GÖMÜLMÜŞ PUT
Kusmayin,Cengizhan’ın çağrısıyla onun yanına gittikten sonra Aygümüş Melike’nin başına kaygı,içine büyük elem ve endişe düştü, bağrı yandı.”Ejderha Angurat Noyan oğlumun intikam için gittiğini anlarsa, oğlum bu dünyada yok desene !. Oğlumu sen koru ey Tanrı!” diye putu göğsüne basarak yalvarıyordu. ”Senin dönmeni bekleyemedim oğlum, ama, senin cesaretine, metanetine inanıyorum. Zeki baban benim bitkin halimin sebebini elbette biliyor ve ya en azından tahmin ediyor olmalı. Bu güne kadar benden neyin var ? ne oldu sana ? diye hiç sormadı. Belki de beni üzmek istemedi bilemedim. Bir birimizin gözüne hüzünlü hüzünlü bakarak günler geçti. Dayanılmaz dakikalar geçtikçe kendi etimi kendim yedim bitirdim. Bavurçuk Art Tekin bir gün bana: “Cengizhan Hakan ise, ben kimim? Ben de Hakan değil miyim? Zamanında İdikut devletini Moğol askerleri, ailenizi Angurat Noyan koruyacak dediğinde, hayır, olmaz! Uygur askerleri kendi devletini, vatanını ve namusunu korumaya hazırdır,bu yolda canını esirgemez. At, dersen at,silah derersen silah vereyim. diye neden söyleyemedim?” Diye, pişmanlığını dile getirirken,şimdi de Tangut savaşı için yardım talep ediyor diye kaygıya düşüp, başını tutup iki yanına sallanmıştı. Dünya kadar mal mülkümüzü ve askerimizi heba ettiler, Uygurların askeri azaldı altını bitti, benim özgürlüğümü,namusumu çiğneten Bavurçuk Art Tekin’den intihar etmek yoluyla öç alacağım. Evet, böyle ağlayıp sızlayıp yaşayamam. Kusmayin oğlum, sen beni suçlama, affet!
-Kervan yollarını kvuşturan uçsuz bucaksız bozkırlarım, kelebeklerin uçuşup oynadığı yemyeşil bitki ve çiçekler, sizlerden asla vazgeçemem. Çünkü, sizler benim vatanımın süsüsünüz. Beşbalık, Şehirlilerin şehridir,Gençliğimin geçtiği bahar mevsimi gibi görkemli bir gül bahçesidir. Senden vazgeçemem. Çünkü, sen benim hür olmaya layık vatanımsın.Şimdilerde gümüş gibi berrak suyunu Uygur içmeden Moğol içti. Su bulandı.Her şeyine Moğolların sahip olduğu bu yurt benim vatanım olamaz. Diz çöküp, baş eğdiğim, İdikut Bavurçuk Art Tekin de artık benim eşim değil.Moğollara Baş eğilerek elde eden şimdi ki İdikut’un facialı hayatını yedi kat göğe yükselen ruhum seyredecek. İntikam hançerini kimseye kendi elinle verme.!
Aygümüş Melike, elinde Put, Beşbalık bozkırlarını aşarak, Yargul’a doğru yürüdü. Çok yorulan, bitkin ve halsiz bir halde ki Aygümüş Melike zar zor Yargul mağaralarının üstüne çıktı, elinde ki putu uçurum kenarına koydu ve:
-Bana Bak Tanrım! Ben şimdi her şeyden kurtuldum! Diye, kendini uçurumdan attı ve Yarğol akarsuyuna düşüp kayboldu. Nazik vücudu kayalıklara çarparak paramparça oldu, nehir suyu kana bulandı…
Kusmayın bir ay kadar anasını aradı. Ve en sonunda Yarğol mağarasının üstünde,uçurumun kenarındaki putu buldu.
-Annem nerde?—diye sordu putu yukarı kaldırarak.
-Annem nerde? Sen her şeyi biliyorsun, söyle bana. Söylemeyecek misin? O zaman kendi günahın kendine. Annem sana daima yalvarıyordu, ağlıyordu. Her şeyi bildiğin halde annemi ezen, üzen sensin! Seni parçalayacağım ! diye, putu Yargul uçurumundan aşağıya fırlattı. Put, paramparça oldu.
Kusmayin,nehre girerek onun akıntısı doğrultusunda annesini aramaya başladı, düşe kalka ”anne, anne”diye feryad etti, akarsu kenarındaki çalıların arasına da sıkca baktı. Bir ara, nehrin kenarında uzun siyah saçları çalılara takılı vaziyette yarısı su yüzünde yarısı batık durumda ki Anasının cesedini gördü,koşarak geldi. Suda kabarmış, şişmiş cesedi kıyıya taşıdı.
-Sen günahkâr olup intihar edecek kadar hiç kimseye ihanet etmemiştin anne, acele etmişsin! Ben, o hayvanı öldürdüm.İntikam hançerimi kimseye vermedim. Duyuyor musun? Onun leşi yabancı topraklarda kaldı. Onun leşini aç köpekler yedi. Ey aziz, şefkatli, merhametli annem! Çok acele etmişsin, çok! Senin, yalvardığın puttan nefret ettim ve onu parçaladım. Seni koruyamayan o putun benim için hiçbir değeri yok!
Kusmayin, annesini kaldırıp Turfan mezarlığına doğru yürüdü. Önüne,Atay Sali, Tarkan Bilge Buka ve Bavurçuk Art Tekin çıktı. Bavurçuk Art Tekin, Kusmayin’in kucağındaki Aygümüş Melike’in bedenini görüp irkildi. Hemen atından sıçrayıp indi ve cesedi kucağına aldı, yere diz çöküp oturdu.
-Seni severdim. Ne bu hal? – diye mırıldandı İdikut,
-Kalk, uyan, uyuma artık, ben geldim, ben, artık yanındayım.
-Annemin bahtı, namusu çalındı baba, O asla uyanmaz.dedi, Kusmayin.
Bu söz, İdikut’un kulağına girmedi.
Aygümüş Melike’nin sesi geliyormuş gibi onu dinlemeye başladı:
-Sizden bir kudret, medet dilemiştim. Rüyamda görüp özlemiştim sizi. Surlar üstüne çıkıp bağırdım, duymadınız! Elinizde keskin bir kılıç vardı. Müslümanların çığlığı benim feryadımı bastırdı. Dost ile düşmanı ayıramayan maceraperest İdikut siz, kanlı facialı bir fırtınaya tutulmuştunuz.Aslında İdikut devletinin nuru idiniz.Gece gündüz sizi Beşbalık bozkırlarından hayal ederek aradım. Aylarca, yıllarca bekledim. Aradım,yine bulamadım. Uygur bağ-bahçelerini, bereketli topraklarını, dağlarını mekân tutmadan, yabancı topraklarda, gurbette niçin yaşadığınıza aklım ermiyor. Oralarda yapa yalnız kimsesiz serseri gibi yaşamanıza üzülüyorum. İdikut’un çelik kılıcı niçin adam öldüriyor? O Müslüman insanlar sizin kanı bir soyu bir kardeşleriniz, canınız ciğeriniz değil miydi? Bunu biliyorsun değil mi?
Bavurçuk Art Tekin:
-Neticede halkım bana inandı değil mi ama? Dedi, boğuk bir sesle.
-Doğru, Uygurlar ezelden beri birilerini kandırmayı kendilerine yakıştıramamşılardır.
-Demek, ben Cengizhan’a aldandım öylemi ?
-Evet, aldatıldınız,gönlümün yıldızı !
-Hayır ! Hayııııır! İdikut,cesedi yere koyup iki elini havaya kaldırarak,
-Ben, kağana kandım. O Tanrıkuuuut !. Diye bağırdı.Sonra yerinden kalkıp yumruklarını sıkarak: “Uygur halkı Kıtan’a, Tangut’a, Çin’e, Moğol’a da baş eğmeyecek! Uygur halkı ittifak olursa bağımsızlığa kavuşacak. Başkalar bize, bahtiyarlığımıza imrenerek bakacak! dedi.
-Kusmayin, parçaladığın o putu topla getir, annenle birlikte gömeceğiz.
Aygümüş Melike Beşbalık’a defin edildi. O Gece Kusmayin gidip kabir üstüne taş koydu. Taşın üstüne de: Moğol’un kurbanı olmuş Annem, diye yazdı. Atay Salı rahiplerini ellerinde buda heykelleriyle Melike’nin mezarı yanından geçirdi. Beşbalık’taki İbadethanesindeki tüm rahipleri toplayıp, kandil yakıp İki gün boyunca Budaya tapınarak,diz çökerek, Aygümüş Melike’nin evcil hayvanı olarak bu dünyaya tekrar dönüp insanlarla beraber yaşamasını diledi.
Kusamayin’in uçurumdan atıp parçaladığı Buda heykelinin bir kadınla beraber mezara gömülmesi Başrahip Atay Sali’yi epey üzmüştü. Neden böyle yaptın İdikut’um? dese, zaten acı çekmekte olan İdikut’un ani bir gazabına uğramaktan da korkuyordu.Tamam ! İdikut’un hükmü böyle desede, binlerce rahip İlahımızı niye gömüyor ? her önüne gelen ibadethanede ki buda heykellerini alarak,götürüp ölüyle beraber gömmeye kalksa halimiz nice olur. ?Tanrının kendisinin yarattığı bendesiyle beraber gömülmesi de ne oluyor? demeye başlayınca, Atay Salı bu konuda İdikut’a müracaat etmeye mecbur kaldı:
-Ulu İdikut… Senden…Önemli bir ricam var diyen,Atay Sali telaşlanıp kekelemeye başladı,
-Bir şey soracaktım.
-Buyur Sor üstadım! dedi, İdikut soğuk ve hüzünlü bir yüz ifadesiyle bakarak.
-Mesele Put hakkındadır!
İdikut hemen anladı.
-Gömülen putu mu kastediyorsun?
-Evet, Halk bunu duyarsa !
-Kendi görüşün ne?
- Put’u gömmek iyi olmadı.
-Dostum, düşmanlık yaptığında, Buda ona “Yapma!” demedi. O da bana düşmandır. Bu yüzden, Buda tanrımız öldü üstadım! Yatsın,karanlık zindanda.
“Saraya yeni altın put koyacak mıyız? Diye, isteksizce sordu, Atay Sali üzülerek.
-Hayır, bundan sonra İdikut sarayına altın Buda gerekmez. Benim Buda’m halkımdır. Ben halka tapınırım. Halka ibadet ederim. Sen, kendi işine bak üstadım! Diye, ona sertce baktı.
-Baş üstüne Hakanım!
Tarkan Bilge Buka Buda’ya tapan ve değer veren Bavurçuk Art Tekin’in ağzından böylesine dehşetli bir hükmün çıkmasını hiç beklemediği için ne diyeceğini bilemeden biraz sükûtta durdu ve:
-Buda daima bizimle beraber yaşayacak değil mi hakanım? dedi ve hiç çekinmeden:
-Siz Tanrının azabına maruz kalacaksınız? Diye düşünüyorum
Bavurçuk Art Tekin, ok gibi saplana bu söze dayanamadı. Kılıcını çıkarıp:
-Al, kılıcını al! diye kılıcını kınından çekti ve önüne bir adım atarak durdu
-Al kılıcını! dedi.
Tarkan Bilge Buka, İdikut’un sözünden asla dönmeyeceğini biliyordu. Kılıcını alıp onunla vuruşsa. Halk buna ne der ?! Tarkan Bilge Buka, teke tek dövüşten çekinmediği ama, bu işin akıbetinden korktu.
-Kılıç çekmem! Dedi, O baş eğerek b’e zamanlar söylediğiniz bir söz beni durduruyor.
-Nasıl yani ?
-Bilmek istiyor musunuz?
-Söyle bakalım!
-Halk yiğide bakar, ya vatan?
-Ne demek istiyorsun?
-Hatıranızda mı bilmiyorum bir kurultayda, “Benim gönlüm herkese açık, açık fikirlere merhaba, gelin buyurun,konuşun dinliyorum” demiştiniz.Ben bu sözünüze güvenerek fikrimi açık söylemeye çalışarak demin ki sözümü söyledim. Bundan sonrasını siz bilirsiniz son söz sizindir. O zaman biz susarız. Sabrederek vatanın kaderini bir daha düşünmenizi tavsiye ederim. Gömülmüş o Buda, önceki Uygur idikutlarının taptığı altın Buda değil mi? Cengizhan, Kuran Kerimi yaktısa olsa, siz de altın putu gömmüş oldunuz.
-Sözün acıdır, ama, hakikat payı vardır! Dedi, İdikut kendini toparlayark, kılıcını kınına soktu, sonra onu Atay Sali’nin yanına oturtup:
-Tamam ! kabri açıp Buda’yı çıkarıp onu kendi yerine koyun.
-Güzel! Dedi, Tarkan Bilge Buka ile Atay Sali,
- Makamınız yücelsin, Tanrı ölmez, Tanrı ebedidir! Altın Buda’ya sadece siz tapınacaksınız!
Ertesi gün Atay Sali rahiplerini alıp, gömülen putu çıkarmak için Beşbalık mezarlığına gitti, ama mezardan onu bulamadılar. Birisi onu çalmıştı…
-Kim çaldı? Kim yaptı bunu?diye, başını kaşıdı telaşa kapılan Atay Salı,
-Bu elbette rahiplerin işi, başka hiç kime bunu yapmaz.
Atay Sali, İbadethanesine geri geldi ve tüm rahipleri toplayıp sordu:
-Gömülmüş putu kim aldı?
Herkes sessiz duruyordu.
-Kim aldı, kim?
Aldım diyen rahip çıkmadı. Atay Sali hepsini tek tek arattı. Ama, puttan eser yoktu. İbadethanenin her bir köşesi arandı, yine bulunmadı.Sonra Atay Sali, Tarkan Bilge Buka’nın yanına gitti.
-Hoş geldiniz, altın put hazır mı?
-Hayır 1 onu yerinde bulamadık Yok, cenabı Tarkan!
-Ne?
-Birisi çalmış.
-Kimmiş? Çalan onu buldunuz mu?
-Yok, bulamadım. Rahiplerimden şüphem yok.
-O halde, kimden kuşku duyuyorsun? Belki de sen çalmışsındır,o put som altın değilmiydi ? Devletin yarı zenginliğine eş değerdedir o.
Akıl almaz bir şey bu, Ben bunları Bavurçuk Art Tekin’e anlatacağım,dedi, Atay Sali.
-Sen bilirsin, ama, ondan yardım bekleme!
-İkimiz değilmiydik o putu saraya getirmek için izin isteyen ?. O zaman sizde İdikut’tan şefkat beklemeyin!
-Putu bulamazsak her ikimizin de başı beladadır.
-Evet, bulmak gerek. Kim aldı? Böyle olacağı kimin aklına gelirdi cenabı Tarkan? Bunu İdikut’tan gizlemek doğru olmaz!” diye vurguladı Atay Sali telaşlı bir halde
-Ne yapmalıyız, fikir verin cenabı Tarkan!
-Siz,İdikut’a her şeyi anlatın O,sizi Üstad olarak kabul ettiğinden sizi dinler.dedi, Tarkan kendinden emin bir şekilde.
-Ben mezarlığa hiç gitmedim, bu da bir gerçektir.
-Evet, gitmediniz,bundan eminim,bunu da söylerim. Her şeyi açık açık ifade ederim.
Tarkan Bilge Buka, Bavurçuk Art Tekin’in huzuruna girdikten sonra saray baş muhafızı içer girdiğinde.
-Ne var? Diye, başını yavaşça kaldırıp sordu İdikut.
-Atay Sali girmek istiyor!
-Girsin!
Muhafız beyi çıkıp gitti. Ardından Atay Sali girdi. İdikut ona dönüp bakmadı. Atay Salı başını yere eğerek geliş sebebini anlattı.
-Altın Buda nerde? Diye sordu İdikut sert bir sesle.
-Buda heykeli çalınmış!
-Kimin çaldığı bellimi? Senin uyuşuk rahiplerin çalmış olmasın !?
-Siz biliyor musunuz? Bu olayı duymuşmuydunuz cenabı İdikut?
Evet,bana, Tarkan Bilge Buka söyledi.
İdikut tahttan kalktı ve elini ona sallayarak:
-O alçak hırsızı ve aldığı Altın Buda’yı da bulmak lazım.
-Emredersiniz hakanım!.dedi, Tarkan yerinden sıçrayıp, elini kavuşturarak söz verdi.
“Belki de sen düzenledin bu oyunu”diye düşündü İdikut, Tarkan’ın gözünün içine bakarak, Tarkan, gözünü ondan kaçırdı.
Herkes sustu. Bavurçuk Art Tekin’in gazabının dinmeyeceğini, yine acele bir hükme varacağını düşünüyorlardı. İdikut ise ”Benden gözünü niye kaçırıyor bu” diye Tarkan’dan biraz kuşku duydu.
-Ben dünyamı koruyamazsam da dinimi korumam lazım !—diyen İdikut birazdan sonra,
-Dinimizi satmak isteyen adamlar aramızda var gibi gözüküyor.Dedi.
Atay Sali, ince, uzun parmaklarını yukarı kaldırıp:
-Bizim rahiplerden kuşku duyamadım cenabı İdikut! Dedi, güvenle.
-Kim o zaman peki? Devletimin içinde dolaşan bu sinsi düşman kim? Kim olması mümkün? Diye,İdikut, tekrar sordu ve öfkelendi.
-Moğollardır belki dedi, Tarkan Bilge Buka.
-Moğollar mı diyorsun? Neden? Hayır, bunda başka birileri ve bir maksat var.
-Evet,bence bunu Moğollar yaptı. Altın Buda Beşbalık sınırından aşıp gitti galiba. Diye üsteledi Tarkan.
Tarkan, İdikut’un bu söze ne diyeceğini merak etti, çünkü verilecek cevap kendisi için çok önemliydi.
-Siz Alicenap İdikut’um ! buna ne diyorsunuz?”
-Buna inanmam, Moğollar bizim dostumuzdur.Bu suçlamayı eğer, Cengizhan duyarsa bize darılmazmı ?
“Neden bu hususta ki benim fikrimi öğrenmek istiyor bu Tarkan? İlk bakışta masum gözükse de gizlice bir dolaplar çevirmekte olduğunu yüreğim hissediyor. Bunu nasıl açığa çıkarsam acaba ? Oğlum Kusmayin şimdi nerde?” Diye düşünürken kıl urganı Tarkan’ın boyuna doladı ve onu büyük bir korkuya salarak dedi:
-O hırsızı, göğe çıksa tabanından, yere girse saçından yakalarız. O benden kurtulamayacak. Nereye kaçarsan kaç, eninde sonunda bulacağım.” Diye, sinirlendi İdikut,
-Her yeri her tarafı İyice arayın! Sözüm bitti. Uygur ve Moğol nöbetçileri de yardıma çağırın. Turfan, Moğolistan, Karakurum, Kaşgar, Hoten, Otrar, Semerkant, Buhara’lara kadar gidilsin.Altın Buda ile beraber O Hırsızın kellesi de gelsin. Yoksa bunun acısını sizlerden çıkarırım,gazabıma uğrarsınız! O İblis bizim Cengizhan ile olan dostluğumuzu bozmak ve bizi yolumuzdan ayırmak istiyor.
Saraydan el kavuşturarak, bitkin bir halde çıkıp gitmekte olan Tarkan’a seslenerek:
-Moğol muhafızları ile aran nasıl? Kusmayin’i gördün mü?
-Moğollara pek güvenmem,Kusmayini de görmedim, diye, telaşlı bir şekilde cevap verdi.
Kim ? senin güvenini sarstı ?
Tek gözlü Noyan, Sözümü dinlemedi, bana itibar etmedi.
Tarkan mühim bir meselenin kapısını hafiçe araladı ve çıkıp gitti. Saraydan çıktığı zaman beş Moğol askerini çağırıp Kusmayin’i şehir içinden ve dağlardan aramasını, var yok diye haber göndermesini, bulurlarsa onu öldürmesini buyurdu.
Beş askerin beşi beş yöne doğru atlandı.
Tarkan’ın içine bir kuşku düştü. “Kusmayin,benim Moğolun izine düşmüş olmasın sakın.Altın Buda Cengizhan’ın eline geçse ne iyi olurdu”.Diye düşündü “Kusmayin o Moğol’u yakalarsa o da benim adımı söylerse bu benim ölüm fermanım olur”
Tarkan Beşbalık mezarlığına gidip, Aygümüş Melike’nin mezarına bakmak istedi ve onun yanına gelerek durdu. Toprağa bakıp mezarın daha yeni açılıp kapatıldığını fark etti. Bu Atay Sali’nin ve rahiplerinin işi. Kabrinin açılıp yeniden kapatıldığı doğrudur. Tarkan mezarı dönerek yürürken bir ucu toprağa gömülmüş dikili bir taş gördü. Taş toprağa bir hayli gömülmüştü.Taşı yerinden alarak baktığında üzerine yazılan yazıyı gördü. O oturup, taşın üzerindeki toprağı temizledi ve yazıyı okudu:Moğolların Kurbanı Olan Anne! Bu taşı kim koydurdu, yazıyı kim taşa oydu ? Bu belki O hırsızın işidir diye düşündü Tarkan. Mezarlıktan döndükten sonra:
-Kabir başında üzerinde taş varmıydı? Diye, sordu Atay Sali’den.
-Evet, taş vardı. Ama, taş, toprağa batmış olduğundan dikkatimi çekmemişti cenabı Tarkan, Hırsızın kim olduğunu anlayabildinizmi ?
-Hırsız O taşa yazıyı oyan adamdır. Taşın üzerine “Moğolların kurbanı olan anne “ diye, yazmış.
-O halde Beşbalık’taki usta taş hattatı Mübarek’i çağırıp soruşturalım. Bununla bütün kuşku, sırları gidermiş oluruz.
-Evet, öyle yapalım. Zaten İdikut ikimizden de işkilleniyor.
-Asker göndererek Mübarek’i çağırtalım.Diyerek Mübarek’i derhal getirtiler.
Mübarek uzun boylu, zayıf, diken sakallı, kalın bıyıklı, kalın kaşlı, badem gözlü, dişleri düzgün birisiydi.Buraya niye getirildiğine dair yüzünde hiç bir endişenin izi yoktu.
Askerler Hösni Mübarek’i önünlerine katarak getirdi. O kabir toprağından bir avuç toprak alıp kokladı ve gözüne sürüp, toprağı aldığı yere serpti. Sonra O ikisine selam verdi.
-Beni çağırmışsınız” dedi, kendini mağrur ve soğukkanlı tutarak.
O cevap beklemeden bir şeyi aramaya başladı, ikisi bu hareketi fark etti. Bir birine bakıp, birden kaba davranmaya başladı:
-Bağlayın elini! Dedi, Tarkan askerlere.
Mübarek elini onlara tutturmadı ha !diyene kadar her iki askerin ağzını burnunu kırdı, yüzünü morarttı. Askerler tekrar gelmeye yeltenirken:
-Yaklaşmayın, defolun, dilenci köpekler! dedi ve sert bir tekmeyle birisinin çenesinin altına vurdu,yere düşen asker yerden bir avuç toprak alıp Mübarek’in gözüne saçtı ve ona yapıştı. Askerin ona gücü yetmediğini gören Tarkan:
-Yeter, bırakın şimdi! Diye, kılıcını çekerek bağırdı.
-Neden? Ne yaptım ben !diye Sinirlenip, çırpındı Mübarek, Tüh!deyip başını çevirip, arkasından elini bağlamakta olan askerin yüzüne tükürdü,
-Senin gibi heriflerden iyilik gelmez. Senin gibi pis alçakların yüzünden Uygur anası kendi canına kıydı, öldü. Taşın üzerine onu yazan benim. Onun için mi beni çağırdığınızı biliyorum. Yaptığım şey kötü mü yani? Veya bu yardakçı köpekler size baskı mı yapıyor? Bizim atalarımız Orhun’da yaşarken kabir taşlarına söz yazmışlardır. Onlar hatamı ettiler yani? Orhun’daki anıt yazıları ulu Bayunçur atamın bırakmış olduğu mirastır. Medeniyetin ne olduğunu bilmeyen Cengiz denen sarı sakal da Beşbalık’taki oymacı, heykeltıraşların sanat eseri olan güzel evlere bir defa bile girmedi. Böyle büyük sanatkârların eserlerini görüp imrenmeyen adamı ilk defa gördüm. Cengizhan gibi sapık bozguncuya sanat değil, at ve onun toynağı, sarı çadır, soğuk kılıç, mızrak, gürze… Adam kemikleri, harabeler gerekmiş. Söylesene cenabı Tarkan, her ikimiz de Uygur, her ikimiz de Beşbalık’ta doğmuşuz. Sen sağ kol vezir, ben hakkâk, oymacı.
-Yeter artık, gevezelenme! dedi Tarkan canı sıkılarak,
-Kusmayin nerede?
Kusmayin mi? bilmiyorum! dedi. O, alçak sesle,
-Peşine düştüğü o köpeği geberttimi yoksa ?
-Bu taş koyulurken onunla beraber değil miydin? Diyen Atay Salı, onun yanına gelip gözüne bakarak durdu,
-Tanrıya inanıyormusun, hattat ! inanmıyor musun?
-Buda dinine inanıyorum. Sizin rahipleriniz için birçok put yaptım. Bunu bilmiyormusunuz?
Atay Sali, Mübarek’in İbadethanenin içi ve dışını Budist tarzında süslediğini ve put yapdığını biliyordu. Ama,ses çıkarmadı.
-Evet burda Kusmayin’le beraberdim.
-Mezarda ki Put yok alınmış ! Başka adam yok muydu aranızda?
Hakkâk başını tutup, diz çöktü:
-Onu alan adamın eli kırılsın! Kim almış bula bildinizmi ?
Hayır ! bulunamadı, izine düşemedik.
Hattat ayağa kalkıp kendine çeki düzen verdi.
-Taşı koyduktan sonra Kusmayin ikimiz biraz yürüdük, bu sırada bir atlı âdem kabristanın önüne gelip attan indi. Kusmayin ikimiz uzaktan ona baktık, ama, karanlıkta O adam gözükmedi. Bindiği at oradaydı. Alıştırılan asker atı olduğu belliydi. Kusmayin elimi tutarak:
-Put için gelmiş olmasın bu adam. Dedi, bana,gecenin bu vaktinde yabancı bir adam bu yere boşuna gelmez. Mezarı kazıp annemle beraber gömülen altın putu almakmı istiyor acaba? Dedi.
-Şimdi gidip onu yakalayalım mı yoksa?dedim ona.
-Hayır, put elinde olmazsa bahane uydurup elimizden kurtulur. Dedi, O.
-Rahipmiydi bu acaba? Diye, sordum.
-Hayır, rahip olsa, Atay Sali kendisi gelip almaz mı? Zaman kaybetmeden atım alıp geleyim. dedi.
-Ben de seninle geleyim dediğimde.
-Hayır, kendim giderim. O nereye gidecek, takip edeceğim. Sen git.dedi, Kusmayin.
-Onun sözünü dinledim ve hemen evime döndüm. Ertesi gün Kusmayin’i aradım. Ama, O Beşbalık şehrinde yokmuş.
-Eğer, Kusmayin onu takip etmişse muhakkak bulacaktır. O cesur yiğit, dedi Atay Sali,
-Verdiğin bilgiletr için sağol ! diyerek, hattatın ellerini çözdü,
-Sizin gibi büyük hattatlar, sanatkârlar Beşbalık’ta çoğalsın!.
“O Moğol işkence çekerek her şeyi söylerse öldüm” demektir diye, korkuya kapıldı Tarkan.
Onlar askerlerle arada uzak mesafe bırakarak,kendi aralarında Kusmayin hakkında konuşmaya başladı.
-Uygurlar Buda dininden vazgeçti. Putları gömüp, çıkarıp tahrip ediyorlar. İdikutlu Uygurlar İslamiyete geçmek,müslüman olmak istiyor. Bu önlenmezse İdikut hanlığı Tangut savaşına yardım etmekten vazgeçecek şeklinde bir haberi Cengizhan’a iletmek için birileri İşte isbatı diyerek O putu götürdü galiba.
Bu Atay Sali’nin düşüncesiydi. Oysa Tarkan’ın yaptığı şey işte buydu.
-Kusmayin’in Buda hırsızını takip ediyor olması muhakkak,dedi, Mübarek,
-O batur yiğit, yolundan dönmez. Bunun Uygur Hanlığının kaderiyle alakalı büyük bir mesele olduğunu biliyordur. Emin olunuz!
Kusmayin ile başkalar da o hırsızı arasın! Dedi, Atay Sali.
-Ben gidiyorum! Dedi, Mübarek ve Beşbalık şehri yanından akan nehir kıyısıyla aşağıya doğru yürüdü.
Bavurçuk Art Tekin’in dediği gibi, İdikut sınırında Turfan, Moğol askerleri beşten, ondan toplanıp. Turfan, Hoten, Kaşgar, Tangut, Curcit, Harezim, Buhara, Semerkant, Otrar, Belih şehirlerine gönderildi.
İdikut gece gündüz oğlu Kusmayin’i bekledi.Sağ salim dönesin diye yürekten dua etti. Akıllı ve duyarlı Bavurçuk Art Tekin şalınan altın Buda etrafında da bir sürü anlaşmazlıkların,dedikoduların oluşacağını göz önüne getirdi ve onun kötü etki yaratmasından endişelendi.”Uygurlar Buda dininden vazgeçip İslamiyete geçecek diyen hırsızı parçalanmış Buda heykelini onlara gösterirse insanlar buna inanır. Eğer bunu Cengizhan duyarsa ne diyecek?Ne derse desin, Kağan Uygur’a düşmanlık yapmadı ve yapmayacak. Uygur’da ona ebedi dost olacak.” İdikut bu düşünceleriyle huzurlu günlerini devam ettirdi. Ama, hırsızı yakalanmadıkça endişeden kurtulamayacağı kesindi. Aradan bir ay geçti. İdikut’a müjde getirecek hiç bir haberci gelmedi. Bu durum Bavurçuk Art Tekin’i kaygıya düşürdü. Tarkan Bilge Buka ile Atay Sali çekinmeden Bavurçuk Art Tekin’in huzuruna girip bu sessiz, endişeli durumu anlatmak istedi, her şeyin farkında olan Bavurçuk Art Tekin onlara:
-Siz sabredin! – dedi sakinliğini bozmadan,
-Biz fitne ve fesata aldanmayız. Biz Uygurlar batur halk, er ya geç galip çıkacağız. Biz bir cihangirin dostuyuz, aramaya giden askerlerimiz geldiğinde her şeyi öğreneceğiz.
-Doğru! Dedi, Atay Sali İdikut’a samimiyetle bakarak,
-Kusmayin O hırsızın arkasına düşmüş. Bunu Hattat Mübarek söyledi. O mezarı kazan ve heykeli alan adamı görmüş.
-Kusmayin onun hakkından gelecektir, buna inanıyorum! Dedi, İdikut sevinerek,
-Demek ki düşüncelerimiz aynıymış. O kimmiş? Moğol mu yoksa Uygur mu? Nasıl olsa Kusmayin öğrenecektir.
Bir ay geçti, ama, hiçbir haber yok derken, aniden içeriye kapıdan Kusmayinin geldiği görüldü. Yanakları güneşten yanarak iyice esmerleşmişti. Onu gören Tarkan ile Atay Sali yerinden sıçrayıp kalktı. İdikut tahttan inip oğlunu özleyiş ve sevinçle kucakladı, gözleri yaşardı.
-Sağ salim gelmişsin oğlum! Diye, onu yine bağrına bastı,
-Nerelerdeydin be oğlum ! öldüm meraktan
-Sakin ol baba, seni utandıracak bir şey yapmadım. Düşman içimizde aramızdaymış. Geldiğimde doğrudan Ağam Mübarek’le görüştüm. Beni o kapı önünde bekliyor. Biz dağa gidip dağ keçisi avlayacağız.
-Sen bilirsin oğlum,ama,bir az dinlen, gitmeden önce de şu güne kadar ne yaptın ne gördün bize anlat! Sonra sana müsaade!” dedi, İdikut onu oturtup, kendisi ayakta ileri geri yürüyerek oğlunun hırsızı arama maceralarını dinledi.
Ama, Kusmayin olayı baştan sona tam teferruatlı olarak anlatmadı, fakat, en mühim olanını söyledi:
-Hırsızı bir Moğol askeriymiş. İdikut sınırında görev yapıyormuş. O kırılan heykeli doğrudan Cengizhan’a götürmüştü. Ben onun arkasından Cengizhan’ın huzuruna girdim.
O hırsız:
“Uygur İdikutu putları parçaladı. Putları mezara gömüyor. Onlar Müslümanların dinine geçmeye hareket ediyorlar. Bunun başında Bavurçuk Art Tekin geliyor. Tangut’a karşı savaşa katılmayacağız diyor. Kağana bağımlı olmayacağız diye halkı kışkırtıyor.” dedi.
-Put nerde?diye, sordu Cengizhan.
Hırsız Moğol, heybesinden parçalanmış putu çıkarıp Kağanın önüne koydu. Kurnaz kağan ondan yine sordu:
-Peki, bir ihtiyacın var mı?
-Ben Angurat Noyan’ın küçük kardeşiyim. Ağamı görmek istiyorum.
Cengizhan yatağında büyük bir ay’ı gibi yatıyordu, bu sözü duyunca ona doğrulanarak oturdu:
-Angurat Noyan’ın kemiklerini köpekler yiyip bitirdi. O haindir, sen de hainsin. Hain olarak huzuruma gelmişsin. Kim gönderdi seni? Kimin emriyle putu çaldın?
-Tarkan Bilge Buka’nın emriyle yaptım.
-Ben Uygur’dan ayrılmam. Moğol’un hayat-mamatı ve tarihi Uygur’la sıkı sıkıya bağlıdır.. Bavurçuk Art Tekin sözünü tutan bir yiğittir. Buda!ya küsmüşse küsmüştür. Oğlumun eşi ölmüş. Duymuştum, hepsini senden önce duymuştum.
Cengizhan orta parmağını yukarı kaldırdı. İki asker o hırsızı dışarıya götürüp hemen öldürdü.
-Demek, Onu yapan Tarkanmış. Gidip babana söyle. Ben beşinci çocuğumu kimseye satmam.—dedi kağan bana,
-İdikut Devletinin sınırında bulunan tüm Moğolları baban Karakurum’a göndersin. Bundan böyle Uygur sınırlarını Uygurlar korusun, Tangut'a karşı savaşmaya hazırlık yapsın. Bu benim fermanımdır. Babana söyle !
Ben: baş! Üstüne deyip, yola çıktım. Moğol askerleri beni yine sınıra kadar uğurladı. İşte buda heykeli, Kusmayin heybesinden putu çıkarıp İdikut’un önüne koydu,Bunu Cengizhan gönderdi altın put mezarda değil, İdikut Hanlığının sarayında dursun dedi. Tangut seferine çıkarken Bavurçuk Art Tekin önce bu puta tapınsın, dedi. Şimdi bana izin ver baba, Mübarek ikimiz annemin mezarına gideceğiz. Anıt taşına bakmamız gerek.
Peki, gidebilirsiniz.
Kusmayin’in yaptırdığı anıt taş mühim olanı, anasının mezarının başındaydı.
-Atay Sali cenapları, Siz sınırdaki tüm Moğol askerlerini Turfan’a toplayıp, onları derhal Karakurum’a gönderin. Yerine Uygur askerleri koyulsun. Sonra Tangut savaşına gerekli silahları toplayıp sefer hazırlığı yapın. Belki savaşa kağanla beraber gideriz.
-Baş üstüne, cenabı Hakan! Fermanlarınızı yerine getireceğim.
Bu günün akşamın da Tarkan Bilge Buka ayaklarından at’a bağlanarak sürüklendi eti derisinden sıyrıldı beyni patladı, gözleri çıktı dili yerinden koptu,bagırsakları döküldü .…
Dostları ilə paylaş: |