AKFEHSÎ
Ebu Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Imâd b. Muhammed b. Yûsuf el-Akfehsîel-Kâhirî (ö. 808/1405) Şafiî fakihi ve hadis âlimi.
İbnü'1-İmâd olarak da tanınan Akfehsî, 750'den (1349) önce doğdu. Cemâled-din el-İsnevî, Irâkl, Bulklnî ve İbnü's-Sâiğ gibi hocalardan okudu. Fıkıhtaki derin bilgisi sayesinde devrindeki Şafiî fukahasının önde gelenlerinden biri oldu. Reşidî, Burhâneddin el-Halebî ve İbn Hacer gibi âlimler kendisinden ders aldılar.
Velûd bir müellif olan Akfehsî, başta fıkıh olmak üzere İslâmî ilimlerin değişik dallarında, çoğu yazma olarak günümüze kadar ulaşan otuz kadar kitap ve risale telif etmiştir. Bunlardan üçü basılmıştır.
1) el-Kavlü't-tâm (temam) fî Ahkâmi'1-me'mûm ve'î-imâm 254
2) Manzume fi'l-ma füwât. Fıkha dair olan bu eser Ahmed er-Remirnin (ö. 957/1550) Fethu'l-cevâd adlı şerhi ve bu şerhe Hüseyin b. Süleyman er-Reşîd’nin Bulûğu'1-murâd bi-Fethi'l-cevâd adıyla yaptığı haşiye ile birlikte basılmıştır. 255
3) Keşfü'l-esrâramma hufiye alâ (an fehmi) I-efkâr. Kelâmla ilgili bazı konuları İhtiva eder.256
Akfehsi’nin yazma halinde olan diğer eserlerinden bazıları da şunlardır: Teshîlü'i-makasıd li-züvvâri'l-mesacid; Ahkanü'l-evâni ve'z-zurûf ve ma fîha mine'1-mazrûf; el-Kavlü't-temâm fî âdâbi duhûli'I-hamâm; ed-Dürretü'd-daviyye fi'1-ahkâmi's-sünniyye ve'1-ahvâli'r-raliyye fî hicreti hayri'l-beriyye; et-Ta'akkubât ale'l-Mühimmât; Delâ’ilü'l-hükkâm ilâ macilieti ğavâmizi'1-ahkâm, Dîvânü'l-hayevân, Şerhu'l-Bürde, Risale fi'n-Nîl ve ehrâmihâ.257
1) Sehâvî. ed-Dau'ü't-tâmil II, 47, 49;
2) Süyûtî. Hüsnü't-muhâdara, I, 439;
3) İbnü'1-İmâd, Sezerût, VII, 73;
4) Şevkânî. el-Bedrü't-tâlic, I. 93;
5) Hediyyetü'l-'ârifîn. I, 118;
6) Serkîs. Mu'cem, I, 462, 463, 938, 951;
7) Brockelmann. GAL, I, 309; 11, 114, 116;
8) Suppl, 1, 753; li, 110-111;
9) Kehhâle, Müccemü'imü’etlifin, 11, 26. 258
AKHAN
Denizli yakınında, Çivril yolu üzerinde XIII. yüzyıla ait kervansaray.
Goncalı Kervansaray veya Bozhan adlarıyla da anılan Akhan, birinci kitabesine göre Sultan 11. İzzeddin Keykâvus devrinde (1238-1278) Karasungur b. Abdullah tarafından Receb 650'de 259 yaptırılmaya başlanmış, ikinci kitabedeki Cemâziyelâhir 652 260 tarihinde ise tamamlanmış olmalıdır. Banisi Karasungur'un ismine Denizli'deki Ulucami (1247) ile Müftü
Camii'nin tamir kitabelerinde de (1249) rastlanır. Geçen yüzyıllarda Pococke. Arundell. Hamilton, Sarre gibi yabancı seyyahların seyahatnamelerinde Akhan hakkında bilgi verilmektedir.
İki bölümden meydana gelen binanın önce öndeki avlulu bölümü yapılmış, sonra buna daha dar olan ikinci kısım eklenmiştir. Açık bir avlusu olan ilk bölümün sağında iki kat halinde beşik tonozlu odalar vardır. Bunlardan birinin hamam olduğu ve sol tarafta da yine benzeri odaların bulunduğu anlaşılmaktadır. Ön tarafta köşede yer alan ve avludan merdivenle çıkılan kubbeli küçük mekânın mescid olması mümkündür. Ön avludan geçilerek ulaşılan ikinci kısım ise her bir sırada üçer tane olmak üzere iki sıra paye ile uzunlamasına üç sahna ayrılmıştır. Bu sahnların üstleri de beşik tonozlarla örtülüdür. Kervansarayın dışında üstteki kubbeli mekâna dışarıdan taş bir merdivenle çıkılan küçük bir yapı yer almaktadır. İ. Hakkı Uzunçarşılı bunun bir hamam olduğunu ileri sürmektedir. Ancak Akhan esasında bir ribât olduğuna göre buranın bir türbe olması ihtimali de vardır.
Çok muntazam işlenmiş değişik renklerdeki taşlardan itinalı bir işçilikle inşa edilmiş hanın dış kaplaması birçok yerde dökülmüş, sadece iç dolgusu kalmıştır. Cephedeki taşların bir kısmı antik harabelerden devşirilerek tekrar kullanılmıştır. Dışarıya açılan avlu kapısı zengin kabartmalarla bezenmiştir. Bu süslemede yer alan svastikalı (gamalı haç) bir motifin arasındaki karelerde değişik hayvan kabartmaları dikkati çeker. İçerideki kapalı kısma açılan ikinci kapı ise daha sadedir. Avlu eyvanının kemer başlangıcında aslan başı biçiminde işlenmiş konsollar bulunmaktadır. Mescidin dış cephesi, iç duvarları ile kapısı ve kubbeye geçişi sağlayan pandantif de itinalı bir işçilikle meydana getirilmiştir. 261
Bibliyografya
1) F. Sarre. Reise in Kteinasien, Berlin 1896, s. 11;
2) Uzunçarşılı. Kitabeler, İstanbul 1929, II, 192, 196;
3) F. Akçakoca Akça. Laodikya, Denizli 1937, s. 62, 68;
4) a.mlf.. Küçük Denizli Tarihi, Denizli 1945, s. 26, 31;
5) Kurt Erdmann. ûas Anatot'tsche Karauansaray des 13. Jahrhunderts, Berlin 1961, II, 67, 72;
6) D. Ferrero. “II caravanseraglio di Ak Han presso Denizli”, Palladio, lll-lV, Giuglio 1959. s. 1, 15;
7) Ataman Demir, “Anadolu Selçuk hanları: Akhan”, İlgi, sy. 57, İstanbul 1989, s. 9, 13. 262
AKHİSAR
Ege bölgesinde Manisa iline bağlı ilçe merkezi.
Gediz'in kollarından olan Kumçayı'nın suladığı verimli ve geniş bir ovada kurulmuş olup denizden 115 m. yüksekliktedir. İlk adı Pelopeia olan şehir daha sonra Seleukhoslar döneminde Makedonyalı askerlerle iskân edilmiş ve Thyateira adıyla anılmaya başlanmıştır. XIV. yüzyılda Türk fetihleri sırasında bir tepe üzerinde bulunan kalesi sebebiyle Akhisar adını almıştır.
Batı Anadolu'da Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yedi şehirden biri olan Akhisar, muhtemelen ilk olarak, 1300'den beri Manisa yöresinde faaliyet gösteren Saruhanoğulları tarafından Türk hâkimiyeti altına alınmıştır. Yıldırım Bayezid 1390'a doğru burayı Osmanlı topraklarına kattı, ancak Timur'un Anadolu harekâtı sırasında yeniden Saruhanoğulları'nın hâkimiyetine girdi. Fakat bir süre sonra Çelebi Mehmed tarafından tekrar ele geçirildi. Osmanlılara baş kaldıran İzmir beyi Cüneyd Bey'in kuvvetleri şehrin önlerinde Yahşi Halil Bey tarafından bozguna uğratıldı. Akhisar kesin olarak Osmanlı idaresine girdikten sonra, merkezi Manisa olan Saruhan sancağının bir kazası haline geldi. Önemli bir ulaşım yolu üzerinde bulunması ve verimli ovası sebebiyle kısa zamanda gelişme gösterdi. XVI. yüzyılın ilk yarısında şehrin on yedi mahallesi ve 3500 dolayında nüfusu vardı. 263 Bu yüzyılda şehir, civarındaki bağlık ve bahçelik alan ile eski terkedilmiş yerleşim bölgesine doğru gelişmeye başladı. Burada mescidier yapıldı, mahalleler kuruldu. 264 Nitekim XVI. yüzyılın ikinci yarısında mahalle sayısı on dokuza yükseldi, ancak nüfusu fazla değişmedi. 265 Aynı yüzyılda şehrin bazı kalabalık mahalleleri Ahmed Paşa. Alaca Mescid, Emetler, Eskicami, Hacı İshak, İğdeli, Karamanı. Şeyhler, Reşfd. İsa Halife. Yenicami gibi adlar taşımaktaydı. Şehirde tarıma dayalı ekonomik hayat hâkimdi ve canlı bir alışveriş vardı. Ayrıca bir mum imalâthanesi, bozahane ve başhane de (koyun baş ve ayaklarının satıldığı yer) bulunuyordu. Akhisar kazası çoğu ovaya dağılmış durumda on dört köye sahipti ve bu verimli ovada buğday, arpa, burçak, susam, pamuk ve pirinç ekimi ile bağcılık yapılıyordu. Buranın pamuklu dokumaları pek meşhurdu ve özellikle tersanenin ihtiyacı için İstanbul'a yelken bezi. gömleklik dokuma, tente bezi gönderiliyordu. Ayrıca yeniçeri elbiseleri için çuha (çuka) kumaşı ve astarlık kumaş da burada dokunuyor. Akhisar kuşağı ve bezi İstanbul piyasasında çok rağbet görüyordu. Akhisar XVII. yüzyılda da gelişmesini sürdürdü. Ancak XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgede görülen Celâli isyanları şehri etkisi altına aldı. Hatta bu sebeple XVII. yüzyılın başında şehir surları tamir edildi. Celâli isyanları sebebiyle civardaki halkın bir kısmı da buraya yerleşti ve şehrin nüfusu arttı. Nitekim Evliya Çelebi. 1671'de şehrin yirmi dört mahalleye ve çoğu kiremit örtülü 2600 kadar eve sahip olduğunu yazmaktadır. Burada ayrıca irili ufaklı kırk yedi cami. üç hamam. 1000 kadar dükkân, bir bedesten, on han, yedi medrese ve yirmi üç de sıbyan mektebi bulunduğunu, etrafının bağlar, bahçeler ve bostanlarla çevrili olduğunu kaydeden Evliya Çelebi, şehrin ortasındaki tepede eski kale harabelerinin yer aldığını ve şehrin etrafının Celâli Karayazıcı korkusundan surlarla çevrildiğini belirtir.
XVIII. yüzyılda da durumunu koruyan şehrin XIX. yüzyıl başlarında 8-10.000, sonlarında ise 12.000 kadar nüfusu, sekiz büyük camii, çarşıları ve mektepleri vardı. 1921-1922 yılları arasında Yunan İşgaline uğrayan Akhisar, 1922 Eylülünde yanmış ve yıkılmış bir vaziyette geri alındı. 1923'te belediye teşkilâtı kuruldu ve şehir Cumhuriyet döneminde yeniden imar edildi. Rumeli'den, bilhassa Yugoslavya'dan gelen Türk göçmenlerin bir kısmı buraya yerleştirildi. Nüfusu da bu sayede artış göstererek 1927'de 18.000. 1950'de 23.000 oldu. İzmir İstanbul karayolu ile Bandırma-Balıkesir demiryolu üzerinde yer alan Akhisar'ın nüfusu daha da artarak 1970'te 49.000'e yaklaştı. 1985'te ise 68.553'e yükseldi. Bugün ekonomisinde ziraat ağır basmakta olup küçük sanayi de gelişmiştir. Akhisar'da gıda sanayii, tarım araçları üretimi, torna, döküm ve tesviye atel-yeleri vardır. Önemli tarihî eserler arasında Paşa Camii ve Yenicami sayılabilir.
Yüzölçümü 1980 km olan Akhisar ilçesi, merkez bucağından başka Gölmarmara ve Palamut adlı iki bucağa ve doksan sekiz köye sahipti. Ancak Gölmarmara bucağı 1987'de ilçe haline getirildi. İlçenin en önemli geçim kaynağı tarım ürünleri olup başta buğday ve arpa olmak üzere pamuk, üzüm, zeytin ve sebze üretilir; özellikle tütünü çok meşhurdur. İlçenin toplam nüfusu 1985 sayımına göre 159.388. nüfus yoğunluğu ise 80 idi. 266
Bibliyografya
1) BA. TD, nr. 165, s. 499, 509;
2) BA. Ali Emîrî-Kanûnî. Ahkâm Deften, nr. 290, s. 33;
3) TK. TD, nr. 115, vr. 149, 154;
4) Dukas, Bizans Tarihi 267, İstanbul 1956, s. 115;
5) Evliya Çelebi. Seyahatname, IX, 60, 63;
6) V. Cuinet. La Turquie d'Asia, Paris 1894, 111, 548;
7) Ch. Texier. Küçük Asya 268, istanbul 1339, II, 88, 90;
8) W. M. Ramsay, Anadolu'nun Tarihî Coğrafyası 269. İstanbul 1960, s. 130;
9) Ekmel İzden, Dünkü-Bugünkü Akhisar, İstanbul 1944;
10) M. Çağatay Ulucay. XVII, Asırda Saruhan'da Eşkıyalık ue Halk Hareketleri, İstanbul 1944, s. 16, 118;
11) a.mlf., Saruhanoğultan ve Eserlerine Dair Vesikalar, İstanbul 1946, s. 33, 54, 71;
12) Besim Darkot Metin Tuncel, Ege Bölgesi Coğrafyası, İstanbul 1988, s. 43;
13) Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara 1989, s. 12, 251, 254;
14) K. Süssheim Besim Darkot, “Akhisar”, İA, I, 237. 270
Dostları ilə paylaş: |