KERVAN FACİASI
İdikut Bavurçuk Art Tekin’le imzalanan anlaşma Cengizhan’ı daha da canlandırdı. O Kerulan nehri kenarında yayan yürüyerek düşünüyor. Özel muhafızları da onu yalnız bırakmadan uzaktan gözetliyorlardı.
Cengizhan’ın yaradılışında olan aç gözlüğü, kanına karışan doyumsuzluğu kendisini telaşlandırıyordu. O Harezim ülkesine ilgi duyuyor çok merak ediyordu.Muhammed şah Orta Asya’ın büyük kısmını, tüm Afganistan’ı,tüm İran’ı, Arap denizini Sır derya Nehrine ve Kuzeyde Persiye Boğazına, Güneyde Pamir dağlarından Doğuda Süleyman dağlarına ve Batıda Zagros Dağlarına kadar olan yerleri kendine bağladı. Bunda nasıl bir güç vardı ki? ben neden bilmiyorum? komşu Hakanlar bir birleriyle barış içinde mi? Halkının Muhammed şah’a olan görüşü nasıl? Askeri gücü nedir ?
Suçları birine yükleme, Şantaj ve tehdit etme gibi hasletler Cengizhan’da vardı. Harezim devletine saldırma oraları ele geçirme düşüncesi onu bir hayli zamandır rahatsız etmeye başlamıştı. Ne olursa olsun neticede O, Muhammed Şah’la savaşacaktı. Ama,önce ona elçi gönderdi, aradan bir hayli zaman geçmesine rağmen, bu elçilerinden hiçbir bir cevap gelmedi. Buna rağmen o soğukkanlılığını ve ağırbaşlılığını kaybetmedi sabretti.Seferi zamana erteledi.Zaten o, Kuzey Çin’i işgal etmeden Muhammed Şah’a saldırmayı da pek düşünmüyordu. Bu yüzden Cengizhan Orta Asya’dan gelen tüccarlardan Harezim alakalı daha çok bilgi almaya çalıştı. Savaştan bir sene önce Harezim’den iki zengin tüccar Moğol’a gelmişti. Birisi Bilge Hacip, diğeri ise Otrar’ın veziri Bedredin Ahmet’ti. Onun babasını şah Muhammed öldürtmüştü. Bu yüzden O Harezimden kaçarak, ondan öç almayı amaçlayıp Cengizhan’a sığınmışt. Fakat, kendisine sığınan bu iki müslümanla hemen haşır neşir olmadı. Bunlar neyin nesiydi kimdir? gibi v.b sorular kafasını kurcalamış hatta ilk başlarda Muhammed Şah’ın casusları olabilir diye de şüphelenmişti Kağan.
Cengizhan onlarla kımız içerek oturdu. Sonra bu esrarengiz konuklarından sormaya başlarken:
-Sizin hayatınız benim elimde!.dedi, onları tehdit ederek.
-Sorduklarıma doğru cevap verin, yalan söylemeyin. Eğer beni kandırırsanız bağırsaklarınızı elnize veririm . Harezimle olacak olan savaşta sizi beraberimde götüreceğim,onlara cehennemi göstereceğim. Harezim şahı Muhammed halkına sadık birisimidir?
-Hayır, muhterem sadık değil. Dedi, eski Otrar veziri Bedreddin Ahmet:
-O, katil, vahşi birisidir. Beğenmediği adamı öldürtür. Bağdadi’yi de öldürtdü.
-Açık konuş! Dedi, Cengizhan.
-Hazreti Mecid Bağdadı büyük alim ve mütefekkir idi.
-Şu anda ki durumu nasıl?
-Kötü !
-Nasıl yani?
-Abbasiler halifesi Nasır’la savaşıp kötü duruma düştü.
-Başka ! daha Başka ne biliyorsun?
-Muhammed Şah’ın Bağdat seferi başarısız oldu.
-Nayman Hanının oğlu Küçlük Harezim’e kaçmamış mıydı?
-Küçlük’ün de onun üzerinde çok olumlu etkisi var.
Muhammedin annesi kim? Adı ne?
-Terken Hatun ! O Akıllı bir kadın. Ama,Anne evlat bir birine karşıdır.
-Neden?
-Terken hatun Harezim’e kendisi hükümdar olmak istiyor.
-O kimlere güveniyor?
-Türk boylarına bilhassa Kıpçak ve Kanglılara güveniyor. Bu bir gerçektir.
-Peki,Muhammed kime dayanıyor ?
-O, Türkmen kabileleri ve göçebe Türk kabilelerinin askeri gücüne, yerli zengin beylere dayanır..
-Otrar’ın valisi kim?
-Yanalhan, Kadirhan da denir.
-O neyin nesidir.kimdir?
-Terken hatun’un akrabasıdır, Sultan’a iki göbek öteden agabeyi sayılır.
-Erkek kardeşler öylemi?
-Evet! Aynen öyle.
Cengizhan Otrar veziri Bedreddin Ahmet’in söylediklerini dikkatle dinledi. Sadece dinlemekle yetinmedi?söylenenlerden daha sonra bir hülasa çıkarmak için benliğine yerleştirdi.. O gene sordu:
-Kaç bin atlı asker var?
-Elli bin civarındadır.Dedi öteden beri konuşmayan Hacip,
-Şah’ın savaş hazırlığı yok.Herhangi bir savaşta gücü bir haftaya dayanamaz.
-Yanalhan’ın kaç bin askeri var? Diye sordu Cengizhan asık suratını değiştirmeden.
-Yirmi bin! Diye, cevap verdi Bedreddin Ahmet:
- Ben iyi biliyorum. Şehir surları da çok sağlamdır.
-Semerkant nasıl?
-Semerkant’ı on iki metre genişlikteki surla korumak lazım diyen, şah’ın fikri gerçekleşmedi. Bunun için tarla vergisi toplansın dedi, toplayamadı. Kendisi çok aceleci ve korkak birisidir. Bitiremediği işleri çoktur.
-Korkaklığına dair ne anlatabilirsin?.Dedi,Cengizhan, Bilge Hacip’e merakla bakarak .
-Eğer birisi çıkıpta Cengizhan’ın askerleri buraya baskın yapacak geliyor ! derse O mutlaka korkacaktır. Güç toplamanın yerine ordusundan ayrılıp kaçması da muhtemeldir. Ceyhun’u savaşmadan bırakıp Mavera-ün-nehir’in her bir şehrine askerlerini salıvermesi mümkündür. O akıl veren müsteşarlarının kafasını koparır. Güç topla,var gücünle diren, saldır, sen yeneceksin ! Dense, o,hayır ! ben savunma şeklinde savaşırım der. O kendisine böyle telkinde bulunan, fikir veren alim, imam Şahabeddin’i öldürtmüştü.
Cengizhan,dinlediklerinden son derece memnun oldu.
-Siz bana hizmet edeceksiniz, belki sayınız çoğalır. Kendinizi serbest hissediniz, korkmayınız, Size kimse dokunmayacak, rencide etmeyecek. Biz, Orta Asya’dan çıkıp Moğol devletinden geçip Çine gidecek kervanların engelsiz, tehlikesiz geçmesini sağlayarak ticaret işlerimizi canlandıralım, Karşılıklı olarak kervan gönderelim desem Şah Muhammed’den cevap yok. Gönderdiğimiz elçiler de yok. Dedi, Cengizhan sinirlenerek, yine elçi göndereceğim…
Misafir Müslümanlar bu sözlerden Cengizhan’ın kendileriyle sırrını paylaştığını anladı.
***
Büyük ülkeleri yönetmekte olan Muhammed Şah da Cengizhan’ın gücünü bilmek için Moğol’a kervan gönderdi. Emir Hüseyin’in oğlu Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçıç’ı kervancı başı olarak atadı. Onlar hareket etmeden önce Muhammed Şah her ikisine mühim vazife yükledi.
-Çin mallarını çok getirin, bu tarafta müşteriler çok. Dedi. ileri geri yürüyerek,
-Vatanımızı bırakıp yabancı ülkelere yerleşen hain kaçaklar da çoğalmaya başladı.Şimdi onlar kafirlerin devletleri olan Çin, İdikut, Moğol, Tangut’larda dolaşıyor olmalı, onları bulun. Özellikle Cengizhan’a hizmet etmekte olan hain Müslümanlar başında Otrar veziri Bedreddin Ahmet ve Bilge Hacip’ler var. Onlar her şeyi biliyor. Bunlar benim için en tehlikeli insanlardır. Onları öldürmenizi istiyorum. Bu ilaçları onlara ne yapıp yapın içirin,içtikten sonra hemen oracıkta ölmezler korkmayın! siz yola çıktıktan sonra yavaş yavaş ölürler.,.Diye onları gönderdi.
Onlar kervan develerine çeşitli mallar, kuru meyve, kuru yemişlerle dolu büyük çuvallar yüklemişlerdi. Aladağ, Cungar dağı, Tanrıdağ vadisindeki şehir ve nehirlerden geçen kervanın önünde giden devenin boynundaki çıngırak seslerini duyan göçebe Kıpçak, Kangli kabileleri atlarını koşuşturarak onların önüne büyük bir merakla gelerek selamlaşıyor ve önlerinde dört nala at sürüyorları.
Harezim devletinden yola çıkan bu ticaret kervanı Moğol sınırından engelsiz geçerek Karakurum şehrine geldi. Cengizhan bunların geldiğini duydu, Bu haberi askeri ulak komutanı Angurat Noyan Kerulan Nehri sahilindeki beyaz çadırda Cengizhan’a yetiştirdi.
-Büyük bir ticaret kervanı geldi. Dedi, Angurat Noyan baş eğerek selamladıktan sonra
Cengizhan omuzuna beyaz bir hilat atmış,Ak ordanın önünde dikilmiş duruyordu.
-Kaç kişiler?
-Dört yüz elli
-Kervanbaşının adını öğrenebildinmi?
-Evet onlar, iki kişidir.
-İsimleri ne ?
-Birisi, Emir Hüseyin’in oğlu Ahmet Hocendi; diğeri ise Ahmet Balçi. Her ikisi sakallı bıyıklı, uzun boylu, ince Müslümanlardır. Şimdi onlar sabah namazı kılıyor.
-Bu ikisi Kervan sarayda kalmasın.
-Baş üstüne Tanrıkut Kağanım!
O ikisini buraya getir, diğerleri kervansaraylarında kalsın. Onlara söyle, Getirdikleri mallarının hepsini biz alacağız.
-Baş üstüne Tanrıkut Kağanım! Diyerek gitmeye kalkınca Cengizhan onu durdurdu:
Dur ! Söylüyeceklerim bitmedi Angurat Noyan. Dedi, Cengizhan onu yanına çekerek,
- O tüccarlar kimlermiş? Çin’e de gideceklermiymiş?
Hayır Kağanım! Kervan sadece Moğol’a gelmiş. İşlerini tamamladıktan sonra, alacaklarını alıp dönecekmiş.”
-Sen ! diye, Noyan ‘ın gözüne dik dik bakarak:
- Bunlar hakkında ne düşünüyorsun? Sence onların hepsi tüccar mı?
Angurat Noyan düşünmeye başladı, çünkü Cengizhanın bu sorusu boşuna değildi. Burada bir sır saklıysa, bunu Cengizhan’a bildirmek gerekiyordu.
-Bunu araştıracağım.
-Araştır!
-Baş üstüne Tanrıkut Kağanım!
-Şimdi gidip onları buraya getir. Dur ! kervancıbaşı için bir hatun bul. Kendin de takip et!
-Baş üstüne Tanrıkut Kağanım! Bulurum!
-Benim, şüphem doğru çıkarsa o ikisini de sen öldüreceksin. Ha ! bu arada sen Hatun arama, Çahe olur. Dedi,Kağan. Angurat Noyan şaşkınlıkla,gözleri fal taşı gibi açılarak:
-Çahe ! Çahe!
-Evet, Çahe, ona kendim anlatırım. İçin rahat olsun ! unutma O ikisini sen öldüreceksin!
-Baş üstüne Tanrıkut Kağanım!
Cengizhan ona çık! demedi, kafasında çok önemli bir işin planlaması vardı.
Buyruk !Dedi, aniden,
-Oğullarım Coşu, Çağatay, Ögeday, Tolu’ya ve Asker başına söyle,Onların her biri ikişer kişi hazırlasın, bunlar bu kervanla beraber dönecek. Ticareti öğrensinler. Muhammed Şah’ın ülkesinden değerli zatları getirsinler.. Ama, Cengizhan, Angurat Noyan ’a onlara yükleyeceği esas vazifeyi söylemedi.
Angurat Noyan, Orta Asyalı zengin tüccarları Ak orda’ya getirdi. Kervanbaşı Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi develerin önünde atlı geliyordu. Onlar durdu, atlı Müslümanlar atlarından indi. Develeri çöktürdü.
Ahmet Hocendi beyaz yüzlü bir gençti, sakal ve bıyıkları simsiyah,yağlamış gibi parlıyordu. Ahmet Balçi’e de bıyıkları son derece yakışıyordu.
Essalamün Aleyküm Ve rahmetullahi Ve berekatuhu! diye selam verdi onlar ve Angurat Noyan’la müsafaha yaptı .
Hoş geldiniz aziz misafirler! Kutlu Kağanım Cengizhan sizleri bekliyor. Dedi,Ulak komutanı.
-Güzel! Biz de bunu istiyorduk.
Angurat Noyan onları Cengizhan’ın huzuruna yönlendirdi. Sarayda Cengizhan sanki ağaca dolanmış boğa yılanı gibi yusyuvarlak bir halde oturuyordu.
Misafirler Cengizhan’a doğru yürüdü.
- Essalamün Aleyküm Ve rahmetullahi Ve berekatuhü! diyerek selam verdi ve Müslümanların âdetince onu hafifce kucakladılar.
Cengizhan bunlara sadece başını eğerek karşılık verdi.
-Hoş geldiniz aziz konuklar. Dedi, O birazdan sonra
-Sizler bir ay boyunca Moğolların mekânını ve halkını görüp,tanışarak temaşa edebilirsiniz.Hiç çekinmeden Namazlarınızı kılabilirsiniz.. Buraya getirdiğiniz malların hepsi satılacak. Müşterileri sizin için biz buluruz.
-Çok iyi! Dedi, Ahmet Hocendi sevinçle,
-Allah sizin şefkat ve merhametinizi kollasın.
Ahmet Balçi ise ”Allahu Ekber” diye ellerini açıp dua etti ve yüzünü, sakal bıyıklarını sıvazladı.
-Şevketli Kağanım!Allah sizin devletinize ve ailenize bereket versin!.Dedi, Ahmet Hocendi kollarını kavuşturup, Cengizhan’dan gözünü ayırmadan.
Ama,Ahmet Hocendi’nin dilek ve temennileri tamamen başkaydı. O içinden ”Düşmanların çoğalsın, aileni göremeden ölesin, Cehennemde ebedi yanasın! Yaptıkların için Şamanlarının kahrına uğrayasın, Allah senin boynuna azap ipi bağlasın.” Diye, bedddua etti.
Cengizhan ise aç sırtlan gibi dikilip, Ahmet Hocendi’yi adeta gözüyle büyülümek ister gibiydi..”Sen kurnazsın, ama, ben senden daha kurnazım.” Dedi, kendi kendine. Ahmet Hocendi ise,içinden ona ne kadar lanet yağdırsa yağdırsın onun ne düşündüğünü anlıyamıyordu. Cengizhan ise, onun başına celladın kılıcını çoktan asmıştı.
-Eğer izin verirseniz Kağan Cenabları, getirdiğimiz malları yere indirsek. Dedi, Ahmet Hocendi elini göğsüne koyup.
- Tamam öyle yapın ! Dedi, Cengizhan,
-Deve ve atlarınıza bizim askerler bakacak. Yerimiz geniş, otlak yeterlidir. Angurat Noyan ! sen, Müslümanlarla beraber ol, onlara yardım et.
-Baş üstüne Kağanım!
Harezimli misafirler saraydan çıktılar. Ahmet Hocendi mağara kayalıkları gibi çöküp duran develerin sırtındaki yükleri yere indirmeyi adamlarına emretti. Mallar yere indirildi. Kervancılar Ahmet Hocendi’yle Ahmet Balçi’in yanına toplandı. Onlara Cengizhan’ın kendilerini samimi bir şekilde karşıladığını sevinçle anlattı.
-Allahın izniyle işimiz iyi gidiyor. Cenabı Kağan bize müşteri bulacak. Getirdiğimiz malların hepsini satın alacak. Biz misafir olarak kalıp bir müddet sonra döneceğiz.Tertipli ve Düzgün hareket etmemiz gerekir!
O gün kervansaray olarak dikilen çadırda konuk tüccarların şerefeine büyük bir ziyafet verildi. Kervanbaşı Ahmet Hocendi ve Ahmet Balçi mallarını hazine başı Tatatuna’ya teslim etti. Tüccarlar getirdiği malları Moğolların yün ve yün giysilerine, işlenmış Tibet öküzü, dana, at derilerine değiştirdi. Onlar Harezim devletine dönmekte pek acele etmiyordu. Ahmet Hocendi’nin içini kemiren bir şey vardı.”Hainler burada yok !” diye düşündü.
Onlar yaklaşık bir ay içinde Selenga, Orhon, Karabalgasun, Karakurum şehirlerini ziyaret etti, ama, O iki hain kaçağa buralarda da rastlanılmadı.
“Şah cenaplarına onları bulamadım ortalıkta yoklar, diyeceğim elbette. Diye düşündü. Hiçbir belirti de izde yok, yoksa onları aradığımızı bilen ve onlara haber veren aramızda bir hain mi var ? Bu Kalmuklara hizmet eden Harezim Müslümanlarından olmasın sakın! peki, dur, dur! Kervan sarayındaki Ahmet Balçi ikimizin Danişment Hacip ile Bedredin Ahmet hakkındaki konuşmalarımızı birisi dinlemiş olabilirmi ? Eğer dinlenmişse ve bundan Cengizhan’ın haberi varsa o iki Haini bizimle mutlaka görüştürürdü. Onlar onulmaz hainlerdir onlar için vatan diye bir şey yoktur!”
Ahmet Hocendi, Ahmet Balçi’nın yanına sessizce gelip etrafınaına bakınarak fısıldadı:
-Sana bir söylemek istiyorum Hacı ! dedi, sakalını sıvazlayıp.
- Söyle ! bakalım neymiş o ?!
- Bizimle buraya Dört yüz elli kişi geldi, doğru mu?
-Evet, doğru.
-Peki bunların hepsini tek tek tanıyormuyuz Onlar kimlerdir? Siz bunları denetlemiş miydiniz? Bunların içinden bazıları önceleri Cengizhan’ın huzurunda bulunmuş olamazlarmı ? olanlar olmuştur değil mi?”
Ahmet Balçi düşünceye dalarak, ayağa kalkıp cevap verdi:
- Evet! Öyle adamlar olabilir. Önceleri Çin ve Moğol’a gidenler bu defa bizimle tekrar geldiler.
-Peki! peki! Dedi, Ahmet Hocendi, Ahmet Balçi’e yaklaşarak-Onları isimlerini bana söyleyin .
Ahmet Balçi adlar kaydedilmiş bir listeyi iç cebinden çıkardı ve Çin, İdikut, Turfan, Beşbalık, Moğol, Karakurum’lara gidip gelen tüccarları tek tek işaret parmağıyla gösterdi. Onlar: Mahmut Yalavaç, Ali Hoca Buhari, Yusuf Otrari, Hasan Hoca, Ömer Hoca Otrari, Cemal Marağı, Fahrettin, Dizaki Buhari ve Hiratlı Aminadin Herevi’lerdir.
-Bunlar Cengizhan’la bu geldiğimizde görüştü mü?
-Hayır, bilmiyorum.
-Ben de görmedim. Göremeyiz de göstermezler de. Mahmut Yalavaç Moğol’a gidip gelip zengin olan birisi.
-Bizi, Muhammed Şah’in kabul ettiğini bile bilmiyor o. Böyle bir şeyi nasıl düşünebiliyorsunuz?
“Kim, Mahmut mu? Ha evet o bilmiyor, ama… Cengizhan’ın Harezim’de dolaşan Müslümanlar çaşıtları vardır elbette. Onların vasıtasıyla bilmesi mümkündür. Ortalığı telaşa vermeyelim,şimdilik her şey sakin gözüküyor. Kuşkularımız Harezim’de netlik kazanır. Dedi.Ahmet Hocendi ama,içi rahat değildi.”Cengizhan’ı ikaz mı ettiler acaba? Ne diyorsunuz Hacım !?
-Mahmut Yalavaç yüklerini indirdiğinde yanında Angurat Noyan vardı. Dedi, Ahmet Balçi gördüklerini anlatarak:
-Angurat Noyan beni takip etti, O, Cengizhan’ın emrini yerine getiriyor mutlaka, onların adamı Mahmut Yalavaç olabilirmi?
Her ikisi, Danişment Hacip ile Bedredin Ahmet'i bulmaktan umudunu kestiler ve onların buralarda olmadığına kesin kanaat getirdiler. Onlar öğle namazına hazırlanırken elindeki ibrik testi olan güzel bir bayan onların yanına geldi, öne eğilip testiyi yere koydu ve arkasına dönüp çıkıp gitti.
Onlar besmele çekerek abdest almaya başladı, seccadeyi serdi, kaamet getirerek namaza durdu. Namazdan sonra:
-Biliyor musun Hacı? Dedi, Ahmet Hocendi yanında oturan hacı Ahmet Balçı’ya
-Müslümanların abdest alarak, namaz kılacağını Cengizhan nereden bilir? Bunu bilmek Müslümanların işidir. Bu devlet Müslüman devlet değil, öyle değil mi?
-Bu sözüne katılıyorum. Dedi, Ahmet Balçi canı sıkılarak:
- Acele karar vermeden düşünelim bir Hacım !
-Bilen birisinin işi. Cengizhanın ordusunda müslümanlarda var.
-Onlar kim ? Diye, sordu Ahmed Baliç
- Niye bizden onları sakladı?
-Belki, hain Danişment Hacip ya da Bedredin Ahmet, ikisinden biri, öyle değil mi?
-Doğru düşünüyorsunuz, tam üstüne bastın!
-Arkana bir baksana, Moğollar bizi dinliyor gibi geliyor bana.
-Farkındayım ! bunlar her nasılsa büyük bir olay yapacaklar.
-Bir şey mi yapacaklar diyorsun? Ne yani ! Bize suikast falanmı?
-Böyle bir durumda hareketsiz kalmayalım, biz de bir şeyler yapalım. Biz bugün Onları akşam namazından sonra ziyafete davet edelim. Bu davetimizi Angurat Noyan’a söyleyelim. O da hepsini Cengizhan’a iletecektir elbette.
-Güzel! Akıllıca bir hareket bu!
Onlar bu düşüncelerini Angurat Noyan’a ilettiler.
-Ne ! Ne dikkatini çekti senin? Diye, sordu Cengizhan, Angurat Noyan’a.
-Onlar birilerini arıyor gibiler !
-Aferin! Onları arıyor, DanişmentHacip ile Bedredin Ahmet’i arıyor. Onlar o iki kaçağı burada öldürdükten sonra gitmeyi düşünüyor galiba. Danişment Hacip ile Bedredin Ahmet, Ahmet Hocendi’yle tek başına görüşecek. Sonra ne konuştuklarını bana anlatacak, haberi her an gelebilir.
Onlar ziyafet için hazırlık yapıyorlardı.
-Sen gidip Ahmet Hocendi’den ziyafetin tam vaktini öğren de gel !
-Baş üstüne Kağanım! Angurat Noyan sessizce çekildi.
Cengizhan beyaz evden çıkıp atına bindi ve bir beyaz çadıra doğru gelip önünde durdu. Bu çadırda Danişment Hacip ile Bedredin Ahmet vardı. Cengizhan onlara:
Vatandaşlarınızla görüşeceksiniz!
-Biz mi?
-Evet, siz ikiniz. Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi’yı tanıyor musunuz?
-Tanıyorum ! dedi, Bedredin Ahmet, Harezim şahı danışmanlarının birisidir. İkincisini tanımıyorum.
-Ne konuştuysanız, onları sizden duymak istiyorum. Çok dikkatli olun, size zehir vermekten çekinmezler. Diye uyardı Kağan.
Cengizhan buradan dönüp Çahe’nin evine geldi.
-Bugün akşam o Müslümanlar,Ahmet Hocendi ve Ahmet Balçi soyunup yattığında sen kapıdan yavaşca gireceksin. Kapı açık kalsın.
-Ben mi?
Evet sen!.dedi, Cengizhan onun gözüne yılan gibi dikilerek.
-Sen de soyunacaksın. Ahmet Hocendi’ye sarılacaksın. Vay ! İmdaat ! kim var ?, yardım edin! Diye bağıracaksın. Bu sırada Angurat Noyan içeri girecek. Sana onlar dokunamayacak. Biz o ikisiyle hesaplaşırız.
Kapının önünde Angurat Noyan duruyordu.
-Müslümanlar ziyafete Kimlerin davet edilmesi hususunu bize bıraktılar Kağanım!
-Çocuklarımı, komutanlarımı davet et. Özel muhafızlarımı ve Tatatuna’yı bana çağır, onların işi var. Kendin de o ziyafete katıl!
-Baş üstüne Kağanım!
Angurat Noyan, Kağan’ın emrini yerine getirdi.
Tatatuna kapıyı açıp tazim etti:
-Beni çağırmışsınız Kağanım!
“Müslümanlarla görüştün mü? Diye sordu Cengizhan bildiği halde.
-Görüştüm. Ahmet Hocendi ve Ahmet Balçi’den malları aldım. Hazineye koydum. Onun karşılığı olarak yün, işlenmiş deri, yün giysileri verdim. evraklarını imzaladım.
-Sen, şimdi gidip o evdeki Danişment Hacip ile Bedredin Ahmet’i de ziyafete getir. Kervan çadırına hemen gelsinler. Kendin de oraya git. Çabuk ol!
-Baş üstüne Kağanım!
Cengizhan yaptıklarının doğrularını ve yanlışlarını etraflıca tahil etti.
Kervansarayın içi kalabalık insan sesleriyle arı kovanı gibi uğulduyordu, Müslümanlar kendi dilinde konuşup hem gülüşüp Cengizhan’ın gelmesini bekliyorlardı. Cengizhan, Börte Hatun’la beraber sofranın yüksek makamında oturduktan sonra, davet edilenlerin hepsi oturdular. Fakat DanişmentHacip ile Bedredin Ahmet ve Tatatuna geç kalmıştı. Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi bir birine fısıldadı.
-Davetlilerin hepsi bu olmalı, o zaman ziyafeti başlayalım. Dediler ve başladılar.
Sofrada nar suyu, kuru kayısı, fındık, ceviz, kuru üzüm, bal, tatlılar dolu dolu dizilmişti. Moğolların çoğu bu meyveleri önceden görmemiş gibi ”Ne bunlar !? der gibi hayranlıkla bakıyorlar, sofradan gözlerini alamıyorlardı.
Nihayet kervansaraya DanişmentHacip, Otrar’ın eski veziri Bedredin Ahmet ve Tatatuna ve yanında bir kaç kişiyle geldiler.
-Essalamualeykum Ve rahmetullahi Ve berekatuhu!. diye selam verdi Bedredin Ahmet.
Ziyafette bulunan herkes bu yeni gelenleri ayakta karşıladılar.
“Ve aleyküm Essalam! dedi Ahmet Hocendi kendini tutmaya çalışsa da titreyen ellerine hâkim olamadı, elindeki tespihi yere düştü, halıya saçılan tespih tanelerine kimse dokunmadı. Bunu gören Bedredin Ahmet o tanecikleri usluca derleyip Ahmet Hocendi’nin eline verdi ve:
-Kendinizi ele vermeyin Cengizhan’ın gözü sizde!. diye uyardı.
Ahmet Hocendi birden bire kendine geldi ve:
-Değerli konuklar! Sofraya buyurun! Diye herkesi sofraya çağırdı
-Sizler yukarı geçin. Dedi, yeni konuklara.
Onlar başlarını eğerek minnettarlık izhar etti. Ahmet Balçi, Ahmet Hocendi oturduğu yerden iki kişilik yer boşaltıp yeni konukları oraya oturttu.
-Buyurun, rahat olunuz!
Onlar gösterilen yere oturdular.
Kaçaklar da, kervanbaşılar da bir birini tanıdılar. Ahmet Hocendi, DanişmentHacip ile Bedredin Ahmet’in yanına gelip:
-Hadi buyurun çay içelim! Harezim’in çayı bu, kuru üzüm ve cevizden buyurun! Dedi ve:
-Sizlere olan iyi niyet ve saygımı bildirmek için bu güzel demlikte çay’ı kend ellerimle demleyeyim.Diye bir tarafa geçti. “Böyle fırsat bir daha ele geçmez” diye zehri demliğe döktü ve çayı getirip onların önüne koydu.
-İşte ! Bu hoş kokulu Hindistan çayıdır. Geçen sene oraya gittiğimde almıştım.
Ahmet Hocendi kendisi ve iki misafirin önüne fincanları koyup çay döktü.
DanişmentHacip, Cengizhan’ın ”Dikkatli olun, zehir vermesi mümkün” uyarısını hatırladı ve Cengizhan’a baktı. Cengizhan da bunları gözletleyip duruyordu.İçmeyin manasında hemen başını salladı. Ama, Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi bundan bir şey anlamadılar. Cengizhan’ın yanında oturan Tatatuna bu iki Ahmet’in yanına gelip bir şeyler söyledi. Ahmet Hocendi, Danişment Hacip ile Bedredin Ahmet’e:
-Ziyafetten sonra konuşalım. Dedi.
-Olur ! dedi, onlar.
Danişment Hacip yanında oturan bir tüccara:
-Bize verilen çayın tadı bambaşkaymış, tadına bakmak ister misiniz?. diye teklif etti. Ama demliğe kimse dokunmadı.
Tatatuna şimdi Danişment Hacip ile Bedredin Ahmet’i yerinden kaldırıp Cengizhan’ın yanına götürdü. Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi oturdukları yere döndüler. Cengizhan eski vezirleri maksatlı çağırtmıştı, iki tüccarın aradığı bu kişileri özel olarak tanıştıracağım diye söz vermişti. İki Ahmet Çayın içilmediğine bakarak ”Biriler bunları hepten uyarmış! Diye çok sinirlendiler ve demliği hemen kaldırıp dışarıya döktüler. Cengizhan bunu da fark etti.
-Ben ne demiştim?. Gördünüzmü ?Dedi. Cengizhan.
-Gördük, sinirlenerek dışarı döktüğünü gördük!
Cengizhan vediği söze uyarak, DanişmentHacip ile Bedredin Ahmet’i misafirlere tanıştırdı.
-Ey Müslümanlar ! dinleyin !
-Benim sol tarafımda oturan bu kişileri size tanıştırayım. Bu kişi Danişment Hacip, bu kişi ise Bedredin Ahmet. Bunlar benim dostlarım.Burda Moğollara ticaret işlerini öğretiyorlar. Burada yaşıyorlar. Sizin gibi Müslümandırlar. Çok şehirleri gezmiştir. Ticaret nerde iyi yapılır, neyi alıp neyi almamak gerek, hepsini iyi bilirler. Ahmet Hocendi eğer bunlarla konuşsam bana faydalı olur diye düşünüyorsa buyursun, ziyafetten sonra konuşsun..
Kağan, bunlar hakkında fazla konuşmadı tanıştırma faslını kısa kesti..
-Âlicenap niyetinize teşekkürler! Dedi, Ahmet Hocendi,Aziz konuklarım, bir iki kelime konuşacağım, diye herkesin dikkatini kendine çekti,
-Biz tüccarlar Kağan’ın büyük itibarına eriştik. Bu Ticaret Harezim Şah ile Kağan’ın dostluğunu güçlendirsin. İki devlet selamette olsun. Bize bu imkân hazırlayan Harezim şahı Muhammed Şah ve Cengizhan şahlarımızın başı esenlikte olsun.
Herkes bu duaya katıldı etti.
-Amin Amin! Allahu Ekber!
Ahmet Hocendi'nin bambaşka düşüncede olduğunu Cengizhan seziyordu. Bu yüzden o, içten olmayan yapmacık dilekleri duyunca sinirlenip kaşlarını çattı,asık bir suratla yerinden kalkıp saldırıya hazırlanan Tibet öküzü gibi başını iki omuzunun arasına çekerek, veda etmeyi bırakın, tek kelime bile söylemeden iki yana sallana sallana dışarı çıktı gitti. Börte hatun ve Noyanlardan biri onu evine kadar uğurladı. Önceden anlaştıkları gibi, Tatatuna Cengizhan’ın yanına girdi:
-Emir buyurun, Kağanım!
-Yarın bu kervana katılıp gidecekleri çağır! Ziyafetin bitmesini bekle. Oradan Mahmut yalavaç’ı bana getir,kimse farketmesin.
-Baş üstüne Kağanım!Diye, dışarı çıktı Tatatuna.
Kerulan sahilindeki kervansaraydan konuklar ikişer üçer dağılmaya başladı. Onlar nehrin zümrüt suyu ve şırıltısının müsikisinden büyük haz aldılar. Biraz yürüyüş yaptıktan sonra yarın erkenden yola çıkacakları için geziyi kısa keserek yavaş yavaş yatmaya gittiler. Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi de evlerine gidip yattılar ama,ikisininde iç huzuru yoktu,derin endişeler içinde bir türlü uyuyamadılar..
Cengizhan’ın huzuruna ilk olarak Mahmut Yalavaç girdi.
“Sen Mahmut, iki yıldır bana hizmet ediyorsun. Senden Harezim devleti hakkında mühim bilgileri alabilmekteyim. Sen bana sadıksın. Bu sefer sen, kervanbaşı ve Moğol elçisi olarak gideceksin.
-Ahmet Hocendi, Ahmet Balçi ne olacak?
-Bu seni ilgilendirmez, benim dediğimi yap! Kendine gel! DanişmentHacip ile Bedredin Ahmet bana her zaman lüzumlu adamlardır. Senin bu seferki vazifen Ömer Hoca Otrarı, Hasan Hoca, Yusuf Otrarı, Cemal Marağı, Fahrettin, Dizaki Buhari, Ali Hoca Buhari, Aminaddin Herevi’leri Harezim devletinin şehirleri olan Buhara, Semerkant, Kabul, Gazne,sığanak, Yangukent, Gurgan’a da bir yolunu bulup göndereceksin. Onlardan kim ihanet ederse onu öldürt, yakalanırsa intihar etsin. Hepsinin yanında ölüm ilacı var, hepsine verildi, anladın mı?.
Mahmut’a çok ağır bir vazife yüklemişti,bunun farkında olarak:
-Bu işlerin üstesinden geleceğine eminim. Aklın ve Yeteneklerin var. Hiç endişe etme hizmetlerini değerlendireceğim. Dedi, Cengizhan, hazineden aldırdırdığı külçe altını ona verdi ve :
- Bu yeter mi ?
-Yeter ! Tanrıkut Kağanım. Altını alan Mahmut Yalavaç’ın yüzü parladı
- Her şey istediğiniz gibi olacak. Bundan emin olun!
-Oraya gittiğinde Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçı hakkında ne diyeceksin? Diye sordu Kağan onun zekasını denemek için.
-Cengizhan’a hizmet edeceğiz diye Moğol’da kaldı, desem ne olur?
-Olabilir ! Muhammed Şah, seni çağırıp bunları muhakkak soracaktır. Eğer inanmazsa?
-İnansın ! inanmasın söylüyeceğim bundan ibarettir. Fakat, Otrar’ın hanı Yanalhan çok kurnaz, paragöz, şüpheci birisidir.
-O zaman dikkatli ol! Diye, vurguladı Cengizhan.
Bunların sohbeti tamamlanınca Tatatuna elinde bir mektup içeri girdi. Cengizhan mektubu eline alıp evirip çevirip baktıktan sonra:
-Bu Mektubu Harezim devletinin şahı cenabı Muhammed’e teslim edeceksin. Benim maksadım her şey güzellikle olsun ! iki devlet kervanlarının geliş gidişi ve onların güvenliği hakkında onu anlaşma imzalamaya çağırdım. Ve Onu sen benim evladım olacaksın diye yazdım. Al bunu !
Mahmut Yalavaç, mektubu alıp hemen cebine soktu.
-Şimdi gidip onlara söyle, yarın yine buluşacağız.dedi, Cengizhan Mahmut’a sanki saray hizmetçisine buyurur gibi ”Ne yapıp yapıp bütün kabahati Muhammed Şah’a yüklemek gerekir. Eninde sonunda onunla savaşacağım, bana esaslı bir bahane gerek, bahane ! diye düşündü Kağan.
Mahmut Yalavaç, Cengizhan’ın Orta Asya’ya şu ve ya bu sebeble mutlaka sefer yapacağını iyi biliyordu. Tatatuna, Cengizhan’ın yanından Mahmut Yalvaç’tan sonra çıktı.
Tatatuna yolda giderken, Danişment Hacip ile Bedredin Ahmet ikisinin Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi’nın kaldığı eve aceleyle girmekte olduğunu gördü. İki hain kervansaray yanındaki özel bir çadırda konaklıyorlardı.
Dört Müslüman önce bir biriyle samimi olarak hal hatır sordu, sonra vatanlarından uzun uzun bahsettiler. Sonunda İki Ahmet o ikisini korkutmak için mi yoksa tehdit etmek içinmi bilinmez birden bire açık konuşmaya başladı:
-Seni Muhammed Şah arıyor.
-Size bir vazife verdi mi?. Diye, sordu DanişmentHacip gayet sakin bir şekilde.
-Verdi, gizlemeyeceğim. Sizi hain diye ilan etti. Buradan gitmeyeceksiniz, öylemi ?
-Öyle burdan kalacağız ve ondan öcümüzü, alacağız.
-Bundan eminmisiniz ?
-Elbette !
-Yoksa,Cengizhan mı sizin öcünüzü alacak? O kalmuk gerçekten Harezim’le savaşmaya hazırlık yapıyor değilmi.?
Bu çok hassas bir soruydu. DanişmentHacip araya akıllıca sokturulan bu sorunun maksadını hemen anladı.
-Hayır,bunun yolunu kendimiz buluruz. Sonunda intikamımı alacağım, Amin ! Allahu Ekber!dedi, Bedredin Ahmet.
-Babamın ruhu vücudundan gidene kadar Muhammed’in de ruhu kaçar. Amin ! Allahu Ekber.
Her ikisi de kendilerinden emin bir şekilde böylece dua ettiler.
-Düşmanca düşüncelerini Cengizhan’a söyleyeyim mi? Dedi, Bedredin Ahmet. Aniden her ikisinin yüreğine ok saplanmış gibi gözleri büyüdü. Cengizhan sizi iki devlet arasında alış veriş yapan ticaret kervanı ve elçi olarak biliyorsa da, siz aslında casusmuşsunuz!
İkisin de morali bozuldu ve korkuya kapıldı.
-Sizinle dinimiz bir, dilimiz birdir.Soy ve din kardeşleriz. Dedi, Ahmet Hocendi ayağa kalkıp
– Birbirimizi yabancıların önünde ifşa edersek Allah razı olmaz aziz kardeşlerim! Nerede olursanız olun, yaşamaya devam edin. Yeryüzü Allah’ındır. Durum değişse Otrar’a dönmeniz mümkündür. Yoksa burada yaşamayı devam edersiniz. Bizler sizi görmedik, sizler de bizi görmediniz. Bize de can gerek canım kardeşlerim!
Ahmet Balçi hacı, Ahmet Hocendi’den daha tedbirli ve akıllı bir kişiydi. O, Ahmet Hocendi’nin”Seni Muhammed Şah arıyor” diye her şeyi açığa vurmasından kendi başlarına iş açtıklarını önceden anlamıştı. Bu yüzden sözlerini yumuşatmaya, hatta yalvarmaya çalıştı. DanişmentHacip, Ahmet Hocendi’nin iradesin kaybetmeye başladığını hissedince:
-Muhammed Şah’in savaş hazırlığı var mı? Diye sordu.
-Hiçbir hazırlığı yoktur.
-Çin’de onun casusları var mı?
-Yok!
-Moğol’da var mı?
-Yok!
-Devlette ne gibi ihtilaf ve çatışmalar var?
-Terken Hatun hareket halinde, oğluna düşman kesildi. Taht kavgası sürüyor.
-Tamam anlaşıldı. Siz bizi görmediniz aziz kardeşler!. Dedi, iki Ahmet'i uyarıp.
-Biz de sizi görmedik, anlaştık mı?
DanişmentHacip ile Bedredin Ahmet çadırdan çıktılar. DanişmentHacip, Bedredin Ahmet’e:
Tanrıkut Kağan bekliyor, hadi çabuk gidelim duyduklarımızı noksansız Kağan’a söyleyelim.
Bedredin Ahmet, Cengizhan kendilerini beklediği halde yanına gitmemenin tehlikeli olcağını iyi biliyordu:
-Gidelim, evet, duyduğumuzu söyleyelim. Dedi, çarnaçar bir şekilde hadi yürü !
Onlar Ak ordanın önüne geldiğinde Çahe’nin evden çıkıp gelmekte olduğunu gördüler. Evi gözlemekte olan nöbetçiler bu kaçak Müslümanlara dikkatlice baktı ve girmesine izin verdi. Cengizhan gerçekten onları bekliyordu. İki kaçak, kervanbaşından duyduklarını detaylı ve uzun uzun anlatmaya başladı…
***
Ay batıyordu. Tüccarlar uykuya dalmıştı. Beyaz saray yanındaki özel çadırda ışık söndü. Kerulan nehrinin şırıldayan sesi issız gecede daha bir canlı duyuluyor ve uzaklara gidiyordu. Bu arada Ak Orda ve yanında ki evleri gözetlemekte olan nöbetçiler görevlerini yeni nöbetçilere devrediyordu. Onlar Çahe’yi gördü, ama, nereye gidiyorsun, neden yabancı birilerinin evine giriyorsun diye sormaya cesaret edemediler. Çünkü o düşman değil, Kağan’ın küçük tuğçesiydi. Çahe, çar çabuk Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi’nin konakladığı evin önüne geldiğinde yüreği titreyip, vücudu diken diken oldu, sanki her bir azası vücudundan ayrılmış gibi dermanı kesilerek yürüyemez hale geldi ve biraz soluklandı, kendini toparlamaya çalıştı. Cengizhan’ın ”Korkma, gireceksin,sağ salim döneceksin !” Dediğini hatırlayıp cesaretlendi ve kapıyı açtı ve içerye hızla girdi. Sonra entarisini çıkartıp soyundu. Çırılçıplak halde Ahmet Hocendi’nin yatağına girdi. Casus tüccarlar da uyuya kalmıştı. Ahmet Hocendi, Ne oluyor ! diye çok korku ve şaşkınlıkla irkilerek uyandı.
-Kimsin sen?.diyerek onu göğsünden ittirdi, onun göğsü açıkta, saçları dağılmış bir hatun olduğunu görünce telaşla,
-Def ol cadı! Dedi.
Tam bu sırada Çahe, feryadı figan bağırmaya başladı.
-İmdaaaat ! Kurtarın beni!. .
-Çahe’nin bağırtısını beklemekte olan Angurat Noyan :
-Kim ! bu ? Kimdir bağıran? Kim? Diye nara atar gibi tez arada içeriye daldı.
Çahe’yi elinden çekip kenara koydu, Çahe çar çabuk giyinip atılan ok gibi kapıdan dışarı fırladı çıktı ve koşarak kendi evine girip gözden kayboldu. O, Cengizhan gelecek, biraz sonra gelecek diye bekleye bekleye uyuya kaldı. Çahe’yi sadece Angurat Noyan görmüştü, bunun dışında o gecenin nöbetçi komutanı biliyordu. Angurat Noyan O ikisinin karnını yarmak istedi, bıçağını çıkardı. Fakat, kan dökülmesi kuşku uyandırı diye onların boynuna kemet atmek isterken, onlar da pes etmeden yastık altında ki bıçaklarını çıkarıp Angurat Noyan’a iki taraftan saldırmaya başladı. Ahmet Hocendi ne olduğunu ilk başta anlayamadığından Angurat Noyan’a hemen saldırmadı. Angurat Noyan dövüşmeyi her ne kadar iyi bilsede bu Müslümanlar da ondan aşağı değildi. Ahmet Balçi bayağı güçlü kuvvetli, üstelik Angurat Noyan ’dan genç idi. O çevik hareket edip Angurat Noyan’ın çenesi altına çizmesinin ucuyla sert bir tekme vurdu. Noyan topaç gibi döne döne gidip çadırın kilim duvarına yaslanıp kaldı, ağzından ve kulaklarından kan akmaya başladı.
-Öldürelim mi?” diye sordu.
Ahmet Balçi bıçağını fırlatıp attı ve ona yumruklamaya başladı sıkı darbeler sonucunda Noyan’ın gözü karardı ve bayıldı.
-Nasıl olsa kurtulamayacaksınız!. Dedi, Noyan biraz sonra kendine geldiğinde.
-Kağan’ın küçük hatununa saldırmaya ne hakkın var?
-Kağan’ın hatunu mu diyorsun? diye şaşırdı Ahmet Hocendi.
-Bu planlı yapılan iğrenç bir oyundur.! Dedi, akıllı Ahmet Balçi.
-O iki haini böbürlendiren ve bu gibi iğrenç olayı planlayan birisi varsa o da düzenbaz Cengizhan’dır! Onun niyeti pis ve bozuktur..
-Maksadı ne olabilr ? Neden böyle pislikler yapıyor?.dedi, Ahmet Hocendi şaşkınlık içinde .
-Anladığım kadarıyla kervanımızda Cengizhan’ın yardakçıları vardır. Evet, öyleyse, mesele nerde?
-Kim o ?
-Mahmut Harezmî, ta !kendisi Yalavaç!
-Mahmut Harezmi ! Dedi, Ahmet Hocendi şaşkınlığı daha da artarak.
-Biz Cengizhan için çok tehlikeli adamlarız. Mahmut, DanişmentHacip, Bedredin Ahmet, Ömer Hoca,Fahrettin, Cemal Marağı, Dizaki Buhari, Ali Hoca Buhari, Aminaddin Herevi, Yusuf Otrari gibiler Cengizhan’ın adamlarıdır. Onlar Cengizhan için hizmet ediyor. Bu Müslümanlar dünya malına satılan hainlerdir. Bunlar bizi nasıl olsa öldürecek.
O kana boyanmış Angurat Noyan’ı gösterip:
O şimdi ölecek, ölmezse kafasını koparacağım. Dedi, Ahmet Balçi dişlerini gıcırdatarak
Ahmet Hocendi gelip Noyan ’un karnını, göğsünü,yürek ve böbreklerini bilinçli bir şekilde defalarca tekmeledi.
-Öldü! Kaçalım! Dedi, hızlı hızlı soluyarak,burdan tez kaybolmamız lazım! Muhammed Şah’a Cengizhan’ın hain olduğunu söylemek gerek. Hadi! Hadi! Çabuk! Ol ! İşte bak, at duruyor, çevrede de kimse gözükmüyor. Hadi, hadi tez yürü ! dedi ve Ahmet Balçi’nin damarları çekilmiş gibi duran ellerinden çekerek yürüdü.
-Kurtulacağız! Allahü Teala bize bir yol gösterir! Allah bizi korur!
Bu sözler Angurat Noyanı’n kulağına yetti. Gözünü açtı şöyle bir bakındı. Onlar lüzumlu eşyalarını alarak kapının önüne çıkarken Ahmet Balçi arkasına dönüp Angurat Noyan’ın yüzüne ve yüreğine tekrar bir iki tekme attı, sert bir yumrukla yere yıktı, Noyan yine bayıldı.
Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi dışarı çıktığında ortalıkta hiçbir canlı gözükmüyordu. Bunun sebebi, Cengizhan,Kanlı hadiseye hiç kimse şahit olmasın diye etrafa nöbetçi bile koydurmamıştı. Onlar birinin arkasından biri nefes nefese, Kerulan nehrini takip ederek gidiyordu ama, nereye gideceklerini bilemeden, canlarını kurtarmak için beyaz evden var gücüyle uzaklaşmaya çalışıyordu.
-Hadi çabuk! Diye, acele ediyordu Ahmet Hocendi, yüreği ağzına tıkanmış bir vaziyette.
-Sabaha kadar bir hayli uzaklaşabiliriz,-
-Dedi, Ahmet Balçi,
-At bulabilsek iyi olurdu. Moğol, Altay dağları arasına girip gitsek ormanlıkta bizi kimse bulamaz.Arka tarafı İdikut Uygur Beşbalık, sonrası Yedisu, sonrası Arganum yani evimiz Harezim.
-Cengizhan’ın köpekleri izimizi takip edip peşimize düşmüşlerdir. Dedi, endişeyle, Ahmet Hocendi,
-Bu karanlık gecede ne yöne gittiğimiz de belli değil ?
-Ne de olsa onlardan uzaktayız diye düşünelim.!dedi, Ahmet Balçi.
O gece Angurat Noyan gözlerini ağır ağır açtı, ayılırken O uğursuz Harezimler başından kaybolmuştu. Var gücünü toplayıp yerinden sallanarak kalktı.
- Eyvah ! Kağanım beni bekliyordu.Dedi, evden aceleyle çıktı, vücudu titremeye başladı. Etrafına bakındı, karanlıkta kimse görünmüyordu. O Kerulan nehri kenarına gelip kana bulanmış elini yüzünü yıkadı, avucuyla soğuk sudan yeterince içti ve:
-Kaçıp kurtulamayacaksınız, Tanrınız bu sefer sizi kurtaramayacak! diye öfkelendi”Öldürüp cesedinizi yerlerde süründüreceğim! acımak yok! Merhamet yok size!
O, atların olduğu yeri biliyordu ve oraya yürüdü. Atlar beyaz evden çok uzakta değildi. Dizine kadar gelen uzun otların arasından yalpalıyarak yürüdü. Ötede otlakta otlamakta olan atların karaltısını gördü onları ürkütmemek için ellerin uzatarak yavaş yavaş onlara yaklaştı. Atların içinden kendi atını çağırdı.Sesi duyan at gecenin sessizliğini bozarak kişnedi ve sahibinin yanına gelip durdu. O atının boynuna sarılıp ona derdini anlatıyor, ondan teselli bekliyor gibi kulağına fısıldadı.
Angurat Noyan atına binip, sanki kanatlanmış gibi hızla arkasına dönüp gitti ve uzun bir urgan alıp. O, Moğol geleneğine göre onların izine düştü. Geniş sahilden geçip çalılar arasına girdi. Arada bir atından inerek yere kulaklarını dayıyor bunu arada bir tekrarlıyordu.Neden sonra sessizce durup etrafa kulak verdi, hiç bir şey duyamadı. Bu vadidinin uçsuz bucaksız, bir ucu Moğol Altay dağlarına ulaşan ova olduğunu anladı.
Müslümanlar sabah bir sonuca ulaşırız diye maksatsız, hedefsiz yürümeye devam edip ovaya düşmüşlerdi. Bu ovadan tan ışığığında çıkıp Moğol sınırlarına yetişmenin zorluğunu Harezimli kaçaklar hiç düşünmemişti. Yine onlar kervanından ayrılarak, sınırları boyunca atlı devriye gezen Mogol askerlerinden kurtulmanın da mümkün olmadığını tahmin etmemişti.
-Sınırdan nasıl geçeriz?. Dedi, yorulmuş, güçsüzleşmiş Ahmet Balçi.
-İş oraya ulaşmakta sonrasını bana bırak. Bende altın var, verip, geçeriz. Altından kimse kaçamaz. Dedi, Ahmet Hocendi kendinden emin bir şekilde .
Bu ikisi tedbiri elden bırakarak, ormanlıkta gizlice yürümeden ve yüksek sesle konuşarak gidiyordu. Angurat Noyan şafak vaktinde onları gördü ve önlerine geçip bekledi, atını biraz öteye bağladı. Onlarla yüz yüze gelmeye az kalınca Angurat Noyan onlarını dikkatini dağıtmak için aç kurt gibi uludu.
Onlar bir birine dokunarak durdu ve:
-Kurt ! yakın bir yerde!Dediler.
-Ne tarafdan geldi bu ses?
-Bilmem, ama, bu bir kurt sesi.
Angurat Noyan onların böyle aldanarak durmasını hiç beklememişti. O dörtnala giden atların boynuna defalarca kement geçirmiş tecrübeli bir kement ustasıydı. Onun ses hızıyla attığı kement onların boynuna geçti, kaçaklar bunun nasıl olduğunu analayamadılar bile.
Gizlendiği yerden kalkan,uzun boylu, iri gövdeli Angurat Noyan:
-Pişen kavun sapında durmaz diyor Müslümanlar, eceliniz geldi, kurtulamayacaksınız.
Ahmet Hocaendi,bırakması için ona altın teklif etti.
-Altını al bu sana bir ömür yeter.Bizi bırak çocuklarımızı öksüz bırakma !
-Boynuz suyunu da al! Dedi, Ahmet Balçi.
Angurat Noyan atını almaya gittiğinde Ahmet Hocendi sonunda öleceğini bildi, yalvarmadı ve cebindeki altını alıp ayağının ucuyla çalılar arasına ittirdi.
-Biz ölürsek, altın bu dilencinin eline düşmesin.dedi, sesini duyurarak,
-Senin gibi aç köpeklere altın gerekmez!.
Angurat Noyan atını bindi ve onu dehledi.
-Ben elden değil, gasp edip zorla almayı severim. Dedi, Angurat Noyan onların altını attığını fark etmeden
-Önce gözleriniz oyulsun,haram etiniz kemiklerinizden bir bir ayrılsın. Diye, onları sürüklemeye başladı.
Angurat Noyan, insanın ayak basmadığı çalılıkta arkasına bakmadan o ikisini sanki geyik sürükleyen kurt gibi çekip gidiyordu. Onların gözleri çıktı, kör oldu. Çeneleri yerinden koptu, etleri kemiklerinden ayrıldı. Kulakları yırtıld, saçları döküldü. Karınları yarılıp bağırsakları çalılara takılarak koptu. Kafaları yarıldı, beyinleri döküldü, parçalandı, ezildi. Angurat Noyan bütün bunlara zerre aldırmadı, atını durdurup yere indi. Et ve kemik yığını haline gelen tanınmaz durumda ki ölülere baktı.
-Benim Altınım Kutlu Cengizhan! Diye, böbürlendi ve ölülerin boynundaki urganı bıçağıyla kesti, yanlarna oturup büyük abdestini yaptı. Başında kuzgunlar dönmeye başlamıştı.
Güneş doğduğunda Cengizhan’ın yanına girdi.
-Vazifeyi yerine getirdim kağanım! Dedi, o başını eğerek,
- İkisini de öldürdüm!
-Öldürmeyi iyi öğretmek gerek sana! Dedi, Kağan, gayrimemnun bir şekilde.
-Çok doğru Kağanım! Öğreneceğim!
Cengizhan,onun dayak yemesinden pek hoşlanmamıştı.
-Git şimdi! Dedi, ona sert bir tavırla .
Angurat Noyan, Kağan’ın bu sert tavrının ölümle eş anlamda olduğunu iyi biliyordu. Git intihar et demek istyordu Kağan. Ama, Cengizhan onu kendi evladı gibi yetiştirmiş, eğitmiş ve komutan yapmıştı. Bu yüzden ona acıdı ve merhametli olmaya çalışarak başını kaldırmadan:
-Ölüm, sana sonra gelecek! Şimdilik kendi işini yap, çık, hadi git! dedi.
Angurat Noyan kendine gelip sevindi.
***
Mahmut Yalavaç önderliğindeki ticaret kervanı Moğol’dan Orta Asya’a doğru yola çıktı. Ahmet Hocendi ile Ahmet Balçi’yı soranlara Mahmut:
-Çin’e kaçmışlar! diye kestirip attı.
Kimse neden, ne için ? Diye sormadı bile.
Çiçeğin açmasını görmeye sevdalı bülbül gece boyunca bin bir türlü şakırmış. Tam çiçek tomurcuklanmaya başladığında gözü uykuya dalarmış. Bunun gibi, Çahe de Kağan’ı bekleye bekleye, tam Kağan eve girdiğinde tatlı uykuya dalmıştı. Her şey yolunda gittiği için Kağan tüccarları uğurlama ihtiyacını hissetmedi. Çahe’yi birden özleyip, ayı gibi sallana sallana onun yanında girdi. Çahe onun girdiğini duymadı. Kağan, hatununun atlas yorganının bir ucunu çekip kaldırıp baktı, bu kadar beyaz vücudu hiçbir zaman bu kadar yakından görmemiş gibi içini çekti. Yorganı fırlatıp attı, Çahe korkuyla uyandı.
Dostları ilə paylaş: |