Devletin vergi politikası da tımarlı sipahi ve re'âyâ üzerinde olumsuz etkileri oluyordu. Artan fiyatlar nedeniyle tımarlı sipahinin re'âyâdan tahsil ettiği vergiler erozyona uğramakta idi. Zira devlet fiyat artışları karşısında vergi oranlarında yeni bir ayarlamaya gitmiyor, vergi sistemini aynen muhafaza etmeye çalışıyordu. Meselâ Fâtih (1451-1481) devrinde koyun satışından tahsil edilen resmin (vergi) miktarı, III. Murad (1574-1595) zamanında yine aynı düzeyde kalmış idi. Sabun üzerinden tahsil edilen resm-i mîrînin 1730'daki oranı ile 1810'daki oranının aynı seviyede tahsil edilmesi bu hususta güzel bir örnek teşkil eder. Devlet vergi oranlarını ayarlama yerine savaş gibi olağanüstü durumlarda tahsil ettiği avarız-ı divaniye ve tekalif-i örfiye gibi vergileri miktarı önceden belli olmadığı için her yıl artan miktarlarda sık sık talep ediyordu. Mesela 1485 yılında her avarız hanesi için 15 akçe tahsil edilirken 1543 yılında 70 akçeye yükseltilmiştir. Bu gelişmeler sadece re'âyâyı değil sipahiyi de güç durumda bırakıyordu. Savaş zamanında orduya katılmama, asker göndermeme gibi gerilemenin yanında gelirleri iyice azalan sipahilerin tımarlarını terk ettikleri oluyordu.
Re'âyâ bir taraftan köylerde çiftlikler kuran resmi hüviyeti haiz kişiler ile diğer tarafta ağır vergi talebinde bulunan devletin taleplerine muhatab oluyordu. Dönemin mali şartları devleti tımar sahiplerinden daha çok vergi almak yoluna itmesi toprak üzerinde çalışan ve ucuz kredi kaynaklarından mahrum köylü halkı, fakir çiftçiyi sermaye sahibi mütegallibeden maliyeti yüksek kredi almaya zorlar. Baş gösteren kıtlıklar ve güvensizlik ortamı neticesi borcunu ödeyemeyen çiftçinin toprağına sermaye sahibi ya doğrudan doğruya el koyuyor, ya da düşük fiyatla bu toprakları satın alıyordu.
Batının savaş teknolojisinde meydana gelen gelişmeler karşısında devlet daimi ordu besleme gereğini duyacak ve daha fazla savunma harcamalarında bulunma zorunda
464
BİLİNMEYEN OSMANLI
kalacaktır. Bu da nakit ihtiyacını hızlandıracaktır. Devletin buna karşın aldığı tedbir tarımdan elde edilen gelirlere doğrudan el koymayı mümkün kılan iltizam sistemini tarım kesiminde yaygın bir şekilde uygulamaya koyması olacaktır. Mültezim ise tımarlı sipahinin kaygılarını taşımadığından en kısa zamanda en fazla vergi tahsili ile uğraşacak, re'âyâ korumasız ve ağır vergi yükü altında kalarak tasarrufunda bulundurduğu toprakları ya terk edecek, ya da mültezim ve askeri sınıf mensuplarının tasarrufuna bırakacaktır279.
287. Osmanlı Devleti'nde sanayiden söz edilebilir mi? Sanayiin gelişimi hakkında bilgi verir misiniz?
Elbette söz edilebilir. Zira, sınai gelişme olmadan altı yüz yıl hükmetmiş büyük bir devletin ayakta durabilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi nasıl mümkün olabilir? Devrinde dünyanın süper güçlerine karşı koyabilen Osmanlı yükselme çağlarında ileri bir teknolojiye ve gelişmiş bir sınai sektöre sahipti. Top döküm teknolojisindeki üstünlük bunun en bariz misâlidir.
Osmanlı sanayiinin gelişimini iki farklı döneme ayırmak gerekir. Çünkü, Osmanlı sanayisi, geleneksel sınai üretim tarzının hâkim olduğu dönem ile, sanayi inkılabının tesirleriyle geleneksel sanayilerin gerilediği, değişim ve yenileşme fikirleriyle de batılı sanayilerin faaliyet biçimlerinin esas alındığı 19. yüzyıl ve sonrasında farklı yapısal özelliklere sahiptir. Önce geleneksel Osmanlı sanayisi üzerinde duralım.
Osmanlı İmparatorluğu'nda iktisadi faaliyetler geniş ölçüde devletin kontrolü altında yürütülüyordu. Dolayısıyla sınai müesseseler de aynı kontrol mekanizması altında bulunan loncalar içerisinde faaliyetlerine devam ediyordu. Mesela 17. yüzyılda İstanbul'da yaklaşık 1100 esnaf birliğine bağlı 25000 işyeri vardı. Bu işyerlerinde usta, kalfa ve çırak olarak toplam 80.000 kişi, ortalama 3-4 kişi çalışmaktaydı.
Osmanlı Devleti'nde lonca sistemi içerisinde başta pamuklu ve yünlü dokumacılık olmak üzere ipekçilik, halıcılık, dericilik, ağaç işlemeciliği, çinicilik, bakır ve demircilik, bıçak, kılıç, kama, tabanca ve tüfek yapan silah imalatçılığı, terzilik, kunduracılık ve kuyumculuk gelişmişti. Bu sanat dalları ülkenin çeşitli bölgelerinde babadan oğula intikal eden meslekler olarak faaliyetini sürdürüyordu.
Lonca bünyesinde faaliyet gösteren küçük iş yerleri genellikle mahalli ihtiyacı kar-
279 BA, Cevdet Maliye, nr. 11940; Maliyeden Müdevver, nr. 9511, sh. 10; Tabakoğlu, Ahmed, Türk İktisat Tarihi, sh. 247-248, 282-286; Cin, Halil, Mirî Arazî ve Bu Arazînin Özel Mülkiyete Dönüşümü, sh. 276-277; Heaton, Herbert, Avrupa İktisat Tarihi, c. 1, sh. 240, 241; Kitab-ı Müstetab-Kitabu Mesâlihi'l-Müslimin ve MenafiTI-Mü'münin- Hırzü'l-Müluk, (neşr. Ya'şâr Yücel), Ankara 1988, sh. 17, 18, 74; Akdağ, Mustafa, "Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiyenin İktisadi Vaziyeti", Belleten, c. XIII. sayı 51, sh. 531, 533; Akdağ, Mustafa, "Yeniçeri Ocak Nizâmının Bozuluşu", D.T.C.F Dergisi, Ankara 1947, c 5, sayı 3, sh. 300, 306; Akdağ, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimaî Tarihi, c. 2, sh. 195, 198, 427-437; Cezar, Mustafa, Osmanlı tarihinde Levendler, İstanbul, sh. 63, 113; Barkan, Ö. Lütfi, "XVI. Asrın İkinci Yarısında Fiyat Hareketleri", Belleten, c. XXXIV, sayı 136, sh.568, 574, 578; Barkan, Ömer L, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Çiftçi Sınıflarının Hukukî Statüsü", Türkiye'de Toprak Meselesi, İstanbul 1980, sh. 730, Kazıcı, Ziya, Vergi Sistemi, sh. 49, 50; Mantran, Robert, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul I—II, (çev. Mehmed Al! Kılıçbay-Enver Özcan), Ankara 1986, c.l, sh. 97, 311; Öztürk, Said, Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri, sh. 248; Faroqhi, Suraiya, "XVI. Yüzyılda Batı ve Güney Sancaklarında Belirli Aralıklarla Kurulan Pazarlar", Tercüme; Melek Eğilmez, ODTÜ Gelişme Dergisi (1978) Özel Sayı, sh. 43; Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi, sh. 108-122, 126-127, 131-132; Kazıcı, Ziya, Osmanlılarda İhtlsab Müessesesi, sh.148.
BİLİNMEYEN OSMANLI
465
şılarken, ordu ihtiyacını karşılayan veya ihracat için üretim yapan büyük tesisler lonca sistemi dışında meydana gelmiştir. Mesela 1390 yılında Gelibolu'da zamanın büyük tersanelerinden biri kurularak donanmanın ihtiyacı olan savaş ve nakliye gemileri inşaa edilmiştir. Bu çalışmalar Fâtih, II. Beyazıt ve Yavuz devirlerinde de sürdürülmüştür. Nitekim Yavuz devrinde Kasım Paşa tersanesi kuruldu. Harp sanayiinin önemli kuruluşlarından baruthaneler İstanbul, İzmir, Gelibolu, Selanik ve Temeşvar'da bulunuyordu. Diğer bir sanayii kuruluşu da tophanedir. İstanbul, Edirne, İslimye, Trabzon, Sofya, İşkodra ve Manastır'da tabanca ve tüfek, Şam ve Erzurum'da bıçak ve kılıç imalathaneleri bulunuyordu.
19. yüzyılda Osmanlı sanayii geleneksel yapıların dışında bir gelişme seyri izler. Batının model alındığı bu yüzyılda devlet büyük sanayii tesisleri kurma politikasına hız vermiştir. Büyük ölçekli sanayi işletmelerinin ilk dalgası 1830 ve 184O'lı yıllara rastlar. 1840'h yıllarda toplam bütçe gelirlerinin 1/8'i sanayi alanına, fabrikaların inşa ve üretimine ayrılmıştır. Bu oran 1847-8 'de 1/8'den 1/6'ya yükselmiştir. Bu yıllarda Osmanlı yöneticileri Avrupa'dan en son teknoloji kullanan makineler ithal ederek devlet mülkiyetinde bir dizi fabrika tesis ettiler. Ancak bu fabrikaların büyük bir bölümü işletileme-miştir.
1804 yılında Beykoz'da kurulan ve 1836 yılına kadar çalışan kağıt fabrikası 19. yüzyılda kurulan büyük ölçekli sınai tesislerin öncüsü sayılır. 1843 yılında yapımına başlanan ve 1846 yılında üretime geçen İzmir kağıt fabrikası aynı sektörün ikinci fabri-kasıdır. Dokuma ve deri sektörleri ise Osmanlı sanayileşme sürecinde başı çeker. Hatta 18. yüzyılın başlarında ve ikinci yarısında (1703 ve 1777) İstanbul'da çuha imalathanesi kurma teşebbüsleri vardır. Beykoz deri ve kundura fabrikası, ordu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak Evkaf-ı Hümâyûn Nezareti'ne bağlı Eyüb'de iplik fabrikası (İplik-hane-i Amire), Feshane-i Amire Tanzimat'a gelinceye kadar tesis edilen önemli kuruluşlardır.
Tanzîmât dönemine girildiğinde bu tür büyük tesis kurma politikası aynen devam ettirilmiş ve "Fabrika-ı Hümâyûn" olarak nitelenen çok sayıda devlet fabrikası kurulmuştur. Bu dönemde çoğu devlet eliyle 160 civarında fabrika tesis edilmiştir. Yine aynı dönem içerisinde bir kısım tesisler modernleştirilirken bir kısmı da değişen ihtiyaçlara göre yeniden organize edilmiştir. 1836'da üretime başlayan İslimye çuha fabrikası buna güzel bir örnek teşkil eder. 1842 yılında İslimye'de ikinci bir fabrika inşaasına daha başlanılmıştır. Aynı yıllarda ordunun kumaş ve fes ihtiyacını karşılamak amacıyla İzmit çuha fabrikası (Basmahane) tesis edilmiştir. 1850'de özel teşebbüs tarafından el dokumacılığı ve basmacılığı yapmak üzere Bakırköy'de Basmahane kuruldu.
Aynı dönemde sanayii faaliyetleri içerisinde diğer bir gelişme ise bir çok üretim biriminden oluşan bugünkü sanayii sitelerine benzer kuruluşların yer almasıydı. Bunlardan ikisi Zeytinburnu ve Bakırköy sanayi kompleksleri idi. Zeytinburnu tesisleri 1842-43 yıllarında kurulmuş ve demir üretimine yönelik olarak işlemiştir. Bakırköy sanayi kompleksinde ise iplik bükme atölyesi, yünlü ve pamuklu dokuma fabrikaları vb. tesisler bulunuyordu.
Dokumanın yanısıra devlet deri sektörüne de el atmıştır. 1810 yılında Debbağhane-i Amire'ye dönüşecek olan tesisin kuruluşu 1800'e uzanır. Harbiye Nezareti bünyesinde yer alan fabrika 1842'de makinelerle donatılır. Fabrikada 1884 yılında
466
BİLİNMEYEN OSMANLI
kundura imal edilmeye başlanır. I. Dünya Savaşı'nda ordunun deri ve kundura ihtiyacının karşılanmasında fabrikanın büyük katkısı olmuştur. Ordu ve sarayın ihtiyacını karşılayan dokuma ve deri fabrikaları Cumhuriyet'in devraldığı belli başlı sınai kuruluşlardır. Dokuma ve derinin yanında 19. yüzyılda devletin el attığı diğer bir alan savaş sanayiidir.
Dönem içerisinde Osmanlı özel teşebbüsüne gelince, bu alanda büyük kısmı itibariyle yabancılar etkili olmuştur. Osmanlı Devleti kapitülasyonların getirdiği bazı kolaylıklar, vergi indirimi ve zengin hammadde kaynakları dolayısıyla yabancılar için cazip bir yatırım ülkesi olmuştur. Türkler ve azınlıklar sermaye azlığı sebebiyle ancak yabancıların giremediği yörelerde faaliyet göstermişlerdir.
19. yüzyılda ithal malı teknoloji kullanan kapitalist sanayii işletmelerinin ikinci dalgası ise 1880'lerden itibaren gelişir. Bu işletmelerin bir bölümü yerli, bir bölümü de yabancı sermayedarlar tarafından kurulmuştur.
19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ticâret alanında görülen gelişmenin ve ulaşım ve iletişim araçlarının etkinleşmesinin de etkisiyle dokumacılık, debbağcılık gibi alt sektörlerde ilerleme kaydedilmiştir. Mesela 1907-1913 arasında sınai üretimde % 45 nisbetinde artış gerçekleşmiştir.
I.Dünya Savaşı'na kadarki dönemde kurulan en büyük sanayii işletmeleri pamuklu, yünlü ve ipekli tekstil dallarında iplik, bez ve kumaş üreten fabrikalardı. Ayrıca çeşitli gıda maddeleri, yağ ve sabun fabrikaları ile çimento ve tuğla gibi inşaat malzemeleri üreten imalathaneler kurulmuştu.
II. Meşrutiyet yıllarında yapılan sanayii sayımına göre Osmanlı topraklarında sanayi kuruluşlarının % 55'i İstanbul ve çevresi, % 22'si İzmir'de olmak üzere önemli bir kısmı bu iki kent ve çevresinde toplanmıştır. Sayımda 1913 yılı için toplam 269, 1915 yılı için 282 sınai kuruluş yer alır. Gıda sanayi tüm işyerlerinin % 27.7, dokuma sanayi yine % 27.7, kırtasiye sanayi 19.6, deri sanayi % 4.6'sını oluşturur. İstatistikde yer alan kuruluşlardan 1915'de 264 kuruluşun 214'ü gerçek kişilere aittir. 28 kuruluş anonim şirket olarak kayda geçmiştir. Büyük sermaye gerektiren çimento, pamuklu dokuma gibi sektörler anonim şirketler tarafından kurulmuştur. İşletmelerin 22'si hükümet ve hazine-i Hassa elinde gözükmektedir. Yapılan bir araştırmada gerçek kişilere ait işletmelerin % 19.6'sı Türk-İslâm unsurun, % 80.4'ünün ise gayr-ı Müslimlerin elinde bulunduğu tesbit edilmiştir. Savaş yıllarında dağılım büyük ölçüde Türk-İslâm unsurunun lehine gelişir.
1915 yılında başka bir sanayii sayımı yapılmıştır. Mr. Antoniades ve E. Yenidünya tarafından yapılan sayım Batı Anadolu'yu kapsayan sayıma göre toplam 3315 işletmede 21914 işçi çalışmaktadır280.
280 Osmanlı Sanayii 1913, 1915 Yılları Sanayi İstatistiki, Yayınlayan; Ökçün, A. Gündüz, Ankara 1970; Çağatay, Neşet, "Anadolu Türklerinin Ekonomik Yaşamları Üzerine Gözlemler (Bu alanda ahiliğin etkileri)", sh. 485-500; Eldem, Vedat, Osmanlı İmparatorluğu'nun İktisadi Şartları Hakkında BirTedkik, 2. Baskı, Ankara 1994. sh. 58, 209; Sevimay, Hayri R., Cumhuriyet'e Girerken Ekonomi: Osmanlı Son Dönem Ekonomisi, İstanbul 1995, sh. 150-155; Tabakoğlu, Ahmed, Türk İktisat Tarihi, sh. 218, 225; Duran, Bünyamin, Osmanlı Toplumunda Devlet-Piyasa İlişkisi 14-16 Yüzyıl, Basılmamış yüksek lisans tezi, İzmir 1985. sh. 52 vd.; Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914, sh. 68. 73-74. 76, 228-229; Önsoy, Rıfat, Tanzîmât Döneminde Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası, Ankara 1988. sh. 3. 3-4, 7-10. 7, 47, 48, 57-58; Sahillioğlu, Halil, "XVIII. Yüzyıl Ortalarında Sanayii Bölgelerimiz ve Ticarî İmkanları", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, sayı ll(Ağustos 1968), sh. 62; Ergenç, Özer, "XVIII. Yüzyılda Osmanlı Sanayi ve Ticâret Hayatına İlişkin Bazı Bilgiler", Belleten, c. LII, sayı 203(1988), sh. 501-533; Kal'a,
SİLİNMEYEN OSMANLI
467
288. Osmanlı Devleti neden son yüzyılda sınai gelişmelere ayak uyduramadı? Osmanlı yöneticileri bu konuda hiç gayret göstermedi mi?
Osmanlı sınai müesseselerinin ürettiği ürünler, 18. asrın ortalarında Fransız sefareti tarafından hazırlatılan bir rapora bakılırsa Avrupa sınai ürünleri ile rekabet edebiliyordu. Mesela Fransız gemicileri kendi yelken bezlerinden % 25 daha pahalı olan Gelibolu bezini tercih ediyor ve boğazdan geçerken bez almadan çıkmıyorlardı. Çünkü Gelibolu bezi daha kaliteli idi. İslimiye'de dokunulan sarı ve kırmızı renkli kumaşlar Avrupa'da beğenilen kumaşlardı. Yine 18. yüzyılın sonuna gelinceye kadar iç pazar ihtiyacının ötesinde yabancı ülkelere ihracat yapabilecek derecede idi.
Ne var ki batıda gelişen sanayi devrimi Osmanlı sanayiinin rekabet gücünü kıracak, batı sınai ürünleri Osmanlı ülkesini istilaya başlayacaktır. Avrupa sınai ürünlerinin rekabetinden bilhassa Osmanlı sanayiinin bel kemiğini teşkil eden pamuklu sanayii etkilenmiş, Manchester fabrikalarının ezici rekabetine maruz kalmıştır. Islah-ı Sanayii Komisyonu'nun 1868 tarihli bir mazbatasında 30-40 sene zarfında İstanbul ve Üsküdar'daki kumaşçı tezgahlarının 2750'den 25'e Kemhacı tezgahlarının 350'den 4'e, çatma yastıkçılar tezgahlarının 60'dan 8'e indiği belirtilmektedir. Artık bir çok sınai hammaddesini mamul haline getirmek yerine hammadde olarak ihracına başlanılmıştır. Ubicini'nin gözlemleri Anadolu kentlerinin de aynı gerileyişe sahne olduğunu gösteriyor. Mesela, Anadolu'nun Diyarbakır, Bursa gibi bölgeleri de dahil olmak üzere değişik yörelerinde 1850'lerde tekstil ürünleri üretimi 30-40 yıl öncesine göre onda birine gerilemiştir.
Osmanlı devleti batı sanayiinin ihtiyaç duyduğu pamuk, yün, ipek, tiftik ve envai maden bakımından zengin kaynaklara sahipti. Üstelik Osmanlı'da batı mallarını tüketecek bir toplum bulunduğu gibi, Osmanlı sanayii de batı sanayii ile rekabet edebilecek güçte değildi. İstanbul, İzmir, Selanik, Trabzon, Samsun ve Beyrut gibi geniş hinterlanda sahip büyük merkezlere en ucuz ulaşım vasıtası olan deniz yolu ile kolayca ulaşmak da mümkün idi. Bu merkezler üzerinden 1850'li yılların sonlarına doğru inşasına başlanacak demiryolları vasıtasıyla Avrupa malları daha içerilere kadar taşınabilecek, Osmanlı hammaddeleri de aynı yoldan İngiltere ve diğer batı ülkelerine ihraç edilebilecekti.
Batılı ülkeler açısından görülen bu avantajlara ilave olarak Osmanlı Devleti'nin iç bünyesinde oluşan siyasi zaafiyetler de bu ülkelere daha başka imtiyazların kazandırılmasında rol oynayacaktı. Yabancı tüccarların kârlarını azaltan Osmanlı devleti'nde câri gümrük mevzuatının değiştirilmesi, yed-i vâhid usûlünün ilgası batılı mallan ülkenin her
Ahmed, "Osmanlı Devleti'nin Sanayileşme Çabalan", //. Abdulhamld ve Dönemi Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 1992, sn. 186; İlgürel, Mücteba, "Zeytinburnu'nda Bir Demir Fabrikası", Tarih Boyunca İstanbul Semineri Bildiriler, İstanbul 1989, sh. 157; Pullukçuoğlu Yapucu, Olcay, "19. Yüzyıl Osmanlı Sanayii'ne Bir Örnek, İslimlye Çuha Fabrikası", Tarih ve Toplum, Kasım 1997, sayı 167, sh. 19-24; Küçükerman, Önder, Türk Giyim Sanayiinin Tarihsel Kaynakları, İstanbul 1996, sh. 233; Önsoy, Rıfat, "Tanzîmât Dönemi İktisat Politikası", Tanzimâtm 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu Ankara: 31 Ekim- 3 Kasım 1989, Ankara 1994, sh. 260; Güran, Tevfik, "Tanzîmât Döneminde Devlet Fabrikaları", 150. Yılında Tanzimat, Ankara 1992, sh. 235 vd.; Toprak, Zafer, "II. Meşrutiyet ve Osmanlı Sanayii", Tanzimat'tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi I-VI (Bundan sonra TCTA), İstanbul, ts. c. 5, sh. 1352-1355; Toprak, Zafer, "Osmanlı Devleti ve Sanayileşme Sorunu", TCTA, c. 5, sh. 1344; Toprak, Zafer, "Tanzimat'ta Osmanlı Sanayii", TCTA,c. 5, sh. 1345-1347. : j ,s . .•¦¦¦.. . --.;•., -.-,•- .,
468
BİLİNMEYEN OSMANLI
tarafında satabilmek veya oralardan aldıkları Osmanlı mallarını aynı şekilde yurt dışına çıkarabilmeyi mümkün kılan 1838 ticâret anlaşması Mehmed Ali Paşa'nın isyanıyla gerçekleşecektir.
Bu anlaşma Osmanlı sanayii için bir dönüm noktası olmuştur. 1820'lerden itibaren başlayan yabancı mal ithalatı anlaşmanın da tesiriyle yüzyılın ortalarına doğru doruk noktasına ulaşmıştır. Zaten batılı sanayiler ile rekabet gücü olmayan Osmanlı sanayii anlaşmanın getirdiği serbestiyet ile iyice korumasız kalmış ve gerilemiştir. Netice olarak Osmanlı ticâret dengesi aleyhde gelişerek Osmanlı ekonomisi kapitalist dünya ekonomisinin yörüngesine girmiş ve 19. yüzyıl boyunca Osmanlı ekonomisi giderek dünya kapitalizmine açılmıştır.
Osmanlı sanayiinin batı karşısında rekabet gücünü azaltan sebeplerin başında Batı'da gelişen sanayi inkılabının önemli rolü bulunuyordu. Zira, 19. yüzyılın başlarından itibaren geleneksel sanayiimizi etkisi altına Sanayii İnkılabı kitle üretimini getirmiştir. Kitle üretiminin getirdiği üretim artışı ve düşük maliyet, sanayii inkılabını gerçekleştiren ülkelere önemli avantajlar sağlıyordu. Osmanlı sanayiinin çöküşünü hızlandıran diğer bir önemli sebep ise kapitülasyonlardır. İthalat resimleri 1838'e kadar % 3, 1836-62 arasında % 5, 1862-1902 arasında % 8 olarak tesbit eden kapitülasyonlar milli sanayii kapitalizme karşı korumasız bırakmıştır. Üçüncü bir âmil 19. asrın ilk yarısında ihtiyaçlarda meydana gelen değişmedir. Tanzimat sırasında önce askerin sonra sivillerin kıyafeti değişmiştir. Halk Avrupa kıyafetini olduğu gibi, yavaş yavaş Avrupavâri mefruşatı da tercihe başlamıştır. İhtiyaçlardaki bu değişim eski sanayii müesseselerinin mamulatının sürüm sahasını daraltmıştır. Ayrıca dahili gümrük resimlerinin Osmanlı sanayiinin bazı dalları üzerinde yıkıcı tesiri olmuştur. Yabancı mallar % 5 oranında ithalat resmini ödedikten sonra ülke dahilinde serbestçe tedavül edebildiği halde, ülkenin bir yerinden diğer bir yerine sevk edilen yerli mallar amediye, reftiye, müruriye, masdariye gibi bir çok resimlere tabii idi. Sermaye yetersizliği, tecrübe yokluğu ve toplu olarak hareket etmenin ferdi harekete nazaran sağladığı faydaların anlaşılamaması gibi nedenler de sanayileşmeyi geciktiren sebeplerdir. Kuşkusuz zihniyet sorunları da Osmanlı sanayileşmesini geciktiren faktörlerden biri olarak görülebilir. Üretimin hakir görülerek küçümsenmesi , işçinin toplumun en aşağı katmanı olarak kalması ve ayrıca devlete kapılanıp kılıç kuşanmanın ve kalemefendisi olmanın toplumda geçer olması gibi değer yargıları sayılabilir.
Osmanlı yöneticilerinin sanayii geliştirme yönündeki çabalarına gelince, hemen belirtelim ki Osmanlı Devleti'nde sanayileşmenin farkında olmayan devlet adamı yoktur denebilir. Bu sebeple çok bilinçli bir sanayileşme faaliyeti ve politikaları uygulanıyordu. Mesela III. Selim'in ülkenin sanayii problemi ile yakından alakadar olduğu görülür. Milli sanayiinin geliştirilmesini can u gönülden arzu etmektedir. Topkapı sarayında Kubbeal-tı'nın mefruşatı Sadrazam Halil Halit Paşa tarafından İstanbulkârî kumaşlarla yenilenmiş, Sadrazam durumu bildiren arizasında İstanbul mensucatçılarına daha ziyade itibar Olunsa bunların türlü türlü "matbu ve nevzuhur akmişe nescedebileceklerini" ve bu Suretle "Frengistan akmişesi istimalinden istiğna-yı külli" hasıl olacağını söylüyor ve padişahtan kumaşları görmek istediği takdirde nereye gönderileceğinin emredilmesini rica ediyor. Padişah cevaben diyor ki;
"Benim vezirim itibar olunsa İstanbul'da herşeyi âlâ yapacaklarında şüphe yoktur. Ben İstanbulkârî kumaşı severim ve ekser İstanbulkârî giyerim, keşke halk ta giyseler".
BİLİNMEYEN OSMANLI
469
Sultân Abdülaziz de yerli metaaya itibar ediyor, meşhur Trabzon bezinden hilali gömlek giyiyordu. Vefat ettiği zaman üzerinden çıkarılan gömlek Trabzon bezindendi.
Yerli sanayii tekrar hâkim kılma gayretleri daha erken tarihlere yani 18. yüzyılın başına kadar uzanmaktadır. Rami Mehmed Paşa'nın 1703-4'te çuha ve ipekli sanayiindeki atılımları, Damat İbrahim Paşa'nın teşebbüsleri dikkate değerdir. Rami Mehmed Paşa, Selanik'ten Yahudileri Edirne'ye getirerek burada çuha üretilmesini teşvik etmiş ve Bursa'da Avrupa kalitesinde kumaş imal edilmesi için emir vermiştir. III. Mustafa (1757-1774) kalitesiz, fakat ucuz Avrupa mallarıyla mücadele etmiş, ithalatın durdurularak benzer malların yurt içinde yapılması için çeşitli tedbirler alınmıştır. Koca Ragıp Paşa Hindistan'tan ithal edilen kumaşlarla rekabet için İstanbul'da bir imalathane açtırmıştır. Halil Hamid Paşa da yabancı mal yerine yerli malı kullanılması için mücadele etmiştir.
Avrupa sanayi tekniklerini ülkeye sokmak için Osmanlı yöneticileri 1840'lara kadar beklemedikleri, mesela 1790'lara kadar geri gidilirse askerî malların imalatını geliştirmek için III. Selim'in yoğun kişisel çaba gösterdiği görülür. O daha 1793-94 gibi erken yıllarda top, tüfek, maden ocakları ve barut üretimi için çağdaş Avrupa usûllerini ve teçhizatını ülkeye sokmuştu. Sayısız güçlüklerle karşılaşan Selim, bu engellere direnmiş, 1804 yılında Boğaziçi'nde Hünkâr Iskelesi'nde bir kağıt fabrikasıyla üniformalar için bir yünlü kumaş dokuma fabrikası tesis etmiştir. Selim'in hal'ini müteakip II. Mahmûd'un saltanatının ilk yirmi yılı içinde endüstriyel gelişme ile pek az ilgilenilmiş, fakat bu kesintiyi 1827 ve sonrası bir patlamaya bırakmıştır.
Tanzimat idarecileri de devletin gelirlerini artırabilmek için ziraat, sanayi ve ticâret olmak üzere çeşitli kaynaklardan daha fazla verim alma yolları aradılar. Bu amaçla her üç sektörün geliştirilmesi için bürokratik mekanizmanın tesisiyle işe başladılar. Çeşitli meclisler teşekkül ettirildi. Özellikle sanayiin geliştirilmesi için 1863 yılında kurulan Islah-ı Sanayii Komisyonu'nu belirtmek gerekir. Sanayiin ıslahı ve üretimi dış rekabetten korumak amacıyla gümrük vergisinin artırılması, sergiler açılması, İstanbul ve vilayetlerde sanayii mektepleri açılması, şirketler teşkil edilmesi alınan diğer önemli tedbirlerdir. Osmanlı üretimini dış rekabetten korumak amacıyla ithal gümrüğünün yükseltilmesi teşebbüsü 186O'lı yıllara rastlamaktadır. 1861'den itibaren yeni ticâret anlaşmaları yapılmıştır. Bu anlaşmalarda ithal gümrüğü % 3 oranında artırılarak himaye sistemine adım atılmıştır. Gümrük resmi 1862 de % 5'den % 8'e çıkarılmıştır. 1867 de İstanbul'da bir Islahı Sanayii Mektebi tesis olunmuştur. Sanayii korumak maksadıyla alınan diğer bir tedbir ise, gedik usûlünün kaldırılmasıyla çözülmeye başlayan esnaf gruplarını ve küçülen sanayii dallarını şirketler halinde birleştirmek olmuştur.
Kısaca yöneticiler, ülke kalkınmasında ekonominin önemini kavramışlar ve gerekli teşebbüslerde bulunmuşlardır. Ekonomik faaliyetleri organize etmek amacıyla meclis ve komisyonlar kurulmuş, fakat bu kuruluşlar zamanın siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı sebebiyle faaliyetlerini sürdürememişler ancak daha sonra gelen iktisadi kuruluşların ilk adımını oluşturmuştur281.
281 Quataert, Donald, "The Age of Reforms 1812-1914", An Economic and Social History of the Ottoman Emplre 1300-1914, Edit. Halil inalcık- Donald Quataert, Cambridge 1994, sh. 889; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 3, 2. Kısım, sh. 581; Pamuk, Şevket, Osmanlı Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi (1820-1913), Ankara 1984, sh. 19; Kuban, Doğan, İstanbul Bir Kent Tarihi, tere. Zeynep Rona, İstanbul 1996, sh. 348; Önsoy, Rıfat, Tanzimat Döneminde Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası, sh. 10-15, 21-25, 29, 34, 35, 38, 43, 44, 45; Clark, Edward C, "Osmanlı
Dostları ilə paylaş: |