VATAN TOPRAĞI
Bavurçuk Art Tekin beyaz alınlı atından sıçrayıp indi. Uygur-İdikut devletinin toprağından bir avuç alıp kokladı. Diz büküp yere secde etti. Kusmayin oğlunun boyu uzamış, bıyık bırakmıştı. Tek gözlü Noyan’ın gözünde biraz sararma, kızarma gibi haller mevcuttu. Aygümüş Melike, kocasını Beşbalık şehrinde bekliyordu. Bavurçuk’un etrafı Beşbalık, Astana, Karahoca’dan gelenlerle doldu, İdikutu özleyen biri idikut’un elini, biri ise cüppesini tutuyordu. Bazıları İdikut yanından geçene kadar diz büküp, baş eğip, selam veriyordu. İdikut’un gelmesi halkı sevince boğdu, onlar şarkı söyleyip, dans ederek kendi Tekinine olan hürmetini büyük bir tören ile ifade etti. İdikut halkına bakıp, elini gökyüzüne kaldırıp, eğilerek selam verdi.Ve :
-Kadirşinas, aziz yurttaşlarım! Sizlere bütün kalbimle minnettarım. Yurdumuza,devletimize sahip çıktınız. Buda Tanrılarımız sizi korusun!
-Derya-deniz akıllı Kağanımız yaşasın ! dedi, halk.
Atay Sali’de büyük hürmet görmekteydi. budistler onun cüppesinin eteğini çekip öpüyordu. O, tek gözlü Noyan’a yavaşça:
-Bavurçuk Art Tekin, şimdi İbadethaneye doğru gidecek, hazırlık nasıl? Diye, sordu.
Tek gözlü Noyan, Bavurçuk Art Tekin’in büyük seferden gelmesi ile birlikteTurfan’daki Buda Burhan İbadethanesine gideceğini bilmesede, o kutsal yerde gerekli her şeyi hazırlayıp koymuştu.
-Her şey hazır! Dedi,kendinden emin bir şekilde.
Bavurçuk Art Tekin’in Turfan’a gelişi, Buda şenliği bayramından bir gün evveline denk gelmişti. Kuçu, Turfan bu bayrama ciddi hazırlık yapmıştı. Bavurçuk Art Tekin’in yazlık ordusu Beşbalık’taydı. O, hemen bugün Beşbalık’a gitme düşüncesiyle iyilik tapınağına doğru ilerlerken,yurttaşları da onun arkasından coşkulu bir şekilde yürüdü. Buda tapınağı şehrin tam ortasındaydı. Buda kitabından, yüksek sesle metinler okuyan yüzlerce rahibin sesi koro halinde semaya yükseliyordu.
Gelenlerden önce görevli rahipler tapınağa girip, kandilleri yaktı. Buhurlar tütsülendirildi, hoş koku her yere yayıldı. Üstad rahip, yanında ki rahibleriyle dini görevlerini yerine getirmeye başladı. İlgililer Bavurçuk Art Tekin ile Atay Sali’yi tapınağın girişin de karşıladılar.
-Bu yerde Üstad rahip var değil mi? Diye, sordu İdikut Atay Sali’den.
Atay Sali cevap verdi:
-Tapınakta hepsine birden rahip denir,bunlar ikiye bölünür, birinin adı Üstad rahip, yine birisinin adı rahat düşkünü İblis ve şehvetperest şeytandır. Bunları sıkı denetlemek ve sert tutmak lazım.
-Böyle bir şeyin olması mümkün mü ? dedi, İdikut.
Atay Sali, rahip ve Üstad rahiplerin arasında ki farklılıkları anlatmaya çalıştı.
-Rahip ve şeyhler çok kötü yetişiyor. Diye, başladı, Atay Sali, sözlerini geçmiş devirlerde yaşayan bilge kişilerin sözlerine dayandırarak.”Cahil olmayan kötü olmaz,Kötü olmayanda cahil kalmaz.Cahilden her türlü kötülük beklenir,kötülük cahillikten kaynaklanır. ” dedi.
Bavurçuk Art Tekin düşünceye daldı. Fakat, rahipler hakkındaki düşüncelerini tapınaktan çıktığında söylemeye karar verdi.. Tapınak içinde borazan ve davullar çalındı.Buda kitabından metinler tilavet edildi ve sesli dualar yapıldı.Bud Burhanlarının ruhu için hazırlanan dua yemekleri konuldu. İnsanların cennete gitmesi için dualar edildi. Bu sırada Bavurçuk Art Tekin ile Atay Sali tilavet yerine yaklaştı. Her ikisi zil çalan genç bir müdderisin verdiği bir şeyi kaldırarak Burhan’a tapındılar.
Tam bu sırada şeyhler Üstad Atay Salinin dikkatini çekmek için canlanarak ellerinde ki zilleri daha da hızlı sallayıp, seslerini daha bir yükseleterek dualar okumaya başladılar. Üstad Atay Sali’nin Moğolistan'dan Bavurçuk Art Tekin ile birlikte döndüğünü ve İdikut Budistlerinin baş rahibi olacağını öğrenen Cahil,tembel,şehvetperes şeytanlar maneviyatı yüksek bir ruhla faaliyet göstermeye başladılar. Rahipler,Tilavet heyetinin önünde duran Bavurçuk Art Tekin ile Atay Sali’ye bakarak başlarını öne eğip sessizce durdular. Bir süre sonra Budist geleneği gereği hazırlanan sadaka yemeğine giriştiler. Yemekten sonra rahipler “ Ha!” “Hu!” diye davullarla borazanları çalmaya başladılar.
İdikut aniden sordu:
-Rahipler sıkılmadılar mı?
-Evet, Tekinim,onlara bıkkınlık geldiği görülüyor.
İdikut, Atay Sali’yi rahiplere tanıştırarak:
-Atay Sali, Moğol ülkesinde bulundu, dedi, ona bakarak, Orda Moğollara Buda burhanını öğretti. Kendisi aslen Beşbalıklıdır. Bu andan itibaren o, tüm Uygurelinde Budizm’in baş rahibidir ve hepinize üstaddır. Ben ona güveniyorum. Moğol halkı ve şahsen ulu Kağan Cengizhan, Budizimi Moğollara getirdiği için ona minnettardır. Ben şimdi Savaş alanında hayatını kaybeden bizim Uygur oğullarını andım. Biz çok kayıp verdik. Daha ne kadarı ölecek onu bir tek Burhan kendisi bilir. Cengizhanın başlattığı savaşa kendimle beraber onbin Uygur süvarisi katıldık. Kanaatimce bundan sonra da bize çokca asker lazım olacak. Bakıyorum burda bir hayli rahip varmış.Bunların içinden sağlıklı olanları seçip, bizim askerlerimize katmalıyız. Bunu dikkate alın ve en yakın zamanda gerçekleştirin.Diye Atay Sali’e emretti.!
Duyduklarına şaşıran Rahiplerin ağzı açık kalarak, hayretle gözleri faltaşı gibi açıldı. Bavurçuk Art Tekin sözünü devam ederek:
-Rahiplerde genellikle dünya, devlet kaygısı olmaz. Bu yüzden Onlar sabahtan akşama kadar kendi nefsini düşünmekten başka bir şey yapmaz. Halk, vatan,devlet kaygısı kutsaldır. Bu sebeble sizlerden de devletimizin geleceği, şan ve kudreti için asker almamız gerek. Bildiğim kadarıyla, sizlerin ciddi bir meşgaleniz de yok. Üç öğün yemeğiniz hazır, rahat geniş odalarda, yumuşak yatakta yatarak vakit geçiriyorsunuz Hayırseverlerin getirdiği Sadakaları yiyip,yalayıp göbek bağlıyorsunuz..Kafanızı şişiren hiç bir endişe ve kaygınızda yok. Sizler vatan ve millet için sefere çıkan,aylarca hatta yıllarca korku ve endişe içinde ızdırap çeken, evinden barkından uzakta yad ellerde ölen yiğitleri hiç düşünüyor musunuz? Neden, onların sağ salim yurtlarına dönmesi için Bud tanrıya yalvarmıyorsunuz?!
Bavurçuk Art Tekin,derin bir nefes alarak devam etti:
-Sizler Uygur devletinin güvenliğiyle gelişiminin kime bağlı olduğunu biliyor musunuz? Cengizhan'a bağlı. O,hiçbir zaman bizim ülkemize saldırı yapmayacak. Onun saldırısının nasıl olduğunu iyi biliyorum. Cengizhan dehşetli savaşlar düzenliyor. Ve Bizler İdikut vatandaşları ve rahipleri olarak hepimiz bu zor dönemde, bize, dost olan halk ve devlete yardım etmemiz, sadakat ve güvenirlilik tanıtmamız lazım.
İdikut birinci danışmanı Tarkan Bilge Buka’ya bakarak:
-İdikut tapınaklarındaki tüm genç ve orta yaştaki rahipler, askeri eğitimden bir an önce geçirilmeli, Beşbalık'taki askeri okulda eğitim almalı. Turfan’da büyük askeri eğitim ve öğretim başlasın. Savaşa hazır olmamız gerekiyor! Diye,ciddi bir şekilde buyruk vererek herkesi telaşa düşürdü, sonra Atay Sali’ye bakarak sözünü devam etti:
-Askeri-siyasi duruma göre tapınakları düzenli duruma getirmeniz gerekiyor. Yarından tezi yok kendinize ait görevinize başlayın
Bu sırada rahiplerin arasında duran tek gözlü Angurat Noyan bana da bir emir verecek mi acaba ! diye, boy gösterdi. Onu fark eden İdikut.
-Size de önemli görevler düşüyor. Bu andan itibaren siz Uygur Devleti’nin Moğolistan ile Orta Asya arasındaki ticaret ilişkileriyle uğraşacaksınız. Ticaret kervanlarının güvenliğinden siz sorumlusunuz.
-Baş üstüne ! Cenabı Bavurçuk Art Tekin! Diye, kendisinin de dikkate alındığına sevinerek cevap verdi Angurat Noyan .
-Kağanımızı da burada bekleyeceğim! Biz Tangut devletini almaya katılacağız. Kağan, İdikut’dan çok büyük destek bekliyor. Bir an sessizce kalıp bağırdı.
-Sizlerin yaşadığı devletimize kut diliyorum!
İdikut devletinin sağ kol veziri Tarkan Bilge Buka, Bavurçuk Art Tekin ailesinin özel muhafızı Angurat Noyan ve onun Orta Asya’dan dönene kadar yanında bulunan askerleri sabırsızlanarak Beşbalık’a doğru yola çıktı.
-Bire bir doğru bir iş yapmışız, Cenabı Bavurçuk Art Tekin! dedi, Tarkan Bilge Buka onun sözünü yürekten kabul eder halde, Cengizhan ile dost olmakla hata etmediniz, ulu Tekinim!
Angurat Noyan ise, sessizce, kulak dikerek geliyor, Bavurçuk Art Tekin’in ne düşünce de olduğunu merak ediyordu.
-Ne düşünüyorsun, Angurat Noyan ? diye,sordu İdikut,
- Kutlu Kağanı sormayacakmısın?
-Geçmiş günleri ve hayatımı düşünerek kafam dalmış, cenabı Bavurçuk Art Tekin.dedi telaşla, Noyan .
-İdikutu iyi koruduğuna inanıyorum! Dedi, Bavurçuk Art Tekin.
Angurat Noyan içindeki endişeyi belli etmemeye çalıştı, tek gözü fıldır fıldır dönüp duruyordu. İdikut onu hakikaten takdir ediyor mu yoksa,olan biteni kendi ağzından dinlemekmi istiyor, anlayamadı. Ama, cevap vermese de olmazdı.
-Elimden geldiğince… Kağanın verdiği vazifeyi yaptım.
Bavurçuk Art Tekin durdu ve ona diklendi.
-Yine nasıl vazife yükledi Kağan sana?
Angurat Noyan içinden ”Dilimle belaya kalmayayım, en iyisi, Kağanın Ulu Yasasına göre görev yaptım diye kurtulayım” dedi ve şöyle cevap verdi:
Ulu Yasayı esas aldım.
-Bir gözünü nasıl kaybettin? Herkese gücün yetmiş olsa, gözünü oyan kuduza neden yenik düştün?
Angurat Noyan, Bavurçuk Art Tekin’e gözünün neden bu hale geldiğini anlatmaktan çekinerek lafı çevirdi ve :
-Kudretli İdikut’um, ben seksenden fazla Kebteul askerine komutan oldum. sonra yetmişten fazla haberciye başkanlık yaptım. Bu çok mühim görevdir. Sınır güvenliği, istihbarat işleri de buna dahildir. Sınırdan her türlü belalı insanlar girer bütün bunlardan, Kağanı korumak da benim vazifemdi.
O, Bavurçuk’a ”Evet, şimdi ne söylüyecek acaba der gibi baka kaldı. Cevap almayınca gülümseyip, arkasında ki kılıcını okşayarak, gururla:
-İşte şimdi ben ulu Uygur Devletini, Beşbalık’ı, Uygur halkını koruyorum. Düşmanı görmeye iki göz değil, tek göz de yeter.
Bavurçuk Art Tekin, onun yapmış olduğu hizmetini değil, İdikut’u, Beşbalık’ı, Uygur halkını koruyorum demesini takdir etti. kan görmüş gözleri nurlandı, kalbi yumuşadı.
-Kağan, kimi koymak gerektiğini iyi bilir. O hiçbir zaman hata yapmaz, deyip güldü, İdikut.
Angurat Noyan’ın içi rahatladı ve kendini rahat hissetti. Fakat, O idikut'un gözü hakkındaki sorusuna kaçamak cevap vererek laf kalabalığına getirmesini uygun bulmadı. Onun yerinde başka birisi böyle davransaydı Bavurçuk Art Tekin onun kellesini alırdı.
“Gizlemiyeceğim!” diye, azıcık sessiz kaldı çünkü, bunu söylerken kör olan gözü aklına gelip nefesi biraz daraldı. O dudaklarını buruşturup, tükürüğünü içine yuttu.
-Altın Bike sebeb olmuştu ! Dedi,aniden. Bunu duyan, Bavurçuk Art Tekin şaşkınlıkla ona baka kaldı. Kurnaz Noyan, İdikut’un yüzündeki değişime dikkat etti ve çekinmeden devam etti:
-Evet,sizin bildiğiniz Altın Bike,Kağanımın kızı. Ben, o zamanlar Kağanımın sarı ipek otağ’ını korurdum. Bir gün Kağan,beni çağırdı,çok sinirliydi.”Altın Bike’yi bul diri olarak bana getir, erkeğini de öldür!” diye, buyurdu. Ben ikisini buldum ve buyruğu yerine getirdim. Altın Bike’nin sevgilisinin kılıcının ucu gözümü su gibi yere akıttı ama,beni öldüremedi buna gücü yetmedi. Neticede ben onun cesedini parçalayıp attım, başını heybeye koyup, Altın Bike’yi de önüme katarak Kaganın önüne geldim.”İşte baş, işte Altın Bike” deyip onları Kağanın önüne bıraktım.
-Neymiş sebebi? diye, sordu İdikut merakla.
-Ben sadece Kağanımın, buyruğunu yerine getirdim. Sebebini sormak benim işim değil. Kağanım uludur! deyip kılıcını kınından sertçe çıkarıp gökyüzüne kaldırdı. Havada bir iki defa çevirdikten sonra kılıcını tekrar yerine koydu,
-Altın Bike siz cenaplarını seviyor ama, benden nefret ediyor. Ben, Altın Bike için köpeğin arka ayağıyım ! Beni doğru anlamanızı rica ediyorum, saygıdeğer Uygur Kağanı!.
Bavurçuk Art Tekin, Altın Bike’nin Kağandan öç almaya çalışmasının sebebi acaba bu olaymı diye düşünmekten kendini alamadı.Bir taraftanda Angurat Noyan’ı gerçekten de ”Köpeğin arka ayağı” diye düşündü.
-İnsan öldürmek suç değil, doğru mu cenabı Bavurçuk Art Tekin?” diye sordu O üstü kapalı bir şekilde.
Çünkü o İdikut’un, Batı Kıtan elçisi Şavkım’ın başını kestirip, Cengizhan’ın önüne götürdüğünü görmüştü.Orta Asya seferinde de Müslümanları da kana boyadığını hayal ediyordu. O kendini aklamaya çalışarak.
-Siz de Kağanın buyruğunu yaptınız. Doğru mu? Dedi.
Bavurçuk Art Tekin:
-Vatanın selameti ve özgürlüğü için öyle olaylar oldu ve olabilirde. dedi.
-Ölümden daha ağır şeyler de var değil mi?
-Ne gibi ?
-İhanet mi? Namus mu? Dersiniz ?
-Namusum temizdir, kimseye ihanet etmedim ve etmem de. Ben, Cengizhan’ın emrini yerine getiriyorum, bunu bil! Ama, seni de memnun edeceğim!
-Hadi, sizi dinliyorum, sevindirin beni!
-Kutlu Kağanımız Cengizhan seni yanına çağırdı. Bu vazifeyi de bana verdi.
Angurat Noyan bu haberden pek mutlu olmadı. Benzi sap sarı oldu.
-Tatatunanın imzladığı ganimet teslimat belgesini götüreceksin!dedi, Bavurçuk Art Tekin onun gözünün içine bakarak,
-Sen, sağ Salim Kağana ulaşır,belgeyi teslim eder ve bizden güzel haberler yetiştirirsen, Kağan’ın içi rahatlar,gönlü ferahlar. Benim diyeceklerimi ona ilet, kulağını aç, iyi dinle beni. Ha ! Bu arada sende vatanını özlemişsindir.
-Sağ olasın Uygur Kağanım! Sağ ol! Kim kendi vatanını özlemez ki? Elbette, özledim.
-Pekala ! Dinle, ilk önce pahalı, değerli eşyaları ve esirleri Kağanın devletine ulaştırdım.Şahitlerin huzurunda Baş hazinedar Tatatuna’ya teslim ettim.Tesellüm belgesine resmi mühür ve imza basıldı. Börte Hatun, Kağanımızın tez arada zaferle dönmesini bekliyor. Çahe de acı çekerek Kağanı özleyip ağlıyor. Tutsaklar, Terken Hatun gibi ileri gelenleri, Börte Hatun ile Otçegin Noyan’a verildi. Çocukları ise Argasun kendi eline aldı.
Kağan önderliğindeki Moğol güçlerinin yerinde olmadığını bilen Tangut ve Curcit devleti, Moğol ülkesine olan baskısını çoğalttı. Otçegin Noyan, Tangut ve Curcit saflarıyla sık sık karşı karşıya geliyor. Eğer, Müslümanlar teslim olmuş ise, Kutlu Kağanım, tez Karakurum’a gelsin. Ben ona güveniyorum. Tangutlar, Kağan’a düşman ise benim de düşmanım. Ben, burda Beşbalık’ta savaşçıları topluyorum. Atlar, kılıç-mızrak, demir sopaları hazırlıyorum. Uygur-İdikut Devleti'nin askeri gücünü Tanguta karşı sefere hazırlıyorum. Ganimet malından Altın çaldığı için Alak-Noyan’ı Korday yokuşunda öldürdüm. Bunu unutma! Otçegin bundan haberdar.
Angurat Noyan Bavurçuk Art Tekin’in önüne atını dehleyip çıktı ve nedendir bilinmez:
-Deh-deh-deh! deyip bağırdı ve kahkahayla güldü. Hepsine hazırım, ulu Uygur Kağanı!
Ertesi gün Otçegin tarafından gönderilen yeni komutan Hutihi Noyan Bavurçuk Art Tekin’e kendini tanıştırdı ve vazifesine girişti. Yeni Noyan, Angurat Noyan’ın emrinde ki savaşçıların hepsini Karakurum’a, yani Otçegin’e gönderdi ve kendisinin getirdiği yeni askerlerle göreve başladı.
Bavurçuk Art Tekin’i halk bekliyordu.
Onlar ”İdi-kut! Bavurçuk! Ebedi yaşasın!” diye bağırıp, Beşbalık’ı gürültüye boğuyorlar,her an ona hürmet, izzet, ihtiram bildiriyorlardı.
Bavurçuk Art Tekin’in kalbi sevinçle doldu. O mutluluğunu şu şekilde ifade etti:
-Benim Ulu Uygurum! Birlik ve barış içinde yaşayan yurdum! Sizler bana inandınız. Ben de Cengizhan'a güvendim. Dost olduk. Uygur-İdikut devleti ayakta kaldı! Sizlerin önünde boynum kıldan incedir ben sizlere baş eğiyorum!
Halk, Bavurçuk Art Tekin’in diz çöküp baş eğdiğini görüp, coşku ile bağırmaya başladılar..
-Bizim kahramanımız! Bizim efendimiz! Devlet nurumuz!.Gibi sesler göğe yükseldi.
-Hey !Millet !Bavurçuk Art Tekin’i omuzumuza kaldıralım!dedi, kalabalık arasından birisi.
Halk, derhal Bavurçuk Art Tekin’i omuzlarına alarak yürüdü.
“Sen bizim güneşimiz! Sen bizim devletimiz!”
“Sen bizim ay dolu ruhumuz!”
“Sen bizim güneş dolu ruhumuz!”
“Sen bizim ulu İdikutumuz!”
“Ebedi unutulmaz kahramansın!”
“Ebedi yaşasın Beşbalık oğlu!”
Bavurçuk Art Tekin’in: ”yere indirin beni, olmaz böyle” dediğine bakmadan, yurttaşları onu elden ele vererek yere indirmedi. Beşbalık içine girildiğinde, herkes ona hayran hayran baktı.Önlerine Bavurçuk Art Tekin’in oğlu Kusmayin, eşi Aygümüş Melike çıktı.Kusmayin’in üzerinde askeri giyim, Melike’nin elinde ise, altın Buda vardı. Bunu gören kişiler ona tazim etti. Bavurçuk Art Tekin bu Budayı tanıyordu, O Bavurçuk’un evindeki, Babası İyen Tömür’den miras kalan hatıraydı.
İdikut, Beşbalık’a dökülen güneş nurunun Melike’nin yüzüne ve saçlarına yansıdığını gördü. Yüzünün biraz solgun, bedeninin bir az küçüldüğünü fark etti. Melike kendisne yaklaştığında, onun Budayı tutan iki eli, alnına yakışan süslü kaşları titreyip, gözyaşları yanaklarından boncuk boncuk akmaktaydı. Melike içine dolan dert-elemleri gizleyemez bir halde Budayı alarak çıkmıştı. Bavurçuk Art Tekin tam önüne geldiğinde,Budayı kocasına tutuşturdu.Ve:
-At binse atın beli bayılan, çevikliği ile uçan kuşu yakalayan, boyu posu kaplanı bile korkutan pehlivanım Bavurçuk!sizi görecek gün de varmış. Buda Tanrım yardım etti. Getir diye rica ettim… Sonunda sizi Beşbalık’a getirdi. Selam, sevgili İdikut Bavurçuk! Deyip, dokuz defa baş eğdi, onun toz içinde kalan çizmelerini, giyimlerini nazik parmaklarıyla temizledi. Yüzünü sıvazladı.
Bavurçuk Art Tekin sol elinde Buda olduğu halde, sağ eli ile Melike’yi koltuk altından yavaşça kaldırdı ve içtenlikle gülümseyerek:
-Her şeye rağmen Beşbalık esenlikteymiş! Devlet, yurt, yer-su kutsaldır. İşte bundan daha büyük mutluluk varmı ? İnsani duygular bazen öyle, bazen böyle olur, deyip Melike’nin sabretmesini diledi.
-Doğru söylediniz, Cenapları! hislerimi durduramadığım doğru. Devletin talihini, benim talihimi Tanrı himaye etti. Hayattaymışsınız ! esenliğinizi gece-gündüz diledim. Bu sözüme elimdeki BudaTanrım şahit
Tamam, Sevgilim! Kalk toparlan, Gidelim!
Melike,içinden ”Yalnızlığım sezildi, gözüme yaş dizildi, görmediniz hakarete uğradım, horlandım, görmediniz. Yüreğim,bağrım ezildi. Yazıklar olsun! yazıklar olsun! Siz İdikut toprağını düşmandan korudunuz. Ya beni.....?! Uygur-İdikutu'nun Beşbalık, Turfan, Kuça insanlarının zulüm görmesine izin vermediniz. Ya ben....!? Diye, düşünerek,kaygı ve acıyla yüreği yandı. Bedeni ve ruh hali son derece perişan halde ki bu kadın toplumun arasına girdiğinde,halk ona hürmet ile baş eğip selamlıyordu. Bunu gören Bavurçuk Art Tekin, kendi halkına minnettar oldu.
Annesinin,babası ile olan konuşmasının bitmesini sabırla bekleyen Kusmayin,babasının kollarına çocuk gibi atılmak yerine yetişkin bir erkek gibi kucakladı.Ve:
-Bana yalan söyleyip gittin! Dedi. küsmüş gibi.
-Evet, doğru diyorsun, ben seninle vedalaşamadım diyerek, gülümsedi Bavurçuk Art Tekin.
Doğrusunu söylemek gerekirse,senin arkandan gitmeme,tek gözlü Angurat Noyan engel oldu.Yine bir gün o ahlaksız yabani Moğol,benden klıcımı istedi bende verdim ama,o, kılıcı var gücü eğip büküp kırdı attı ve:
-Sana kılıcın ne gereği var? Dedi.
-Bu, bana babamın yaptırdığı kılıç, ne yaptın sen? Diye boynuna sarıldım. Birkaç defa demircinin yanına gittim. Yeniden yaptı. Ama, o Noyan onu yine kırdı. Sen geldin, şimdi öyle yapamaz. Kırılmış kılıçlarımın kırıkları evde, sana göstereceğim baba.
-Senin için tekrar yaptıracağım! Dedi.
Bavurçuk Art Tekin, Angurat Noyan neden böyle yaptı? Diye düşündü.
-Demirci usta benim için mükemmel bir kılıç daha yaptı. bir vuruşta kalkanı bile keser. Öyle bir kalkan yaparak verdi ki düşmanın her darbesine dayanıklı. Maalesef, o usta yakında öldü. Ondan hiç kimse kılıç istememesine rağmen, usta o kadar kılıçlar ve mızraklar yapmış ki, bunları bir kişinin yapmış olduğuna inanamazsınız, gidip bir görsen baba ! Niçin o kadar çok silah yaptığını sorduğum da, bana nasıl bir cevap verdiğini biliyor musun? bu silahlar Uygur elinin özgürlüğü için gerek olur, dedi. Ben, onu çok seviyordum.
-Ben, onun yaptığı en iyi kılıcı sana vereceğim.
-Hayır, almam.
-O zaman, ata’n İyen Tömür’ün kılıcını vereceğim. Benim tahtımın ardında asılı duruyor.
-Ölenlerin kılıcı bana gerek değil! Dirilerin kılıcı gerek. Sen, kılıcını bana veremezmisin? Onu benden esirgermisin yoksa ?
-Hayır! Esirgemem, onu sana vereceğim.
-Öyleyse, şimdi ver.
Bavurçuk Art Tekin kılıcını kemeriyle beraber çıkardı ve Kusmayin beline takarken, açık sözlülükle şöyle dedi:
-Bu kılıç, Müslümanların kanına bulandı. Bu kılıç, Otrar, Semerkant, Buhara, Belih ve Nişapur’da dökülmüş nice kanların şahididir. Bu kılıç, Mollaların kellesini top gibi yuvarlatan, kimilerin gözünü oyan kılıçtır. Bu kılıç, altın gümüş için can aldı,baş kesti,kan döktü.Böyle diyerek,kanlı kılıçı Kusmayin’in beline bağladı. Kılıcı takınan Kusmayin kendisini çok gururlu hissediyordu. Bu görünüşüyle de hiç kimseden korkmadığını göstermek istiyordu.
İdikut, şimdilik Orta Asya savaşına katılmayacağını, yakında Cengizhan’ın, Harezim şahının devletini yıktıktan sonra Tangut Devletine saldıracağını söyledi
-Bu savaşa sadece silah-alet, savaş atları vereceğiz diye ilan etti.
Halk, İdikut’un kendi devletini altın tahtta oturup yönetemeyeceğini, Cengizhan’ın hücumları, soygunculuğu bitmediği sürece, İdikut’un hür iradeye sahip olamayacağını sezdi.
-Oğlum! Dedi, başına kırmızı takke giymiş bir dede ortaya çıkıp.
-Benim sana sorum var. Sen bizim çocuğumuzsun. Devlet denen bu emanete layıkıyla sahip çıktığını korumaya çalıştığını görüyoruz. Ama, Cengizhan’a anlaşma gereği verilen gençlerimiz yaşıyor mu? onu söyleyebilir misin?
İdikut hiçbir şeyi gizlemeden açıkca :
-Onların bir çoğu öldü. Tora Kaya otrar’da, Kaşgarlı Arslanhan Semerkant’ta öldü. Hayatta kalan Uygur askerleri de Ögeday, Coşu, Çağatay saflarına katıldı. Sübütay Batur alayında da Uygur askerleri bulunmaktadır.
Yaşlı adam biraz düşünerek, yine konuşmaya başladı:
Mongollardan azmı çokmu ?
Hayır ! az ! Uygurlar genelde en ön safta oldular,arkada tuğ tutan mgollar vardı.
-Birileri kurnaz tilki Cengizhan’ın Tangut’lardan yardım istemiş.Sağ kolum ol askerini benim safıma kat demiş Ama, onlar buna yanaşmamış diyor,sen neden böyle yapmadın.?
- Biz, Kağana karşı çıkamazdık. Bu doğru olmazdı çünkü, Cengizhan ile oyun oynanmaz o, tehlikeli ve güçlü birisi, Öcünü almadan bırakmaz.Bunun böyle olduğunu, Harezim şahı Muhammed’in akibetini bizzat görerek emin olduk, o, baş eğmek istemedi neticede vatanından kaçarak gurbette öldü, devleti de tamamen parçalandı. Tangut’u da aynı akibet bekliyor.
-İdikut atları da öldü değil mi?
-Öldü. Aç insanlara, insan etini yiyen kurtlara yem olduklarını kendi gözüm ile gördüm.
Cengizhan, feth ettiği ülkeleri oğulları arasında bölüştürmüş diyorlar sana nereyi üleştirdi? Sen de Cengizhan'ın çocuğu değil miydin?
-Bana Uygur- İdikut devletini verdi.
-Evet… ! Buna da şükür diyelim.Cengizhan, sayısız altın, gümüş gibi hazine toplamış,sana da pay ayırdımı ?
Bavurçuk Art Tekin cebine elini sokup, bir şeyi çıkardı eski bir kumaşa sarılmış küçük bir bohçayı açtı içindekileri avucuna alarak gösterdi.Ve:
-Bana düşen pay işte! bunlar Şeftali ve nar tohumu. Bizde de var ama, olsun İdikut toprağında Müslümanların da meyveleri yetişsin diye getirdim. Benim en büyük zenginliğim sizlersiniz, Sizlerin rahat ve huzur içinde yaşadığı Uygur vatanı ve devleti kendi elimizde!
-Cengizhan seni aldatmayacak mı?
-Yok, ata, aldatmaz.
-Çocuklarına güveniyor musun?
-Bilmiyorum, şu anda hiçbir şey diyemem.
-Haklısın, ben de bir şey diyemem. Tangut’a gençleri değil, benim gibi yaşlıları götürün.Bizlerin bundan sonra korkacak neyi kaldı ki?
-Hikmet ve feraset sahibi bilge aksakallara gençler kadar ihtiyacımız var ata ! dedi, Bavurçuk Art Tekin
-Bugün böyle bir sohbetin olmasını bende istemiştim. Benimle böyle açık sohbetleşen yurttaşlarımdan memnunum. !
MELİKE’NİN GÖZYAŞLARI
Benzi sararıp solmuş, bir deri kemik kalmış olan Aygümüş Melike, Bavurçuk Art Tekin’in ensesini örten saçını okşarken, kirlenen boyun ve tenlerini görüp ağladı.... kanlı meydanlarda ölüyü de, diriyi de çiğneyen çizmesini çıkartırken ağladı.... Hüzünlü, lakin ateşi sönmeyen gözüne bakıp, yine yaş döktü. Erkeğini soyundurup, geceliğini giyindirirken yine ağladı.... Soyunup, erkeğinin bağrına girmeye cesaret edemedi, dertli elemli gözyaşları yüzünü yıkadı.
Bavurçuk Art Tekin, onun haleti ruhiyesini anlayacak durumda değildi Ama, içi ezilerek:
-Yeter artık! Üzülme bak ! şimdi yanındayım.dedi.
Bir taraftanda onun gözünden pınar gibi durmadan boşalan gözyaşlarını görünce bunun sebepsiz olmadığını düşünüp endişelendi.
Melike, sanki dilini yutmuş gibi hiçbir şey diyemedi. Böylelikle uzun bir gece sevgisiz mubbetsiz geçti gitti.
-Nasıl bir gönül kendi yarine ayrılık ızdırabını münasip görür?
Bavurçuk Art Tekin hiçbir şey diyemedi.
Ertesi gün, sabah çay içerken, Kusmayin, annesinin gözyaşının kurumadığını görüp içi yandı. Babasının ise yüzü solgun, kaşları çatılmıştı. O, sessizce oturan her ikisine acı ve üzüntüyle baktı.
Bir ara Kusmayin:
-Baba! dediğinde, idikut bir anda endişeyle irkildi.
-Sen, Cengizhan ile dostsun, ben de onun çocuklarıyla dost olmak istiyorum.
İdikut’un yüzü bir anda açıldı:
-İyi bir fikir! Düşünceni bana açık söyle, oğlum!
Annesi ağlamaktan kızarmış gözlerini oğluna dikti. Gözleri yine nurlandı. İdikut derin bir düşünceye dalmış gibiydi. Kusmayin annesine yalvardı:
-Anne, babama bir şeyler söyle. Beni savaşa göndersin.
Annesi, oğlunun ciddiyetle söylediği bu isteğini anlayışla karşıladı.Bir taraftan da Oğlunun bir şeylerden şüphe duymaya başlamış olduğunu da kalben hissetti.
Aygümüş Melike, İdikut’a yavaşça bakarak:
-Angurat Noyan’a yolda bir şey olursa, acar ve sabırlı oğlun Kusmayin, sizin emanetinizi Cengizhan’a teslim eder, diye güveniyorum.! Tamam, olur deyiniz!.
Bavurçuk Art Tekin, niçindir bilinmez ama,buna karşı gelmedi.
-Pekala öyle olsun, diyerek Kusmayin'a izin verdi.
-Seni katıp göndermemden Cengizhan’da hoşnut olur, bizlere olan güveni artar.
-O günü Kusmayin masajcı kıza düşündüklerini anlattı:
-Ben, şimdi O körden annemin öcünü alacağım, öldüreceğim onu. Oğuzhan atamın usulü ile canını cehenneme göndereceğim.
-Dikkatli olun! dedi, o titreyerek:
-Ne zaman gelirsiniz?
-Pek yakında, Cengizhan Harezim den sonra Tangutlar ile savaşacak! Bunu biliyorum, babam ile Tangut’a da gideceğim. Kötü niyetli Moğollar var. Babamı korumam lazım. Tangut savaşından sonra da seninle evlenirim.
Bavurçuk Art Tekin bu sefer Cengizhan’a İdikut’tan asker göndermedi. Zaten Kağan da İdikut’a bununla alakalı bir şey söylemememişti. Bir ara, Kağan, İdikut ile olan bir sohbetinde. ”Bana bağlanan şehir çok. Onu yönetmek lazım. Bana vali,noyan, kâtip ve maliye beyleri gibi okur yazar bilgili adamlar gerek, bunları Moğol’dan kendim bulacağım. Uygur’dan da sen bul. Dediğin gibi, at üstünde dolaşıp, bütün toprağı baş eğdirdim. Ama, at üstünde dolaşarak devlet yönetmek zor gözüküyor. Onları yönetmek, çalıştırmak ve onlardan vergi almak gibi işler var”demişti.
“Cengizhan,Angurat Noyan’ı niye çağırttı? Acaba, diyordu Bavurçuk Art Tekin kendi kendine, bunda bir plan bir sır var ! Hadi gitti diyelim. Kör Noyan oralarda ne iş yapacak? Cengizhanın korunmak için ona pek ihtiyacı da yok. Onu koruyanlar yeterli. Peki ! öyleyse niye aceleyle çağırttı? Altın Bike’nin sevgilisini o öldürmüş. Daha önce başkalarını da öldürmüş olması mümkün. Bu sefer hedef de birisi mi var ? Kağanı sinirlendiren. Eveeet ! Var ya ! o da sadece büyük oğlu Coşu. Hayır ! Ben yanılıyorum....Ya ! gerçekten Coşu’yu öldürmeye tek gözlü Noyan’ı çağırmışsa.Ah ! Bir bile bilsem keşke! Öyle olduğuna emin olsam, onun başını kendi ellerimle koparıp fırlatırdım. Peki öyle olduğunu varsayarak onu burda öldürsem olmaz mı? Alak Noyan’ı da Coşu’nin sözü ile kendim öldürdüm. Gözü görmedi, eli ile tutmadı. Yolda eşkiyalar saldırmış desem inanır belki, Angurat Noyan’ı öldürsem, olay büyütülürmü ? büyütülür elbette. Eğer, Kağan kendi oğlunun peşine düştüyse,Coşu’yla dostluk ve arkadaşlık ilişkilerimizi bildiğinden bu sefer benden de kurtulmaya fırsat arar. Ama, nerede ve ne zaman? Belki de Tangut yollarında, nerde olursa olsun bunu gerçekleştirmeye çalışır. Fakat, tez arada değil! Şimdilik onun bana ihtiyacı var. Cengizhan bana dokunmayacak diye düşünüyorum. Fakat, onun mizac ve karakter olarak kendisine benzeyen oğlu Ögeday rahat durmayabilir. Belki de ben yanılıyorum! Kusmayin aracılığıyla Coşu’ya tek gözlü Angurat Noyan’dan sakınsın diye haber göndersemmi acaba ? diye, düşünen, Bavurçuk Art Tekin.
Kusmayin'i hemen çağırdı:
-Buyur baba ! diye, ellerini göğsüne koyarak geldi Kusmayin.
Bavurçuk Art Tekin, oğluna büyük bir güvenle bakarak açık söyledi:
-Coşu’ye söyle! Angurat Noyan’a dikkat etsin! Ona bir suikast planlanmış olabilir. Ben öyle düşünüyorum.
Kusmayin babasına bakıp:
-Tamam, deyip, kısa cevap verdi.
-Biliyorum, bu Angurat Noyan hiçbir şeyden çekinmeyen zalim biridir.
-Hiç kimseye bunun hakkında ağız açma ! Seninle birlikte Kuça şehrinden Korköz gidecek.
İki gündür Beşbalık’ın gökyüzü kara bulutlarla kaplı gece gündüz durmadan yağmur yağıp durdu, Bavurçuk Art Tekin, Aygümüş Melike, Kusmayin, hatta hizmetçi kız bile sabaha kadar uyuyamadılar. Tek gözlü Noyan’ın bile uykusu kaçtı.O, Son zamanlarda İdikut’un gözüne görünmemeyi tercih ediyordu. Aygümüş Melike aklına geldiğinde, uzaklara bir yere gitme isteği kayboluyordu, ama, Kağanın emrini yerine getirmezse kelle giderdi. ”Kısmetse Aygümüş Melike’yi yine görürüm, İşte o zaman Bavurçuk Art Tekin’e Melike’yi sevdiğimi, benim kadınım olduğunu söylerim. Açık söylemenin benim için nasıl bir sonuç doğuracağın da biliyorum. Bence,Uygur İdikut’u her şeyi öğrendiğinde melikeyi de öldürecektir! Çünkü, melike ona ihanet etti. Şimdi o hergün bin ölüp bin diriliyordur, Melike’nin vicdanı benim vicdanımdan temiz. Gerçekte ben vicdansızlık ettim. Bavurçuk da, ben de birer katiliz. Kalbinde nur olan Melike, nasıl olsa Bavurçuk gibi bir katilden özgürlük ve mutluluk bulamaz…” diye düşündü.
Sabah hava açılmış güneş pırıl pırıldı, Beşbalık’ın ova,tepe ve otlakları harika güzelliklere bürünmüştü. Atlı yüz asker saray surlarının önünde yola çıkmaya hazır bir halde bekliyordu.Başlarında Korköz, Sule Bevaçı isimli zatlar vardı. Aygümüş Melike, Kusmayin’ı bağrına basarak kulağına kısık sesle söyledi:
-Onu öldür, ruhum şad olsun! Sana güvenirim. Ana sütünü helal ettir oğlum!.
O da annesinin kulağına aynı alçak sesle şöyle dedi:
-Ben de bu maksatla gidiyorum anne!
Tek gözlü Noyan ata binmeden atın yelesini tarıyormuş gibi hareket edip, bir yandan Melike’ye göz altından bakıyordu. Ama, Melike ona hiç bakmadı. Melikenin bu hareketinden hoşlanmayan tek gözlü Noyan sinirli bir şekilde atın sıçrayarak
Vur ha! Vur ha ! diye nara atarak herkesin önünde yola koyuldu.
Tek gözlük Noyan’dan kurtulan Melike sırtından ağır bir yük inmiş gibi kendini hafif hissederken, İdikut’un Oğlunu onunla birlikte göndermesini akıllıca bir iş olarak gördü.Bu bir bakıma, Cengizhan’a gösterilen büyük bir sadakatın da bir ifadesiydi.....
Tarkan Bilge Buka, Bavurçuk Art Tekin’in yanına geldi. selamlaştıkdan sonra idikut’un arkasına geçti. Surların etrafındaki Moğol nöbetçileri ileri geri yürüyüp görev yapıyordu.
İdikut, surun biraz ilerisinde bir yeri ayağıyla eşelemeye sonra kılıcıyla o yeri kazmaya başladı. Yanındaki refakatçileri yardım etmek isteselerde o izin vermedi.
-Kendi elimle ekeceğim” dedi ve öyle yaptı, şeftali ve ceviz çekirdeklerini iki yere gömdü.Gün gelecek Beşbalık şehri yenilenecek, ahali çoğalacak, yeni bir hayat başlayacak. Otrar, Semerkant, Harezim, Mavera-unnehir, Horasan, Nişapur şehirlerinden ticaret kervanları gelecek. Onlar benim sadece adam öldürmediğimi, şehir yakmadığımı, soygunculuk yapmadığımı, meyve yetiştirdiğimi de bilsin, görsün, diye meyve tohumu ekiyorum.Dedi, İdikut birilerine karşı kendini savunmak ister gibi.
Dostları ilə paylaş: |