonra Fransızlara karşı yürüttükleri istiklal mücadelesinde, Müslüman Türklerden destek istemek mecburiyetinde kalmışlar ise de, Müslüman Türkler bu yardım talebini reddetmişlerdir. İslâm âleminin iki kahraman evladı olan Arap ve Türklerin arasını açmada ve sonra da ikisini de ezmede, İngilizler ve Fransızlar muvaffak olmuşlardır. Bu ihtilâflar neticesinde olan yine Müslüman Arap kardeşlerimize oldu; zira Osmanlı Devleti'nin eşit hukuka hâiz vatandaşları olan Araplar, sömürge tebaası haline
geldiler;
178. S
tanır yı'nda;, jj yayaj süsü ^ tahtına :,| müşiri ut Avu; sonr? maneji pad,;;-1
Osnr' j
BİLİNMEYEN OSMANLI
299
geldiler. Ancak 196O'lı yıllardan itibaren istiklallerini kazanmaya başladılar174.
i I
XXXVI- SULTÂN VI. MEHMED VAHİDÜDDİN DEVRİ
178. Sultân Vahîdüddin'in şahsiyeti, ailesi ve zamanındaki mühim olayları özetler misiniz?
Resmen VI. Mehmed diye bilinen ve halk arasında Sultân Vahîdüddin unvanıyla tanınan Sultân VI. Mehmed Vahîdüddin Hân, Şubat 1861 yılında Dolmabahçe Sara-yı'nda, Sultân Abdülmecid'in IV. Kadınefendisi Gulistû (Gülistan) Hanımefendi'den dünyaya geldi. İttihâdcıların, asıl veliahd olan Sultân Aziz'in oğlu Yusuf İzzeddin'i intihar süsü vererek katletmeleri üzerine Osmanlı veliahdı oldu ve 4.7.1918 tarihinde Osmanlı tahtına oturdu. İyi bir İslâm hukukçusu, Almanya İmparatorluk mareşali ve Osmanlı müşiri unvanlarına sahip iyi bir asker ve de musikiye âşık bir bestekâr idi. Almanya ve Avusturya seyahatlerinde kendisinin yaveri olan Mustafa Kemal, Padişah olduktan sonra da bir süre fahrî yaverliğini sürdürdü. Padişah olduğunda Hz. Ömer'in kılıcını maneviyât eri Mehmed Bah'aaddin Veled Çelebi kuşattı. Maneviyâtı güçlü bir padişahdı.
18 Kasım 1922'de İstanbul'u terk edinceye kadar geçen sıkıntılı saltanat yıllarında, onunla birlikte vazife ifa eden sadrazamlar arasında, İttihâdcıların reisi Mehmed Tal'at Paşa ve 5 defa hükümeti kuran Dâmâd Ferid Paşa; Şeyhülislâmlar arasında ise, Kuvay-ı Milliye aleyhine mecburen fetva veren Dürrî-zâde Abdullah Efendi ve Hürriyet ve İ'tilâf Partisinin adamı olan Mustafa Sabri Efendi, özellikle zikredilmelidir.
Sultân Vahîdüddin'in saltanatından 4 ay geçmeden 30 Ekim 1918 tarihinde uğursuz Mondros Mütârekesi imzalandı. Bunu Osmanlı topraklarının i'tilaf devletleri tarafından işgali takip etti. İngilizler Kasım 1918'de Musul'u işgal ettiler; müttefik filo Kasım 1918'de İstanbul'a geldi ve 16 Mart 1920'de İstanbul resmen işgal edildi. Bu tarihten sonra sâdır olan Padişah İrâdelerini ve hatta hükümet kararlarını, sanki Sultân Vahidüddin'in arzusu ve kararı gibi görmek, tarihi yanlış yorumlamak demektir. Bu tarihten sonra Sultân Vahidüddin, hem işgal kuvvetlerini oyalamaya ve hem de elden geldiği kadar Kuvay-ı Milliye'yi destekleyerek yeni Türk Devletinin ortaya çıkmasını, şahsı aleyhine de olsa desteklemeye karar vermiştir. Artık yeniden Osmanlı Devleti'nin hayat bulamayacağının farkındadır. Yapılan bütün icraatlar bunu göstermektedir.
Sultân Vahidüddin, İstanbul'un düşman filoları tarafından kuşatıldığını ve topların Saraya çevirdiğini görür görmez, hemen yakın kumandanlarla Anadolu'da istiklâl tohumlarının nasıl atılacağını müzâkere etmeye başlamıştır. Filonun geldiği Kasım 1918'den Mayıs 1919'a kadar devam müzâkereler sonucunda, Mustafa Kemal ile defalarca görüşmüş ve Yıldız Sarayı'ndaki son ve gizli görüşmede, Anadolu'ya görevli olarak gitmesine ve milli bir idare kurulmasına karar verilmiştir. Neticede İtilaf Devletleri Yüksek Komiserliğinden Mustafa Kemal'in vizesini alan, elindeki imkânlarla onu
174 Muvaffak Benil-Merce, Es-Sultân Abdül-Hamid, sh. 301-368; Âllyye Dlvan-ı Harb-ı Örfîsinde Tedkik Olunan Mes'ele-i Siyasiyye Hakkında İzâhât, IV. Orduy-u Hümâyûn Tarafından Neşredilmiştir, Dersa'âdet 1332; Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, c. I, sh. 664-669. ¦-¦• .--• *
300
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYE',
destekleyen ve Samsun'a çıkması için yeterli bir vapur hazırlatan Sultân Vahidüddin, Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ulaşmasından sonra da, hükümetleri vasıtasıyla ve şifrelerle Mustafa Kemal'i desteklemeye devam etmiştir. Sayın Murad Bardakçı'nın yayınladığı Şah Baba isimli eser ve Osmanlı Arşivlerindeki belgeler, bütün bunları doğrulamaktadır. Sultân Vahidüddin'in Mustafa Kemal'e ayrılırken söylediği son söz, "Cenab-ı Allah muvaffak etsin" sözüdür.
16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilince 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi Ankara'da toplanmıştır. Düşmanlar Sevr Muâhedenâmesini, ne işgal altındaki Osmanlı Devleti'ne ve ne de Ankara Hükümetine imza ettirememişlerdir. Anadolu'da imanlı milletin desteğiyle muvaffakiyetler kazanan Kuvay-ı Milliye ekibi ve özellikle de Mustafa Kemal ve arkadaşları, Başvekil Rauf Orbay'ın muhalefetine rağmen, Anadolu'ya saltanat ve hilâfeti kurtarmak için geldiklerini çeşitli nutuklarında söylemelerine rağmen, evvela saltanata cephe almaya başlamışlardır. Cumhuriyet İdaresi kurarak Cumhurreisi olmak isteyen Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisine 1 Kasım 1922'de saltanatı ilga ettirmiştir. Bu arada kendi nazırlarından ve meşhur Osmanlı gazetecilerinden Ali Kemal Bey'in, bazı kimseler tarafından İzmit'e kaçırılarak linç edilmesi, Sultân Vahidüddin'in Ankara'daki havayı sezmesine yardımcı olmuştur. Ankara'nın niyetini anlayan Sultân Vahidüddin, hem yeni kurulacak olan devlete zorluk çıkarmamak ve hem de daha fazla hakaretlere maruz kalmamak için, 18 Kasım 1922'de İstanbul'u terk etmiştir. Zaten 5 Kasım 1922'de resmen Osmanlı Devleti tarihe gömülüyor ve İstanbul Ankara'da kurulan milli devletin hâkimiyeti altına giriyordu.
Malta, Hicaz ve Mısır'a uğradıktan sonra İtalya'nın San Remo şehrine gelen Sultân Vahidüddin, 16 Mayıs 1926 tarihinde aynı şehirde, kederinden vefat etmiştir. Cenazesi Şam'a nakledilerek Yavuz Sultân Selim Camii Haziresine defn olunmuştur.
ZEVCELERİ (KADIN EFENDİLERİ): 1- Emîne Nâzik-edâ Baş KadınEfendi. 2-Şâdiye Meveddet II. Kadın Efendi. 3- İnşirah Kadın Efendi. 4- Nevvâre Üçüncü Kadın Efendi. 5- Ni'met Nev-zâd Hanım Efendi.
ÇOCUKLARI: 1- Mehmed Ertuğrul Efendi. 2- Münîre Sultân. 3- Rukıyye Sâbiha Sultân. 4- Fatma Ulviyye Sultân. 5- Fenîre Sultân175.
179. Sultân Vahidüddin vatan hâini midir? Mustafa Kemal kendi başına mı 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmıştır?
Önemle ifade edelim ki, Cumhuriyet de Osmanlı da, iyisiyle kötüsüyle, Müslüman Türk milletinin malıdır. Bir insan ecdadını kötülemekle hiç bir yere varamaz. Tarihin her döneminde iyi şahsiyetler de kötü şahsiyetler de gelebilir. Ayrıca iyi şahsiyetlerin kötü ve yanlış tasarrufları ve kötü şahsiyetlerin de iyi ve güzel tasarrufları bulunabilir. Bir şeyi toptan reddetmek veya kabul etmek, aklın işi değildir.
İşte bu esaslar çerçevesinde, Mustafa Kemal'in başarılarını saymak, Sultân
Vahidüddin i
Mustafa t malin S yazılanlar, j pacaktır, I
değil, d
lığında y»
2)11 ğaz'a g letin ldnfe| Saray'a} dolu'p s mışlardv.l bir tüC1?* göz c: Kerrj Sanı Et. -i Hâne:-'' deç1.: Mufec. Vah;c İng:'1: Kerra oyns1" edr olmu dır.
Sultân'iDİ
yapacap Mustafa»
175 BA, DH-$FR, Dosya, 99, Belge, 137, 231, 308, 328, 387; Özsoy, Osman, Saltanattan Cumhuriyet'e Giden Yolda Kurtuluş Savaşı'nın Perde Arkası, İstanbul 1999, sh. 122 vd.; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 184-187; Öztuna, Osmanlı Devlet! Tarihi, c. I, sh. 672-675; Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 339-345; Sonyel, Salâhi R., "Son Osmanlı Padişahı Vahidettin ve İngilizler", Belleten, c. XXXIX, sayı 154(1975), sh. 257-264.
BİLİNMEYEN OSMANLI
301
Vahidüddin düşmanlığı sayılmamalı; Sultân Vahidüddin'in yaptıklarını anlatmak da Mustafa Kemal düşmanlığı olarak görülmemelidir. Bu gözle bakıldığında, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı ve Sultân Vahidüddin'in şahsiyeti ile ilgili Cumhuriyet döneminde yazılanlar, çizilenler ve yapılan değerlendirmelerin tek taraflı olduğu hemen göze çarpacaktır. Biz, bunu yapmayacağız. Zaten bu kitabımızı da, Cumhuriyet ile Osmanlı'nın buluşacağı milli buluşma kitabı olarak görüyoruz. Ayrıca bizim için önemli olan, şahıslar değil, devlet ve milletin devam ve bekasıdır.
Bu genel esaslardan sonra şunları bilmekte yarar vardır:
1) Mustafa Kemal ve onun silah arkadaşları, tamamen Osmanlı generalleridirler. Hele Mustafa Kemal, Sultân Vahidüddin Hân'ın hem şehzadeliğinde ve hem de padişahlığında yaverliğini yapmış bir Osmanlı subayıdır.
2) Kuvay-ı Milliye'nin tohumları, Kasım 1918'de müttefik düşman filolarının Bo-ğaz'a girmesiyle atılmıştır. Kuvay-ı Milliye bir şahsın değil, bir milletin eseridir. Bu milletin içinde Mustafa Kemal de vardır, Sultân Vahidüddin de vardır. Düşman toplarının Saray'a çevrildiğini gören Vahidüddin ve Osmanlı kurmayları, bütün gayretlerini, Anadolu'ya gönderilecek bir komutanla bağımsızlık tohumlarının yeşertilmesi için harcamışlardır. Nitekim Osmanlı kurmayları Mart 1919'un bir gecesinde Erenköy'de yaptıkları bir toplantıda liderliğin Nuri Paşa'ya mı, Miralay Re'fet Bey'e mi yoksa Çanakkale'de göz dolduran Mustafa Kemal'e mi verileceğini tartışmışlardır. Sadrazam, Mustafa Kemal Paşa'yı Padişah'a götürmüş ve askerlerin istediği insan olarak takdim etmiştir. Sami Bey ve Harbiye Nâzın Şâkir Paşa, Mustafa Kemal'in Cumhuriyetçi olduğunu ve Hanedanı devre dışı bırakabileceğini hatırlatmışlarsa da, Padişah önemli olanın Hanedan değil vatan ve devlet olduğunu ifade etmiştir. İşte bu şartlar altında 9. Ordu Kıtaları Müfettişi kisvesiyle Anadolu'ya gönderilmesi kararlaştırılan Mustafa Kemal ile Sultân Vahidüddin defalarca özel olarak görüşmüşlerdir. Bunun üzerine Sultân Vahidüddin, İngilizleri de Mustafa Kemal konusunda ikna etmiştir. 6 Mayıs 1919 tarihli Mustafa Kemal'in yetkilerini belirten Talimat hemen yayınlanmıştır. Tam bir diplomasi oyunu oynanmaktadır. Bandırma Vapuruna Mustafa Kemal ile birlikte kimlerin bineceği tesbit edilmiş ve bunların vizeleri temin edilmiştir. Bütün bunlar, Sultân Vahidüddin'in emriyle olmuştur. Her türlü masraf, Padişahın özel imkânları ve gizli ödenekten karşılanmaktadır.
Mustafa Kemal, 15 Mayıs 1919'da Sultân Vahidüddin ile yaptığı son görüşmede, Sultân'ın kendisine 'Paşa, Paşa, Şimdiye kadar devlete çok hizmet yaptın. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, devleti kurtarabilirsin' dediğini bizzat Mustafa Kemal nakletmektedir.
Mustafa Kemal, 16 Mayıs sabahı Osmanlı Devleti'nin temin ettiği Bandırma Vapuruna binmeden evvel, önce Osmanlı kurmaylarıyla görüştü ve onlardan milli bir idare kurulması konusunda tavsiyelerini aldı. Buradan son defa görüşmek üzere Yıldız Sara-yı'na geldi. Padişah'ın "Cenab-ı Allah muvaffak etsin" sözlerinden sonra, Mustafa Kemal, "Bazı fesâd ehlinin kendisi hakkında yanlış şeyler nakledebileceklerini ve bunlara inanıp sadakatinden şüphe etmemesini arz eyledi". 16 Şa'ban 1338/16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal yolda iken, onun Yetki Talimatnamesi, Mec-lis-i Vükelâ'da ittifakla kabul edildi. İlk dönem masraflarının tamamı örtülü ödenekten karşılanmak üzere karar alındı. Arşiv vesikalarından anlıyoruz ki, Mustafa Kemal Pa-
302
BİLİNMEYEN OSMANLI
şa'nın yeni bir devlet kurması için her türlü tedbir alınmış ve hatta görev alanında meydana gelen her çeşit önemli gelişme ile ilgili Osmanlı hükümeti tarafından kendisine şifre ile bilgi verilmiştir. 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında, halkın gösterdiği büyük alaka üzerine, İngilizler, Osmanlı Devleti tarafından başka maksatla gönderildiği konusunda ciddi manada şüphelenmişlerdir.
16 Mart 1920'de İstanbul Mütâreke şartlarına aykırı olarak işgal edildiğinde, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara'da toplanmıştır. Ancak Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri, Anadolu'da meydana gelen gelişmeler ve Rauf Bey gibi bazı farklı görüşlere sahip şahsiyetlere rağmen Mustafa Kemal'in Cumhuriyet istemesi, tek taraflı olarak Mustafa Kemal ile Sultân Vahidüddin'in arasını açmıştır. 1920 ila 1922 tarihleri arasında, fiilen idare Büyük Millet Meclisinde olmasına rağmen, Sultân Vahidüddin Kuvay-ı Milliye ve Büyük Millet Meclisi aleyhine bir tek şey yapmamıştır. Bilakis İşgal Kuvvetlerini yatıştıracak bazı tasarruflar dışında, gizlice ve imkânlarının ölçüsü nisbetinde onların işlerini kolaylaştıracak desteklerde bulunmuştur. Ankara'daki yayın organlarının bütün aleyhteki yayınlarına ve Damad Ferid Paşa'nm İngilizler nezdindeki bazı girişimlerine rağmen, onu hiç bir kuvvet Anadolu'nun bağımsızlığı aleyhine geçir-tememiştir. Hatta Balıkesir Valiliğinin Kuvay-ı Milliye'ye yardım edenlerin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda Dâhiliye Nezâretine yazılan bir yazının cevabında cezalandırılmaması talimatı verilmiştir. Dolayısıyla Sultân Vahidüddin vatan hâini değil; vatanın istiklali için tacını ve tahtını terk eden bir vatanperverdir. Bütün gayretlerine rağmen İstanbul'u işgalden kurtaramayınca, Kuvay-ı Milliye'ye de köstek olmamıştır. İstanbul'u terk ettikten sonra, İngilizler ve İtalyanlar, bütün gayretleriyle onun taşıdığı hilâfet sıfatını Anadolu'daki Kuvay-ı Milliye aleyhine kullanmak istemişlerse de, Sultân Vahidüddin'in iman kuvveti ve vatan sevgisi buna mani olabilmiştir.
3) Bu anlattıklarımızın en büyük delili, bazı ifadeleri, sürgündeki insanın halet-i ruhiyesine aksetmiş olsa bile, yetmiş sene sonra kısmen yayınlanan hatıralarındaki şu satırlardır (Murad Bardakçı'nın eserinden sadeleştirerek veriyoruz):
"Mütâlâalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütâreke günlerinde (1918) I. Cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan (Devleti harbe sokan İttihâdcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve birbirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece şahsımı siper eyledim.
Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilâfet merkezinde savaştan galib çıkan İ'tilâf Devletleri ile yüz yüze olmak ve onlar tarafından sıygaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu'yu istila eden Yunanlılara mukabele için mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu'ya memur eylediğimiz Yaverlerimizden Mustafa Kemal'in ihaneti ve bize karşı takındığı isyankâr tavrı karşısında kalmıştım.
Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvay-ı Milliye'nin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedâkârlık mesleğini tercih ve takip eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile, millî gayelere itaatkâr kabineleri iktidara getirdim ve senelerce Kuvay-ı Milliyeyi takviye ettim ve gelişmesi için çalıştım.
Anadolu Zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkâra açıklanarak, İslâm'ın hizmetkârı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini temin eylerim".
Nitekim vefatını duyan Mustafa Kemal Paşa'nm şu sözleri de, bu cümleleri destekler mahiyettedir: "Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi, Topkapı Sarayı'nın bütün mücevherlerini götürür ve öyle bir ordu kurup dönerdi ki.."
Bu söylediklerimizin her satırı, arşiv belgelerine ve muteber kaynaklara dayan-
BİLİNMEYENOSM*
maktadır, Ta XXXVII
180. HaliS mühimi TurkiyıS
II. AtC/.j Kadınefenoi!: 1922'deHal';^ kadar süren ¦ ve Fransıicî-j olan / aydınlatacak:»!
Kuvay-'
Cumhuriyd'i İstanbul ise-! sebep otekl dirler, İşteıı seçime gfcq Hilâfetin ite bulunm Abdülmeci^
Mısır Mel
kamın ft*| Millet ".ı Türkiye!' Kral Fatii,
Cjih
sonra i bütün (I edilmeü'd Cataica.il
98, BeİK-Mahallii-.!J Belge: !!i| Mehmt; M için bk; ı Salta nsvl ğîmiz kayra
BİLİNMEYEN OSMANLI
303
maktadır. Tarihi düzeltmenin kimseye zarar vermeyeceğini düşünüyoruz176.
XXXVII- OSMANLI DEVLETİ'NİN YIKILMASI VE SULTÂN II. ABDÜLMECİD DEVRİ
180. Halife Abdülmecid Efendi'nin şahsiyeti, çocukları ve zamanındaki mühim olaylar hakkında kısa bilgiler verir misiniz? OsmanoguUarının Türkiye dışına ihracı nasıl olmuştur?
II. Abdülmecid, 1868 Mayıs'ında Dolmabahçe Sarayında Sultân Abdülaziz'in II. Kadınefendisi olan Hayrân-ı Dil Kadınefendi'den dünyaya gelmiş ve 18 Kasım 1922'de Halife Abdülmecid Efendi unvanıyla hilâfet makamına oturmuştur. 1 yıl 3 ay kadar süren hilâfeti, saltanat yetkileri bulunmayan hükmî bir hilâfettir. Arapça, Farsça ve Fransızca'nın içinde bulunduğu 6 yabancı dil bilen, iyi bir hattat, ressam ve müellif olan Abdülmecid Efendi, hala kızında muhafaza edilen ve tarihimizin önemli noktalarını aydınlatacak olan 12 ciltlik Hâtıralar kitabını kaleme almıştır.
Kuvay-ı Milliye 6 Kasım 1922'de İstanbul'a girmiş ve 29 Ekim 1923 tarihinde de Cumhuriyet ilan edilmiştir. Cumhuriyet'in ilanında, Ankara Türkiye Cumhuriyeti'nin ve İstanbul ise Hilâfetin merkezidir. Ancak İngilizler, hilâfetin İslâm birliğini sağlayan tek sebep olduğunu bildiklerinden, ısrarla hilâfet müessesesinin ilga edilmesini istemektedirler. İşte bu ısrarlı tutumlara, I. Büyük Millet Meclisinden onay çıkmamıştır. Erken seçime götürülen Meclis, yeni üyeleri ile 3 Mart 1924 tarihinde Hilâfeti ilga etmişlerdir. Hilâfetin ilgasının tamamen İngilizlerin baskısı ile olduğu, bütün yönleriyle ortaya çıkmış bulunmaktadır. Böylece İslâm'ın ilk halifesi Hz. Ebubekir, son ve 102. halifesi de Halife Abdülmecid olmuştur.
Hilâfet makamı Osmanlı Hanedanından alınınca, Hicaz Meliki Şerif Hüseyin ile Mısır Meliki Fuad, bu unvanı elde etmenin yollarını aradılar; ancak İngilizler, bu makamın hiç bir şekilde ihya edilmesine taraftar olmadığından muvaffak olamadılar. Büyük Millet Meclisi ise, hilâfet vazifesini kendisi üstlendi. Dolayısıyla, hala hilâfet unvanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyeti üzerinde bulunmaktadır. Sonradan Kral Faysal da bu unvana sahip olabilmek için gayret göstermiştir.
Cumhuriyet tarihçilerinin verdiği bilgilere göre, Mustafa Kemal, hilâfetin ilgasından sonra sadece şehzadelerin ihracı taraftarı idi. Ancak İsmet İnönü'nün katı tutumu, bütün Osmanlı Hanedanının vatandan ihracı ve bize miras bıraktıkları vatandan sürgün edilmeleri kararını çıkardı. Evvela, Halife Abdülmecid, 4 Mart Sabahı yakınları ile birlikte Çatalca'ya sevk edildi ve oradan da trenle Türkiye dışına çıkarıldı. Malları tasfiye edildi
176 BA, DUİT, 76/3, Gömlek 65 (Mustafa Kemal Paşa bin Ali Rıza'ya Osman! Nişanı verilmesi); DH-ŞFR, Dosya: 98, Belge nr. 98, Dosya: 99, Belge: 137, 231, 308, 328, 375, 387; Dosya: 101, Belge: 6; Dahiliye Nezâret! Umûr-ı Mahalliye ve Vllâyât Müdiriyeti Kalemi Analitik Envanteri (DH-UMVM), Dosya: 6/2, Belge: 40, 42; Dosya: 11/45-21, Belge: 1-68; DH-KMS, Dosya: 62, Belge: 8; Bardakçı, Murad, Şahbaba, OsmanoguUarının Son Hükümdarı VI. Mehmed Vahidüddin Han'ın Hayatı, Hatırları ve Özel Mektupları, İstanbul 1998, sh. 413, 416 (Bu sayfanın tamamı için bkz. sansürsüz 1. Baskı); Ayrıca kitabın tamamı, bu verdiğimiz cevabın en kuvvetli delilidir; Özsoy, Osman, Saltanat'tan Cumhuriyet'e Giden Yolda Kurtuluş Savaşı'nın Perde Arkası, sh. 127-148. Diğer kaynaklara bu zikrettiğimiz kaynaklardan ulaşmak mümkün olduğundan daha fazla ayrıntıya girmek istemiyoruz.
Dostları ilə paylaş: |